KARIŞIK

29 Eylül 2021 Çarşamba

 ŞEHİTLİK TÜRBESİ ..MUŞ VARTO..DAĞCILAR




Varto Caneseren (Dağcılar) köyünün yaylasında yer alan bir şehitliktir. Şehitlik etrafının büyük taşlarla çevrilerek koruma altına alınması ile oluşan ziyaret, yöre insanı tarafından “marew” denilmektedir (Asna, 2016: 320). Özellikle Varto Alevileri tarafından kutsal kabul edilmekte ve yaz aylarında kurbanlar kesilmektedir. Çocuğu olmayan kadınlar burayı ziyaret eder ayrıca her türlü hastalığa iyi geldiğine inanılan torağından az miktarda tadına bakılarak şifa umulur. Başta Alevi inancına mensup kişiler olmak üzere toplumun farklı kesimlerinden ziyaret edenler olmaktadır 

3 Eylül 2021 Cuma

CAFER DEDE TÜRBESİ..AFYON BOLVADİN



Hacı Halife mahallesindeki Cafer Dede Türbesi, evlerin arasında kalmıştır. Ön kısmı ise bahçe duvarı ve kapı ile tamamlanmıştır. Hemen önünde sonradan yapılmış bir çeşme bulunmaktadır. Mevlevi olduğu rivayet edilen bu zatın türbe ziyaretine özellikle çocuğu olmayan kadınlar gelmektedir..

ŞERBETÇİ BABA TÜRBESİ.GELİBOLU.ÇANAKKALE





Kalender Baba, Kum baba gibi Gelibolu’nun fethine katılan dervişan gazilerindendir. Türbesi Yazıcızade camii bahçesinde bakımlı durumdadır. Doğum ve ölüm tarihleri bilnmemektedir. fetih sırasında askerle birlikte savaşan manevi gücünü arttıran gazi dervişanlardandır. İsminden de anlaşılacağı üzere askere ve çevresinde maddi ve manevi şerbet dğıtarak gönülleri nurlandırma işi ona verilmiştir.

Şerbetçi baba ; Günün birinde Bursa’ya gezmeye gitmek ister. Yola çıkmadan önce Yazıcızade kardeşlerin bursa’dan bir istekleri olup olmadığını sorar. Bir isteğimiz yoktur. sultana selamımızı söyleyesin derler. Şerbetçi baba bursa ya varır. sultan Murat’a uğrar ”gelibolu da ne var ne yok sualinden sonra yazıcızadelerin selamını da iletir.sende onlara selamımı söyle sonra şu iki tesbihi de al. Onlara hediyem olarak götür ”der.

Şerbetçi baba bir süre sonra gelibolu ya döner. Mehmet ve Ahmed i bican hzleri bursa da ne var ne yok diye sual ederler.Şerbetçi baba Sultan Murat ın selamını iletir. fakat tesbihlerdenbirini gizleyip diğerini mehmet Bican hzlerine verir.mehmet bican hz leri Sultan bizim iki kişi olduğumuzu bildiği halde niye bir tesbih yolladı ki dye sorar. Şerbetçi baba bilmem ki der.

Yazıcızade Mehmet efendi yantarafına dönerek sanki sultan Muratla konuşuyor gibi ; sultanım bir tesbih mi verdin yoksa 2 mi diye sorar. Sultan yanlarındaymış gibi gaipten bir ses gelir ve iki tesbih yollamıştım der.Şerbetçi Baba bu işe şaşırmaz çünkü onun ne denli büyük bir allah dostu olduğunu bilir. Bilir de O’nun manevi makamının bir defa daha ortaya çıkması için bu yola başvurmuştur. Hemen cebinden ikinci tesbihi çıkarıp takdim eder ve ellerine kapanarak o maneviyat sultanından feyiz almaya devam eder.

28 Haziran 2021 Pazartesi

  MALKOÇ BABA TÜRBESİ...Bulgaristan 

Sevlievo bölgesi Burya köyü





Sevlievo Bölgesi Bourya köyünde bulunan Malkoç Baba Türbesi, yine Sevlievo bölgesinde Ryahovtsite köyü yakınındaki Gazi (Ali) Baba Türbesi, Pavel Bölgesi Skobelevo köyündeki Tahir Baba ve Ayvaz Baba türbesi ve son olarak da Arda Bölgesinde bulunan Mustafa Efendi Türbesi. Yazarın yorumlarının yanı sıra, bu dört türbe ve onların erenleri hakkındaki sunulan veriler aşağıda gösterilen temel sonuçları ortaya koymaktadır: Bunlardan birincisi, üzerinde çalışılan türbeler Bulgaristan’daki tasavvuf mimarisinin sonlarına ait olan kült binaların ağlarını genişletmektedirler, çünkü onlar 19. ve 20. yüzyılda inşa edilmişlerdir. O türbelerden ikisi, Malkoç ve Gazi Baba Türbesi yedi açılı modeli temsil etmektedir ve bu model Bulgaristan’daki tasavvuf mimarisinin tarihi gelişiminin devamlılığının bir örneğini temsil etmektedir. İkinci olarak, bu türbeler Bektaşi türbeleridir. Ayrıca Bektaşi kökenine ve Bektaşi geçmişine dayanır ki bu türbenin erenleri hakkındaki yazılı ve sözlü verilerin yanı sıra türbelerin mimarileriyle olan benzerliklerle kanıtlanmıştır. Bu özellik ayrıca Skobelevo köyündeki türbede de bulunmaktadır çünkü bu türbe Kızılbaşlarca (Bektaşi tarikatının iki kolundan birini temsil eden bir toplum) kurulmuştur. Bu nedenle, Kızılbaş toplumu büyük ölçüde bu ideolojiyi, felsefeyi ve dini pratikleri sürdürürler. Üçüncü olarak, türbedeki erenlerin doğaüstü yetenekleriyle alakalı efsaneler, inançlar ve fi kirler günümüze kadar Türk halk tasavvufu tarafından korunan Bulgaristan’daki Şii-Sufi geleneğinin mucizevi kayıtlarını zenginleştirmektedir

