KARIŞIK

16 Ocak 2016 Cumartesi

Bacım Sultan

Şifa Arayanların Ziyaretgahı Bacım Sultan


Bacım Sultan Türbesi
Nallıhan'ın neredeyse her bir köyünde bir türbe var. Bu türbelerin piri Yunus Emre'nin Hocası Tapduk Emre.  Kızı Bacım Sultan, talebeleri Cafer-i Sadık, Ömer Şeyh ve diğerleri her biri bir köyde meftun bulunmakta. Gönül isterdi ki hepsini ziyaret edelim. Biz Tapduk Emre'yi ve Bacım Sultan'ı ziyaret edebildik.

Tekke Köyü
Nallıhan'dan sonra Eskişehir yoluna saparak önce Bacım Sultan'ın görmek için Tekke Köy'e vardık. Türbe'nin ziyaretçisi bol olduğundan oldukça bakımlı. Ancak biz vardığımızda bir gariplik vardı. İn cin top oynuyordu. O sırada ezan okundu. Baktık camiye gelen cemaat yok. İmam yalnız kılmasın diye abdest alıp camiye girdik. Baktık imam da yok. İmam arkadaşlarımdan hatırladım. Köy camilerinde genelde öğle ve ikindi vakit cemaat olmazmış. Bizde şahit olduk. Okunan ezanında merkezi sistem olduğunu sonradan anladık. Bari biz cemaat olalım dedik seferi cemaati yapıp çıktık.
Bacım Sultan Türbesi
Bacım Sultan'ın türbesinin içinde bir çok bayan sandukası var. Türbenin hikayesi bilinmese bile türben başlarındaki rengarenk yazmalardan ve ilginç şekillerde kuru ağaç köklerinde özellikle bayan ziyaretçi sayısının fazla olduğu anlaşılabiliyor. Türbeye özellikle çocukları için şifa arayan kadınlar rağbet gösteriyor. Tapduk Emre'nin çocuğu olmayanların bana akli dengesi bozuk olanlar kızıma gitsin dediği rivayet edilir. Kuru ağaç köklerinin anlamını araştırdım ama bulamadım. Bacım Sultan'ın hikayesine gelince:
Bacım Sultan Türbesi

Tapduk Emre kızını uzak köylerden birine gelin verir. Gelin alayı Tekke köyünün Erenler mevkiine getirirler. Öğle vaktidir. Gelin alıcılar namaz kılmak için hayvanla­rından inerler. Bu arada gelin at üzerinde durmaktadır. Gelin alıcılar namazlarını eda ettikten sonra gelini bıraktıkları Erenler Mevkiine gelirler. Fakat gelini bıraktıkları yerde bulamazlar. çok ararlar nihayet Hamza Sultana giderek ona sorarlar.
 -Gelin eve geldi mi? gelmediğini öğrenince Emrem Sultana haber salarlar,
 -Gelin döndü mu? Emrem Sultan,
 -Gelin yerini buldu. Orada arayın der.
Onlarda geri dönerler, gelini şimdi yatmakta olduğu tepede bir ardıç ağacına dayanmış, oturur bulurlar. kayın pederinin evine gitmesi için teklif yaparlar. O da
 -Ben buraya kadar geldim. Oğlunuz da buraya gelsin der.
 Nihayet damat oraya gider, gelini alır evine getirir ve orada evlenirler.
Bacım Sultan köyde odalar açarak gelen gidenlerin karınlarını doyurur, misafirlerine daima izaz ikramda bulunur. Bu sebeple köye Tekke adı verilir.  


Bacım Sultan Türbesi
Türbeyi gezdikten sonra tam köyden ayrılacakken iki genç gördük. Selam verip sohbet etmeye başladık. Öğrencilermiş. Nallıhan'da yatılı okuyup hafta sonları köye geliyorlarmış. Bize "Hamurlu Suyu" görüp görmediğimiz sordular. Nedir o deyince gelin gösterelim dediler. Aşağıda doğru yürüyüp bir kuyunun başına geldik. Kuyunun hikayesini anlatmaya başladılar.  

Düğünden sonra,Tapduk Emre ve yakınları,hem dünürlerini hem de kızlarını ziyaret etmek için giderler.Babasının geldiği haber verildiğinde, Bacım Sultan hamur yoğurmaktadır. Haberi alınca,elleri hamurlu babasını karşılamaya koşar.Yolda ellerinin hamurlu olduğunu fark edince,ellerini yerdeki otlara sürer ve elini sürdüğü yerde su çıkar.Bu suyla ellerini yıkar. Su hamur koktuğundan adına hamurlu su denilmektedir. 


