DEMİR BABA VE TEKKESİ..BULGARİSTAN
Bektaşi yolunun azametinden
Pir Balım eseri Demir Baba’dır,
Akyazılı Hakk’ın kerametinden
Beliren Hak eri Demir Baba’dır
Münkir’in kalbinden uzağa kaçan
Kanaralarından yıldırım saçan,
Dipsiz gölde engin deryalar açan
Gerçekler serveri Demir Baba’dır.
Sanında az gelir onun ne desen
Muhiplere aşkı sabaca esen,
Batım kılıcıyla ejderha kesen
Dervişler haberi Demir Baba’dır.
Hep akar deresi yadigarınca
Pir Hacı Bektaş’ın Akpınır’ınca,
Beşparmak suyunu o çıkarınca
Gösteren hüneri Demir Baba’dır.
Türbe kubbesinde olan nişanın
Tarzı ey Haydari Balım Sutanım,
Hacı Bektaş’ım söyler beyanım
Hakk’ın erenleri Demir Baba’dır. (Haydar Cemil Baba)
XVI. Yüzyılda yaşamış, aynen Otman Baba, Akyazılı Sultan gibi adına bir Velâyetname de bulunan Demir Baba, tüm Bulgaristan’da ve Balkanlar’da ismi en çok anılan erenlerden birisidir.
Rumeli’de o güne kadar yaşamış erenler dışında; tümüyle, bir başka yerden, coğrafyadan göçmeden, Bulgaristan’da doğup, yaşayan Demir Baba’nın mürşidi Akyazılı Sultan olmuştur.
Demir Baba, Akyazılı Sultan ve onun mürşidi Otman Baba’yı ve diğer bölgedeki erenleri manevi yönden de, kültürel- inançsal yönden de birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Otman Baba’da olduğu gibi öküzlerini çifte süren, yarenleriyle (muhipleriyle) geniş bölgelerde dolaşan, hiçbir şeyden korkmayan “tınmayan”, sürekli hareket halinde olan Demir Baba’nın Tekkesi tarihte hiçbir zaman boş kalmamış, sürekli ziyaretçileriyle tüm kuzey Bulgaristan’da canlı bir çekim merkezi olmuştur. Zaman içinde birçok eren, ozan orayı ziyaret etmiştir. Demir Baba Velayetnamesi’nin bir yerinde şu söylenmektedir: “Doymadum, Kişi neye doyarsa doyar, eyilik ile muhabbete doymaz” didi., demektedir. (Filiz Kılıç – Tuncay Bülbül, Demir Baba Velayatnamesi, (İnceleme – Tenkitli Metin), G. Ü. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları, 2011, Ankara)
Velayetnamesi’nden de öğrendiğimize göre bir çok yere bu arada bugünkü Yunanistan’daki Kızıldeli Tekkesi’ne de giden Demir Baba, sözünü sakınan, sessiz bir şekilde olayları izleyen bir önder değil, olaylara da müdahale edebilen, sözünü esirgemez bir eren portresi çizmektedir.
Pehlivan Hasan Baba olarak da anılan o dönemin “kutbu” Demir Baba, aynı zamanda yörede yiğitliğin de temsilcisi-sembolü olarak kabul edilmektedir. Hatta onun Bulgaristan’ın kurucularından birisi, yani büyük bir han olduğu iddia edilmiş, kemikleri yerinden alınmış, Sofya’da incelenmiş, bir müzeye konulmuş, uzun yıllar sonrasında ise tekrar yerine getirilmiştir.
Kendi ismiyle anılan ve yaşadığı dönem hakkında, o dönemdeki erenler hakkında çok önemli bilgiler veren Demir Baba Velâyetnamesi’nin birçok yerinde ise Demir Baba’nın ismi Timur Baba olarak da geçektedir.
Demir Baba aynı zamanda mazlum halkların öcünü alan yerel destan kahramanlarıyla bütünleştirilerek, bir halk önderi olarak da anılmaktadır. Diğer erenlerden ziyade Demir Baba yörede bir nevi Sarı Saltık benzeri bir halk önderi olarak kabul görmektedir. Buna göre Demir Baba aynı zamanda haksızlığa hiç tahammülü olmayan, kendi gücüne güvenen, yiğit bir savaşçıdır. O azla yetinse de, kesinlikle hiçbir haksızlığa boyun bükmez, yiğit ve çok usta bir güreşçi, mazlumun yanında bir halk öncüsüdür. Nihayetinde Demir Baba bu haliyle çok önemli bir halk edebiyatı motifi olarak da, Bulgaristan Türk Kültürü’nde benzersiz bir yere sahip bir karakterdir. Nihayetinde bir araştırma konusu olmak üzere aynı yörede halk hareketleri oldukça çok olmuştur. Aynı zamanda yakın zamanda yani yüz yıl önce geçmiş olsa da Civan Aliş Destanı’da yine bu yörede yazılmıştır.
