KARIŞIK

11 Mart 2016 Cuma

BAHRİ BABA TÜRBESİ

BAHRİ BABA TÜRBESİ..izmir
XX. Yüzyıl başlarında, Bahri Baba Türbesi'nin ünü İzmir'in dört yanını tutmuşken, şehir de gittikçe büyümüş ve genişleyen şehirde yeni yollar yapılması ya da imar alanları kazanılması şart olur.
Ancak şehir merkezinde büyük yer kaplayan mezarlıkların başka yerlere taşınması her zaman oldukça sorun çıkarır ve bu işe el atan zamanın yöneticileri de karşılarına dikilen muhalefet nedeniyle başarılı olamazlar.
Özellikle o bölgede bulunan Musevi Mezarlığı'nın başka yere taşınarak buraya, "Millet Bahçesi" yapılması düşüncesi 1908 yılından itibaren sürekli olarak basında yer alır.
1910 yılında ağaçlandırılmaya başlanan araziye 1700 meşe ve 50 zeytin ağacı dikilir.
Bahri Baba mezarı sorununu ise kesin olarak 1913 ile 1917 yılları arasında İzmir Valisi olarak görev yapan Rahmi Bey çözer.


II. Meşrutiyetten sonra toplanan Birinci Meclis'e, Selanik'ten giren Rahmi Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel İdare Kurulu'nun oybirliği ile görevlendirmesiyle vali olarak İzmir'e atanınca Bulvar Şirketi'nin kurulmasına ön ayak olur ve günümüzdeki Fevzi Paşa Bulvarı'nın çok büyük bölümü ile İkiçeşmelik'ten Eşref Paşa'ya çıkan Eşref Paşa Caddesi'nin devamının yapımını sağlar.
İzmir'de ilk kez düzenli karakol binaları kurar ve birçok önemli yapı da o dönemde inşa edilir.
Vali Rahmi Bey göreve başlar başlamaz Basmane, Mezarlıkbaşı, Kğlu, Karataş ve İkiçeşmelik'teki mezarlıkların şehrin gelişmesine engel olduklarını saptar. Derhal bu mezarlıkların kaldırılmasına karar verir. 


Bu cesur hareket hiç de iyi karşılanmaz. Şehirde birçok dedikodu yayılır. "Vali'nin mutlaka çarpılacağı" söylenir. Ancak Rahmi Bey özellikle tekke şeyhlerinin baskısına aldırmayarak kararı uygulamaya başlar. Kimse de çarpılmaz.

"Şehir içindeki mezarlıkların kaldırılması" kararına Bahri Baba türbesi de dahildir. Bu nedenle etekleri tutuşarak soluğu Rahmi Bey'in huzurunda alanların başında Halil Dede gelir:
"Efendim, Bahri Baba hazretleri dün gece rüyama girdi. Git vali beye söyle, mezarlıklara ilişenlerin elleri taş olacaktır. Beni yerimden edip rahatımı, huzurumu bozmasınlar." der.
Rahmi Bey hem akıllı hem de oldukça pratik bir yöneticidir. Halil Dede'nin arsa işindeki çıkarının da farkındadır. Bozuntuya vermez ve "Kararı gözden geçireceğini" söyleyerek Dede'yi uğurlar ama ertesi sabah daha gün doğmadan adam gönderir ve Halil Dede'yi yatağından kaldırtarak apar topar huzuruna çıkartır. Ne olduğunu anlayamamış olan Halil Dede, doğrusu biraz da ürker.
Rahmi Bey gayet rahat konuşur: "Bu Bahri Baba hazretleri gerçekten yaman bir evliya imiş. Dün bana rüyana girip seninle konuştuğunu söylediğinde pek inanmamıştım. Ama doğruymuş. Evliya hazretleri bu gece de benim rüyama girdi. Vali bey, benim yerimi değiştirmemelerini söylemiştim ama artık vazgeçtim. Türbemi açık ve ferah bir yere nakletmenizi artık ben de istiyorum dedi" der.
Yüzü kireç gibi olan Halil dedenin söyleyecek sözü kalmaz.


Rahmi Bey zaman geçirmeden tantanalı bir tören düzenleyerek Bahri Baba'nın mezarını Eşref Paşa'da, o dönemler Sarımsak Dede Mezarlığı olarak bilinen mezarlığa nakleder.
Bu mezarlık ise 1932 yılında zamanın İzmir Valisi Kazım Dirik ve Belediye Başkanı Dr. Behçet Salih Uz tarafından kaldırılır. Bahri Baba'nın sanduka biçiminde olan mezarının başındaki Mevlevi külahlı taşta, "İş bu merkatı şerif Hüseyin Avni Paşa hazretlerinin mahdumu Ahmet Fuat beyefendi tarafından vaz ve inşa olunmuştur. Vefatı: 1309" yazılıdır.
Bu mezar taşındaki bilgiden Bahri Baba'nın öldüğü tarihin 1893 olduğunu öğreniriz. Bahri Baba'nın kemikleri diğer mezarlarla birlikte Asri Mezarlığa taşındıktan sonra bu alan Eşref Paşa pazaryeri olarak kullanılır ve bir köşesine de NikDairesi inşa edilir. 

Bahri Baba türbesinin ilk yeri Maşatlık'ın bulunduğu alanla birlikte İzmir'in en güzel parklarından biri haline getirilir. Günümüze kadar başka adlar verilmek için çeşitli girişimlerde bulunulmasına rağmen, Bahri Baba, kendisi kalamasa da adının bu parkla günümüze kadar yaşamasını başarır.
Bu park alanı Cumhuriyet döneminde, ilki Aziz Akyürek'in Belediye Başkanlığında olmak üzere birçok kez düzenlenir. Mithat Paşa Caddesi'ne, İnönü Caddesi adı verildiği 1942 yılında parkın adı da İnönü Parkı olarak değiştirilir. 


Özellikle Mithat Paşa Caddesi'nin genişletilmesi çalışmalarına uygun olarak alt kıyısı defalarca biçim değiştirir, bu arada yapılaşma da başlar. Önce Güney Deniz Saha Komutanlığı binası, ardından Belediye Şark Kahvesi (Şato Gazinosu), Atatürk İl Halk Kütüphanesi, Astsubay Orduevi ve büyük trafo binası, öte yandan Birleşmiş Milletler Yolu adı verilen Varyant, parkın yeşil alan miktarını oldukça düşürür.
Parkın günümüzde İzmir Metrosu Konak Meydanı istasyonuna en yakın bölümüne 1958 yılında tiyatro sarayı yapılması kararlaştırılırsa da bu proje yaşama geçirilemez ve yarıda kalan inşaat uzun zaman sonra yıkılır.
Aynı bölgede bulunan ve uzun yıllar yarım kalmış tiyatro sarayı inşaatının bulunduğu 6100 m2'lik arazi de 2000 yılında yapılan düzenleme ile "Bahri Baba Parkı" adıyla yeşil alan haline getirilir. 

VAYLOĞ DEDE (Mustafa Tuna)



VAYLOĞ DEDE (Mustafa Tuna)



Vayloğ Dede Türbesi - Malatya
Şah İbrahim Veli Evlatlarından
Vayloğ Dede Türbesi

Malatya-Hekimhan-Ballıkaya (Mezirme köyü)










Süleyman ÖZEROL

Anadolu’da dedelik kurumunun temsilcisi durumunda olanların soyağacının Hz. Ali‘nin oğlu İmam Hüseyin‘e dayandığı bilinir. Bunlara“Ocakzade“denir. Malatya ve birçok çevre illerde Vayloğ Dedeadıyla tanınan Mustafa Tuna bunlardan biridir. 1895 yılında Hekimhan‘ın Ballıkaya Köyü’nde doğar. Malatya, Hekimhan, Arguvan, Arapkir, Darende köylerinin birçoğunda dedelik kurumunun temsilciliğini yapar. 1972‘de Ballıkaya‘da ölür. Halk arasında “rüyaya girme“, “nefes evladı verme“, “başkalarının içini okuma“, “gaipten haber verme“gibi konularda kerametleri olduğuna inanılır.
Herkesle içli dışlı olması, babacan davranışlarıyla“içindeki babayı çıkar” deyimini kullanır. Çocuğu olmayan kadınlar ocağa gelerek onun duasını alır. Bu duadan sonra doğan çocuklar da erkek olarak dünyaya gelir. Çoğunlukla doğan çocuklara Vayloğ Dede’nin adı verilir. Bunlara “Vayloğ’un nazarlaması” adı verilir. Bu çocukların tümü de divane örneğin davranışlara sahiptir.
Vayloğ Dede ile ilgili birçok anlatımlar vardır:

I.
Denizli’de bir kadının rüyasına girer. “Adım Vayloğ. Hekimhan’ın Mezirme Köyü’ndenim. Ocağımageleceksin” der. Çocuksuz olan kadın kocasıyla birlikte Hekimhan‘agelir. Mezirme‘yi ve Vayloğ Dede‘yi sorarken, çarşıda bizzat dedenin kendisiyle karşılaşır. Kadın “işte rüyamda gördüğüm adam bu”diyerek Vayloğ Dede‘nin elini öper. Birlikte köye giderler. Bir kurban alıp keserler. Kadın kocasıyla Denizli‘ye döner ve ileride bir çocuk sahibi olduğu öğrenilir.
II.
Vayloğ Dede, Arguvan’ın Dolaylı Köyü‘nde sohbette bulunmaktadır. Arapkirli Boyacı Karabet de o sırada aynı köydedir ve Abidin adlı birinin misafiridir. Karabet Abidin Efendi’ye ” bizi de (görgüye) sohbet toplantısına kabul ederler mi? ” diyesorar. Abidin “bırakmazlar” der. Ermeni Karabet o akşam rüyasında üçkişinin semah döndüğünü görür. Sabahleyin Abidin’e gördüğü rüyayı anlatır. Abidin ” bir çuval buğdayı al, Vayloğ Dede‘nin yanına git ” der. Karabet buğdayı alır, Vayloğ Dede‘nin kaldığı eve gider. Dedeyi kahvaltı ederken bulur.
Karabet, “Vayloğ Dede, bir Allah Allah de“ ricasında bulunur. Vayloğ Dede dua eder, bir lokma ekmeği Karbaet‘e uzatır ve “al bu da semah dönen üç sofunun olsun” der. Karabet, Vayloğ Dede‘nin elini bir kez daha öper.


MUSA BABA TÜRBESİ..SELANİK YUNANİSTAN

MUSA BABA TÜRBESİ..SELANİK YUNANİSTAN


 MUSA BABA?
Türkçe ve Yunanca kaynaklardan edindiğim bilgilere göre Musa Baba ve Türbe hakkında şunları söyleyebilirim; Selanik’te eski Türk mahallesinde bugünkü adıyla Terpsitheas Meydanında bulunan yapı 16. yy. da şehrin tanınmış kişilerinden olan Bektaşi Musa Baba’ya ait. Yapının Sultan İkinci Bayezit döneminde 1481-1512 yılları arasında bir tarihte inşa edildiği düşünülüyor. Yapı Yunanca kaynaklarda da 16. yüzyıldan kalma bir Osmanlı mezarı (yani türbe) olarak anılıyor. Türbenin sekizgen bir yapısı olduğu ve Türbenin yanında daha önceden bir Bektaşi Tekkesi bulunduğuna yer veriliyor. Türkler mübadele sonrası şehri terk ettiğinde türbe uzun süre sahipsiz kalmış. Muhtemeldir ki Tekke ve Tekkeye bağlı yapılar bu arada yıkılmış ve yok edilmiş. Fakat Türbe kutsal bir mekan olduğu için olsa gerek yıkılmamış. Bakkal, spor kulübü ve benzer amaçlar için bir süre kullanılmış. Bu mahalleye bir süre sonra Anadoludan gelen Rumlar yerleştirilmiş. Anadolu Rumlarının ve bölge sakinlerinin bir dönem buraya Meryem Ana ve Hristiyan Azizlerinin resimlerini yerleştirdikleri, sonrasında da yapıyı kutsal bir mekan olarak kullanmaya devam ettikleri biliniyor. Yapı 2011 yılında restore edilmiş ve bugünkü görüntüsüne kavuşmuş.
TANIDIK BİR EFSANE
Anadolu ve Rumeli’de gerçekleştirdiğim seyahatlerde birbirinin tekrarı olan birçok efsane ile karşılaştım. Özellikle Alevi – Bektaşi inancına sahip halkların bu efsaneleri ulaştıkları bütün coğrafyalara taşıdıklarına şahit oldum. Gördüğüm kadarı ile isim ve mekanlar değişsede söylencenin özü ve mesajı her zaman aynı oluyor. Selanik’te türbesini ziyaret ettiğimiz Musa Baba hakkında Rumların anlattığı efsanenin Anadolu’da bulunan Hünkar Hacı Bektaş-i Veli hakkında anlatılan efsane ile aynı olması da bu benzerliklere en güzel örneklerden biri. Rumların Türkler’den öğrendiği ve hala anlattıkları efsane şöyle:
“Derviş Musa Baba bir ağa evinde hizmet ediyormuş. Ağa Hac görevini yerine getirmek için Mekke’ye gitmeye karar vermiş. Hac sırasında canı helva çekmiş ve Musa babaya bu durum ayan olmuş. Musa Baba ağanın eşinden biraz helva ayırmasını istemiş ve ağanın canının helva çektiğini söylemiş. Ağanın hanımı bu duruma inanmasada “Musa Baba’nın canı helva çekti herhalde” diyerek biraz helva ayırmış. Musa Baba aynı anda sıcak helvayı Mekke’ye götürüp ağanın göreceği bir yere bırakmış. Ağa eve döndüğünde eşine Mekke’de bahçede bulduğu sıcak helvayı ve bu mucizeye ne kadar sevindiğini anlatmış. Bunun üzerine Musa Baba’nın keramet sahibi bir ermiş olduğu ortaya çıkmış.”

Kuran İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni .Mazzez İlmiye

Kuran İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni 

Mazzez İlmiye 

ÇIĞ SÜMER DİNÎ j 3 DÎNLERİN KARŞILAŞTIRILMASI 
15 BAŞ ÖRTME 
29 TEK DiL VE BABİL KULESİ 
34 YARATILIŞ 
35 ADEM'İN CENNETTEN KOVULMASI 
41 TUFAN
 49 EYÜP PEYGAMBER HiKAYESi 
56 EK: SÜMER EFSANELERİ YAZILI TABLETLERDEN ÖRNEKLER 
69 

