Sarı Selçuk Dede
YUNUS EMRE VE SARI SELÇUK
Yunus Emre şimdi yeni ismi ile anılan Yunus Emre Mahallesindedir. Siyah dut ağaçları Yunus Emre'nin aramış olduğu asadan meydana geldiği söylenir. Yunus Emre Selçuklu Devletinin çöktüğü zamanlarda Selçuk beylerinin evlatlarından olan Sarı Selçuk ile aynı dönemde yaşamıştır. Bunlar Yunus Emre ile beraber dört kişi imişler. Bunların çobanlık yaptığı söylenir. Bu kişiler Yunus Emre, Sarı Selçuk, Koçgazi Baba, dördüncü kişininde ismi yaşlılar tarafından da bilinmemektedir. Bu dört arkadaş çobanlık yapar Hak muhabbetleri ederlermiş.
Bir gün ismi bilinmeyen şahıs Yunus Emre'yi ağasına şikayet etmiş, senin çoban koyunları hiç otlatmadan yatırıp getiriyor diyerek şikayette bulununca ağası Yunus Emre'yi takip etmek için çıkıyor. Bu durum da Yunus Emre ve arkadaşlarına malum oluyor. Bize bir konuk geliyor diyerek şikayet edeninde içlerinden biri olduğunu anlıyorlar. Ağa baksa ki koyunların karınları tok geviş getiriyorlar yatıyorlar. Ağa bunu görünce dönüp gidiyor.
Bu üç arkadaş bir gün Koçgazi Köyünde, bir gün Çayköy'de, bir gün Selçik Köyü'nde toplanırlarmış. Toplanılacak bir gün Sarı Selçuk'a misafir olarak gelmişler. Yunus Emre ve Koçgazi Baba köye gelmişler ama Sarı Selçuk orada değilmiş. Sarı Selçuk toplantıya biraz geç kalmış. Yunus Emre; Sarı Selçuk'a, "Biz senin misafirindik unuttun mu...?" deyince Sarı Selçuk "Kuzeyden köyümüze hayvan hastalığı geliyordu bize gelmesin diye onu uğurladım" diyor ve Hak muhabbetlerine devam ediyorlar...
*Afyon Sandıklı Selçik Köyü'nden Ali ÖZDEMİR'den kaynak alınarak, Haftalık Yerel Gazete olarak çıkan Sandıklı Sesi'nin 20 Mayıs 1985 tarihli sayısında, "Yunus Emre Sandıklı'dadır" adlı yazı dizisinde Mustafa ÖZER tarafından yayınlanmıştır.
SARI SELÇUK DEDE
Hacı Bektaş Veli tarafından Anadolu’ya gönderilen Tabduk Emre, Yunus Emre, Hacim Sultan, Seydi Balum Sultan, Karaca Ahmet Sultan, Koçgazi Dede gibi erenlerle çağdaştır. Sarı Selçuk Dede’nin yaşamı hakkında kesin bilgiler olmamasına rağmen, canların gönlünde taht kurmuş bir gönül eridir. Sarı Selçuk, Sarı Dede, Sarı Dede Sultan isimleriyle anılmaktadır.
Sarı Selçuk Dede’nin yaşadığı çağ, Selçukluların son dönemlerine rastlamaktadır. Sarı Selçuk’un o dönemde yaşayan Anadolu erenleri arasında önemli bir yeri bulunmaktadır. Yunus Emre ile aynı dönemde yaşayan Sarı Selçuk hakkında Osmanlı devlet arşivlerinde de kayıtlar bulunmaktadır.
Sarı Dede’nin ismindeki Sarı sözcüğünün anlamını değerlendirecek olursak. Sarı isminin halk bilimi açısından sadece bir renk olmadığını, dört rengin birleştiği bir merkez olduğunu görmekteyiz. Sarı ismi devlet yapısı bakımından ise, merkezi hakimiyeti ve kudreti ifade etmektedir. Bütün bunlar Sarı Selçuk Dede’nin önemi hakkında bilgi vermektedir.
