KARIŞIK

22 Aralık 2023 Cuma

 EBU SAİD SURUR MEYMUN İBN KASİM EL TEBERANİ TÜRBESİ

D.961-Ö.1035 LAZKİYE SURİYE







SURİYE LAZKİYE BİSNADA
Seyyid Hüseyin bin Hamdan el-Khasibi'den sonra Arap Alevilerin en önemli dini-tarihi şahsiyetlerinden olan, El-Şeb el-Sikâ, Meymun lakaplı Ebu Said Surur hazretleri 961 yılında o tarihte Alevilerin yoğun yaşadığı Filistin’in Taberiye kentinde doğup büyüdü. (O'nun ismi "Surur"dur. Surur= daimi mutluluk anlamına gelir).
Kuran-ı kerim hafızı, Fıkıh alimi, Hadis ve mantık bilgini olup, hayatını Alevi akidesini sapkın görüşlerin etkisinden korumaya ve Ehlibeyt a.s.ın ilim ve akidelerini en duru ve yalın haliyle müminlere aktarmaya harcamıştır.
Şöhret ve namı kendisinden bahseden kaynaklardaki bilgilerden çok daha büyüktür, ama biz, O’na düşman olan art niyetlilerin O’nun şöhretini ve hakikatini gizlemeye çalışmalarını normal görüyoruz, her şeye rağmen O’nun hakikat ilmi konusundaki bıraktığı eserler günümüze kadar devam etmekte ve kıyamete kadar ariflerin yolunu aydınlatmaya devam edecektir.
Seyyid Ebu Said kendi zamanındaki sapkın görüşlerle mücadele etti, muarızlarıyla Alevi akidesi çerçevesinde kesin delillerle tartıştı, ta ki onların tüm dayanaklarını çürütene kadar. Özellikle döneminde Hululi görüşleriyle bilinen ve bu görüşleri Alevi çevrelerinde yaymaya çalışan İsmail bin Hallad (Ebu Duheybe) ile sıkı tartışmalara girişmiş ve ârı akidesiyle o şahsın fikirlerini çürütmüştür.
Memleketi Taberiye civarında dolaşmış, din kardeşlerinin sorunlarıyla ilgilenmiştir. Sonra Taberiye’den Haleb’e gitti, orada Üstadı Şeyh Muhammed bin Ali El-Cilli r.a. ile tanıştı.
Beyrut, Tartus ve Lazkiye’de ariflerle tanıştı.
Baalbek’te(Lübnan ) Ebu Duheybe ile mücadele etti.
-İlimlerinden faydalandığı önemli şeyhler:
Muhammed bin Ali el-Cilli r.a.
Ebu Kamil el-halebi
Ebu Hasan Muhammed bin ebi Muslih
Ebu Abdillah Muhammed bin Tekin el-Mehlemi
Ebul Kasem Ali bin Ahmed El-Taberani
Muhammed bin Abbas el-Horasani
Ebu Hüseyin Ali bin Süleyman el-Belkhi
-Lakapları ve anlamları:
Eşşeb Essikâ; “Güvenilir genç”. Bu Lakabı O’na üstadı Muhammed bin Ali el-Cilli hazretleri, genç yaşta sahip olduğu ilmi düzeyi ve ilmi güvenilirliği üzerine verdi.
Meymun: Şanslı, Mübarek kılınmış, Hayırlı. Bu Lakaba da küçük yaşlarda bir kuyuya düşüp uzun süre orda kalmasına rağmen, oradan sağsalim çıkması üzerine kendisine verildi.
-Bu Dini ve Tarihi şahsiyetin Alevi toplumu üzerinde çok hakkı geçmiş , bugüne gelmesinde katkıları sayılamayacak kadar çok olan bir kişiliktir.
1035 yılında Lazkiye’de rabbine kavuştu .Arap Alevilerin son genel şeyhiydi ondan sonra genel bir şeyh olmadı her şeyh kendi bölgesinde (köyünde)şeyhlik yaptı.Seyyid Ebu Said, Lazkiye’de sahil kıyısında defnedildi, 1970’lerde ise Lazkiye limanının genişletilmesi kararı alınınca O’nun mezarının liman projesi içinde kalması üzerine Lazkiye valisi O’nun mezarını yıkmaya kalkmış ama becerememiş, bunun üzerine Lazkiye’nin ileri gelenleriyle görüşüp mezarının başka yere taşınması üzerinde anlaşılmış ve mübarek mezarı Bisnada köyüne nakledilmiştir.
Şeyh Muhammed Beddur'un anlatımı ile Mezarın nakledilme hikayesi :
Bir bahar günü mezarın topraklarını ellerimizle kazdık.Bedenine yaklaştıkça toprağın parlaklaştığını gördük. Bedeni ilk günkü gibi bozulmamıştı. Yeşil kumaşa bedenini sararak tekbirler eşliğinde onu ebedi yerine Lazkiye / Bisnada'ya defnettik...Allah iy kaddes Ruho,,Allah yırzıkna Min Radah..