ÖNSÖZ Batı dünyasında, Sümer kültüründen Tevrat'a geçen konular üzerinde bazı çalışmalar yapıldı. Fakat bunlar hakkında Türkçe bir yayın yoktu. Diğer taraftan bu konulardan Kuran’da var mıdır, varsa ne şekilde bulunuyordur, şimdiye kadar araştırılmamıştı. Bu nedenle, Sümer inanış ve efsanelerinden tektanrılı dinlere gelen etkileri ve Tevrat ve Kur'an'da bulunan konulan birlikte araştırmaya karar verdim. Kur'an'da bulunan ilgili ayetleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, (Ankara, 1991) ile İstanbul Yüksek islam Enstitüsü Müdürü Dr. Ali Özek başkanlığında 5 kişi tarafından hazırlanıp, 1987 tarihinde Medine'de basılmış Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meal'i karşılaştırmak suretiyle aldım. Kur'an'da:, Tevrat'ta olan konuların hemen hepsinden söz edilmişse de daha kısa, yüzeysel ve bir konu çeşitli surelere dağılmış. Gelecekte yeni bulunacak metinlerle bunlara daha ilaveler yapılabilecektir. Çünkü Sümer din veya edebiyatına ait henüz bilinmeyen ve kırıklıkları dolayısıyla tam çözülemeyen metinler de olduğu gibi, hâlâ toprak altında da pek çok tableün bulunduğu kuşkusuzdur. Bununla birlikte eldeki malzeme bile Sümer kültürünün daha sonraki dinler üzerine olan etkisini okuyuculara göstermeye yeterlidir, kanısındayım. Bize, İstanbul Arkeoloji Müzelerinde bulunan ve kendi topraklarımızdan yığınlarla çıkmakta olan çiviyazılı belgeler üzerinde araştırma yapmayı, birçok geleneğimizin, İnançlarımızın, bilgilerimizin kaynağını arayıp bulma olanağını sağlayan Ulu Atamızı burada şükranla anmayı bir borç biliyorum. Ruhu kıvansın. Muazzez İlmiye Çığ GİRÎŞ Bize çiviyazılı bilimlerin alanım açan Ulu Atamız, bu yazıyı kullanmış olan milletlerin, özellikle dilleri dilimize benzeyen Sumerlilerin Türklerle dil ve kültür bakımından olan ilişkilerinin araştırılmasını istiyordu. O, Sumerlilere ait bilginin henüz çocukluk çağında olduğu günlerde, dillerinin Türkçe'ye benzediğine ve Asya topraklarından gelmiş olacaklarına inanmıştı. 1 Bugün ise bu varsayım gittikçe kesinleşmeye başlamıştır.2 Bizde şimdiye kadar Sümer dili ile Türk dilinin karşılaştırılması üzerinde iki araştırma yapılmıştır.3 Türk mitolojisinde Sümer mitolojisinden izlere ait tarafımdan yapılan bir çalışma, 1993 yılında toplanan "Türk Kültürü Kongresi"ne sunuldu, henüz yayımlanmadı. Bilindiği gibi yüzyıllar boyunca Batı kültürünün temeli, Yunanlılara, dini de Tevrat'a dayandırılıyordu. Fakat Sumerlilerin kültürü ortaya çıkmaya başlayınca, Batı dünyasının gelişmesindeki ana kaynağın onlarda olduğu anlaşıldı. Sumerlilerin gerek kendi çağlarındaki, gerek daha sonra var olan kültürlere yaptıkları etkileri iki kaynaktan izleyebiliyoruz: 1. Arkeolojik buluntular. 2. Yazılı belgeler. 1 Muazzez Çığ, "Atatürk and the Begininng of Cuneiform Studies in Turkey", JCS 40/2 s.213, 214, (Ataturk ve Türkiye'de Çiviyazıları Biliminin Başlaması), Erdem, c.6, sayı 16, s.286, 287.) 2 Samuel Noah Kramer, Sumerians, Their Histoty, Culture and Character, Chicago, 1965, s.306. Diane Wolkstein ve Samuel Noah Kramer, Inanna queen ofHeaven and Eartlı, Her Stories and Hymns from Sümer, Philadelpnia, 1983, s.115. Cyrus Gordon, The Gömmen Background of Greek and Hebrew Civilizalion, New York, 1965, s.48. 3 Mebnıre Tosun, Sümer Dili ile Türk Dili Arasında Karşılaştırma, Atatürk Konferansları IV, Ankara, 1973, s.147,168. Osman Nedim Tuna, Sümer Dili ile Türk Dillerinin Tarihi ilgisi ve Türk Dilinin Yası Meselesi, Ankara, 1989. Bu etkiler; mimaride, sanatta, teknikte, sosyopolitik kurumlarda, bilimde, edebiyatta ve dinlerde görülmektedir. Kazılarda çıkarılan tapınakların, sarayların, hatta özel evlerin yapı tekniği ve stili, daha sonraki milletlerin mimarisini şu veya bu şekilde etkilemiştir. Bundan en az 5 bin yıl önce Sumerlilerin uyguladıkları kemer, kubbe sistemi, sütunlar, yuvarlak pencereler, mozaikler, duvar süsleri, kabartmalar, sunaklar, nişler Ortadoğu'da olduğu gibi, Yunan, Roma yoluyla Batı mimarisine girmiştir. Silindir mühürlerinde görülen, tapınakların duvarlarını süsleyen iki tarafında hayvan figürlü hayat ağacı, birbirleriyle kavga eden mitolojik hayvanlar, arslan başlı kartal, uzun boyunları birbirine geçmiş hayvan figürleri; İspanya, Fransa, İsviçre ve Orta Almanya'daki ortaçağ kiliselerinde çeşitli süslemeler halinde görülmektedir.4 Yapılarda kullanılan tuğla, kerpiç, evlere kadar künklerle getirilen su yollan, tuvalet, lağım teşkilatı Sumerlilerde başlamıştır. Sümer'in Özellikle Lagaş Kralı Gudea zamanına kadar ulaşan plastik sanatını, ünlü heykeltraş Henry Moor (Henry Moor on Sculpture, Edithed by Philip James, Londoıı, 1968, s.!65-167)'da dünyanın büyük plastik sanatları olarak tanımlanan erken-Yunan, Etrüsk, eski Meksika, Mısır'ın 4.-12. sülalen zamanı, Roma, Gotik sanatı ile aynı düzeyde tutmakta ve onlardaki canlılık, İfade tarzı ile sanat Özelliklerini uzun uzun açıklamaktadır. Kanallar açarak bataklıkların kurutulması, tanının sulanması, ulaşımın sağlanması, sulann Önüne set konarak bir tür baraj uygulaması, 5 yolcuların her türlü rahatı bulacağı han veya motellerin yapılması, yine Sumerlilerde başlamıştır. Bugün uygarlığımızın temeli olan tekerlek, bundan en az 5 bin yıl önceye ait Ur kral mezarlannda gömülmüş arabalarda ve birçok kabartmada görülmektedir. Bu mezarlarda bulunan altın, gümüş, fildişi eserlerin türü ve işçiliği zamanımıza kadar ulaşmıştır. Sularda taşımacılık yapılan tekneler ve yelkenliler yine onlann buluşudur. Sumerliîerin uygarlığa en önemli katkıları, dillerine göre bir yazı icat etmeleri ve okullar açarak onu istedikleri her konuyu yazacak şekilde geliştirmeleridir. Başlangıçta yazı, resim şeklinde taşlar üzerine yazılmış. 4 Haıtmut Schmökcl, Das Land Sümer, Süıttgart, 1962, s.169. 5 Samuel Noah Kramer, Tarih Sümer'de Başlar (History Begins at Sümer ), çcv. Muazzez ilmiye Çığ, Ankara, 1990. s. 148. 6 Aynı yerde, s.225. 10 Daha sonraları Dicle ve Fırat nehirlerinin oluşturduğu bol kil yazı malzemesi olarak kullanılmış. Yumuşak kil Üzerine yazılmaya başlanan ya1 zı, yavaş yavaş şekil değiştirerek İşaretleri oluşturan çizgiler çivi şekline dönüşmüş (bu yüzden bugün "çiviyazısı" deniyor), kelimeler de kısmen hece olmuş, böylece hem kendileri istediklerim yazabilmişler, hem de Ortadoğu milletleri olan Babilliler, Asurlular, Huniler, Hititler ve Urartuların da kendi dillerini yazmalarım sağlamışlardır. Ugaritler ve Persler de bu yazıdan harf yazısı yaparak yararlanmışlardır. Sümer yazısı Mısır yazısının icat edilmesine de Önderlik etmiştir, Geçen yüzyıldan beri yapılan kazılarla gerek Mezopotamya'da, gerek Anadolu'da on binlerce çiviyazıb, tablet bulunmuş, yazılar okunmuş, diller çözülmüş ve tamamıyla unutulmuş en az üç bin yıllık Ortadoğu milletlerinin tarihi meydana çıkmış ve çıkmaktadır. Sumerlilerin en önemli iki politik mirasından biri olan ve İÖ 3000 yıllarında kurduklan şehir beylikleri, Hindistan'dan Akdeniz'e kadar olan alandaki ve ortaçağ Avrupa'sındakİ şehir krallıklarının öncüleri olmuştur. Bu şehirler; özgür ve kölelerden oluşan şehirlileri, siyasal meclisleri, askerleri, saygınları, rahipleri, alıcı ve satıcıları, çiftçi, sanatçı ve tüccarları, şehri koruyan Tanrısı, yeryüzünde onu temsil eden kralı, tapınakları, şehir surları ve onlann kapıları ile birbirine benzemektedir. İkinci politik miras, yazılı kanunlardır. Şimdiye kadar bulunan ilk Su-merce yazılı kanan kitabı, yeni Sümer devrini başlatan üçüncü Ur sülalesinin kurucusu Urnammu tarafından kaleme aldrnlmıştır. Sümer kanunlarının daha sonra yazılanlara önderlik ve kaynaklık ettiği anlaşılıyor. Alım satım, borçlanma, kira, miras bölüştürme gibi her türlü hukuksal işlerin birer yazılı antlaşma ile yapılması ilk Sumerlilerde başlamıştır. Evlenme boşanmalar da, yasal sayılması için yazılı bir antlaşma ile kanıtlanın alıydı. Taşınmaz mallar ilk olarak bir kadastro yoluyla Sümer'de güvenceye alınmıştır. Vergi dengesizliğini, kırtasiyeciliği, zorbalığı, rüşveti önlemek, kadın ve erkeğin eşit işe eşit ücret almasını sağlamak amacıyla ilk reform yapan yine Sumerliler olmuştur.7 Bunlardan başka Sumerlilerin bilimde attıkları temeller de küçümsenecek gibi değildir. Onlar gökyüzünü incelemişler; Ayın hareketine göre seneyi otuzar günlük 12 aya bölmüşler. Güneş sistemine göre de her yıl 7 Aynı yerde, s.317-322. 11 artan 10 günleri toplayarak üç yılda bir seneyi 13 ay yapmışlar. Aylan haftalara bölerek, hafta içinde bir günü dinlenmeye ayırmışlardır. Araplarda aya göre yapılmış takvim devam etmekte. Bu yüzden her yıl ayların başlangıcı 10 gün önceye geldiğinden ay zamanlan hep değişmektedir. Burçları Sumerliler saptamış. Onlara akrep, terazi, boğa, ikizler gibi verdikleri adlar Sumerceden çevrili olarak sürmektedir. Dünyadaki bütün olayların gökyüzünde yazılı olduğuna inanan Sumerliler, onu incelerken astronomi ve astrolojinin temelini kurmuşlardır. Matematikte onlu ve altılı sistemi kullanmışlardır. Bugün onlu sistem dışında altılı sistem de saat, dakika, daire ölçümünde kullanılmaktadır. Okullarda matematik öğreniminde çarpım tabloları, çeşitli problemlerin çözümü yer almaktadır. Yunanlı Fisagor'a (Pisagor) mal edilen Fisagor teoremi de tablet üzerinde çizilmiş olarak bulunmaktadır. Cebirin kökeni de Sumerlilere dayanmaktadır. Tıbbın başlangıcı da Sümerlilerde. Hastalıkları, onlara yarayacak ilaçları gözlemişler, çeşitli ilaç reçeteleri yazmışlardır. Hastaları iyi etmek için yalnız ilaca değil sihire de başvurmuşlardır. Sihir, bu çağda bile aynı amaçla kullanılıyor.8 Sümer yazılı belgelerinin en Önemlileri edebi olanlardır. Onlar; Su-merlilerin hayal güçlerini, dünya ve evrene bakışlarını, sosyal düzenlerini, dinsel inanışlarını yansıtır. Bunlar; kahramanlarının serüvenlerini dile getiren destanlar, geçirilen felaketleri anlatan ağıtlar, dinsel törenlerde Tanrıları, mabetleri, kralları öven ilahiler, Tanrıların Öykülerine ait efsaneler, tartışmalar, atasözleri ve deyimler, hayyan masalları, okullarla ilgili hikâyelerden oluşmaktadır.9 işte bu belgelerin ışığında, Sümer dininden tektanrılı dinlere gelen etkileri ve din kitaplarına giren konulan açığa çıkarmaya çalışacağız. 8 Sümer'de Astronomi, Matematik ve Tıp hakkında daha geniş bilgi için: Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı, Mıarhlanla ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp. Ankara 1991. 9 Kazılardan çıkartılan Sümer edebiyatına ait tabletlerin hemen hemen üçte biri istanbul Arkeoloji müzelerinin zengin Çiviyazılı Belgeler Arşivİ'nde bulunmaktadır. Bu yüzyılın özellikle ikinci yansından sonra, S.N, Kramer, Hatice Kızılyay ve Muazzez Çığ tarafından yayımlanan bu tabletlerle, Sümer edebiyatına ait yeni konular ortaya çıkmış ve birçok konu da tamamlanabilmiştir. Bunlar hakkında bilgi İçin, Muazzez ilmiye Çığ, fstanbul Arkeoloji Müzeleri Çiviyazılı Belgeler Arşivinin Sümer Edebiyatına Katkıları, X. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1930, s.481-497. Sümer edebiyatı hakkında daha geniş bilgi için: S.N. Kraıner, History Üegins ar Sümer, (Tarih Sümer'de Başlar), çeviren Muazzez İlmiye Çığ, Ankara, 1990. 12 SUMER DÎNİ Sümer dini çoktanrılı bir dindi. Dünyada, evrende, doğada görülen, hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı. Tanrılar insan görünümünde, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı, insanlar gibi, onların da çocukları ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir Baştana altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabil irlerdi. Yer, Gök, Hava, Su Tanrıları yaratıcı, diğerleri yönetici ve koruyucu Tamdandı. Her şehrin bir koruyucu Tanrısı vardı. O Tanrı, şehrinin iyi yaşam sürmesinden sorumlu idi. Onun gücü, şehrinin iyi veya fena olduğuna göre değişirdi. Bunlara aynı zamanda diğer şehirlerde de tapılırdı. Bu şehir Tanrıları, evrenin yönetimini aralarında bölüşmüşlerdi. Tanrılara ait listelerde 1500 kadar Tanrı adı bulunması, Sumerlilerin ne kadar çok Tanrı yarattığını göstermektedir. Tanrılan insan şeklinde algılamalan, Tanrılan şehirlerin dışında evren ve doğa Tanrısı olarak geliştirmeleri ve onlan uyumlu bir sistem içine almalan, Sumerlilerin önemli ruhsal başarışarı olarak kabul edilmektedir. Tanrılar yalnız evrende değil, insanların yaşamına da girerler. Örneğin, yorulmak bilmeden gezen Güneş Tanrısı Utu, her şeyi görür, adaleti korur, insanlara yardım eder, ciğer falı bakanların piridir. Bilgelik ve Su Tanrısı Enki, insanlann ve sihirbazların koruyucusudur. Venüs yıldızını simgeleyen Tanrıça înanna, âşıklann ve savaşçılann koruyucusudur.10 Sümer'de Tanrılar istediklerini yapar; onlar, insanlara ne istediklerini bildirmez. Ancak İnsanlar onlara, kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilir. Bu, kurban edilen hayvanlann karaciğerlerindeki 10 Bu konuda daha geniş bilgi için, Prof. Dr. B. Landsberger, Sumerlilerin Kültür Sahasındaki Başarılan (Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi dergisi, c.3, s, 137) 13 işaretlere göre anlaşılır. Bu işaretlerin ne olduğu, neyi anlattığı, bu hususta yazılmış kataloglarda bulunur; rahipler ona göre onları yorumlar. Ayrıca rüya ile de Tanrı istediğini bildirir. Tanrının yapılacak bir işi uygun görüp görmediğini anlamak isteyen; mabede gideı 1 , kurban keser, dua eder ve uykuya yatar. Gördüğü rüyanın olumlu veya olumsuz olduğunu da ancak rahip yorumlar. Sumerliler, bu Tanrılar dünyası üzerine pek çok efsane geliştirmişler; şiirler yazmış,, ilahiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunları yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır. Onların kurdukları çoktanrılı din, yavaş yavaş tektanrıya dönüşerek, bugünkü dinlerin temelini oluşturmuştur. Fakat bu arada diğer Tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, şeytanlar, cinler olarak varlıklarını korumaktadır. DÎNLERİN KARŞILAŞTIRILMASI Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman dinleriyle Sümer dinî arasındak tak noktalar şunlardır: Tanrının yaratıcı ve yok edici gücü; Tanrı korkusu; Tanrı yargılaması; kurbanlar, törenler, İlahiler, dualar ve tütsü Tanrıyı memnun etmek; iyi ahlaklı, dürüst ve haktanır olmak; büyüt ve küçüklere saygı göstermek; sosyal adalet; temizlik, Temizlik Sumerlilerde çok önemli idi. Tapmağa gidenlerin, dua edenlerin, kurban tirenlerin vücutça temiz olmaları gerekti. Düşmanların yıktıkları seri için onların yazdıkları ağıtta: "Artık karabaşlı (Sumerliler) halk tören için yıkanamıyor,kirliyi beğenmek onların kaderi oldu, görünüşleri değişti" denmektedir.11 Yeni yapılan binalar, içine girmeden önce dinse temizlikten geçirilirdi. Temizlik, atasözlerine bile, "Yıkanmamış yemek yeme!" olarak girmiş. Sümer Tanrıları, insanlara ne istediklerini bildirmez; fakat hoşl gitmeyecek bir işi yapan insanları cezalandırırlar. Buna karşılık ı dinlerde Tanrı bazı kimselere ne İstediğini bildirir. İnsanlar da ona hareket ederler. Tanrı bildirilerini alan kimselere Farsçada "peygam Arapçada "resul" denir. İlginç olanı peygamberlik olayı, Yahudili Asurlulara geçmiş. Çiviyazılı metinlere göre bu düşünce Asur v> listin'de politik ve ekonomik krizlerle başlamış. Asur'da Tanrıda insan (peygamber) yoluyla alınan haberler tabletlere yazılmış. O göre Tanrı ile iletişime giren insanlar çeşitli şekilde trans halin riyorlar. Bu kimseler aslında aşağı tabaka sayılıyor ve büyücü 11 S.N. Kramer, The Sıtmerians, Their History, Cultıır and Churacter, Chigago, 1965, Sabunu da Sumerliler yapmış ilk kez. 14 bağlanıyor. Konuşan Tanrıça ise, onun ağzından söyleyen de kadın oluyor. Özellikle Aşk Tanrıçası îştar'dan haber getirenler. Bunlar ya Tanrılardan üçüncü şahıs olarak buyruğunu alır veya birinci şahıs olarak kendisini, konuşan Tanrı ile bir yapar. (A. Leo Oppenheim, Ancient Me-sopotomio, Chicago, 1964, $.221.) Kur’an’da. da aynı ifadeyi buluyoruz. Allah bazen üçüncü şahıs olur, bazen doğrudan konuşur.12 SumerUlere göre Tanrılar, şehirleri ve bütün kültür varlıklarını meydana getirmiş ve insanlara vermiştir. Aynı düşünceyi Kur'an'da da buluyoruz. A'râf Suresi, ayet 26: "Ey Ademoğulîan! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Tekva (İman) elbisesi daha hayırlıdır." Nahl Suresi, ayet 81: "Allah yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı, dağlarda sizin için barınaklar yarattı ve sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, savaşta koruyacak zırhlar yarattı." Yâsîn Suresi, ayet 42: "Gemilerin benzerlerinden, binmekte oldukları ve ileride binecekleri şeyleri onlar için biz yarattık." Bu üç ayette Allah hem birinci şahıs olarak konuşuyor, hem de ondan üçüncü şahıs olarak söz ediliyor. Yâsîn Suresi, ayet 82: "Onun işi, bir şeyi yaratmak istediği vakit 'ol' demektir, o şey hemen olur." 12 Asur'da Tanrı bildirileri genellikle saraya bağlı olanlara geliyor. Böyle bir bildiriyi Asur Kralı Sanharip'in katlinden sonra (10 681) taht kavgaları arasında, onun yerine geçen Asarhadon (10 680- 669) alıyor. Aşk Tanrıçası Igtar, bir kadın peygamber yoluyla ona söyle sesleniyor: "Ben Arbela tştar'ıyım. Ey Asarhadon! Asur Kralı! Asur'da, Ninİve'de Kalah ve Ar-bela'da uzun zamanlara, sonsuz yıllara kadar benim Kralım Asarhadon'u kutsayacağım. Uzun zamanlara, sonsuz yıllara kadar tahtını göğün altında kurdum. Onu altın bir çivi ile güğe bağladım. Elmasların ışığı ile Asur Kralı Asarhadon'u ışıklandırdım." (Meissner, Bobylonien undAssyrien I, Heidelberg, 1925, s.281.) 16 Sümer'de de Tanrılar "ol" der ve her şey oluverir. Her üç dinde de Tanrıların var edici güçleri yanında yok edici güçleri de var. Sümer'de Tanrı Enlil, Tanrılar meclisinde Ur Şehrinin yıkılmasına karar vermiştir. Şehrin Tanrısı buna ne kadar üzülse elinden bir şey gelmez. Gelen ordular Tanrının dünyadaki araçlarıdır. Aynı deyimi Kur'an'da da buluyoruz: Enfâl Suresi, ayet 17: "Savaşta siz onları öldürmediniz, Allah öldürdü. Attığın zaman sen atmadın, Allah attı." Sümer'de Tanrı kızmaya görsün, kendi ülkesi bile olsa yakıp yıktırır. Sümer Tanrılarının babası Tanrı Enlil, Akad krallarının yaptıklarına kızarak gözlerini dağlara çeviriyor ve oradan barbar ve vahşi Gutileri çekirge sürüleri gibi getirterek Agade'yi ve hemen hemen bütün Sümer'i kırıp geçirtiyor. (S.N. Kramer, The Sumerians, s.66.) Tevrat'la da birçok kez Yahve'nin (Yehova) insanlara kızarak onlara yok edici felaketler verdiği, seçtiği komşu milletleri İsrail'in üzerine saldırttığı bildirilmektedir. Aynı olayı Kur'an'du da görüyoruz. Birçok sure içindeki ayetlerde Allah'ın çeşitli milletleri nasıl yok ettiği yazılıyor. Bunlardan bazıları: Hâcc Suresi, ayet 44: "Ey Muhammedi Seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, onlardan önce Nuh milleti. Ad milleti, Semûd, ibrahim milleti, Lut milleti ve Medyen halkı da peygamberlerini yalancı saymış, Musa da yalanlamıştı. Ama ben, kâfirlere önce mehil verdim, sonra onları yakalayıverdim, beni tanımamak nasılmış görsünler!" Furkan Suresi, ayet 38: "Ad, Semûd ile Ress'lileri ve bunların arasında birçok milleti de yerle bir ettik." Ankebût Suresi, ayet 38: "Ad ve Semûd milletlerini de yok ettik." 17 Fussilet Suresi, ayet 13: "işte sizi, Ad ve Semûd'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırga ile uyardım." Fussilet Suresi, ayet 16: "Rezillik azabını onlara dünyada tattırmak için üzerlerine dondurucu rüzgâr gönderdik." (Ad milleti hakkında bkz. Sadi Bayram, Kaynaklara Göre Güneydoğu Anadolu'da Proto Türk izleri, Ankara, 1980, s.54.) Muhammed Suresi, ayet 13: "Biz halkı seni yurdundan çıkaran nice şehirleri yok ettik. Fakat onlara bir yardım eden çıkmadı." Ahkaf Suresi, ayet 27: "Ant olsun biz çevrenizdeki memleketleri de yok ettik." Isrâ Suresi, ayet 15, 16: "Bir ülkeyi yok etmek istediğimizde, o beldenin şımarmış olanlarına önce emrimizi ulaştırırız. Yine kötülük ederlerse biz de orayı yerle bir ederiz." Sümer'de kralların nasıl sarayları varsa Tanrılann da öyle evleri olmalıydı. Bunun için "Tanrı evi" adı altında görkemli tapmaklar, yanlarında Tanrılarla insanları yaklaştırdığı düşünülen basamaklı kuleler yapılmıştı. Daha sonra bu Tanrı evleri sinagoglara, kiliselere, camilere dönüştü.13 Camilerin ve minarelerin üstündeki yanm ay, Sümer Ay Tanrısının sembolüdür.14 13 Sümer'deki "Tanrı evi" deyimi, Kur'an'âa "Allah'ın mescitleri" (Tevbe Suresi, ayet 17, 18) şeklinde bulunmaktadır. Sümer'de mabet veya saray anlamına gelen "e.gal" kelimesi Tevrat'ta "hegal" olmııgtur. Max I. Dimont, Jews, Cod and History, New York, 1962, s.65'te; "Babif toprağında Yahudiler iki yeni düşünce geliştirdiler, bunlar o zamandan beri insanlığın malı oldu. Kurban için Tanrı evi yerine, dinsel toplantı için sinagoglar yaptılar. Buralarda Tanrı'ya kurban yapmak yerine dua etmeyi koydular. Sinagoglar Hıristiyanlıkta kiliselere, Müslümanlıkta camilere dönüştü. Dua, bu insanlar arasında Tanrı'ya adanan bir sembol haline geldi" şeklinde yazılmaktadır. 14 Sümer dininde Ay kültünün önemli bir yeri vardır. Ayın ilk göründüğü gün, 15 günlük olduğu ve görünmediği günlerde törenler yapılır, hatta bazı yiyecekler yenilmezdi. Islamiyette de oruç ve bayramlar Ayın görünüşüne göre düzenlenmiştir. 18 Sümer kralları, Tanrılann yeryüzündeki vekili sayılıyordu. Bu inanç hıristiyanlıkta papaya, Müslümanlıkta halifeye geçerek sürmüştür. Bakara Suresi, ayet 30: "Rabbin meleklere, 'ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' dedi. Onlar da, 'biz hamdinle sana teşbih eder ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun' dediler." Sümer kanunu, Babİl Kralı Hammurabi'nin yaptiğı kanuna temel olmuş, ondan Musa'nın ve Yahudi kanunu, ondan da İslam kanunu etkilenmiştir. Hammurabi'nin (10 1750) Güneş Tanrısından kanunu alışı, Musa'nın Tanrıdan kanunu alışına örnek olmuştur. İlginç olanı İslam'da hukukun, ancak Arapların Irak topraklarım ele geçirdikten sonra kurallaş-masıdır. Sümer, Babil hukuksal geleneklerinden çıkan sözler, ibrani kanunu Talmud'da bulunuyor. Ortodoks Yahudi'deki boşanma terimi Sumerce bir kelime. Sinagogda Tevrat okunurken dinleyenler şallarının saçakları ile onu izlerler. Bu, Sümer'de hukuksal bir belgenin onaylandığını göstermek için tablete elbise kenarıyla basılmasını yansıtmaktadır. (Samuel Noah Kramer, Cradle of Civilization, New York, 1967, s.160.) Musa'nın kanununda bulunan anaya babaya saygı, kimseyi öldürmeyeceksin, zina yapmayacaksın, çalmayacaksın, yalan tanıklık etmeyeceksin, komşunun karışma ve malına göz dikmeyeceksin gibi kurallar Sümer kanununda da aynı. Yalnız Sümer Kanunu daha İnsancıl; göze göz, dişe diş yok cezalarda. Ne yazık ki, Sümer kanunlarının yazılı olduğu tabletler çok kınklı, belki de toprak altından daha çıkarılamayanlar da var. Bu yüzden tam karşılaştırma yapılamıyor. Buna karşın daha sonra Samiler tarafından yapılan kanunlann, Sümer kanunlarına dayandığı kuşku götürmez. Buna açık bir ömek olarak, İbrahim Peygamber'in kansı ile cariyesi arasındaki olayı gösterebiliriz. Sümer kanununa göre kısır bir kadının kocasına verdiği cariyesi çocuk doğurunca, hanımına karşı büyüklük taslayamaz, öyle yapmaya kalkarsa cezalandırılır. Tevrat ve Kur'an'da yazıldığına göre İbrahim Peygamber'in kısır olan kansı Sara, cariyesi Hacer'i çocuk yapmak üzere kocasına veriyor. Cariye, çocuk doğurup kendisini üstün görmeye başlayınca, oğlu îsmaİl ile çöle götürülüp atılıyor kocası tarafından.15 15 C.L. Woolley, The Sumerians, New York, 1965, s. 102; Hammurabi 146; Tevrat Tekvin bap 21; 8-21; Kur'an'du çeşitli sureler içinde. 19 Tevrat'a göre büyük erkek çocuğa mirastan özel bir pay verilir. Çocuklar isterse babanın sağlığında bu payı alabilirler. Tekvin bap 25: 32-34'te Yakup büyük kardeşi Esav'a isteği üzerine payını veriyor. Aynı kural Sümer'de de var. Sumerce yazılmış Üpitîştar kanununda bu madde, tabletin kırıklığı yüzünden tam değil (Sümer, Sabit, Asur Kanunları, s.69, madde 2). Fakat Hammurabi kanununda bunun tümünü buluyoruz. Madde 165: Eğer bir adam büyük oğluna tarla, bahçe ve ev hediye eder, ona bir belge yazarsa, baba Öldüğünde o payını aynca alır ve baba malının diğer kısmım kardeşleriyle eşit bölüşecektir. Araplarda zina yapan kadınların taşlanması, Tevrat'ta olmasına karşın (Tesniye 13-23), Kur'an'da. böyle bir ceza yok. Zina cezası ile ilgili dört ayet bulunuyor. Bunlar: Nisa Suresi, ayet 15-16: "Kadınlarınızdan zina yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye kadar, yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evinizde tutun. İçinizden zina yapan her iki tarafa ceza verin! Eğer tövbe edip uslanırsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden ve çok esirgeyendir." Nur Suresi, ayet 2: "Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz sopa vurun. Müminlerden bir grup da onlara şahit olsun!" Nur Suresi, ayet 3: "Zina eden erkek ancak zina eden veya putperest olan kadınla, zina eden kadın da zina eden veya putperest olan erkekle evlenebilir." Taşlanma cezası Sumerlilerin eski çağlarında varmış. Fakat değişik bir nedenden ÎÖ 2200'lerde Lagaş Kralı Urukagina tarafından yapılmış sosyal reform metninde, geçmiş zamanlarda olduğu gibi iki koca almaya kalkan kadınlar ve hırsızların, bu fena hareketleri yazılı taşlarla taşlanacakları bildirilmektedir.16 Daha sonra yazılan kanunlarda bu taşlanma konusu bulunmuyor. 16 S.N. Kramer, The Sumerians, s.322. İslamiyetten önce bazı Arap kabileleri anaerkil olup kadınlar birkaç koca alabiliyorlarmış. (Hayrullah Örs, Hazreti Muhamtned, istanbul 1963, s.160, 161.) Islamİyetten sonra da bazı kabileler arasında anaerkil 20 Sümer kanunlarında zina ile ilgili maddeler, kırıklıkları dolayısıyla ılsa gerek, yok. Buna karşın Hammurabi kanununda bulunuyor. Sümer, Babil, Asur Kanunları, s. 198: "129. Eğer bir adamın kansı bir başka bir erkekle yatarken yakalanırsa onları bağlayıp suya atacaklar. Eğer kadının kocası yaşatırsa, kral da yaşatacak. "130. Eğer bir adam başka bir adamın babasının evinde oturan karısını zor kullanıp koynunda yatırırken yakalanırsa, o adam öldürülecek, kadın özgür." Sümer'de bekâret konusu Önemli görünüyor. Sümer kanunlarının yazılı olduğu tabletler kırık ve okunamayan yerleri çok. Okunabilen iki madde bunu kanıtlıyor: Bunlardan birinde, bir kölenin zorla bikrini bozan 5 şekel (tahminen 40 gram) gümüş vermek zorunda. Diğerinde dul olarak evlenen bir kadın, kocasından boşandığında kız olarak evlenen kadının alacağı tazminatın yarısını alabiliyor.17 Tevratfta kural daha katı. Bir kız evlendiğinde bakir olmadığı kanıtlanırsa taşla öldürülüyor (Tesniye 22:13-21). Buna karşın, Kur'an'ûa. bekâret konusu ele alınmamış. Sümer'de tecavüz de fena sayılmış. "Hür bir adamın kızı yolda tecavüze uğrarsa, anne, babası onun sokakta olduğunu bilmemi şlerse, kız onlara 'tecavüze uğradım' derse, anne, baba onu zorla erkeğe karı olarak verecekler." (The Ancient Near East, Supplementary Texts and pictures Re-lating to old Testament, Editted by James B. Pritchard, Princton, 1969, $.89,90.) Tecavüz, Sümer efsanesine bile konu olmuş. Tanrı Enlil, Tanrıların başı olduğu halde, evlenmeden Önce karısını aldatarak zorla tecavüz ettiği için Tanrılar meclisince yeraltı dünyasına sürülmüş. 18 âdetin sürdüğünü, oldukça eski bir tarihte Stern mecmuasında, bir Alman kadın yazarın, Arabistan kabileleri arasında yaptığı araştırma hakkındaki yazısında okumuştum. Sumerce metinde taşlanma olarak çevrilen kelime tablette pek belirli olmadığından, yeni araştırmada, anlamsız bırakıldı. Prof. Dr. Mebnıre Tosun, Doç. Dr. Kadriye Yavaç, Sümer, Babil ve Asur Kanunları ve Ammi Saduqa Fermanı, Ankara, 1975, s.40, madde 5-7. Bu efsaneye ait bazı satırlar şöyle: Nippur'ım güzel km Tanrıça Ninlil annesinin önerisi üzeıine kendisini Tanrı Enlii'e göstermek üzere suya giriyor. 21 Aynı olay Tevrat'ta (Tesniye, 22:28, 29) şöyle: "Eğer bir adam kız olan nişanlanmamış bir genç kadınla yatarsa ve onları bulurlarsa, adam genç kadının babasına 50 şekel (şekel Su-merlîlerden Akadcaya geçen bir ağırlık ölçüsü birimi) gümüş verecek ve kadın onun karısı olacak." Eğer adam, nişanlı bir kızla şehirde yatarsa her ikisi de taşlanarak Öldürülüyor. Kur'an'da bu konu yok. Sümer'de sosyal adaleti koruyan Tanrıça, senede bir kere insanları iyi veya fena hareketlerinden dolayı yargılar, kötüleri cezalandırır. Bu inanış İslam'a, Şaban ayının on beşinde Berat Kandili olarak girmiştir.19 Saf suda kız yıkandı. Nİnlil Nunbirdu kanalının kenarında yürüdü. Büyük dağ baba Enlil gördü onu. Bey kıza "gel yatalım" dedi, kız istemedi. "Benim dölyolum çok ufak birleşmeyi bilemez, Dudaklarım çok küçük öpmeyi bilemez." Bunun üzerine Enlil, vezirine bîr lekne getirtir. Kızla teknede gezerken ona tecavüz eder. Bu olaya kızan Tanrılar meclisi Enlil'i yakalayarak şöyle derler: "Enlil ahlaksızın biri, defol şehirden," Böylece Enlil yeraltı dünyasına gönderilir. Ninlil de arkasından gider. O arada Ay Tanrısına gebe kalır. Birçok olaydan sonra ancak yeryüzüne çıkarlar. (Tarih Sümer'de Bağlar, s.70-72.) 19 Tarih Sümer'de Bağlar, s.87-89. Sosyal adaletin Tanrıçası Nanşe'nin nasıl bir Tanrıça olduğunu ve insanlarda beğenmediği hareketler nelerdir; aşağıdaki dizeler anlatıyor Öksüzleri bilen, dulları bilen, insanın insana yaptığı zulmü bilen, Öksüzlerin annesidir O. Nanşe dullan koruyan. Fakirlere haktanır olan, Sığınanlara kucak açan, Güçsüzlere barınak bulan kraliçedir o. Beğenmedikleri: Kanunsuz yolda gezen, Geçerli olan gelenekleri aşan, anlaşmaları bozan, Fena yerlere beğenerek bakan, Büyük ağırlık ölçüsü yerine küçüğünü koyan, Uzun ölçü yerine kısasını kullanan, Kendine ait olmayanı yiyip de "yedim" demeyen içip de "içtim" demeyen İnsanlar fena kimseler Tanrıça Nanşc İçin. 22 Sümer Tanrılarının esas adlarının başka, niteliklerine göre diğer adla- Î n da vardı. Babilliler bu adlardan 50"sini yeni yarattıkları Taun Marduk'a vererek tek Tanrı düşüncesine doğru bir adım atmışlardı. İslam dininde Allah'a verilen 99 ad, aynı geleneğin bir devamı gibi görünüyor. Sumerlilere göre ölüler, "kur" adlı karanlık, dönüşü olmayan bir yeraltı I dünyasına gidiyorlar. Tevrat'la bu; Şeol, Yunan'da Hades, Incil'fo cehennem, islam'da ahret olarak devam etmektedir. Sumerlilere göre burada tekdirilme yok. Fakat yeraltı dünyası; oranın Tanrıları, rahipleri, ölenlerin gölgeleriyle oldukça hareketli bir yer. Buradan bazı özel durumlarda gölgeler yeryüzüne çıkabiliyor. Gılgamış'ın çağrısı üzerine arkadaşı Enki-lu'nun gölgesi çıkarak iki arkadaş konuşuyorlar. Tevrat Samuel I:28'de Saul'un isteği üzerine Samuel'in gölgesi yeraltından çıkıyor. Sümer'de yeraltındaki ölülerin ruhları için yiyecek ve kurbanlar sunul- îsa, onlar yeryüzüne çıkarak insanlara rahatsızlık veriyorlar. Ölenlerin rkasından çok fazla ağlayıp sızlanmak onları sıkıyor. İslamiyette de ölüler yapılan dualar, kurbanlar bu inanışın bir devamı. Bizde de "çok ağlanıp ölünün ruhunu rahatsız etmeyin" sözü vardır. Yahudilere, Babil tutsaklığından sonra Perslerin etkisiyle, Zerdüşt dilinden; ölülerin tekrar dirileceği, cennet, cehennem ve Sırat Köprüsü »irmiştir. (Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, İstanbul, 1966, s.36l.)20 'ur'oM'da Sırat Köprüsü yok. Sumerliler, kendilerinin, Tanrılar tararından seçilmiş üstün bir halk )lduğunu yazmışlar. Tevrat'ta. Yahve, Kur'an'dz Allah, îsrailoğullannı üstün bir kavim yapmıştı. Tevrat Tesniye 14:6; Kur'an Câsiye Suresi, ayet 16; Bakara Suresi, ayet 27: Zerdüşt dinindeki cennet cehennem hakkındaki geniş bilgi, Samuel Noah Kramer, Mythotogies of Aneleni Worltfda. (America, 1961, s.358-360) bulunuyor. Buraya göre, ölünün ruhu üç gün durduktan sonra korkunç Sinvat KÖprüsü'nden (Sırat olmuş) geçiyor. Adam dünyada iyi işler yapmışsa güzel bir kız onu karşılıyor, ilk adımda cennetin iyi düşüncesine, ikinci adımda iyi sözüne, üçüncüde iyi olaylarına, dördüncüde parlak sonsuz bir ışığa girer. Eğer insan iyi değilse, cesedi bırakmayan ruhu, bir cin Sırat KÖprüsü'nden geçirir. Onu fena bir kadın alır; fena söz, fena düşünce, fena olaylardan geçerek fena cinlerle karşılaşır. Diğer bir anlatıya göre de ölüler canlanıp ruhtarıyla birleşiyorlar. Hepsi, içinde kurşun kaynayan bir kazana atılıyor, iyi olanlara bu ılık süt gibi geliyor. Üç gün sonra hepsi oradan çıkarılıyor. Ölümsüzlük içkisi veriliyor ve Ölümsüz oluyorlar. 23 Sumerliler kadınları bir tarlaya benzetmişler. Aynı deyim hem Tevrat, hem Kur'atı'da var, Kur'an'ûa "kadınlarınız sizin için bir tarladır, tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın" yazılı (Bakara Suresi, ayet 223). Bunu müfes-sirler çeşitli şekilde tefsir etmişler. (Bkz. Turan Dursun, Din Bu 3, İstanbul, 1991, s.28, 28.) Bu tefsirlerde, bir kadınla nasıl cinsel ilişkiye girileceği müstehcen bir şekilde açıklanmaktadır. Sumerliler, dünyadaki bütün olayların ve Tanrıların isteklerinin gökte yıldızlarla yazılı olduğuna inanırlardı. Kur'an'da aynı inanış "Levh-i Mahfuz" olarak sürüyor. (Dipnot 23'e bakınız.) Nemi Suresi, ayet 75: "Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta da (Levh-i Mahfuz) bulunmasın." Bürûc Suresi, ayet 17, 18: "Orduların haberi geldi mi sana? Onlar Firavun ve Semûd orduları idi (nasıl helak oldular?). Bilakis inkarcılar bir başka çeşit yalanlamanın içine düştüler. Alları onları arkasından kuşatmıştı. Hakikatte onların yalanladıkları Levh-i Mahfuz'da bulunan şerefli Bu ayete göre Kur'an bile gökte yazılı bulunuyor. Sümer'den kaynaklanan bir inanç! Sumerlilerde 7 sayısı çok önemlidir. 