KARIŞIK

27 Ekim 2016 Perşembe

Ali Pir Civan Türbesi

AMASYA –Gümüşhacıköy –Sarayözü Köyü


Ali Pir Civan Türbesi

 Ali Pir Civan Türbesi, Amasya İli Gümüşhacıköy İlçesi Sarayözü Köyündedir.
Ali Bir Civan, Pir Ali Bir Civan olarak da anılan Ali Pir Civan Alevi vatandaşlarımızın saygı duyduğu bir velidir. Türkmen Kızılbaş Pirlerinden olarak bilinmektedir. Osmanlı Celali İsyanlarında kız kardeşiyle birlikte Gümüşhacıköy’de idam edilmişlerdir. Horasan erendir ve İmam Rıza soyundandır. Alevi pirlerinden Şah Mahmut Veli’nin dört oğlundan en küçüğüdür. Şah Mahmut Veli, Keçeci Baba ile akrabadır. Birkaç yıldır Ali Pir Civan adına şenlikler düzenlenmektedir.     

Türbe 1902 yılında yapılmıştır. Türbenin sandukası 8 mt boyundadır. Pir Ali Civan’ın ayak ucunda kız kardeşi de medfun olduğu düşünülmektedir ve bu yüzden türbesi uzundur. Türbe paravanla ikiye ayrılmış olup, sanduka yanındaki bölüm mescit olarak kullanılmaktadır. Sanduka baş tarafı oturan insan figüründedir ve sanduka üzerinde dilek defteri bulunmaktadır.  

Ziyaret Nedeni: Ali Pir Civan Amasya Adak yerleri içinde en çok ziyaret edilen türbelerdendir. Amasya dışında Ankara’dan dahi türbeyi ziyarete gelenler vardır. 
Türbe ziyaretine gelenler mescit kısmında iki rekat namaz kıldıktan sonra, türbe etrafında dualar ederek dolaşırlar. Duaların ardından dilekler dilek defterine yazılır ve mum yakılır. 
Türbe siğil tedavisi için türbe yanındaki incir ağacından koparılan dala siğil sayısı kadar düğüm atılır. Ağrı ve sızılar için türbede bulunan geyik boynuzuyla ovularak tedavi uygulanır. Çocuğu olmayan kadınlara Amasya’da uygulanan “Satma Ritüeli” bu türbede de uygulanır. Öksürük için, ince hastalık için gelenler türbe ziyaretinden sonra türbe dışında bulunan Dede Pınarı suyundan içerler. Adaklar çoğunlukla kurban adağıdır ve türbede kesilerek yenilir. Ayrıca mum adağı, türbeye eşya getirme ve helva dağıtma gibi uygulamalarda görülmektedir.    

Menkıbeler: 1-) 10 sene önce türbeye her sabah bir geyik düzenli olarak gelmektedir. Geyik türbe içinde bir-iki saat kalıp kaybolurmuş. Bu geyiği gören bir avcı geyiği vurur. Geyik birkaç damla kan bırakarak ortadan kaybolur. Avcı ve atı aynı gün bir kayadan düşerek paramparça olmuştur.

Kaynakça: Abdülhalim Durma –Evliyalar Şehri Amasya -2003 / Rahime Özdoğan –Amasya’da Adak Yerleri İle İlgili Halk Anlatıları -2006 / Harun Yıldız –Amasya Yöresi Örneğinde Alevi/Bektaşi Kültüründe İnanç Merkezleri / www.imirler.com

Taylan Köken


Pir Ali Bircivan Türbesi : Pir Ali Bircivan türbesi Gümüşhacıköy İlçesine 8 km uzaklıkta bulunan Sarayözü köyünde yer almaktadır. Pir Ali Bircivan hakkındaki bilgilerimiz daha çok rivayetlere dayalıdır. Bu konuda yazılı belgelerin olmayışı konu hakkında çok net bilgiler verilmesini engellemektedir. Meyilli bir alanda inşa edilmiş olan türbeye son zamanlarda yapılmış olan beton basamaklı bir yoldan gidilir. Türbenin asıl giriş kapısından başka birde dış avlu kapısı yer alır. Bu dış avlu kapısının her iki yanında birer fallos yer almaktadır. Antik Roma çağına ait olan bu taş falloslar köy sakinlerinin vermiş olduğu bilgilere göre Pir Ali Bircivan sandukasının baş ve ayak kısımlarında bulunmaktayken daha sonraları şimdi bulundukları yere getirilmişlerdir. Türbenin asıl giriş kapısı tek kanatlı ve ahşaptandır. İçerisi dikdörtgen planlı ve oldukça kasvetli bir haldedir. İç mekan ahşap korkuluklarla ikiye ayrılmış ve güneyde kalan mekan mescit olarak kullanılmakta olup,Pir Ali Bircivan’ın türbesi kuzey kısımda kalmaktadır. Köy sakinlerinden Haydar Hoca olarak bilinen Ocakzade Haydar Altun’un vermiş olduğu bilgilere göre mevcut türbe binası hicri 1320 (1902) yılında yapılmıştır. Türbenin mimarisi kayda değer fazla bir özellik taşımamakla birlikte,türbenin iç beden duvarlarında yer alan ve oldukça yoğun bir şekilde işlenmiş duvar resimleri türbeyi anlamlı kılmakta ve son dönem Osmanlı resim sanatının örneklerinden olması nedeniyle önem arz etmektedir. Türbe içerisinde dikkat çeken bir önemli nokta da sandukanın oldukça uzun bir şekilde yapılmış olmasıdır. Yaklaşık sekiz metre uzunluğunda olan sandukanın üzeri betonla sıvanmış ve üzerine yeşil bir örtü serilmiştir. Sandukanın uzunluğu konusunda benzer uygulamalar Amasya Serçoban,Pehlivan Dede ve Gani Baba türbesi sandukalarında da karşımıza çıkmaktadır. Pir Ali Bircivan’ın sandukasının uzunluğu konusunda Haydar Altun birkaç rivayet ileri sürmektedir. Bir rivayete göre;Pir Ali Bircivan,sandukasını yapan ustanın rüyasına girmiş ve bacaklarının üşüdüğünü söylemiş bunun üzerine ustada sandukayı uzun yapmış. Diğer bir rivayete göre ise,Pir Ali Bircivan'ın sandukasının yanında kız kardeşinin sandukası da varmış ve daha sonra ikisini birleştirmişler,böylelikle sandukada uzun bir biçim almış. Üçüncü bir rivayete göre ise,Pir Ali’nin 8. İmam,İmam Rıza soyundan gelmiş olması nedeniyle sandukası sekiz metre uzunlukta yapılmıştır. Ocakzade Haydar Altun,Pir Ali Bircivan’ın Horasan’dan gelmiş olduğunu,soy olarak 12 İmamlardan 8. İmam Rıza soyundan gelen Şah Mahmud Veli evlatlarından dördüncüsü yani en küçüğü olduğunu söylemektedir. Bunun üzerine sırası gelmişken Haydar Altun’a “Bircivan” sözcüğünün anlamı sorulduğunda,O yine sözlü gelenekten duyduğunu aktarıyor bize. Rivayete göre Şah Mahmud Veli, Anadolu’ya irşat etmesi için gönderdiği küçük oğlu Pir Ali’nin başarılarını duyduğu zaman “Benim Ali’m tek bir civandır” demiş ve böylece küçük oğlu Pir Ali Bircivan diye anılır olmuş. Türbe içerisine beden duvarlarına yapılmış olan duvar resimleri oldukça ilgi çekicidir. Özellikle batı duvarda yer alan teber,kılıç,keşkül,takke ve sancak gibi betimlemeler tıpkı Merzifon Piri Baba türbesindeki betimlemeleri anımsatmakta ve aralarında büyük bir üslup benzerliği bulunmaktadır. Ayrıca doğu,güney ve kuzey duvarlarda Antik Çağ sütun ve sütun başlıkları üzerinde vazo içerisinde yer alan natürmort çalışmaları bulunmakta ve yine bunlardan farklı olarak üzüm salkımı,selvi,hurma ve karpuz betimlemeleri doğal ölçülere uygun bir şekilde işlenmiştir. Bütün bu çalışmalarda renk olarak sarı,yeşil,kırmızı,bordo,kahverengi,mor ve tonları kullanılmıştır. Türbe beden duvarlarının geniş ve uzun olması sanatkara yoğun bir çalışma ve hayal gücünü uygulama alanı sağlamıştır. Batı duvarda minberin üst kısmında yuvarlak pano içerisinde “Hasan radyallahu anha sene 1320 (1902)” yazıtının varlığı bu çalışmaların 1320h./1902m. yılında (yani yapının yapıldığı yıl) yapıldığını göstermektedir. Buradaki bezemelerin Merzifon Piri Baba türbesindeki bezemelerle içerik ve üslup benzerliği göstermesi göz önüne alındığında,bu bezemelerin Piri Baba türbesinin bezemelerini yapan Nakkaş İbrahim tarafından yapılmış olduğu olasılığını güçlendirmektedir. Çünkü aralarındaki içerik ve üslup benzerliği yanında her iki türbe bezemelerinin tarihleri arasında sadece iki yıllık bir fark bulunmaktadır. Dolayısıyla denilebilir ki; Nakkaş İbrahim, Pir Ali Bircivan türbesi bezemelerini 1902 yılında,Piri Baba türbesi bezemelerini de 1904 yılında yapmıştır. Zaten Piri Baba türbesi kitabeliğindeki “Nakkaş İbrahim sene 1322 (1904)” ibaresi de bu durumu kanıtlamaktadır. Bütün bunlarla birlikte minberin üst yanında yer alan madalyon içerisinde “Ali radyallahu anha sene 1382 (1963)” ibaresinde geçen 1382h./1963m. tarihi de bezemelerin bu tarihte onarılmış olduğu fikriyle birlikte türbe içerisine yazılmış bulunan ilk üç halifenin adlarının da bu tarihte buraya eklendiğini akla getiriyor. Aynı durum Amasya Hamdullah Efendi türbesinde de görülmektedir.

Piri Baba Türbesi

AMASYA –Merzifon –Nusretiye Mahallesi



Piri Baba Türbesi

 Piri Baba Türbesi, Amasya İli Merzifon İlçesi, Nusretiye Mahallesi Piri Baba Sokakdadır.
Piri Baba Kimdir: Bu konuda iki kaynak vardır. İlki Evliya Çelebi’nin dergahı ziyaret etmesi ile günümüze aktardığı bilgilerdir. Evliya Çelebi’ye göre Piri Baba Hoca Ahmed Yesevi’nin izni ile Merzifon’a gelip yerleşen bir Horasan erenidir. Piri Baba bazen hamamlarda yatan meczup bir arif-i billah idi. Dergahı meydan, mutfak ve derviş odalarıyla çevrili ve her gece iki yüz adamın konup göçtüğü bir yer olarak tanımlar. 
Diğer eser ise Piri Baba’nın müritlerinden biri olan Şamluoğlu Hoca İbrahim tarafından 16.yüzyılın başlarında yazılan, Menakıb-ı Piri Baba / Velayetname adlı eserdir. Bu esere göre Piri Baba Merzifon’un Narince Köyünde doğmuştur. Yedi-sekiz yaşlarında annesi Gülbahar Sultan Piri Baba’yı Merzifon’a götürüp bir yaşmakçının yanına çırak olarak verir. Küçük yaşlarda keramet ehli ve veli bir kişilik çizer. Genç yaşlarında dahi Kabe’de öğle namazını kılar, sonra gelip Merzifon’da işiyle uğraşırmış. Bu el yazması kitapçığa göre on iki imamdan olan Musa Kazım’ın evlatlarındandır ve Tasavvufi eğitimini önce Ahmed Yesevi’den sonra da Lokman Perende’den almıştır. Merzifon halkına sadece İslam’ı yaymamış, aynı zamanda dokumacılığı da öğretmiştir. Günümüzde Merzifon Oymaağaç ve Oymak Köylerinde yaşayanlar Piri Baba Ocağından gelenlerdir.
Sandukasının başında bulunan kitabede şöyle yazmaktadır: İmam Musayı Kazım evladı Seyyid Mehmed Piri Dede Baba Horasan’da 1241 (H. 639) tarihinde doğmuş, 1282’de Anadolu’ya gelmiş, 1341’de vefat etmiştir. 
Türbenin Durumu: Türbe hayli bakımlıdır. İki katlı olan türbenin üst katında Piri Baba’nın sandukası bulunmaktadır. Alt katta ise mumluk ve dilek taşı mevcuttur. Türbe kare planlı olup, moloz taş, tuğla ve horasan harcı kullanılarak inşa edilmiştir. Türbeye bitişik cami ve Cemevi bulunmaktadır. Ayrıca ziyaretçilerin kalabileceği odalar vardır. türbenin 15.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Türbede 1906 yılında Nakkaş İbrahim tarafından yapılan kalem işi süslemeler dikkat çekicidir. Türbe 1977 yılında onarım görmüştür. Türbe Vakıflar mülkiyetinde olup 1998 yılında Anıt olarak tescillenmiştir.  

