Şeyh Aslan Türbesi..kayseri
Peygamberimiz (sav), ashabına bir gün, İsrâiloğulları’ndan bir kişiyi anlatmıştı. Bu zât (ki o Şem’ûn e’l-Gâzî’dir), bin ay müddetince Allah yolunda silâh kuşanarak cihâd etmiş, gecelerini de ibadetle geçirmişti. Müslümanlar hayretler içinde kalarak ona gıpta ettiler/imrendiler. ‘Keşke bizim ömrümüz de onunki gibi uzun olsaydı da, biz de din uğruna, Allah için cihad etseydik’ dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Ümmet-i Muhammed’e olan lûtuf ve merhametini beyan etmek üzere Kadir Sûresi’ni inzal edip; "(Size Kur’an’ın indirildiği) Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır" buyurdu.
Bir başka kaynakta ise, şöyle denilmektedir:
Rum beldelerinden bir beldede ismine Şem’ûn bin Mesih denilen bir zat vardı. Bu zat, İncil ehlindendi. Annesi onu Allah yolunda hizmet etmesi için nezretmişti. Kavmi putlara tapıyordu. Şem’ûn’un evi, şehrinden uzak bir yerdeydi. Şem’ûn, Allahü Teâlâyı inkâr eden, putlara tapan, sapık kavmi ile cihad edip, onları Allah’a imana çağırıyordu. Tek başına yaptığı mücadelelerde - savaşlarda çok ganimet elde ediyordu. Savaşırken susadığı zaman Allah onun için bir taştan gayet leziz bir su akıtırdı. Bu su, o içip kanana kadar akardı. Kendisine büyük bir güç ve kuvvet verilmişti.
Ana hatlarıyla vasıflarından söz ettiğimiz bu mübârek zatın Erciyes‘in batısında bulunan ve bugün adı “Evliya Dağı” diye anılan bir dağda yaşadığı rivayeti yaygındı. Çevre halkın arasındaki adı, “Şem’ûn el-Gâzi”dir. Hatta 12. asırda Anadolu’ya gelen Selçuklular onun mezarının üzerine güzel bir türbe yaptırmışlardır. Çevreden derlenen hayat hikâyesindeki benzerlik, peygamberler tarihinde zikredilenlerle aynıdır. Hikâye şöyledir:
Şem’ûn el-Gâzi, benzeri görülmemiş bir kahraman-yiğit olup kendisini hangi bağ ile bağlasalar o bağı kırıp kurtulurdu. İman etmeyenlere karşı Allah yolunda cihad ederdi. İnanmayanlar onun karşısında aciz ve çaresiz kalmışlardı. Bu halden kurtulmak için bir hile ile çare arıyorlardı.
Yaşadıkları beldenin hâkimi, Şem’ûn’un hanımına haber gönderip, “eğer kocanı öldürmede bize yardımcı olursan, seni kendime alıp istediğin her şeye kavuştururum” dedi. Kadın buna aldandı ve “size nasıl yardımcı olurum?” diye sordu. O da “gece uyurken onu iple iyice bağla ve bize haber ver” dedi. Kadın bu teklifi kabul etti.
Bir gece Şem’ûn uyurken onu sağlam bir iple sıkıca bağladı. Şem’ûn sabahleyin uyanıp kendisinin bağlandığını görünce, hanıma bunu niye yaptığını sordu. O da “senin çok kuvvetli olduğunu, seni bağlayan her ipi koparacağını söylerdin. Kuvvetini denemek için yaptım bunu” dedi.
Şem’ûn ses çıkarmadı. Gerildi ve bütün ipleri kırdı. Kadın yaptığı işte başarısız kaldığını şehrin hâkimine bildirdi. Onlar bu defa zincir gönderdiler. Onunla bağlamasını tembihlediler. Kadın, Şem’ûn’u bu defa zincirle bağladı. Şem’ûn uyanınca bu defa zincirleri bir hamlede dağıttı. Karısına bunu niçin yaptığını sorunca, "Şem’ûn neyle bağlanırsa bağlansın hepsini kırar diye duymuştum. Onun için denedim” dedi.
Şem’ûn “doğrudur” diye cevap verdi ve ilave etti “Ben ancak kendi saçımın teliyle bağlanırsam onu kıramam” dedi. Kadın bunu öğrenince, bir gece de onun ellerini ve ayaklarını saçından aldığı kıllarla bağladı. Sabahleyin uyanınca, Şem’ûn bunları kıramadı.
