KARIŞIK

29 Ocak 2016 Cuma

Bursa’da Bir Mısrî Dergâhı ve Son Postnişîni: Seyyid Baba Tekkesi ve Şeyh Sâbit Efendi

T.C.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
İLÂHİYAT FAKÜLTESİ
Cilt: 13, Sayı: 2, 2004
s. 197-214
Bursa’da Bir Mısrî Dergâhı ve Son Postnişîni:
Seyyid Baba Tekkesi ve Şeyh Sâbit Efendi*
Salih ÇİFT
Dr.; U.Ü. İlâhiyat Fakültesi
Özet
Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetindeki topraklarda ve özellikle
de Bursa’da yaşayan tasavvuf erbabı içinde Niyazî-i Mısrî ve
Mısriyye tarikatının özel bir yeri olmuştur. Mısrî sayısız mürid yetiştirmiş
ve geride pek çok halife bırakmıştır. Bu halifelerden
Bursa’da kendi adına bir tekke kuran Seyyid Mehmed Emin Efendi
ve onun torunlarından Şeyh Sâbit Efendi bu makalenin konusunu
teşkil etmektedir.

Giriş
Bilindiği üzere, Halvetiyye’nin bir kolu olan Mısriyye, Celvetiyye
gibi Bursa kökenlidir. Tarikatın kurucusu Niyazî-i Mısrî (ö.
1105/1694) kendine özgü fikirleri ve faaliyetleriyle hem bu şehrin
hem de Osmanlı’nın tasavvufî hayatına yeni bir neşve, farklı bir soluk
getirmiştir. Çok sayıda mürid yetiştiren Mısrî’nin aynı zamanda
Bursa’da bir de tekke kurduğu bilinmektedir.618 Onun halifelerinden
Ahmed Gazzî (ö. 1150/1737) de bu şehirde bir Mısrî dergâhı açmıştır.
619 Bursa’da Mısriyye’ye müntesip şeyhlerin kurduğu diğer bir
tekke Atinalı Ali Rıza Efendi (Moralı) Dergâhı’dır.620 Mısriyye mensuplarınca
Bursa’da faaliyete sokulan dergâhlardan biri de Seyyid Baba
Tekkesi’dir.621 Bunlardan başka Bursa’da, farklı tarikat mensuplarınca
kurulup zaman içinde Mısriyye’ye mensup şeyhlerin idaresine
geçen dergâhlar da mevcuttur.622
Bu çalışmada ele alınacak olan Seyyid Baba Tekkesi hakkında
ayrıntılı bilgi vermeden önce Bursa’nın ve Osmanlı tasavvuf hayatının
mühim unsurlarıyla da alakalı olması sebebiyle söz konusu tekkeyi
kuran ve burada faaliyet gösteren zevâtın ecdadı ile ilgili olarak
kaynakların verdiği malumatı aktarmak uygun olacaktır.
* Bu makalenin Sâbit Efendi ile ilgili olan ikinci bölümü 22-24 Ekim 2004 tarihinde
Bursa’da gerçekleştirilen Bursa’da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü-3 Sempozyumu’nda
tebliğ olarak sunulmuştur (Bursa Kültür, Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları,
Bursa 2004, s. 291-302).
618 Bursa’daki Mısrî Dergâhı, tarihçesi ve kendisinden sonra burada postnişin olanlar
hakkında bk. Mehmed Şemseddin (Ulusoy), Yâdigâr-ı Şemsî (Haz. Mustafa Kara, Kadir
Atlansoy, Bursa Dergâhları), Bursa 1997, s. 519-524. Mısrî Dergâhı Ulu Camii’nin karşısında
PTT binasının olduğu yerde bulunmaktaydı.
619 Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 201-222; Kara, Mustafa, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler,
Bursa 2002, s. 407-428. Ahmed Gazzî Tekkesi günümüzde Süleyman Çelebi Lisesi’nin
olduğu yerdeydi.
620 Atinalı Ali Rıza Efendi Dergâhı hakkında bk. Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 249-262.
Bu tekke Bursa Ticaret Lisesi’nin olduğu yerdeydi.
621 Seyyid Baba Tekkesi hakkında bk. Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 431-435. Tekke
bazı kaynaklarda “Şerîf Baba Tekkesi” olarak da zikredilmektedir, bk. Kâmil
Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, BEEK, Genel 4519-4522, IV, s. 26. Bu isimlendirme muhtemelen
dergâhın bir müddet kapanmasının ardından tekrar faaliyete girmesine vesile
olan Mehmed Şerif Baba’nın adından hareketle yapılmıştır.
622 Söz konusu dergâhlar ve özellikle son dönem şeyhleri hakkında bk. Muslu, Ramazan,
Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (XVIII. Yüzyıl), İstanbul 2003, 138-144.
199
A. Bursa’da Bir Seyyid Ailesi
Rivayete göre, Seyyid Baba Tekkesi’nin bânisi Mehmed Emîn
Efendi’nin büyük dedesi, Emîr Sultan (ö. 1429) ile birlikte Buhara’dan
kalkıp Bursa’ya gelmiş ve bu şehre yerleşmiştir.623 Kaynaklarda
Emîr Sultan’la beraber seyahate çıkıp Bursa’ya gelen Seyyid Usûl,
Seyyid Nâsır, Seyyid Nimetullah, Ali Dede, Baba Zâkir ve Seyyid
Natta’ gibi isimler zikredilmektedir.624 Ancak Mehmed Emîn Efendi’nin
büyük dedesinin bunlardan biri mi yoksa adı anılmayan bir
başkası mı olduğu belli değildir. Bununla birlikte, şayet kaynaklarda
geçen bu rivayet zaman içerisinde değişik saiklerle uydurulmuş değilse,
söz konusu zâtın Emîr Sultan’ın hemşehrisi, dostu ve akranı
olduğunu söylemek mümkündür.
Yukarıda sayılan isimlerin genellikle “Seyyid” ünvanıyla anıldıkları
görülmektedir. Bu durum onların gerçekten Hz. Peygamber’in
soyundan geldiklerine delalet edebileceği gibi, özellikle tarikatların
kuruluşundan ve tarikat silsilelerinin teşekkülünden sonra yaygınlaşmaya
başlayan ve adeta bir meşruiyet simgesi olarak kullanılan
söz konusu ünvanın sonradan yakıştırılmış olabileceğini de akla getirmektedir.
Zira Seyyid olduğu rivayet edilen Emîr Sultan’ın soy şeceresi
hakkında bile bazı tereddütlerin varlığı bilinmektedir.625
Bütün bunlara rağmen bahsi geçen şahsın neslinden gelenlerin
tarih boyunca “Seyyid” ve “Şerîf” ünvanlarıyla anıldıkları görülmektedir.