Ziyaret Nedeni: Türbe çok değişik şeyler için ziyaret edilir. Başlıca ziyaret sebepleri şöyledir: Her türlü hastalık ve ağrılar için, çocuk isteği için, yaramaz çocukların uslanması için ve cin çarpmaları için.
Sayın Rahime Özdoğan’ın tezinden ziyaret uygulamalarını direk aktarmak istiyorum:
Ziyaretçiler sandukanın bulunduğu yere her tarafı öperek girmektedirler. Türbe yedi kez dolaşılıp, aynı anda dualar okunup dilekler belirtilir ve adak adanır. Hastalıklar için, sandukanın baş tarafındaki geyik boynuzu, vücudun ağrıyan yerlerine üçer defa sürülür. Bu işleme afsunlanma denilmektedir.
Çocuk isteğiyle gelen kadın ziyaretçiler, evlerinden getirdikleri ipi, önce okuyarak sandukanın baş ve ayak tarafına sürerler. Daha sonra ip bele bağlanıp, başka bir kadının yardımıyla sandukanın çevresinde “Allah’ım muradımı ver” diyerek sandukanın etrafı yedi kez dolaştırılır. Dolaşma işlemi bittikten sonra kurban adanır.
Yaramaz çocuklar için, normal ziyaret tamamlandıktan sonra, çocuk sandukanın bulunduğu odanın kapısındaki yeşil örtülü taşa yatırılıp, süpürme denilen işlem yapılmaktadır. Bu işlem mutlaka türbedeki süpürgeyle yapılmalıdır. Süpürme işlemini yapan kadın; “Kötü huylar gitsin, Allah akıl fikir versin, anayı babayı bilsin, Piri Baba, Piri Baba yardım et” şeklinde sözler söylemektedir. Ziyaretçiler sandukaya arkalarını dönmeksizin geri geri sandukanın bulunduğu yerden çıkmaktadırlar.
Cin çarpması sonucunda oluşan vücut arızaları için normal ziyaretin yanında, Piri Baba’nın yaptığına inanılan ayakkabısıyla sağaltma işlemi yapılmaktadır. Türbenin avlusundaki ayakkabıyla hastanın her tarafına hafifçe vurulur. Bu ritüelin icrâ edilmesinin sebebi, kutsallığına inanılan ayakkabının, cinlerin vermiş olduğu zararları yok edeceğine olan inançtır.
Her türlü ziyaretten sonra, önce dilek taşında taş yapıştırılarak büyüsel işlem, mum yakma suretiyle de bir tür adak sunma ritüelleri icrâ edilmektedir. Ayrıca sandukadan alınan cöher (cevher) denilen toprağın su içinde eritilip içilmesi suretiyle tedavi olunacağına inanılmaktadır. Adaklar genellikle kanlı kurbandır. İstekler gerçekleştikten sonra, kurban Piri Baba adak yerinde kesilerek toplu ziyafetler verilir.  

Menkıbeler: 1-) Piri Baba daha çırak iken ustası Hac vazifesi yaparken hanımının yapmış olduğu helvayı bir anda Hacca götürüp ustasına verip geri döner.
2-) Piri Baba’nın yapmış olduğu ayakkabılar türbeyi ziyaret eden biri tarafından çalınır. Adam eve gittiğinde heybesini bir açar ki, heybeden yedi sekiz metre uzunluğunda koca kara bir yılan çıkar ve ayakkabılar da yoktur. Ertesi gün türbeye giden hırsız ayakkabıların yerinde olduğunu görünce büyük pişmanlık duyar ve Piri Baba’ya dualar okur ve af diler.

Kaynakça: Rahime Özdoğan –Amasya’da Adak Yerleri İle İlgili Halk Anlatıları -2006 / Doç.Dr. Harun Yıldız –Amasya Yöresi Alevi Ocakları –Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Dergisi -2011 / www.amasya-abdulhalim.blogspot.com / www.kurumsal.kulturturizm.gov.tr / www.panoramio.com

Taylan Köken










Pîrî Baba Velayetnamesi


 Velayetname of Pîrî Baba Muzaffer DOGANBAG 


Özet 
Pîrî Baba, muhtemelen 15. yüzyılda Amasya‟nın Merzifon Ġlçesinde yaĢamıĢ bir velidir. Pîrî Baba‟nın menkıbevi hayatını anlatan bir de velâyetname bulunmaktadır. Bu çalıĢmada henüz hiçbir yerde yayınlanmamıĢ olan söz konusu velâyetname nüshası Latin harflerine çevrilerek Pîrî Baba konusu aydınlatılmaya çalıĢılmıĢtır.  A- GiriĢ ĠslâmlaĢan Anadolu‟da, geçmiĢten günümüze değin halkın belleğinde yaĢamıĢ velîler bulunmaktadır. Bu velîlerden birçoğu hakkında bilgi veren yazılı bir takım kaynaklara da sahibiz. Bu kaynaklar ülkemizin kütüphane ve araĢtırma merkezlerinde mevcut bulunmaktadır. ĠĢte bu kaynaklardan bir tanesi de Pîrî Baba Velâyetnamesidir. Pîrî Baba‟nın tarihsel kiĢiliği hakkında ne yazık ki çok fazla bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte onun menkıbevi hayatını anlatan “Pîrî Baba Velâyetnamesi” önemli bir kaynak olarak elimizde bulunmaktadır. Pîrî Baba Velâyetnamesinin henüz hiçbir akademik çalıĢmada ele alınmamıĢ ve yayınlanmamıĢ olması bu çalıĢmayı gündeme getirmiĢtir. Burada konuya bir giriĢ yapılarak ulaĢılabilen mevcut kaynaklarla durum aydınlatılmaya çalıĢılmıĢtır. Konuya açıklık getirebilmek için öncelikle velî kavramı ve Pîrî Baba‟nın velîliği hususu kısa bir Ģekilde iĢlendikten sonra asıl mevzuya girilecektir.