Sarı Selçuk Dede’nin Yunus Emre ile birlikte yaşadığı anlatılan bir rivayet ise şöyledir;
Sarı Selçuk, Yunus Emre, Koçgazi Baba ve ismi yaşlılar tarafından bilinmeyen bir zatla birlikte dört kişilermiş. Bu dört arkadaş birlikte çobanlık yapar, Hak muhabbetleri ederlermiş. Bir gün ismi bilinmeyen şahıs Yunus Emre’yi ağasına şikayet etmiş. Senin çoban koyunları hiç otlatmadan yatırıp getiriyor diyerek şikayette bulununca, ağası Yunus Emre’yi takip etmek için çıkıyor. Bu durum ise Yunus Emre ve arkadaşlarına malum oluyor. Erenler bize bir konuk geliyor diyerek, şikayet edeninde içlerinden biri olduğunu anlıyorlar. Ağa geldiğinde baksa ki koyunların karınları tok bir şekilde yatıyorlar. Durumu görünce belli etmeden dönüp gidiyor. Bu dört arkadaş bizim sırrımızı açığa çıkardın diyerek ismi bilinmeyen arkadaşlarını yanlarından uzaklaştırıyorlar. Erenler bu arkadaşlarıyla ilişkilerini keserler ve şöyle vasiyet ederler: Gördüğünü ört, görmediğini söyleme...
Bizim yöremizde bu söz halen söylenmektedir.
Yine bu üç arkadaş bir gün Koçgazi Köyü’nde, bir gün Çay Köy’de (şimdiki Yunusemre Mahallesi), bir gün Selçik Köyü’nde toplanırlarmış. Toplanıp hak muhabbeti edecekleri bir gün Selçik Köyü’ne Sarı Selçuk'a misafir olarak gelmişler. Yunus Emre ve Koçgazi Baba köye gelmişler ama Sarı Selçuk orada değilmiş. Sarı Selçuk toplantıya biraz geç kalmış. Yunus Emre; Sarı Selçuk biz senin misafirindik unuttun mu? Deyince; Sarı Selçuk, Erenler Kuzeyden köyümüze doğru hayvan hastalığı geliyordu. Bize gelmesin diye onu uğurladım der ve Hak muhabbetlerine devam ederler. Sarı Selçuk Dede’nin söylenceleri yöremizde günümüze kadar gönülden gönüle dilden dile anlatılarak gelmiştir.
Yunus Emre ve Hocası Tabduk Emre’nin türbelerinin Sandıklı’da olması da ayrıca aynı dönemde yaşadıklarını ve Sarı Selçuk Dede’nin türbesinin Selçik Köyü’nde olduğunu ispatlamaktadır.
Sarı Selçuk Dede’nin kabrinin bulunduğu türbesi, Sandıklı İlçesi’ne 4.km uzaklıktaki Selçik Köyü’ndedir. İnsanların inançlarından dolayı ziyaret ettikleri, her yıl gelerek adak adadıkları, kurbanlar keserek, lokma sundukları önemli bir mekandır. Yakın zamanda türbenin yanına birde Sarı Selçuk Dede Cem evi ve Aşevi yapılmıştır. Gelen ziyaretçiler hem türbe ziyaretlerini hem de ibadetlerini yapmaktadırlar.
Kaynaklar:
Ali Özdemir, Selçik Köyü
Mustafa Özer - Sandıklı Sesi Gazetesi - 1985
Ali Osman Karakuş - Sandıklı Sesi Gazetesi
Söylenceler, rivayetler, destanlar hep dilden dile anlatılır ama, gönülden geçer tüm gönüllere, akar gider sevgi seli gibi ırmak ırmak yüreklere, can olur her hanede, her yürekte toplanır erenler, hak muhabbeti olur söylenir dillerde, dolaşır gönüllerde...