626 Ayrıca yüzyıllar boyu yaşadıkları ve bilahare Mehmed Emîn
Efendi tarafından bir tekke ile tezyîn edilmiş olan mahalle de bu aileye
nisbetle belli bir dönem “Seyyidler Mahallesi” şeklinde isimlendirilmiştir.
Bursa Kütüğü’nde bahsi geçen mahalle ve burada zamanla
kurulan tekke ile alakalı olarak şu bilgiler yer almaktadır:
“Temennâ denilen mesîreden Mollarap’a giden yolun güneyinde
bir zâviye olup Peygamberimiz’in sülalesinden birçok kimseler
burada medfûndu. Hatta camiin bânisi Seyyid Baba da burada
medfûn iken fabrikatör Osman Efendi627 burasını bahçesine il-
623 Gazzizâde Abdüllatif, Hulâsâtü’l-vefeyât, Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi
(BEEK), Orhan, 1016, v. 23a.
624 Hüseyin Algül-Nihat Azamat, “Emîr Sultan”, DİA, XI, s. 146.
625 Algül-Azamat, “Emîr Sultan”, DİA, XI, s. 146.
626 İleride de üzerinde durulacağı üzere bu aileye mensup olup kaynaklarda haklarında
bilgi edinilebilen zevatla, o nesilden gelip günümüzde hayatta olan kişilerle yüzyüze yapılan
görüşmelerde ailenin kısmen de olsa isim geleneklerini sürdürdükleri görülmüştür.
Aile fertlerinden halen hayatta olanlardan bazılarının isimleri şöyledir: Ali, Hüseyin,
Hasan, Muharrem, Şerif.
627 Osman Efendi, Bursa Ticaret ve Sanayi Odasının kurucusu olan zat olsa gerektir. Zira
o dönemde yaşayan bu isimle maruf başka bir fabrikatöre rastlanamamıştır.
200
hak eylemiştir. Duvar dibinde kabirler vardı. Evvelce burası zâviye
imiş. Bu mahalleye de Seyyidler Mahallesi derler”.628
Tesbit edilebildiği kadarıyla Bursa’da bu adla anılan bir başka
mahalle yoktur.
Aşağıda öncelikle Emîr Sultan’ın yol arkadaşı olduğu rivayet
edilen şahsın soyundan gelen ve haklarında bilgi edinilebilen zevat
hakkında malumat verilecek ve ardından Seyyid Baba Tekkesi’nin
tarihçesi üzerinde durulacaktır.
1. Seyyid Ali (VII. yy.)
Bu aileye mensup olup ismi tesbit edilen ikinci şahıs Seyyid Ali’dir.
Muhtemelen XVI. asrın ikinci yarısında doğup, XVII. yüzyılın
ortalarında vefat eden Seyydi Ali hakkında başkaca bilgiye ulaşılamamıştır.
629
2. Seyyid Kâsım Efendi (ö. 1089/1679)
Bursa’da doğmuştur. Seyyid Ali’nin oğludur. Bursa’daki
Gökdere ve Molla-yı Cedîd medreselerinde görev yapmıştır. Kâsım
Efendi 1089/1679 tarihinde vefat etmiş ve Pınarbaşı Kabristanı’na
defnedilmiştir.630
3. Seyyid Mehmed Emîn Baba (ö. 1131/1718)
Seyyid Kâsımzâde Seyyid Mehmed Emîn Efendi Niyazî-i
Mısrî’nin önde gelen halifelerindendir. Bursa’daki çeşitli medreselerde
görev yaptığı bilinmektedir. Şeyhinden aldığı icazetle Uludağ eteklerindeki
kendi evinde Çarşamba akşamları Mısriyye usûlünce âyin
icra etmiş ve mürid yetiştirmiştir. 1131/1718 senesinde vefat eden
Mehmed Emîn Efendi Yeniyer Kabristanı’na defnedilmiştir.631 Başta
İsmail Hakkı Bursevî (ö. 1137/1724) olmak üzere döneminin meşhur
sûfileriyle iyi ilişkileri olduğu nakledilen Seyyid Mehmed Baba
“Seyyid” mahlasıyla şiir yazan bir şair olup, Mısrî’nin Vâridât’ı tar-
628 Bk. Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, IV, s. 149.
629 İsmail Beliğ, Güldeste-i Riyâz-ı İrfan (Haz. Abdulkerim Abdulkadiroğlu), Ankara 1998, s.
393; Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, III, s. 66.
630 Beliğ, Güldeste, s. 393.
631 Beliğ, Güldeste, s. 393; Mehmed Şemseddîn, Gülzâr-ı Mısrî, s. 506; Mehmed
Şemseddîn, Yâdigâr, s. 431. Beliğ Mehmed Emin Efendi’nin vefat tarihini 1134 olarak
verirken Mehmed Şemseddîn 1131 tarihini zikretmektedir. Bu tarihi tercih etmesinin
Mısriyye’ye mensup Râkım Efendi’nin vefatına dair düşürdüğü tarih sebebiyle olduğunu
söylemektedir bk. Gülzâr-ı Mısrî, s. 504.
201
zında bir de Divân kaleme almıştır.632 Beliğ onun ilm-i tasavvufta ve
rüya tabiri hususunda maharet sahibi olduğunu söylemektedir.633
4. Şeyh İbrahim Efendi (ö. 1175/1761)
Mehmed Baba’nın oğlu olan İbrahim Efendi aynı zamanda onun
halifesidir. 1175/1761 senesinde vefat etmiş ve dergâhın hazîresine
defnedilmiştir.634
B. Seyyid Baba Tekkesi
Seyyid Baba Tekkesi, XVIII. yüzyılda bir Mısrî dergâhı olarak
kurulmuştur. Burası aslında ev olarak inşa edilmiş olup sonradan
Seyyid Mehmed Emin Baba zamanında tekkeye dönüştürülmüştür.
İnşa edildiği dönemde de mimari açıdan özgün bir yapı olmayan bu
bina zaman içerisinde yaşadığı bir depremde yıkılmış ve yeniden yapılmıştır.
Kurulduğu tarihten itibaren genellikle aynı aileye mensup
kişilerin idaresinde olan tekkede bir dönem aile dışından bir şeyh de
kısa süreliğine posta oturmuştur. Bina günümüzde ev olarak kullanılmaktadır.
1. Seyyid Mehmed Emîn Efendi (ö. 1214/1799)
Şeyh İbrahim Efendi’nin oğludur. Önce pederine intisab etmiş
ve onun irtihalinden sonra bir süre değişik şehirlerde dolaşmış ve
tekrar Bursa’ya dönmüştür. Bilahare Mısrî Dergâhı şeyhi Ahmed
Nimetî Halvetî Kâdirî Mısrî Efendi’nin (ö. 1203/1788)635 müridi ve
akabinde de halifesi olmuştur. Şeyhinin icazeti ve 1208/1793 tarihinde
aldığı beratla dedelerinden kalma evini tekkeye dönüştürerek
burada Cuma akşamları Mısrî usûlünce ayin icra etmiştir.