Bacım Sultan Türbesi - Hamur Suyu Kuyusu
Anadolu'nun her bir karışında ayrı ayrı hikayeler var. Nallıhan'da da bolcana şahit olduk buna.  Bacım Sultan'ı geride bırakıp yeni hikayeler için Soğukkuyu Köyüne doğru yola çıktık. Bizi çok güzel bir şelale ve Zeynel Eren Amcamız bekliyordu. Henüz tanışmamış olsak bile.




Hızır Aleyhisselam ve Samandağ Türbesi

Hızır Aleyhisselam ve Samandağ Türbesi (Ziyaret)

Hz. Hızır Türbesi
Hızır Kelimesinin Anlamı ve Hızır’ın Kimliği
Hızır, Arapçadaki imlâsıyla el-Hadır kelimesi, hemen hemen bütün kaynaklarda bir isim değil, lakap olarak değerlendirilmiştir. Bu kelimenin bazı kaynaklarda da el-Hadr, el-Hıdır seklinde kaydedildiği görülürse de, doğrusunun el-Hadır olduğu kabul edilmiştir. Bu kelimenin Türklerde Hızır veya nadiren Hıdır, İranlılarda ise Khezr şeklinde kullanıldığı bilinmektedir. El-Hadır kelimesinin yine Arapçadaki el-Ahdar manasına geldiğini belirten Ocak, bu kelimenin de yeşil, yeşilliği çok olan yer manasına geldiğini ifade eder. ( Ocak 1990, 59–60)
Hızır’ı işaret eden özelliklerden birisi de oturduğu yerlerin veya dokunduğu yerlerin hemen yesillenmesidir. Bu yüzden Hatay’daki Hızır Türbelerinde her ne kadar beyaz renk hâkimse de bazı yerlerinin (kapı, pencere) ve bazı sandukaların yesil olduğu gözden kaçmamaktadır.
Hızır’ın kimliği konusunda çesitli inanışlar mevcuttur. Bazıları Nebi olarak kabul ederken veli veya melek olduğunu düşünenler de vardır. Darda ve zorda kalan, sıkıntıya düşen herkesin yardımına koşan ve insanları sıkıntılardan kurtaran Hak’la Hak olmus Veliyullah’tır. Hızır, Nusayri inançlarına göre sıkıntılarda, ibadetlerde hep yardıma çağrılır. Hızır, gittiği her yerde mutluluk, sağlık, bolluk verirken zor durumda kalanların yardımına koşarak insanların dileklerini yerine getirir. Kalbi temiz, iyiliksever insanlara daima yardım eden, dertlere derman olan, hastalara şifa veren ve bitkilerin yeşermesine ve yaşamasına vesile olan yine Hızır’dır.
Hıdır aleyhisselam enbiya zincirinin altın halkalarından biridir. Kısas-ı enbiyada-Peygamberler tarihinde Resulullahın ceddi olan Hz. İbrahimden sonra yaşamış bir nebidir... Musa peygamberle yolculuk eden ve Onu sabır sınavından geçiren yoldaşıdır... Avrasya hakimi İskender Zulkarneyn'in ordu komutanlarından biridir. İskender Zulkarneynin teyzesi oğludur ki; cesedini tufana kadar muhafaza edip, Nuh tufanından sonra sular çekilince defnetmiştir.
Adem babanın Kabil soyundan ilk nesil torunudur... Hz. İbrahimin çağdaşı olup, Nemrut zulmünden sonra birlikte Babili terk etmişler...
Ancak temel öğretimize göre "Baki olan yalnız Allahtır". Her insan gibi Hıdır da doğmuş, büyümüş, var oluş-yaratılış misyonunu tamamlamış ve ölmüştür. her şeye gücü yeten Allah, Onun ruhuna kıyamete kadar bazı özellikler bağışlamış. Hıdır, istediğinde insan şeklinde görünebildiği, istediği coğrafyaya ve istediği zaman ulaşabildiği gibi tüm zahiri ve Batıni ilimlere de vakıftır. Her lisanı konuşabilir.
Battal Gaziden Bektaşi gülbanklarına kadar sayısız hikâyelerde Hızır motifi yer alır.
Hatay'da ve Dünya'da Hıdır Ziyaretleri