 1- Velî Kavramı Üzerine: Velâ kökünden türeyen velî kelimesi ve bu kelimenin çoğul hali olan evliya kelimesi Kur‟ân-ı Kerim‟de 80‟den fazla âyette geçmektedir (Öztürk, 1994: 610). Velî kelimesi Türkçe‟ye “sahip, ermiĢ ve eren” anlamlarıyla (Devellioğlu, 1999: 1146) geçmiĢtir. Ayrıca, velî kelimesi sevgili, dost, yakın ve yardımcı gibi ek anlamlara da sahip olmakla birlikte kelimenin asıl kök karĢılığı evlâ yani “bir iĢte ya da herhangi bir Ģeye herkesten daha öncelikli olan” anlamına gelmektedir (Çuhacıoğlu, 2002: 283). Velî kelimesine tarihsel süreç içerisinde terimsel bazı anlamlar yüklenmiĢtir. Öyle ki velî, bir takım üstün özellikleri nedeniyle sıradan bir insanın yapamayacağı mükemmel Ģeyler yapan bir kiĢi gibi algılanmıĢtır. Bu anlayıĢın doğal bir sonucu olarak da velî olarak adlandırılan insanlar kerametleriyle anıla gelmiĢlerdir. Böylelikle velî-keramet iliĢkisi halk arasında kabul görmüĢ ve keramet kavramı velîliğin alametlerinden sayılmıĢtır (Ocak, 1997: 1, 3). Velîler yaĢadıkları çağda belli bir itibara sahip kimselerdir. Çoğunlukla bu kimseler öldükten sonra onların kerametlerini ve menkabelerini anlatan bazı eserlerin yazılmıĢ olduğu bilinmektedir. Bu eserlere menâkıbname veya velâyetname adı verilmektedir. 2- Pîrî Baba‟nın Velîliği Üzerine: Pîrî Baba‟nın velî olup olmadığı konusunda velâyetnamede bazı tartıĢmalar aktarılmıĢtır. Velâyetname yazarı bu aktarmaları vermekle birlikte Pîrî Baba‟nın gerçek bir velî olduğunu yedi ayrı yerde ifade etmektedir (1b, 4b, 6a, 8b, 10b, 11b ve 16b). Zaten, “Pîrî Baba hazretleri (kaddesa‟llahu sirrahü‟l-„aziz) kerametlerin beyan idelüm. Bundan sonra ne vechile zuhur idüp ve ne mertebe veliyullah olup vücuda gelüp tevarihler yazıldığını eydür.” sözleriyle baĢlayan velâyetnamenin genel çerçevesi Pîrî Baba‟nın velîliği üzerine kuruludur. Pîrî Baba‟nın velîliği konusuyla bağlantılı olarak velâyetnamede ilginç bir konu anlatılmaktadır. Bu bölümde; Pîrî Baba‟nın Eski Hamam içerisinde kadınlar ile birlikte yıkanması konusu iĢlenmektedir. Pîrî Baba‟nın bu davranıĢına karĢılık bazı Merzifonluların itirazda bulunduğuna dikkat çekilmiĢtir. Hatta bu itirazların sahipleri, durumu o günlerde Merzifon‟a gelmiĢ olan Osmanlı padiĢahı Fatih Sultan Mehmet‟e arz ettikleri velâyetnamede ifade edilmektedir. Bu bölümde (10b); kimileri Pîrî Baba‟nın divane, kimileri budala ve kimileri de velî olduğunu ileri sürmektedirler. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet, Eski Hamama Pîrî Baba‟yı görmeye gider. PadiĢah Eski Hamam‟da gördükleri karĢısında Pîrî Baba‟nın velîyullah olduğuna karar verir (11b). B- Pîrî Baba‟nın Hayatı ve Türbesi 1- Pîrî Baba Hakkında Bilgi Veren Kaynaklar: Pîrî Baba hakkında bilgi veren kaynakların baĢında Evliya Çelebi seyahatnamesi gelir. Evliya Çelebi, Merzifon‟a geldiğinde Pîrî Baba türbesine uğradığını, onun Hoca Ahmed Yesevî‟nin izniyle Anadolu‟ya gelip Merzifon‟a yerleĢtiğini, ara sıra hamamlarda yatan ilâhî meczup biri olduğunu belirterek Pîrî Baba‟nın pek çok menkıbesinin (övünülecek yanının) olduğunu yazmaktadır (Evliya Çelebi, 1970: IV, 95). Evliya Çelebi‟nin verdiği bilgilerden hareketle Fuad Köprülü Türk Edebiyatında Ġlk Mutasavvıflar adlı eserinde Pîrî Baba‟nın (Pîr Dede) Hoca Ahmed Yesevî‟nin Anadolu‟ya gönderilen halifelerinden olduğunu kabul etmektedir (Köprülü, 1993: 46). Abdi-zâde Hüseyin Hüsameddin “Amasya Tarihi” adlı eserinde; Pîrî Baba‟yı Horasanlı olarak takdim etmekte ve Pîrî Baba‟nın 868H./1464M. tarihinde Merzifon‟da bir zâviye yaptırarak bu zâviye için vakıf tanzim ettirdiğini ayrıca Pîrî Baba‟nın Merzifon‟u ihya edenlerden olduğunu ifade etmektedir (AbdiZâde H. Hüsameddin, 1986: I, 326-327). F. R. Haslok, 20. yüzyılın ilk çeyreği içerisinde BektaĢîlik üzerine yapmıĢ olduğu çalıĢmaları yayımladığı eserinde; Piri Baba‟ya bir cümle ile değinerek, Piri Baba‟yı Hacı BektaĢ‟ın dostlarından biri olarak takdim etmektedir (Haslok, 2000: 11-12). M. ġükrü Akkaya, 1930‟lu yıllarda yaptığı Anadolu seyahati kapsamında Amasya ve Merzifon‟u da gezmiĢ ve bu konuda hazırladığı kitabının Merzifon bölümünde buranın yatırlarına da değinmiĢtir. Akaya bu bölümde, Pîrî Baba‟dan kısa bir cümleyle bahsederek onu bir mestçi çırağı olarak tanıtmaktadır (Akkaya, 1934: 47). Uzun yıllar Merzifon‟da öğretmenlik yapmıĢ olan Vehbi Cem AĢkun‟un hazırlamıĢ olduğu “Pîrî Baba” adlı eser –akademik bir titizlikle yapılmamıĢ olsa da- bugüne kadar Pîrî Baba hakkında bilgi veren en önemli kaynaklardan biridir. AĢkun eserinde; Pîrî Baba‟nın Merzifon‟un Marınca (Kara Mustafa PaĢa) köyünden olduğunu ve velîler içerisinde irĢat görevi olmayan bir meczup olduğunu ifade ederek Pîrî Baba Velayetnamesinin özetini de okuyucuya vermektedir (AĢkun, 1947: 19-30). Pîrî Baba hakkında akademik titizlikle yapılmıĢ olan çalıĢmalardan biri kuĢkusuz Suraiya Faroqhi‟ye ait makaledir (Faroqhi, 2001: 119-140). Faroqhi çalıĢmasında, Topkapı Sarayı Müzesinde yer alan Pîrî Baba Velâyetnamesi ile Evliya Çelebi‟nin vermiĢ olduğu bilgiler ıĢığında bir değerlendirmede bulunmaktadır. Faroqhi makalesinde, velâyetnamenin tıpkıbasımını da ek olarak vermektedir. Merzifon üzerine bir kitap çalıĢması yapmıĢ olan Aziz TaĢan, Pîrî Baba ile ilgili olarak Evliya Çelebi, Fuad Köprülü ve Vehbi Cem AĢkun‟dan aktarmalar yapmakta ve halk arasında anlatılan bazı menkıbelere değinmektedir (TaĢan, 1979: 113-114). Hüseyin Piroğlu, “Evliyalar Yatağı Anadolu” adlı kitabında; Pîrî Baba hakkında herhangi bir kaynağa dayanmayan ve aynı zamanda Pîrî Baba Velayetnamesiyle de bağdaĢmayan bazı bilgiler vermektedir (Piroğlu, 1992: 9-10). Örneğin o, Pîrî Baba‟yı Hoca Ahmet Yesevî‟den ve devamla Lokman Perende ile Hacı BektaĢ Velî‟den öğrenim görmüĢ birisi olarak sunmaktadır ki bu anlatılanlar tarihsel olarak mümkün olmayan Ģeylerdir. Ġsmail Onarlı tarafından kaleme alınan bir makalede; Pîrî Baba‟nın hayat hikâyesi ve bu konuda bilgi veren mevcut kaynaklar ile Pîrî Baba‟nın tekkesi hakkında bilgilere yer verilmektedir (Onarlı, 1997: 18- 21). Ahmet YaĢar Ocak tarafından kaleme alınan ve Menâkıbnâmeler (velâyetnameler) üzerine yapılmıĢ derli toplu akademik çalıĢmaların baĢında gelen eserde, Pîrî Baba Velayetnâmesine bir cümle ile değinilmiĢ ve burada Pîrî Baba Velâyetnamesi 16. yüzyıla tarihlendirilmiĢtir (Ocak, 1997: 61). Eraslan Doğanay hazırlamıĢ olduğu “Anadolu‟da YaĢayan Dergâhlar” adlı kitabında Pîrî Baba‟ya değinmiĢ ve bu çalıĢmada Pîrî Baba‟yı, Hacı BektaĢ Velî‟nin Anadolu‟daki babalarından biri olarak takdim etmiĢtir. Ayrıca yazar, konu hakkında Ġsmail Onarlı ve Hüseyin Piroğlu‟nun görüĢlerini tekrar etmekten öteye gitmemiĢtir (Doğanay, 2000: 49-54). 2- Pîrî Baba Türbesi: Amasya iĠli Merzifon ilçesi Nusratiye mahallesinde yüksekçe bir mevkide yer alan Pîrî Baba türbesi, Merzifon‟un önemli ziyaretgâhlarındandır. Türbe, Kültür ve Turizm Bakanlığı‟na bağlı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu‟nca tescil edilerek koruma altına alınmıĢtır. Evliya Çelebi, Pîrî Baba dergâhından söz ederken dergâhın büyük kubbelerle süslü olduğunu ve buranın aĢevi ve derviĢ hücreleriyle donatıldığını, burada her gece iki yüz insanın konakladığını ve Pîrî Baba‟nın baĢı açık iki yüz derviĢinin bulunduğunu yazmaktadır (Evliya Çelebi, 1970: II, 398). Günümüzde ise sadece türbe ayaktadır. Pîrî Baba türbesi kare mekânlı ve üzeri tek kubbelidir. Sekizgen kasnaklı kubbeye geçiĢ dilimli tromplarla sağlanmıĢtır. Türbe moloz taĢ malzeme ile yapılmıĢ ve önde yer alan iki gözlü revak kısmında ise, moloz taĢ ve tuğla malzeme kullanılmıĢtır. Ayrıca eserin beden duvarları ve kubbe kasnağı üzerinde tuğla dizilerinden oluĢan kirpi saçaklar bulunmaktadır. Türbe doğu ve batı duvarlarında, kubbe kasnağı seviyesinde açılmıĢ bulunan küçük birer pencere ile güney cephede yer alan bir pencereyle aydınlanmakta ve genel yapısı itibariyle dıĢa kapalı bir görünüm arz etmektedir. Ayrıca türbenin güney cephe alınlığında, sırlı tuğla ve çini bezeme izleri görülmektedir. Türbe üzerinde inĢa kitabesi bulunmadığı için kesin yapım tarihi hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Fakat mimari özelliklerinden hareketle 15. yüzyılda yapılmıĢ olabileceği kabul edilebilir. Bu noktada “Amasya Tarihi” adlı eserde konuyla ilgili az da olsa verilen bilgi tarihleme konusundaki görüĢümüzü desteklemektedir (Abdi-zâde H. Hüsameddin, 1986: I, 327). Pîrî Baba türbesine birkaç basamaklı bir merdivenle önce revak kısmına geçilir. Türbe iki katlı olup, alt kat cenazelik kısmıdır. Ziyaret edilen üst kat ise, sandukanın bulunduğu kısımdır. Buradaki sanduka alıĢılmıĢın dıĢında yüksek ve geniĢ bir biçimdedir. Sanduka dıĢa taĢıntı yapan bir kaide üzerindedir ve türbe mekânının tam ortasında mekânın büyük bir kısmını kaplamaktadır. AhĢap sandukanın üzerinde yeĢil renkte bir örtü bulunmaktadır. Pîrî Baba türbesi sanat tarihimiz açısından da önemli bir yere sahiptir. Çünkü içerisin de yer alan duvar resimleri, geç devir Osmanlı resim sanatının seçkin örnekleri arasındadır. Burada olabildiğince bütün iç mekân kök boyalarla bezenmiĢtir. Beden duvarlarında özellikle dikkati çeken olgu birbirinin benzeri olan natürmort (ölü doğa) çalıĢmalarıdır. Ayrıca doğu duvarda yer alan ve kare bir pano içerisine karĢılıklı, birbirine bakar Ģekilde iĢlenmiĢ teber (derviĢ baltası), tespih ve zülfikâr1 motifleri ile ortada bir ipe asılı olan keĢkülden oluĢan kompozisyon ilgi çekicidir. Buradaki keĢkül motifi üzerine yazılmıĢ bir “destûr” ibaresi ve bu ibarenin altında iki satırlık bir de kitabe bulunmaktadır. Arap harfleriyle yazılmıĢ olan kitabe Ģöyledir: Zâir gir bu makama bâ-hulûs bâ-ihtirâm Kıl ziyâret merkad-ı Pîrî Baba zîr bu makâm (DoğanbaĢ, 2003: 174) Ağırlıklı olarak patlıcan moru, kirli sarı, kırmızı, yeĢil, viĢneçürüğü ve mor renklerin kullanıldığı kalem iĢi bezemeleri yapan usta, imzasını giriĢ kapısının üzerinde bulunan kitabelik kısmına atmıĢtır. Ġki satırlık kitabenin üst satırında belirgin bir Ģekilde Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh (Kelime-i Tevhid ibaresi), altta ise, üste oranla mütevazı bir Ģekilde yazılmıĢ NakkaĢ Ġbrahim sene-1322 ibaresi yer almaktadır. Pîrî Baba türbesinin, 20. yüzyıl baĢlarında büyük bir onarım geçirmiĢ olduğu (Erken, 1972: 334) göz önüne alındığında, NakkaĢ Ġbrahim tarafından 1322 H./1906 M. yılında yapılmıĢ olan duvar resimlerinin bu onarım kapsamında çizildiği anlaĢılmaktadır. Pîrî Baba türbesi, Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1977 yılında bir onarım daha görmüĢtür (Erken, 1972: 334). Pîrî Baba türbesi, içerisinde çok sayıda ağaç bulunan geniĢ bir bahçeye sahiptir. Bahçe içerisinde kuruluk, mutfak ve çeĢme gibi birimler de bulunmaktadır. Ayrıca, türbenin güney kısmında bir de hazire (mezarlık) yer almaktadır. C- Pîrî Baba Velâyetnamesi 1- Pîrî Baba Velâyetnamesinin Mevcut Nüshaları: Pîrî Baba Velâyetnamesinin ilk kez ne zaman kaleme alındığı bilinmemektedir. Bununla birlikte mevcut nüshalar incelendiğinde, bu velâyetnameyi ġamluoğlu Hoca Ġbrahim adlı Ģahsın kaleme almıĢ olduğu anlaĢılmaktadır (Ocak, 1997: 61). Muhtemelen XVI. yüzyılda yazılmıĢ olan velâyetname, bu dönemde BektaĢîlik tarikatı bünyesinde yazılmıĢ iki önemli eserden biridir. Diğeri ise Menakıb-ı Kaygusuz Baba adlı eser olduğu ifade edilmektedir (Ocak, 1997: 61). Günümüzde Pîrî Baba Velâyetnamesinin kaç nüshasının bulunduğu konusunda kesin bir Ģey söyleyebilmek kolay değildir. Bugün halk arasında Pîrî Baba Velâyetnamesinin bilinmeyen nüshalarının olması kuvvetle muhtemeldir. Ġnsanlar bu tip el yazması eserleri açığa çıkarma noktasında biraz çekingenlik göstermektedirler. Doğallıkla bu tutumunda çeĢitli nedenleri bulunmaktadır. Pîrî Baba hakkındaki çalıĢmalar sırasında Ġstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Kitaplığı Türkçe Yazmalar Bölümünde 1313 numarada kayıtlı bir velâyetname nüshasına rastlanmıĢtır. Transkripsiyon çalıĢması yapılırken el yazması olan bu nüsha esas alınmıĢtır. ÇalıĢmada bu nüsha kısaca TSM nüshası olarak adlandırılmıĢtır. Vehbi Cem AĢkun “Pîrî Baba” adlı eserinde tıpkıbasımını vermediği bir velâyetname nüshasını yayınlamıĢtır. Ayrıca bununla birlikte kendisine sonradan gönderilen ikinci bir velâyetname nüshasından da bahsetmektedir. AĢkun, yayınlamıĢ olduğu nüshanın kim tarafından ve hangi tarihte kaleme alındığının bilinmediğini ve diğer bahsettiği ikinci velâyetname nüshasının ise, Mehmet Akdağ adındaki arkadaĢı tarafından kendisine gönderildiğini ve bu nüshayı Merzifonlu Kara Mustafa PaĢa Camiinin eski imamlarından Mehmet Hafız Efendi‟nin yazmıĢ olduğu bilgisini vermektedir (AĢkun, 1947: 19, 26). Ġsmail Onarlı, yazmıĢ olduğu bir makalede; Merzifon‟da gazeteci-yayıncı olan Nurettin Gürgen adlı Ģahsın elinde bir Pîrî Baba Velâyetnamesinin bulunduğu bilgisini aktarmaktadır (Onarlı, 1997: 20). TSM nüshası, Vehbi Cem AĢkun‟un bilgisini verdiği nüshalar ve Nurettin Gürgen‟de