1214/1799 tarihinde vefat eden Seyyid Mehmed Emin Efendi tekkenin
hazîresine defnedilmiştir.636
2. Şeyh Sâdık Efendi (ö. 1257/1840)
Seyyid Mehmed Efendi’nin vefatının ardından vasiyeti üzere
makamına aile dışından biri, halifesi Şeyh Sâdık Efendi geçmiştir.
632 Halen yazma halinde olan bu divan için bk. BEEK, Genel, 744 . Mehmed Şemseddin,
Niyâzî Mısrî’nin Divân’ının tanzirinden ibaret olan bu eserin basılması için, Mehmed
Emin Efendi’nin torunlarından muasırı Şeyh Sâbit Efendi’ye teşvikte bulunduğunu ancak
muvaffak olamadığını söylemektedir, bk. Gülzâr-ı Mısrî, s. 503.
633 Beliğ, Güldeste, s. 393.
634 Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 431.
635 Ahmed Nimetî Efendi için bk. Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 522; Kara, Mustafa,
Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, s. 401.
636 Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 431-432.
202
Ancak kısa süre sonra, dönemin reisu’l-meşâyıhı olan Hikmetzâde
Mehmed Efendi’nin ısrar ve zorlamasıyla tekkenin vakfiyesi değiştirilmek
suretiyle tekke ve müştemilatı önceki şeyhin veresesine kaydettirilmiş,
bir süre sonra da başkalarının eline geçmişti. 1235/1819
yılında eşraftan bazılarının da desteğiyle burası tekrar satın alınmak
suretiyle Sâdık Efendi’ye verilmişti. Sâdık Efendi buradaki vazifesine
devam ederken, Mehmed Şemseddin’in “tafsîle lüzum görmediği” bir
nedenden dolayı ihraç edilmiş ve tekke kapatılmıştır. Burası daha
sonra reisu’l-meşâyıh Ahmedzâde Abdüllatif Efendi tarafından kendi
tekkesinin meşrûtası addedilmiştir. Sâdık Efendi ise 1257/1840 senesinde
vefat etmiş ve Muradiye’de Hünkar Fabrikası civarındaki
kabristana defnedilmiştir.637
3. Salih Dede (ö. 1237/1821)
Seyyid Mehmed Baba’nın kardeşi ve aynı zamanda halifesidir.
Penbe-dûzî (?) sanatıyla meşgul olduğu rivayet edilmektedir. Kaynakların
verdiği malumattan anlaşıldığı kadarıyla Salih Dede şeyhlik
yapmamış ancak kendi evinde taat u ibâdâtla meşgul olmuştur. Burada
zikredilmesinin sebebi bahis konusu edilen Seyyid ailesine
mensubiyeti ve bunun yanında Mehmed Şemseddin Efendi’nin onu
eserine almış olmasıdır. Salih Dede 1237/1821 yılında vefat etmiş ve
Seyyid Baba Zaviyesi’nde kardeşi Mehmed Efendi’nin yanına defnedilmiştir.
638
4. Şerif Mehmed Baba (ö.1282/1865)
Şerif Mehmed Baba Salih Dede’nin oğludur. Atinalı Dergâhı
şeyhi Ali Rıza Efendi’ye639 intisap etmiş ve onun da desteğiyle
1268/1852 tarihli i’lâm-ı şer’î mûcibince dedeleri tarafından kurulan
ve zamanla kapatılan tekkeyi yeniden faaliyete geçirmiştir.
1271/1855 yılına değin tekkede şeyhlik makamında oturmuştur. Söz
konusu tarihte meydana gelen depremde burası da şehirdeki diğer
pek çok bina gibi yıkılmıştır. Tekrar inşa edilen tekkede bir süre daha
görev yapan Şerif Baba 1282/1865 yılında vefat etmiş ve dergâhın
haziresine defnedilmiştir.640
637 Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 432.
638 Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 433.
639 Bursa’daki Atinalı Dergâhı ve bânisi Ali Rıza Efendi hakkında ayrıntılı bilgi için bk.
Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 249-262.
640 Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 433.
203
5. Salih Efendi (ö. 1289/1872)
Şerif Baba’nın oğludur. Babasının ardından bir süre şeyhlik
makamına oturduktan sonra 1289/1872 tarihinde vefat etmiş ve
dergâhın hazîresinde toprağa verilmiştir.641
C. Şeyh Hüseyin Sâbit Efendi
Osmanlılar dönemi Bursa’sında faaliyet gösteren Bektaşi tekkelerinden
en ünlüsü Ramazan Baba Dergâhı’dır. XVI. yüzyılda kurulduğu
bilinen bu dergâh zaman içinde, değişik sebeplerden dolayı
farklı tarikatların eline geçmiştir. 1826 sonrasında Bektaşiler’den
alınıp Nakşîler’e verilmiş, bir süre sonra tekrar Bektaşiler tarafından
idare edilmiştir. Tarikatların resmen yasaklanmasını beklemeden
daha erken bir tarihte faaliyeti sona eren bu tekkenin son şeyhi, aynı
zamanda Seyyid Baba Tekkesi’nin de son postnişini olan Şeyh Hüseyin
Sâbit Efendi’dir.642
Osmanlı’nın artık tükenme demleri denilebilecek yıllarında yaşamış
olan Sâbit Efendi pek çok özelliğiyle tasavvufun gaye edindiği
insan tipinin örneklerini bünyesinde barındıran ender şahsiyetlerdendir.
Dönemine dair yapılan yaygın ama bir o kadar da yanlış yorumların
aksine o, toplumsal hayatın içinde, hatta merkezinde duran
bir şeyh tipidir. Kendisini halktan soyutlamamış, bilakis tasavvufî
hayatta temel esas kabul edilen “halk içinde Hakk’la beraber” olmayı
en güzel şekilde başarabilmiştir. O, yazdığı kitaplarla değil, dinî terminolojide
“sadaka-i câriye” olarak nitelendirilen eserleri ve hayır
işleri ile bugüne seslenen nadide simalardandır. Sahip olduğu imkânları
Hakk için halkla paylaşan Sâbit Efendi, Osmanlı sosyal hayatının
temel unsurlarından olan tekkelerin ve dolayısıyla dervişlerin
fonksiyonları meselesi bağlamında önemli ve değerli bir örnek durumundadır.
1. Şeyh Hüseyin Sâbit Efendi’nin Hayatı
Şeyh Sâbit Efendi Niyazî-i Mısrî’nin halifelerinden olan Seyyid
Kâsımzâde Seyyid Mehmed Emîn Efendi’nin (ö. 1131/1718) kardeşinin
torunudur.643 Babası Şeyh Mehmed Şerif Efendi’dir (ö.
641 Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 433.