7 gün geçmek, 7 dağ aşmak, 7 ışık, 7 ağaç, 7 kapı gibi. Aynı şekilde Tevrat ve Kur'an'da da 7 sayısı bolca bulunmaktadır. İslam'a göre cennetin 7 kapısı vardır; Sü- mer yeraltı dünyasının da 7 kapısı bulunuyor. Yahudi dinsel törenleri Babil'den alınmıştır. Onların bu törenlerde söyledikleri şarkılar, Mezopotamya'da yeniyıl bayramlarında söylenen şarkılara benzemektedir. Cinlerin yok edilmesi duaları da Babil kökenlidir. Sumerliler Tanrılarım sevindirmek, onlardan bir istekte bulunmak, hastalıklardan kurtulmak için veya yaptıkları adaklara karşılık kurban kestirirlerdi. Bu kurbanlar sakalsız ve hastalıksız olmalı ve kurban sahibi vücutça temizlenmeliydi. Kurbanlar, rahipler tarafından Özel dualarla kesilirdi. Kurbanın sağ kalçası ve iç organları Tanrıya takdim edilir, gerisi etrafta olanlara dağıtılırdı. İslamlıkta da kurbanlar aynı koşullarda kesiliyor. Yalnız hocanın kesmesi zorunlu değil. Kurbanın sağ kalçası ile iç organları Tanrı yerine kurban sahibine bırakılır, gerisi dağıtılır. Sümer'de Erhanedan devrinde Ur Kral mezarlarına göre, Kral ve Kraliçeler askerleri ve etrafmdakilerle birlikte gömülürdü. Fakat metinlerde her türlü kurban yazılmasına karşı insan kurbanı yok. Buna mukabil İsrail'de, Yunan'da insan kurbanı yapılmış. (Cyrus Gordon, The Commen Background of Greek and Hebrevv Civilization, New York, 1966, s.225.) îbranilerde ölü veya dirileri kıvandırmak veya şahısların sağlığını korumak için Tanrı ile bir tür anlaşma olarak insan kurbanı yapılmış. (Tevrat, Sauel II 21: 6-9; Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, İstanbul, 1966, s.142.) Araplarda da bunun olduğunu, hatta Muhammed'in büyükbabasının "eğer on oğlum olursa birini Tanrı'ya (veya Tanrılara) kurban edeceğim" dediğini bir kitapta okumuştum. Mezopotamya'dan gelen İbrahim Peygamber bu ilkel âdeti kaldırtmış. Sumerlilerde, okul tabletlerine göre 6 gün çalışma, 7. gün dinlenme var. Bu Yahudilere Sabbat olarak geçmiş. On emirde "Sabbat'ı düşün, onu kutsal gün olarak gör!" deniyor. 6 gün çalışıp yedinci günü Tanrıya adanmış bir dinlenme günü oluyor. Yahudilere ve Kur'an'% (dipnot 28'e bkz.) göre Tanrı 6 günde dünyayı yaratıp yedinci gün dinlenmiş. Bu günün cumartesi olması da Babillilerden geçmiş. Babilliler her ayın 7. gününde (Şapatu) bir kutlama yaparlardı. Bu üzgünlüğü ve nefis terbiyesini ifade eden ve Satürn gezegenine adanmış bir gündü, (Saturday, Satürn gezegeninden gelen bir gün adı, yani cumartesi). Satürn kötü güçlerin temsilcisi idi. Yahudiler bu günün anlamını değiştirerek onu neşeli bir hale koymuşlardır. Onlar cumartesi gününü Tanrı'ya dua ederek, kitaplar okuyarak çeşitli eğlencelerle geçirirler ve en ufak bir işe el sürmezler. İslamiyete bu gün Cuma'ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır. Sümer yazarlarına ve ilahiyatçılanna göre her insanın ve ailenin bir şahsi Tanrısı veya Tanrısal baba yerine geçen iyi bir meleği vardı. Bu, bir fal, bir rüya veya görünen Tanrı ile bir anlaşma yapılarak belirlenirdi. Bunun görevi, Baştanrılardan, ait olduğu kimse için sağlıklı ve uzun ömür 24 25 dilemek ve onun isteklerini Tanrılar meclisine iletmek. Tevrat'ta (Tekvin 31:53), "İbrahim'in, Nahor'un Allahı, babaların Allahı aramızda hükmetsin!)" deniyor. Bu da Sumerlilerin şahsi Tanrısının bîr yansıması. İbrahim'in Allahı, İbrahim ile, onu tanıyacağına, kendine Allah yapacağına dair bir ahit yapıyor, onu da sünnet yapılmak suretiyle pekiştiriyor. Kur'an'âb (Kaf Suresi, ayet 17, 18). "Hiç kimse yoktur ki, onun üzerinde bir koruyucusu ve denetleyicisi bulunmasın" denmektedir ki, bu da Sumerlilerdeki bireylerin özel Tanrılarını yansıtıyor. Sümer Tanrılarının gökte toplandıktan dükü adında bir yerleri var. İslam inanışına göre de Allah yedi kat göğün üzerinde Arş'ta oturuyor. (Hûd Suresi, ayet 7; Furkan Suresi, ayet 59; Secde Suresi, ayet 4.) Kur'an'a göre (Şûra Suresi, ayet 51) Allah, bir insana ancak vahiy yoluyla, perde arkasından veya.bir elçi gönderip dilediğini ona bildirir. Tevrat'ta. Tanrı ile şahıslar (peygamberler dışında Musa'nın kardeşi, kölesi İbrahim'in karısı gibi) karşılıklı konuşuyorlar veya insan şekline girmiş melekler Tanrı'dan haber getiriyor veya Tanrı istedi- ğini rüyada bildiriyor. Sümer'de Tanrı sadece bir kez duvar arkasından konuşuyor (Bilgelik Tanrısı Enki, Tufanın olacağını, Nuh'un karşılığı olan Ziusud-ra'ya duvar arkasından söylemiş). Tanrılar insanlara yapacakları işleri rüyalarda bildiriyor. Bunlardan başka fal ve kehanet yoluyla insanlar, Tanrıların isteğini öğreniyorlar. TVvraî'daki ilahiler, atasözleri ve deyimlerin Sumerlilerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.21 Sümer atasözleri Tufan kahramanı Zi- 21 Robert Cooper, The Inquire.r's Text-Book, Being Subxtonc.e ofTtûrteen Leclures on the Bibel, Boston, Londra, 1846, s.l II. Bu kitap, Tevrat ve İncil'i kısım kısım eleştiren 13 konferansı kapsıyor. Daha çiviyazılan yeni çözülmeye başladığı ve tabletlerden, hele Sümer'den kimsenin haberi olmadığı bir zamanda yazılmış. Bugün Sumerlilerden geldiğini kanıtladığımız Tevraftaki birçok konunun, israilliler tarafından yazılmış olamayacağının ve bunların başka bir dille yazılmış metinlerden alındığının öne sürülmesi çok ilginç ve ileri görüşlülük. Burada, "'»vraftaki ilk beş kitap Musa tarafından yazılmış olamaz, çünkü o zaman henüz papirüs kullanılmıyor, ancak taçlar üzerine yazılıyordu" deniyor. Ünlü Yahudi filozofu Spinoza'ya (16. yüzyıl) göre, Yahudİler'in Babil dönüşünden en az yüz yıl sonra bunlar yazılmış olmalıymış. Sayfa 111'de Tevrat'ta bulunan Atasözleri kitabının Kral Süleyman'ın olamayacağı, bunların Yahudilerden başka bir kavme ait deyimler koleksiyonu olduğu, Süleyman'ın adının ona eklendiğini yazıyor R. Cooper. Çünkü 26 usudra'ya babası Şuruppak tarafından, Tevrat'ta Süleyman'a babası Davud tarafından söyleniyor. Kur'anda. ise Lokman tarafından adt verilmeyen oğluna öğüt veriliyor. Lokman'ın kimliği hakkında çok çalışılmış; bazıları onun peygamber olduğunu, bazıları da çok dindar olduğundan Tanrı tarafından uzun ömür verildiğini, yaşamı boyunca bilgisinin arttığını söylüyor. O, 560 yıl yaşamış ve bir adı da Sumer-ce Ziusudra gibi ölümsüz anlamına gelen Lubad imiş. Aramı edebiyatında Ahiqar, Bizans'ta Planudes olarak ortaya çıkıyor. Bunların hepsi Sümer'deki Ziusudra'ya dayanmaktadır (Paul Lun.de, Aesop of the Arabe, Aramco, 1974, March-April, s.2). Sümer'de rüyalar Tanrı bildirisi olarak yorumlanıyor. Bu rüyalardan bazılarının etkisi Tevrat ve tfur'on'da görülmektedir. Bunlardan en ilginci Yakub'un oğlu Yusufun rüyasıdır. Yusuf "rüyamda tarlanın ortasında demetler bağlıyorduk. Benim demetim kalktı dikildi. Sizin demetiniz onun etrafını kuşatıp benim demetime eğildiler" deyince, kardeşleri "bu bizim üzerimize kral mı olacak?" dediler. Yusufun ikinci rüyasında güneş, ay ve 11 yıldızın kendisine eğildiklerini söylemesi üzerine, kardeşleri onu öldürmeye karar veriyorlar. (Tekvin 97:7,9.)22 Aynı şekilde Sümer Kralı Urzababa'mn yanında çalışan Sargon, gördüğü rüyayı Krala söyleyince, Kral "benîm yerime kral olacak" korkusuyla Sargon'u öldürmek İstiyor. (Jerrold S. Cooper, Sargon and Jo-seph, Dremam Come True, Bİblical and Related Studies, Presented to Sa-muel Iwry, Indİana, s.33-35.) Sümer mabet ve saraylarının yapılışında izlenen yol, bunlar hakkında yazılan ilahilerde belirtilmiş. Yapıya başlamak İçin önce Tanrının Önermesi gerek. Bu da genellikle rüyada bildiriliyor. Bundan sonra yapı malzemesi ve sanatkarlar toplanıyor. Yapıya başlamadan ve bittikten sonra "Süleyman'ın Meselleri" bölümünde, bap 25'in ilk satırlarında, "Bunlar Süleyman'ın meselleridir, bunları Yahuda Kralı Hİzkia toplayıp yazdumış" denmektedir. Halbuki bu kral, Süleyman'dan 250 yıl sonra yaşamış. Bu kadar aradan sonra, yayım olmadığı halde nasıl bilmişler bunların Süleyman'a ait olduğunu, diyor yazar. (Bu kitabı, kütüphanesinin en değerli eserlerinden biri olduğu halde bana hediye eden Sayın dostum, Jersay Üniver-sitesi'nden Prof. Martin Abend'a burada teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.) Aynca bkz. Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, İstanbul, 1966, s.241; S.N. Kramer, in Ihe World of Sümer, An Autobiography, Detroit, 1986, s.225. 22 Kıtr'an'du Yusufun ikinci rüyası yazılı, birincisi yok. (Yusuf Suresi, ayet 4.) 27 temizlik törenleri yapılıyor. Bu yapıların görkemliliği övülüyor, adanma hikâyesi anlatılıyor. Bazı ilahilerde yapıyı yaptıran Tanrı tarafından kutsanmak suretiyle ödüllendiriliyor.23 Tevrat'ta da aynı yol izleniyor. Sümer Tanrı evleri hangi Tanrı için yapılmış ise o Tanrının ve ailesinin heykelleri içine konurdu. Kiliselerdeki İsa ve Meryem'in heykel ve resimleri bu âdetin bir uzantısı. Sumerlilerde rahibeler tapmaklara Tanrının gelini olarak çeyızleriyle girerlerdi. Bu, Hıristiyanlıkta devam etmektedir. Törenlerde Meryem'in heykelinin taşınması, Sümer törenlerinde Tanrı heykellerinin gezdirilmesini yansıtıyor. Hıristiyanlıkta olduğu gibi Sümer'de de günah çıkaran rahipler vardı, bunlar kırmızı elbise giyerlerdi. 23 Lagaş Kralı Gudea (10 2250) Eninııu mabedinin yapılmasıyla ilgili 1400 satırı kapsayan iki silindir kitabe yazdmmış. Bunda: Gudea mabedi yapmadan Önce bir rüya görüyor. Rüyada, şahsi Tanrısı Ningişzida ufukta güneş gibi doğuyor. Yazı ve okulların koruyucusu Tanrıça Nidaba elinde gökte yazılanları kapsayan bir tablet tutuyor (Levh-İ Mahfuz). Mimarlık- Tanrısı Nindub da üzerinde yapılacak mabedin planı bulunan mavi tastan bir tableti gösteriyor. (The Sumericıns, s. 138.) Tevrat He-zekiel 4:l-2'de mabet planına paralel, "Sen de Ademoğlu, kendine bir tuğla al ve onu önüne koy ve üzerine bir şehir çiz, Yeruşalim'i çiz!" deniyor. 28 BAŞ ÖRTME Sümer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar Tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başlan örttürülmüştür.24 Daha sonraları, tÖ 1500 yıllarında bir Asur Kralı, yaptığı bir kanunun kırkıncı maddesi ile evli ve dul ıdınlan da başlanm Örtmeye mecbur etmiştir. Fakat kızlar, cariyeler ve ıkak fahişelerinin örtünmesi yasak; örtünürlerse ceza var. (Prof. Mebrure 'osun-Doç. Dr. Kadriye Yalçav, Sümer, Babil, Asur Kanunları ve Atnmi-duqa Fermanı, Ankara, 1975, s.252, madde 40.) Böylece meşru seks apan evli ve dul kadınlan da mabet fahişeleri düzeyinde saymışlardır. Bu gelenek Yahudilere geçmiş, dindar Yahudi kadınları evlenince saçlarını traş ettirip bir peruk veya başörtüsü ile başlarını Örtmüşler. Hıristiyanlıkta rahibeler aynı şekilde başlarını örtüyorlar. İlginç olanı Tevrat'ın son yazıldığı zamana kadar Yahudiler arasında Tanrı namına fuhuş yapan kadın ve erkekler varmış. Tevrat Tesniye 23: 18'de "İsrailoğullanndan ve kızlarından kendilerini fuhşa vakfetmiş kimseler olmayacaktır. Kadınlar! Fuhşun Ücretini herhangi bir adak için Allah'ın Rabbin mabedine getirmeyeceksin, çünkü bunların ikisi de Allah'ın Rabbe mekruhtur" şeklinde yazılıyor. Yahudi fahişeleri yüzlerine peçe koyuyorlarmış. (Tevrat, Tekvin 38:15.)2S Bunun Araplarda da olduğunu duydum; ama yazılı bir kanıt bulamadım, islam'a örtünme, erkekten kaçma şeklinde geçmiş. Buna karşın erkeksiz bir yerde Kur'an okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi, Sümer geleneğinin bir devamıdır. 24Hartmut Schmökel, Kulturgeschichte deş Altenorient, Stuttgart, 1961, s.37. 25 Tekvin 38: 5-26'da bulunan hikâye bunu açıklıyor. Buna göre, Yahuda'nm oğlu Ölüyor. Geleneğe göre gelinini ikinci oğluna veriyor. O da ölünce adam üçüncü oğluna almıyor gelinini. Buna kızan gelin dulluk elbisesini çıkarıyor. Yüzüne peçe takıp kendisini fahişe gibi yaparak kaynatası ile yatıyor. Karşılığında kadın adamın mührünü, kuşağını ve değneğini istiyor. Kadın gebe kalıyor; bunlarla, çocuğun kaynatasından olduğunu kanıtlıyor. 29 Kur'an'da örtünmeyle İlgili Ayetler A'râf Suresi, ayet 26-27: "Ey Ademoğullan! Size çirkin yerlerinizi Örtecek giysi, süslenecek elbise İndirdik. Tekva (iman) elbisesi ise daha hayırlıdır. Ey Ademoğulları! Her mescide gidişinizde ziynetli elbiseler giyinin. Yiyin için, fakat israf etmeyin." Nur Suresi, ayet 31: "Mümin kadınlara söyle: Gözlerini korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalannın üstüne örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babalan, kendi oğullan, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğullan, kendi kadınları ellerinin altında bulunan, erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarım yere vurmasınlar." Bu ayetteki "ziynetler" nedir? Bu, çeşitli şekilde yorumlanmış. Kimi kadının vücudu, kimi de takılan ziynettir, demiş. Nur Suresi, ayet 60: "Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş kadınlann ziynetlerini göstermeksizin, dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır." Burada ziynetin; kadının vücudu, göğüsleri olduğu daha belirgin. İslamiyetten evvel Arap kadınları yanbellerine kadar çıplak gezerlermiş. Hatta îslamiyetten sonra da cariyeler, köleler giyinmezlermiş çalıştıkları için. Bizde kadınlar yaşlanınca daha çok kapanıyorlar. 30 Ahzâb Suresi, ayet 59: "Ey Peygamber! Harumlanna, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışan çıktıklarında) örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onlann tanınmaması ve inciltilmemesi için en elverişli olan budur." Bu ayete göre kadınlar örtününce ne okullara gidebilecek, ne de çalışabilecekler. Kur'an'da, bazı hocaların uydurduğu gibi, başlarını örtmeyen kadınlann cehennemde saçlanndan asılacaklan şeklinde bîr ayet olmadığı gibi, örtünenlerin de cennete gideceği yazılmıyor. Bazı Sümer rahibelerinin, evlenseler bile çocukları olmamalı idi. Kazara böyle doğan çocuklar öldürülürdü. Çünkü bu kadınlar Allah'ın karısı olduğundan, doğan çocuklar da Tanrı'nın çocuğu sayılıyordu. Sümerler bir ölümlüden Tamının çocuğunu istemiyorlardı. Bu ve Kur'an'daki bir ayet, İsa'nın neden Tanrının oğlu olarak kabul edildiğine bir açıklık getiriyor. Âli îmrân Suresi, ayet 35-37: "îmran'ın karısı şöyle demişti 'Rabbim karnımdakini azatlı bir kul olarak sana adadım. Adağımı kabul buyur. Rabbim onu kız doğurdum, ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu sana ısmarlıyorum' dedi. Rabbi onu hüsnükabul gösterdi ve güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı (teyzesinin kocasını) Rabbi onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriya onun yanma, mabede her gelişinde orada bir rızk bulur 'bu sana nereden geliyor?' derdi. O da 'Allah tarafından' derdi." Bu ayetten anlaşıldığına göre o zaman mabetler vardı. (Tevrat ve /ncıV'de de mabetlerin bulunduğu yazılı.) Meryem, mabede adanmış ve orada yetişmiş bir kızdı. Herhangi bir şekilde, bazı kitaplara göre de nişanlısı Yusuf tan hamile kalmıştı. 