KARIŞIK

5 Şubat 2016 Cuma

GÖMEÇ HATUN TÜRBESİ..KONYA EREĞLİ

GÖMEÇ HATUN TÜRBESİ



Musalla Mezarlığındadır. Selçuklu türbeleri arasında değişik bir karakteri vardır. Bodrum, sivri kemerli beşik tonozlu bir eyvandan müteşekkildir. Büyük bir kısmı kesme taştan, geri kalan kısmı ise tuğladan örülmüştür. Dış görünüş itibariyle bir kaleyi andırmaktadır. Eyvan kemerlerin içinde mozayiklerle süslenmiştir. Türbenin Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Aslan'ın karısı IV. Gömeç Hatun'a ait olduğu söylenmektedir.

Hallaç Mahmut Türbesi / ANKARA / ALTINDAĞ

Hallaç Mahmut Türbesi

ANKARA / ALTINDAĞ –Anafartalar Mahallesi

Türbenin Yeri: Hallaç Mahmut Türbesi, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Anafartalar Mahallesi, Susam Sokağı, Hallaç Mahmut Camisinin yanındadır.
Hallaç Mahmut Cami ve Türbesi
Hallaç Mahmut Kimdir: Er Sultan, Erdede Sultan olarak da anılan Hallaç Mahmut Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin hocasıdır. Kenti ziyaret eden Evliya Çelebi bu türbeyi ziyaret ederek Hallaç Mahmut’a methiyeler düzmüştür. Evliya Çelebi Seyahatname'sinde Erdede Sultan için, "Duası kabul olunan, keramet nurlarının kaynağı, gizli yollara mazhar olan, hakiki sırların keşfedicisi, sağlam mü'min Şeyh Hazreti Er Sultan; mübarek isimleri Mahmud'dur. Bu zat, Ankara'da doğmuştur. Şeyh Hamid Hazretlerinin şeyhlerindendir. Nice keşif ve kerametleri görülmüştür. Allah'a hamd olsun, ziyareti bana da nasib oldu. Rüyamıza girerek dünyada iken irşadlarından faydalandırdılar. Engürü (Ankara) içinde, Ağaçpazarı'nda küçük bir kubbede yatarlar. Türbesi herkes tarafından ziyaret edilir." diyor. Evliya Çelebi ayrıca Hallaç Mahmud’un Kadiriye tarikatının Hamidiye koluna mensup olduğunu söylemektedir.  

Türbenin Durumu: Hallaç Mahmut Türbesi caminin yanındadır. Cami 1545 Ali Oğlu Abdullah tarafından Osmanlı tarzında inşa edilmiştir.
Cami vakıflara ait olup Koruma Kurulu kararıyla 1972 yılında Anıt eser olarak tescillenmiştir.

Ziyaret Nedeni: Hallaç Mahmut türbesi az bilinen bir türbedir ve genellikle hayır duası için ziyaret edilmektedir.
  
Kaynakça: www.envanter.gov.tr / www.wowturkey.com / www.ankarasevdam.net(Abdülkerim Erdoğan)

Taylan Köken

ŞEYH ALİ EFENDİ..EREĞLİ

ŞEYH ALİ EFENDİ




(AKTAŞ’TAKİ) ŞEYHOĞLU AİLESİ SOYAĞACI HAKKINDA
Merhum Kayyumzade Şeyh Ali Efendi Hazretleri kimdir, nerelidir? Kdz Ereğli’ye nereden gelmiştir? Bu sorulara cevap verilmesi gerekiyorsa, merhum Ahmet Yesevi Hazretleri döneminden itibaren Anadolu’nun İslamlaşması için âlimler gönderildiğini ve bunların sayısının bir hayli (fazla) olduğu bilinmektedir. Her âlim gittiği yerlerde ikamet ederek yaşadığı bölge insanları üzerinde etkili olmuştur.  Âlimlerin Anadolu’yu İslamlaştırmasından sonra da Anadolu’ya gelişleri yüzyıllarca devam etmiştir.
İşte Kayyumzade Şeyh Ali Efendi Hazretleri de bunlardan biridir. Memleketlerinden kardeşi ve annesi ile beraber yola çıkmış fakat yolda kardeşi ve annesinden ayrılmıştır. Bunun sebebi görev taksimatı yapmaktır. Yani kardeşi de farklı bir şehre gitmiştir. Fakat gittiği şehir maalesef bilinmemektedir. Kayyumzade Şeyh Ali Efendi Hazretleri Kdz Ereğli’ye ulaşmış ve buraya yerleşmiştir. İçinde bulunduğunuz türbe ve etrafı  Şeyh Ali Efendi Hz’nin torunlarındanŞeyh Abdurrahman Efendi Hz’nin küçük oğlu Hacı Şaban Şeyhoğlu tarafından düzenlenmiş ve koruma altına alınmıştır. Hacı Şaban Şeyhoğlu’nun verdiği bilgilere göre, Kayyumzade Şeyh Ali Efendi Kdz Ereğli’ye ilk geldiğinde, bugünkü Kestaneci Mahallesi civarına yerleşmiş ve bir barakada yaşamaya başlamıştır. Orada ne kadar kaldığı ve yaptığı çalışmalara gelince, elimizdeki bilgiler şöyledir.
Kdz Ereğli’de evvelce kilise iken sonra camiye çevrilen Orhan Gazi Camiinde ibadetlerini devam ettirmiş, Halveti tarikatı şeyhi olarak, müritleri ile beraber caminin bir katında zikirler yapmıştır. Halveti tarikatında zikir sesli olarak yapılır. Nedense cami civarında ikamet eden bir kişi gece rahatsız edildikleri bahanesi ile Kayyumzade Ali Efendi’yi dönemin kadısına şikayet eder.
Şeyh Kayyumzade Ali Efendi Ereğli kadısının huzuruna davet edilir. Gayet güzel karşılanır ve kendisine ikramda bulunulur. Kadı, ‘size ibadetlerinizi yapabilmeniz ve bir dergah kurmanız için bir yer verelim, beğendiğiniz bir yer varsa söyleyiniz’ der. Şeyh Kayyumzade Ali Efendi Ereğli kadısına teşekkür eder. ‘Bana vereceğiniz yerde güneşin battığını ve doğduğunu görebileyim’ der. Ve böylece Kdz Ereğli’de AKTAŞ ŞEYHİ TÜRBESİ diye bilinen yer kendisine verilir.
Şeyh Kayyumzade Ali Efendi’nin, Aktaş Dergahında ne kadar süre yaşadığı şu an bilinmemektedir. Mezar taşında ise, vefat tarihi 1205 (1789) olarak görülmektedir. Şeyh Kayyumzade Ali Efendi, Aktaş civarında bir cami ve bir misafirhane inşa ettirir. Caminin içinde yedi adet Halvet yeri (inzivaya çekilme) vardır. 1970’li yıllara gelindiğinde, bu cami yıkılarak yerine bugünkü cami yapılmıştır. Misafirhane ise günümüze ulaşamamıştır. Misafirhaneden günümüze ulaşan tek anı eseri, büyük yer sofrasıdır. Bu yer sofrası, türbe içinde duvara asılmış olarak korunmaktadır.
Aktaş Dergahı, Halveti tarikatının bir dergahıdır. Halveti tarikatında bir halvet yeri (halvetbende) denilen bir yerde, kırk günlük bir oruç tutulur, bu oruca ERBAİN (40 Günlük) orucu denilir. Tutulan bu oruç ile nefsin terbiyesi sağlanır. Şeyh Kayyumzade Ali Efendi hakkında bilgilerimiz bu kadardır.
Şeyh Ali Efendiden sonra dergahın başına geçen Şeyh Mustafa Efendi hakkında da sınırlı bilgilere sahibiz.Şeyh Mustafa Efendi Hz’ri, Şeyhlik icazetini, Bolu Ataş Tekkesinde 12 sene bulunup  hizmet verdikten sonra alıp,  Aktaş semtine gelmiştir. Bu sebepten bu civar ismini Bolu-Aktaş Tekkesinden almıştır.
Şeyh Mustafa Efendi Hazretlerinden sonra, dergahın başına Şeyh İsmail Efendi geçmiştir. Şeyh İsmail Efendi Hazretleri, Devrek eski tekkede 12 yıl hizmet verdikten sonra icazetini (diploma-ruhsat anlamında) alıp, dergaha dönmüştür. Fakat Şeyh İsmail Efendi çok genç yaşta rahatsızlanarak vefat eder.
Şeyh İsmail Efendi vefat etmeden önce oğlu Şeyh Abdurrahman Efendi Hazretlerini yanına çağırarak, “oğlum, babam Şeyh Mustafa Hazretlerinin icazet aldığı Bolu Tekkesine mutlaka teslim ol ve deden gibi şeyhlik icazetini oradan al” der. Şeyh Abdurrahman Efendi de, Bolu Aktaş Tekkesinde 12 yıl hizmet verdikten sonra, şeyhlik icazetini alır ve memleketi Kdz Ereğli’ye döner. Böylece hem Şeyh Mustafa Efendi, hem Şeyh Abdurrahman Efendi icazetlerini Bolu-Aktaş Tekkesinden almışlardır.
Ereğli-Aktaş Tepesinin adı da bir hürmet işareti olarak, Bolu-Aktaş Tekkesinin adından alınmıştır. Ve semt adı olmuştur. Bu bilgilerden anlaşıldığı gibi, Aktaş Tekkesinin çekirdeği Şeyh Kayyumzade Ali Efendi’dir. Dergahın son halkası ise, Şeyh Abdurrahman Efendi’dir. O da H. 1340- M.1924’e kadar şeyhliğe devam etti. Ve 70 yaşında iken 10 Kasım 1924’te vefat etti. Onun vefatından bir süre sonra da, 30.11.1925 tarih - 677 sayılı kanunla, tekke-zaviye ve türbelerin kapatılması kabul edilmiştir.
Şeyh Abdurrahman Efendi’den sonra oğlu Hasan Basri Efendi ders hocalığı yaparak hizmet vermiştir. Görüldüğü gibi, Aktaş Dergahı 250 yıl civarı faaliyet göstermiştir.
NOT: Bu bilgiler, Ereğli Aktaş Türbesi içindeki duvarda asılı olan bir yazılı-panodan alınmıştır. Bu bilgilerin kaynağı olarak belirtilen isim ise, Şeyh Abdurrahman Efendi’nin oğlu olan Hacı Şaban Şeyhoğlu olarak belirtilmiş..
AKTAŞ’TA BİR MEZAR TAŞI VE BİR TARİH BİLGİSİ
Yukarıdaki aynı ifadeleri tekrar edersek, “Şeyh Kayyumzade Ali Efendi şikayet üzerine, Ereğli kadısının huzuruna davet edilir. Gayet güzel karşılanır kendisine ikramda bulunulur. Kadı, size ibadetlerinizi yapabilmeniz ve bir dergah kurmanız için bir yer verelim, beğendiğiniz bir yer varsa söyleyiniz, der” sözünü okuyunca, bizim dikkatimizi çeken bir husus oldu. Türbenin avlusundaki mezar taşlarını okurken, bir taşta şu ifadeleri tespit ettik:
“Ereğli Hâkimi El-Hac- Ömer Safi Efendi Beyin kerimesi (kızı) Hadice Düriyye Hanım ruhu içün Fatiha -Sene:1264 (M-1848)” ..
Yani bir hakimin kızının mezarı, türbenin avlusunda idi. Aklımıza, Aktaş Tekkesi-Türbesi mevkiini kendisine teklif eden o hakim mi acaba sorusu takıldı, ama doğrusunu bilmiyoruz. Fakat 1800’lü yıllarda Ereğli’de görev yapmış bir Hakimi bu vesileyle öğrenmiş olduk.