Kimine göre mucizedir, kimine göre destandır, kimine göreyse sadece bir rüyadır, bir efsanedir belkide. Mucize olur, destan olur belki ama, inananlara her daim çağırdığın yerde hazır olur hak erenleri. Yolda kalmışa, aç susuz kalıp halden düşmüşe el uzatırlar, uzattıkları else yer bulur canların gönlünde, anlatılır yıllar geçse de üstünden, şahitleri göçse de bu dünyadan. Yaşanılanlar unutulmaz hiç bir zaman, ışık olur saçılır dört bir yana...
Afyon'un Sandıklı'ya bağlı Selçik Köyü'ne altmışlı yılların, bir bahar ayında bir misafir gelir, Dinar'ın Yeregiren Köyü'nden ( şimdiki adıyla Akgün Köyü) Bu misafir, Dinar'dan kalkar Sandıklı'ya, pazar günü (dernek günü denilir) kurulan hayvan pazarına mal alışverişi yapmaya gelirmiş. Kimine göre ise koyunlarının yününü Sandıklı'da kepenek yaptırmak için yükünü yükler merkebine yola koyulurmuş.
Yine bir gün köyünden geç vakitte yola çıkmış, Sandıklı'ya geldiğinde hava kararmıştır. Ne yapacağını düşünürken yine aklına gelmiş, daha önceleri de konakladığı Selçik Köyü'ne gitmeye karar vermiş. Az daha gideyim de orada bu geceyi geçireyim demiş. Geldiği yol uzun olunca hem yorulmuş, hemde bir taraftan yağan yağmurda ıslanmış.
Yaşlı adam Selçik Köyü'ne gelir ve Sarı Dede Türbesinin yanında bulunan köy odasına girer. Şimdi kütüphane (okuma odası) olarak da kullanılan kullanılan, köyde "orta oda" diye bilinen bu yer, gelen misafirlerin konakladığı, karınlarının doyurularak ağırlandığı, köylülerin toplandığı bir mekandır.
Odaya gelen adam merkebini ahıra bağlar ama yedireceği saman yoktur. İçeri geçip oturan adamın üstü yağmurdan sırılsıklam olmuştur. Kara kara düşünürken yorgunluktan uyuya kalır. Az bir zaman sonra yattığı odanın kapısı açılır. Yattığı yerden kalkan adam karşısında eli asalı, ak sakallı birisini görür. Ak sakallı pir koca misafire seslenir: "Ayağa kalk, dediklerimi iyi dinle, burdan dışarı çık, etraftaki hanelerin kapılarını çal, onlar sana bakacaklar, yiyecek aş, giyecek elbise, ısınman için yakacak vereceklerdir. " der ve odadan çıkar kaybolur gider. Misafir neye uğradığını şaşırmıştır, hayal mi? gerçek mi? diye düşünürken, birazda inanmamazlıkla, umursamaz bir tavır takınır, denilenleri yapmaz. Sonra ak sakallı pir koca, tekrar gelerek bu sefer sert bir dille "Sen dediklerimi niye yapmadın, çabuk kalk git hanelere seslen, azığını, urbanı hazır ettiler" der. Misafir adam usulca çekinerek peki sen kimsin der. Ak sakallı, eli asalı kişi, "Bize Sarı Dede derler" diyerek oradan kaybolur gider.
Yaşlı misafir, hemen toparlanıp odadan çıkar, komşu evlere seslenir. Ev sahipleri hazırlanmış, çorbalarını kaynatmışlar yaşlı misafire hazır etmişler. Adamcağızın karnını doyurmuşlar, ıslak üstüne giyecek vermişler, ocağını yakmışlar. Sonra karnı tok, sırtı pek olan adam uyuyup dinlenmiş. Sabah olunca yine komşular aşını ekmeğini getirmiş karnını doyurmuşlar. Bu misafir akşam başından geçenleri her gelene bir bir anlatmış. Sarı Dedenin hikmetini gören misafir olup biteni bütün köylüye anlatmış. Gittiği her yerde de Selçik Köyü'nde yaşadıklarını, Sarı Dede'nin ulu kişiliğini herkese anlatırmış. Ben önceleri o köye gittiğimde taşı toprağı öpüyorlar diye içimden kemlik getiriyordum, (Sarı Dede'ye edilen niyazdır) fakat anladım ki bekçileri büyükmüş... diye anlatırmış herkese. Ömrü vefa etttikçe yaşadıklarını her yerde anlatmış, anlattığını duyanlar çok sayıda mevcut...