26 Onu gidip ücra bir yerde 26 incil Manaya, bap I, 18-25: Anası Meryem Yusufa nişanlı olduğu halde buluşmalarından önce Ruhulkudüsten gebe olduğu anlaşıldı. Nişanlısı Yusuf salih bir adam olup onu âleme rüsvay etmek istemeyerek gizlice boşamak niyetindeydi. Fakat bunları düşünürken Rabbin meleği ona rüyada görünüp "sen Davut oğlu Yusuf, Meryem'i kendine kan olarak almaktan korkma. Çünkü kendisinde doğmuş olan Ruhulkudüstendir ve bir oğul doğacaktır. Onun adını Isa koyacaksın. Çünkü kavmini günahlarından kurtaracak olan odur. "Yusuf 31 doğurması, Tanrının çocuğu diye öldürülmesinden korktuğu İçİtı olmalı. İsa büyürken Tanrının oğlu olduğu kendisine aşılanmış bulunduğundan "ben Tanrının oğluyum" diyerek ortaya çıkması geç de, olsa ölümüne neden olmuş olmalı. Mezopotmaya'da eski çağlardan başlayarak Yeni Babil devrine kadar adak olarak veya kıtlıktan korumak üzere çocuklar mabede verilirdi. Meryem hikâyesinde bu geleneğin sürdüğü anlaşılıyor. (L.O. Oppenheim, Ancient Mesopotamia, Chicago, 1964, s. 107.) Kur'an'da İsa ile ügili bir ayet: Mâide Suresi, ayet 110: "Allah o zaman şöyle diyecek: 'Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimeti hatırla! Hani seni mukaddes ruh ile destekuykusuııdan uyandı. Rabbin meleğinin kendisine buyurduğunu yaptı. Karısını alıp doğuruncaya kadar onu bilmedi ve adım Isa koydu. Bu konu hakkında, R. Cooper 1846 yılında yazdığı ve daha önce sözü geçen kitabının 148. sayfasında, "bugün birinin gelip böyle bir olayı mahkeme önünde söylemesi herkesi güldürür. Bakireliğin söz konusu olduğu çağ ve toplumlarda rahipler böyle bir şeyi yakıştırıyorlar. Eğer doğan bir mevki sahibi olursa iyi, olmazsa da Allah onu istemedi deniyor" diye yazmış. O zaman Sümer metinlerinden ve kültüründen haberi yoktu ki. İlginç olanı; Kur'un'ın Tevbe Suresi, ayet 30'a göre, Yahudiler Üzeyİr İsimli birine de "Allah'ın oğlu" diyorlarmış. Buna Tevrat'ın rastlayamadım. Meryem'den önce de Tanrı'dan gebe kalma hikâyeleri var. Hintlilerde bakire Rohini bir Tanrı oğlu doğuruyor. Çin'de Tanrı Foe'nin annesi güneş ışığından gebe kalınıp. Si-yamlılara göre evreni koruyacak Tanrının annesi bakireymiş. (Robert Cooper, s.I49.) Moğol Buyan Han'ın kızı Alankovva kapıdan giren ay ışığından gebe kaldığını söylüyor. Sözde ışık girerken sembolik bir hayvan şekli almış; bu, Tanrının kendisi veya elçisİymiş. (Bahaattin Ögel, Türk Mitolojisi, Kaynaklan ve Açıklatnalan ile Destanlar, Ankara, 1989, c.l, s.131.) Kitan efsanesinde kadının karnına bir ıgık düşüyor. Bu ışıkla birlikte Tanrı tarafından bir de çocuk gönderiliyor. Uygur efsanesinde gökten düşen bir ışıkla bir kayın ağacı gebe kalıp beş çocuk doğurmuş. Bir Moğol efsanesinde bir kadın dolu tanesini yutarak gebe kalmış,. Birçok Çinli kralın anneleri, gökten ışık gelerek gebe kalmışlar. Böyle türeyen nesiller kutsal sayılmış veya nesilleri kutsal yapmak İçin böyle hikâyeler uydurulmuş. (Ögel, S.85,558.) İlginç olanı, bunlara benzer olaylar Kızılderililerde de bulunuyor. Kuzey Amerika'da yaşayan Hopi yerlileri arasındaki bir öyküde, hiçbir erkekle beraber olmayan bir kız sabaha kargı odasına giren güneş ışınlarından gebe kalıyor. Doğan çocuk, güneşin oğlu oluyor. (Corning to Light, Contemporary Translations of the Native Literatures of North America, Edited and with an Introduction by Brian Swann, New York, 1994, s.663. The Boy wlıo went in Search his Futher.) Kolombiya Kızılderililerinde de bir kabile reisinin son derece güze! kızı, bir ormanda otururken bir bulut arasından sızan güneş ısınlarından gebe kalıyor. Ve bir oğlan doğuruyor. Bu çocuk, güneşin oğlu olarak Zak Kızılderiliierinin atası oluyor. (Kolombien Land der Leğenden adlı bir broşürden.) 32 lemistim. Sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat ve incili öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun ve benim iznimle kuş oluyordu. Yine benim iznimle anadan doğma körü, alacayı iyileşüriyordun. Ölüleri benim iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani îsrailoğullannı (seni öldürmekten) önlemiştim. Kendilerine apaçık deliller getirdiğinde bu bir sihirden başka bir şey değildir, demişlerdi.'" Bu ayete göre Allah, İsa'ya incili öğretmiş. Halbuki İsa yaşadığı sürede ne bir şey yazmış, ne de yazdırtmış. incil çok sonra çeşitli kimseler tarafından yazılmış, /«ri/'lerin yazılma tarihleri ve yazanlar hakkında çeşitli varsayımlar ortaya atılmış. Özellikle geçen yüzyıl. Ayrıca Apostol Barnabas, İsa'nın çarmıha gerilmedİğini, gerilenin Judas olduğunu; Hıristiyan öğretmen Bassilides de çarmıha gerilenin Simon of Sirene olduğunu; Mosheim da İsa'nın aslında bulunmadığını, yalnız hayal edildiğini söylüyor. İsa'nın yazılan mucizelerini de asla kabul etmiyorlar. (R. Cooper, The lnquirer's Text-Book, Being Substance of Thirteen Lec-tures on the Bibel, s. 150 ve Meydan Larousse, İncil.) 33 TEK DiL VE BABÎL KULESİ Gelelim Sümer efsanelerinden bu dinlere geçen konulara: Çok eski günlerde gerek Sümer ülkesi, gerek komşuları bolluk ve huzur içinde yaşıyorlarmış. Hepsi de Hava Tanrısı Enlil'e tek dilde dua ediyorlarmış. Bilgelik Tanrısı Enkİ, Enlil'in üstünlüğünü kıskanarak insanlar arasında bozuşmayı, savaşı çıkararak bu güzel çağa son veriyor ve Çeşitli diller koyarak insanların birbiriyle anlaşmalarını önlüyor. Aynı konu Tevrat'ta (Tekvin 11:1-9) şöyle: "Ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. Şarktan göçtükleri zaman Sinear diyarında bir ova buldular, orada oturdular. Birbirlerine 'gelin kerpiç yapalım, onlan iyice pişirelim. Onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. Yeryüzünde dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göklere erişecek bir kule yapalım' dediler. Ve Ademoğullannın yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab indi. Onlar bir kavm, hepsinin tek dili var. Gelin inelim birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım. Rab onlan oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı onun adına Babil dendi." Buradaki Babil kulesinin, Mezopotamya'nın ziguratlan olduğuna kuşku yok. İbraniler onları yıkılmış halde gördüler. Bu yıkılmış ve harap olmuş kule katıntılarının, insanların korumasızlığmı, güce karşı duyulan isteğin insanlara verdiği üzüntüleri sembolize ettiğini söylüyor S.N. Kramer. (Sutnerions, s.293.) 34 YARATILIŞ Sümer efsanesine göre evrende ilk olarak Tanrıça Nammu adında büyük uçsuz bucaksız bir su vardı. Tanrıça o sudan büyük bir dağ çı-kanyor. Oğlu Hava Tanrısı Enlil, onu ikiye ayırıyor. Üstü gök oluyor, Gök Tanrısı onu alıyor, yer olan altı da Yer Tanrıçası ile Hava Tanrısının oluyor. Bilgelik Tanrısı ile Hava Tanrısı yeri bitkiler, ağaçlar, sularla donatıyor. Hayvanlar yaratılıyor ve hepsini idare edecek Tanrılar meydana getiriliyor.27 Tevrat Tekvin l :2-9. "Suların yüzü üzerinde Allahm ruhu hareket ediyordu. Allah 'suların ortasında kubbe olsun, sulan ayırsın' dedi ve Allah kubbeyi yaptı. Altta olan suyu üstte olan sudan ayırdı ve Allah kubbeye 'gök' ve alttaki kuru toprağa 'yer1 dedi." Bundan sonra yerin, bitkiler ve hayvanlarla donatımı geliyor. Enbiyâ Suresi, ayet 30: "Gökler ve yer yapışık iken onları ayırdığımızı, bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi?" Burada Sümer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur'an'dm çok yüzeysel. Fakat ana fikir, gök ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması aynı. 28 İnsanın Yaratılışı Sümer'de: Tanrılar, özellikle dişi Tanrılar çoğalmaya başlayınca işlerinin çokluğundan, yiyeceklerini hazırlamanın zorluğundan yakınıyorlar 27 Tarih Sümer'de Başlar, s.64-69. 28 Kur'an 'da yaratılış ile ilgili diğer ayetler: 35 ve bütün Tanrıları var eden Deniz Tanrıçası Nammu'ya bir çare bulması için yalvarıyorlar. O da Bilgelik Tanrısına bilgeliğini ve marifetini göstermesini söylüyor. Bilgelik Tanrısı yumuşak kilden şekiller yapıyor ve Tanrıçaya sesleniyor:29 "Ey annem! Adını vereceğin yaratık oldu, Onun üzerine Tanrıların görüntüsünü koy30 Dipsiz suyun çamurunu karıştır, Kol ve bacakları meydana getir. Ey annem! Yeni doğanın kaderini söyle! İşte o bir insan!" Tevbe Suresi, ayet 3: "Şüphesiz ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri 6 günde yaratan, sonra da işleri idare ederek arşa yerleştirendir." Hûd Suresi, ayet 7: "O, arşı su üzerinde iken gökleri ve yeri 6 günde yaratandır." Furkan Suresi, ayet 59; Secde Suresi, ayet 4: (iki ayet de aynı) "Gökleri ve yeri ve İkisinin arasmdakileri 6 günde yaratan, sonra arşa yerleşen Rahmandır." Sâffât Suresi, ayet 11: "Ey Muhammedi Allaha eşkoşanlara sor! Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa bizim yarattığımız gökleri yaratmak mı? Aslında biz kendilerini özlü çamurdan yaratmışızdır." Fussilet Suresi, ayet 9, 11-12: "Ey Muhammed! Size yeri iki günde yaratanı mı İnkâr ediyorsunuz ve ona eşkoşuyorsunuz? "Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi ve ona ve yeryüzüne isteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin' dedi. ikisi de 'isteyerek geldik1 dediler. Allah bunun üzerine 2 gün içinde 7 gök yarattı ve her göğün içini kendisine bildirdi. Yakın göğü ışıklarla donattık ve bozulmaktan koruduk." (Burada hem Allah, hem üçüncü şahıs konuşuyor.) 29 S.N. Kramer, The Sumerians, s.150, 151. Giovanni Pettinato, Das ultorientalisclıe Menschenbild und die Sumerischen undAkkadischen Schöpfungsmytfıen, Heidelberg, 1971. 30 Buradan anlaşılacağı üzere, Sümer'de, Tanrılar insanı kendi görünüşleriyle yaratmışlardı. Bu da onların Tanrıları insan gibi düşündüklerine bir kanıt oluyor. Aynı deyimi Tevrarta buluyoruz. Tekvin bap 1:27 "Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı, onları erkek ve dişi olarak yarattı." 36 Bu iş esnasında bütün Tanrıların annesi, Yer Tanrıçası, Doğum Tanrıçası ve Bilgelik Tanrısı olmak üzere 4 Tanrı birlikte bulunuyorlar. Tevrat Tekvin 2-7: "Rab Allah yerin toprağından adamı yaptı ve onun yüzüne hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu." Tevrat'la, insanın yaratılışı iki türlü anlatılmış: Tekvin bap l: 26: "Allah yeri, göğü, yıldızlan, bitkileri hayvanları yarattıktan sonra Allah dedi: 'Suretimizde benzeyişimize göre insan yapalım! O yeryüzünde her şeye hâkim olsun.1 Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı ve onları erkek ve dişi olarak yarattı." Tekvin bap 9:6 "Çünkü Allah kendi suretinde Adanı'ı yaptı." Kur'an Mâide Suresi, ayet 64: "Yahudiler 'Allah'ın eli sıkıdır' dediler. Dediklerinden ötürü elleri bağlansın. Lanet olsun! Hayır! Onun iki eli de açıktır, nasıl dilerse sarf eder." Ali Jmrân Suresi, ayet 115: "Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır." S3d Suresi, ayet 71: . "Rabbin meleklere demişti ki, 'Ben muhakkak çamurdan bîr insan yaratacağım. Onu tamamlayıp içine ruhumdan üfürdiiğiim zaman derhal ona secdeye kapanın!' Melekler loptan secde ettiler. Yalnız iblis secde etmedi, zira o büyüklük tasladı, kâfirlerden oldu. Allah, 'Ey İblis! iki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?' dedi. İblis, 'Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten, onu İse çamurdan yarattın' dedi." Bu konu ile ilgili yorumlar hakkında daha geniş bilgi için, bkz. Dr. Muhammed Ul-Behiy, İslam Düşüncesinin ilahi Tarafı, çev. Fuat Sezgin, tslanbul, 1948, s.26-29. Bir hadiste Muhammed "Yüce Tanrı yarattıklarını yaratma İşini bitirince sırt üstü uzandı. O sırada bir ayağını öbür ayağının üzerine koymuştu. Bunun benzerini yapmak hiç kimseye uygun değildir" demiş. Bunun yazıldığı yerler için, bkz. Turan Tursun, Tabu Can Çekişiyor, Din Bu 2, Kaynak Yayınlan, istanbul 1991, 5.209. Bu da Muhammed'İn Allah'ı insan şeklînde algıladığını göstermektedir. Roger Amaldez [Hazreii Mulıammed, (Hadis ve Sözleri), Tercüme, Burhanettin Sem, İstanbul 1982, s.I63]'e göre, şeriatçılar, Allah'ı göklerde tahtında oturmuş, gözü, kulağı, eli, ayağı olan bir insan gibi tasavvur ediyorlar. Hatta bazı bilim adamlan onun vücudunu evvela ellen kemikten oluşan bir varlık olarak bile düşünmüşler. Akılcılar ise Allah'ı böyle düşünmek puta benzetmek olur diyor. Onlara göre, o manevi bir güçtür. 37 Böylece yaratılmanın son günü, 6. gün bitiyor. Talmud'a göre bu ilk Adem'le birlikte yaratılan kadının adı Lilith'dir. Bu kadın kendini Adem'le eşit görüp, onun sözünü dinlememiş ve bir dişi cin olmuş, erkeklere sataşmaya başlamış. Yakaladığı bir erkeği bırakmazmış. Özellikle ayın yedinci günü erkekler için büyük tehlike imiş. Bu Li-lith Sümer Aşk Tanrıçası tnanna'nın ağacına yuva yapıp onu kestirmeyen bir cinin adı. (Bkz. Hartmut Schmökel, Das Land Sümer, Stuttgart, 1962,s.l41.) Allah daha sonra Adem'i topraktan, karısını da kaburgasından yaratıyor. Görüldüğü gibi Tevrat'ta insan altıncı günde erkek ve dişi olarak yaratıldığı halde, tekrar erkek çamurdan, kadın onun kaburgasından yaratılıyor. Tevrat'ta, birbirinden ayrı iki yaratılış efsanesini özetleyecek olursak (Tekvin, Bap 1:31): Yaratılış altı günde oluyor. Birinci günde Tanrı gökleri ve yeri yaratıyor, gece ve gündüzü meydana getiriyor, ikinci gün, sulan ayıran bir kubbe yapıyor ve bu kubbeye, Tanrı, Gök diyor. Üçüncü gün, suların altından toprağı çıkanyor, ona, yer diyor. Sulan bir yere toplayarak onlara deniz diyor. Yerden ağaçlar, bitkiler çıkartıyor. Dördüncü gün, gökkubbesinde güneş, ay ve yıldızlan yapıyor. (Halbuki birinci günde gök ve yer yaratılmış, gece ve gündüz güneş ve aysız meydana gelmiş, hatta ikinci günde bitkiler ve ağaçlar bile çıkmıştı.) Beşinci gün, suda yaşayan hayvanlarla kuşlar yaratılıyor. Altıncı gün sığırlar, sürüngenler, yerde yaşayan bütün hayvanlar yaratılıyor. Yaratılan bütün hayvanlara egemen olması için Tanrı, İnsanı kendi görünüşünde ve erkek, dişi olarak yaratıyor. Ve onlara, "Çoğalın!" diyor. Böylece, altıncı günde yaratma bitiyor. Yedinci gün Tanrı dinleniyor. Bap 2:4'ten itibaren, yaratma değişik olarak anlatılıyor. Yukarıda, her türlü bitki ve insan çift olarak yaratıldığı halde, burada yağmur henüz yağmadığı için, bir kır otu ve fidanı yoktu, deniyor. Yerden bir buğu yükseliyor ve Tanrı yerin toprağından Adam'ı yapıp hayat nefesini üflüyor. Ve Adam, yaşayan can oluyor. Bundan sonra. Tanrı, doğuda Aden'de bir bahçe yapıyor, Adam'ı oraya koyuyor ve o yalnız kalmasın diye, kaburgasından kadını yaratıyor. Bu gösteriyor ki, bu hikâye iki ayrı kaynaktan alınmış, ikincisi Sumerlilere dayanıyor. İlginç olanı, BabiIIiler daha sonra yaşamış olmalarına rağmen, onların yaratılış efsanesinden iz olmaması. 38 Kur'on'öa insanın yaratılışı çeşitli surelerde değişik tarzda geçiyor: Mü'minûn Suresi, ayet 12: "insanı süzme çamurdan yarattık." Rahman Suresi, ayet 14: "Allah insanı pişmiş çamura benzeyen balçıktan yarattı." Âli tmrân Suresi, ayet 19: "Allah'ın nezdinde İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı." Secde Suresi, ayet 7: "O ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır." En'âm Suresi, ayet 2: "Çünkü bizi çamurdan yaratan, Ölüm zamanını takdir eden ancak odur." Hacc Suresi, ayet 5: "Ey insanlar! Şunu bilin ki, biz sizi topraktan, nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra hilkati belirsiz bir lokma et parçasından yarattık." Hicr Suresi, ayet 26: "Ant olsun ki, biz insanı (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş cıvık bir balçıktan yarattık." Bu ayetin diğer bir çevirisi de: "Ant olsun ki, insanı balçıktan, işlenebilen kara. topraktan yarattık." Ayet 27-28: "Rabbin meleklere, 'Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım, onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın' demişti." 39 Ayet 30-31: "Bunun üzerine, îbüs'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. Allah, 'Ey iblis! Seni secde edenlerle beraber olmakta alıkoyan nedir?' dedi." Ayet 33: '"Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem' dedi." Ayet 34: '"Öyle ise defol oradan sen artık kovulmuş birisin, doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır' dedi." Görüldüğü gibi her üç dinde de insan çamurdan yaratılmış. Fakat Sümer'de insanın yaratılma nedeni ve nasıl yaratıldığı ayrıntılı olarak anlatılmış.* * R. Cooper kitabının 209. sayfasında şunları yazmış: "tik insanın çamurdan meydana geldiğini ve hayat nefesi verilerek canlandığını düşünmek, kadının erkeğin kaburgasından yaratılmış olduğunu kabul etmek, ancak barbarların yaşadığı çağa ait olmalı. Bunlara İnananlar, ayın küflü peynirden yapıldığı din kitaplarında yazılsa ona da inanırlar, insanlar Adem ile Havva'dan üremiş olsalar bu kadar farklı ırklar nasıl meydana gelir?" 150 yıl önce yazılmış bunlar. Tevrat'a göre yaratılış 6 bin yıl Önce olmuş. Hıristiyanlık da bu tarihi kabul etmiş. Kur'an'da. bu yok. Fakat islam inanışına göre 5 bin yıl önceymİş. Buna karşılık Sümer Kral listesine göre 241 200 yıl öncesine gidiyor. Çinliler 49 bin yıl önce diyorlannış. Mısırlılara göre 13 bin yıl önce, Heredot İse 17 bin yıl Önce diyor. Bunlara göre tektanrıh dinlerin yaratılış başlangıcı olarak verdikleri tarihler, ne tarihsel kaynaklara, ne de bilimsel kanıtlara uyuyor. Bugün 4 milyon yıl önceye ait insan fosilleri bulundu. Allah neden doğrusunu yazdırtmadı acaba? 40 ADEM'İN CENNETTEN KOVULMASI Sümer'de, Dilmun adında, saf, temiz, parlak Tanrıların yaşadığı bir ülke var. Hastalık ve ölüm bilinmeyen yaşam Ülkesi, Fakat orada su yok. Su Tanrısı, Güneş Tanrısına yerden su çıkararak orasını tatlı su ile doldurmasını söylüyor. Güneş Tanrısı söyleneni yapıyor. Böylece Dilmun meyve bahçeleri, tarlaları ve çayırlan İle Tanrıların bahçesi haline geliyor. Bu cennet bahçesinde Yer Tanrıçası 8 bitki yetiştiriyor. Bu ağaçlar meyvelenince Bilgelik Tanrısı Enki her birinden tadıyor. Buna Yer Tanrıçası çok kızıyor, Tanrıyı ölümle lanetleyerek ortadan yok oluyor, Bilgelik Tanrısı çok ağır hastalanıyor. Diğer Tanrılar büyük güçlüklerle Yer Tanrıçasını bularak Bilgelik Tanrısını iyi etmesi için yalvarıyorlar. Tanrıça, Tanrının 8 bitkiye karşı hasta olan 8 organı için birer Tanrı yaratıyor, ilginç olan, yaratılan Taunlardan beşi Tanrıça (bu doktorlukta ilk uzmanlaşmayı da göstermesi bakımından önemli). Hasta olan organlardan biri kaburga. Onu iyi eden Tanrıçanın adı, "kaburganın hanımı anlamına gelen Ninti'dir. Bu kelimede Nin hanım, ti kaburgadır. 