SEYFİ DEDE TÜRBESİ..samsun



SEYFİ DEDE TÜRBESİ


Türbe; Lâdik’in 12 kilometre doğusundaki Mazlumoğlu Köyü’nün mezarlık yanı mevkiinde bulunmaktadır.

GÜLABDAL ER-RUFAİ TÜRBESİ..ladik

GÜLABDAL ER-RUFAİ TÜRBESİ




YERİ:Türbe, Lâdik’in 12 km kadar doğusunda yer alan Hamit Köyü’nün Tekke Altı Mahallesi’nde köy mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.

Dikilitaş Türbesi ..samsun .ladik

Dikilitaş Türbesi 







ilçemiz merkezinde bulunan Dikilitaş Türbesi Dilek Türbesi olarakta bilinir.
İçinde İki sanduka bulunan türbenin Selçuklular döneminde yapıldığı
sanılmaktadır.Ancak bugüne kadar pek çok tamir gördüğü için geçmişi ile
ilgili bilgi bulunamamıştır.

SEYYİD AHMED-İ KEBİR TÜRBESİ..samsun ladik

SEYYİD AHMED-İ KEBİR TÜRBESİ







Türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kesme taş ve tuğla malzemeli,
kare planlı ve sivri çatılıdır. Saçakları ahşap malzemelidir.İçinde yedi sanduka
mevcuttur. Önde, iki ahşap sütunlu sundurma vardır. İç kısmı sıvalıdır. Girişi basık,
kemerli, ahşap kapılıdır. Kemerin üzerinde kitabesi vardır. Mimarisi beylikler dönemi
eserlerini yansıtmaktadır.
YERİ:Türbe; Lâdik’in merkez mahallelerinden Şehre Küstü Mahallesi’nde mezarlık içerisinde bulunmaktadır.

Harabati Baba Tekkesi ve Makedonya

Harabati Baba Tekkesi ve Makedonya



Tetovalı (Kalkandelen) hamiyetperver, misafirperver Cumali abimiz; 19 yaşlarında Sırbistan-Kosova muharebesinde mücahede etmiş, daha sonraları Makedonya’da ortaya çıkan iç savaşta Makedonlara karşı mücadelelerde bulunmuş ve hâl-i hazırda ecdaddan yâdigar bir vakfın, Harabati Baba Tekkesi’nin, meşgalesine hâdim bir mücahiddir. Kendisi, bizleri babacan bir tavırla kapıda selamlıyor ve tekkenin tarihi çardaklarından birinde ağırlayarak naif ve sevimli bir Türkçe ile anlatmaya başlıyor:

Harabati Baba Tekkesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk eşi olan Mahidevran Hanım’ın ağabeyi Server Ali Paşa tarafından 1538 yılında kurulmuştur. Sersem Ali Baba diye de anılan bu zât, aynı zamanda ricâl-i devlettendir. Rivayet olunur ki, birgün Ali Baba gördüğü bir rüya üzerine devlet işlerini bırakıp Hacı Bektâş-ı Velî dergâhında inzivâya çekilmek için padişahtan izin ister. Bu duruma şaşıran Sultan Süleyman, “Sen sersem mi oldun? Vezîrlik bırakılır da orada Dervîşlik mi yapılır” deyince “Kabûlümdür Sultânım, varsın bana Sersem Alî desinler. Fakir müsaadenizi ricâ ederim”, diye cevap vermiş ve padişah da izin vermiştir. Daha sonra çeşitli sebeplerden ötürü Hacı Bektaş Veli dergâhından uzaklaştırıldığı ve Kalkandelen'e geldiği düşünülür.

Kalkandelen’deki tekke asıl adını Sersem Ali Baba’nın ölümünden sonra yerine geçen, Cumali abinin dediği üzere Mehmet Bey’den, yani nâm-ı müsteâr Harabati Baba’dan almıştır. 16. yüzyılda Malatya’dan Kalkandelen’e gelen Harabati Baba, tekkeyi dergâha çevirmiş, 1799 yılında Kosova Valisi Recep Paşa'nın kuruculuğunda bir vakıf, dergâhın içinde oluşturulmuş ve 50 hektarlık arazi vakfedilmiştir.