642 Ramazan Baba Dergâhı ve burada görev yapan diğer meşayıh ile ilgili geniş bilgi için
bk. Kara, Mustafa, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, s. 125-139; Çift, Salih, Bursa’da
Bektaşi Kültürü ve Ramazan Baba Dergâhı, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa 1995; Öcalan, Hasan Basri, Bursa’da Tasavvuf
Kültürü (XVII. YY.), Bursa 2000, s. 62-64.
643 Mehmed, Şemseddin, Gülzâr-ı Mısrî, s. 502; Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 433;
Aşkar Mustafa, Niyâzî-i Mısrî ve Tasavvuf Anlayışı, Ankara 1998, s. 245.
204
1282/1865). Hüseyin Sâbit Efendi, mezar taşında yer alan bilgiye
göre 1231/1816’da doğmuştur. Doksan yıldan fazla ömür süren ve
yakalandığı amansız bir hastalıktan kurtulamayarak vefat eden Hüseyin
Sâbit Efendi Ulu Cami’de kılınan cenaze namazının ardından
Pîr Emîr civarındaki özel kabristanına defnedilmiştir.644 24 Zilhicce
1329/ 2 Kânun-ı Evvel 1327/ (1911) yılında vefat ettiği bilinen645
Sâbit Efendi’nin kabri Pir Emir Sultan türbesinin doğu tarafında yer
almaktadır.646
Kaynaklarda ailesi ve çocukları hakkında fazlaca bilgi bulunmayan
Sâbit Efendi’nin halen hayatta olan torunları ile yapılan görüşmelerde
ikisi erkek, ikisi de kız olmak üzere dört çocuğunun olduğu,
ayrıca ilk eşinin vefatından sonra evlendiği gayr-ı Müslim bir
bayanın önceki eşinden olan oğlunu da kendisine Şerif adını vererek
himayesine aldığı söylenmiştir. Çocuklarından kendisi ile aynı kabirde
yatan kızı Hacer hanımın mezar taşında 1892 yılında doğduğu ve
1954’te vefat ettiği yazılıdır. Sâbit Efendi’nin Mümin adındaki oğlu
ise 1880 yılında doğmuş ve 1960’da vefat etmiştir.647 Diğer evlatları
Lütfiye ve Salih adında olup Salih genç yaşta ölmüştür.
Sâbit Efendi’nin çocukları ilgili kanundan sonra “Or” soyadını
almışlardır.
2. Tasavvufî Yönü
Sâbit Efendi, Moralı (Atinalı) Tekkesi şeyhlerinden Mustafa Lütfullah
Efendi’nin (ö. 1321/1905) halifesidir. Mustafa Lütfullah Efendi,
Yâdigâr-ı Şemsî müellifi ve aynı zamanda Bursa’daki Mısrî Dergâhı’nın
son postnişini olan Mehmed Şemseddin Efendi’nin de (ö. 1936)
644 Mehmed Şemseddin, Yadigâr, s. 434.
645 Mehmed Şemseddin, Yadigâr, s. 434.
646 Muhtemelen daha sonraları değiştirilmiş olan mezar taşında Latin harfleriyle şu satırlar
yazılıdır: “Aile Gabri, Şehsâbit ve Kızı Hacer Hanım’ın Ruhlarına Fatiha. Ş.S. D.
1231, Ö. 1326. H.C. D. 1892, Ö. 1954 (Mezar taşındaki ifadeler mevcut imla hatalarıyla
düzeltilmeden aktarılmıştır).
647 Sabit Efendinin oğlunun mezar taşındaki kayıt şu şekildedir: “Şehzâbitoğlu Mümin Or,
Ruhuna Fatiha, D. 1880, Ö. 31/8/1960.” Aynı kabirde yatan bir başka kişi ise Mümin
Or’un kızı ve Sabit Efendi’nin torunu olan Şükriye Sertel’dir. Buradaki bilgiye göre
1928 yılında doğmuş, 1999 senesinde vefat etmiştir. Sâbit Efendi, çocukları ve torunları
hakkında kendileriyle görüştüğüm torunları Mümin adındaki oğlunun neslinden gelenlerdir.
Bunlardan özellikle Mümin Or’un oğlu Hidayet’in oğlu olan Şerif Bey, oğulları
Hüseyin Bey, Muharrem Bey ve Hüseyin Bey’in kızı Esra Hanım söz konusu görüşmelerde
oldukça yardımcı olmuşlardır. Kendilerine teşekkür etmeyi yerine getirilmesi gereken
güzel bir vazife addediyorum.
205
şeyhidir.648 Aynı şeyhten el almış olan bu iki isim yine aynı tarihlerde
Bursa’da ayakta olan Mısriyye’ye ait iki tekkede görev yapmışlardır.
Bu bilgiler Sâbit Efendi’nin silsile itibariyle Mısriyye’ye mensubiyetini
açıkça ortaya koymaktadır.649 Seyyid Baba Tekkesi’nde şeyhlik makamında
bulunan kardeşi Salih Efendi’nin 1289/1872 tarihindeki
vefatından sonra Sâbit Efendi onun yerine tayin edilmiştir.650
Ramazan Baba Dergâhı’nın son Bektaşi şeyhi olan Süleyman
Bey Baba’nın (ö. 1313/1897) vefatından sonra bu tekkenin perişan
bir vaziyete girdiği ve arazilerinin bir kısmının şeyhin oğlu tarafından
satıldığı bilinmektedir. Yaklaşık üç yıl gibi bir zaman zarfında atıl
kalan tekke, Şeyh Sâbit Efendi’nin başvurusu üzerine uhdesine verilmiştir.
Onun bu dergâhı yeniden inşa edip faaliyete geçirme vaadiyle
devralmak istediği nakledilmektedir. Nihayet 1315/1900 tarihinde
kendisi buraya resmen tayin edilmiştir.651 Sâbit Efendi şeyhlik
makamına oturduktan sonra uzun süre boş kalmasından dolayı harap
olmuş olan tekkeye birkaç hücre ile bir tevhidhane inşa ettirmiştir.
652 Ancak onun Ramazan Baba Dergâhı’na tayin edilmeden evvel
buranın tamiratı ile meşgul olduğu anlaşılmaktadır. Zira Hasan Tâib
Efendi’nin verdiği bilgiye göre türbe kapısı üzerinde bulunan ve buranın
Sâbit Efendi tarafından tamir ettirildiğini belirten kitabede
1312/1896 tarihi yazılıdır.
Kitabede yer alan beyitlerin sahibi İstanbul’daki Merdivenköy
Şahkulu Sultan Bektaşi Tekkesi şeyhlerinden Mehmed Ali Hilmi Dedebaba’dır
(ö. 1326/1907).653 Hilmi Dedebaba aynı zamanda Bektaşi
şairlerinin en iyilerinden biri kabul edilmektedir.654 Bu itibarla dö-
648 Atinalı Ali Rıza Efendi (Moralı) Dergâhı, burada görev yapan meşâyıh ve Mustafa Lütfullah
Efendi hakkında bk. Mehmed Şemseddin, Yadigâr, s. 249-262.