Demir Baba Tekkesi Ve Bazı Gelenekler
Demir Baba’nın Türbesi; Razgrat yakınlarında Kemaller (İsperih) İlçesi, Mumcular (Sveştari) Köyü’ne yakın Dipsiz Göl denilen yerdedir. Yaklaşık iki yüz merdivenle inilen, bir büyük kayanın üzerinde yükselen Demir Baba Türbesi, tüm Balkanlar’daki en eşsiz Türk eserlerinden birisidir.
Demir Baba Türbesi’nin bulunduğu yer gerçekten de arkeolojik olarak da ilk çağdan beri bilinen bir yerdir. Bu geniş coğrafya bir gölün kuruması veya buradaki suların çekilmesiyle, geçirimli kayaç yapısıyla mağara oluşumuna da, insanoğlunun yerleşimine açık, elverişli bir yerdir. Türbenin çok yakınındaki bir arazide, Kubrat Belediyesinin UNESCO ile işbirliği içinde sürdürdüğü çalışmalar sonucunda, Trakyalara ilişkin çok önemli anıt – mezar ve yerleşimlerin de olduğu tespit edilen Demir Baba Tekkesi’nin bulunduğu alanın, aynı zamanda, inançlarının farklı olmasından dolayı büyük çileler çeken, binlercesi yakılarak yok edilen Bogomillerin de yaşadıkları söylenmektedir.
Demir Baba’nın o dönemde Osmanlı’da belli bir yasak olmaması, gerçekten de yiğit bir halk önderi olarak da bilinmesine rağmen tekkesini böylesine farklı, biraz da tenha bir yerde kurması da ayrıca üzerinde durulması gereken bir husustur. Belki de o tarihte Osmanlı her ne kadar Bektaşi Tekkelerine iyi gözle baksa da, bu durum her şeye rağmen bu Osmanlı’dan bir korunma içgüdüsü mü vardı? Ama öyleyse yöre için gerçekten de zor bulunan mermerlerin buraya getirilmesi ve böylesine bir türbenin yapılması neyi ifade ediyordu? Bir de dikkat çeken husus Demir Baba Tekke binalardan geriye fazla bir şey kalmaması neyle açıklanabilir? Acaba bir kısmı ahşap olan bu yapılar, yine araştırmalarımızdan, yerel olarak söyleşilerden elde ettiğimiz bilgilerde olduğu gibi daha yakın zamana kadar var olan değirmenler gibi bazı binalar sellerle ve doğal afetlerler mi yok olmuştur?
Merdivenleri inerken her iki yanındaki dallarda nice nice umutların bağlandığı ipler, sizi hayaller ötesi bir yolculuğa götürür gibi. Sonrasında merdivenlerin çok düzenli bir şekilde yanlarındaki korunaklarla yaşlıların imdadına yetişen yolun sonunda sizi bir pınar bekliyor. Bu küçük göze, cam gibi dibinden kaynayan billur suyuyla bir şifa kaynağı, mihmanlara, buraya gelip içenlerin dertlerine derman, Demir Baba’nın abu hayat suyudur. Bu gözenin üstü basit bir çatıyla kiremitleşmiştir.
İlk avludan bakınca karşınızda iki katlı bir bina çıkıyor. Altı tümüyle taştan yapılan ve bir bekçinin evi olarak kullanılan yapının ikinci katının yarısı çok sağlam ahşap bir oda, diğer taraf da yine sağlam bir başka odadan oluştuğu görülüyor. İsteyenler, gelen ziyaretçiler, binanın önündeki balkonda dinlenebiliyor. İşte bu bina ile sanki bin yıllık doğal bir mabede giriş kapısının arasında taş bir blok var. Yine bu kapının diğer tarafı da büyük ve biçimle kesilmiş taşlarla duvara duvar bloğuna dayanıyor. İşte karşınızda tüm muhteşemliğiyle, gönüller titreten Demir Baba Türbesi.