77'nin bir anlamı da hayat'lır. Eğer ikinci anlamıyla tercüme edersek Tanrıçanın adı "hayatın hanımı" olur.31 Bu hikâye Tevrat'ta da var: (Tekvin 2:5-23.) "Ve henüz yerde bir kır fidanı yoktu ve bir kır otu henüz bitmemişti; çünkü Rab Allah yerin üzerine yağmur yağdırmamıştı ve toprağı işlemek için adamı yoktu ve yerden buğu yükseldi ve bütün toprağı suladı. Ve Rab Allah yerin toprağından Adamı yapü ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu. Ve Rab Allah şarka doğru Aden'de bir bahçe dikti ve Adam'ı oraya 31 Tarih Sümer'de Başlar, s.123-127. 41 koydu ve Rab Allah, görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasına da hayat ağacını, iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi ve bahçeyi sulamak için Aden'den bir ırmak çıktı ve oradan bölünerek dört kol oldu. (Bunlardan ikisi Dicle ve Fırat-M.İ.Ç.) Ve Rab Allah baksın ve onu korusun diye Adam'ı oraya koydu ve Rab Allah Adam'a, 'bahçenin her ağacından ye, fakat iyilik, kötülük bilme ağacından yemeyeceksin, yersen ölürsün1 dedi. Ve Rab Adam'ı yalnız bırakmamak için bütün hayvanları topraktan yaptı ve onlara ad koymak için Adam'ı getirdi. Fakat Adam yalnız idi. Rab Adam'a derin bir uyku verdi, onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ondan bir kadın yaptı ve onu adama getirdi ve adam dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir, bunam'ja denilecek." Bundan sonra yılanın kadını kandırarak yasak meyveyi yedirdiği ve bahçede olan Allah ile konuşmaları geliyor. Allah yılanı lanetliyor. Allah, Adem (burada Adam yerine Adem deniyor)32 ve karısına giymeleri için kaftan yapıyor. Kadını ağrılı çok çocuk yapması ve Adem'i de toprakla uğraşması İle cezalandırarak onları Aden bahçesinden kovuyor. Buraya kadar nedense karısının adı verilmemiş. Ancak dördüncü babın başında, karısının adının Havva olduğu ve Habil, Kain'i doğurduğu yazılı. Görüldüğü gibi Tevrat'ta (bap 1:27) yaratılışın altıncı ve son gününde Allah insanı erkek ve dişi yaratmış olduğu halde, Adam'ı tekrar yerin toprağından, eşini de onun kaburgasından yaratıyor. Buna göre bap 2: 4-23'te anlatılanlar, Sümer hikâyesinden alınmadır. Kur'an'da. bu konu çok yüzeysel ve çeşitli surelerde parça parça anlatılıyor. Sure sırası ile: Bakara Suresi, ayet 31: "Allah Adem'e her şeyin ismini öğretti." Bakara Suresi, ayet 32: '"Ey Adem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat' dedi." 32 Adem, Amoritcedc Adanıu, İbranicede Adam veya Ha-Adam; anlamı insan, daha doğrusu "kırmızı toprak". Daha geniş bilgi için I.M. Diakonoff. Father "Adam", AfoBeiheft 19,s.!6vd. 42 Bakara Suresi, ayet 35-37: '"Ey Adem! Eşin ve sen cennette kal, orada olanlardan istediğiniz yerden bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz' dedik. Şeytan orada ikisini de ayarttı, on-lan bulundukları yerden çıkarttı. Onlara 'birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz' dedik. Adem Rabbinden emirler aldı, onları yerine getirdi, Rab-bi de bunun üzerine tövbesini kabul etti." A'râf Suresi, ayet 19-26: '"Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.' Şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbinizin sizi bu ağaçtan men etmesi, melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir.' Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim1 diye ikisine yemin etti. Böylece onların yanılmaların sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerinin ayıp yerlerini gördüler. Cennnet yapraklarından onları örtmeye koyuldular. Rabbi onlara, 'ben sizi o ağaçtan men etmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?' diye seslendi. Her ikisi, 'Rabbimiz kendimize yazık ettik, bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz' dediler. 'Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz, orada yaşar, orada ölürsünüz, orada dirilirsiniz' dedi." Tâhâ Suresi, ayet 115-122: "Ant olsun ki, biz daha önce Adem'e ahd vermiştik, fakat unuttu, onu azimli bulmadık. Meleklere 'Adem'e secde edin' demiştik, İblisten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti. 'Ey Adem! Doğru bu, senin eşinin düşmanıdır, sakın cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın, orda ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın' dedik. Ama şeytan ona vesvese verip: 'Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve sana çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi7 dedi. Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Adem Rabbine başkaldırdı. Rabbi yine de onu seçip doğru yolu gösterdi." 43 Görüldüğü gibi bu hikâye, Sümer ve Tevrat'ta birbirine oldukça paralel. İkisinde de bir Tanrı bahçesi, dikilmiş ağaçlar, bahçeden su çıkarılması, yasak meyvenin yenmesi, lanetlenme. Sümer'de kaburgayı iyi etmek için Tanrıça yaratılıyor; adı Kaburganın Hanımı. Hikâye Tevrat'a geçerken kadın kaburgadan yaratılmış ve adı Sümer'deki ikinci anlamı olan Hayatın Hammı'mn (yaşatan hanım) îbraıice karşılığı Havva olmuştur. Kur'an'da cennet bahçelerine ait değişik surelerde çeşitli ayetler var.33 Yasak ağacın "sonsuzluk ağacı" olduğu yalnız Tâhâ Suresi'nin 20. ayetinde belirtilmiş. Cennetten yılan değil şeytan çıkartıyor ve ne Havva'nın adı, ne de kaburgadan yaratıldığı yazılı, 33 Kur'an, Kamer Suresi, ayet 49: "Rabbine karşı durmaktan korkan kimseye- 2 cennet vardır." Ayet 48: "Bu iki cennet türlü ağaçlarla doludur." Ayet 50: "Bu cennetlerde akan 2 kaynak vardır." Ayet 62: "Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır. İkisinde de fışkıran 2 su vardır." Saff Suresi, ayet 12: "İşte o takdirde, ö sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere Adn (Aden) cennetlerindekİ güzel meskenlere koyar, îşte en büyük kurtuluş budur." Muhammed Suresi, ayet 15: "Müttektlere vaat olunan cennetin durumu şöyledir: İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişemeyen sütten ırmaklar, içenlere kuvvet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Bunlardan da öte. Rablerinden biı - bağışlama vardır." Cennetteki bu dört ırmak Tevrat cennetindeki 4 ırmak olmalı. Meryem Suresi, ayet 61. 62: "Tövbe eden, iman eden ve iyi davranışta bulunanlar hiçbir haksızlığa uğratılmak-sızın cennete, yani çok merhametli Allah'ın kullarına gıyaben vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler. Şüphesiz O'nun va'di yerini bulacaktır." S5d Suresi, ayet 49, 50: "Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır. Kapıları yalnız kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır." 44 îslam mitolojisinde, Adem'in yaratılması ve cennetten kovulması daha değişik (Meydan Larousse, Adem). "Allah, Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafıl adh meleklerine 7 kat yerden 7 avuç toprak getirmelerini emretti. Fakat yeryuvarlağı bu toprağı vermeye razı olmadı. Azrail toprağı zorla aldı. Allah bu toprak Üzerine günlerce yağmur yağdırdı, onu yumuşattı, melekler yoğurdu. Ve Allah şekillendirdi. Adem 80 yıl şekilsiz toprak olarak, 120 yıl da ruhsuz bekledi. Şekil ve renk kazandıktan sonra meleklere, Adem'e secde etmesi emredildi. Bu emri yalnız şeytan dinlemedi. Bu yüzden cennetten kovuldu. Cennetteki iyiyi kötüden ayırmaya ölçü olan elma ağacından y2mesi Adem'e yasak edilmişti. Cennetten kovulmasına kızan şeytan, yılan ile anlaşıp Adem ile Havva'yı, yasak meyve yedirterek cennetten kovduruyor. Adem yaptığına pişman olarak yalvarıyor, Cebrail vasıtasıyla affedilip Mekke'de Arafat'a gönderiliyor. Orada Havva ile buluşuyor. Adem'e Mekke'yi yapması emrediliyor. Cebrail de Hac merasimini öğretiyor ve böylece insan nesli türüyor." Bunda Havva'nın nasıl yaratıldığı bildirilmemiş. Görüldüğü gibi, bu efsane ile Kur'an arasında oldukça büyük farklılık var. İlginç olan, insanın yaratılmasında Allah'a 4 melek yardımcı oluyor. Sümer'de de, 4 Önemli Tanrı. Burada cennette bulunan elma ağacı. Bu ağaç, Sümer efsanelerinde çok geçen, özellikle Aşk Tanrıçası ile İlgili bir ağaçtır. Kur'an'da bir defa bunun sonsuzluk ağacı olduğu yazılmış. Sümer'de yasak meyveyi, Bilgelik Tanrısı Enki'ye, ikiyüzlü olan veziri İsimut veriyor. Bu işi Tevrat'ta yılan, Kur'an'Aı şeytan, bu efsanede ikisi birden yapıyor. Burada, Adem'in Allah tarafından affedilmesini Cebrail sağlıyor. Sümer'de Tanrıların yalvarması ile, Ana Tanrıça, Bilgelik Tanrısını iyi ediyor. Sümer'de Bilgelik Tanrısı Enki, insanlara, diğer Tanrılardan haber getiriyor. Islamda aynı işi Cebrail yapıyor. Cebrail'in kudret sahibi olması, kemale eriştiricilik nitelikleri de (Meydan Larousse, Cebrail) Bilgelik Tanrısına uymaktadır, îslam efsanesinde Havva'nın nasıl yaratıldığı belirtilmemiş. Adem ve Havva'nın çocukları Habil ve Kain hikâyesi: Tevrat, Tekvin, bap 4: l: "Ve Adem karısı Havva'yı bildi ve gebe kalıp Kain'i doğurdu ve yine kardeşi Habil'i doğurdu. Habil koyun çobanı oldu. Fakat Kain 45 Çiftçi oldu. Ve Kain günler geçtikten sonra, toprağın semeresinden Rabbe takdime getirdi. Habil de sürüsünün ilk doğanlarından ve yağlarından getirdi. Ve Rab Kabil'e ve onun takdimesine baktı, fakat Kain'e ve onun takdimesine bakmadı. Ve Kain çok öfkelendi. Ve Rab, Kain'e dedi: 'Niçin öfkelendin ve suratını astın? Eğer iyi davranırsan o yükseltilmeyecek mî? Ve iyi davranmazsan günah kapıda pusuya yatmıştır. Ve onun isteği sensin, fakat sen ona üstün ol.' Ve Kain kardeşi Kabil'e söyledi ve vaki oldu ki, kırda oldukları zaman Kain kardeşi Kabil'e karşı kalktı ve onu öldürdü." Bu konu Kur'an'da yine çok kısa ve bu adlar da yok. Mâide Suresi, ayet 27-31: "Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek oku: Hani bir kurban takdim etmişlerdi de, birisinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. 'Ant olsun seni öldüreceğim' dedi. Diğeri de 'ancak sakınanlardan kabul eder' dedi. "Ant olsun ki, sen öldürmek için bana elini uzatsan, ben sana öldürmek için el uzatacak değilim: Ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.' 'Ben istiyorum ki, sen hem benim günahımı, hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın: Zalimlerin cezası budur' dedi. Nihayet nefsi, onu, kardeşini öldürmeye itti de onu öldürdü. Bu yüzden de kaybedenlerden oldu. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gösterdi: 'Yazık bana! Şu karga gibi olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi oldum' dedi ve ettiğine yananlardan oldu." • Tevrat ve Kur'an 'da Havva'nın biri kız biri oğlan doğan ikiz çocuklarından söz yok. Bunlar efsanelerde olmalı. Sümer'de bu hikâye iki ayrı şekilde görülüyor: Birisinde Çoban Tanrısı Dumuzi ile Çiftçi Tanrısı Enkîmdu, Aşk Tanrıçası İnanna'ya âşık olurîar. Her biri Inanna'ya kendi ürününü Över ve sonuçta Tanrıça, Çoban Tanrısı Dumuzi'nin ürünlerini beğenerek onunla evlenir. Enkimdu bu seçimi dostça kabul ederek onlarla arkadaş olur. Diğer bir hikâye de şöyle: Emeş yaz, Enten kış. Hava Tanrısı Enlil'e, kış, çeşitli hayvanları, yavrularını, yağ ve süt getiriyor. Yaz da ağaçlar, bit- 46 kiler ve değerli taşlan getiriyor. Her ikisi kendi getirdiklerinin daha değerli olduğunu söyleyerek tartışıyorlar. Bu kavgayı gören Tanrı, kışın getirdiklerini daha üstün buluyor. Yaz da bunu kabul ederek kışa boyun eğiyor. Sumerliler, sığır ve tahıl, kuş ve balık, ağaç ve kamış, gümüş ve bakır, kazma ve saban gibi varlıkları» her biri kendi özelliklerini ortaya koyarak tanıştırmışlardır. Bu tartışma tarzı ortaçağın sonlarına doğru Avrupa halkı arasında yapılan tartışmaların ilk örnekleri sayılıyor. Havva'nın İkiz çocukları belki söylence olarak bunlardan çıkarılmıştır.34 Suların Kana Çevrilmesi Konusu Tevrat, Çıkış bap 7:14-25: "Rab Musa'ya dedi: 'Firavunun yüreği inatçıdır, kavmi salıvermek istemiyor. Sabahleyin nehrin kenarına çıkan Firavun'a git, ona 'çölde bana ibadet etmeleri için kavmimi salıver, diye îbranüerin Allahı beni sana gönderdi, ben elimdeki değnekle ırmaktaki sulara vuracağım ve kana dönecekler.' Musa Rabbin dediğini yaptı. Değneğini ırmaktaki sulara vurdu. Bütün sular kana döndü. Mısırlılar İçecek su bulamadılar." Bu olay A'râf Suresi'nin 132. ve 133. ayetlerinde şöyle geçmektedir: '"Bizi sinirlemek için ne mucize gösterirsen göster, sana inanmayacağız' dediler. Bunun üzerine su baskınını, çekirgeyi, güveyi, kurbağalan ve kanı birbirinden ayrı mucizeler olarak onlara musallat ettik, yine de büyüklük taslayıp suçlu bir millet oldular." Bu olayda müşterek nokta, Tanrının ülkede tek bir şahsa kızıp (Mısır'da Firavun) bütün insanlara felaketler vermesi ve bunlardan birisinin de suların kana döndürülmesidir. Öyle ki, halk kandan başka içecek bulamıyor. Sümer efsanesinden geçen bir konu da, birine kızan Tamının, bütün ülkeye çeşitli felaketler vermesi. Sümer'de Aşk Tanrıçası înanna, bir 34 S.N. Kraıner, The Sumerians, s.21&, 219. 47 bahçenin kenarında uyuyakalıyor. Bunu gören bahçenin sahibi gidip Tanrıçaya tecavüz ediyor. Buna kızan Tanrıça, ülkeye çeşitli felaketler veriyor. Bu konu, çok güneşli olduğu için bahçesinde bir şey yetiştireme-yen bir bahçıvanın, geniş yapraklı ağaçlar dikerek bahçeyi yararlı hale getirmesini anlatan şiirin bir bölümünde yazılı: "Bir gün kraliçem, göğü dolaştıktan, yeri dolaştıktan sonra, tnanna göğü dolaştıktan, yeri dolaştıktan sonra, Kutsal fahişe (înanna) yorgunluk içinde (bahçeye) yaklaştı. Derin uykuya daldı. Onu bahçemin köşesinde gördüm, Tecavüz ettim ona, öptüm onu, Bahçemin köşesine döndüm. Şafak attı, güneş doğdu, Kadın korku ile etrafına bakındı, înanna korku ile etrafına bakındı, Sonra kadın nasıl bir felaket yaptı! înanna utancından ne yaptı! Ülkede bütün kuyuları kan ile doldurdu, Odun taşıyan köleler kandan başka bir şey içemediler, Su dolduran köleler (kadın), kandan başka bir şey dolduramadılar." (Bu metnin tümü için, bkz. Tarih Sümer'de Başlar, s.59-62.) 48 TUFAN Çok eski çağlarda, insanları yok etmek amacı ile Tanrı tarafından büyük bir tufan yapıldığı hikâyesinin, yalnız, ilk kutsal kitap Tevrat'ta yazılı olduğu biliniyordu. Fakat geçen yüzyıl içinde Ninive'de yapılan kazılarda çıkan Asur Kralı Asurbanipal'ın kütüphanesi içindeki bir tablette aynı hikâye okununca (1872) büyük bir şaşkınlık yaşanmış ve bu inanç kökünden sarsılmıştı. Gılgamış Destanı'nın son kısmım oluşturan bu hikâye, Ölümsüzlüğü arayan Gılgamış'a, tufandan kurtulup Tanrılar tarafından ölümsüzlük verilen Utnapiştim tarafından anlatılmıştı. Buna göre kısaca: İnsanlar öyle çoğalmıştı ki, Tanrılar onların gürültü ve şamatasından uyuyamaz olmuşlar. Bunun üzerine dört büyük Tanrı, bu insanları bir Tufan ile yok etmeye karar veriyorlar. Bilgelik Tanrısı (Enkİ), yarattıkları insanların ortadan kaldırılmasına çok üzülüyor ve Şuruppak şehrinde yaşayan Utnapiştim'in evinin duvarından seslenerek, Tanrıların bir tufan yapmaya karar verdiklerini, bir gemi yapmasını söylüyor. Geminin tarifini veriyor. Adam söylendiği şekilde gemiyi 7 günde tamamlıyor. Gemi yapıldığı müddetçe çeşitli hayvanlar kesiliyor; beyaz, kırmızı ve su katılmamış şaraplar nehir suyu gibi bol olarak içiliyor, adeta yılbaşı törenlerine benzer şenliklerle işler yapılıyor. Utnapiştim geminin İçine ailesini, akrabalarım, sanatçıları, kırların evcil ve yaban hayvanlarını dolduruyor. Bu arada altın da almayı unutmuyor. Geminin kapısı kapanır kapanmaz şiddetli bir fırtına ile birlikte yağmur boşanıyor. Sular yalnız gökten boşanmakla kalmıyor, Yer Tanrıları da yerden fışkırtıyor sulan. Tufan öyle azgınlaşıyor ki, onu yaptıran Tanrılar bile korkuyor. Bu kıyamet 6 gün 6 gece sürdükten sonra yedinci gün gemi Ni-sir Dağına oturuyor. 