olduğu ifade edilen nüshadan baĢka, Ģahsıma ait özel kitaplığımda bir Pîrî Baba Velâyetnamesi bulunmaktadır. Böylelikle toplam (5) adet velâyetname nüshasının varlığı tespit edilmiĢtir. Vehbi Cem AĢkun‟un bilgisini vermiĢ olduğu nüshalar ile Nurettin Gürgen‟de bulunduğu ifade edilen velâyetname nüshalarının akıbeti bilinmediğinden ne yazık ki teknik özelliklerine burada değinilememiĢtir. Bu nedenle burada sadece TSM nüshası ve özel kitaplığımızdaki nüshadan bahsedilecektir. TSM Nüshası: Pîri Baba Velâyetnamesinin TSM nüshası, aharlanmıĢ kâğıt üzerine nesih yazı ile harekeli olarak yazılmıĢtır. Yapraklar, 155 mm. boy ve 110 mm. enindedir. Metin kısmı 50 mm. uzunluğunda ve 11 satır olarak yazılmıĢtır (Karatay, 1961: I, 379). Karton kapak içerisinde, (17) yaprak (34 sayfa) halinde düzenlenmiĢ olan bu nüshanın ne zaman ve kim tarafından yazılmıĢ olduğu belli değildir. Ne yazık ki eserde bu konuda herhangi bir bilgiye yer verilmemiĢtir. Bu nüshanın ilk yaprağının ön yüzü (1a) boĢ bırakılmıĢ ve velâyetname metnine ilk yaprağın arka yüzünden (1b) baĢlanılmıĢtır. Eserin son yaprağının önyüzünde (17a) Hz. Muhammed‟e ait Ġbn Abbas‟tan nakledilen bir duadan bahsedilerek duaya aynı yaprağın arka yüzünde (17b) yer verilmiĢtir. Özel Kitaplığımızdaki Nüsha: Özel kitaplığımızda yer almakta olan nüshada ise, Pîrî Baba Velâyetnamesi ile birlikte Hacı BektaĢ Velî ve Koyun Baba Velâyetnamelerine yer verilmiĢtir. Üç velinin menkıbelerini içeren bu nüsha, toplam (155) yapraktan (310 sayfa) ibarettir. Sayfalar, 240 x 170 mm. ebatlarındadır. Harekesiz olarak yazılmıĢ olan metnin ilk bölümünde Hacı BektaĢ Velî Velâyetnamesi, ikinci bölümünde Koyun Baba Velâyetnamesi ve üçüncü bölümünde ise Pîrî Baba Velâyetnamesi yer almaktadır. Pîrî Baba Velâyetnamesi 149. sayfanın (149a) ön yüzünün 12. satırının son iki kelimesiyle baĢlamakta olup ilk iki satır kırmızı mürekkepli kalemle yazılmıĢtır. Velâyetname metni 155. sayfanın ön yüzünün (155a) sonunda bitmektedir. Metin kısmı, 17 satır halinde, 170 mm. boy ve 110 mm. eninde bir alanı kaplamakta olup, kırmızı mürekkepli kalemle iki sıra halinde çerçevelenmiĢtir. Bu nüshanın 155. yaprağının arka yüzünde (155b), velâyetnamenin hicri 1303 yılı ramazan ayında “Alancık karyesinden Ġnce Ali Oğlu Molla Sadık Efendi” adlı kiĢi tarafından yazılmıĢ olduğu belirtilmektedir. Bu kısmın alt tarafında ise, önce yedi beyitlik devamında ise beĢ beyitlik bir nefese yer verilmiĢtir. Yazmanın deri cildi orijinal olmayıp yenidir. Sayfalar yer yer yıpranmıĢ olmakla birlikte, özellikle Pîrî Baba Velâyetnamesinin olduğu kısımlardaki bazı sayfalar kısmen yırtık ve eksik bir haldedir. Bu nedenle transkripsiyon çalıĢmasında bu nüsha esas alınmamıĢtır. 2- TSM Kütüphanesindeki Nüshanın Özeti: Pîrî Baba, Merzifon‟un Narince köyündendir. Yedi-sekiz yaĢlarındayken annesi onu Merzifon‟a getirip bir yaĢmakçının yanına çırak olarak verir. Pîrî Baba küçük yaĢlarından itibaren ibadet ehli ve keramet sahibi bir erendir. Öyle ki, o; öğle namazlarını Kâbe‟de kılar ve tekrar gelip sanatıyla meĢgul olurmuĢ. Üstadı Pîrî Baba‟yı birkaç kez suya gönderir ve her seferinde Pîrî Baba sudan geç gelir. Çünkü o bazen ġad suyuna, bazen de Ġmam Hüseyin çeĢmesine gider. Fakat üstadı bilmediği için bu duruma çok kızar ve onu her seferinde uyararak incitici sözler söyler. Hatta bir keresinde Pîrî Baba üstadına zemzem suyu getirmek için Kâbe‟ye gider ama üstadı buna inanmadığı için onu değnekle dövmeye çalıĢırken araya adamlar girer ve Pîrî Baba‟yı ustasının elinden alırlar. Pîrî Baba‟nın ustası bir gün hacca gitmeye karar verir. Hacdan dönene kadar Pîrî Baba‟yı baĢka bir üstadın yanına verir. Verirken de Pîrî Baba‟nın akĢamları kendi eĢinin yanında kalmasını Ģart koĢar. Üstadı hacdayken hanımı bir kazan helva piĢirir. Pîrî Baba bu helvayı alır Kâbe‟ye götürür. Üstadı niyazda iken, kendisine göstermeden bir lenger helvayı üstadının yanına bırakır. DönüĢte üstadının eĢi bu olan bitenden dolayı Pîrî Baba‟nın “velî” olduğunu anlar. Yine bir gün üstadı Pîrî Baba‟dan su ister. O da eline yeĢil bir bardak alarak suya gider fakat yine geç kalır. Bu nedenle üstadı Pîrî Baba‟ya olur olmaz sözler söyleyerek onu dövmeye kalkıĢınca Pîrî Baba‟nın Ģahadet parmağıyla iĢaret etmesi üzerine üstadının bir gözü kör olur. Bu olayı duyan Ģehir halkı Pîrî Baba‟nın ziyaretine gelirler. Bu sırada Pîrî Baba‟nın ilk ustası hacdan döner ve eĢine helva lengerini sorar. EĢi olan biteni anlatır ve Pîrî Baba‟nın bir velî olduğunu açıklar. Yine bu arada, Hz. Ġmam Hüseyin‟inden (Kerbelâ‟dan) birkaç kimse gelir. AĢura günü elinde yeĢil bir bardak ile Ġmam Hüseyin çeĢmesinden su alan gencin Pîrî Baba olduğunu bildirirler. Pîrî Baba‟nın ustası, bütün bu olup bitenleri onun annesine anlatarak, artık Pîrî Baba‟nın kendilerine değil kendilerinin Pîrî Baba‟nın hizmetine layık olduklarını bildirir. Bu olaylardan sonra Pîrî Baba, eski hamam külhanına girer ve kerametler gösterir. Pîrî Baba bir gün külhanda yatarken cuĢ edip eline aldığı bir keseri külhan ocağında bir taĢa koyup onu yumruğuyla bir karıĢ batırır. Gittiği bir bağda henüz piĢmemiĢ olan kebabı erken piĢirir. Yine bir bağda henüz olmamıĢ olan üzümleri yenecek duruma getirir. Eski hamamın damlayan tavanına “hamam bundan sonra damlama” der ve hamam artık damlamaz. Bir gün Geylan (Gilan) vilayetinden bir âlim bazı sorulara cevap bulmak için önce Amasya‟ya gider fakat Amasya‟nın âlimleri sorularını cevaplayamayınca Merzifon‟a gelir. Buradaki âlimler sorularına tam bir cevap veremeyince Pîrî Baba, Molla Ali adındaki âlime cevapları söyler. Pîrî Baba eski hamamda, öğleye değin erkeklerle, öğleden sonra ise kadınlarla beraber yıkanır ama kadınlara bakmayıp kendi halinde gezermiĢ. Bu duruma bazı Merzifonlular razı olmazlar ve konuyu, Merzifon‟a gelmiĢ olan Osmanlı padiĢahı Fatih Sultan Mehmed‟e bildirerek bu konuda hüküm vermesini isterler. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed, Pîrî Baba‟nın bulunduğu eski hamama gider. Pîrî Baba zekerini eline alarak Fatih‟in üzerine yürür. Kapıcılar ise engel olmak isterler. Fakat Fatih Pîrî Baba‟ya engel olmamalarını ister. Bu arada Pîrî Baba zekerin salıvererek padiĢahın kulağına Ģahadet parmağıyla üç kere “aldılar verdiler” diyerek hamamdan çıkar. Bunun üzerine PadiĢah Pîrî Baba‟nın veliyullah olduğunu anlar ve bu söz ve davranıĢlarını müneccimlerden yorumlamalarını ister. Müneccimler, Pîrî Baba‟nın zekerinin “anahtar” kulağının ise “kapı” olduğunu ve padiĢahın bir vilayet fethedeceğini bildirirler. Fatih Sultan Mehmed, Pîrî Baba için vakıflar tahsis etmek ister fakat Pîrî Baba istemez. O bu tahsisi Merzifonlu âlimler için ister. Fatih Sultan Mehmed, Merzifon‟dan Osmancık Ģehrine gider ve orada Koyun Baba‟ya uğrar. Koyun Baba‟yla görüĢtükten sonra Ġstanbul‟a hareket eder ve kendisine Ġstanbul‟un alındığı müjdesi verilir. Pîrî Baba her gün iki kez uğradığı yerde (tekkesinde) vefat eder. Bu arada Narıncalılar Pîrî Baba‟nın cesedini alıp köylerine götürmek isterlerse de Merzifon‟un âlimleri buna razı olmaz ve Pîrî Baba‟nın öldüğü yerde toprağa verilmesini isterler. Ve Pîrî Baba Merzifon‟da toprağa verilir. Olan bitenin padiĢaha bildirilmesi ve Pîrî Baba‟ya köyler vakfedilmesi için Kara Baba adındaki kiĢi Ġstanbul‟a gönderilir. Ancak Kara Baba Ġstanbul‟a varıp padiĢahla görüĢtükten sonra burada vefat eder. Bu arada Merzifonlular, Pîrî Baba için bir türbe ve tekke yapması için Pîrî Baba‟nın akrabalarından olan Ali Dede‟den istekte bulunurlar. Ali Dede bu iĢe pek olumlu bakmamakla beraber kendisine yapılan baskılardan da rahatsız olur. Bu sırada ġamluoğlu Hoca Ġbrahim namında biri denizde fırtınaya tutulur. Bunun üzerine “Yâ Pîrî Baba eğer bu fırtınadan kurutulursam evime gitmeden önce mezarının üzerini yaptırayım.” diye dilekte bulunur. Bu arada Hoca Ġbrahim uykuya dalar ve rüyasında bir akca güvercin donunda Pîrî Baba‟yı görür. Rüyasında Pîrî Baba‟ya mezarının üzerine bir türbe yaptıracağını tekrar eder ve kızını da süpürgeci olarak adayacağını ahdeder. Bu arada güvercin uçup gider. ġamluoğlu Hoca Ġbrahim fırtınadan kurtulduktan sonra hemen Merzifon‟a gelir ve Bizircioğlu namındaki Ģahıstan yer satın alarak, Pîrî Baba‟nın türbesini ve tekkesini yaptırır. Hoca Ġbrahim, kızını da Pîrî Baba‟nın kardeĢinin oğlu Ali Dede‟yle evlendirmek ister. Ali Dede yetmiĢ seksen yaĢlarında yaĢlı bir insan olduğunu ve bu yaĢtan sonra zürriyeti olmayacağını gerekçe göstererek bu teklifi reddeder. Fakat sonra yapılan ısrarlar üzerine evlenmeyi kabul eder ve bir evladı olur. 3- Velâyetnamede Anlatılan Kerametler: Pîrî Baba Velâyetnamesi, baĢtan sona Pîrî Baba‟nın veliliğini ve kerametlerini anlatan bir eserdir. Velâyetname yazarının esere, “Pîrî Baba hazretleri (kaddesa‟llahu sirrahü‟l-„aziz) kerametlerin beyan idelüm.” ifadeleriyle baĢlaması da bunun açık bir kanıtıdır. Velâyetnamede anlatılan kerametler maddeler halinde aĢağıya çıkarılmıĢtır. 1- Pîrî Baba‟nın Öğle Namazlarını Kâbe‟de Kılması: (2a), Pîrî Baba‟nın üstadının hizmetinde olduğu ifade edildikten sonra onun her gün öğle namazını Kâbe‟de kıldığı ve sonra gelip tekrar sanatıyla meĢgul olduğu belirtilmektedir. 2- Pîrî Baba‟nın Üstadına Zemzem Suyu Getirmesi: (2b-3a), Üstadının su istemesi üzerine Pîrî Baba üstadı için zemzem suyu getirir. Fakat üstadı onun sudan geç gelmesine kızar. Pîrî Baba‟nın zemzem suyu getirdiğini söylemesine de inanmaz ve kendisiyle eğlendiğini sanır hatta onu dövmeye yeltenir. 3- Üstadı Hacdayken Ona Helva Götürmesi: (4a), Pîrî Baba‟nın üstadı hacca niyet edip gider. Bu arada Pîrî Baba üstadı tarafından baĢka bir üstada çırak olarak verilir. Ama akĢamları hacca giden üstadının evinde kalır. Üstadı hacdayken üstadının hanımı hac arifesinde bir kazan helva piĢirir. Pîrî Baba, bu helvadan bir kısmını bir lengere koyarak Kâbe‟de olan üstadına götürür. 4- Kendisini Dövmeye ÇalıĢan Üstadının Bir Gözünü ġahadet Parmağıyla ĠĢaret Edip Kör Etmesi: (5a-5b), Yine günlerden bir gün üstadı Pîrî Baba‟dan su getirmesini ister. Pîrî Baba eline yeĢil bir bardak alarak su getirmeye gider. Fakat yine geç kalır. Geldiğinde üstadı bu duruma sinirlenir. Pîrî Baba ise, “Bu içtiğin su buraya uzaktır. Üç buçuk aylık yoldur.” diye açıklamada bulunur. Ancak üstadı yine inanmaz ve bulduğu bir değnek ile Pîrî Baba‟yı dövmeye çalıĢtığında, Pîrî Baba Ģahadet parmağıyla iĢaret ederek nazar eylemesi üzerine üstadının bir gözü kör olur. 5- Pîrî Baba‟nın Ġmam Hüseyin ÇeĢmesinden Su Getirmesi: (5a, 6a), Üstadının su istemesi üzerine Pîrî Baba eline aldığı yeĢil bir bardak ile çıkar ve suyolunda geç kaldığı için üstadı ona kızar hatta onu dövmeye yeltenmesi üzerine üstadının bir gözünü kör eder. Sonrasında ise Hazret-i Ġmam Hüseyin‟den Pîrî Baba‟yı ziyarete gelen bazı kimseler aĢure günü Ġmam Hüseyin ÇeĢmesinden elinde yeĢil bir bardak ile su alanın Pîrî Baba olduğunu ifade ederler. 6- Keseri TaĢa Batırması: (6b), Pîrî Baba, Eski Hamam külhanında kaldığı bir zamanda, “bir kere cuĢ edip” eline bir keser alarak yumruğuyla keseri külhan ocağındaki bir taĢa batırır. 7- Kebapların Erken PiĢmesi: (7a-7b), Bazı kiĢiler Havyalı nahiyesine bir bağa kebap yemeye giderler. Kebabı ocağa koyarlar. Bu arada Pîrî Baba çıkagelir ve orada oturur. Henüz kebap piĢmemiĢken Pîrî Baba kebap getirin de yiyelim der. Kebabı ocağa koyanlar ĢaĢırıp kalırlar. Pîrî Baba‟ya kebabın piĢmesine daha çok zaman olduğunu söylerler. Pîrî Baba ısrar ettiğinde, ocağı açıp bakarlar ki kebap çoktan piĢmiĢ. 8- Üzümlerin Erken Olması: (7b-8a-8b), Pîrî Baba, birlikte kebap yediği kiĢilere, bir yer tarif ederek oraya gitmelerini ve oradaki bağda olmuĢ olan üzümlerden getirmelerini ister. Bu istek üzerine buradaki kiĢiler ĢaĢırarak henüz üzüm mevsiminin gelmediğini dolayısıyla bu mevsimde üzüm bulamayacaklarını ifade ettiklerinde, Pîrî Baba gitmelerini ister. Gidip bakarlar ki üç tevekte üzümler olmuĢ. Bu kiĢiler aralarında anlaĢarak iki tevekteki üzümleri alıp birini bırakırlar ve gidip hep beraber yerler. Bu kiĢiler geride bıraktıkları bir tevek üzüm için bir plân hazırlarlar. Üzümünü yedikleri bağın sahibine bu mevsimde taze üzüm bulduklarını söylerler. Bağın sahibi ise bu mevsimde üzüm olacağına inanmaz ve aralarında bahse girerler. Bunun üzerine bağa gelip bakarlar ki üzümlerin yerinde yeller esiyor. Anlarlar ki üzümler Pîrî Baba‟nın kerametiyle olgunlaĢmıĢ. 9- Eski Hamamın Damlamaması: (9a), Merzifon‟daki Eski Hamamın tavanı terlediği için damlarmıĢ. Pîrî Baba‟nın “Hamam bundan sonra damlama” diye nefes etmesi üzerine hamam bir daha damlamamıĢ. 