Aradan yıllar geçer, Osmanlı hakimiyeti bölgeden izmihlâl eder, zalim bir Yugoslav rejimi gelir ve dergâhı kapatır. Dergâh 1948 yılında eşkiyalar tarafından yakılıp yıkılır, Komünist rejim tarafından turistik bir mekan haline getirilir; içerisinde gazinolar, diskolar açılır ve bu durum Yugoslavya dağıldıktan sonra da devam eder. 







2001 yılında gelindiğinde ise Makedonya’da bir iç savaş yaşanır, haklarını arayan Müslümanlar ile Makedon askerler çarpışır. Cumali abimiz de bu savaşta yer alır, ve bir grup mücahid ile birlikte Harabati Baba Tekkesi’ni kuşatırlar. Komutanlarının emri ile birlikte “Allah u Ekber” nidalarıyla tekkeye girerler ve Makedon askerler silahlarını öylece bırakıp arkalarına bakmadan kaçıp giderler.

O gün bu gündür, Cumali abi ve hayatta kalan arkadaşları tekkenin bir nevi muhafızlarıdırlar. Makedonya Devleti tekkeye tapu vermemesine rağmen, tekke faal bir vaziyettedir ve hükümet tekkeyi tekrar kapatmaya cesaret edememektedir. Arnavut asıllı Üsküp’te yaşayan şoförümüz Orhan abinin tekkeden ayrıldıktan sonra laf arasında vermiş olduğu, Cumali abi ve arkadaşlarının iç savaştan kalma silahlarının tekkede gömülü olduğu ve herhangi bir karışıklık halinde müdafaya hazır oldukları, brifingleri de bu mücahidlerin hâlâ teyakkuzda olduğunu göstermektedir. 




Yine Cumali abinin sohbet esnasında belirttiği şu ufak detay ilginçtir; tekkede bulunanan ve Alevi-Bektaşi olduğu iddia edilen bir dede vardır. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, devamlı içki içermiş. Orhan abinin dediğine göre birçok hasta ziyaretçisi olurmuş ve bu dede onlara üflermiş. Ayrıca meclisinde güya Hz. Ali ve Hz. Muhammed’in fotoğrafları olduklarını iddia ettikleri tablolar duvarlara asılıymış. İşin en garip yanı ise, Makedonya’nın başkenti Üsküp’ün merkezi bir yerinde devasa büyüklükte olan bir Amerikan elçiliği aracılığıyla Amerikalıların, Harabati Baba Tekkesi’nde bulunun bu Alevi-Bektaşi dedeyi aşırı derecede desteklemesidir ve, belki de bu sebepten ötürü, tekkede Amerikan bayrağının dalgalanmasıdır.



Son olarak, yine bu abilerimizin ifadelerine göre; Makedonya’da bulunan Müslüman siyasi partilerin bir birlik oluşturamadıklarından dolayı hükümeti baskın bir şekilde Hristiyan Makedonlar oluşturuyor. Halbuki, Müslüman siyasi partiler arasında bir birliktelik olsa, neredeyse %50’lik siyasi bir gücü elde edebilmeleri söz konusu. Ancak bu ittihad sağlanamadığı için bazı sosyal, siyasal ve dini haklardan da mahrum kalıyorlar. Şöyle ki; 2001 yılında yaşanan iç savaşa kadar kayda değer bir çoğunlukta olan Müslüman Arnavutlar kendi dillerinin tahsilini yapamıyorlardı. Bunun yanında, hâlâ Müslümanların devlet kadrolarında yer alma şansları Hristiyan Makedonlara göre çok daha düşük ve ayrıca devlet kilise ve manastırlara muttasıl yardımlarda bulunurken camiiler için aynı durum söz konusu değil. Dolayısıyla, büyük bir çifte standart yaşanıyor. 

Makedonya’da, özellikle Üsküp’te bulunan ecdaddan miras cami ve vakıfların restorasyon çalışmaları ve faaliyetlerinin sağlanması adına Türkiye’nin TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) aracılığıyla ciddi yardımları bulunuyor. Bu yüzden, Türkiye’ye müthiş bir teveccühleri var ve özellikle Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı çok seviyorlar. Üsküp sokaklarında Türk bayraklarının yanında Erdoğan posterleri ve Ak Parti afişleri görmek mümkün. Sokakta, kahvede, camide konuştuğum insanlar hatta çocuklar Türkiye’yi ve Erdoğan’ı çok sevdiklerini Türkiye'den geldiğimi öğrenir öğrenmez ilk fırsatta belirtiyorlar. Türkiye’nin kendilerine çok desteklerde bulunduklarını söylüyorlar. Ve şunu da not etmek gerekir; Cumali abinin bizleri yolcu ederken söylemiş olduğu “Erdoğan bizim Halifemiz” sözü, Türkiye’nin ve Erdoğan’ın bu insanlar için ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.

Evet, bizler her ne kadar bu durumu yaşadığımız coğrafyalardan idrak edemesekte, yurt dışını açıldığımız zaman veya oralarda yaşayan insanlar ile tanışıp görüştüğümüz zaman gerçekten çok iyi anlayabiliriz. Balkanlardan Ortadoğu’ya, Afrika’dan Uzakdoğu’ya kadar; o şanlı Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’nin yâdigarı Türkiye’ye bel bağlayanların refîki olmak, kan ağlayan ümmetin/mazlumların sesi olmak, eskisi gibi dünyaya adalet yaymak bizlerin görevidir. Bu bilinçle hareket edip gündelik, basit siyasetleri terk etmeliyiz. Ufkumuzu geniş, hedeflerimizi yüksek tutmalıyız. Bu kutsal vazifeyi yerine getirebilmek için öncelikle sağa sola bakmadan biz önden koşmalıyız. Başaramazsak eğer bizlerle aynı mefkureyi paylaşan hemhallerimizin peşinden gitmeliyiz. 

Cumali abiler... emsalleri... tankla, tüfekle cihad ettiler. Bizler ise, "Âlimin mürekkebi şehidin kanından üstündür." itikadıyla el'an kalemimizi kılıç yapıp savaşacağız. Ümmet için/insanlık için, yeri geldiğinde Cumali abiler gibi olacağız, lakin her dem Âlim olma yolunda da geri kalmayacağız!

Belki hayal, belki saçma, belki mücerret şu anki hissiyatımdan dolayı bu düşüncelerim... Ancak; o toprakların yetiştirdiği, Üsküplü ünlü şairin de dediği gibi, “İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.

Vesselâm...