24 Haziran 2021 Perşembe

 NUH PEYGAMBERİN TÜRBESİ / NAHÇIVAN.AZERBAYCAN



Nuh Tufanı yolculuğu Nahçıvan’a yakın bölgelerde nihayetlenmiştir. Nahçıvan’daki coğrafik yer adlarının Nuh Peygamber tarafından konulduğu, Nahçıvan kelimesinin “Nuh çıhan” la alakalı olduğu, söylenmektedir. Rivayete göre “Nuh çıkan” Nahçıvan’ın en kadim adıdır.
Nahçıvan’da Nevruz sözünün Nuhruz varyantına da rastlanır. Eski yerli sakinler (yerli halk) Nuhruz Nuh Peygamberle onun rızkını verdiği yeni günle arasında bağlantı kurmuşlardır. Nuh’un, tufandan kurtulup karaya çıktığı ve yeni bir hayata kavuştuğu Yeni yıl günü, Nuh’la beraber olanların yeni günü denilmiştir. Nuh’un, Nahçıvan’la olan bağlantısını tasdik eden bazı gerçekler de vardır. İlk önce Nahçıvan sözünün manasına bakmak gerekir. Bu söz üç terkipten ibarettir: Nuh / çı / van. Sözün kökü olan Nah, Nax, Nuh-Peygamber adıdır. Çı, söz düzenleyici,şekillendiricidir. Nuhcu, Nuh taifesinden olan demektir. “van” ise yer, mekân bildiren şekillendiricidir. Nahçıvan ise tamamıyla Nuhçuların (Nuh’la beraber bulunanların) meskûn olduğu yerdir, Nuh’un, Nuhçuların vatanı demektir. Sonuçta Nuhçıvan sözü Nahçıvan şekline dönüşmüştür.
Nuh peygamberin türbesi Nahçivan’da bulunmaktadır. Türbe, şehrin en eski kalesi olan ve “Köhne kala” diye isimlendirilen yerdedir. Türbenin duvarlarında Nuh Tufanı hakkında Kuran’dan alıntılar ve Haça Dağı’nda bulunanların fotoğrafları sergileniyor. Türbe, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti yüksek meclisinin başkanı Vasıf Talibov tarafından restore ettirilmiştir. Meşhur ressam Behruz Kenkerli Nuh’un, Nahçıvan’daki mezarının yağlı boya ile tablosunu yapmış ve şu anda bu tablo Nahçıvan Tarih Müzesi’nde bulunmaktadır.
1836 yılında Nahçıvan’a gelen bazı Rus âlimleri Nuh’un mezarının Nahçıvan’ın kuzey tarafında bulunduğunu yazmışlar. Nahçıvan’da yaşayan Azerbaycan Türkleri ve onların ecdatlarının ise beş bin yıldan fazla bir süredir bu coğrafyanın en kadim sahipleri olduğu anlaşılmaktadır.
 İDRİS BABA TÜRBESİ -MACARİSTAN
MACARİSTAN’IN PÉCS ŞEHRİNİN, RÓKUSDOMB TEPESİNDE.