10- Geylanlı Âlimin Sorusuna Cevap Vermesi: (9a-9b-10a), Bir gün Geylan (Gilan) Vilayetinden bir âlim çıkar gelir. Önce Amasya‟ya uğrar ve buradaki âlimlere bazı sorular sorar. Amasya âlimleri Geylanlı âlimin sorularını cevaplayamadıkları için Geylanlı âlim bu kez de Merzifon‟a gelir. Burada da aynı soruları sorar ve bu sorularına karĢılık arar. Merzifon âlimleri de soruların cevabını veremez. Ancak Molla Ali adlı kiĢi Geylanlı âlimden biraz süre ister ve Eski Hamama doğru giderken yolda Pîrî Baba‟yla karĢılaĢır. Pîrî Baba, Molla Ali‟ye soruların karĢılığını söyler. Bu kez Molla Ali Geylanlı âlime bir soru sorar. Fakat Geylanlı âlim de bu soruyu cevaplayamaz ve Molla Ali‟nin bir velinin himmetiyle sorulara cevap verdiğini anlar. Molla Ali de sorulara Pîrî Baba‟nın himmetiyle cevap verdiğini açıklar. 11- Ġstanbul‟un Fethinin Önceden Haber Verilmesi: (11a-11b), Fatih Sultan Mehmet Merzifon‟a geldiği bir zamanda, Pîrî Baba‟yla sohbet etmek için Eski Hamama gider. Bu arada Pîrî Baba zekerin eline alarak padiĢahın üzerine doğru yürür. PadiĢahın koruma görevlileri Pîrî Baba‟yı durdurmak isterlerse de padiĢah buna engel olur. Bunun üzerine Pîrî Baba zekerini salıverir. PadiĢaha gelerek onun kulağına Ģahadet parmağıyla üç kere “aldılar, verdiler.” diyerek hamamın kapısından çıkar. Bu durumu müneccimlere yorumlatan padiĢah, zekerin anahtar, kulağının da kapı olduğunu öğrenir. Fatih Sultan Mehmet, Osmancık‟tan dönüĢte Ġstanbul‟un alındığı müjdesini alır. 12- Koyun Baba ile Fatih Sultan Mehmed Arasındaki KonuĢmaların Pîrî Baba‟ya Mâlum Olması: (13a), Fatih Sultan Mehmed, Merzifon‟dan Osmancık Ģehrine gider ve orada uğradığı Koyun Baba‟ya “Yâ Dede Sultan iste benden ne muradın?” diye sorduğunda, Koyun Baba itlerine yallık için köy, abdallarına aba ve yüz elli altın ister. Bu durum Pîrî Baba‟ya malum olur ve Pîrî Baba “Koyun Baba gayrı dünya meĢakkatine düĢtü.” der. 13- Pîrî Baba‟nın Güvercin Donunda Görünmesi: (15b-16b), Denizde fırtınaya tutulan ġamlıoğlu Hoca Ġbrahim adındaki kiĢi, fırtınadan kurtulursa Pîrî Baba‟nın türbesini yaptıracağını vaat eder. Sonrasında ise uykuya dalar ve rüyasında, Pîrî Baba ağca güvercin donunda kendisine görünür. Fırtınadan kurtulduktan sonra söz verdiği gibi türbeyi yaptıran ġamlıoğlu Hoca Ġbrahim, Pîrî Baba‟yı yine ağca güvercin donunda görür ve O‟nunla konuĢur. 4- Velâyetnamede Pîrî Baba-Koyun Baba ĠliĢkisi: Koyun Baba Ġmam Ali Rıza soyundan gelmektedir. Ġmam Ali Rıza ise, Hz. Ali soyundan gelen ve 12 Ġmamlar olarak bilinen Ġmamların sekizincisi olup Ġran‟da Horasan‟ın MeĢhed Ģehrinde medfun bulunmaktadır. Velâyetname-i Koyun Baba adlı esere göre; XV. yüzyılda yaĢamıĢ olduğu ve Fatih Sultan Mehmet ile çağdaĢ olduğu bilinmektedir (ġahin, 2002: 26, 229). Pîrî Baba velâyetnamesinde Pîrî Baba ve Koyun Baba iliĢkisi Ģu Ģekilde gündeme gelmektedir: Fatih Sultan Mehmet Merzifon‟dan Ġstanbul‟a giderken Osmancık Ģehrine uğrar ve bu Ģehirde bulunmakta olan Koyun Baba‟nın yanına giderek velâyetnamenin deyimiyle “merhaba etmek murad eyler.” Fakat Koyun Baba elini padiĢaha vermeden önce “Beylerbeyi”ne uğrayıp uğramadığını sorar. PadiĢah bu soruya karĢılık “Yâ Sultan‟ım beylerbeyi kimdir?” sorusuyla cevap verir. Bunun üzerine Koyun Baba Ģu karĢılığı verir: “…Merzifon‟da eski hamam külhanında sakin olan Pîrî Baba‟ya dirler.” Fatih Sultan Mehmet bu cevap üzerine Koyun Baba‟ya: “Hay Dede Sultan biz dediğin kimsenin himmetiyle gideriz” Cevabını verir. Ondan sonra Koyun Baba Fatih Sultan Mehmet ile “merhaba” eder. Fatih ile Koyun Baba arasında geçen bu konuĢmadan sonra, PadiĢah Koyun Baba‟ya “Yâ Dede Sultan iste benden ne muradın ?” diye sorması üzerine Koyun Baba: “Ya padiĢahım benim itlerime yallık içün bir köy viresin dahi abdallarıma aba viresin yüz elli altun viresin.” Diyerek isteklerini sıralar. PadiĢah ise, “BaĢ üstüne sultanım emir sizindir.” Diyerek Koyun Baba‟nın isteklerini kabul eder. Fatih Sultan Mehmet ile Koyun Baba arasındaki bu diyalog, bu sırada Eski Hamam külhanında oturmakta olan Pîrî Baba‟ya malûm olur ve o bunun üzerine eleĢtirel bir üslupla: “Koyun Baba gayri dünya meĢakkatine düĢdi.” diye söyler (12b-13a). Yukarıda anlatılanlar ıĢığında Pîrî Baba‟nın Koyun Baba ve Fatih Sultan Mehmet ile çağdaĢ olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Fakat tarihsel olarak gerçekten Fatih Sultan Mehmet‟in Ġstanbul‟un fethinden önce Merzifon ve Osmancık‟a uğrayıp uğramadığı konusunda kesin bir bilgiye sahip değiliz. 5- Velâyetnamede Su Olgusunun ĠĢlenmesi: Velâyetnamede; üstadının su istemesi üzerine Pîrî Baba genellikle uzak mesafelerden su getirir ve her seferinde de geç kaldığı için üstadının sitemlerine maruz kalır (2a, 2b, 5a). Hatta Ģiddete maruz kaldığı bile olur (3a). Bir keresinde ise, Ģiddete maruz kaldığı bir anda keramet göstererek üstadının bir gözünü kör eder (5a). Pîrî Baba üstadının su istemesi üzerine bir keresinde Ģad (Ģat) suyundan bir keresinde zemzem suyundan bir keresinde ise Kerbela‟daki Ġmam Hüseyin çeĢmesinden su getirir. Bu konunun velâyetnamede iĢlenmesi oldukça anlamlıdır. Gerek zemzem suyunun gerekse Ġmam Hüseyin çeĢmesi suyunun konu edilmesi rastgele bir anlatım değildir. Yani velâyetname yazarının bu iki tarihsel olayı çağrıĢtıran su olgusunu Pîrî Baba Velâyetnamesine tesadüfen taĢımamıĢ olduğu düĢünülmektedir. Üstadının Pîrî Baba‟dan su istemesi ve geç kaldığı için ona sitem ve azarda bulunması hatta dövmeye yeltenmesi, bütün bunlar aslında sembolik birer anlatımdan baĢka bir Ģey değildir. Velâyetnamedeki zemzem suyu, sabır ve Allah‟a teslimiyeti ifade eden tevhid dinini, Ġmam Hüseyin çeĢmesinden AĢure günü getirilen su ise, Ġmam Hüseyin‟in Kerbela‟da haince katlediliĢini ifade eden sembolik bir anlatım olduğu kanaatindeyiz. Buradaki anlatımın özünde; henüz Kerbela‟nın mesajını kavrayamamıĢ olan bir anlayıĢa karĢı, Muhammedî Ġslâm‟ı savunan ve bu uğurda canını ortaya koyarak tevhid dininden taviz vermemiĢ olan Hz. Ġmam Hüseyin‟in dik duruĢu vurgulanmıĢ olmalıdır. Bu anlamda Pîrî Baba‟nın ustasının Muhammedî Ġslâm‟ı kavrayamamıĢ bir anlayıĢı temsil ettiği kuvvetle muhtemeldir. D- Pîrî Baba Velayetnâmesinin Latin Harflerlerine Çevirisi (1b) Bismillahirrahmanirrahim. Pîrî Baba hazretleri (kaddesa‟llahu sirrahü‟l-„aziz) kerametlerin beyan idelüm. Bundan sonra ne vechile zuhur idüp ve ne mertebe veliyullah olup vücuda gelüp tevarihler yazıldığını eydür. Pîrî Baba hazretleri kariyye-i Narince‟den olup amma yedi sekiz yaĢına vardıkda validesi Merzifon‟a getürüp bir y(p)aĢmakcıya Ģakirdliğe virüp. Pîrî Baba üstadı yanında iĢine meĢgul iken ve dahi tıfıllık halinde ibadete meĢgul idi. Üstazının (2a) hizmetinde olup herhalde üstazı emrine muti idi. Amma her gün öyle namazın Kâbe‟de kılup gelür yine dükkânda oturup sanatına meĢgul idi. Bir gün Pîrî Baba Hazretleri‟ni üstadı suya saldı. Pîrî Baba dahi sudan giç gelüp üstadı eyitdi: “Bre oğlan niçün eğlendin?” didi. Pîrî Baba üstadına eyledi ki: “Hay usta bu araya Ģad suyu çok menzildir.” didi. Üstadı incinüp eyitdi: “Bre yaban oğlanı sen beni hiç bir nesne komazsın bana böyle latife idersin bu nasıl sözdür Ģad suyu bu araya çok menzildir (2b) dirsin.” Pîrî Babaya vafir sözler söyledi. Amma caizdi ki keramete eriĢdiğüni evvel vakit Pîrî Baba hazretlerinin gönlüne geldi ki üstadın alup Ģad ırmağı kenarında koya yine sabridüp durdu andan sonra günlerde bir gün üstadı eyitdi. Ya Pîrî Baba eline bir bardak alup kapu taĢra alup bu kez varup zemzem suyundan bir getürüp üstadıma zemzem suyu içüreyim didi. Pîrî Baba suda eylenüp bir mikdar giç kaldı yine üstadı eyitdi: “Bre oğlan seni bir dahi bir yere göndermeyom zira sen bu san‟ata muhabbet (3a) etmeyüp öğrenmeğe sa‟y etmezsin” didi. Pîrî Baba eyitdi: “Bu içdüğin su değildir zemzemdir.” didi. Üstadı eyitdi: “Bre yaban oğlanı sen beni mezlenür misin” didi. Pîrî Babayı döğmeye değnek tedarik iderken araya adamlar düĢüp elinden aldılar. Andan sonra bir nice eyyam üstadı ile sanata meĢgul oldu. Andan Pîrî Baba‟nın üstadı hacca niyyet idüp meĢgul günlerde bir gün revan olup gitmiye falan gün deyü va‟d eylediler. Pîrî Baba‟yı üstadı getürüp bir âhir usta (3b) yanına emanet virüp eyitdi: “Sen bu oğlanı alasın amma ahĢam oldukça benim hanımda olsun inĢallah gelmek müyesser olursa yine oğlan Ģâkirdimdir.” deyüp karar itdiler. Andan üstadı hacca revan olup gitdiler. Pîrî Baba âhir usta yanında iĢine meĢgul ahĢam olıcak gelüp üstadı hanesinde sakin olur idi. Amma üstadı beyt-i Ģerifde iken çünki hac arefesi oldu. O hatun kalkup bir kazan helva biĢürüp andan ortaya bir mikdar helva koyup bugün üstadın bunda olmak (4a) gerek idi didi. Pîrî Baba eyitdi : “Getür bir lengeri içine helvâ koyun anı üstadıma iletem” didi. Hatun eyitdi: “Ya oğlan üstadın dükkânda değil ki sen bu helvâyı iletesin” didi. Baba dahi: “Sen elbetde bu helvayı virin iletürem.” deyüp durdu. Hatun eline bir lengeri alup içine bir mikdar helva koyup Pîrî Baba eline virdi. Pîrî Baba taĢra olup tarfetülayn varup üstadı beyt-i Ģerifin altun oluk altına baĢını secdeye koyup günahlarına tevbe idüp rabbisine niyazda iken Pîrî Baba helvayı üstadı yanına (4b) koyup gözden pinhan oldu. Baba Pîrî hatun yanına gelüp oturdu. Hatun eyitdi : “Ya Pîrî kani lenger ile helvayı getürdin” didi. Pîrî hazretleri eyitdi : “Üstadıma iletüp virdim” didi. Hatun eyitdi: “Bana böyle cevab idersin” deyü hatırı Ģerifinizde olup Pîrî Babaya birkaç sözler söyledi. Pîrî Baba hemen bî-huzur olup eyitdi: “Bir lengeri zayi eylemedi. Üstadıma virüp bunda gelürem.” didi. Hatun bildi ki bu oğlan velidir. Raviler Ģöyle rivayet iderler ki o (v)akitde Pîrî Baba ol hatunu alup beyt-i Ģerife iletüp anı (5a) dahi irĢad eyledi. Ve bu tarafda olan üstadı ile san‟ata meĢgul iken bir gün üstadı: “Ya Pîrî var bir su getür.” deyüp eline bir yeĢil bardak alup dükkândan taĢra olup gitdi. Suyolunda eğlenüp giç kaldı. Üstadı Pîrî Babaya olur olmaz sözlere baĢlayup söyledi. Pîrî Baba eyitdi: “Niçün böyle söylersin bu içdüğün su buraya ırakdır üç buçuk aylık yoldur.” didi. Üstadı bunun bu sözüne kakup hemen değnek tedarikin idüp döğe. Hemen Pîrî Baba Ģahadet barmağı ile iĢaret idüp (5b) nazar eyledüği gibi üstadının bir gözi kör oldu. ġehir halkı Pîrî Baba‟nın bu kerametlerin görüp iĢidenler ziyaretine geldiler. Hikmet-i Hüda üstadı selametle evine geldiğünde: “Hatun bu ahval ne ahvaldir.” deyüp helva lengerinden sual eyledi. Hatun veliyullah oldığın bilmiĢ idi. Hacıya bir bir naklidüp baĢladı Pîrî Baba‟ya azim iltifat idüp kerametleri bir bir zuhura gelüp beyan olundı. Andan sonra Pîrî Baba‟ya üstadı yanına okuyup Ģefaatin dileyüp duasın rica ve niyaz eyledi. Raviler Ģöyle (6a) rivayet eylediler. Hazret-i Ġmam Hüseyin‟den birkaç kimseler Pîrî Baba‟nın ziyaretine geldiler, gördiler Ġmam Hüseyin çeĢmesinden gelüp elinde bir yeĢil bardak ile AĢura gününde gelüp su alan oğlan budur deyü Ģehadet eyleyüp cem olup Pîrî Baba‟yı gördükleri gibi dar ayağına düĢüp merhaba sultan veliyullah deyüp eyitdiler : “Biz bu oğlanı Ġmam Hüseyin çeĢmesinden su alurken elin(d)e bir yeĢil bardak gördiğimiz bu oğlan” didiler. Üstadı validesine haber idüp Pîrî Baba‟nın kerametlerin haber virüp validesi eline teslim idüp: “Bu Ģimden gerü bize (6b) hizmete layık değildir bize buna hizmetkâr olmağa layık olduk.” deyüp Pîrî‟nin gözlerine öpüp duasın rica itdiler. Pîrî Baba dahi külhana düĢüp meczup divane meĢrep kendi olup kerametleri bir bir zuhur eyledi. Pîrî Baba eski hamam külhanında oturdı. Bir gün külhana yatarken bir kere cuĢ idüp eline bir keseri alup külhan içine girüp ol keseri2 külhan ocağında bir taĢa koyup yumruğıyla kakduğı gibi keseri bir karıĢ taĢa battı. Keramet zahir (o) eyledi. Raviler Ģöyle rivayet eylediler bir gün Ģehirden bir nice kiĢiler bağ bağçe muhabbeti (7a) etmeye gitmek murad eylediler. Hayvalı nahiyesinde bir bağa kebab yemeğe andan sonra bağa oturup anı ortaya koyup kebap kesmeğe aldılar. Anda olan kimseler her biri bir iĢe tayin olup kebap ĢiĢine saçup ocağa aldılar ve kimi dahi ayak üzre iken anı gördiler ki Pîrî Baba çıkageldi. Hazır olan yarenlere selam virdi. Anlar dahi aleyke alup cümlesi ayağa kalkup: “HoĢ geldin ya Dede Sultan.” didiler. Pîrî geçüp oturdı. Eyitdi: “Kebab biĢmiĢ ocakdan indirin yiyelüm.” didi. Ol kimseler birbirine bakıĢup eyitdiler: “Hay Dede Sultan dahi ocak henüz aldık (7b) nice piĢdi?” didi. “Ġndirin” didi. Ġndirdiler gördiler içi taĢrasından pek piĢmiĢ ele aldılar eyvah eyvah kebaba hizmet yediler. Pîrî Baba eyitdi : “Var ki Ģol bağa üzüm getürin kebap üzerine yiyelüm.” didi. Ol kimseler birbirine bakıĢup e(yit)diler: “Dede Sultan Ģimdi üzüm zamanı değil.” Pîrî eyitdi : “Hele siz varın vardır.” didi. Anlar eyitdiler : “Bağlarının kimi buda nur kimi de riylup (?) üzüm vakti değildir.” didiler. Pîrî eyitdi : “siz varın benim didiğim üç tevekde üzüm bitmiĢ bil ki öyle üzüm olmaz.” taaccübe kaldılar. Didiler ki gelmek bu tevekde olan (8a) üzüm ikisin keselüm birini alıkoyalum bunu kimse görmiĢ değildir falan kimseye bu ahvali söylerüz ol dahi inanamaz Ģimdi üzüm olmaz dir biz dahi ideriz ki bize ne ikrar idesin ki sana taze tevekde bitmiĢ üzüm getürelüm. Andan iki tevekde kesdiler birin alıkoydılar. Gelüb eyvah eyvah kebap ile