7 gün bekledikten sonra Utnapiştim bir güvercin salıyor dışarı. O konacak yer bulamadığı için geri dönüyor. Daha sonra bir kırlangıç gönderiyor, fakat o da geri geliyor. Son olarak uçurduğu kuzgun 49 geri dönmeyince dışan çıkıyorlar. Utnapiştim dağın tepesine kurbanlarla içkiler sunuyor. Altlarında çeşitli ağaçların odunları yanan ocaklara 7 kazan konarak kurban ederi pişiriliyor. Onların tatlı kokusunu duyan Tanrılar üşüşüyorlar. Tufanı yaptıran Tanrı Enlil gelip gemiyi ve insanları görünce çok kızıyor, kim bunları kurtardı diye. Bilgelik Tanrısı ona karşı çıkarak, günah yapanı, kurallara karşı geleni cezalandır ama bu kadar ağır ve ölümcül olma diye onu yatıştırıyor. Böylece Utnapiştim ve kansı ölümsüz bir yaşam ile nehrin ağzındaki Tanrılar bahçesine yerleştiriliyorlar.35 Bu hikâye Sami bir dil olan Akadca ile yazılmıştı. Halbuki, içinde geçen adlar başka bir dile aitti. Buna göre bu hikâye, o dili konuşan Su-merliler tarafından yaratılmış olmalıydı. Hakikaten daha sonra Phi-ladelphia Üniversitesi Müzesi'nde bulunan yansı kınk bir tablet bunu kanıtladı. Bu tablette Tufan Hikâyesi Sumerce ve şiir tarzında yazılıydı. Ne yazık ki, metnin en az yarısı yoktu. Fakat bulunan kısımlar konu hakkında oldukça aydınlatıcıdır. Bunda da Tanrılar insanlara kızarak bir Tufan yapmaya karar veriyorlar. Ziusudra isimli birine bir Tanrı tarafından durum bir duvar arkasından bildiriliyor. Bu satırlar şöyle: "Alçakgönüllü, saygılı olan Her gün tanrısal görevlerine dikkat eden Ziusudra'ya Tanrı Enki, 'Duvardan bir söz söyleyeceğim, sözümü tut! Kulak ver söyleyeceklerime! Bizden bir Tufan kült merkezlerini kaplayacak, insanlığın tohumu yok olacak, Tanrılar meclisinin sözü karardır, An ve Enlil'in emirleriyle Krallık hükümdarlık son bulacaktır.'" Bundan sonra tabletin kırık kısmı geliyor. Burada geminin nasıl yapılacağı bildirilmiş olmalı. Metnin yine okunan kısmında Tufan'ın bütün şiddetiyle memleketi kapladığı; 7 gün, 7 gece sürdüğü, bittiğinde Ziusudra'nm Tanrılara kurbanlar yaptığı yazılı. 35 N.K. Sanders, The Epic of Gilgemesh, Revised Ediîion Incorporating New Material, Penguen Books, 1972, s. 108-113. 50 "Sonunda: Ziusudra, kral, Tanrı An ve Enlil önüne attı kendini. Onu sevdiler, bir tanrı gibi yaşam verdiler, ona, Bitkilerin adını, insanlığın tohumunu, koruyan, Ziusudra'yı güneşin doğduğu yere, Dilmun ülkesine yerleştirdiler."31 36 Tarih Sümer'de Başlar, s. 128-132. Smner şairleri Tıtfan'ı yalnız hikâye olarak anlatmakla kalmamışlar, aynca onun yaptığı felaketi başka konulara ait kompozisyonlarda da sözgelişi anlatmışlardır. Ele geçen böyle iki metinden Tufan İle ilgili satırlar: 1. Nümün bitkisinin meydana gelişi hakkındaki şiirden: Rüzgâr yağmur getirdikten sonra. Bütün yapılmış duvarlar yıkıldıktan sonra, Kudurmuş fırtına yağmur getirdikten sonra, Bir adam, ikinci bir adama karşı çıktıktan sonra, Tahıl yetiştikten, ot bittikten sonra, Fırtına "yağmuru getireceğim" dedikten sonra, O, "yağmuru yapılmış duvarların üzerine boşaltacağım" dedikten sonra, Tufan "her şeyi silip süpüreceğim" dedikten sonra, Gök emir verdi, yer doğurdu, nümün bitkisini doğurdu, Yer doğurdu, gök emir verdi, nümün bitkisini doğurdu. 2. Lagaş şehrinin başlangıcından Guda'nın zamanına kadar (îö 2150) olan olayları kapsayan yarıtarihsel bir belgedeki Tufan ile ilgili bölüm: Tufan her şeyi silip süpürdükten sonra. Ülkenin yıkılması tamamlandıktan sonra, İnsanlık sonuna kadar dayandıktan sonra, İnsanlığın tohumu korunduktan sonra, Karabaştı Sümer halkı kendisini yeniden kalkındırdıktan sonra, An ve Enlil insanı adıyla çağırdıktan sonra, ensi-Iik kurulduktan sonra. Fakat henüz gökten krallık inmemişti. S.N. Kramer, in ihe World of Sümer, an Autobiography, Detroit, 1986, s.99. Bu iki belge, Sümer şair ve ozanlarının Tufanın getirdiği felaket ve etkilerini bildiklerini gösteriyor. Kramer'e göre, güney Mezopotamya'da zaman zaman büyük su baskınları olmuş. Bu yüzyıl İçinde 1925, 1930, 1954 yıilannda büyük felaketlere neden olmuş su baskını. 7. ve 8. yüzyıllarda Abbasiler zamanında; 10., 11. ve 12. yüzyıllarda önemli ve yazıya geçmemiş su baskınları olmuş. Tufan'ın oluşumu hakkında yeni bir varsayım Cumhuriyet Bilim ve Teknik dergisinde yayımlandı. Aynı konuyu birkaç yıl önce istanbul Üniversitesî'nde konferans olarak dinlemiştim. Jeologlara göre, Nuh Tufanı Karadeniz'de olmuştu. Buzullar erimeden önce Karadeniz, Boğazın tabanından 85 metre derinlikteyim ş 51 Aynı olayın Tevrat'taki anlatılışı: Tevrat'ta (Tekvin bap 6-9) bu konu çok uzun. Onda insanlar fena ve bozulmuş olduklarından Rab onları yok etmeye karar veriyor. Nuh, Allahı tanıyan, onunla birlikte giden biri. Rab, ona insanları yok etmek İçin bir Tufan yapacağını, kendisine bir gemi yapmasını söylüyor ve geminin nasıl yapılacağını, İçine neler alacağını bildiriyor. Nuh söyleneni yerine getiriyor. Tufan başlıyor ve 40 gün sürüyor. Yeryüzünde her şey yok oluyor. Sular ancak 150 günde azabyor. Gemi 7. ayda ve ayın 17. gününde Ararat dağına oturuyor. Tekrar 40 gün bekliyor Nuh. Sonra suların tamamıyla çekilip çekilmediğini anlamak için önce bir kuzgun salıyor dışarı. O geri gelince bekliyor, bir güvercin uçuruyor. Üçüncü defa gönderdiği güvercin dönmeyince karaya çıkıyorlar. Kurbanlar kesiyor Nuh. Rab hoş kokular duyunca artık tekrar Tufan yapmamaya karar veriyor. Nuh ile konuşarak bir daha yeryüzünde Tufan yapmayacağına ahdediyor. Tekvin bap 9:12: "Ve Allah dedi: Benimle sizin ve ebedi devirlerce sizinle beraber olan her canlı mahlukun arasında yapmakta olduğum ahdin alameti şudur: Yayımı buluta koydum ve benimle yerin arasında bir ahit alameti olacaktır. Yerin üzerine bulut getirdiğim zaman, yay da bulutta görünecektir." Nuh 950 yıl yaşadıktan sonra ölüyor. Kurtulan canlılardan ve Nuh'un oğullarından yeni insanlar türüyor. Görüldüğü gibi bu üç hikâye temelde birbirinin aynıdır. Tanrıların insanlara kızması ve Tufan'a karar vermesi, gemi yapılması önerisi, geminin yapılması, canlıların içine alınması, Tufan'ın olması, gemidekilerin kurtulması, kurbanlar, bunların kokusuna Tanrı veya Tanrıların gelişi. Ayrılan noktalar: Babil efsanesinde Tanrılar insanların çoğalması dolayısıyla gürültülerinin artarak Tanrıları rahatsız ettikleri İçin Tufan yapmaya karar veriyorlar. Sümer ve Tevrat'ta insanların fena olması ve Marmara'nın suyu Karadeniz'e akmıyormuş. 11 bin yıl Önce buzullar eriyince denizler birdenbire yükselmiş ve sular, Boğaz'dan büyük şelaleler halinde denize boşalmış. Bu bolalma İle deniz kıyısında olan yerler su altında kalıyor. Bundan kurtulanlar veya bu felaketi görenler Mezopotamya'ya göç ediyor. Yazı icat edildikten sonra da ağızdan ağıza ulaşan bu olay yazıya geçiriliyor diye varsayıyor jeologlar. 52 yüzünden. Sümer ve Babil metninde bu karan gizlice bildiren Bilgelik Tanrısı. Tevrat'ta Allanın kendisi. Tufan Sümer'de 7 gün, Babil'de 6 gün, 6 gece; 7. gün bitiyor. Tevrat'ta 40 gün, gemiden çıkmaları için de aylarca bekliyorlar. Babil'de Tufan'ı başlatan Tanrı Enlil kurtarıldıkları için çok kızıyor, fakat Bilgelik Tanrısı onu yatıştırıyor ve kurtulana ölümsüz bir yaşam verilerek Tanrıların bahçesine gönderiliyor. Tevrat'ta; Tufan'a karar veren, Nuh'u kurtaran, yaptığına pişman olan, Nuh'u uzun ömürle ödüllendiren hep tek Tanrı. Kur'an'da bu olay çok yüzeysel yazılmış. Ankebût Suresi'ndeki çeşitli ayetlerin çoğu, Nuh'un, kavmi ile olan İnanç problemleri ile ilgili. "Tufan" kelimesi yalnız bir kere geçiyor. Tufan ile ilgili surelerde ayetler sırasıyla şöyle: A'râf Suresi, ayet 59: "Ant olsun ki, Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki, 'Ey kavmim Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben üzerinize gelecek azaptan korkuyorum.1 " Vunus Suresi, ayet 73: "Yine de onu yalanladılar. Biz hem onu, hem de gemide onunla beraber bulunanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu." Hûd Suresi, ayet 36-44: "Nuh'a vahyolundu ki, artık kavminden iman etmiş olanlardan başkası asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte oldukları günahlardan üzülme. Bizim gözlerimiz önünde bildirdiğimiz gibi gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana söyleme, çünkü onlar mutlaka boğulacaktır. Nuh gemiyi yaparken kavminden ileri gelenler her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki, 'Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki, siz nasıl alay ettiyseniz biz de sizinle alay edeceğiz.' Nihayet emrimiz gelip sular kaynayınca Nuh'a dedik: 'Her cinsten birer çifti ve aleyhinde hüküm verilmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri gemiye yükle.' Pek az kimse onunla birlikte 53 iman etmişti. Nuh dedi ki, 'gemiye binin, onun yüzüp gitmesi de, durması da Allahın izniyledir.' Gemi dağlar gibi dalgalar arasında olanlarla birlikte yüzüp gidiyordu. Nuh gemiden uzakta bulunan oğluna 'yavrucuğum bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma' diye seslendi. Oğlu 'beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım' dedi. Nuh, 'bugün Allahtan başka koruyucu yoktur' dedi. Aralarına dalga girdi. Oğlu da boğulanlara karıştı. 'Ey yer, suyu yut, ey gök sen de suyu tut!' denildi. Su çekilip azaldı, iş bitti, gemi Cudi'ye oturdu. 'Haksızlık yapan millet Allah'ın rahmetinden uzak olsun' denildi." Mü'minûn Suresi, ayet 26-29: "Nuh, 'Rabbim beni yalancı çıkarmalarına karşı bana yardım et!' dedi. Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: 'Gözcülüğümüz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap, bizim emrimiz gelip sular kaynayınca her cinsten birer çifti, içlerinden daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanlar hakkında bana hiç yalvarma. Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır. Sen yanındakilerle o gemiye yerleştiğinde 'bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamt olsun' de ve de ki, 'Beni bereketli bir yere indir, sen konukl atanların en hayırlısısın!"' Şuarâ Suresi, ayet 117-120: "Nuh, 'Rabbim! Kulum beni yalanladı. Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver, beni ve beraberimdeki inananları kurtar!' dedi. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri yüklü geminin içinde kurtardık, geri kalanları suda boğduk." Ankebût Suresi, ayet 14, 15: "Ant olsun ki, biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, o 950 yıl onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken Tufan kendilerini y akalayı verdi. Ama biz Nuh'u ve gemide olanları kurtardık ve bunu âlemlere ibret kıldık." 54 Zâriyât Suresi, ayet 46: "Bunlardan önce de Nuh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir kavimdiler." Yâsîn Suresi, ayet 41-43: "Onlara bir delil de, soylarını dolu bir gemiye taşımamız ve kendileri için bunun gibi daha nice binerleri yaratmış olmamızdır. Di-lesek onları da suda boğardık, ne kurtaran bulunur ne de kendileri kurtulabilirdi." Görüldüğü gibi bu hikâyeden, 7 sure içinde, 20 kadar ayette değişik şekillerde söz edilmiş 1 . Bunlarda yalnız bir kez "Tufan" kelimesi geçiyor. Geminin nasıl yapılacağı, Tufan'ın ne kadar sürdüğü, gemiden nasıl çıktıkları, Nuh'un neden 950 yıl yaşadığı bildirilmemiş. Buna karşılık Tamının insanlara kızması, olayın bir kimseye bildirilmesi, gemi, gökten ve yerden suların taşması, geminin bir dağa yanaşması, bir kısım insanların kurtulması, uzun ömür, Sumerlilerden gelen izlerdir.37 37 Sumerlilerin yazdığı kral listesine göre (bkz. C.L. Woolley, The Sumerians; S.N. Kramer, The Sumerians, s.328), Tufan'dan önce binlerce yıl yaşayan 8 kral saltanat sürmüş. Tevrat'ta da (Tekvin 5) Adem'den başlayarak Nuh'a kadar 365-930 yıl arasında yaşayan 9 sansın adı var. Bunlardan birini Allah almış ve yok etmiş. Geride Sümer'deki gibi 8 ad kalıyor. Tevrat'ta bunlara kral denmiyor, peygamber olarak da belirtilmiyor. R. Cooper s.213'te; Tevrat'taki ölçülere göre yapılan Nuh'un gemisinin o kadar yolcuyu, hayvanı ve onlara aylarca yetecek yiyecek ve içeceği taşımasına imkân olmadığını, aynca gemide bir pencere olduğunu ve onun da kapalı bulunması ile bu kadar canlının havasız yaşayamayacağını, bu yüzden bunların Tanrı bildirisi değil uydurma olduğunu yazıyor. 55 EYÜP PEYGAMBER HiKAYESi Dilimizden pek eksilmeyen, din kitaplarına girmiş, "Eyüp Peygam-ber'in sabn" hikâyesinin de, Sumerlerden kaynaklandığı, ancak bu yüzyılın ikinci yarısından sonra anlaşılabilmiştir. Bu metnin yazıldığı tabletin bir kısmı Philadelphia Ünİversitesi'nde, diğer kısmı istanbul Arkeoloji Müzelerinde bulundu. Bunlar ayrı ayn okunup birleştirilince 135 satıra ulaşan şiir tarzında yazılmış bir hikâye ortaya çıktı. Fakat parçaların birçok yeri kınk veya bozuk olduğundan metnin tümü tam olarak elde edilemedi. Hikâyenin ana fikri; insanın felaketlere uğradığı zaman, bunu yapan Tanrıya lanetler saçacağı yerde, onu yücelterek, ona yalvarıp yakararak kalbini yumuşatıp, bu felaketlerden kurtulabileceğidir. Sümer'de yalvan-lan Tanrı, insanın kendi Tanrısıdır. O, Tanrılar meclisine bu duaları götürerek iyi sonuç alıyor. Bu şiir, evvela insanın Tanrısını övmesini, yüceltmesini, ağlayıp sızlamalarla kalbini yumuşatmasını öğüt vererek başlıyor. Ondan sonra adı verilmeyen bir adama, akraba ve arkadaşları tarafından yapılan fena davranışlar anlatılıyor. Adam başına gelen felaketlerden söz ediyor. Arkadaşlarının da kendi üzüntülerine katılmasını istiyor. Bundan sonra başına gelen bu hallerin kendi günahtan yüzünden olabileceğini söyleyerek, Tanrısına affetmesi için yalvanyor. Şiir, Tanrısının onu affettiğini bildiren bir kısımla son buluyor. Sümer şiirinden bazı bölümler: (Tarih Sümer'de Başlar, s.96-98.) "Ben anlayışlı insandım, şimdi bana kimse değer vermiyor, Doğru sözüm yalana döndü. Hilenin adamı beni güney rüzgârı gibi sardı, ona iş yapmaya zorlandım. Bana saygı duymayan, senin önünde beni utandırdı. 56 Bana durmadan yeni üzüntüler verdin, Eve girdim ruh ağır, sokağa çıktını kalp sıkıntılı. Cesur, dürüst çobanım bana kızdı, düşmanca baktı. Düşmanı olmadığım çobanım bana fenalık aradı, Yoldaşım doğru bir söz söyleyemedi bana, Arkadaşım dürüst sözümü yalanladı. Hilenin adamı bana tuzak kurdu, Ve sen Tanrım ona engel olmadın! Ben bilgin, neden genç cahiller içine sokuldum? Ben anlayışlı, neden bilgisizler arasında sayıldım? Her yerde yiyecek var, şimdi benim aşım açlık, Herkese paylar verilirken benim payım üzüntü oldu. Tanrım Önünde durmak istiyorum, İniltili sözlerimi söylemek istiyorum, Acılarımı bildirmek istiyorum. Tanrım gün ışıdı, benim günüm karanlık, Gözyaşları, ağıt ve sıkıntı sardı beni. Gözyaşlarımdan başka bir seçeneğim yokmuş gibi üzüntü kapladı beni. Kötü kader eline aldı beni, çalıyor yaşam soluğumu, Fena hastalıklar yakıyor bedenimi. Tanrım, beni var eden babam, yüzünü kaldır, Ne zamana kadar beni İhmal edecek, beni korumayacaksın? Ne kadar zaman beni rehbersiz bırakacaksın? Bir doğru söz söylüyor akıllı bilginler, 'Asla günahsız bir çocuk annesinden doğamaz, Günahsız bir genç, en eski zamandan beri yoktu.'" Bundan sonra mutlu sonuç şöyle: "insanın Tanrısı onun acı gözyaşlanna ve ağlamalanna kulak verdi. Genç adamın yalvarış ve yakarışları tanrısının kalbini yumuşattı. 57 Söylediği doğru sözü Tanrısı kabul etti, Adamın dua dolu tövbeli sözünü. Tanrısı fenalıklardan elini çekti. Kanatlarını geren hastalık cinlerini uzaklaştırdı. Adamın üzüntüleri sevince döndü, Tanrısı yanına koruyucu bir cin koydu, Ona müşfik bir melek verdi." Tevrat'ta bu hikâye, birçok bilge dolu sözle süslenmiş 1040 satın kapsayan bir şiir halinde anlatılmıştır. (Tevrat, Eyüb.) Hikâyenin başında Rab, şeytana, Eyüb'ün iyi bir kul olduğunu söylüyor. Şeytan da, "eğer onu fena duruma düşürürsen bak sana nasıl lanet edecektir" diyor. Şeytan, Eyüb'ün vücudunu tabanından tepesine kadar çıbanlarla dolduruyor. Eyüb sesini çıkarmıyor. Karısı ona "bunu veren Allah'a lanet et!" diyor. Eyüb de "Allah'ın iyiliğini nasıl kabul ediyorsak, kötülüğü de öyle üstlenmeliyiz" karşılığını veriyor. Bundan sonra Eyüb başına gelen felaketleri, dünyaya gelmemesi gerektiğini, Allah'ın bunu haksız olarak kendisine verdiğini şiir halinde anlatıyor. Arkadaşları ise Tanrının haksız iş yapmayacağını, kendisinin bunu hak ettiğini söyleyerek Allah'ı savunuyorlar. Bundan sonra Allah ile Eyüb karşılıklı tartışıyorlar. Her ikisi de kendi yaptıktan iyi işleri sayıp döküyor. Sonunda Eyüp söylediklerine pişman olup tövbe ediyor. Allah da onun tövbesini kabul ederek sağlığına kavuşturuyor ve mal mülkünü de iki kat yapıyor. Böylece Eyüb arkadaşlarının yanında saygınlığını kazanıyor.38 Tevrat'taki şiirden, Sümer şiirine paralel olan bazı satırlar: Bap 63:15-16: "Kardeşlerim hainlik ettiler, bir vadi gibi, Akıp giden vadilerin yatağı." 38 Robert Cooper, aynı eser, s.HO'da, bu hikâyenin Yahudi kompozisyonu olamayacağı yazılı. "Bu Tevralta bulunan kitaplardan hiçbiriyle ilgili değil, 'it stand alonc İn İtS glory' (o, kendi ihtişamı içinde başlı başına duruyor). Birçok Yahudi bilginleri bu kanıda. Bu muhakkak ki, başka bir dilden Yahudiceye çevrilmiştir. Dâhice yazılmış bir kompozisyon ve onda anlatılan drama Yahudilere ait olamaz" deniyor. "Kutsal hayalet tarafından yazılmış" diyenler de varmış. 