649 Hasan Tâib Efendi tarafından kaleme alınan Mir’ât-ı Bursa adlı eserde (Bursa 1323)
Ramazan Baba Dergâhı’nın bir Kâdirî tekkesi ve burada şeyhlik yapan Şeyh Sabit Efendi’nin
de Kâdiri olduğu bilgisi mevcuttur, bk. s. 42. Muhtemelen bu kaynaktan faydalanılarak
hazırlanan Bursa Ansiklopedisi I (Yer Adları ) Bursa 2001, isimli çalışmadaki
“Piremir Mahallesi” maddesinde de aynı bilgi yanlışı tekrar edilmektedir, bk. s.
240.
650 Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 431.
651 Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 363. Bursa Kütüğü’ndeki bilgiye göre Sâbit Efendi 15
Kânun-ı Sânî 1902 tarihinde Ramazan Baba Tekkesi şeyhliğine gelmiştir, bk. IV, s. 93.
652 Mehmed Şemseddin, Yâdigâr, s. 363.
653 Bk. Mehmed Ali Hilmi Dedebaba Divanı, (Haz. Bedri Noyan), İstanbul ts., s. 307. Hilmi
Dede Baba hakkında bk. Özmen, İsmail, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi I-V, Ankara
1998, IV, s. 439-448; Uçman, Abdullah, “Mehmed Ali Hilmi Dedebaba”, DİA, s. 440.
654 Melikoff, Irene, Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe (çev. Turan Alptekin), İstanbul 1999, s.
309; Uçman, Abdullah, “Mehmed Ali Hilmi Dedebaba”, DİA, s. 440.
206
neminin ünlü Bektaşiler’inden olan Hilmi Dedebaba ile Sâbit Efendi’nin
tanışıyor oldukları söylenebilir. Sosyal yönü ve girişkenliği ile
tanınan Sâbit Efendi’nin bağlı olduğu tarikatın da meşrep itibariyle
Bektaşiliğe yakınlığı göz önüne alındığında655 bu ihtimal daha da
ağırlık kazanmaktadır. Hilmi Dede’nin eseri olan söz konusu kitâbede
şu satırlar yer almaktadır.
Sultan Hamîd Hân-ı Sânî eltâfı sayesinde656
Şeyh Sâbit etti ihyâ bu hangâhı
Feyz isteyen Hüdâ’dan bâb-ı rızâda dursun
Olmuş bu câ-yı âlî âşıkların penâhı
Ervâh-ı evliyâdan himmet taleb edenler
Gelsin ziyaret etsin dâim bu bâr-gâhı
Hilmî Dede târihin cevher kalemle yazdı
Ta’mîr olundu zîbâ Ramazan Baba dergâhı
Sene 1312657
Sâbit Efendi tekke şeyhliği yanında ayrıca resmî imamlık vazifesi
de yapmış, 27 Ağustos 1897’de Pîr Emîr Camii’nde imam hatip
olarak görevlendirilmiştir.658
3. Kişisel Özellikleri
Şeyh Hüseyin Sâbit Efendi ile ilgili en geniş malumatı içeren
Yâdigâr-ı Şemsî’de onun kişisel özellikleri hakkında ilginç bilgiler
mevcuttur. Bunlardan birinde Şemseddin Efendi şöyle bir tasvirde
bulunmaktadır:
“Uzunca boylu, lâubâlî meşreb, saç-sakal karışmış, elbisesi
acaib, derbeder kıyafet, sardığı sarığın rengi değişmiş, o mehîb
kıyafetiyle gayr-ı mütenâsib ufak bir arakıyye ve destâr başının
rub’ını ancak ihâta eder idi. Yürüyüşü levendâne, revişi rindâne,
görenlerin mutlak nazar-ı dikkatini celb ederdi. Bununla
beraber muhibb-i ehl-i beyt-i risâlet olup Muharrem’de mersiye-
655 Bektaşiler’in Niyâzi-i Mısrî ile ilgili kanaatleri hakkında bk. Birge, J. Kingsley, The
Bektashi Order of Dervishes, Londra 1965, s. 107.
656 Divan İttihat ve Terakkî yönetimi döneminde basıldığından II. Abdülhamid’i övücü
nitelikte olan ilk mısra “Birçok zaman harabe halinde idi amma” şeklinde değiştirilmiş,
daha sonra müellifi tarafından düzeltilmiştir, bk. Yüksel, Müfid, Bektaşilik ve Mehmed
Ali Hilmi Dedebaba, İstanbul 2002, s. 120.
657 Mehmed Ali Hilmi Dedebaba, Divan, s. 307; Hasan Tâib Efendi, Mir’ât-ı Bursa, s. 42.
Ramazan Baba Tekkesi gibi kitabe de bugün mevcut değildir.
658 Kepecioğlu, Kamil, Bursa Kütüğü, IV, s. 93.
207
ler okutur, aşûre pişirerek hava müsait olursa Teferrüc’e ve
Ramazan Baba civarındaki vasi’ sahraya davet ederek münadî
vasıtasıyla ilan ettirir, fukara-perver, ehlüllah bendesine hürmet
ederdi. Sinni yetmişe karib olduğu halde kuvvetini zâyi etmeyerek
vefatına yakın zamana kadar bulunduğu mahallere
yayan giderdi. Gençliği hengamında nâmını herkese tanıtmış,
bazen pek latîf nükteler sarf eder, latîfeler ederdi. Bir işe mübâşeretinde,
bu akşam istihâre ettim, şöyle zuhûrât oldu diyerek
başlardı.”659
Şeyh Sâbit Efendi’nin şahsî meziyetleri bunlarla sınırlı değildir.
Ümmî olduğu halde hiçbir şeyden çekinmeyen, girişken tabiata sahiptir.
Bu hususta Yâdigâr’ın tesbiti şu şekildedir:
“Mûmâ ileyh umûr-ı dünyeviyyede istihsâl-i matlabın yolunu bilir
ve her yere müracaatın usûlünü bulur, anlar. Mâbeyne gider,
vükelâya çatar. Bâhusus Bursa’ya gelecek valilerin teveccühünü
kazanır. Her işe girer çıkar. Hatta Almanya sefiri Bursa’ya
geldiğinde ziyafetler vermiş, memnuniyetini celb etmekle hükümet-
i seniyyece bu hali takdir olunmuş, Osmanî ve Mecidî
nişanlarıyla taltif edilmiş. Uhdesine Hâriciye pâyesi tevcihiyle
müderrislik verilmişti. Hâsılı her şeye yarar bir zât olup nev’i
şahsına münhasır idi.”660
Oburluğu ile de tanınan Sâbit Efendi’nin bu yönüne dair bir rivayet
de vardır. Buna göre o, Teferrüc mevkiinde gerçekleştirilen bir
piknik esnasında sekiz okka sığır etinden yapılmış köfte ile bir küfeye
yakın üzümü yemiştir.661
Yukarıdaki açıklama ve tasvirlerden onun, dünyalığa pek önem
vermeyen, Melâmî neşveyi benimseyen bir yapıya sahip olduğu, bunun
yanında, girişken ve insanlarla içli dışlı olmayı seven, nüktedân
bir tavrı benimsediği anlaşılmaktadır. Mısriyye’ye mensup olan Sâbit
Efendi bu tarikatın özelliklerini de özümsemiş gözükmektedir. Hz. Ali
ve ehl-i beyt sevgisinin en önemli mümessillerinden olan Niyazî-i
659 Mehmed Şemseddin, Yadigâr, s. 434.
660 Torunları, kendileriyle yapılan görüşmelerde söz konusu nişandan haberdar olmadıklarını
söylemişlerdir. Bununla beraber son zamanlara kadar kendilerinde Sâbit Efendi’den
kalma oldukça değerli bir kılıcın bulunduğunu ve 23 Nisan ve 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramı gibi kutlamalarda gerçekleştirilen törenlerde bu kılıcın çevredeki okullar
tarafından kullanıldığını belirtmişlerdir. Ancak bugün söz konusu kılıcın da artık mevcut
olmadığını beyan etmişlerdir.
661 Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, IV, s. 93. Kaynakların Sâbit Efendi’nin oburluğu ile ilgili
verdiği bilgiyi kendilerine aktardığım torunları, bu özelliğin ailenin hayatta olan erkeklerinde
de mevcut olduğunu söylemişlerdir.
208
Mısrî’yi (ö. 1105/1694)662 pîri olması hasebiyle takip ettiği anlaşılan
Şeyh Efendi’nin de ehl-i beyte özel bir sevgi beslediği ve bununla bağlantılı
olarak Muharrem ayında mersiyeler okutup, aşure dağıttığı
nakledilmektedir.663
4. Sosyal Faaliyetleri
Mizaç itibariyle tekkesine kapanıp kalmak yerine sosyal hayatın
her alanında, halkla birlikte olmayı tercih eden Sâbit Efendi’nin
bu özelliğine yardımseverliği de eklenince emsaline az rastlanan hayır
faaliyetlerine imzasını attığı görülmektedir. Onun yaşadığı dönemde
Bursa’yı yerle bir eden deprem ve ardından gelen savaşlar
neticesinde Bursa’ya akın eden muhacirlerin içinde bulundukları zor
şartların yanında, Bursa’da önce müfettişlik, ardından da valilik
yapmış olan Ahmet Vefik Paşa’nın (ö. 1891) şehirde gerçekleştirdiği
imar faaliyetlerinin de Sâbit Efendi’nin çalışmalarına vesile olduğu
söylenebilir.664
Sâbit Efendi’nin sosyal faaliyetlerini, farklı yerlerden şehre gelen
muhacirlerin iskanı, tekke-cami-okul inşası, yol yapımı ve ağaçlandırma
çalışmaları ile fakirlere gıda yardımı gibi gruplar halinde
sıralamak mümkündür.
a) Muhacirlerin İskânına Dair Çalışmaları
Tarihinin her döneminde göç hareketlerine sahne olan Bursa
şehri özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan savaşlardan
dolayı vatanlarından kaçıp Bursa’ya sığınan muhacirlerin akınına
uğramıştır. Söz konusu yıllarda Bursa’da yayınlanan resmî ve özel
gazetelerde bu hicret vakalarına dair çok sayıda habere tesadüf olunmaktadır.
665 Dedeleri de bu şehre sonradan gelmiş olan Sâbit
662 Kara, Mustafa, Niyazî-i Mısrî, Ankara 1994, s. 50-55.
663 Mehmed Şemseddin, Yadigâr, s. 434. Torunlarının ailenin büyüklerinden naklen anlattıkları
ilginç bir anekdotu burada zikretmek gerekir. Buna göre Sâbit Efendi özellikle
Muharrem’de ikram edilecek olan aşureyi bizzat kendi eliyle bir gün önceden pişirir,
hazır hale getirirmiş. Aşure günü ikram öncesi Sâbit Efendi aşure kazanını ısınması
ateşe koyup eliyle karıştırırmış. Bunu gören halk aşurenin aslında soğuk olduğunu
bilmediklerinden Sâbit Efendi’nin elinin yanmadığını sanır ve bunu onun kerameti olarak
anlatırlarmış.
664 Ahmet Vefik Paşa’nın söz konusu icraatları hakkında bk. Akün, Ömer Faruk, “Ahmet
Vefik Paşa”, DİA, II, s. 146.
665 Bu haberlerden biri için bk. Bursa Gazetesi, sy. 3 (15 Rebiülevvel 1308). Şeyh Sâbit
Efendi ile ilgili olarak Osmanlılar döneminde Bursa’da yayınlanan gazetelerde yer alan
haberleri temin hususunda desteğini esirgemeyen U.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Sos209
Efendi bu itibarla muhacirlere yakınlık duymuş ve onlara yaptığı
yardımlarda söz konusu ilgi tesir etmiş olmalıdır.
Şeyh Sâbit Efendi, o dönemde Bursa’ya göç eden ve oldukça
zor şartlar altında yaşamaya çalışan muhacirlerin iskanı için uhdesindeki
tekkeye ait olan arazilerin bir bölümünü bağışlamış, yaklaşık
iki yüz ailenin oturması için binalar inşa ettirmiştir.666 Seyyid Baba
Tekkesi’nin güneydoğu tarafında teşkil edilen bu ilk mahalle uzun
süre “Şeyh Sâbit Mahallesi” olarak anılmıştır. Daha sonraları birbirine
bitişik üç ayrı mahalle olan Vefikiyye, Mollaarap ve Şeyh Sabit
birleştirilerek tek bir muhtarlığa bağlanmış ve Mollarap adını almıştır.
667
Şeyh Sâbit Efendi’nin gayretleri ve bizzat Padişah’tan aldığı izinle
Piremir Camii’nin güneydoğusunda yine şehre gelen göçmenlerin
yerleşmesi için muhtemelen Ramazan Baba Dergâhı’a ait arazi
üzerinde kurdurduğu bir mahalle daha mevcuttur. Burası, Padişah
Abdülhamid zamanında ve onun ruhsatıyla meydana getirildiğinden
onun adına izafeten önceleri Hamidiye Mahallesi olarak adlandırılmıştır.