yediler. Andan kalkup Ģehir halkı geldiler ol dedikleri kimsenin bağına varup eyitdiler : “Bu gün biz bir bağda taze üzüm gördük.” didiler. Ol adam eyitdi: “Sen deli misin Ģimdi tımar vaktidir.” didi. Bunlar müca(de)leye varurlar eğer tane üzüm bulur ise ben felan Ģeyi virem sana eğer (8b) bulunmaz ise sen dahi bana fülan Ģeyi viresin didi. Sözü yerine kodılar andan kalkup bağa geldiler yerinde yeller eser ma-hâzâ ol üzüm Pîrî Baba‟nın kerameti olmuĢ. Andan sonra Pîrî Baba eski hamam külhanını mekân eyleyüp Pîrî Baba‟nın kerametleri bir bir beyan olunup zuhura gelüp cümle Ģehir halkı bulup agâh oldılar. Pîrî Baba gerçek veliyullahdır Pîrî Baba‟nın ziyaretine gelür. Ol dahi hamamdan gaip olup külhandan çıkup gördiler ki Pîrî Baba külhan önünden oturur sonra külhandan gaip olur hamam içinde oturur. Ol vakit eski hamam terleyüp damlardı. Pîrî Baba (9a) eyitdi : “Hamam bundan sonra damlama.” deyü nefes eyitdi haliya Ģimdi eski hamam damlamaz. Günlerde bir gün Geylan (Gilan) vilayetinden bir âlim zahir oldı. Vakitde bir ehli ilim var bulursam bir mesele vardır anı sual iden bulurlar mı deyü Amasya Ģehrine geldi. Anda olan ulemalar cem eyledi. Geylani meseleye sual eyledi anlar aciz olup cevap virmeye kadir olamadılar. Andan kalkup azm-i Merzifon deyüp gelür. Ulemaların cem ider ol meseleyi bunlara dahi sual ider. Anlar dahi hiç bilmezler. Amma Monla Ali namında bir ehl-i ilim kimse var idi. Bana destur vir ki Hamid Camisi (9b) amma ziyade mudayaka çekerdi. Geylani‟ye eyitdi: “Ya Ģeyh imdi bana destur vir ki hamid camisi mescidinde iki rekât namaz kılayum andan gelüp meseleye cevap vireyim.” didi. Andan Geylan(i) Monla Ali‟ye destur virdi. Monla Ali mescidde iki rekât namaz kılup kitaba meĢgul iderken Monla Ali üĢüdi. Kalkup eski hamam külahına gelürken Pîrî Baba çıkageldi. Monla Ali‟ye selam virüp eyitdi : “Ya Monla Ali, Geylan vilayetinden bir kimse gelmiĢ bir mesele sual eylemiĢ hiçbir kimse bilmemiĢ. Ya Monla Ali ol mesele Ģudur.” deyü cevap virdi. Hemen Monla Ali eline kalem alup (10a) filhal (v)arup Geylani‟ye karĢu çıka. Geylani Monla Ali‟ye merhaba ider. Monla Ali Geylani‟ye tiz sen dahi bana cevap vir (di)di. Geylani hemen Monla Ali‟nin eline ayağına düĢüp eyitdi: “Ya Ģeyh sen velisin yahud bir veliye eriĢmiĢsin kerem idüp kimseye dimeyesin.” “Beli ya Ģeyh Pîrî Baba himmetiyle sana cevap virdim.” didi. Geylani gelüp Pîrî Baba ziyaretine meded eyitdi. Andan bu sırrı saklayasın inĢallah Ġslambol‟a varayımda andan senin yanında kalayım didi. Azm-i Ġslambol deyüp gitmekde olsun. Raviler Ģöyle rivayet iderler kim Pîrî Baba‟nın âdeti eski hamamda öyleye değin erkek (10b) ile bağlanur öyleden ahĢama değin avratlar ile yuyunur. Velâkin kendi halinde avratlara bakmayup meczup gezüp yürür. Amma bazılar buna razı olmadılar. Didiler her birisi bir mana virir didiler kimi didi divanedir ve kimi didi ve kimi budaladır didi velidir. Amma ol mahalde Sultan Mehemmed Merzifon‟a gelmiĢ idi. Merzifon büyükleri bir yere olup ittifak eylediler ki Sultan Mehemmed‟e bir arzuhal idüp virelüm bu iĢden fârig ola didiler. Eyitdiler: “Ya padiĢahım vilayetimizde bir budala zahir oldı gerçi veliyullahdan bir kimsedir Pîrî Baba dirler. Amma eski hamamda olur. Hamamda avratlar ile gezer. Biz buna razı (11a) olmayuz. Siz lutf u kerem idüp söyleyesiz ferman senindir.” didiler. PadiĢah eyitdi : “Ana ben varayım.” didi. Raviler Ģöyle haber virdiler ki günlerde bir gün Sultan Mehemmed hamama sohbeti içün Pîrî Baba‟yı görmek müĢtak oldı. PadiĢah hamama girüp oturdı. Sağında ve solunda vezirler el bağlayup turdular. Gördiler ki Pîrî Baba zekerin eline alup padiĢahın üzerine yürüdi. Kapucılar komadı. PadiĢah gördi ki gelen Pîrî Baba‟dır. Değmen deyü iĢaret eyledi. Pîrî Baba zekerin salıverdi. PadiĢah hazretlerinin kulağına Ģahadet barmağıyla üç kerre: “aldılar (11b) virdiler.” deyüp hamamın kapusından taĢra olup yürüyordı. Bu iĢ padiĢahın hoĢuna geldi. Pîrî‟nin ardınca adam tayin itdi. Elbetde ol budalayı getürin didi. Vardılar gördiler külhan ocağına girmiĢ oturur. Gelüp padiĢaha ahval-i haber virdiler. PadiĢah dahi bildi ki Pîrî Baba veliyullahdır. Müneccim getürüp tiz bana cevap virin. Biz bu Pîrî‟nin bu iĢinden acaba ne lazım gelür didi. PadiĢaha cevap virdiler ki ol Pîrî‟nin zekeri anahtardır, kulağınız kapudır. ĠnĢallah ol devletlünin himmet-i âlisi ile bir vilayeti feth idersin “lâ yâ lemul ğaybe illellâh”3 didiler. PadiĢah bunlara ihsan idüp (12a) hatta Ali Dede‟ye ve Kara Dede‟ye bir kaftan eyledi amma Pîrî Baba bunlara bî-huzur olur. PadiĢahın kaftanın giydiler deyü. Andan sonra padiĢah eyitdi : “Var ki Pîrî Baba‟ya söyleyin Merzifon‟u kendüye vakf ideyüm.” deyüp haber gönderdi. Külhan içinde otururken gelen adamlara Pîrî Baba cevap virdi ki: “Bana vakıf hacet değil Ģehrin ulemalarına vakf eylesün. Benim ruhım içün okuyup bana hayr dua eylesünler.” didi. Gelüp eyitdiler: “Sultan bir dahi cevap kadir olmadın.” Pîrî Baba cevap virdi: “Merzifon ulemalarına vakıf eylesün.” didi deyüp cevap virdiler. PadiĢah(a) Pîrî‟nin bu cevabı hoĢ (12b) geldi. Pîrî abdallarına sadaka-i müsliminden hâsıl olan tekkeye deyü buyurdı. Andan sonra padiĢah azm-i Ġslambol deyüp revan olup Osmancuk Ģehrine dâhil olunur. Koyun Baba‟ya uğradı. Merhaba etmek murad eyledi. Koyun Baba padiĢaha elin virmedi. PadiĢah eyitdi: “Bu devletlü niçün yüz çevirdi bizden muradın ola.” didi. Koyun Baba cevap virdi: “Beylerbeyine uğradın mı?” PadiĢah: “Ya sultanım beylerbeyi kimdir?” didi. Koyun Baba eyitdi: “PadiĢah Merzifon‟da eski hamam külhanında sakin olan Pîrî Baba‟ya dirler.” didi. PadiĢah cevap virdi eyitdi: “Hay Dede (13a) Sultan biz dediğin kimsenin himmetiyle gideriz.” didi. Koyun Baba padiĢah ile merhaba idüp eyitdi andan sonra padiĢah eyitdi: “Yâ Dede Sultan iste benden ne muradın?” Koyun Baba eyitdi: “Ya padiĢahım benim itlerime yallık içün bir köy viresin dahi abdallarıma aba viresin yüz elli altun viresin.” didi. PadiĢah eyitdi: “BaĢ üstüne sultanım emir sizindir.” didi. Pîrî Baba Hazret-i Merzifon‟da eski hamam külhanında otururken Pîrî Baba‟ya malum oldı. Abdallarına eyitdi: “Koyun Baba gayri dünya meĢakkatine düĢdi.” deyüp söyledi. Andan sonra (13b) padiĢah Ġslambol‟a varmasu zin bulda mücde haberleri zahir oldı. Eyitdiler : “PadiĢahım Ġslambol alındı iĢte anahtarlar” deyüp virdiler. PadiĢah bu haberi iĢidicek sevindi. Ġslambol‟a dâhil olup. Raviler Ģöyle rivayet iderler ki Pîrî Baba her gün iki zamanında gün batıncaya değin bu asitanenin yerinde sakin olurdı ahĢam yine durmayup külhana giderdi. Bir gün Pîrî Baba yine gelüp bu asitanenin yerinde bi-emrullah merhum olup rahmetullahı aleyh. Andan sonra Narinceli bunı iĢidüp merhum bizimdir alup gitmek isterler. Merzifon (14a) âlimleri cem olup Pîrî Baba‟yı virmeğe razı olmadılar. Bu yere defn olsun ve hem üzerine tekke bina olsun deyüp karar eylediler. Andan sonra Ģehir halkı gayet melül olup kaldılar. PadiĢah tarafından olanlar gelüp eyitdiler padiĢah Pîrî Baba‟ya ruhiçün köyler vakf idecekdir elbetde ki senin deyü bir hattı Ģerif getürdiler. Olmaz Kara Baba‟ya elbetde sen varup padiĢaha hali beyan idüp bildirsin didiler. Andan sonra Kara Baba‟ya azm-i Ġslambol deyüp varup padiĢaha buluĢup eyitdi: “PadiĢahım Allah sizlere ömürler virsün.” deyüp andan padiĢah Baba‟ya bir oda virüp anda oturup (14b) kız sefasında meĢgul iken bir gün varup gördiler ki Kara Baba kubbesi içinde vefat eylemiĢ. Gelüp padiĢaha eyitdiler: “PadiĢahım Merzifon‟dan gelen derviĢ merhum olmuĢ.” deyü haber virdiler. PadiĢah dahi bildi ki evliyanın kendiçün köyler vakıf olmaya izni yokdır. Merhumu defn eylediler. Bu tarafda Ali Dede‟ye cümle halk bu merhumun üzerini yap ve hem tekke bina olsun didiler ve dahi her neye vardısa evliyalar Ali Dede‟nin yakasına yapuĢurlar. Elbetde ol merhumun üzerini yap deyü kendi olup Ali Dede bir tarafa revan olup halkın (15a) elinden halas bulam deyü her nereye varsa rahatlık bulmayup yine evine gelür. Yine halk baĢına üĢürler ki sen bu merhumın üzerine niçün yanmazsın deyü görse olmaz mübaĢeret iderken ġamluoğlu Hoca Ġbrahim namında bir kimse derya içinde iken hikmet-i Hüda bir fırtına oldı ki kimi içinde olan adamlar birbirlerine helallik dilediler andan sonra ġamluoğlu Hoca eyitdi: “Ya Pîrî Baba eğer Ģu fırtınadan selamet bulursam evime varmayumda evvel ol senin üzerine varup kabr-i Ģerifini yapdırayım.” didi. Hoca Ġbrahim‟in gözine uyhu galip (15b) olup uyudı. Hemen düĢi içinde bir kimse gelüp eyitdi kim ya Hoca Ġbrahim iĢte ol nezir idüp üzerini yapdırayım. Gine Pîrî Baba benim didi zinhar ahdin bozma didi. Hoca hem uykusı nezir olsun önünde süpürgeci olsun diyecek. Hemen Pîrî Baba bir akca güğercin tonında olup serendireğinin baĢına konup uçdı gitdi. Vakitde Hoca Ġbrahim uyanup gördi Allah Tealâ ol fırtınadan halas virüp emin oldılar. Andan ġamluoğlu Hoca Ġbrahim evine gelüp Bizircioğlu namında bir kimse var idi (16a) andan satun alup bu asitaneyi yapdırup bu cümle vakıfları ġamluoğlu Hoca Ġbrahim bina idüp ve ol nezir eyledüği kızı Pîrî Baba karındaĢı oğlu Ali Dede‟ye helalliğe murad eylediler. Ali Dede kabul etmeyüp ben yetmiĢ seksen yaĢımdan sonra zürriyetim gelmez bana göre kız almak gerek değildir didi. Elbetde sen bu kızı almak gereksin didiler. Raviler Ģöyle rivayet iderler Ali Dede ol kızı alur bir evladı olur. Pîrî Baba‟nın mezarının üst eĢiğine tarih yazmak murad eylediler. Sahibü‟l hayrat ve‟l hasenat (16b) bina sahibi ġamluoğlu Hoca Ġbrahim namı kim kıyamete değin duadan yâd itmeyeler çünkü Pîrî Baba‟nın kerametlerin iĢidüp bildiler gerçek. Pîrî Baba bir ağca güğercin donında gelüp Hoca Ġbrahim fasih lisan birle söyleyüp andan Hoca Ġbrahim eyitdi : “Sizinle akrabadan olduk.” deyü taĢdan bir güğercin tasgir idüp Pîrî Baba‟nın üst eĢiğine karĢu asa kodılar. Her kim ziyarete gelürse nazar idüp bileler Pîrî Baba‟nın gerçek veliyullah imiĢ deyüp ruhiçün bir fatiha Ģerif (17a) okuyalar deyü bu kitabı telif idüp yazdılar. Pîrî Baba‟nın kerametleri bir bir beyan olunup destan idüp yazdılar. Çünkü bu kıssa bundan oldı tamam vir Muhammed Mustafa ruhuna yüz bin selam. Temmet. Ġbn Abbas radyallahu anhu eyitdi : “Ben Resulullah‟dan iĢitdim ki: „Benim ümmetimden bu duayı her sabah okusa bir kere ya iki kere ya üç kere Allah Teala o kulun gönlin ve gözin zâhirin ve bâtınin keremiyle pür-nûr eyleye Ģeytan iğvasından emin eyleye.‟ Ol mübarek dua budur.” (17b) Bismillâhirrahmânirrahîm. Allâhümmecal fî kalbî nûran ve fî Ģemmî nûran ve fî basarî nûran ve an Ģimâli nûran ve emâmi nûran ve halfî nûran ve tahtî nûran ve fevkî nûran vecalnî nûran ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm. Temmet. Kaynaklar Abdi-zâde H. Hüsameddin. (1986). Amasya Tarihi. Haz: Ali YILMAZ-Mehmet AKKUġ. Ankara: Amasya Belediyesi Kültür Yayınları. AKKAYA, M. ġükrü. (1934). Orta Anadolu‟da Bir DolaĢma. Ankara. AġKUN, Vehbi Cem. (1947). Piri Baba. Sivas: Kâmil Basımevi. BABĠNGER, Franz. (1988). “Koyun-Baba”. Ġslâm Ansiklopedisi. C. 6. s. 881. Ġstanbul: MEB BÖCEKÇĠ, Turan. (2002). Amasya Evliyaları. Amasya. ÇUHACIOĞLU, Abdulkadir. (2002). Hz. Peygamberin Dilinden Hz. Ali. El-Hasâis Tercüme ve ġerhi. Amasya. DOĞANAY, Eraslan. (2000). Anadolu‟da YaĢayan Dergâhlar. Ġstanbul: Can Yayınları. DOĞANBAġ, Muzaffer. (1999). “Piri Baba Türbesi”. Cem Dergisi. S. 87. Ġstanbul. DOĞANBAġ, Muzaffer. (2001). “Amasya Yöresi Alevî Ziyaretgâhları”. Hacı BektaĢ Velî AraĢtırma Dergisi. S. 17. Ankara. DOĞANBAġ, Muzaffer. (2003). Kültürel ve Sanatsal Boyutuyla Amasya. Ankara. EVLĠYA ÇELEBĠ. (1970). Evliya Çelebi Seyahatnamesi. C. IV. Haz: Zuhuri DanıĢman. Ġstanbul. ERKEN, Sabih. (1972). Türkiye‟de Vakıf Abideler ve Eski Eserler-I. Ankara. FAROQHĠ, Suraiya. (2001). “Osmanlı Ġmparatorluğunda Bir Kent Ereninin Hayat Hikâyesi: Merzifonlu Pîrî Baba”. Hacı BektaĢ Veli AraĢtırma Dergisi. S. 18. Çev: Harun Yıldız. Ankara HASLOK, F. R. (2000). BektaĢîlik Tetkikleri. Haz: Kâmil Akarsu. Ankara. KARATAY, Fehmi Edhem. (1961). Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalogu. C. I. Ġstanbul. KÖPRÜLÜ, M. Fuad. (1993). Türk Edebiyatında Ġlk Mutasavvıflar. Ankara. OCAK, Ahmet YaĢar. (1997). Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler. Ankara. ONARLI, Ġsmail. (1997a). “Pîrî Baba Tekkesi-I”. Cem Dergisi. S. 71. Ġstanbul. ONARLI, Ġsmail. (1997b). “Pîrî Baba Tekkesi-II”. Cem Dergisi. S. 72. Ġstanbul. ÖZTÜRK, YaĢar. (1994). Kur‟an‟ın Temel Kavramları. Ġstanbul. PĠROĞLU, Hüseyin. (1992). Evliyalar Yatağı Anadolu. Ankara. ġAHĠN, HaĢim. (2002). “Koyun Baba”. TDV Ġslâm Ans. C. 26. s. 229-230. Ankara. TAġAN, A. Aziz. (1979). Dünden Bugüne Merzifon. Ġstanbul. * Amasya Müzesi AraĢtırmacısı. 1 Zülfikâr, Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından Hz. Ali‟ye (a.s) armağan edilmiĢ olan kılıçtır. 2 Akeseri gibi de okunabilir. Çünkü keser sözcüğünün baĢında elif harfi bulunmaktadır. 3 “Ğaybı ancak Allâh bilir.” Âyeti.