İdris Baba Güney Macaristan’ın Sancak merkezi olan Pécs şehrinde XVI. Yüzyılda yaşamıştır. Macaristan’a ilk gelen yerleşimci kafilelerin arasında olduğu sanılmaktadır. Neyle ilgilendiği, mesleğinin ne olduğu konusunda rivayet muhteliftir. Bazı tarihçilere göre tabip, bazılarına göre ise müneccimdir. Ölümünün ardından şehir sakinleri onu bir evliya olarak görmüşlerdir. Zamanla onun anısına yapılan türbe de sürekli ziyaret edilen bir merkez haline gelmiştir.
Ünlü tarih yazarı Peçuylu İbrahim Efendi İdris Babayı “Peçuy’da büdeladan İdris Baba denen bir meczüb-ı ilahi vardı. O nice keramet ve velayeti zahir bir aziz idi. Şimdi mezarının üzerine yüksek bir kubbe yapılmış olan baba o vakitler yaşıyordu, kendisine rastladım” cümleleriyle tanıtmak­tadır. Peçuylu ;onunla 1000 (1591) yılında Bosna Beylerbeyi Hasan Paşa’nın yanına giderken karşılaştığına göre İdris Baba XVI. yüzyılın sonlarında veya XVII. yüzyılın ilk yıllarında ölmüş ve kabri üstüne kubbeli bir türbe yapılmıştır.
Gerçekten yaşadığı bu bilgiden öğreni­len İdris Baba’nın sonradan kemikleri de bulunmuştur. Evliya Çelebi 1073 yılı Zilkadesinde (Haziran 1663) Peçuy’a da uğramış ve şehirdeki cami, medrese, tekke ve hamam gibi vakıf eserlerden bahsederken İdris Baba’yı “1000 tarihinde hayatta olup nice kerametleri nakledilir” cümlesiyle anmıştır. Evliya Çelebi, Peçuy’daki yatır ziyaretgahları arasında Sigetvar Kapısı dı­şında güneye meyilli yolun sağ tarafında dağlık yerde bir alim hekimden de söz eder. Kabri üzerinde kubbe olmayan bu kişi burada yaşamış ve mezarı üstüne çeşitli dillerde yazılar bulunan bir mermer levha konulmuştur. Evliya Çelebi’nin tarif ettiği bu yer. İdris Baba Türbesi’nin olduğu araziye topografya bakımından uygun düşmekteyse de ikisinin ayrı anılma­sı bunların değişik kişiler olduğunu belli etmektedir. Evliya Çelebi’nin İdris Baba’ya dair daha geniş açıklama yapmaması şaşırtıcıdır. Fakat 1000 yılında henüz hayatta olduğunu bildirmesi Peçuylu İbra­him’in verdiği bilgiyle tam uyum sağlar. Bu hususta akla gelen başka bir nokta da . Evliya Çelebi’nin İdrisBaba Türbesi’ni ciddi olarak incelememesi ve onunla ilgili bilgiyi Peçuylu’nun tarihinden aktarmış olmasıdır. Aksi halde adını belirtmediği hekime o kadar yer ayınrken İdris Baba’nın tek satırla geçiştirilmesine bir anlam vermek mümkün değildir.
İdris Baba Türbesi, Macaristan’ın elden çıkmasının ardından 1693’ten sonra Cizvit tarikatı tarafından şapele dönüştürül­müş , pencerelerinden biri bozularak buraya yarım yuvarlak çıkıntı halinde bir ap-sis eklenmiştir. Ancak yapının hristiyan­ların ibadetine tahsisi fazla sürmemiş. Macar yazarlarının ifadesine göre XVIII. ve XIX. yüzyıllarda baruthane olarak kullanılmıştır. 1912-1913 yıllarında Istvan Möller tarafından bir dereceye kadar restore edilmiş bu sırada apsis de kaldırıl­mış, fakat tepesindeki haç bırakılmıştır. 1917’de Budapeşte Yüksek Mimarlık Okulu çalışmaları arasında bu ülkedeki Türk yapılarının rölövelerini çizdirerek bir albüm halinde yayım­ladığında İdris Baba Türbesi’nin de plan ve kesitleri çıkarılmıştır. Bu çizimlerin teknik bakımdan mükemmel olduğu söy- lenemezse de yine o yıllardaki durumu gösteren birer belge olarak değerlidir.
İd­ris Baba Türbesi 1961-1963’te tekrar restorasyon görmüş, bu sırada evvelce sandukanın bulunduğu yerde bir kazı yapıl­dığında İdris Baba’nın iskeletine oldukça tamam bir halde rastlanmıştır. 1980’li yıllarda görüldüğünde bu küçük yapı, o sırada bir hastahanenin hemen yanında ağaçlık bir arazi ortasında bakımlı olup içi bir türbe görünümünde düzenlenmişti.
Rumeli’de birçok benzeri gibi daha önce belki bir tekkenin yanında bulunan türbe bugün tek başınadır. Burada eskiden bir tekkenin varlığını gösteren bir iz yoktur. Türbenin etrafındaki arazinin Osmanlı döneminde oldukça yoğun müslüman yerleşmesine sahne olan Peç’in Türk mezarlığı olduğuna ihtimal verilebilir. Türbe sekizgen bir plana göre yapılmış ve inşasında kaba moloz taşlar kullanılmıştır. Pencerelerden biri burası şapel yapıl­dığında sivri gotik kemerli bir kapıya dönüştürülmüş, diğer Türk dönemi pencereleriyle kapısı örülmüş, bir pencerede yarılarak büyütülmüştü. Son onarımda bunlardan bazıları düzeltilmiş, üst dizide olan yuvarlak pencerelerden bozulan bir tanesi eski şekline getirilmiş, gotik biçimli sövelere sahip kapıya ise dokunulmamıştır. Taştan örülmüş kasnaksız kubbe de kiremitle örtülmüştür. Türbenin içiyle duvarlarında hiçbir süsleme veya yazı izi bulunamamıştır. Herhalde Peç’te Türk idaresi sona erinçeye kadar duvarların iç yüzleri süslemesiz değildi. Bugün İdris Baba’nın ağaç parmaklıkla ayrılmış kabri üstünde bir sanduka, bunun da başında bir Kadiri tacı vardır. Ayrıca şamdan, seccade gibi mefruşatı da mevcuttur.

