KARIŞIK

17 Nisan 2022 Pazar

 ŞEYH KEMAL TÜRBESİ,


KARACASU İLÇESİ, ATAKÖY MAHALLESİ, AYDIN








Halk arasında Âşıklar Dedesi olarak da bilinen Şeyh Kemal Türbesi, Aydın vilayeti, Karacasu ilçesi Ataköy mahallesinde, Karacasu’ya 15 kilometre, Denizli-Babadağ’a 13 kilometre kadar uzaklıkta Baba Dağ’ın batı istikametinde, Baba Dağ eteklerindedir. Şeyh Kemal Türbesi’nin Denizli-Babadağ ve Sarayköy’e olan bu yakınlıktan dolayı, tarihte Denizli-Babadağ ve Sarayköy ilçelerinde yaşayan Tahtacı Türkmenlerinin önemli ziyaret yerlerinden birisi olmuştur.
Zira Denizli-Sarayköy ilçesi Tekke köyünde bulunan Sultan Sarı Baba Türbesi, Denizli-Sarayköy ilçesi Tırkaz köyünde bulunan Çiçek Baba Türbesi; Denizli-Babadağ ilçesi Demirli köyünde bulunan Değnekli Baba Türbesi ve Aydın-Karacasu ilçesi, Ata köyünde bulunan Şeyh Kemal Türbesi’nin oluşturduğu bu türbeler, Denizli-Aydın “eren yolu” güzergâhını oluşturmaktadır. Bu güzergâhta türbeleri olan bu gazi-dervişlerin Denizli-Sarayköy ve Aydın-Karacasu bölgesinin fethi sırasında bu yol vasıtası ile haberleştikleri ve birbirlerine yardımcı oldukları düşünülmektedir.
Şeyh Kemal’in yukarıda isimlerini saydığımız diğer erenler gibi 1300’lü yıllarda yaşadığı, Karacasu Bölgesi’nin fethi sırasında savaşlara katıldığı, savaştan sonra da tıpkı Denizli-Baklan ilçesinde türbesi olan Hüsameddin Dede gibi dağ başında, 300 dönüm kadar bir arazi üzerinde, kardeşi ile birlikte bir tekke kurduğu, bu tekkede Denizli-Babadağ Bölgesi’nden Aydın-Karacasu Bölgesi’ne gelip giden yolculara yemek ve yatacak yer verdiği, onların ihtiyaçlarını karşıladığı ve ömrünü gaza mefkuresine adamış olan gazi-dervişlerden olduğu anlaşılmaktadır.
Şeyh Kemal’in kardeşi ile birlikle kurmuş olduğu tekkeye ölümünden sonra oğulları Ali ve Hüseyin’in idare ettiği, 1528 tarihli Osmanlı nüfus sayımı sırasında da Bayramlu ile Resul adındaki torunlarının tekkenin başında oldukları kayıtlara geçirilmiştir. Bu sırada da Tekkede 14 erkek nüfus yaşadığı da kayıtlarda görünmektedir.
Ziyaretimiz sırasında aldığımız bilgilere göre Aydın vilayeti Karacasu, Bozdoğan, Burhaniye; Denizli vilayeti Babadağ ve Sarayköy gibi yakın bölgelerden yoğun ziyaretçi geldiği, özellikle Tahtacı Türkmenlerinden gelenlerin çok olduğu söylenmektedir. Türbe etrafında adak kurbanı kesim ve yemek pişirme yerleri bulunmaktadır. Türbenin hemen yanındaki çeşmenin şifalı olduğuna inanılmaktadır. Bizim ziyaretimiz sırasında bile otomobillerle gelmiş olan ziyaretçilerin damacanalara su doldurdukları görülmektedir.