PİR HAMDULLAH EFENDİ TÜRBESİ

                                                           AMASYA




Amasya içindeki Hamdullah Efendi türbesi de, hem yöredeki hem de çevre illerden gelen
Alevî/Bekta î çevrelerin çok sık ziyaret etti i inanç merkezlerinden biridir. Alevî/Bekta şî çevreler
arasında ismi saygı ile anılan Hamdullah Efendi, Hacı Bekta ş Velî dergâhının 23. post-niş îni olup 1824
yılında Feyzullah Çelebi’nin Hakk’a yürümesi üzerine Hacı Bekta ş Velî Dergâhı’na post-ni şîn olmu ş bir
Bekta şî şeyhidir. Önce yeniçeri ocakları, ardından Bektaş î tekkelerinin kapatılması sonucunda 1827
yılında II. Mahmut tarafından çıkarılan bir fermanla Amasya’ya sürgün edilmi tir. Asıl adı Mehmet
Hamdi olan Hamdullah Çelebi, burada mecburi ikamete tabi oldu ğu için Alevî/Bektaş î gelene ğine göre,
1836 yılındaki ölümüne kadar, ya amını burada geçirmi tir (Ulusoy, 1986: 92-93; Koçak, 2000: 73).
6 Bu

süreçte o, Amasya’da halk arasında dinî sohbetler yapmı tır. Yine onun pek çok keramet gösterdiğ i
anlatılır. Aynı zamanda iyi bir ş air olan Hamdullah Çelebi’nin Hakk’a yürümesinden sonra bu çevrede
yaş ayan Alevîler, 1847 yılında mezarının üzerine bir türbe yaptırmış lardır. Sürgüne giderken beraberinde
çok sayıda kitap ve belge götürdü ü bilinen Hamdullah Çelebi’nin erkek evladı olmadı ı, soyu belki de
kız tarafından devam ettiğ i için götürmüş olduğ u kitap ve belgeler zamanımıza kadar korunamamış tır
(Koçak, 2000: 71-77; Do anba , 2001: 105).
Halk arasında anlatılan söylentilere göre Hamdullah Çelebi, “öldü ğümde benim türbemi yapın,
e ğer yaptırmazsanız Amasya’yı sel alır” demiş ti. Ancak Amasya halkı ile vali, bunu önemsemedikleri için
türbeyi yapmamı şlardı. Bunun üzerine Hamdullah Çelebi’nin ölümünden sonra Amasya’yı büyük bir sel
almı ş ve bu olaydan sonra ş imdiki türbe yapılmış tır (Kutano lu, 1999: 21).
Yine Hamdullah Çelebi, bir Ramazan ayında bir grup insanla dinî sohbet yaparken “ben size kısa
şeyleri öyle uzun anlatırım ki ş aş arsınız” demi , ancak çevresindekiler buna inanmamış lar. Bunun üzerine
Hamdullah Çelebi, besmele konusunu üç buçuk gün boyunca anlatmı ş ve buna ra ğmen konuyu
bitirememi ştir (Kutano lu, 1999: 21; Koçak, 2000: 73-75).
Hamdullah Çelebi, duygu yüklü bir dünyaya sahip oldu undan dolayı, yüreğ i ve kalemi güçlü
olan ş air ruhlu bir Hak aş ığ ıdır. Onun ş iirlerinde insan sevgisi baş ta olmak üzere, Tevhid, Kur’an, Ehl-i
Beyt ve on iki imamlar ön planda yer almaktadır. Amasya’ya sürgüne gelinceye kadar “Hamdullah”
mahlasını; sürgünden sonra ise, “Hasretî” mahlasını kullanmı ştır. Bu da, memleketi olan Hacı Bektaş ’a
hasretinden dolayı olsa gerektir. şiirlerinden onun iç dünyasının çok geniş ve zengin olduğ u
anla ılmaktadır. Hamdullah Çelebi’nin özellikle miraçlama ve tevhid türündeki deyiş leri, Alevî/Bektaş î
cemlerinde söylenmektedir (Do anba , 2001: 108; Koçak, 2000: 71).
7
Amasya ili Mehmet Paş a mahallesinde bulunan Hamdullah Efendi türbesine Bektaş Baba türbesi
diyenler de vardır. Ancak Bektaş Baba, Hamdullah Çelebi’nin dedesidir. Önceleri sade bir mezar iken
1868 yılında burası türbeye dönüş türülmü tür. Kare planlı tek kubbeli olan türbe, bir avlu duvarıyla
çevrili olup kuruluk, ocak ve kesim yeri gibi bölümlere de sahiptir. Türbe içinde üzeri yeş il örtülerle
örtülmü ş iki tane ah şap sanduka bulunmakta olup bu sandukalardan önde olanın Hamdullah Çelebi’ye;
di ğerinin ise, eş i Güleser Hanım’a ait oldu u söylenir. Türbe içerisinde dikkati çeken ilk ş ey, duvarlardaki
kalem iş i bezemeler olup bu bezemeler, türbenin beden duvarları ve kubbeye geçi şi sağ layan tromplarla
kubbe içerisine i şlenmi tir. Kubbe içerisinde en ortada bir yıldız ve bu yıldızın etrafında dört tane
yuvarlak madalyon vardır. Bu madalyonlar içerisinde on iki imamlara ait isimler göze çarpar. Bunlarla
birlikte ilk üç halifenin adlarının da bulunması, dikkat çekicidir. Sanat tarihçisi Muzaffer Do ğanbay ’a
göre Alevî/Bekta şî gelene ğine uygun olmayan bu durum, daha sonra Vakıflar Genel Müdürlü ü
tarafından gerçekle ştirilen onarımlardan dolayı ortaya çıkmı ş olmalıdır (Doğ anbay , 2001: 106-107).
Türbe, gerçekten de de ğiş ik zamanlarda orijinal biçiminden uzaklaş acak ş ekilde tadilata u ğramı ştır.
Örnek olarak daha önce kuzeydoğ u yönünde olan giri kapısı, tadilatlar sırasında anlaş ılmayan bir
nedenle türbe içindeki mihrap yıkılarak güneybatı yönüne alınmı tır (Menç, 2000: 338).
Hamdullah Efendi türbesi, Amasya’da hem Alevî hem de Sünnîler tarafından ziyaret
edilmektedir. Türbede tüm kalbiyle inanan ve samimi bir şekilde dua eden insanların duası ile dile inin
kabul olaca ğı inancı, halk arasında yaygındır. Burada her tür dilek ve sıkıntı için dua edilir ve adak
kurbanları kesilir (Kutano ğlu, 1999: 21).