ŞEYH ABDURRAHMAN ET-TAHİ VE ŞEYH MUHAMMED ZİYÂUDDİN

ŞEYH ABDURRAHMAN ET-TAHİ VE ŞEYH MUHAMMED ZİYÂUDDİN   –  Müfid Yüksel

kaybolan türbeler


ŞEYH ABDURRAHMAN ET-TAHİ VE ŞEYH MUHAMMED ZİYÂUDDİN – Müfid Yüksel

ŞEYH ABDURRAHMAN ET-TAHİ VE ŞEYH MUHAMMED ZİYÂUDDİN
Müfid Yüksel
Şeyh Abdurrahman Et-Tâhî
Şeyh Abdurrahman Et-Tahî Bin Molla Mahmud, Kürdistan’daki Nakşibendî-Halidî meşayihinin ünlülerinden olup aslen, Şirvan kazasının Bervuj/Hosras nahiyesinin Mâvît köyünde bulunan hüsamân aşiretine mensup olup, babası Molla Mahmud’un Bitlis’in Hizan kazasının Tah köyüne yerleşmesi dolayısıyle, Tahî nisbeti ile anılmıştır. Kuvvetli bir medrese tahsili gördükten sonra tasavvufa intisab etmiştir. Önceleri Kadirî-Rufa’î tarikatına intisab ederek, Şeyh Emin Şirvani’nin müridi olur. Ancak Şeyh Emin Şirvani bir süre sonra şeyhi olan ünlü Kerküklü Şeyh Abdurrahman Halis Et-Talebânî tarafından rededilince, bu şeyhi bırakarak, Kadirî şeyhlerinin büyük meşayihinden  Şeyh Nureddin El-Berifkânî’ye intisap eder. Daha sonra ise, Nakşibendi-Halidi tarikatına meylederek, bu tarikatın ünlü şeyhlerinden Şeyh Sibğatullah El-Arvasî’ye (Vefatı:1287/1870) intisab eder. Tâh köyünde büyük bir medrese kurar. Bu sırada, Tah’a yakın Nors köyünden olan Bediüzzaman Said Nursi de bunun medresesinde tedrisata başlar. Sonraları ise şeyhinin işaretiyle Norşin’e giderek orada yerleşir ve tarikat faaliyeti ile birlikte medrese faaliyetini de burada sürdürür. 20 Rebi’ulevvel 1304/1886 tarihinde 75 yaşında olduğu halde Norşin’de vefat eder. Burada hususi türbesinde medfundur. Minah ve İşârât adlı eserleri basılmıştır. Arapça-Farsça Mektubatı ise basılmamıştır . 19 halifesi olup, en başta geleni şeyh Fethullah El-Verkanisî’dir.
(Vefatı:1317/1899). Diğer Halifeleri ise şunlardır:
Şeyh Muhammed Samî El-Erzincanî (Erzincanlı olup, türbesi Erzincan’ın şehir merkezindedir. Hâce-i Ezircani lakabıyla anılmıştır)
Şeyh İbrahîm El-Çokreşî (Erzurum Karayazı ilçesinin Çokreş köyündendir)
Şeyh Mustafa El-Bidlisî (Şeyh Abdurrahman Et-Tahî’nin aynı zamanda kâtibi olup, kendi el yazısıyla bir mektubu özel kütüphanemizdedir.)
Hacı Süleyman El-Bidlisî
Hacı Yusuf El-Bidlisî (Bajarî)
Şeyh Abdülhâdî El-İspahirtî (Hizan’ın Çerçah Köyünden)
Şeyh İbrahîm En-Neynikî (Muş-Bulanık’ın Neynik Köyü)
Es-Seyyid Tahir El-Abrî (Muş-Bulanık’ın Abri Köyü)
Molla Ahmed Ed-Dumlî Taşkesenî (Erzurum)
Molla Abdullah El-Hizânî (Hizan’ın Hurus Köyünden)
Şeyh Abdullah Subaşî  (Köse Halife, Norşinli)
Molla Reşîd Subaşî (Norşinli)
Es-Seyyid İbrahîm El-Es’ardî
Eş-Şeyh Abdülkahhar El-Es’ardî (Siirt-Kurtalan-Zokayd Köyünden)
Eş-Şeyh Abdülhakîm El-Fürsafî (Siirt, Şeyh Muhammed El-Hazîn’nin-Vefatı: 1308- yeğeni)
Şeyh Abdülkâdir El-Mollakendî (Muş-Bulanık Mollakend Köyünden)
Hacı Yusuf El-Koşkî (Erzurum-Hınıs Koşk Köyünden)
Şeyh Abdurrahman Et-Tahî’nin tarikat silsilesi Mevlâna Halid-i Bağdadî’den şu şekilde gelir.
Mevlana Halid-i Bağdadî (Vefatı:1242/1827)
Seyyid Taha En-Nehrî El-Hakkârî (vefatı.1269/1852)
Seyyid Sibğatullah El-Arvasî (Vefatı:1287/1870)
Şeyh Abdurrahman Et-Tahî (Vefatı: 1304/1886)
Şeyh Abdurrahman Et-Tâhî’ye Murat Nehri Üzerinde Üç Gözlü Kârgir ve Sağlam Bir Köprü Yaptırmasından Dolayı Üçüncü Rütbeden Mecîdî Nişânı Verilmesine Dair Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Yer Alan Vesika
BOA.
İ. DH,
962/ 76124
4/Z/1302
Fi 12 Mart Sene 1300 Tarih Ve Otuzdokuz (39) Numaralı Muş Meclis-i İdâre Mazbata Sûretidir.
Üstâdiye gibi masârıfâtı tarafından tesviye ve teşvikât-ı lâzime ile Bulanık kazâsında kâin Kara Ağıl ve Bitlu karyeleri arasında Murad Nehri üzerinde üç gözü şâmil kâgir olarak metîn bir köprü hulefâ-yı Nakşibendiyyeden Şeyh Abdurrahman Efendi tarafından ahâli yardımıyla müceddeden inşâ edilmiş ve ikibin (2000) kuruş masârıf vukû’u tahmînen anlaşılmıştır. Maâmafih, köprü-yi mezkur vilâyet-i celîleleriyle bura ve Erzurum vilâyetinin kervânıyla ebnâ-yı sebîli memerrgâhında vâki’ olmakla cümlenin menâfı’ını mucib bir âsâr-ı hayriyyeden ma’dûd olub hazîneye dokunmaksızın şeyh-i mumaileyhin külliyetli sarfiyyâtla nezâreti tahtında olarak şu sûretle inşâ ve itmamına himmetleri muvaffakiyet-i ‘aliyye-i cenâb-ı vilâyetpenâhîleri eser-i feyz-i bâhiresi semeresi bulunmağla ‘arz-ı teşekküre ve şeyh-i mumaileyhin bu bâbtaki sa’yi ve ihtimâmı şâyeste-i nazar-ı ‘âtıfet bulunduğunun ‘arz ve ifâdesine cür’et olunur. Ol bâbta ve her hâlde emr u fermân hazret-i men lehu’l-Emrindir.
Nâfi’a Nezâret-i Celîlesine
27
Devletlu Efendim Hazretleri
Hulefâ-yı Nakşibendiyye’den Şeyh Abdurrahman Efendi’nin Murad Nehri üzerinde cesîm ve metîn bir köprünün inşâsına muvaffak olduklarına dâir Muş Sancağı meclisi idâresinden vârid olan mazbata sûreti meclis-i idâre-i vilâyet ifâdesiyle leffen takdim kılınmış ve şeyh mumaileyhin bu gibi âsâr-ı nâfi’a ve hayriyye te’sisine olan mesâ’i ve ikdâmları fazîlet-i zâtiyesi  eseri bulunmuş olmağın olbâbta emr u fermân hazret-i menlehu’l-Emrindir.
Fi 10 C. 1301 Ve Fi 26 Mart 1300
Mühür: Arif (Bitlis Vâlisi)
Nezâret-i Umûr-i Nâfi’a
Mektûbî Odası
No: 7
Huzûr-i Fehâmetmevfûr-i Cenâb-ı Sadâretpenâhîye
Ma’ruz-i Çâker-i Kemîneleridir ki,