21 Haziran 2021 Pazartesi

 

ŞÂHİDÎ, Muğlalı İbrahim Dede türbesi ..afyonkarahisar

(d. 1440/875 - ö. 1550/957)





 

ŞÂHİDÎ, Muğlalı İbrahim Dede (d. 875/1470-ö. 957/1550), divan şairi. Asıl adı İbrahim’dir. Edebiyat tarihinde ismi “Muğlalı Şâhidî” ve “İbrahim Şâhidî” olarak geçer. Babası, Mevlevî şeyhlerinden Sâlih Hüdâyî Dede’dir. Esrar Dede, tezkiresine göre 875/ 1470 yılında Muğla’da doğdu. Şiirlerinde Şâhidî mahlasını kullandı. Ali Enver, ondan meşhur Şâhidî diye bahsetmektedir. Latifî, tezkiresinde Menteşe yöresinin Muğla isimli kasabasından olduğunu belirtir. Namık Açıkgöz, kendisinden önce Muğla yöresindeki Mevlevî akımıyla ilgili fazla bilgi ve belge bulunmadığına değinerek, Muğla’daki Mevlevi dergâhının Şâhidî ile üne kavuştuğuna dikkat çeker. Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân adlı eserde kerâmet sahibi bir kişi olarak da anılmaktadır.  İyi bir öğrenim görmüş olup tahsiline babasından aldığı dersler ile başladı. Ondan Mesnevî ve Farsça dersleri ile birlikte mevlevilik adabını öğrendi. Vakıf Köyü imamı olan Fenâyî’den tefsir dersleri tahsil etti.  18 yaşına geldiğinde tahsilini ilerletmek amacıyla önce İstanbul’daki Fatih Medresesi’nde öğrenim gördü ve daha sonra Bursa’ya giderek Yıldırım Han Medresesi’ne devam etti. Bursa’da yaşadığı bir olay üzerine Muğla’ya döndükten sonra tasavvuf yoluna girmeye karar verdi. Önceleri annesinin isteği üzerine Vefâî şeyhlerinden Şeyh Bedreddîn’e intisap etmişse de sonra Vakıf Köyü imamı Fenâyî ile birlikte Denizli ilinin Lazkiye kasabasındaki Fânî Dede’nin huzuruna vardı ve ondan el alarak Mevlevîlik tarikatına intisap etti. Divânî Muhammed Çelebi’ye olan intisabıyla alakalı ise değişik rivayetler bulunmaktadır. Kınalızâde Hasan Çelebi’ye göre Konya’da, diğer tezkirelerde ve kendi eserlerindeki ifadelerde geçtiği üzere ise Kütahya’da bu intisap gerçekleşmiştir. Daha sonra Baba Acem adında bir dervişle Bursa’dan Kütahya’ya giderken Mevlânâ’nın soyundan gelen Paşa Çelebi ile tanıştı ve ondan çok etkilendi. Bunun üzerine kendisini müritliğe kabul etmesini Çelebi'den istedi. Kendisi de yeni şeyhinin oğlu Emir Âdil’e hocalık yaptı. Bursa, Denizli, Kütahya ve Afyonkarahisar beldelerini gezerek buradaki Mevlevî şeyhleriyle sohbetlerde bulunmuş ve bu vasıtayla Konya’daki dergâhla iletişim kurma yoluna gitti. Bu temaslarından edindiği bilgi birikimini memleketine döndüğünde Muğla’daki dergâha aktardı. Eserlerinden çağının geçerli bilgilerini, tasavvufi düşünce dahil olmak üzere öğrendiği anlaşılmaktadır.Kaynaklarda kiminle evlendiği belirtilmemiştir. İki çocuğu olduğu bilinmektedir. Şuhûdî Dede oğullarından adı en çok bilinendir. O da Mevlevîliğe intisap etmiş olup babası gibi şairdir. Şâhidî, 82 yaşında, 1550 yılında vefat etmiş olup önceki mezarının Afyonkarahisar’da bulunduğu belirtilmektedir. Şeyhlerinden Divânî Muhammed Çelebi’nin ön tarafında, Abâpûş-ı Veli’yle aynı sırada ve İlyas Çelebi’nin sağ tarafında medfundur. Daha sonra Afyonkarahisar’daki mezarın tasfiye edilmesi üzerine memleketi Muğla’da defnedildi.

Hayatı boyunca şeyhlik görevi dışında herhangi bir resmî veya gayr-ı resmî görevi bulunmamaktadır. Latifî onun ilimde oldukça üstün olduğunu fakat şiirde ise ilmi kadar yeteneğinin olmadığını söyler. Kınalızâde de bazı güzel beyitlerinin olduğunu, fakat şiirlerinde şairane bir heyecanın bulunmadığını ifade eder. Şiirini daha çok Mevlevîliği yaymak ve görüşlerini anlatmak amacı ile söylediği için sanat yönünü önemsemediği ifade edilmektedir. Mustafa Çıpan ise onun özellikle Türkçe şiirlerinde vezne hâkimiyeti, üslubu, ifadelerindeki samimiyeti, kelime hazinesi ve kullandığı Türkçe deyimler itibariyle başarılı bir şair olduğunu ifade eder. Tasavvufî şiirlerinde Mevlânâ’nın, babası Hüdâyî Dede’nin ve şeyhi Divânî Muhammed Çelebi’nin etkisinde kaldığı belirtilmektedir.