26 Ekim 2016 Çarşamba

Tekke Köyü Türbe ve Mezarlığı - (Zeytindağı –Bergama 












Tekke Köyü Türbesi Bergama İlçesinin Zeytindağı mevkiinde bulunmaktadır. İzmir – Bergama karayolunun Bergama’ya doğru giderken Zeytindağ Çandarlı kavşağını 2-3 km. geçtikten sonra yoldan sağa doğru 1 km. kadar içerde bir tepenin üzerindedir. Türbenin kime veya kimlere ait olduğu bilinmemektedir. Tekke köyüne ait bir mezarlığın içinde bulunmaktadır. Mezarlık günümüzde de Tekke Köylüleri tarafından halen kullanılmaktadır.
Türbenin giriş bölümü yuvarlak kemerli blok taşlarla yapılmış olup, türbenin içi iki bölümden oluşmaktadır. Malzeme düzgün taş arasına tuğla dizileri ile oluşmuştur. Kapının sağında olan pencere dikdörtgen formlu olup, söveleri taş bloktur. Üstünde dikdörtgen taş üzerinde yuvarlak form içinde çiçek rozeti yer almaktadır. Girişin sağında ve solunda yan cephede birer pencere bulunmaktadır. Giriş kapısında kemer içi genişliğinde ve diğer kısımlarda mezarlar yer almaktadır. Mezarlık alanı içinde eski mezar taşları ve yerlerde yoğun seramik görülmüştür. Bu alanda ve çevrede arkeolojik çalışmaların yapılması gerekmekte ve türbenin de koruma altına alınması gerekmektedir.
Türbenin kitabesi yoktur. Giriş kapısının sağında ve solunda birer, kapının tam karşısında 3 adet, giriş kapısının sağ tarafında ayrı bir bölmede 3 adet daha mezar bulunmaktadır. Mezarların kimlere ait olduğu hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
Yalnız bu türbe hakkında şu anlatılır. Karasi Bey Bizans'tan Bergama'yı alır. Kozak'a çekilen Bizans ordusu ile Mehmet'ül-İns Kumandasındaki Karasi Bey ordusu Güneşli Yaylasında çatışmaya girerler. Bu çatışmada hayatını kaybeden komutanın türbesi ve askerlerin mezarları burada bulunmaktadır. Güneşli’nin eski Adı Tekke, bu olayla ilgili olarak konulmuştur. Fakat halk kendi yaşantısı içinde bir Tekkedere söylencesi üreterek bu mezarı Çoban Dede diye birine mal eder. Anlatılır ki, Kozak’ta asıl yayla burasıdır.
“Ağacı az, otlağı çok, yeri yüksek, kışı sert, yağışı karlı, yazın pınarları buzludur. Yörükler yayla obası olarak buraya geldiklerinde otlak, sulak diye bildikleri bu yer zamanla kurak, çorak oluverir. Kışın karı eksik mi düştü, yazın sıcağı baskın mı çıktı neyse, sıkıntı baş gösterir. İnsanlar düşünüp taşınmaya başlarlar. Hastalık yayılmaya, susuzluktan hayvanlar bayılmaya, ölenler sayılmaya başlayınca Çoban Dedeyi arayıp bulurlar, el aman deyip ayağına kapanırlar. Çoban Dede üç gün bekler, kulağını yere koyar, akşamüzeri güneşi arkasına alıp değneğini savurup atar. Değneğin düştüğü yere koşan Yörükler gürül gürül akan bir suyun kaynadığını görünce bayram yaparlar. Dönüp dedeye teşekkür için geldiklerinde onu ölmüş görünce yasa bürünürler.”
Bugün dedenin mezarı olduğu yer türbedir. Sarı Dede ismiyle de anılan Tekke Dede ilçeye 25 km. mesafedeki Zeytindağı beldesine iki km. mesafede bulunan bir tepededir. İki kubbeli sağlam bir yapı olup duvar ve kubbeleri gibi pencerelerin de demir parmaklıkları iyi bir işçilikle yapılmıştır. Türbede üç mezar bulunmaktadır. İlkbaharda özellikle dağ köylerinden ziyarete gelen halk burada kurban keser.
Kaynak: Eyüp Eriş. Bergama Söylenceleri. Bergama Belleten-17 Sh. 122
Dedbağ dede (Tabakçı Dede)



Dedbağ dede (Tabakçı Dede): Göynük merkezinde türbesi vardır.
     Çiftlik Türbesi: Göynük-Taraklı yolunun kenarında İbrahimözü Köyü sınırları içindeki türbe ziyaretçilerin uğrak yerlerinden biridir.
 
AKŞEMSEDDİN TÜRBESİ : Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’in türbesi 1464 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Kefeki taşınmış kasnaksız bir Kubbe örtülü altıgen planlı bir yapıdır. Girişi doğu yönündedir. Kapının üzerinde sivri kemerli bir alınlık yer alır.
Türbenin içi çok sadedir. Kubbenin oturduğu pandantifler ilgi çekicidir. Her kenarda altta ve üstte ikişer sıra halinde yer alan pencerelerden üst sıradakiler geç devre ait renkli camlı alçı şebekelerle süslenmiştir.
Akşemseddin’in sandukası 2.50x0.50 metre boyutunda, kapıdan girince sağdadır. Ceviz üzerine kabartma yazı ile süslü olan bu sanduka Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel bir örneğidir. Kapaklar nar çiçeği kabartma ile süslüdür. Türbede ayrıca Akşemseddin’in oğulları Emrullah ile Sadullah Çelebilerin sandukaları vardır.

19 Ekim 2016 Çarşamba

İMAMZADE SALİH TÜRBESİ..İRAN

Şii müslümanların 7. İmamı Hz. Musa Kazım’ın (a.s) oğlu İmamzade Salih (a.s) Türbesi Tahran’ın Tecriş mahallesinde bulunmaktadır.





17 Ekim 2016 Pazartesi

Cüneyd-i Bağdadi Türbesi / TERME


Cüneyd-i Bağdadi Türbesi(Cinibadat) - Dibekli köyü, Terme / SAMSUN

Cini Bağdad adı ile de tanınır. Dibekli köyündedir. Biri yukarıda, diğeri aşağı düzlükte iki adet türbe vardır. Yapı olarak basittir. Sanatsal değeri yoktur. Türbe ile ilgili söylenti şöyledir;

İslam ordularıyla Samsun önlerine gelen Cüneyd adlı yiğit, düzlükte savaşırken kolunun yitirir. Savaşa savaşa bir tepede şehit düşer. Kolunun ve bedeninin düştüğü yerlere birer türbe yapılır. Daha sonra kol gövdenin yanına gömülür ama ertesi gün kolun eski yerine döndüğü görülür.

Türbede yatan şahıs hakkında değişik görüşler vardır. Bunlardan önemlisi, Cüneyd-i Bağdadi Hazretleridir ki, bu şahsın mezarının Irak’ta olduğu bilinmektedir. Bir görüş de, Bağdadi Haydar adlı bir emir olduğudur ki, Cüneyd-i Bağdadi’nin kelime anlamının Bağdatlı asker olduğu, askerin adının ise Haydar olduğu diğer ve türbe ve mezarlardaki şahısların Haydar’ın askerleri olduğu bir savaş esnasında şehit oldukları yolundadır.

En uygun görüş ise bu şahsın Canik Emiri Cüneyd Bey olduğudur. Cüneyd Bey Selçuklu soyundan olup, Kubadoğlu sülalesindendir ve dönemin Samsun hakimidir. Şehzade Çelebi Mehmet’in tekrar Osmanlı hükümdarlığını kurduğu sırada Cüneyd Bey’in serbest kalmasına izin vermiş fakat daha sonra Amasya Valisi Hamza Bey üzerine gönderilerek büyük mücadeleler yaşanmış, Cüneyd Bey sığındığı Terme dağlarında öldürülmüş ve oraya gömülmüştür. Diğer mezarlar ise Cüneyd Bey’in askerleridir. Türbede dokuz metre uzunluğunda sanduka vardır.

Türbe bugün bir adak ve ziyaret yeridir. İnanışa göre dileği olanlar türbeyi bir kez daha ziyaret etmek zorundadırlar.


Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri  Kimdir?
IX. asırda Bağdat; Bizans, İran ve Hint medeniyetlerinin kaynaştığı bir mozaik görünümündedir. Aynı zamanda, sosyal çalkantıların, isyanların fikir çatışmalarının da beşiğidir. Dönüşüm, her alanda kendini hissettirir.

Bu ortamda, Bağdat Okulu adını alan mistik bir hareket öne geçer ve asırlarca etkisini sürdürecek düşünce sisteminin temelleri atılır. Diğer tasavvuf okullarından çok farklıdır. En belirgin vasfı da, Allah ve insan meselesini ele alırken, delillere değil, tecrübeye ile amellere ağırlık verilmesidir. Ana konu Tevhid 'dir, o yüzden mensuplarına Tevhid Erbabı denir.

Sembolik ifadeler ve sufinin tasavvufi durumu üzerindeki tartışmalarla da yüzlerce yıl devam edecek  fikri oluşumun tohumları atılır. İşte, Cüneyd-i Bağdadi, Nuri ve Şibli gibi isimlerin yanında, bu okulun en önemli temsilcisi olarak karşımıza çıkar.

Bağdat 'ta doğup yetişen İbn Muhammed Ebu'l Al- Cüneyd Kasım'ın soyu, İran 'da çok eski bir kasaba olan Nehavend'den gelir. Yakın kuşak dedelerinin Irak'a ticaret nedeniyle gelen tüccarlar olduğu, kendisinin de İpek tüccarı anlamına gelen "hazzaz" lakabıyla anıldığı bilinmektedir. Dayısı, aynı zamanda da yetiştiricisi Seri de baharat ve tuz ticareti yapmaktadır.

Küçük yaşlarından itibaren ilim çevrelerinin içindedir Cüneyd. İmam şafii 'nin öğrencisi olan Ebu Sevr'den fıkıh dersleri alır, Hasan ibn Arefe'den ve başkalarından Hadis dinler, şeri ilimlerde iyice yetiştikten sonra tasavvufa yönelip dayısı Serî  as Sakatî 'nin , Haris al- Muhasibî'nin, ve Ebu Hamza al- Muhasibî'nin sohbetlerine katılır. Tasavvufla ilk teması, Seri'nin meclisinde olur. Şükür üzerine sohbet eden topluluğun önünde oyun oynadığı sırada birden bire Seri ona;

- Ey, çocuk, Şükür nedir diye sorar.O da,
- "Allah'ın nimetleriyle Allah 'a isyan etmemektir." diye cevap verince, Seri,
"Korkarım ki, senin Allah 'tan nasibin dilin olacaktır." der.

Bağdat okulunun kurucu sayılan  Seri'nin öğretim yöntemi, Sokrat'a benzetilmektedir. O da diyalog yoluyla, tasavvuf üzerine düşüncelerini dile getirmiş, tartışmalar ve soru-cevap yöntemiyle çevresindekilerin gerekli sonucu bulmalarına yardımcı olmuştur. Yeğeni ile arasındaki ilişki de Sokrates ile Eflatun'un ilişkisi gibidir. Herhangi bir yazılı eser bırakmamış, sözlerinin çoğu Cüneyd yoluyla bizlere ulaşmıştır.

Seri as- Sakatî'nin metoduyla yetişip olgunlaşan ve daha yirmi yaşındayken Ebu Sevr'in ders halkasında fetvalar vermeye başlayan Cüneyd-i Bağdadi'nin devrinin otoritelerinden ders almasının yanı sıra, yaşça kendisinden büyüklerde bile görülmeyen bir zekâ ve ilmî sorulara doğru cevaplar verme yeteneği, kısa zamanda ilerlemesine vesile olmuştur.
(…)

Allah'tan başka her şeyin ortadan kalktığı, kendisi dahil bütün eşyanın Kadim varlık karşısında yok olduğu şeklinde açıkladığı Tevhid anlayışını çok derinlere götürmüş, insanın ancak Tevhid hâlinin getirdiği sarhoşluktan (sekr) sonraki sahv (uyanıklık) hâline geçmekle tam kemâline erişeceğini söyleyerek birçok taşkınlığın önüne geçmiştir.".

Bunun tam tersini kabul eden, yani sekri, sahv'dan daha üstün bulan Beyazıd-ı  Bistami için:
"Ebu Yezid, hâlinin büyüklüğüne ve işaretinin yüceliğine rağmen, başlangıç hâlinden çıkamamıştır. Ondan kemâle ve nihayete delâlet edecek hiçbir söz işitmedim" der. Ama yine de ruhi yüceliğini takdir ederek  "Onun bizim aramızdaki durumu Cebrail'in diğer melekler arasındaki durumu gibidir" ifadesini kullanır.

Halk arasında çok sevilen ve popüler bir zat olan Ebu Yezid, tasavvufi bir teolojik sistem meydana getirmemiş, dini yaşayışı ve sezgisi ona, kendi duyular alemini, Allah'ın Vahdaniyeti şeklinde göstermiştir. Zira "en yüksek hâlinde bu dünya Uluhiyet kazanır; halbuki Cüneyd'in en yüksek hâlinde fâni dünya yok olmaktadır..."

Uyanıklığın cemiyete dönüp irşâd vazifesi için gerekli olduğunu düşünen Cüneyd, kendini öğretime ve eserlerine vermiş, birçok da talebe yetiştirmiştir. Bunların arasında, Curayri, Şibli, Hallac-ı Mansur, Ebû Saîd el Arabi, Ca'fer al-Huldi gibi önemli şahsiyetleri sayabiliriz.

Yazılı öğretimden çok, sözlü olanı tercih ettiğinden yazıları da dağınık risaleler halindedir, aynı zamanda derin fikirlerinin avam arasında yayılmasından hoşlanmadığı için, fazla eser vermekten kaçınmıştır.

Söylediği sözler, yaptığı tasavvufi tefsirler, klasik tasavvuf kitaplarında toplanmıştır. Kendisine atfedilen çok sayıda eserden bugün elimizde kalan, sadece Rasail ( mektuplar) dir. Bu mektuplar, İslam tasavvufu terminolojisinin gelişmesindeki seyri göstermesi bakımından da önemlidir.

Genellikle yazılarında kapalı bir uslup kullanması, fikrinin kelimelerle ifade edilemeyecek bir özellik taşımasındandır. Ayrıca,okuyucunun  durumunu da göz önüne aldığı için ihtiyatı elden bırakmaz,

"Lisanını zaptet, zamanının insanlarını iyi bil ve onlara bildiklerini söyle; bilmediklerini,anlamayacakları şeyleri söyleme. Zira bilmediğine düşman olmayan çok azdır" diyerek bunu başkalarına da tavsiye eder.

İtidal ve sadeliği hayatının her alanında sezilebilir. Ne yaşamdan kaçıp koyu bir zühde dalmış, ne de hayli yüklü olan servetinin yoluna engel olmasına izin vermiştir. Bazı sufilerin taşkın hallerine de sıcak bakmamış, ehli olmayanların eline sırların geçmesine razı olmamıştır.

Bütün dikkâtine,ılımlı  davranışlarına  rağmen,"küfür, dinsizlik ve zındıklık"la suçlanan Bağdat Okulunun diğer mensupları gibi, birçok defa suçlanır, karalanır,  iftiralara uğrar, hatta tutuklanır...

Bu da bilmediğine düşman olanların her devirde hiç değişmeden, görevlerini yerine getirdiğini gösteriyor.

Ne var ki, onlar tarihin karanlığına gömülüp unutulurken, fikir semamızın yıldızları kendiliğinden ışık vermeye devam ediyor.

Ne mutlu o ışıktan bir zerre alanlara ...

Ahmet F. Yüksel, Güliz Ok