KARIŞIK

Ahi Emir Ahmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahi Emir Ahmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Şubat 2016 Çarşamba

Ahi Emir Ahmet

Yalnız Kalmış Bir Kümbet ve Ahi Emir Ahmet


Yazar : Murat Türkyılmaz

Yaşadığınız mekânları tanıdığınız, bildiğiniz kadar siz oralısınızdır. Bunun ötesinde sadece nüfus kayıtlarınızda yazan yer isimlerinden ibaret olur köy, kasaba, ilçe ve il isimleri. Çevremizdeki yapılara bakmakla kalmaz onları görürsek o zaman değerine bin değer daha katar ve bizimle yaşamaya başlar yapılar. Bunun aksi durumlar ise sadece birkaç taşın üst üste dizilmiş halinden başka bir şey değildir.
Kurşunlu Caddesi üzerinde yer alan Ahi Emir Ahmet Kümbeti bu unutulmuşluğun ve yalnızlığın Sivas’ta ki örneklerinden sadece bir tanesi… Sivas Öğretmenevi’nin önünde olmasına rağmen buraya gelen giden öğretmenlerin büyük çoğunluğunun bile burasının ne olduğuna dair fikrinin olmadığı, esnafın ilk defa duyduğu kendi geçmişleri… Bu ve benzeri sebeplerden yalnız kalmış bir kümbet.

Ahi Emir Ahmet’le ilgili yeni bilgiler ışığında bu unutulmuşluğa bir parça olsun son vermek, zamanlarının sosyal ve ekonomik yaşantılarına yön vermiş köklü bir kuruluşu ve üyelerini hak ettikleri yere getirmek insanımıza vazife olmalıdır. İşte bu duygu ile hakkında çalışmalar yapılmış olmasına rağmen Ahi Emir Ahmet’i tekrar tanıyalım;
Ahi Emir Ahmet’in ailesi Horasan’dan Azerbaycan ve Zencan üzerinden Bayburt’a gelmişler. 13. yüzyılın ikinci yarısı ile 14. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Ahi Emir Ahmet’in doğum tarihi tam olarak bilinmemekle beraber miladî 1260’lı yıllar olarak söylenebilir.
Bayburt ve Sivas’ta ahiliğin yerleşmesinde önemli bir yeri olan Ahi Emir Ahmet aynı zamanda bir Mevlevi şeyhidir. Mevlana’nın şöhretini duyan Ahi Emir Ahmet gençliğinde onu ziyaret etmek için Bayburt’tan Konya’ya gitmek istemiş fakat babası izin vermemiştir. Bu konuyla ilgili Ahmet Eflaki şu hikâyeye yer vermektedir; “Yine ufukların meşhuru ve baş olmayı hak eden Bayburtlu Ahi Emir Ahmet o diyarın reislerindendi. Zengin, hayır isteyen, makam sahibi ve büyüklerin sohbetine ermiş bir adamdı. Ariflerin Sultanı Çelebi Celalettin Arif Hazretleri Bayburt’a gittiği vakit, (m. 1315) oranın erkek ve kadın bütün ahalisi onun kulu ve müridi oldular.

Emir Ahmet şöyle hikâye etti ki:  Gençliğimde sizin ceddiniz Mevlana hazretlerinin güzel şöhreti ağızdan ağza Bayburt’a ulaşınca ve onun hal ve kal inin yüceliğini seyyahlar anlatınca, ben de babamdan müsaade dileyip Konya’ya gitmek ve o hazretin elini öpmek şerefine nail olmak hevesi uyandı. Fakat annem ve babam müsaade etmediler. Ben niçin olmasın diyerek gitme zamanını düşünüyordum. Bir gece son derece arzu ve aşkla kalktım, birkaç rekât hacet namazı kıldım ve tanrının nimet ihsan etmesi, yardımcım olurda sürüden ayrılıp o ziyaretle müşerref olurum ümidi ile kırk defa Enam Suresi’ni okudum. Sabaha yakın başımı koyup uykuya daldığım vakit rüyamda müritlerden ve seyyahlardan işittiğim şekilde Mevlana’yı gördüm. Mevlana, fereci giymiş duman renginde bir sarık başına sarmış olduğu halde evimize giriyordu. Ben daha önce koşarak baş koydum, yüzümü onun ayaklarına sürdüm ve yalvarıp yakardım. O bir dosttan makas istedi, saçlarımı kesti, yüzümü öptü ve birkaç defa”Tanrı mübarek etsin. ”dedikten sonra, ”Bu, mesnevi şeyhidir. ”buyurdu. Ben sevincimden uyandığım vakit, kesilmiş saçlarımı yastığın üzerinde buldum. Bu vaziyetten dolayı bende bir şaşkınlık belirdi. O zevkin şevkinden birkaç gün deli gibi dağlarda dolandım. Nihayet büyük bir posta oturma merasimi yaparak fereci giydim… Ondan sonra muhtelif şeylerden hazırlanmış olan güzel bir armağanı Mevlana’ya gönderip kendi halimi bildirdim. Bunun üzerine Mevlana hilafet şeceresini gönderip bu kulu müritliğe kabul etti. ”( Eflaki; 1986)
Ahi Emir Ahmet’in çocukluk ve gençlik yılları Bayburt’ta geçmiştir. Ahi Emir Ahmet’in yetişmesinde zamanının önemli ilim merkezleri olan Mahmudiye ve Yakutiye medreselerinin önemli bir payı olduğu kaçınılmazdır.