668 Muhtemelen Padişahın hal’inden sonra bu isimlendirmeden
vazgeçilmiş ve mahalle kurucusunun adıyla “Şeyh Sâbit Mahallesi”
olarak anılmıştır. 1940’lı yıllarda buranın ismi tekrar değiştirilerek
“Akçağlayan Mahallesi” şekline dönüştürülmüştür.669
Sâbit Efendi’nin, semt sakinlerinin temel ihtiyacı olan suyun
temini hususunda da yoğun çabaları olduğunu dönemin gazeteleri
haber vermektedir.670
b) Tekke, Cami, Okul Yapımı
Özellikle 1855 senesinde yaşanan ve şehre büyük hasar veren
deprem başta cami, tekke ve okul olmak üzere çok sayıda binanın ya
yeniden inşasını ya da tamirini gerekli kılmıştı.671 Bu bağlamda kaynaklar
Sâbit Efendi’nin farklı yerlerde birden fazla cami inşa ettirdiyoloji
Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi Mürvet Yaman Hanımefendi’ye teşekkür ediyorum.
666 Bursa Gazetesi, sy. 8 (5 Cemâziyelâhir 1308).
667 Söz konusu mahallede kendileri ile görüşülen semt sakinleri yakın zamanlara değin
Şeyh Sabit adının kullanıldığını doğrulamışlardır.
668 Bursa Gazetesi, sy. 73 (21 Ramazan 1309).
669 Bk. Uzer, İhsan, Bursa Mahallesi ve Sokakları Rehberi, Bursa 1945, s. 8. Söz konusu
isim değişikliği mahallenin adında geçen “Şeyh” kelimesinin o dönemde kullanılması
kanunen yasak olan ünvanlardan olması sebebiyle gerçekleştirilmiş olsa gerektir.
670 Bursa Gazetesi, sy. 77 (26 Şevval 1309).
671 Bk. İnalcık, Halil, “Bursa”, DİA, VI, s. 447.
210
ğini haber vermektedir. Bunlar arasında en önemlisi yukarıda zikredilen
muhacirlere tahsis ettiği mahallede yaptırdığı camidir.672 Dönemin
gazetelerinde yer alan ifadeler bu caminin müceddeden yaptırıldığına
delalet etmektedir.673 Hem söz konusu semte yakınlığı hem
de daha önce mevcut oluşu göz önüne alındığında buranın Piremir
Camii olduğu söylenebilir. Sâbit Efendi ayrıca caminin ibadete açılışından
kısa süre sonra zamanın ünlü hattatlarına yazdırdığı dokuz
adet levhayı buraya törenle astırmıştır.674
Aslında daha evvel Eşrefîler Camii adıyla inşa edilmiş olup zamanla
yıkılan ve bir kısmı da yeni açılan yola dahil olan bir başka
cami de yine Sâbit Efendi tarafından yeni baştan bina edilmiştir.
Dönemin gazetelerinde söz konusu caminin ibadete açılması hakkında
haberler mevcuttur. Buna göre Sâbit Efendi şehrin idarecilerini ve
halkı bu açılışa davet etmiş ve bu vesileyle kurbanlar kestirip fakirlere
dağıtmıştır.675 Kazım Baykal bu cami ve yanındaki tekkenin
1940’lı yıllardaki durumu hakkında şunları söylemektedir:
“Şeyh Sâbit Mescidi ve Dergâhı: Molla Arab’ın arkasında, Eşrefîler
Caddesi’nin sonlarındaki ahşap bina mîmarî kıymeti olmayan
alelade bir evdir. Şeyh Sâbit isminde bir zât tarafından
1323/1905 yılında yaptırılmıştır.”676
Söz konusu cami günümüzde ev olarak kullanılmaktadır.
677
Sâbit Efendi’nin Setbaşı’nda bulunan ve önce 1855 depreminde,
ardından 1863 yılındaki yangında harap olan Karaçelebizâde
Camii’ni de tamir ettirdiği haber verilmektedir.678
672 Mehmed Şemseddin, Yadigâr, s. 434.
673 Bursa Gazetesi, sy. 34 (17 Zilhicce 1308).
674 Bursa Gazetesi, sy. 55 (16 Cemâziyelevvel 1309).
675 Bursa Gazetesi, sy. 112 (17 Şaban 1310).
676 Baykal, Kazım, Bursa ve Anıtları, İstanbul 1982, s. 131.
677 Eşrefîler Caddesi üzerinde Balabanbey İlköğretim Okulu’nun karşısında bulunan bu ev
günümüzde iki katlı sarı boyalı eski bir binadır. Araştırma esnasında ziyaret edilen evde
oturan yaşlıca bir bayan ev hakkında bilgi vermek istememiştir. Ancak aynı mahalde
görüşülen bir başka yaşlı bayan ise söz konusu evin mahallenin yaşlı sakinleri tarafından
“Cami ev” olarak anıldığını ve alt katında da bir yatırın olduğunu, çocukluğunda
burasının halkın ziyaretgahı durumunda bulunduğunu söylemiştir. Bu yatır ya da yatırlar
tekkede daha önceleri şeyhlik yapmış olan meşâyıha ait olsa gerektir. Aynı bayan
Şeyh Sâbit ismini duyduğunu ve daha yukarıda yer alan bir mahallenin de son zamanlara
kadar bu isimle tanındığını söylemiştir. Civarda bilgilerine müracaat edilen başka
zevat da bu bilgileri doğrulamışlardır.
211
Seyyid Baba Tekkesi’ndeki postnişinliği sırasında yaptığı başvuru
kabul edilerek Ramazan Baba Dergâhı’na tayin edilen Sâbit
Efendi, Bektaşîler’in buradan çıkarılmasından sonra kısmen harap
olan ve ardından Süleyman Bey Baba’nın vefatıyla bir süre boş kaldığı
için yıkılan tekkeyi bazı ilavelerle yeniden inşa ettirmiştir.679
Muhacirlerin iskânı için bağışladığı arazi üzerine kurulan mahallede
bir de okul yaptıran Sâbit Efendi bu insanların hemen bütün
ihtiyaçlarını dikkate aldığını ortaya koymuştur. Okulda ders vermek
üzere tayin edilen hoca ile ilgili bir haber dönemin gazetelerinden
birinde şu şekilde yer almıştır:
“İsticlâb-ı deavât-ı hayriyye-i Hazret-i Veliyy-i Nimet-i A’zamî’yi
kendisine vazîfe-i mukaddese ittihaz eylemiş olan memleketimiz
erbâb-ı hasenâtından reşâdetlû Şeyh Sâbit Efendi’nin akdemce
inşâ ettirmiş olduğu câmi-i şerîfe muttasıl mekteb-i ibtidâîye bu
kere maaşını kîse-i hamiyyetinden tesviye eyleyerek usûl-i
cedîdeye âşinâ Cemil Efendi isminde bir muallim tedarik berle
şehrin vasatında bulunan usûl-i cedîde mektebine baîd olan
evlâd-ı ahâlîyi külfet ü meşakkatten kurtarmış olduğu ve
şâkirdân mevcûdesi az zaman içerisinde gereği gibi terakkî eylemiş
bulunduğu meşhûd-ı bâsıra-i iftiharımız olmuş ve Efendii
mûmâ ileyhin bu vechile vukûa gelen himmet ü hamiyyeti şâyân-
ı takdîr görülmüştür.”680
c) Diğer Çalışmaları
Günümüz insanı tarafından çevrecilik faaliyetleri kapsamında
değerlendirilen ağaçlandırma çalışmaları Sâbit Efendi’nin ilgi alanı
dâhilindeydi. Yaşadığı dönemde yaptırılmış olan Işıklar Askerî Lisesi’nin
bahçesine çeşitli ağaçlar diktiği ve diktirdiği bilinen Şeyh Hüseyin
Sâbit Efendi, Bursa Hükümet Konağı ile Işıklar arasındaki
caddenin her iki tarafını ağaçlandırmaya teşebbüs etmişse de buna
muvaffak olamamıştır.681
Hayır faaliyetleri kapsamında şehirde yaşayan fakirleri de koruyup
gözettiği anlaşılan Sâbit Efendi, cami, tekke ve okul açılışı,
kandiller ile bayram günleri gibi zaman dilimlerini vesile kılarak bil-
678 Bursa Gazetesi, sy. 86 (14 Safer 1310). Sâbit Efendi’nin torunlarıyla yapılan görüşmede
1855 depremi ve akabindeki yangından sonra kullanıma kapanan bu caminin civarında
meskûn olan Ermeni halkın burada çok sayıda meyhane işletmeye başladıkları, Sâbit
Efendi’nin bilhassa söz konusu meyhanelerin bir an evvel kapatılmasını temin için
camiyi ibadete açmak maksadıyla tamiratını gerçekleştirdiğini söylemişlerdir.