Kadın, durumu şehrin hâkimine bildirdi. Askerleri gelip onu şehrin hâkiminin huzuruna götürdüler. Şehrin Kralı, dört sütun üzerine inşaa edilmiş bir köşkte oturuyordu. Halkı sarayının önüne topladı.
Şem’ûn Hazretlerinin asılması için darağacı kurdurdu. Askerler onu, elleri kendi saçının kıllarıyla bağlı olarak darağacının önüne getirdiler. Büyük bir kalabalık taş kesilmiş, bu ezeli düşmanlarının asılacağını sabırsızlıkla bekliyorlardı. Şem’ûn Hazretleri, yağlı ip boğazına geçirilmeden, darağacına baktı ve hafif tebessüm ederek, gözlerini yumup, sessiz bir şekilde Allahü Teâlâya şu duada bulundu:
“Ya Rabbi! Dünyada yaşamayı, senin yolunda kâfirler ile cihad etmek için isterim. Eğer bu isteğimkalpten ve samimi ise, duamı kabul buyur ve beni kurtar. Senin yolunda cengime-cihadıma devam edeyim. Değilse zaten sana geliyorum bundan sürûr ve mutluluk duyarım.”
Şem’ûn Hazretlerinin bu duasından sonra bir melek geldi, ellerini ve ayaklarını çözdü. Bunun üzerine Şem’ûn Hazretleri, şehrin hâkiminin sarayını avuçladığı gibi kendisinin asılmasını seyre gelen halkın üzerine savurdu. Böylece hem azılı düşmanı Kral, hem de halkı ortadan kaldırdı. Evine dönünce de kendisine ihanet eden kadını cezalandırdı. Bundan sonra da yine gâzâlarına devam etti. Vâdesi gelince de her fâni gibi vefât etti.
Ona inananlar bu defa, onu götürüp Erciyes’in zirvesine yakın bir yerde toprağa verdiler. Bu küçük tepede kendisinin zaten kuyusu vardı. Bugün halk tarafından “Evliya Dağı” diye adlandırılan bu yerde, pâk ecdadımız Selçukluların, kabri üzerine yaptırdığı güzel bir türbenin altında yatmaktadır. Kabrinin boyu 4 metredir. Üzeri kemerle örtülmüştür. Başucunda ise iki çocuğuna ait mezarlar vardır. Türbenin batısında "Gâvur Kızı Mezarı" adı verilen bir mezar vardır ki, türbeyi ziyarete gelenler bu mezara hoş bakmazlar.
Turan Yalçın ise Şem’un el Gazi ve türbesi ile ilgili şu bilgileri verir: “Türbenin kapısında Hicrî 711 tarihi yazılıdır. Miladî 1286 tarihine tesadüf eder. Türbenin taşları o muhitin taşları değildir. İncesu’nun kırmızı taşlarıdır. İçinde iki büyük, bir küçük mezar olup, her üçünün üzerinde de mermer kitabeler vardır. Köy imamı Hacı Ömer Efendi ile türbeye çıktık. Beyaz bir kâğıdı mermerin üzerine kapattık, kurşun kaleminin ucunu bıçakla kazıdık, kâğıdın üzerine dökülen kömürleri parmakla kâğıdın üzerine ovuşturduk. Yazı kâğıda çıktı. Biz ancak Şem’un kelimesini okuyabildik. Başka bir iz elde edemedik. Türbenin önünde büyük bir sarnıç vardır. Binanın gayet muntazam kemerleri mevcuttur."
Türbe, dağın tam zirvesine bina edilmiştir. Dağın alt taraflarında harçlarla yapılmış siperler olduğunu kale surları gibi surlar bulunduğunu, Hz. Şem’unun Anadolu’yu zapta gelen bir Arap ordusunun kumandanı olduğunu, karısı, oğlu ve kendi bir arada iken yıldırım düşerek öldüklerini ve buraya gömüldüklerini, İmam Merhum Hacı Ömer Efendi’den işittim. Evliya Dağı’nda daha pek çok kişinin türbesinden söz edilir. Şeyh Aslan da bunlardan biridir.
Gezgin Dergisi Erciyes'in Evliyalarını anlatır