BOSTANCI DEDE TÜRBESİ;

TAVAS İLÇESİ, BAHÇEKÖY MAHALLESİ



Bostancı Dede Türbesi; Tavas ilçesi, Bahçeköy Mezarlığı’nın orta yerindedır. Hakkında yazılı kaynaklara bir bilgi yansımamıştır. Ancak adı, hakkında anlatılan rivayetler, bölgenin demografik yapısı gibi bazı unsurlar göz önüne alınacak olursa Bostancı Dede’nin bir Alevî-Bektâşî dervişi olduğunu söyleyebiliriz.
Türbe; 4 x 8 metre ölçülerinde, dikdörtgen biçimli, ahşap beşik çatılı, Marsilya kiremidi örtülü, tek odalı, taş yapılı, sergisiz, basit bir yapı niteliğindedir. Mimari ve teknik her hangi bir özelliği bulunmayan yapının duvarları toprak sıvalı, kireç badanalıdır. 180 santimetre yüksekliğinde oldukça alçak olan tavan sunta çakılıdır. Ahşap çatı ve kiremitler eskidiği için çatının aktığı görülmektedir. Bakımsız ve harap durumdadır. Tek gözlü türbe binasında kitabeye rastlanılamamıştır. Süsleme sanatı olmayan binanın içinde, kuzey-güney doğrultusunda, her biri 90 x 240 santimetre ölçülerinde, 20 santimetre yüksekliğinde, üzeri betonla kaplanmış, yan yana iki kabir görülmektedir. Sol taraftaki kabrin Bostancı Dede’ye, diğerinin de ikinci eşine ait olduğu söylenmektedir.
Bazı kaynaklarda Pamukkale ilçesi Tekkeköy Mahallesi Mezarlığı’da türbesi olan Bostancı Baba ile Tavas ilçesi, Bahçeköy Mezarlığı’nda türbesi olan Bostancı Dede birbirine karıştırılmaktadır. Hacı Bektâş Velî Halifelerinden Pamukkale ilçesi, Tekkeköy Mahallesi Mezarlığı’nda Türbesi olan; bazı kaynaklarda Hacı Şems, Hacı Şen, Hacı Şemseddin olarak adı geçen, halk arasında da Haşam Baba olarak bilinen Bostancı Baba; Hacı Bektâş Velî Velayetnamesi’nde adı geçen Bostancı Baba’dır. Tavas ilçesi, Bahçeköy Mezarlığı’nda türbesi olan ve şimdi anlattığımız Bostancı Dede, Hacı Bektâş Velî Velayetnamesi’nde anlatılan Bostancı Baba’dan ayrı başka bir Bostancı Dede’dir. Belki Tavas ilçesi, Bahçeköy’deki Bostancı Dede Türbesi’ndeki aziz kişi, Pamukkale ilçesi, Tekkeköy Mahallesi Mezarlığı’nda türbesi olan ve Hacı Bektâş Velî halifelerinden Bostancı Baba’nın bir öğrencisi olması muhtemeldir.
Rivayet odur ki, Bostancı Dede çiftçilikle uğraşır, geçimini bostan satarak sağlarmış. Büyük ve küçük olmak üzere iki eşi varmış. Büyük eşi sürekli Bostancı Dede’den küçük eşini daha çok itibar ettiği konusunda şikâyet edermiş. Bir gün iki eşi ile beraber tarlasına bostan ekmiş, hemen ertesi günü de eve misafir gelmiş. Evde misafire ikram edebilecekleri bir şey yokmuş. Büyük eşine, “Hanım bostana git ve ektiğimiz bostandan üç kavun getir de misafirlere ikram edelim.” demiş. Büyük Hanım, “Sen şaşırdın mı muhterem? Daha dün ektik, bugün bostan mı olur?” demiş ve gitmemiş. Bostancı Dede bu sefer küçük eşine, “Hanım bostana git ve bostandan üç kavun getir de misafirlere ikram edelim.” demiş. Küçük eşi hiçbir şey söylemeden torbayı sırtına geçirmiş ve bostana gitmiş. Dönüşünde üç kavun getirmiş ve misafire ikram etmişler. Böylece Bostancı Dede küçük eşini büyük eşinden neden daha çok itibar ettiğini kerametiyle göstermiş olmuş. Şimdi Bahçeköy'de insanlar ne zaman tarlaya bir şeyler ekecek olsalar “Allah’ım Bostancı Dede bereketi ver!” diye dua etmektedirler.



GÖZCÜ BABA TÜRBESİ .ERZİNCAN   .KEMAH









Erzincan Kemah'ta bulunan Gözcübaba türbesi, Erzincan yolundan Kemah’a girişte; Karasu nehrinin sol tarafında yer alan kesik kayanın üzerine inşa edilmiştir.Türbe, Kemah’ın girişine hâkim ve Kemah Kalesi’ni çok iyi gören bir noktadadır.Tren yolunun geçtiği tünel, türbenin tam altından uzanır. Bu tren yolu, Doğu Ekspresi’nin kullandığı hattır. Kemah Kalesi’nin batı tarafından gelip Karasu’ya karışan Tanasur Deresi; tren yolunun altından, Kale ile Gözcübaba Türbesi’nin arasından akar.
Türbenin konumu ve pencerelerin baktığı taraf dikkate alınırsa; düşman gözetleyen önemli bir asker veya devrinin önde gelen bir din önderinin burada metfun olması muhtemeldir. Eski gelenekte; o devrin ve yörenin manevi sahibi sayılan kişinin kabri, en stratejik noktaya kurulur. Bu kişi ölmüş olsa bile manevi koruyuculuğunun devam ettiğine dair inanç, türbenin konumunu belirlemiş olmalıdır. Türbe, bugün koruma altındadır.
İnanışa göre; türbenin etrafındaki kayaların üzerinde Hz. Ali’nin atının izi vardır. Ayrıca Hz. Ali bu kayalara yaslanmış, yaslandığında taşın üzerinde belirgin çöküntü olmuştur. (KK 1; KK 2; KK 3; KK 4). Türbenin kapısına adak bezleri de bağlanmıştır. Çocuğu olmayanların türbeye gelerek adak adadıkları ve mum yaktıkları da görülmüştür.