Demir Baba Türbesi; Akyazılı Sultan Türbesi ve Otman Baba Türbelerinde olduğu gibi iki ana bölümden oluşuyor. Kabrin olduğu ana yapının önünde bir giriş kısmı var. Her üç yapıda da bu ilk girişlerin kubbe şeklinde çatılarının olduğunu ve bu bölümlerin de ana yapı kadar gösterişli ve sağlam yapılar olduğunu görürsünüz. Otman Baba Türbesi’nin önündeki bu giriş bölümü mermer sütunlardan oluşmaktadır. Demir Baba Türbesi önündeki ilk giriş bölümünün çatısı ise oval değil, dik şekildedir.
Demir Baba Türbesinin içinde ve yanındaki başka yerlerden getirilerek yapılmış duvarda, yaşam, evren, inançla ilgili çok önemli semboller-simgeler bulunmaktadır; yaşamı simgeleyen Lotus (nilüfer) çiçeği, evrenin dönüşünü simgeleyen Çarklar, ölümsüzlük ve mezarlıkları temsilen Selviler, türbe içinde bir Zülfikar kabartması ve daha niceleri. Tüm türbelerin aslında sanat tarihçileri tarafından da iyice bir incelenmesi gerekmektedir.
Buradaki simgelerle ilgili birçok gelenek olarak, söylence vardır. Örneğin gözlerini kapatan insanların, duvardaki bir taş blokta oyuk olarak bulunan iki deliğe doğru yürüyüp, gelip parmaklarını hedefe yerleştirenlerin dileklerinin yerine geleceğine inanılmaktadır.
Demir Baba Türbesi aslında bir kayalık zemin üzerinde yükselmektedir. Bu kaya parçalarından birisi tam da Demir Baba’nın mezarının bulunduğu ana türbenin dış bölümünde yer almakta, bu kayanın üstüne dümdüz yatanın ağrılarının geçtiğine inanılmaktadır. İnsanlar hala gelip bu taş blok üzerine sırt üstü yatmaktadırlar. Bu taşın üstünde ise bezler bağlanmış bir küçük pencere, bu pencerenin üstünde ise yine çiçek ve diğer semboller kazılıdır. Merdiven şeklinde bir taş blok, yine bir başka taş blok türbenin altından yükselmektedir. Demir Baba’nın fındıklarını kırdığı söylenen, büyük yuvarlak taşı kaldırmak ise hayli çok zordur.
Ahmet Hezarfen ve Hakkı Saygı’yla birlikte 2000 yılında ilk geldiğimizde türbenin için oldukça bakımsız bir haldeydi. Ama mumların yakılması için basit ama sağlam demirden yapılmış sehpalar üzerinde mumlar yanıyordu. Hz. Ali’nin resmi yanında kadınların el işleriyle yaptıkları ve tüm Bulgaristan’da çok yaygın olduğunu gözlemlediğim gibi kanaviçe şeklinde işlenen her türden hayvan, çiçek işlemeleri burada da vardı. Kuşların yanında köpek tasvirleri de vardı. Anadolu’da gittim hem Alevi evlerinde, hem de türbelerde kadınların el işlerinin çok bol bir şekilde buralarda, yaşamın içinde yer almaları çok ilginç. Hemen aklıma geldi, Tokat’ta Keçeci Baba da bunu bol miktarda görmüştüm.
Aynı zamanda Demir Baba yöredeki Hüseyin Baba (Voden Milli Parkı içinde Ostrovo (Adaköy) Yakınları) ve Yunus Abdal’la (Yonkovo – Yunus Abdal Köyü (Aynı zamanda Yazar Ahmet Hezarfen’in köyü olan burasıyla ilgili Hezarfen’den derlediğim bayağı bilgi oluştu.) da ilişkilendirilmektedir. Bunların üçünün kardeş olduğunu söyleyen yöre insanı aslında bu erenler arasında bir bağlantı kurmaktadır. Yöre insanı bu üç velinin birbirleriyle “bilezer”, “kafadar” yani müsahip gibi geçindiklerini de söylemektedirler.
Aynı zamanda bir pehlivan olan Demir Baba; gücün, çalışkanlığın, bilincin bir simgesi olarak bugün de Bulgaristan Türk halkının, Alevi – Bektaşi topluluklarının gönlünde yaşamaya devam etmektedir.
Gerek Demir Baba Türbesi yakınlarında, gerekse de, türbe alanına inmeden önce şimdi ağaçlarla kaplı alanda Veysel Bayram’la gezilerimizde birçok mezara denk gelmiştik.