Üretken bir şair olan Şâhidî'nin çok sayıda eseri vardır: 1) Türkçe Dîvân: Eserde biri hece vezniyle 109 manzume yer almaktadır. Mustafa Çıpan’ın eser üzerinde yüksek lisans tezi bulunmaktadır. 2) Farsça Dîvân: Ali Enver Dede, Semâhâne-i Edeb'de Şâhidî’nin Farsça divanından söz etse de bu eserin herhangi bir nüshası bulunabilmiş değildir. 3) Gülşen-i Vahdet: Mevlânâ’nın Mesnevî-i Şerîf'ine benzer tarzda ve aynı vezinde yazılmıştır. Eserin tespit edilen nüsha sayısı yirmi bir olup 491 beyitten oluşur. Eserde, insan uzuvlarının tasavvufî remizlerle ele alındığı görülmektedir. 4) Mevlid: Mefâ’îlün mefâ’îlün fâ’ilün vezniyle yazılmış olup 823 beyittir. Hasibe Mazıoğlu, eserin Şâhidî’ye ait olduğu yönünde görüş bildirmiştir.  5) Gülşen-i Tevhîd:  Farsça olan bu eser de Mevlânâ’nın Mesnevî'sinin her cildinden 100’er beyit seçilip bu beyitlerin her birinin 5’er beyitle şerh edilmesiyle meydana gelmiştir. Eserin vezni Mesnevî ile aynıdır. Eser 1878 yılında Musul vilayetinde adliye müfettişi olarak görev yapan Serezli Ahmed Niyazi Efendi tarafından İstanbul Tıbbiye Mektebi’nde basılmış, 1967 yılında Midhat Bahari Baytur tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir. 6) Gülşen-i Esrâr: Eserin dili Farsça olup mefâ’îlün mefâ’îlün fâ’ilün vezniyle yazılmıştır. Kendisinden, babasından, şeyhinden ve Mevlevîlik tarikatının adabından bahsettiği bir eser olup üç nüshası bulunmaktadır. Eser üzerinde Nuri Şimşekler tarafından hazırlanmış doktora tezi bulunmaktadır. 7) Gülşen-i İrfân: Esrâr Dede, Şâhidî’nin bu eserini oğlu Şuhûdî’ye hitaben yazdığını belirtir. Yapılan araştırmalarda böyle bir esere ait herhangi bir nüsha bulunamamıştır. 8) Tuhfe-i Şâhidî: Türkçe-Farsça manzum bir sözlük olup mefâ’îlün mefâ’îlün fâ’ilün vezniyle yazılmıştır. Eser Şâhidî’ye çokça şöhret kazandırmış olup eser üzerine pek çok şerh ve nazîre yazılmıştır. Ayrıca eser Arap âlimlerinden İbrahim İbn-i Süleyman Ezherî, Allâme-i Hafacanî’nin öğrencilerinden Abdülkadir-i Bağdâdî ve Eğribozlu Ahmed Selâmî tarafından Arapça’ya tercüme edilmiştir. Manzum Rumca tercümesi de bulunmaktadır. Eser, 1858 yılında İstanbul’da basılmıştır. Antoinette Verburg’un eser üzerinde 1997 yılında yayımlanmış bir çalışması bulunmakta olup 2005 yılında Ahmet Hilmi İmamoğlu tarafından transkribe edilerek yayımlanmıştır. 9) Gülistân Şerhi: Eserin dili Farsça olup Şirazlı Şeyh Sadî’nin Gülistan isimli eserinin şerhidir. Kaynakların söz ettiği eserin nüshalarına rastlanmamıştır. 10) Sohbetnâme: Eserin dili Arapça olup tek nüshası bulunmaktadır. Mürşit ile müridin sohbet adabından bahseden bir eserdir. 11) Müşâhedât-ı Şâhidiyye: Eserin dili Arapça olup bu eserden bahseden tek kişi Sâkıb Dede’dir. Eserde Şâhidî’nin Mevlânâ’dan ve şeyhi Divânî Muhammed Çelebi’den aldığı feyizler anlatılmıştır. Risâle tarzında yazıldığı belirtilmektedir. 12) Tıraşnâme:  Farsça olup iki nüshası bulunmaktadır. Abdülbaki Gölpınarlı, eserin içerik, vezin, kafiye kuruluşu açısından Şâhidî’ye ait olduğunu belirtmektedir. 13) Risâle-i Âfâk u Enfûs:  Farsça olup iki nüshası bulunmaktadır. Abdülbaki Gölpınarlı, bu eserin de içerik, vezin, kafiye kuruluşu açısından Şâhidî’ye ait olduğunu belirtmektedir.

Kaynakça

Açık Önkaş, N. (2013). Mevlânâ Okyanusundan Muğlalı Şâhidî Denizine. Muğla: Muğla Belediyesi Yay.

Açıkgöz, Namık (2008). Şâhidî ve Muğla’da Mevlevîlik. Muğla.

Ali Enver Dede (1309). Semâ’-hâne-i Edeb. İstanbul.

Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latifî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nüzemâ (İnceleme-Metin). Ankara: AKM Yay.

Çıpan, Mustafa (1982). Muğlalı İbrahim Şâhidî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti, Eserleri, Divan ve Gülşen-i Vahdet: Tenkidli Metin. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.

Çıpan, M. (1986). Muğlalı Şâhidî İbrahim Dede, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri. Konya. 33.

Çıpan, Mustafa (2002). Divane Mehmed Çelebi. Konya: Konya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü.

“Ebrāhim Dede Šāhedi” (1998). Encyclopaedia Iranica. Vol. VIII. California. 65-66.

Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrâr Dede, Tezkire-yi Şuarâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay.

Gölpınarlı, Abdülbaki (1983). Mevlânâ’dan Sonra Mevlevilik. İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevleri. 

Ahmet Hilmi (2005). Muğlalı Şâhidî İbrahim Dede, Tuhfe-i Şâhidî, Farsça-Türkçe Manzum Sözlük. Muğla: Muğla Üniversitesi Yay.

İmamoğlu, A. H. (1993). Muğlalı Şâhidî İbrahim Dede. Tuhfe-i Şâhidî. Farsça-Türkçe Manzum Lugat. Muğla: Muğla Üniversitesi Yay. 28.