Hulefâ-yı Nakşibendiyye’den Abdurrahman Efendi’nin Murad Nehri â-yı Nakşibendiyye’den Abdurrahman Efendi’nin Murad Nehri üzerinde cesîm ve metîn bir köprünün inşâsına muvaffak olduğuna dâir Muş sancağı meclis-i idâre mazbatasının leffiyle Bitlis vilâyeti makâmından nezâret-i ‘âcizîye meb’ûs tahrirât mazbata-i mezkure ile beraber manzur-i ‘âlî-yi sadrâzamîleri buyurulmak üzere leffen takdim kılınan mütala’asından rehîn-i ‘ilm-i ‘âlî buyurulacağı vechile zikrolunan köprü inşaât-ı cesîmeden ve binâberîn ahâli ve memleketçe ve ebnâ-yı sebîl ve ticâretçe müstelzim-i menâfı’ ve teshîlât olur âsârdan bulunmuş olduğuna ve bu misillu ibrâz-ı âsâr-ı vatanperverî edenlerin taltîfi şân-ı mekârim-nişân-ı ‘âlî iktizâsından bulunduğuna binâen şeyh-i mumaileyhin dahi tensîb buyurulacak sûretde taltîfi bi’l-Vucûh merhûn-i lutf ve müsaâde-i celîle-i cenâb-ı sadâretpenâhîleri bulunmuş olmağın, ol bâbta emr u fermân hazret-i veliyyu’l-Emrindir.
Fi 21 Receb Sene 1301 Ve Fi 5 Mayıs Sene 1300
Raûf 
‘Atufetlu Efendim Hazretleri
İşbu tezkire-i ‘atufîleri ve melfûfâtı mütala’agüzâr-ı muhlisi olarak şeyh-i mumaileyhin ne sûretle taltîfi münâsib olacağının vilâyetle bi’l-Muhâbere iş’arı hususuna himmet buyurulması siyâkında terkîm-i cevâba ibtidâr olundu.
Fi 4 Şaban 1301 Ve Fi 19 Mayıs 1300
Şu’ayb
Ma’ruz-i Çâker-i Kemîneleridir ki
İşbu emr u iş’ar-ı ‘âlî cenâb-ı vekâletpenâhîlerine tevfîkan Bitlis vilâyet-i celîlesine sabk eden iş’ara cevâben alınan tahrirât leffen takdim-i huzûr-i sâmî-yi fahîmâneleri kılınan meâlinde mumaileyhin Üçüncü Rütbeden bir kıt’a Mecîdî Nişân-ı Zîşânıyla mazhar-ı ‘âvâtıf-ı seniyye olması lüzumu gösterilmiş ve ifâ-yı muktezâsı re’y ve irâde-i ‘aliyye-i hazret-i sadâretpenâhîlerine mütevakkıf bulunmuş olmağın, ol bâbta emr u fermân hazret-i veliyyu’l-Emrindir.
Fi 27 Zilka’de 1302 Ve Fi 26 Ağustos 1301
Raûf
Nâfi’a Nezâret-i Celîlesine
118
Devletlu Efendim Hazretleri
 Meşâyih-i Nakşibendiyye’den El-Hâcc Abdurrahman Efendi’nin Murad Nehri üzerinde cesîm bir köprünün inşâsına muvaffak olmasından dolayı taltîfi hakkında sabk eden ‘arz ve iş’ara cevâben makâm-ı sâmî-yi nezâretpenâhîlerinden şerefvârid olan 8 Şubat Sene 1301 tarih ve yedi (7) numaralı tahrirât-ı ‘aliyyede mumaileyhin ne sûretle taltîfi münâsib olacağının ‘arzı fermân buyurulmakdan nâşî keyfiyyet ol vakit Muş mutasarrıflığına tebliğ kılındığı gibi nehr-i mezkurun geçen sene emsâli görülmedik bir sûretde tuğyânı ve suyun bunca vâsi’ ve ‘amîk olan mecrâsını doldurarak tâ köprünün üzerinden cereyânı köprüyü tahrîb ederek çekilen emekler hebâ olduğu cihetle şeyh-i mumaileyh nezd-i ‘Acizîye gelerek bu bâbta hükûmetçe de muâvenet-i muktezîye ifâ olunur ise yeniden inşâsına bede’ edeceğini ifâde etmiş ve binâberîn, her türlü muâvenet ve teshîlât va’dolunmakla beraber bizzât köprüye giderek teşvîkât ve terğibât-ı mukteziye de ifâ ve taş vesâire nakli için icâb eden araba vesâirenin istihzârı hakkında mahalli me’murîn-i mülkiyyesine tenbihât-ı lâzime icra olunduğu gibi ikiyüz (200) liraya karîb i’âne de tedârik ve i’tâ ve seksen (80) aded ağaç dahi merkez-i vilâyetden isra edilmiş olması üzerine Gümüşhâne’den mâhir ustalar celb edilerek ayakları kârgir ve üzeri ahşâb olarak üç göz üzerine gâyet metîn ve rasîn olarak bi’l-İnşâ ikmâl edilmiş ve şeyh-i mumaileyhin bu uğurda iki def’ada pek çok emek ve hizmeti sebkat ederek şâyân-ı taltîf-i ‘âlî bulunmuş olması hasebiyle hizmeti bi’t-Takdir ne gibi mükâfât emelinde bulunduğu kendisinden istihrâc olundukda bu emr-i hayra öyle bir mükâfât emeliyle teşebbüs ve delâlet etmediği misillu bu iş şâyân-ı mükâfât değerli bir hizmet dahi olmadığını beyân ve şu kadar ki, hakkında eser-i lutf-i ‘âlî olmak üzere vukû’bulacak iltifât-ı hazret-i pâdişahî kendisince de mucib-i mefharet-i bînihâye ve bir kat daha müstelzim-i da’avât-ı hayriyye olacağını dermeyân eylemiş ve mutasarrıflık-ı mezkurdan alınan cevâbta İzmîr Pâye-i Mücerrede’siyle Üçüncü Rütbeden Mecîdî Nişân-ı Zîşânıyla taltîfi gösterilmiş ise de mumaileyh rütbe arzusunda bulunmadığından ifâde-i vâkı’asına ve mazbût olan hâl ve mesleğine nazaran rütbeden sarf-ı nazarlaÜçüncü Rütbeden bir kıt’a Mecîdî Nişân-ı Zîşânı’yla taltîfi hâlinde matlûb olan te’sîrât-ı hasene hâsıl olacağı derkâr bulunmağla icra-yı icâbı vâbeste-i ‘inâyet ve müsaâde-i devletleridir. Ol bâbta emr u fermân hazret-i men lehu’l-Emrindir.
Fi 21 Şevvâl Sene 1302  Fi 22 Temmuz Sene 1301
Fikrî 
Devletlu Efendim Hazretleri
Meşâyih-i Nakşibendiyye’den A bdurrahman Efendi’nin Murad Nehri üzerinde cesîm ve metîn bir köprü inşâsıyla ibrâz-ı meâsir-i hamiyyet eylemesinden nâşî sûret-i taltîfi hakkında âfi’a nezâretiyle muhâbereyi şâmil tezkire melfûfâtıyla beraber ‘arz ve takdim kılındı. Nezâret-i müşârunileyhanın cevâbında Efendi-yi mumaileyhin Üçüncü Rütbeden bir kıt’a Mecîdî Nişân-ı Zîşânıyla taltîfi münâsib olacağı mahalliyle cereyân eden muhâbere netîcesinden anlaşıldığı gösterilmiş olmağla ol bâbta her ne vechile irâde-i seniyye-i hazret-i pâdişahî şerefmüte’allik buyurulur ise infâz-ı mantûk-ı münîfine ibtidâr olunacağı beyânıyla tezkire-i senâverî terkîm kılndı Efendim.
Fi 3 Zîlhicce Sene 1302 Fi 1 Eylül Sene 1301
Şu’ayb
Ma’ruz-i Çâker-i Kemîneleridir ki
Resîde-i dest-i ta’zîm olan işbu tezkire-i sâmiye-i sadâretpenâhîleriyle melfûf evrak manzur-i ‘âlî buyurulmuş ve ber vech-i isti’zân mumaileyhin taltîfi hususuna irâde-i seniyye-i cenâb-ı tâcdârî şerefmüte’allik buyurularak evrak-ı ma’ruze i’âde kılınmış olmağla ol bâbta emr u fermân hazret-i veliyyu’l-Emrindir.
Fi 4 Zîlhicce 1302 Ve Fi 2 Eylül 1301
Ali Rızâ          
           Norşinli Şeyh Muhammed Ziyauddîn Efendi