Selçik Köyü'nün misafirperverliği, çevre köylerde ve köyde mihman olmuş insanlarca sürekli anlatılmaktadır. Mihmandarlığını Sarı Dede Sultan'dan alan köyümüz halen bu geleneğini sürdürmeye devam etmektedir...
Ulu kişiliğiyle yüreklerimizde yer tutan, gönüllerimizde yaşayan Sarı Dede Sultan'ın ışığı hep üzerinize olsun...
Bu paylaştığım olay, Selçik Köyü'nde dilden dile, gönülden gönüle şimdiye dek anlatıla gelmiş, (Fakir) de bilmeyenler duymayanlar için derleyip, yayınlıyorum. Bu ve buna benzer olaylar, halen yaşanmakta, dillerde söylenmektedir.
NOT: Bu olayı yaşayıp bilen ve şimdi hakka yürümüş olan Hüseyin AKÇA (Saramca) , Ali AYAN (Garali) , Süleyman ÖZDEMİR (Çaylı) ve hakka yürümüş olan nice geçmişlerimizin yattıkları yer ışık olsun...
Metin ÖZDEMİR
Kaynak Kişiler: * Ali Özdemir, 1948 doğumlu * Cemalettin Özdemir, 1956 doğumlu
Sarı Dede Sultan da, bu yolun pirlerindendir. Sarı Dede'nin yaşamı hakkında yazılı kaynaklarda kesin ve net bilgiler olmamakla beraber, Sarı Dede, canların inancında, kültüründe yaşamakta, dillerinde söylenerek anlatıla gelmektedir.
Sarı Dede Türbesi
Sarı Dede'nin Türbesi, Afyonkarahisar'ın Sandıklı İlçesine bağlı Selçik Köyü'nün ortasında yüzyıllardır orada simge olmuş bir anıt gibi durmaktadır. Sarı Dede Türbesi ilk başlarda, avlu içerisinde, taş duvarlarla örülü, etrafında beyaz dut ağaçlarının olduğu bir mekandan oluşan bir yatırdır. Sarı Dede yatırı 1952 yılında köyün genelinde yapı malzemesi olarak kullanılan ve köydeki tepelerden çıkarılan "küfeki" taşlarından yapılmıştır. Yatırın bulunduğu yer (yani mezar) köy halkından Hüseyin Akça tarafından, köye kalaycılık için gelen aynı zamanda taş ustası olan bir kişiye yaptırtılmıştır. Bahçe içerisinde ağaçların bulunduğu yatırın gölgesinde canlar burada toplanırlarmış. Sarı Dede'ye kesilen kurbanlar, adaklar da burada birlik dirlik içerinde yenilirmiş.
Sarı Dede'nin avlusundaki büyük ağaçlar daha sonra türbe yapımı için kestirilmiştir. Sarı Dede Türbesi 1972 yılında köy halkından Bayram Çekmez'in önder olmasıyla, köylülerinde yardımları ve destekleri sayesinde yaptırılmıştır. Türbe, dikdörtgen bir yapıdadır. Tek giriş kapısı olan türbenin, şimdi beş tane penceresi bulunmaktadır. Sarı Dede'nin makamı türbenin içerisinde giriş kapısının tam karşısında yer almaktadır. Türbe oldukça büyük bir alana sahiptir. Sarı Dede'nin makamının da yapı olarak büyük olması dikkatleri buraya çekmektedir. Türbeye 2002 yılında Mustafa Çekmez tarafından restorasyon yaptırılmıştır. Türbenin bakımı ve onarımı için köylüler maddi ve manevi katkılarını esirgememektedir. Yine köy halkından Sultan Dinç, türbenin tabanının yapılmasında katkı sağlamıştır.