Ahi Emir Ahmet’in değişik kaynaklarda isminin yanında Zekiyüddin, Bayburti, Zencani, Zeki’i kavval mahlaslarını görmekteyiz.
Ahi Emir Ahmet Bayburt’tan sonra Sivas gelmiş ve zaviyesini, mescidini, tekkesini ve kervan sarayını kurmuş, yapmış olduğu hizmetlere Sivas’ta devam etmiştir.

Ölüm tarihini tam bilmemekle miladi 1333 tarihinden sonra demek uygun olacaktır. (Sivas ta vakfının kuruluş tarihi) Ahi Emir Ahmet’in türbesi, Sivas’ta ve Bayburt’tadır. Yunus Emre’nin, Abdulvahab  Gazi’nin olduğu gibi Emir Ahmet’in de Sivas ve Bayburt’ta olmak üzere iki türbesi vardır. Bayburt’ta Ahi Emir Ahmet Efendi kümbeti olarak bilinen türbe Eski Hastane Caddesi üzerinde Sivas’ta ise Kurşunlu Caddesi üzerinde Sivas Öğretmenevi önündedir.

İbrahim Aslanoğlu, Sivas Meşhurları kitabında Emir Ahmet’le ilgili şu bilgilere yer vermektedir; “14. yüzyıl Sivas ahilerinin en ünlülerinden. Babasının adı Hacı Zeyneddin… Mezarı Kurşunlu Hamamı’nın karşı sırasında, Dursun Ağa bahçesindeki büyük ve muhteşem kümbettedir. Adı ve kimliği hakkında kümbetin üst kemerini çepeçevre kuşatan kırık-dökük yazılarda, vakfiyesinde ve Yıldızeli’ndeki kervansaray kitabesinde oldukça bilgi vardır. Bu kaynaklara göre Emir Ahmet: ”İslam ve Müslümanların direği… Tarikat ve hakikat sahiplerinin en yücesi”dir. Yani herkesin sevgi ve saygısını kazanmış, zengin, hayırsever ve kudretli bir Ahi başkanı.” (Aslanoğlu: 2006)

14. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’yu gezen İbn-i Batuta Sivas’a gelişini seyahatnamesinde şöyle anlatır;
“Şehre yaklaştığımız zaman bizi Ahi Bıçakçı Ahmet’in yoldaşları karşıladı. Bunlar kimi yaya, kimi atlı kalabalık bir gruptu. Onlardan sonra Ahi Çelebi’nin yoldaşları karşıya çıkmıştı. Bu zat ahilerin ileri gelenlerinden olup rütbece Ahi Bıçakçı’dan üstündür. Bunlar kendilerinde konaklamamı istediler ise de, ilk gelenler öncelik almış olduklarından bu isteğin yerine getirilmesi mümkün olmadı. Böylece hep birlikte şehre girdik. Hepsi de bundan övünç duymakta idiler, hele ilk gelenler kendi tekkelerinde misafir oluşumuzdan ayrı bir sevinç duyuyorlardı. Oraya gelince öteki ahi tekkelerinde yapıldığı gibi yatacak yerimizi, yiyeceklerimizi ve yıkanmak üzere hamamı hazırladılar. En güzel bir şekilde ağırlanmak suretiyle aralarında üç gün kaldık. ”(Üçer:  1986) İbn-i Batutabundan sonra Sivas’ta üç gün daha kalmıştır.
Sivas’ta Ahi Emir Ahmet hakkında anlatılan menkıbelere yakın tarih itibariyle rastlamadık daha çok yazılı kaynaklarda onunla ilgili inanışlar bulunmaktadır. Bayburt’ta ise Ahi Emir Ahmet ile Ahi Emir Ahmet Zencani’yi aynı kişiler olarak düşündüğümüzde ki aynı kişilerdir şunlar anlatılmaktadır;