İsen, Mustafa (1991). Latifî Tezkiresi. Ankara: Akçağ Yay.

Kılıç, Atabey (2007). “Türkçe-Farsça Manzum Sözlüklerden Tuģfe-i Şāhidí (Metin)”. Turkish Studies 2/4: 517-548.

Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi Meşâ’irü’ş-Şu’arâ. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.

Kutluk, İbrahim (hzl.) (1989). Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şuara. İstanbul: TTK Basımevi.

Külekçi, Numan (1996). Şâhidî İbrahim Dede, Gülşen-i Vahdet. Ankara: Akçağ Yay.

Mustafa Sâkıb Dede (1283). Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân 3. Kahire: Matbba-i Vehbiye.

“Şâhidî” (2007). Türk Dünyası Ortak Edebiyatı: Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. C.VIII. Ankara.

Şimşekler, Nuri (1998). Şâhidî İbrahim Dede’nin Gülşen-i Esrâr’ı: Tenkidli Metin, Tahlil. Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.

Tatçı, Mustafa (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri I-II-III. Ankara: Bizim Büro Yay. 

 Verburg, Antoinette (1997). “The Tuģfe-i Şāhidí: A Sixteenth Century Persian-Ottoman Dictionary In Ryhme”. Archivum Ottomanicum 15: 5-88.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: BÜNYAMİN TAN
Yayın Tarihi: 28.09.2013
Güncelleme Tarihi: 29.10.2020

Eserlerinden Örnekler

 Gazel

Zâhid ibâdet eylediginden riyâ ile

Yegdür şarâb-ı nâb içe bir dilrübâ ile

Zerk ile halka tâatin itmekden âşkâr

Hoşdur günâh-ı sır ide havf u recâ ile

Devlet anun ki ola murâdı rızâ-yı Hak

Hâlis ibâdet eyleye zevk ü safâ ile

Âşık çü aşk u şevk ile müştâk-ı rûy-ı yâr

Her dem niyâzı sûz ile derd ü belâ ile

Ey Şâhidî-i âşık-ı şeydâ-yı Mevlevî

Gel gir semâa raks idelüm def ü nây ile

(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede, Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye, Ankara: AKM Yay. 252.)

Tuhfe-i Şâhidî

Leb tudak u ruh yanak çeşm ü göz ü rûy yüz

Kirpige müjgan müje dest el ayag oldı pây

Gûş kulag u dûş omuz mûş sıçan u hûş us

Dûd tütün bûd idi zûd tiz ü rûd çay

Kârd bıçak ârd un demrene peykan dimiş

Nîze sünü zih kiriş tîr ü kemân ok u yay

Hûr güneş ü yir zemîn jâle çiy gök âsmân

Yagmura bârân digil ebr bulut mâh ay

Gâv öküz ester katır har eşek üştür deve

Esb at u mâdiyan kısrag u hem kürre tay

(Kılıç, Atabey (2007). “Türkçe-Farsça Manzum Sözlüklerden Tuģfe-i Şāhidí (Metin)”. Turkish Studies 2/4: 521.)

 
 
 
 
 

Sûfîyâ nûş it mey-i sâf-ı ger istersen safâ
Âşık ol mestâne çâk it perde-i havf ü recâ

Ârdur ‘uşşâk içinde nâm u nâmûs vakâr
Hîle vü sâlûs u zerk ü hod-furûşî vü riyâ

Vasl-ı Hak’dan lâf urursun cîfe-keşsin zâg-veş
Sen degülsin bülbül-i şeydâ-yı bâg-ı kibriyâ

Lâf urursun kim bekâ mülkinde şâh-ı bâkıyem
Pes neden sen tâlib-i dünyâ-yı dûn-ı bî-vefâ

Şâhidî sen şâh-ı mahfîsin sana sen perdesin
Senligi mahv it senünle âşinâ ol âşinâ

*

 Derde düştü can
 Bulmadan dermân
 Olmuşam nalân
 Aşka düşelden

 Bî-karar oldum
 Hâki sâr oldum
 Zâr u mâr oldum
 Aşka düşelden

 Yüreğüm yare
 Bulmadum çare
 Oldum avare
 Aşka düşelden

 Zâr u giryânum
 Mest ü hayrânum
 Gûy u çevgânum
 Aşka düşelden

 Şâhidî câne
 Koyup merdâne
 Girdi meydâne
 Aşka düşelden

7 Mayıs 2021 Cuma

Seyyid Muhammed Kattal türbesi elazığ-maden









seyyid Muhammed Kattal türbesi, ilçeye 37 km. mesafede bulunan Kartaldere Köyündedir. Şeyh Muhammed Kattal’ın Hicri 764 yılında irşad hizmetini ifa ederken Ermeni ve Bizanslılarca katledildiği rivayet edilir. Bu sebeble Kartaldere köyünün eski adı ‘katledilen şeyh’ anlamına gelen “Şeyhkatülan” olarak anılmıştır. Türbe köy içerisine az yükseklikte düz bir arazi üzerinde bulunur.

Türbe, üstü çatılı olup, türbegâh, misafirhane, mescit ve mutfak olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır.
Türbegâh kısmı demir parmaklıklarla kapatılmıştır. Türbenin herhangi bir mimari özelliği bulunmamaktadır. Ayrıca türbenin arkasındaki dış duvarına iki tane Türk bayrağı işlenmiştir. Türbenin karşısında ve alt tarafında köy mezarlığı bulunur. Muhammed Kattal, Osmanlı İmparatorluğu döneminde hazırlanan berat ve fermana göre Evlad-ı Resül’den olup Zeynelabidin’in oğlu Muhammed Bakır’ın oğludur.