Sarı Dede'nin Yaşamı ve Ailesi
Sarı Dede hakkında rivayetler, söylenceler oldukça fazladır. Yaşamı ve ailesi hakkında yöre halkı tarafından bilinenler mevcuttur. Sarı Dede'nin eşinin "Fatma Ana" adında bir zat olduğu ve üç çocuğunun olduğu anlatılanlar arasındadır. Sarı Dede türbesine gelerek dilek dileyenler, adak adayanlar, kurban kesenler olmaktadır. Evlat özlemi duyanlar gelerek Sarı Dede'nin yüzü suyu hürmetine dilek diler, niyaz eder, Hakka dua ederler. Evlat hasretine kavuşanlar olduğunda buraya gelerek kurban keserler. Sarı Dede'ye bağlananların erkek çocuklarına Selçuk, kız çocuklarına Fatma isimlerini koydukları bilinmektedir. Buna benzer ritüeller halkımızın doğal ve saf inançlarıdır. Bu inançlara herkesin saygı göstermesi gerekir.
Sarı Dede'nin "Sarı" ünvanını taşıyan bir aileden olduğu düşünülmektedir. Adının Selçuk olduğu söylenenler arasındadır. Bekteş Köyü'nde de köy içinde, yol kenarında yatırı bulunan yine Sarı Dede (Sarı Bekteş) diye bilinen ereninde, Sarı Dede ile kardeş olduğu anlatılmaktadır.
Sarı Dede'nin ayrıca Selçuklu beylerinin torunlarından olduğu, Selçuklu Devleti'nin çöküş dönemlerinde buraya gelerek yerleştiği yada bu bölgeye sürgün edildiği anlatılmaktadır. Fakat Selçuklu döneminde de Alevilere uygulanan baskı ve zulümleri göz önünde bulundurursak bunun gerçeklikle ilgisinin olamayacağı düşüncesine varabiliriz.
Ayrıca Sarı Dede'yle birlikte, Ethem adında bir amcazadesinin de olduğu, onunda İstanbul'a gönderildiği söylenmektedir.
Yaşlılardan aktarılan diğer bir bilgiyse Sarı Dede'nin "Karamanoğulları'ndan yani Konya'dan, Afyon'a gelerek Selçik Köyü'nü mekan tuttuğu" asıl adının da Mehmet Efendi olduğudur.
Sarı Dede'nin şimdi türbesinin bulunduğu yerin aşağısında bir dergahının olduğu, burada eserlerinin olduğu düşünülmektedir. Sarı Dede'nin yaşadığı döneme ait eserlerden geriye kalan tek bir yapıt türbenin çaprazındaki "dibek" taşıdır. Burada köy halkı yüzyıllardır Muharrem ayında Kerbela Şehitleri aşkına yaptıkları aşurelik buğdayı hazırlamaktadır. Balıklı Pınar'ın etrafında yer alan taşlarında buraya ait olduğu bilinmektedir.
Sarı Selçık mu? Sarı Saltuk mu?
Sarı Dede hakkında diğer bir görüş ise, Selçuk isminin Sarı Dede'ye ait olup olmadığıdır. Çünkü Selçuk ismi yaşayan yaşlılar tarafından bugüne kadar bilinmemektedir. Köyde Selçuk ismini taşıyanlar şu anda en fazla 20-25 yaşlarındadır. Oysaki Akin Köyü'nde meftun olan Yusuf Dede'nin adı, köylüler arasında daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Yani Akin'de yatırı bulunan Yusuf Dede'nin adı, Selçik'te türbesi bulunan Sarı Dede'ye ait olduğu söylenen Selçuk ismine nazaran çocuklara daha fazla isim olarak verilmiştir. Bu durumda bu düşünceyi desteklemektedir.