Şeyh Ziyauddin Efendi, sâlifu’z-Zikr Kürd Nakşibendî-Halidî Meşâyihinin meşâhirindenŞeyh Abdurrahman et-Tahî’nin  (Vefatı 1304/1886) püser-i vâlâları olup, hicrî 1273/1856 tarihinde Bitlis’in Hizan Kazası İsbayerd nahiyesinin Üsb köyünde kadem-nihade-i alem-i fena olmuşlardır. Tahsillerini pederleri ve diğer bazı Kürdistan’daki meşahir-i ulema yanında yapmışlardır. Aynı zamanda Nakşi-Halidi usulü üzerine tarikat terbiyesi almışlardır. Bilahere, bâlâda mezkur pederleri Bitlis’in Norşin nahiyesine hicret etmekle ,Norşin’deTavattun etmişlerdir. Pederlerinin 1304 tarihinde vefatıyla, Tarikat terbiyelerini ,seyr-i sülukunu pederinin Halifesi  Şeyh Fethullah el-Werkanesî’nin  (Vefatı:21 Cemaziyelevvel 1317/1899), kabri Bitlis Şehir Merkezindedir.) yanında itmam edip hilâfet almıştır. Nakşibendîliğin Halidîyye şu’besini Kürdistan’da en fazla neşredenlerden olmuştur. Bu yüzden , çevresinde ve bölgede “ Hazret” lakabıyla şöhret bulmuştur. Birinci Cihan Harbi başladığında gönüllü kuvvetler teşkil ederek harbe iştirak etmişlerdir. Bu harpte, sol kolunu kaybetmiş, Muhammed Said ve Muhammed Eşref adlı iki kardeşi de şehit düşmüştür. Harbin akabinde , kendisine Sultan V. Mehmed  Reşad tarafından , Gümüş Liyakat Muharebe Madalyası ve bir protez kol , 11 Ramazan 1334 tarihli Beratla birlikte irsal olunmuştur. Daha evvel de yine Sultan Reşad tarafından kendisine Mecidi Nişanının Beşinci Rütbesi 13 Cemaziye’l-Ahire 1332 tarihli bir Beratla i’ta kılınmıştır.[1] Yine Kendisine, Mustafa Kemal tarafından  13 Ağustos 1335 (1919) tarihinde Erzurumdan gönderilmiş bir mektup mevcuttur. (Bkz. Nutuk, Vesikalar bölümü, Vesika 52). Bu mektupta Mustafa Kemal , Şeyh Ziyaeddin Efendi’den Müdafaa-yı Hukuk cemiyetleri için destek istemektedir. Ancak,Şeyh Ziyaeddin Efendi bir sebepden naşî destek vermeyi kabul etmez. Şeyh Ziyaeddin Efendi 17 Receb 1342 hicri tarihinde (9 Şubat 1924) vefat eder . Norşin’de babasının yanına defnedilir. Şeyh Ziyaeddin Efendi Sağlığında birçok kimseye Medrese ve tarikat icazeti verir. Halifeleri arasında, Zokaydlı Şeyh Mahmud, Karaköylü Şeyh Mahmud , Ohinli Şeyh Alaaddin (Vefatı:1949)Şeyh Ahmed el-Haznevi (Vefatı:1950), Hezanlı Şeyh Selim Efendiler gibi , Nakşibendi-Halidi tarikatının meşhur meşayihi vardı. Ayrıca, Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin 113 mektuptan müteşekkil matbu Mektubatı da vardır. Bu mektuplar arasında , kendi müridi ve Bediüzzaman’ın ağabeyi Molla Abdullah’a gönderilmiş mektuplar da vardır. Hazret’in Mektubatı , Eski Kozluk Müftüsü Merhum Molla Hasip Seven tarafından Türkçeye de tercüme edilmiş olup, Bu tercüme 1977’de İstanbul’da basılmıştır. Ayrıca, Bitlisli Molla Hüseyin Efendi’ye verdiği bir icâzetnâme, İstanbul Müftülüğünde bulunan Şeyhülislâmlık arşivi meyanındadır.[2] Bediüzzaman’ın çeşitli risalelerinde kendisinden bahsedilmektedir. 15 Halifesi olup, halifeleri şunlardır:
  1. Molla Muhammed Emin El-Kursincî (Mela-yi mazin, Vefatı:1936)
  2. Hacı Abdulkerim (Hizanlı)
  3. Şeyh Ahmedi El-Haznevi(Suriye)
  4. Şeyh Mahmud Karaköy (Varto-Karaköy)
  5. Şeyh Muhammed Selim (Diyarbekir-Hezanlı, Vefatı: 1335)
  6. Şeyh Mahmud Zokaydi (Şeyh Abdülkahhar’ın oğlu)
  7. Şeyh Alauddin Verkanisî-Ohinî (Şeyh Fethullah’ın oğludur)
  8. Şeyh Şihabuddin Tihî (Muş’un nahiyesi)
  9. (Şeyh Şihabuddinin oğlu) Molla Ubeydullah
  10. Molla Halil El-Koğaki (Muş-Bulanık’ın Koğak Köyü)
  11. Molla Yusuf-i Hort
  12. Şeyh Abdurrahman-i Çokreşi (Erzurum-Karayazı)
  13. Şeyh İbrahim El-Abrî (Muş-Bulanık’ın Köyü)
  14. Molla Abbas (Bulanıklı)
  15. Molla Halid-i Poğaşi (Reşadiye Köyü)
DH.SYS
23/12
9/S/1331
Dâhiliyye Nezâreti Muhâberât-ı Umûmiye Dâiresi
Evrak No:…
Müsevvidi:…
Tarih-i Tesvîd: 29 Nisan 1329
Tarih-i Tebyîz:    “
Bitlis Vilâyetine Şifre
Külliyetli gönüllü ile harbe gitmek teşebbüsü ile merkez-i vilâyete gelen vilâyetiniz meşâyihinden Tağlı Şeyhizâde Şeyh Ziyâeddîn Efendi’nin güyâ Kürdistan nâmına Rusya himâyesine müracaât fikrini beslediği ve tarafdar bulamadığı cihetle ikâmetgâhı olan Norşîn karyesine avdet eylediği ve müridlerinden birinin de -ifâdesine nazaran- mayısın onunda işlerin içyüzü açılacağından bahsettiği haber alındı. Hamiyyet-i İslâmiyye noktasından şu haberin sıhhati me’mûl olmamağla beraber vilâyetçe tahkîkât-ı lâzimede bulunularak bu gibilerin celb u imâle ve sû’-i tefehhümlerin izâlesi himmetinize mevdû’dur efendim.
( Mazhar Beğ’in muvâsalatı anlaşılınca yazılmak üzere)
Dördüncü Şu’beye
Bâb-ı Âlî
Dâhiliyye Nezâretie telkînât-ı
Şifre Kalemi
11505/202
Erzurum Vilâyetinden Vârid Olan Şifredir.
Ekrâd ve aşâyirin mevâiz-i dîniyye ve telkînât-ı şer’iyye ile hükümetimize bir kat daha te’yîd-i merbûtiyet ve anâsır-ı gayr-i müslime ile hüsn-i ülfet ve muâşeretler-i lüzumuna göre bu vazîfeyi ifâ eylemek üzere tarîkat-i Nakşibendiyye-i Hâlidiyye meşâyihinden olup zühd ve takvası cihetiyle aşâyir nezdinde hâiz-i hürmet ve i’tibâr bulunduğu anlaşılan Muşlu Şeyh Hacı Yusuf Efendi’nin Hınıs ve Pasinler havâlisine gönderilmesi bi’t-tensîb masârıf-ı seferiyesine medâr olmak üzere tahsîsât-ı mestûre tertîbinden kendisine onbeş (15) lira verilerek i’zâm kılındı. Şu aralık Kürdistan’da bu gibi sulehâ, ulemâ ve meşâyihin o yolda vaaz u nasihatde bulunmaları pek büyük muhsenâtı müstelzim olacağı fikr u mütalaasında bulunduğum ma’ruzdur.
28 Mayıs 1329
Vâli: Reşîd
Dördüncü Şu’beye
30 Mayıs 1329
DH.ŞFR
519/106
02/Ma/1332