679 Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, IV, s. 73.
680 Bursa Gazetesi, sy. 109 (26 Receb 1310).
681 Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, IV, s. 93.
212
hassa fakirleri davet emek suretiyle onlara ikramda bulunmuş, gelemeyenlere
de ayrıca yemek göndermiştir.
Sonuç
Bursa’nın fethinde Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin yanında onlarla
birlikte gaza eden, ardından şehrin imarında ve sosyal hayatın
tanziminde önemli roller üstlenen Abdalân-ı Rûm ile bu şehrin hayatına
giren dervişânın yüzyıllar boyunca devam eden faaliyetleri sahanın
erbabının malumudur. Bu bağlamda burada ele alınan tekke ve
burayla bağlantılı olan zevat da Osmanlılar’ın kuruluş, yükseliş ve
çöküş dönemlerine paralel bir seyir takip etmişlerdir. Bahis konusu
edilen aile ve kurmuş oldukları tekkenin tarihi serüveni göz önüne
alındığında zikredilen dönemlere uygun olarak özellikle üç ismin öne
çıktığı görülmektedir. Bunlardan ilki tıpkı Abdalân-ı Rum gibi Emir
Sultan ile Buhara’dan kalkıp Bursa’ya gelen ve bu şehirdeki tasavvufî
hayatın gelişimine büyük katkıları olan grubun içinde yer alan,
adeta kurucu rolü üstlenen, söz konusu ailenin büyük dedesidir.
İkincisi, XVII. asırda yaşayan ve yaşadığı dönemin Osmanlı kimliğini
bünyesinde barındıran müderris, mutasavvıf, şair ve büyük sûfi Niyazî
Mısrî’nin halifesi olan Seyyid Kâsımzâde Mehmed Emin Efendi’dir.
Üçüncüsü ise çöküş döneminde yaşayan, ancak sanki bu gidişatı
durdurmak istercesine bütün ömrünce maddi-manevî çaba sarf
eden Şeyh Hüseyin Sâbit Efendi’dir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde Bursa’da yaşayan Sâbit Efendi
de tıpkı ilk asırlardaki sûfilerin icraatlarına benzer bir şekilde, tasavvufî
kimliğinin gereği olarak yalnızca kalblerin imarı için çalışmakla
kalmamış, gittikçe ağırlaşan şartlarda bunalan şehrin ve toplumsal
düzenin salimen devamı için bütün gayretini ortaya koymuştur. Yukarıda
da ifade edildiği üzere, zaman zaman belli çevrelerce sıklıkla
dile getirilen, tasavvufî düşüncenin ve mutasavvufların toplumsal
hayatın gerilemesi ve çöküşünün müsebbibi oldukları şeklindeki
ithamın sıhhat derecesi Sâbit Efendi gibi zevâtın icraatlarının ortaya
konulmasıyla birlikte netlik kazanacaktır.
213
Kitâbiyât
Akün, Ömer Faruk, “Ahmet Vefik Paşa”, DİA, II, s. 143-157,
Algül, Hüseyin- Azamat, Nihat, “Emîr Sultan”, DİA, XI, s. 146-148,
Aşkar, Mustafa, Niyâzî-i Mısrî ve Tasavvuf Anlayışı, Ankara 1998,
Baykal, Kazım, Bursa ve Anıtları, İstanbul 1982,
Birge, J. Kingsley, The Bektashi Order of Dervishes, Londra 1965,
Bursa Gazetesi, Bursa Eski Basma ve Yazma Eserler Kütüphanesi
(BEEK),
Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1338,
Çift, Salih, Bursa’da Bektaşi Kültürü ve Ramazan Baba Dergâhı, Uludağ
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Bursa 1995,
Gazzîzâde Abdüllatif, Hulâsatü’l-vefeyât, BEEK, Genel, 2162,
Hasan Tâib Efendi, Mir’ât-ı Bursa, Bursa 1323,
İnalcık, Halil, “Bursa”, DİA, VI, s. 445-449,
Kaplanoğlu, Raif, Bursa Ansiklopedisi I (Yer Adları), Bursa 2001,
Kara, Mustafa, Niyâzî-i Mısrî, Ankara 1994, s. 50-55,
--------------, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, İstanbul 2001,
Kepecioğlu, Kamil, Bursa Kütüğü I-IV, BEEK, Genel, 4519-4522,
Mehmed Ali Hilmi Dede, Divan (Haz. Bedri Noyan), İstanbul ts.,
Mehmed Şemseddin, Gülzâr-ı Mısrî, Mustafa Kara Özel Kitaplığı,
--------------, Bursa Dergâhları (Yâdigâr-ı Şemsî) (haz. Mustafa Kara-
Kadir Atlansoy), Bursa 1997,
Muslu, Ramazan, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf XVIII. yy. İstanbul
2003,
Melikoff, Irene, Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe (çev. Turan Alptekin),
İstanbul 1999, s. 309,
Öcalan, Hasan Basri, Bursa’da Tasavvuf Kültürü (XVII. yy.), Bursa
2000,
Özmen, İsmail, Alevi ve Bektaşi Şiirleri Antolojisi I-V, Ankara 1998,
Uçman, Abdullah, “Mehmed Ali Hilmi Dedebaba”, DİA, s. 440,
Uzer, İhsan, Bursa Mahallesi ve Sokakları Rehberi, Bursa 1945,
Yüksel, Müfid, Bektaşilik ve Mehmed Ali Hilmi Dedebaba, İstanbul
2002.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.