Selçuk ismi zamanla, köyün adının Selçuk, (daha sonradan Selçik olmuştur.) olmasıyla ilişkilendirilerek, Sarı Dede'ye Sarı Selçuk da denilmeye başlanmıştır. Yalnız yazılı kaynaklara bakıldığı zaman Anadolu Alevi-Bektaşi inancının hiçbir yerinde başka bir "Selçuk" adına rastlanılmamaktadır.
Selçik Köyü'ndeki Sarı Dede'nin, yine tarihteki Anadolu Erenlerinden Sarı Saltuk'a ait bir yatır olabileceği üzerinde durabiliriz. Bu konuda düşüncelerine başvurduğum araştırmacılarında kanaatleri bu yönde yoğunlaşmaktadır. Araştırmacı-Yazar Lütfi Kaleli'de "Alevi Kimliği ve Alevi Örgütlenmeleri" adlı eserinde buraya, Afyon-Sandıklı-Selçik Köyü'nde "Sarı Saltuk Türbesi" olarak yer vermiştir.
Sarı Dede, efsaneleri-söylenceleri dilden dile anlatılan, binlerce insanın gönlünde bambaşka bir yeri olan Anadolu Aleviliği'nin yaşamasında bugün dahi hizmetleri devam eden bir Anadolu ereni, Alevi-Bektaşi piridir.
Sarı Dede Sultan'ın himmeti üzerimize olsun. Aşk İle.
Sarı Selçuk Dede Türbesinin Yeri:
Metin ÖZDEMİR
Anadolu'da Alevi inancının filizlenmesi, Kızılbaşlık öğretisinin yayılmasında payı bulunan Sarı Dede Sultan, Batı Anadolu'yu mekan tutmuş Alevi pirlerimizdendir. Şimdiki coğrafyada Afyonkarahisar'ın Sandıklı Selçik Köyü'nde türbesi bulunan Sarı Dede, yöredeki diğer Alevi erenleri gibi bölgeyi irşad etmiştir. Tapduk Emre, Yunus Emre, Koçgazi Baba, Yusuf Dede ve Gelincik Ana'larla birlikte insanlığa rehber olmuş, kadim Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancının temsilcilerindendir.
Hünkâr Hacı Bektaş Veli'nin dünyaya yaydığı ışığın bir parçası olan Sarı Dede Sultan, aynı inancı bulunduğu yerdeki insanlara ulaştırarak yayılmasında katkı sağlamıştır. Sarı Dede Sultan, canların dilinde "Sarı Dede" olarak yer etmiştir. Sarı Selçuk Dede adıyla da anılmaktadır. Selçik köyünün kuruluşunu sağladığı ve burada dergâhını kurduğu bilinmektedir.
Yaşamı hakkında kesin bilgilerin bulunmadığı Sarı Dede'nin canların gönüllerinde yer etmişliği günümüzde de sürmektedir. Yüzyıllardan bu yana sürüp gelen inanç, Sarı Dede Sultan'ın mekanı olan Selçik köyünde yer bulmuştur. Geçmişten bugüne gözle görülür bir eser kalmamışsa da, burada canlarımız gönül birliğiyle Sarı Dede'nin makamını oluşturarak dergâhı canlandırmışlardır. Yakın dönemde de türbenin yanına cemevi-aşevi yapılarak dergâhın işlevi sürdürülmektedir.
Halk kültüründe sıkça rastladığımız yaşlılardan derlenen söylencelerle anılan Sarı Dede Sultan hakkında bu rivayetlerden fikir sahibi oluyoruz. Sarı Dede, Yunus Emre, Koçgazi Baba, Yusuf Dede gibi yörede yaşamını sürdürmüş olan erenlerle muhabbette bulunurlarmış. Her defasında farklı bir yerde toplanıp, hak muhabbeti ederler. Yine erenlerin toplandığı bir meclisten sonra içlerinde bulunan bir kişi sırlarını farş eder. O zatın sırlarını açığa çıkardığını anladıklarında aralarından uzaklaştırırlar. Alevi-Bektaşi felsefesinin esaslarından olan "Gördüğünü ört, görmediğini söyleme..." deyişi burada yine dile getirilerek, "sır içinde sır" olan öğreti sürdürülür.