Erzurum beldesinden bir mühtedi Bayburt’a gelir bu adam dini tartışmalar yaparak bütün Erzurum beldesini “mat etmiş” Bayburt’a gelir gelmez buradaki vatandaşlarla dini konularda tartışmaya başlar, milleti dininden döndürüp, onları kandırmaya çalışır, kendisi inkârcı zaten…  Ahmet-i Zencani ile bahse girerler. Mühtedi; ”Bir fırın yaktıralım, fırına girelim, kimin dini hak ise o yanmaz…  ”der. O arada Ahmet-i Zencani abdestini alarak yanmakta olan fırına girer. Durumu gören mühtedi kaçmaya başlayınca halk tarafından yakalanarak linç edilir. Ahmet-i Zencani de yanan fırından sağ-salim çıkar. (Anlatan:  Ahi Emir Ahmet-i Zencani’nin Torunu Hüsnü OKUR)

Kedi Gayrimüslimi Saymamış Ahi Emir Ahmet Kümbeti’nin yanında bir tekke varmış. Buraya gelen giden herkese bedava yemek verilirmiş. Bu tekkede bir de kedi varmış ki, bu kedi “Misafirhane”ye gelen konukların sayısını ”Aşhane”ye girip, işaretle bildirir, yemeği yapanlar da konukların sayısınca yemek yapıp getirirlermiş.

Bir defasında, diyelim ki dört kişi konuk gelmiş ama kedi üç kişinin geldiğini işaret etmiş. Bakmışlar ki kedi ilk olarak da olsa yanlış söylemiş, nedenini araştırmaya başlamışlar, öğrenmişler ki, konukların birisi gayrimüslimmiş…  ( Anlatan:  Hüsnü OKUR )
Kedi Mezarı Ahmet-i Zencani’nin tekkesinde bulunan kedi, bir gün yandım-yandım olmuş…  Bir şeyler anlatmaya çalışmışsa da, kimse bir şey anlamamış.

Hayvan çok rahatsız olmuş, yemek yenmek üzere iken kedi hızla atlayarak, kaynayan kazanın içerisine düşmüş. Kedinin içerisine düşmesiyle pis olan, yemek kazanının yemeğini dökmüşler ki, ne görsünler;  yemeğin içerisinde koskocaman zehirli bir yılan…  Kedi tekkedekileri kurtarmak için kendini feda etmiş. Haşlanarak ölen bu kedi için kümbette bir mezar yapılarak buraya gömmüşler. ( Anlatan:  Cemal KOÇER)
Buna karşılık Sivas’ta Ahi Emir Ahmet’in türbesi değişik sebeplerle özellikle hasta ve huysuz olan çocuğunu yedi tekke dolaştıranlar tarafından ziyaret edilmektedir. ”Sivas halkı, Emir Ahmet diye söyledikleri, bu türbede metfun kimsenin evliya olduğuna inanmaktadır. Bu ulu kimse hakkında Sivas halkı arasında çeşitli menkıbeler söylenmekte, efsaneler anlatılmaktadır. Emir Ahmet’in mumyasının hiç bozulmamış durumda olduğuna inanılır. Türbede define aramak için girenler üst kattaki kabri ve aşağıda cenazelik bölümünde bulunan kabri tahrip etmişler bunun üzerine komşu evlerden yaşlı bir hanımın rüyasına girerek, kabrine yapılan bu işler üzerine”Halinizi düşünün. ”demiş. Komşular toplanıp kabir sıvalarını düzeltmiş, üzerine de aldıkları yeşil bir örtüyü örtmüşlerdir. Ahi Emir Ahmet’e mahallenin manevi bekçisi denmektedir. Bu yüzden de sarhoşların türbenin olduğu caddeden geçemediklerine inanılır. Emir Ahmet, cenazelik bölümünde şahideleri de bulunan kabrinden abdest almak üzere, Kızılırmak’a kadar her sabah gidermiş. Cenazelik bölümünde dört yönde olan nişlerden, doğuda olanından Kızılırmak’a yol gittiği söylenir. Ahi Emir Ahmet’in türbesiyle ilgili bir inanış da, türbe dışındaki yazıyla ilgilidir. Bu yazıda”Yağın okkası on paraya düşünce helva yapılsın dağıtılsın. ”ifadeleri olduğu söylenir. (Üçer:  1986)

Ahi Emir Ahmet’in yaşamış olduğu her iki şehre kazandırmış olduğu vakıflar zamanlarında önemli görevler üstlenmişlerdir. Bayburt’ta, Yrd. Doç. Dr. Yunus Özger’in “Osmanlıda Vakıf Geleneği ve Bayburt Vakıfları” isimli yazısında belirttiğine göre Bayburt’un önemli vakıflarından biriside Emir Ahmet Zencani Zaviyesi Vakfı’dır. Ahi Ahmet Zencani Zaviyesi Vakfı’nın ne zaman kurulduğu hakkında malumat bulunmamakla beraber vakfın Osmanlı öncesinde tesis edildiği ve Osmanlı döneminde de devam ettiği tahmin edilmektedir. Vakıf gelirleri arasında Kalisgavar, Avaneski ve Şehidderesi köylerinin öşür vergileri görülmektedir.