Türbe duvarında yer alan mermer levhaya göre Muhammed Kattal’ın şeceresi şöyle verilmiştir: “Bu türbede yatan Evlad-ı Resül’den beşinci imamın oğlu Seyyid Muhammed Kattal Hazretleri’dir. Muhammed Kattal Muhammed Bakır’ın, Muhammed Bakır Ali Zeynel Abidin’in, Zeynel Abidin İmam Hüseyin’in, İmam Hüseyin’de İmam Ali’nin oğludur. Radiyallahü Anhüm. Şecere Tarihi: 764” Muhammed Kattal’ın asıl adı Ali’dir. Babası Muhammed Bakır büyük bir hadis ve fıkıh âlimidir. Bugün mevcut birçok sahih hadise kaynaklık etmiştir. Devrin hükümdarı Ömer bin Abdulaziz birçok konuda ona fikir danışıp istifade etmiştir. Muhammed Kattal, İslam ordularıyla birçok savaşlara katılmış ve başarılar göstermiştir. Onun, İslamı yaymak amacıyla Anadolu’ya yönelik akınlardan birinde tahminen genç bir yaşta görev alarak bugünkü Kartaldere yakınlarında Bizanslılarla yapılan bir savaşta şehit düştüğü ve buraya defnedildiği söylenir. Türbenin bulunduğu köyün kuzeyinde yer alan dağın zirvesinde Muhammed Baki ve eteğinde ise Muhammed isimli zâtların bugün yerleri belli olmayan mezarları yer alır. ruh ve sinir hastalıkları başta olmak üzere her türlü hastalık için gelinmektedir. Rahatsızlığı olan bazı hastalar şifa bulma ümidiyle burada yatıya kalır. Şifa bulup da adak dileyenler daha sonra buraya gelip kurban kesmekte ve tasadduk etmektedirler.[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abbdulhalim Durma

27 Nisan 2021 Salı


EDİRNE HIDIR BABA TÜRBESİ ...HIDIRLIK TEPESİNDE









I. Murad’ın Edirne’yi almasından evvel gelen horasan erenlerinden olduğu da söylenmektedir. Osmanlı’nın Edirne’yi almasından sonra Çelebi sultan zamanında yaşayan Şahmelek paşa buraya bir zaviye yaptırmıştır. Sultan İbrahim zamanında Koca Mustafa Paşa tarafından yanlış ibadet yapılıyor diye Edirnelilerin isteği ile harap edilmiş sonra Avcı Mehmed buraya köşk yaptırınca tekke tekrar açılmıştır.



24 Mart 2021 Çarşamba

 BALTASI GEDİK MAHMUT DEDE TÜRBESİ..ELMALI





Abdal Musa Dergahı'nın da bulunduğu Elmalı İlçesi'nde, Abdal Musa'nın oduncusu, bir rivayete göre de kardeşi olarak bilinen Baltası Gedik Mahmut Dede Türbesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca 'korunması gereken kültür varlığı' olarak tescil edildi.

Antalya'da, aleviler için büyük öneme sahip Abdal Musa Dergahı'nın da bulunduğu Elmalı İlçesi'nde, Abdal Musa'nın oduncusu, bir rivayete göre de kardeşi olarak bilinen Baltası Gedik Mahmut Dede Türbesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca 'korunması gereken kültür varlığı' olarak tescil edildi.

 HAYDAR BABA TÜRBESİ elmalı




Baba Haydar (Haydar Gazi veya Haydar Sultan da denir), Yesevi dervişlerinden ve Abdal Musa`nın atalarındandır. Mezarı, Elmalı, Antalya`dadır. Mezarının bulunduğu yerde tekkesi kurulmuştur. Bu tekke 1826`da devletçe yıktırılan Bektaşi tekkelerindendir.

 (DEBBAĞ)TABAK BABA TÜRBESİ MEZARI. elmalı



antalya elmalı ilçesi merkezinde.. iplik pazarı. baharlar sok .ibrahim Peker evinin bahçesindedir. üstü acıktır, türbesi yoktur.mezarın.
debbağ, baba da gecer bazı kaynaklarda adından anlaşılacagı gibi deri işinle uğraşan bir allah dostu evliya imiş abdal musa hazretlerinin talebelerindendir. başkada bilgi yoktur.
elmalı.da ismi az bilinen, bir evliya mezarıdır

20 Mart 2021 Cumartesi

 

Çilehane Mescidi (Musalla Mescidi) bulgurlu.üsküdar

 