Ahmet Hezarfen ise büyük bir aşk ve heyecanla halk inançlarını bana anlatıyordu, tepeden türbeyi gören bir düzlükte halkın gelip ziyaret ettikleri “Demir Baba’nın ve Öküzlerinin Ayak İzleri”ni. Kayalar içine oyulmuş gerçekten de ayak şeklindeki bu boşluklar tarihin de, coğrafyanın da halka bir armağanı gibi. Yöre insanı Demir Baba’ya duydukları saygı ve sevgiden dolayı halk gelip bu izleri ziyaret ediyorlarmış. Bu arada Ahmet Hezarfen’in Demir Baba’yla ilgili yazıları ve çevirilerinin de olduğunu hatırlatalım. Bu arada benim de Balkanlar’la ilgili ilk okuduğum yazılardan birisi 1990’larda Cem Dergisi’nde yayınlanan Ahmet Hezarfen’in Demir Baba’yla ilgili yazısıydı.
2005’de, Veysel Bayram’ın yardımıyla, yöreye birlikte yaptığımız bir gezide Prof. Dr. Cemal Kafadar ve Prof. Dr. Gülru Necipoğlu Kafadar; bu türbenin ve çevredeki kalıntıların benzersiz olduğunu, buradaki sembollerin sadece Alevi-Bektaşi dünyası için değil, Türk kültür tarihi açısından da çok önemli olduğunu söylemişlerdi.
Veysel Bayram’la birlikte yaptığımız bir gezimizde yine halkla sohbet ederken, Demir Baba sizce neler yapmıştır? Deyince yöreyi ziyaret eden yaşlı bir teyze “be evladım o çalışmış, kazanmış. Öyle olmak lazımdır, boş durmadan çalışmak, kazanmak lazımdır.” Demiştir.
Dünyaya biraz daha gerçekçi bakan Rumeli insanı, efsaneler kadar, gerçekçilikle olaya bakmakta, çalışmanın önemini her daim dile getirmektedirler. (Her zaman Dersim Yöresi ve Deliorman Bölgesi’nin karşılaştırmalı olarak çalışılması gerektiğini söyler dururum. Ey Alevi Bektaşi kurumları, iş adamları bu konuda çalışma yapacak genç bilim insanlarını destekleseler, neler neler ortaya çıkar, kim bilir?)
Demir Baba yörede öyle derin bir etkiye sahiptir ki, kendisiyle bir söyleşi de yaptığım Bulgar Ressam Todor Todorof onun menakıpnamelerinden ve yaşadığı coğrafyadan çok etkilenip birçok çok önemli ve güzel resim de yapmıştır.
Demir Babalar hiçbir zaman ölmezler, halkın ve sevenlerinin gönüllerinden silinmezler, yok olmazlar…
Onların yaktıkları çerağlar sonsuza kadar sönmeden yanacaktır…
Demir Baba’yı bilinçlerinde, ruhlarında, özlerinde yaşatanlara bin selam olsun…
Demir Babaların halka aşıladıkları umut, sevgi, cesaret, direnç duygularını da yeryüzünde hiçbir kuvvet yok edemez…
Demir Babaların demi devranı yürüsün…
Hakk deyip, hakça bir düzene, bölüşüme doğru yürüyenlere aşk olsun…
Yeryüzünü Hak Adalet Özgürlük İnsanlık bilinci kaplasın…
Adaletin Yılmaz Savaşçısı Demir Baba’nın yolundan gidenlerin;
Kılıçları her daim keskin olsun ki, ikiyüzlü riyakârların önlerindeki kirli perdelerini yırtsın,
Attıkları aşk okları paslı kalpleri tam hedefinden vursun ki, gönüllerdeki ikilikler ortadan kalksın birlik olsun,
Kalemleri kuvvetli olsun ki, doğruları görüp gerçekleri yazsınlar…
İlimleri gür olsun ki, insanlığı aydınlatsınlar…
Tarihte gül bahçesi olan tekke ve dergâhlarımız tekrar Alevi Bektaşi toplumuna verilsin ki, bu meydanlarda; nice nice Kırklar Cemi yürüsün, Akyazılı - Kızıldeli aşkına muhabbetler sürülsün…
Hü, gerçek erenlerin demine, devranına!
Hü, yarınlarımızın aydınlığına!
Hü, yeryüzü insanlığının gerçek barışına, dostluğuna, kardeşliğine!
Hü, doğruyu eninde sonunda görüp bu kutlu yola sahip çıkacak olduğuna inandığım gençlerimizin ve çocuklarımızın bilinçlerine, yüksek ahlak ve zekâlarına, erdemlerine, inançlarına!
Dostlara bin muhabbetlerimle…
Aşk ile…
Fotoğraflar: Ayhan Aydın
ALINTIDIR..AYHAN AYDIN BEYE HÜRMETLERİMLE