58 Bap 7:3: "Miras olarak bana sefalet aylan verildi, Pay olarak da meşakkat geceleri." Bap 7:11: "Ruhumun sıkıntısı ile söyleyeyim, Canımın acılığı ile şekva edeyim." Bap 7:11: "Niçin günahımı bağışlamaz, Fesadımı gidermezsin?" Bap 10:2: "Allah! diyeyim, beni mahkûm etme! Niçin benimle çekişiyorsun bana bildir!" Bap 13:1: "Bana günahımı ve suçumu bildir, Niçin yüzünü göstermiyorsun?" Bap 13:23: "Fesatlanm ve suçlarım ne kadar? Bana günahımı ve suçumu bildir!" Bap 16:6: "Ağlamaktan yüzüm kızardı." Bap 19:2: "Ne zamana kadar canımı üzecek, ve beni sözle ezeceksin?" Bap 19:13: "Kardeşlerimi benden uzaklaştırdı, ve tanıdıklarım bana bütün bütün yabancı oldular." 59 Bap 19:14: "Akrabalarım gelmez oldu, Yakın dostlarım da beni unuttu." Bap 19:19: "Hep sırdaşlarım benden ikrah ediyorlar, Sevdiklerim de yüz çevirdiler." Bap 30:1: "Yaşça benden küçük olanlar üzerime gülmekte!" Bap 34:5: "Hakkım varken yalancı sayılmaktayım." Bap 30:26: "Ben ışık beklerken karanlık geldi, Ruhum kırıldı, günlerim karardı." Bap 34:6: "Hakkım varken yalancı sayılmaktayım." Bap 42: Şiirin sonu. Eyüb Allah'a söylüyor: "Sen her şeyi yaparsın! Anlamadığım şeyleri söyledim, Benden üstün olanı bilmediğim, şaşılacak şeyleri Niyaz ederim, dinle de ben söyleyeyim! Sana sorayım da bana anlat! Senin için kulaktan işitmiştim, Şimdi ise seni gözlerim gördü. Bundan ötürü kendimi hor görmekteyim, ve tozda külde tövbe etmekteyim." Daha önce de belirtildiği gibi Eyüb'ün tövbesi Tanrı tarafından kabul edilerek, daha büyük mutluluğa erişiyor. 60 Görüldüğü gibi, Sümer ve Tevrat metinleri, konu olarak aynı Tev-raf'taki, Sümer şiirinden en az bin yıl daha geç yazılmış. Daha derin ve kapsamlı, şiirsel bir dil ve bilgi dolu sözlerle donatılmış. Sümer şiiri daha yalın. Fakat Sümer metninde birçok yerin kınk olmasından okunamayan, anlaşılamayan bir hayli satır var. Her ikisinde de bu felaketlerin kendi günahları yüzünden ceza olarak verildiği söyleniyor. Yalnız Sümer inancına göre, zaten her çocuk günahı ile doğuyor. Ötekinde bu belirtilmemiş. Tevrat'ta. Eyüb Allah'ı görüyor. £«r'art'a(gelince, bütün konularda olduğu gibi, bu da çok yüzeysel; ancak dört sure içinde birkaç ayette bulunuyor. Nisa Suresi, ayet 163 ve En'âm Suresi, ayet 84'te, ibrahim'den başlayarak bütün peygamberler arasında Eyüb'e de vahi edildiği yazılı. Enbiyâ Suresi, ayet 83-94: "Eyüb'e gelince: O Rabbine 'başıma bu dert geldi, sen merhametlilerin en merhametlisisin!' diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler .için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik. Kendisinden dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik." Sâd Suresi, ayet 41-44: "Kulunuz Eyüb'ü de an! O Rabbine nida etmiş ve 'doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve azap verdi' diye seslenmişti. 'Ayağını yere vur! İşte yıkanacak, içilecek soğuk su!' Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona, hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık. Eline bir sap al da onunla vur, yeminini bozma! Gerçekten biz Eyüb'ü sabırlı bulmuştuk. O ne iyi bir kuldu, daima Allah'a yönelirdi." Konu çok kısa yazılmış olmasına rağmen şeytanın azap vermesi, sabır, Tanrıya yakarış, duanın kabul edilmesi, ödüllendirilme, diğer kaynaklarla paralel. Tevrat araştırıcılarını yüzlerce yıldan beri meşgul eden ve nedenini bulamadıkları bir konu da, yine Sümer metinlerinin çözülmesi ile açıklanabildi. O da Tevrat'ta bulunan, "Süleyman'ın Şarkılar Şarkısı" 61 bölümü. Açık saçık şiirlerden oluşan bu bölüm Tevrat'ta niçin bulunuyordu? Görünüşe göre onlar ne dinle, ne de tarihle ilgiliydi. Bu şiirlerde bir seven bir de sevilen vardı. Bunu, kilise papazları, İsa'yı seven, kiliseyi sevilen; îbraniler ise Yahveyi seven, israil'i sevilen olarak yorumlamışlardı. 19. yüzyılda ise bunların İsrail düğünlerinde yapılan tören ile ilgili olduğu söylenmiş. Bu yüzyılın ilk yarısından sonra, özellikle istanbul Arkeoloji Müzeleri arşivindeki Sümer edebi metinleri okunup çözülünce, "Süleyman'ın Şarkılar Şarkısı"ndaki şiirlere benzer şiirler bulundu. Yapılan incelemelerde bunların, Sumerlilerin yeniyıl bayramlarında, sazlar eşliğinde söylenen şarkılar ve ilahiler olduğu anlaşıldı. 39 Sümer ekonomisi tarıma dayalı olduğundan, onlar için tarımla ilgili konulann en önemlisi, ülkelerinde bolluk ve bereketin olması idi. Bunun için onlar, Aşk Tanrıçaları înanna ile Çoban Tanrısı Dumuzi'yi (bu başlangıçta bir kral idi, sonradan Tanrı yapılmış nasılsa) evlendirirlerse, onların verimlilik gücünü ve ölümsüzlüklerini paylaşacaklarına ve bu yolla ülkelerinde bolluk ve bereketi sağlayacaklarına İnanmışlardı. Bu inanca uyarak Sümer şair ve ozanları onlarla ilgili uzun bir efsane yaratmışlar ve bunu yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaştırmışlardır. Bu hikâyeyi kısaca özetleyelim: Aşk Tanrıçası İnanna İle Dumuzi birçok zorluktan sonra evleniyorlar. Bu evlilikten sonra Tanrıça yeraltı dünyasına gidiyor. Fakat orası "gidip de dönülmeyen ülke". Kurala göre, Tanrıça olmasına rağmen, yeryüzüne bırakılmıyor. Bilgelik Tanrısı Enkî'nin yardımı ile Tanrıça, kendi yerine birini göndermek üzere, yeraltı yaratıkları ile dışarı çıkıyor. Tanrıça her gittiği yerde Tanrı ve Tanrıçaların, kendisinin yokluğundan çuvallar giyerek, yerlerde sürünerek yas tuttuklannı görüyor ve hiçbirini göndermeye kıyamıyor. Fakat kocasının bulunduğu şehre gelip, onu, karısının yokluğuna aldırmayarak keyfle tahtında oturduğunu görünce, büyük bir kızgınlıkla "alın bunu" diyerek cinlere veriyor. Daha sonra yaptığına pişman olan, fakat kocasının cezasız kalmasını da istemeyen Tanrıçanın yardımıyla, Dumuzi'in kız kardeşi Rüya Tanrıçası Geştinannan'ın, kardeşi yerine yarım yıl yeraltında kalması, Tanrılar meclisinde kabul ediliyor. 39 Tarih Sümer'de Başlar, s.252-260. 62 Böylece Dumuzi kış aylarında yarım yıl yeraltında kaldıktan sonra bahar zamanı dışarı çıkıp tekrar karısı ile birleşiyorlar. Bu birleşmeyi zamanın kralı ile bir başrahibe evlenerek kutluyorlar. Bunun için'büyük törenler yapılıyor. Artık yeni bir yıl başlamıştır; ortalık uyanıyor, ağaçlar yeşilleniyor, hayvanlar çoğalıyor. İşte bu törenlerde okunmak üzere kralın ve rahibenin veya Tanrının ve Tanrıçanın ağzından birbirlerine karşılıklı söylemeleri için aşk dolu, sevgi dolu, açık saçık şiirler yazılmış ve bunlar bestelenerek şarkı haline getirilmiştir. Sümer bereket kültünü oluşturan bu törenler, bugün "Kutsal Evlenme Törenleri" olarak nitelendirilmiştir.40 Bu bereket kültünün İsa'nın zamanına kadar, hatta daha geç zamari-lara kadar sürdüğü anlaşılıyor. İşte bu yüzden Tevrat'tan birçok dinle ilgili olmayan konu çıkarıldığı halde, bu şiirler bırakılmış olmalı. Bu törenlerin Süleyman zamanında büyük bir ihtişamla devam ettiği, şiirlerin ona ait olarak gösterilmesi ile kanıtlanabilir. Sümer ve Tevrat şiirlerinden bazı bölümleri karşılaştıralım: İstanbul Arkeoloji Müzesi arşivinde bulunan ve bir rahibe tarafından Kral Şusİn'e söylenmek üzere yazılmış bir şiirden bölümler: "Güvey kalbimin sevgilisi, Senin neşen hoştur, bal tatlısı! Arslan! Kalbimin sevgilisi, Senin neşen hoştur, bal tatlısı! Beni büyüledin, karşında titreyerek durayım! Güvey! Senin tarafından yatak odasına götürüleyim! Beni büyüledin, karşında titreyerek durayım, Arsîan! Senin tarafından yatak odasına götürüleyim. Güvey seni okşayayım! Yatak odasında bal dolu, Senin güzelliğinle neşelenelim, Arslan! Seni okşayayım!" 40 Samuel Noah Kraıner, The Sacred Marriage Riîe, Aspects ofFaith, Myth, and Kitual in Ancient Sümer, Indiana, 1969. Malta İndli, 22:l-14'le anlatılan "gök krallığının düğünü" Sümer'in "Kutsal evlenme törenini" yansıtıyor gibi. Tevrat, Hezekiel bap 14'te anlatılan fahişe, Sümer'in Aşk Tanrıçası înanna gibi ve onun kültünün kaldırılması çabalan ile ilgili görünüyor. 63 Tevrat: Neşideler Neşidesi, bap 1:2-4: "Beni kendi ağzının öpüşleriyle Öpsün: Çünkü okşamaların şaraptan daha iyidir. Kokuca ıtırın ne güzel; Senin adın kabından dökülen ıtır gibidir, Bundan ötürü seni kızlar seviyor. Beni kendine çek, biz senin ardınca koşarız, Kral beni iç odalarına götürdü Seninle biz ferahlanıp seviniriz, Senin okşamalarını şaraptan ziyade anarız, Seni sevmekte onların hakkı var." Bap 4:9-11: "Kaptın gönlümü, kız kardeşim, yavuklum! Gözlerinin bir bakışı ile, Gerdanının tek zinciri ile gönlümü kaptın. Okşamaların ne güzel, kız kardeşim, yavuklum! Şaraptan ne kadar hoştur okşamaların, Itınn güzel kokusu da her çeşit baharattan! Ey yavuklum! Bal damlatır dudakların." (Sümer'de Tanrı Dumuzi, înanna'ya "kız kardeşim" der.) Bap 3:11: "Ey Sion kızları! Çıkın, Kral Süleyman'ı taç ile görün, O taç ki, onun düğünü gününde ve yüreğinin sevinci gününde, Anası onun başına giydirmişti." Bu satırlar, kutsal evlenme törenlerinin Kral Süleyman zamanında devam ettiğini kanıtlıyor. Tevrat'a göre Süleyman'ın her dinden 700 karısı varmış ve onların dinlerini de Süleyman sürdürürmüş. Bap 2:10-12: "Sevgilim cevap verdi ve bana dedi: Sevgilim, güzelim, kalk da gel. Çünkü, işte, kış geçti: 64 Yağmurlar geçip gitti; Yerde çiçekler görünüyor; Terennüm vakti geldi." Bu satırlar da kutsal evlenme töreninin baharda yapıldığını anlatmaktadır. Bap 6:10: "Bakışı seher gibi, Ay gibi güzel, Güneş gibi temiz, Sancak açmış ordu gibi korkunç, Bu kadın kim?" Bu satırlar da Tanrıça Inanna'mn niteliklerine uymaktadır. Bap 2: 5-6: "Kuru üzümle bana kuvvet verin, elma İle beni canlandırın, Çünkü aşk hastasıyım ben. Sol eli başımın altında olsun, Sağı da beni kucaklasın." Sumercede buna paralel olan satırlar: "Sevgilim, kalbimin adamı, Sağ elini vulvama koydun, Sol elin başımı okşadı, Ağzını ağzıma dayadın, Dudaklarımı başına bastırdın." Görüldüğü gibi, birkaç Sümer şiirinde bile paralellikler bulunuyor. Kuşkusuz bunlar gibi pek çok şiir vardı Sümer'de. Fakat bunların büyük kısmı hâlâ toprak altında olmalı. Belki bazı müzeler ve koleksiyonlarda da henüz okunmayanlar vardır. Sümer Aşk Tanrıçası İnanna; Akadlarda İştar, İsrail'de Astarta, Yunanlılarda Afrodit, Romalılarda Venüs adı altında saygı görmüş ve varlığını sürdürmüştür. Bugün de İsa'nın annesi Meryem'e, İnanna'ya ait nitelikler yakıştırılıyor. O da İnanna gibi, göğün hâkimesi, sosyal adaletin savunucusu, fa- 65 kirlerin, ezilenlerin koruyucusu sayılıyor. Bazı çevrelerde Tanrıça seviyesine getirildiğinden, oğlundan daha çok ona tapıldığından; annelerin, savaşanların, üzüntü çeken ailelerin yardım için ona dua ettiklerinden söz ediliyor. (The Search ofMaıy, Richard N. Ostlİng, Handmaid ör Feminist, The Time, Aralık 1991, s.52-56.) İsa'nın durumu da Dumuzi'ye benziyor. Dumuzi'nİn dövülerek, eziyet edilerek yeraltına götürülüşü, tekrar yeryüzüne çıkışı, isa'ya yapılanlar ve her yıl yeryüzüne çıktığı düşüncesi, Dumuzi'nİn serüvenini andınyor. Safevilerde Ali'nin dünyaya yeniden geleceği inancı da Dumuzi efsanesinden kaynaklanıyor demektir. Dumuzi, takvimimizde Temmuz adı olarak sürüyor. Musevilerde de Tanımuz şeklinde. Bu ayın 17'sinde İsrail kadınlarının oruç tutarak mabet kapısına gidip ağlamaları, Dumuzi'nİn yeraltına götürülüşü dramını canlandırıyor. Ülkemizde mayıs ayı başında bahçelerde, hatta mezarlıklarda (Tah-takuşlar köyünde) kutlanan Hıdırellez şenlikleri bu kutsal evlenme törenlerinin bir devamı gibi görünüyor. Çünkü genlik, Hızır ile İlyas Pey-gamber'in bir araya gelmesi nedeniyle yapılıyor. Ayrıca bu günlerin gecesinde yapılan bir niyetin olacağı, iki yıldızın birleştiğinin görülmesine bağhyrruş,. Bunun için niyet yapanlar sabaha kadar bu olayı beklerlermiş (Yaşar Kemal'in Ağn Dağı Efsanesi'nâen). Bu kutsal evlenme törenlerinin izleri, bir Çağatay şairi tarafından Hİcrİ 950'de mesnevi şeklinde yeniden kaleme alınmış olan Bediülcemal ve Seyfelmuluk hikâyesinde bulunmuştur. Bkz. Gönül Tekin, Seyfelmuluk ve Bediülcemal Hikâyesinde Eski Yaktn Doğu Kültüründen Kalma Unsurlar Hakkında, Journal of Turkish Studies, Türk Bilgisi Araştırmaları, Massachusetts, 1985, s.277-300. (Bu çok değerli makalenin fotokopisini bana veren yazarın kardeşi Sayın Prof. Dr. Günay Kut'a candan teşekkürlerimi sunarım.) Bütün bunlardan anlaşılacağına göre Sumerlilerin kurdukları din ve yarattıkları zengin edebiyat Ortadoğu milletlerine büyük etki yapmış, hatta dinlerinin temelini oluşturmuştur. Yalnız, bu etki, Sumerlilerden İsraillilere doğrudan doğruya olmamıştır. Çünkü İsrail'in tarih sahnesinde görülmeye başlamasından en az bin yıl önce Sumerliler varlıklarını yitirmişti. 66 Öyle ise bu kültür onlara nasıl ulaşmıştı? Bu ulaşmanın çeşitli yollarla olduğu bugün kanıtlanabiliyor. Sümer devletinin, güçlü olduğu çağlarda, sınırları doğuda Hindistan'a (Dilmun?), batıda Akdeniz'e (Ebla, Martu) hatta Kıbrıs'a, kuzeyde Orta Asya'nın batısına (Aratta, Hurrum), güneyde Mısır ve Habeşistan'a (Ma-gan, Meluhha) kadar genişlemişti. Oralara giden asker ve tüccarlar, oralardan ticaret amacı ile gelen İnsanlar Sümer kültürü İle bir bağlantı kurmuşlardı. 10 2400 yıllarında İsrailliler gibi Sami bir ırktan olan Sargon adında biri Sümer'i ele geçirerek bir Akad Krallığı kurmuştu. Onun ve ondan sonra gelen sülalesi zamanında, Sarniler Mezopotamya'dan Ortadoğu'ya kadar yayılmaya başlamış ve Akad dili de konuşulan dil haline gelmişti. Bir müddet sonra Sumerliler yeniden canlanarak bir Sümer devleti kurdular. O da oldukça kısa bir şiire sonra parçalandı. Yine Sami bir halk olan Amoritler, Babil Krallığı adı altında bütün Sümer ülkesine egemen oldular. Bu geçiş devrinde Sümer okulları ve akademilerinde Sümer dili ve yazısı en yüksek düzeye çıkarıldı. Buralarda, Sumerlilerin yarattıkları dinsel ve edebi yapıtları birçok kopya halinde yazılarak, diğer şehirlerdeki eğitim kurumlarına, kütüphanelere gönderildi. Ülkede gittikçe çoğalan Samiler Sumerce'yi Öğrenmek, Sumerliler de Akadca'yı öğrenmek zorunda kaldıklarından, okullarda her iki dilde eğitim yapıldı. Babil devleti kurulduktan sonra, Sumerce halk dili olmaktan çıktı. Fakat Sumerlilerin eğitim tarzı, dinleri, efsaneleri ve edebi yapıtları Babil okullarında öğretilmeye devam edildi. Sumerce, ortaçağdaki Latince, eskiçağdaki Yunanca gibi dinsel bir dil olarak hemen hemen İsa'nın doğumuna kadar sürdü. Babilliler Sümer Tanrılarım, adlarını değiştirerek kendilerine Tanrı yapmışlar; bu Tanrılara ait mabetler, dinsel törenler korunmuş, ilahiler, dualar Sumerce okunmuştur. İÖ 1500 yıllarında Akadca ve çîviyazısı Ortadoğu'da uluslararası bir dil ve yazı haline geldi ve o ülkelerde, en azından yazarların bu dili Öğrenme zorunluluğu ortaya çıktı. Bu yüzden Sümer okulları ve programlan oralarda uygulandı. Böylece Babillilerin Sumerlilerden aldıkları kültür, dilleri ve yazısı yoluyla o ülkelere yayıldı. Yahudilerin, Hıristiyan ve Müslümanların atası olarak kabul edilen İbrahim Peygamber ve ailesi, Tevrat'a göre, Mezopotamya'da Kaldealı 67 Ur'dan Harran'a göçmüş, oradan da bir tüccar kolonisi olarak Filistin'e girmişti. Onun askerleri ve parasal gücü ile kendi şahsi Tanrısını onlara Tamı olarak kabul ettirmiş ve bu arada Mezopotamya'dan getirdiklerini halka aşılamıştı. 41 En son olarak Babil Kralı Nabukadnezzar'm (604-562) Filistin'i ele geçirip bütün Yahudi bilginlerini BabiVe sürgün götürmesi, bu bilginlere Babil kütüphanelerini inceleme olanağı verdi. Görüldüğü gibi, Sümer dini ve edebiyatı İsraillilere çeşitli çağlar ve yollardan ulaşmıştır. 12. yüzyılda yaşayan Yahudi otoritesi Eben Ezra ve 16. yüzyılda yaşayan Yahudi filozofu Spinoza, Tevrat'ın, özellikle Musa tarafından yazıldığına inanılan ilk beş kitabın Musa tarafından yazılmadığını, ancak Babil tutsaklığından sonra yazılmış olduğunu söylemişlerdir (Robert Cooper, Thİrteen Lectures on Bibel, s J 07). (Yahudilere Babil tutsaklığının yaptığı etkiler hakkında daha geniş bilgi İçin, bkz. Max I. Di-mont, Jews, God and History, Ne w York, 1962, s.69-72.) Bu çalışmamızla, din kitaplarına Sumerlilerden geldiğini açıklamaya çalıştığımız konular hakkındaki bilgilerimizi, yine onların icat ettiği yazıya ve yazı malzemesi olarak kullandıkları kile borçluyuz. Onlar bozulan veya eriyen bir nesne üzerine yazmış olsalardı, bunların hepsi çözülemeyen bir sır olarak kalacaktı. EK: SÜMER EFSANELER! YAZILI TABLETLERDEN ÖRNEKLER 41 Tevrat, G Tekvin bap 14'te, İbrahim'in dövüşçü, tüccar prens olduğu yazılıyor, Evinde bulunan 308 uşak ve askerini, kardeşi oğlu Lut'u kurtarmak için çeşitli krallarla savaştı rmış. Cyrus Gordon'a göre (The Common Background of Greek and Hebrew Civilizalions, s.26.) bu tür topluluklar, askeri olduğu kadar tüccar da oluyorlar ve bulundukları ülkenin sınırlarını koruyor!armış.