Mescit, eski Bulgurlu Dağı, şimdiki Küçük Çamlıca Tepesi üzerinde ve bu tepenin Ümraniye'ye bakan yamacındadır. Buraya, Bulgurlu Caddesi'nden ayrılan eski adı Tuzak, yeni adı Çiçek olan bir sokak yolu ile çıkılmaktadı r. Mescit ve meşrutanın önünde geniş bir bahçe vardır. Krokiden de anlaşılacağı üzere 5 x 10 metre boyutlarında, küçük bir mabettir. Ahşap çatısı kiremit döşeli olup yerden iki metre yüksekli ğindedir. Şimdiki mabet, beş pencereden ışık alan bir XIX. yüzyıl eseridir. Mescidin yerinde, Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi'nin Bursa'dan Üsküdar'a geldiği zaman ailesini barındırmak için yaptırdığı iki oda bulunuyordu. Bunun altında veya civarında toprak altında ayrıca bir çilehanesinin bulunduğu rivayet edilmektedir. Bu sırada vefat eden küçük oğlu, üst bahçenin köşesine gömülmüştür. Kabrin üzerine küçük bir mermer lâhit yerleştirilmiştir. Şâhideleri yok olmuştur. Müslüman mezarında altın bulunmayaca ğını bilmeyen mezar hırsızları, bu kabri yan tarafından kazarak içeride altın aramışlardır. Fakat bu sırada som lâhdin, mezar çukuruna düşmesiyle de Şneciyi yararladığı buradaki kan izlerinden anlaşılmıştır. Lâhit hâlâ o çukurdadır. Hüdâyî Efendi, mürşidi Üftade Efendi'nin 988 (1580) yılındaki vefatı üzerine, Üsküdar'daki bu yere gelmiş ve irşada başlamıştır. Kendisinin burada ne kadar oturduğu belli değildir. Fakat hadiselerin akışı takip edilirse, 1588- 1590 senesine kadar bu iki odalı evde kaldığı ve sonra Rum Mehmet Paşa Camii içinde ve sol taraftaki ikinci odaya göç ettiği söylenebilir

 

Aksaray Somuncu Baba Çilehanesi



Şeyh Hamidi Veli Somuncu Baba Hazretleri’nin Anadolu’da yurt edindiği mekânlardan bir tanesi de Aksaray’dır. Hem Bursa yıllarından önce hem de Bursa’dan ayrıldıktan sonra Aksaray’da ikamet eden Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri, Aksaray’ın meşhur ervah mezarlığı civarına halvethanesini ve çilehanesini kurmuştur.

Başta Hacı Bayram-ı Veli olmak üzere talebelerinin yetişmesi için çalışan Hamidi Veli Hazretleri irşât vazifesi için Hacı Bayram-ı Veli’yi Ankara’ya buradan görevlendirmiştir. Oğullarından Yusuf Hakiki Baba’yı da Aksaray’a görevlendiren Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri Hac yolculuğuna diğer oğlu Halil Taybi Hazretleri ile beraber çıkmışlardır.

Aksaray Belediyesi tarafından restore edilen Somuncu Baba Çilehanesi günümüzde ziyaretçilere açık konumdadır. Aksaray Somuncu Baba Camii ve Aksaray Somuncu Baba Çilehanesi ervah mezarlığı bünyesinde gelen ziyaretçilere hizmet vermektedir

 

Merkez Efendi Çilehanesi..zeytinburnu..ist





Zemini avludan yedi metre kadar aşağıda olan çilehaneye türbenin hemen arkasından on beş - yirmi basamaklı bir merdivenle iniliyor. Burası otuz metrekarelik bir kuyu üzerine oturtulmuş küçük bir kapısı ve penceresi dışında hiçbir donanımı olmayan bir barakadır esasen. Bununla diğer çilehanelere nazaran epeyce de ferahtır. 

Barakayı kırmızı balıkların yüzdüğü havuz çevresini dolanan dar bir yol kuşatır. Havuzdaki suyun ayazma (Hıristiyanların inanışına göre kutsal kabul edilen şifalı su) olduğuna inanılıyor. Genelde bir tekkede olması gereken mutfak, taamhane yani yemekhane, derviş hücreleri, selamlık ve hünkar köşkü gibi müştemilata ait herhangi bir ize burada rastlanmıyor. Bugün avlu içerisinde kalan tekke haziresi büyük mezarlıkla birleşmiş durumda. Bu hazirede birçok meşhur simanın da mezarı yer alıyor. Bunların başında Şeyh Kenan Rıfai ve onun ardıllarından olan meşhur yazar Samiha Ayverdi, kardeşi mimar ve sanat tarihçisi Ekrem Hakkı Ayverdi geliyor.

Tekke ve zaviyelerin 1925 senesinde kapatılmasını izleyen dönemde camitevhidhanesi, sadece cami olarak kullanılmaya devam etmiş olan tekke, 1965 senesinde bir onarım daha geçirmiştir.Bu günkü görünümünü ise son yıllarda bir kez daha yapılan restorasyon çalışmaları neticesinde kazanmıştır.

 

Battal Gazi Külliyesi Çilehanesi






Kesikbaşlar Türbesi’nin kuzeyinde bulunan iki çilehane odasının da inşa kitabesi bulunmamaktadır. Sofaya bakan duvar yüzlerindeki tuğla süslemeler, bu odaların Selçuklu dönemine ait olduğuna işaret etmektedir. 

Odalardan diğerine göre daha büyük boyutlu olan kuzeyde yer alanı, kuzey güney, güneyde yer alanı doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Her iki odanın da sofaya açılan sivri kemerli kapıları tuğla örgülüdür. 

Kemerleri üç yönden çevreleyen şeritlerde, tuğlaların yatay ve dikey yerleştirilmesiyle oluşturulmuş geometrik süslemeler bulunur. Şeritler arasında bir sıra tuğla örgülü çerçeve yer alır. Duvarlarda tuğlayla birlikte kaba yontu ve düzgün kesme taş kullanıldığı görülür. Odaların iç duvarları düz istifli tuğla örgülüdür.