Sarı Dede Sultan, bir inanç önderi olmakla birlikte, aynı zamanda halkın sorunlarıyla da ilgilenerek her alanda topluma önderlik etmiştir. Bir erenler meclisinde "üç can, bir cem" yine muhabbette iken, Sarı Dede muhabbete katılmakta gecikir. Geldiğinde, "Erenler, biz bugün senin mihmanındık. Neden geciktin?" derler. Özür beyan eden Sarı Dede, "Kuzeyden yöremize hayvan hastalığı geliyordu. Onu uzaklaştırdım, geldim." diyerek geç kalma nedenini söyleyerek muhabbete katılır. Bu erenler meclisi, muhabbet erkânları sürekli olarak tekrarlanırmış. Bugün bunun örnekleri cemlerimizde devam ettirilmeye çalışılmaktadır.
Sarı Dede, halkın içinde dilden dile dolanır. Selçuklu'nun zulmüne başkaldıran bir "Sarı Selçuk" olur. Yerinden yurdundan edilmiş, gelip Selçik'e dergâhını kuran bir "Karamanoğlu" olur. Tapduk'un dergâhında çile dolduran Yunus ile yarenlik eden bir derviş olur. Her muhabbette anılır. Her mecliste dilden de gönülden de düşürülmez.
Dergâhlarımız gelen mihmanların hem kalplerini, hemde bedenlerini doyurdukları yerlerdir. Ziyarete gelen canlar burada lokmalarından nasiplerini alırlar. Hemde kalplerini ve zihinlerini aşkla doyururlar. Sarı Dede Sultan'ın dergâhı da geçmişte bu işlevini yerine getirir. Sarı Dede'ye gelen canlar niyazlarını eder, dilekte bulunur, kurbanlarını keserler. Çerağlar yakılarak, aşevinde lokmaları pişirilir. Cemevinde Hak-Muhammet-Ali'nin ışığı yanar. Cemler yürütülür, demler sürülür...
Alevi-Bektaşi öğretisindeki batıni inancın sürdürüldüğü bu dergâhın günümüzdeki işlevi de buradaki inancın yaşamasını sağladığıdır. Bugün Sandıklı çevresinde bir tek Alevi yerleşim yeri kalsa da, halen cemlerin yürütülerek, hizmet görmek için dedelerin, pirlerin geliyor olması Sarı Dede Sultan dergâhının bu civardaki, inancı ve öğretiyi canların yüreklerinde sıcak tutuyor olmasındandır. Bu sayede Aleviliğe bağlılık korunarak, dergâhın etrafında birlik sağlanarak, canlılık sağlanmaktadır.
Geçmişten bugüne taşınan kültürün aynı canlılığı koruyabilmesi için hem inancımıza hemde dergâhlarımıza sahip çıkmalıyız. Bizler Sarı Dede Sultan'ın etrafından kopmadığımız müddetçe, inancımızdan, kültürümüzden de uzaklaşmayız. Ne zaman ki dergâhlarımızı unutur, inancımızdan uzaklaşırsak işte o zaman kendimizden de uzaklaşırız. Sarı Dede Sultan ve onun dergâhı da diğer Alevi uluları gibi, çeşitli yerlere dağılmış birbirinden uzakta olan canlarımızı bir arada tutan ortak değerimizdir.
Erenlerin himmetiyle. Aşkı muhabbetlerimle...
Afyonkarahisar İli Sandıklı İlçesine 4km uzaklıktaki Selçik Köyünde türbesi vardır.
Sarı Selçuk Dede Kimdir:
Sarı Dede, Sarı Dede Sultan olarak da adlandırılan Sarı Selçuk Dede 13. yüzyıl Anadolu erenlerindendir. Yunus Emre’nin çağdaşı olan Sarı Selçuk’un adı Osmanlı kayıtlarında da geçmektedir. Köyde son yıllarda adına anma etkinlikleri düzenlenmektedir.