HASİP BABA DERGÂHI ... İSKEÇE









İskeçe’nin doğusundaki aşağı mahallelede Christou Kopsida 34’te bugün küçük bir kısmı kalmış bir Bektaşi tekkesi var. Cadde ile sokağın köşesindeki kuçkuç tekkesi de denilen Hasip Baba tekkesi beyaz badanalı, kiremitli, orta büyüklükte kagir bir yapı. Önünde de dört mezar olan avlusu var. Belli ki büyük bir kısmı yola ve çevresindeki evlere gitmiş.
Tekke meşhur 1826 Vakâ-ı Hayriye’den sonra tahrip edilir ve boşaltılır. Bu baskı uzun sürmez ve yirmi yıl içinde baskı gevşer, bir müddet sonra da Bektaşiler üzerindeki takibat kalkınca tekke yeniden faal olur. O dönemlerde postta Kesriyeli Hafız Kemalî Baba oturmaktadır. Hafız Baba’nın vefatının ardından yerine Limnili İbrahim Baba nasbedilir. İbrahim Baba dergahın halini görünce üzülür ve İstanbul’dan, Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’dan yardım ister. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba bu iş için o zamanlar 86 yaşında olan Sütlüce Caferâbad dergâhı postnişini Hacı Hasib Baba’yı görevlendirir ve gönderirken de tamirat için bir tarih düşürür. Bu dörtlük kitabe olarak hâlen dergahın girişinde kapının üstünde asılır. Bir kısı boyanmış kitabe şöyle:
Edip bezl-i himem Hacı Hasîb Baba kerem mu’tâd
Mücedded eyledi bu İskeçe dergâhını bünyâd
Hem İbrâhim Baba’dır tâ bu rutbeye bâis âbâd
Binüçyüzde çerâğın avn-ı Hak’la itdiler îkâd (1303/1885)
Mücerred olan Hasip Baba burayı sevmiş veya görevlendirilmiş olacak ki tadilattan sonra geri dönmez, burada kalır ve dört yıl sonra da Hakk’a yürür ve tekkenin haziresine sırlanır. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba vefatına bir tarih düşürür ve türbede sandukanın arkasındaki duvara asılır:
Hâcı Hasîb Baba kim bu dergâh-ı irşâdda
Mürşid-i âgâh idi sebeb-i sülûka âşinâ
Pîr-i erkân-ı tarîk-i nâzenînden yâd tutup
Hâcı Bektâş Velî’yi eylemişti pîşvâ
Lücce-i tevhîde gark olmuşdu zikr-i Hak ile
Eylemezdi sohbet-i efsâne-yi çün u çerâ
Vâkıât-ı Kerbelâ’yı yâd edip leyl ü nehâr
Âh-ı mâtemle hemîşe eyler idi hû-yı hâ
Himmet-i pîr ile sa’y etdi muvaffak oldu hem
Yaptı bir dergâh olup ihyâ cây-ı dil-güşâ
Âlem-i ukbâya seyyâh oldu seyrân itmeye
Şâfii mahşerde olsun hamse-i âl-i abâ
Cevher-i hüzn ile Hilmî söyledim târihini
Ravza-ı cennet ola yâ Rab Hasîb Baba’ya câ (1304/1886-7)
Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’nın hem gönderirken hem de vefatından sonra tarih düşürmesi Hacı Hasip Baba’yı çok sevdiğini ve tuttuğunu gösteriyor. Hacı Hasip Baba’nın İskeçe’de bulunması ilk değil. İstinsah ettiği Cavidannâme’nin Türkçe tercümesinde 1857’de İskeçe’de olduğu kayıtlı. Güvenmesinin yanı sıra oraları biliyor olmasının gönderilmesinde payı olsa gerek. İbrahim Baba ise 1922’de vefat edene kadar tekkede hizmetine devam eder. İbrahim Baba’nın ardından Tekirdağlı Mustafa Mahfi Baba nasbedilir. Ancak 1924’te Yunan Hükümeti tarafından Türkiye’ye gönderilir.
Kaynaklarda Hasip Baba’nın tekkenin bahçesine sırlandığı yazılı. Oysa bugün sandukası kapalı alanda. Demek ki başlangıçta oralar da bahçe idi, babanın ardından türbeye çevrildi. Tekke’nin meydanı ve diğer binaları da hep yıkılmış oluyor bu durumda.
Tekkede büyüyen Emine Hanım’ın Abdürrahim Dede’ye anlattıklarına göre bir zamanlar tekkenin güllerle ve ağaçlarla dolu fıskıyeli bir bahçesi varmış. O güzel bahçeden eser yok şimdi. Bugün haziresinde sadece dört mezar kalmış. Dört mezardan yoldan taraftan üçüncüsü bir şeyh efendiye ait. Hem diğerlerinden yüksekte olmasından hem de başındaki 12 terkli Hüseyni tâcından anlarsınız hemen. Taşların üçünde teslim taşı motifi olmasından baba olduklarını anlıyoruz. Diğer iki taş dört terkli Ethemi veya Haydâri tâc. Demek ki onlar mürşit postuna oturmamış dervişler. Bir dönem mücerred babalar on iki terkli tac takarken evliler dört terkli takarlarmış. Hasip Baba’nın mücerret olduğu kayıtlı kaynaklarda. Diğerlerini bilmiyoruz maalesef ama tâclara bakarak evli oldukları düşünülebilir. Tüm taşlar beyaza boyandığı için ve yazı olan kısımlar da aşındığı için iyice kaybolmuş. Duvar tarafındaki taş üzerinde Bektaşi olduğuna dair bir işaret yok, canlardan veya muhibbandan birine ait olmalı.
Dursun Gümüşoğlu’nun çektiği fotoğraflardan gördüklerime göre tekkenin içinde sandukadan başka kubbe şeklindeki tavanından sarkan bir avize, köşesinde üst tarafına Yâ Allah, Ya Muhammed, yâ Ali ve Ya Hüseyn kazılı tahta bir minber (taht-ı Muhammedî), ve giriş kapısının karşısındaki duvarda asılı nefir, mütteka ve üç paslı teber varmış. Taht-ı Muhammed Bektaşilikte meydanın tam karşısında, ortada duran üç basamaklı ahşaptan yapılan bir kürsü.
Bundan kırk-elli sene öncenin çocukları bu tekkenin yanından geçer bildikleri duaları okur, sanki türbeden yatan eren kalkıp dileklerini yerine getirecekmiş ümidiyle bir miktar bekler, sonra üstbaşlarından kopardıkları veya söktükleri ipi pencereye bağlar giderlermiş. Büyükler de dilekleri olduğunda türbeyi ziyaret eder, dilekler tutar, mumlar yakarlarmış. Maalesef bugün o canlılığını kaybetmiş, insanlar da unutmuşlar yavaş yavaş.
"İSMAİL GÜLEÇ BEY'İN YAZISIDIR"