Bedirhânî Kâmil’in Bitlis’te ikâmetle Mutkî cihetindeki ahâlî ve mültecîler rüesâsına hükümet-i hâzıra aleyhinde hareketi ve Rusya’ya ilticâyı ve Trabzon’un sukûtunu hâvî mel’anetkârâne muhtelif tarihle ikisi Arabî ikisi Türkî gönderdiği dört hezeyannâme aynen posta ile takdim kılmışlar. Mutki aşâiri rüesâsı için te’sir-i nüfuzu cârî olan Şeyh Ziyaeddin ve Alaeddin efendilerle onlara karâbeti olan, bidâyet-i harbden beri mücahededen ferağat etmiş olmayan Hacı Musa Beğ ve kâimakâm vekili Halef Salâhî Efendi aşâir-i ekrad ve ahâliyi inhilâle mahal bırakmayacak suretde hükümete hizmet ve sadâkatleri te’min edilmiş bulunduğundan hezeyannâmelerin te’sir etmeyeceğini mumaileyhim ailece bu sırada Garzan’a muhâceret olunmasından dolayı muâvenetde bulunulacağını arz ederim.
2 Mayıs 1332 
Vali Vekîli
Memduh
DH.ŞFR
588/60
28/Haz./1334
Posta Ve Telgraf Nezâreti
Dâhiliye Nezâretine Şifredir
Mahreci: Musul
No: 4
Bitlis’de Ruslara esir düşen Bedîüzzaman Said-i Kürdî Efendi’nin İstanbul’a avdet ettiğinden bahisle hizmetinin makâmâta ‘arzı sûretinde telgrafı aldım. Erzurum’un sukûtu üzerine ikinci ordu kıtaâtından bir cüz’ünün o havâliye yetişmesinden akdem Bitlis boğazından düşmanın müruru ve Dicle nehrine kadar şimâlden tavassu’unu istilzâm etdiren bir vaz’iyyet olduğundan onüçüncü alayın Bitlis’e dört saatlik mesâfeye vüsûlüne kadar kasaba muhârebesi olan yirmi günlük müdafaâda “Hazret” denilen Şeyh Ziyâeddîn ilemumaileyhin kürdleri cepheye sevk husûsundaki mesâ’îleri ve bilhassa askerce müsâraaten terk edilen Muş cihetlerinde,  mumaleyhin gönüllü kumandan sıfatıyla kasaba ahâli ve talebesini alarak sekiz topu kurtarmak sûretindeki fevkalâde gayreti vukû’a gelmiş idi. İlim ve hitâbetiyle kürdleri irşâda muktedir olan mumaileyhin her mevki’deki ikâmetgâhına müracaât edenlerin kesreti kendisinin sahâvetiyle berâber fıkdân-ı meâyişi, olduğu mevk’ide emrine her zaman terfîh ve iktidarı mevcûdiyetini ihsâs etdirmişdir. Binâenaleyh, ırken kürd olup ….bulunan Yezîdîlerin irşâdı ve onları ta’lim ve tahsile teşvîki ve vâizliğiyle beşbin (5000) kuruş tensîb-i  maâş görülerek hidemât-ı sâbıkasına mükâfâten ilmiyye rütbesiyle nişân dahi i’tâ kılınarak taltîfi ve bu sûretle hükümete temâdi-yi merbûtiyyet ve sadâkatinin te’mîni siyâset-i idâreye muvâfık olacağı mütalaâsını ‘arza mücâseret eyledim. Fi 27..
Vâli: Memduh  
BEŞİNCİ RÜTBEDEN MECİDİ NİŞANI BERATI
(TUĞRA) REŞAD – Muhammed Reşad Bin Abdülmecid Han Tâbe Serahu-
Şân-i Şerîf-i âlîşân sâmi-yi Mekân-i sultânî Ve Tuğra-yı Gâzâ-yı Cihân-Sitân-i Hâkânî
Norşîn’de mukîm iftiharu’l-Emâcid ve’l-Ekârim Şeyh Ziyauddîn Efendi Bitlîs hadise-i zâilesi esnasında Hükûmet-i Seniyyeme karşı ibrâz eylediği hidemât-i hasene ve meâsir-i sadakatkârâneden nâşî şehriver-i âtıfet-i seniyye-i şâhânem olduğuna binaen bi’l-İsti’zân şerefsâdır olan irâde-i seniyye-i mülûkânem mûcebince mumaileyhe Mecîdî Nişân-i Zîşânının Beşinci Rütbesi ‘inayet ve ihsan kılınmış olduğunu mutazammın işbu Berât-i Alîşânî ısdâr olundu. Hurrire Fi’l-Yewmi’s-Sadis Aşer Min Şehri Cemaziye’l-Ahire Senetu isna selasûn ve selâsemiete ve elf
(16 Cemâziye’l-Ahir 1332)
Bemakâm-ı Mahrûse-i Mahmiyye-i Kostantîniyye 
BOA
DH.EUM.2.Şb
2/9
14/Za./1332
Telgrafnâme
Devlet-i ‘Aliyye-i Osmâniye Telgraf İdâresi
Târîh: 21 Eylül 1330
No: 4000
Deraliyye’de Sadâret-i Uzmaya
Bitlis vak’a-i zâile-i müteessifesinden tevellüd eden icâbât-ı siyasiyyenin tercîm ve ta’zîb etdiği eşhâs bugün bir intibâh-ı kat’î ile mütehassis ve mâzî ile hâl arasında bir hulûs-i kanaat-ı kâmile ile müstağfir olarak hükümet-i Osmaniyyenin merhametine müteveccihdirler. Hiyânetlerinin kat’iyyetine kâil ve kani’ bulunmaklığım temenni-i isti’tâfı ve mâzî üzerine bir hatt-ı nisyân çekilmek sûretiyle muhîtin ilticagâhları mâhiyetlerini iyânen izhâr eden birkaç hâinin sürdükleri şâibeden tathîrini ve milletin üç yüz (300) seneden beri müstemir olduğu huzûr-ı gâib-i müstakbele bu muh’itin târîhi sine-i sâdıkasının dahi lekesiz bir nâsiye ile çıkmaklığı lüzumunun bir afv ile te’mînini istirhâm husûsuna bir lisân-ı sadâkatle cür’et eyleriz. Fermân.
Şeyh Abdurrahman Efendizâde: Ziyâeddin
Şeyh Fethullah Efendizâde: Alâeddîn
Telgrafnâme
Devlet-i ‘Aliyye-i Osmâniye Telgraf İdâresi
Târîh: 21 Eylül 1330
No: 4000
Dâhiliye Nezâret-i Celîlesine
Bitlis vak’a-i zâile-i müteessifesinden tevellüd eden icâbât-ı siyasiyyenin tercîm ve ta’zîb etdiği eşhâs bugün bir intibâh-ı kat’î ile mütehassis ve mâzî ile hâl arasında bir hulûs-i kanaat-ı kâmile ile müstağfir olarak hükümet-i Osmaniyyenin merhametine müteveccihdirler. Hiyânetlerinin kat’iyyetine kâil ve kani’ bulunmaklığım temenni-i isti’tâfı ve mâzî üzerine bir hatt-ı nisyân çekilmek sûretiyle muhîtin ilticagâhları mâhiyetlerini iyânen izhâr eden birkaç hâinin sürdükleri şâibeden tathîrini ve milletin üç yüz (300) seneden beri müstemir olduğu huzûr-ı gâib-i müstakbele bu muh’itin târîhi sine-i sâdıkasının dahi lekesiz bir nâsiye ile çıkmaklığı lüzumunun bir afv ile te’mînini istirhâm husûsuna bir lisân-ı sadâkatle cür’et eyleriz. Fermân.
Şeyh Abdurrahman Efendizâde: Ziyâeddin
Şeyh Fethullah Efendizâde: Alâeddîn
Norşin’de Mukîm Hazret Şeyh Ziyaeddîn Efendi’ye Gümüş Muharebe Liyakat Madalyası İ’tâsı Hakkında İrâde-i Seniyye
BOA
İ.DUİT
66/26
11/N/1334
Harbiye Nezâreti
Muâmelât-ı Zâtiye Müdiriyyeti
8/3774
Ma’rûz-ı Çâker-i Kemîneleridir ki,
Esbâb-ı mütenevi’adan nâşî milis rüesâsından Hacı Musa Beğ ile diğer dört zâta muhtelif derecelerden madalya ve nişânlar i’tâsına dâir nüshateyn olarak tanzim kılınan irâde-i seniyye lâyihası leffen takdim kılınmağla iktizâsının ifâ ve neticesinin emr u inbâ buyurulması bâbında emr u fermân hazret-i veliyyu’l-emrindir.