Türbenin Durumu:
Köyün ortasında yer alan türbenin üstü betonarme duvar ile örtülmüştür. Türbenin yanında Cemevi ve Aşevi yapılmıştır. Ayrıca türbeye yakın üç adet havuz bulunmaktadır.
Ziyaret Nedeni:
Türbeyi genellikle çocuğu olmayan kadınlar ziyaret eder, mum adağında bulunurlar. Bez bağlanır ve ayrıca türbe etrafına niyet edilerek yuvarlak taş yapıştırılır. Türbe yakınındaki havuzlar da türbe gibi ziyaret edilmektedir.
Menkıbeler:
1-) Sarı Selçuk Dede, Yunus Emre Koçgazi Baba ve adı bilinmeyen bir zat dört arkadaş imiş. Çobanlık yapan bu dört şahıs aralarında hoş sohbetler yaparmış. İsimsiz olan şahıs bir gün Yunus Emre’yi ağasına, koyunları otlatmıyor diye şikayet etmiş. Acaba şikayet doğrumu diye, gözlemek isteyen ağa arkadaşların peşine düşünce, bu durum arkadaşlara malum olmuş. Ağa arkadaşların yanına gelince bakmışlar ki koyunlar tok, dönüp gitmiş. Üç arkadaş da isimsiz arkadaşlarını kendilerini şikayet etti diye şu sözü söyleyerek yanlarından uzaklaştırırlar: Gördüğünü ört, görmediğini söyleme…
2-) Birbirine sıra ile ziyarete giden bu üç arkadaş evliya, sıranın Sarı Dede’de olduğu bir gün Sarı Dede’yi yerinde bulamazlar. Beklerler ve bir vakit sonra Sarı Dede çıkar gelir. Yunus Emre sorar: Bre erenler bugün sıra sendeydi, misafirindik biz senin, unuttun mu? deyince Sarı Dede cevap verir: Kusura bakmayın, köye kuzeyden hayvan hastalığı geliyordu da, bize gelmesin diye onu uğurladım, geç kalmam bu yüzdendir, der…
3-) Türbenin yakınında üç tane havuz bulunmaktadır. Bu havuzların asla kirlenmediği söylenmektedir. Bu havuzlardan birine, sıtmalı bir kadın düşer. Kısa zaman sonra su çekilir ve bu havuz susuz kalır. Bu olayı anlatan kaynak kişinin babasının rüyasına giren Sarı Dede, havuzun temizlenmesi halinde suyun tekrar geri geleceğini söyler. Ertesi gün havuz temizlenince, su tekrar geri gelir. Selçik’liler Sarı Dede kadar bu havuzların kutsallığına da inanırlar ve bu havuzlara da mum adağında bulunurlar.
Taylan KÖKEN
Kaynakça:
http://www.facebook.com/selcikkoyu
Abdulhalim Durma – Evliyalar Şehri Afyonkarahisar – Amasya - 2009
Tuğrul Balaban – Sandıklı Halk İnanışları ve Uygulamaları - 2006
Sarı Saltuk' un adı, "Hacım Sultan Vilayet-Namesi" nde Sarı Selçuk tarzında geçer.
Abdulbâki Gölpınarlı - Yunus Emre ve Tasavvuf - Remzi Kitabevi - 1961
***
Köyde Selçiklilerin Sarı Dede adını verdikleri Sarı Selçuk Dede türbesi bulunmaktadır. Köylüler Selçuk Dede’ye her yıl adaklar adayıp kurbanlar kesmektedirler. Hacım Sultan Vilayetnamesi’nde bu türbenin yanında bir de aynı adı taşıyan bir tekkeden söz edilmektedir (Tschudi, 1914: 71). Ayrıca bu tekke ve türbenin Sarı Saltık’a izafeten inşa edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir (Ocak, 2002: 110).
Yrd. Doç. Dr. Fahri MADEN
Kastamonu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
***
,