Sivas açısından daha şanslı olduğumuz açıkça görülmektedir ki mevcut vakıf senedine göre 733 h. (1333 m. ) tarihinde kurulmuş olan vakfın Sivas’ta devrinin en büyük vakıflarından biri olduğunu görüyoruz. Vakıf senedinde kayıtlı olan mal varlıklarına baktığımızda Sivas’ın değişik ilçe ve köylerinde araziler, hanlar, hamamlar, dükkânlar, değirmenler, mescit vb. yer almaktadır.

Bunca vakfedilmiş mal varlığından sonra Yalnız Kalmış Bir Kümbet ve Ahi Emir Ahmet neden diye sorarsak kümbetin etrafında yıllardır iş yapan esnafa sorduğumuz;  Ahi nedir? Ahi Emir Ahmet kimdir? Sorularına alamadığımız cevaplar, okul çıkışlarında dinlenmek ve eğlenmek için öğretmenlerin uğrak yeri olan öğretmenevinde; ”Şuradaki kümbet nedir? Biliyor musunuz hocam?”sorularına yarım yamalak verilmeye çalışılan cevaplar karşısında yalnızlığın artık tamamen unutulmaya gittiğini görmek bizleri üzmüştür.

Yaşadığı dönem boyunca yolcuyu, garibi, kimsesizi aç ve açıkta koymayan tüm varlığını yaşadığı şehre ve onun insanlarına vakfeden Emir Ahmet şimdilerde insanların ilgisizliği yüzünden kalabalıkların ve yüksek binaların arasında yalnız bir türbede yatmaktadır.
Sonuç olarak;  zamanın yıpratıcı çarkları arasına giren her varlık zamanla unutulmaya yüz tutmuş demektir. Bu çarklardan kendisini kurtaranlar elbette şanslı 13. yüzyıldan günümüze bakan yönüyle Ahi Emir Ahmet ve türbesi zamana meydan okumaktadır. Modern toplum olmanın gereği olsa gerek(!) bakıyoruz ama göremiyoruz. Emir Ahmet, her yönüyle ben buradayım. Bakın bu civardaki tarihi eserlerin çoğu benim sizler için bıraktığım mirastır diyor ama biz bunu pek önemsemiyoruz. Etiyopyalı bir iş adamının İbn-i Batuta’tan dolayı Emir Ahmet Türbesi’ne gösterdiği ilgiyi biz kendi geçmişimize gösteremiyoruz. Bu yazının Emir Ahmet’in yalnızlığını gidermesi için ilk adım olması ve daha geniş çalışmalarla taçlanması ümidiyle… Hiçbir kümbet yalnız kalmasın.

Kaynakça
Aslanoğlu, İbrahim (2006), Sivas Meşhurları, Sivas, s. 44
Baran, Merih (1991), Ahi Emir Ahmet, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
Baran, Merih (1998), ”Bir Ulu Türk Emiri Ahi Emir Ahmet Kimdir?”, Revak, s. 76–80, Sivas
Bayburt 2005 Yılı İl Çevre Durum Raporu (2006), Bayburt
Eflaki, Ahmet (1986), Ariflerin Menkıbeleri, İstanbul
Hacıgökmen, Mehmet Ali (2006), ”Kadıburhanettin Devletinde Ahilerin Faaliyetleri”, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, S. 16, s. 215–224
Kaya, doğan, (1998)”Sivas’ta Yatırlar”I. Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri, Ankara, s. 263–279
Özen, Kutlu( 1999), ”Sivas Yöresinde Ahilik”, 2. Uluslar arası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Ankara, s. 252–263
Özger, Yunus, ”Osmanlı’da Vakıf Geleneği ve Bayburt Vakıfları”, http://www.bayburt.net/
Üçer, Müjgan (1986), ”Sivas’ta Ahi Emir Ahmet Kümbeti ve Halk İnançlarındaki Yeri”, Türk folkloru Araştırmaları, s. 175–183 Ankara