Fi 1 Ramazan Sene 1334 Ve Fi 27 Haziran Sene 1332
Başkumandan Vekili Ve Harbiye Nâzırı
Enver
Harbiye Nezâreti
Muâmelât-ı Zâtiye Müdiriyyeti
İrâde-i Seniyye Numarası: 1132
İrâde-i Seniyye
Sıra Numarası/Ordu/Kolordu/Fırka/Alay/TaburBölük/Rütbe/ Künye/ Sicil Veya Kayıt Numarası/
Milis Rüesâsından Şeyh Hazret Ziyaeddin Efendi
Hakkında Olunacak Muâmele 
Mutki ve Huyût cihetlerindeki muhârebâtda fedâkârlığı meşhûd olmasına binâen bir kıt’a Muhârebe Gümüş Liyâkat Madalyası ile taltîfi
Milis Rüesâsından: Hacı Musa Bey
Hakkında Olunacak Muâmele 
Mutki ve Huyût cihetlerindeki muhârebâtda fedâkârlığı meşhûd olmasına binâen bir kıt’a Muhârebe Gümüş Liyâkat Madalyası ile taltîfi
Esbâb-ı mütenevvi’adan dolayı şâyân-ı taltîf olan bâlâda muharreru’l-esâmi zevâtdan Hacı Musa bey ile Şeyh Hazret Ziyaeddin Efendilere Muhârebe Gümüş Liyâkat Madalyaları i’tâ kılınmıştır.
İşbu irâde-i seniyyenin icrâsına harbiye nâzırı me’mûrdur.
Fi 11 Ramazan 1334 Fi 29 Haziran 1332
Mehmed Reşâd
Sadrâzam: Mehmed Said
Başkumandan Vekîli Ve Harbiye Nâzırı: Enver
GÜMÜŞ LİYAKAT MUHAREBE MADALYASI BERATI
ELGAZİ ( REŞAD ) TUĞRA
Mevki’i harpte fevkal’ade şecaat ve cesaret ibrâzı sûretiyle hizmet-i vataniyyede bulunan erkân ve ümera ve zabitân ile küçük zabitân ve efradı ve me’murîn-i askeriyye ve mülkiyyenin beyne’l-emâsil bâis-i fahr ve mübahât olacak sûretde taltîf ve tesrîri emr u fermân-ı hümayûn-i padişâhânem iktizâ-yı celîlinden bulunduğuna ve Milis rüesâsından Kudvetu’l-emâsil ve’l-akrân Şeyh Hazret Ziyauddîn Efendi Mutki ve Huyût cihetlerindeki muharebâtda şuhûd olunan fedakârlığından nâşî (iki kelime yırtılmış okunamadı) seniyye-i şâhânem olduğuna binaen bi’l-isti’zân şerefsâdır olan irâde-i seniyye-i mülûkânem hükm-i münîfine ve nizamnâme-i mahsûsuna tevfîkan kendisine Gümüş Liyakat Muharebe Madalyası i’ta kılınmış olduğunu mutazammın işbu Berât-ı Alîşânî ısdâr olundu. Hurrire Fi’l-Yewmi’l-Hâdî Aşer Min Şehri Ramadhâni’l-Mubarek Senetu Erba’a ve Selâsûn ve Selasemiete ve Elf
(11 Ramazan Sene 1334)
Be Makâm-ı Daru’l-Hilâfeti’l-Aliyye
Mustafa Kemal ( Atatürk) ‘in Şeyh Muhammed Ziyauddin Efendi’ye Gönderdiği Mektubun Sûreti:
VESİKA 52                                                                13 Ağustos 1335 (1919)
Norşinli Meşâyih-i İzâmdan Şeyh Ziyauddin Efendi Hazretlerine
Fazîletlu Efendim,
Zât-ı fâdılânelerinizin Harb-ı Umûmî’nin imtidâdınca Osmanlı Ordusuna îfâ eylemiş olduğunuz hidemât-ı bergüzîdelerine ve makâm-ı muallâ-yı Hilâfet ve Saltanata göstermiş olduğunuz ravâbıt-ı kalbiyelerine yakından muttali’ bulunuyorum. Bu sebeple zât-ı âlinize kalben pek büyük hürmetim vardır.
Bugün makâm-ı Hilâfetin, Saltanât-ı Osmâniye’nin ve vatan-ı mukaddesimizin düşmanlarımız tarafından nasıl rencide edilmekte ve vilâyât-ı şarkiyemizin Ermeniler’e hediye edilmesinde ısrar olunmakta olduğu ma’lûm-ı ârifâneleridir. Millete istinad etmeyen İstanbul’daki hükümet-i merkeziye bütün bu düşman taaddileri karşısında âciz ve nâçîz kalarak hukûk-ı millet ve memleketi müdafaa edememekte olduğu tahakkuk etmiştir. Bu sebeple milletimizin mevcûdiyetini ve vahdetini bütün cihâna göstermek ve hukukumuzun ‘indi ve şahsi kararlarla imhasına müsaade edemeyeceğimizi anlatmak maksadıyla senâverleri resmî makâm ve sıfatımdan tecerrüd ederek milletin içinde ve milletle beraber çalışmaktan başka çare göremedim ve derhal askerlikten istifâ ettim.
Vekâyi-i elîme te’sîriyle her tarafta teşekkül eden millî ve vatanî cem’iyetlerin murahhaslarından mürekkeb olmak üzere Erzurum’da in’ikâd eden bir kongre ile
“ Şarkî Anadolu Müdafaa-yı Hukûk Cem’iyeti “ teşekkül etti ve vahdet-i milliyemizi dahil ve hârice karşı temsil eylemek üzere bir hey’et-i temsiliye Kabul edildi. Bu hususâta dair beyânnâme ve nizâmnâmelerden zât-ı ulyânıza takdîm ediyorum. Zât-ı fâdılâneleri cem’iyetimizin en muhterem a’zâsından bulunduğunuz cihetle istihsâl-I maksad-I mukaddes için cümlece müsellem olan himmet ve gayretlerinin teşkîlâtımızın o havâlice tesri’i husûlüne ve muzır düşman telkinâtının izâlesine masrûf olacağına mutmainim. Birkaç güne kadar Garbî Anadolu ve Rumeli’nin bilcümle vilâyâtından gelmekte olan murahhaslarla da umûmî bir kongre sivas’ta akdolunacaktır. Cenâb-ı Hakk’ın avn u inâyeti ve Peygamber-i Zîşânımız’ın feyz u şefaati ile umûm milletimizin bir noktada müttahid olduğunu ve hukukunu muhafaza ve müdafaaya kadir olduğunu cihâna göstereceğiz
Karîben Meclis-i Meb’usânımızı açtırmak ve millete müstenid kuvvetli bir hükümeti mevki-i iktidâra geçirerek selâmet-i vatanı te’min eylemek müyesser olacaktır.
Muhabbet ve hürmetlerimin kabulünü ricâ ve o havâlideki bilcümle vatandaşlarıma selâmlar ithâf eylerim Efendim Hazretleri.
                                                                 Sâbık Üçüncü Ordu Müfettişi
                                                                       Mustafa Kemâl
(Bkz. Nutuk, Vesikalar bölümü, Vesika: 52)       
Notlar:
[1] Bunlara dair beratlar özel kütüphanemizde mahfuzdur.
[2] Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, 1996, Cilt 2, Shf. 99-100,427-430 )
muhammed-ziyauddin-1Norşin’de Türbe
muhammed-ziyauddin-2Norşin’de Dergâh
muhammed-ziyauddin-3Şeyh Abdurrahman Et-Tâhî’nin Kendi Elyazısı İle Bir Mektubu-Halifesi Şeyh Abdulkahhâr’a
muhammed-ziyauddin-4Şeyh Muhammed Ziyâuddin’in Elyazısı İle Bir Mektubu
muhammed-ziyauddin-5Şeyh Fethullah El-Werkanisî’nin Elyazısıyla Bir Mektubu