Musa ve Hızır’ın buluştuğu yerin yani “Mecma’ül- Bahreyn”in “Samandağ” olduğuna inanılmaktadır. Türbenin girişinde bununla ilgili bilgi verilmiştir. Samandağ’ın, Asi nehrinin denize dökülen yer olması, “Mecma’ül- Bahreyn”in insanların kabulünde burası olmasını kuvvetlendirmiştir. Hızır makamlarının bazıları yer olarak Asi nehrinin kıvrımlarını takip eder. Bu türbe, Hatay’da bulunan Hızır Türbelerinin en önemlisi olarak kabul edilir. Bu türbe etrafında çesitli inanışlar vardır.
İskenderun-Antakya karayolunun sağında, Bedirge ile Topboğazı arasında küçük bir Hıdır makamı vardır. Bakras köyünün Amik ovasına açılan ilk tepesi üzerindedir. Etrafı kireçle çırpılmış, dört köşe minyatür kubbelidir. Aynı şekilde İskenderundan Karaağaç istikametinde ve Arsuza kadar müteaddit Hıdır ziyaretleri vardır. Esas konumuzun materyali ise Samandağ sahilindedir. Orta büyüklükte taş-kerpiç karışımı dairevi bir yapıdır. Orta Anadolu, Azerbaycan ve Afganistan'da gördüğümüz eski Türkmen yatırlarına benzer. İnanca göre Hıdırın dünyada görüldüğü ve konakladığı kabul edilen her yerde bir ziyaretgâhı vardır.
Bu türbeler arasında en önemlileri Samandağ ilçesinde ve Harbiye Beldesinde bulunan türbelerdir. Bu türbelerin en önemli özelliği Kehf süresinde geçen Hızır-Musa bulusmasının inanısa göre bu iki türbenin olduğu yerde geçmesidir. Kuran’da anlatılan bu bulusma hikâyesi (60–82. ayetler) ile Samandağ’da anlatılan hikâye arasında biraz farklılıklar olmakla beraber anlatılan hikâyenin kaynağının semavi kitaplar olduğu görülür.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde ve Şeria nehrinin denize döküldüğü yerde Hızır Aleyhisselama ait bir "Ziyaretgah-ı Hasu Amme" vardır. Bunlardan başka Anadolu ve Ortadoğu Hızır-Hıdır ziyaretgahlarıyla doludur.
Cebel-i Lübnan eteklerinde Hıdır ziyareti, Baku şehrinin banliyösünde "Hızır-ı Zinde Ziyaretgahı", Edirne ve Kırklarelinde Hızır ziyaretleri, Mudurnuda Hıdırlık kayası, Çorumda Hızırlık ziyaretgahı, Şam-Dımışk, Sayda ve Semerkantta Hızır makamları, Anadolunun en uzun nehri Kızılırmak kollarından biri olan Hıdır suyu, Afyon ve Akşehirde Hıdırlık tepeleri, Denizlide Hıdırlık Sultan ziyareti, Kütahyada Hızırlık dağı ve Hızırlık tekkesi, Giresun sahilinde Hızırlık kayalıkları... Ve daha nice şehir girişlerinde ve tarihi olaylara damgasını vuran kalelerde "Hızır Kapıları" ve Hızır Camilerine rastlıyoruz. Anadoluda Yunus Emrenin makamı yedi yerdeyse Hızır Aleyhisselam'ın yetmiş yerdedir. Gılgamış Destanı, Hindu geleneği, İskender hikâyeleri, Kıtab-ı Mukaddes, Yahudi efsaneleri ve Eski Ahit denilen Tevrat; Hızır Aleyhisselamı konu alır.

Derviş Baba (derwêş Bava)




Derviş Baba, (Kırmançça: bava derwêş, Kurmanci: derwêş Bava) Doğumu Miladi 1860 Maraşlı Alevi Kürtleri Ve Alevi Türklerin Kutsal Mekanlarındandır. İnanışa göre o yöre halkınca Kerametleri Olduğu Yönünde Bir Çok Olay Anlatılır. O Kureyşan topluluğunun atası olan seyyid Kureş/Kures’in Soyundan Olduğu Bilinir. Asıl Adı Hüseyin Zeykiroğlu Dur. Bazı araştırmacılar Gelerek Bulunduğu Yerde Bilgi Toplamışlardır. Bu görüşe göre, Derviş Baba sadece lakaplarından biridir.

Derviş Baba (derwêş Bava) Hakkındaki Temel Anlatılar

Cenâb-ı Hakk'ın kendisine bahşettiği bir çok keramet var ki bence en harikası imân-ı kemâl ile olan ölümüdür. Çünkü son nefesi güzel olan zâtlar makbul olan zâtlardır. Hamuklu Köyü'nde yaşayan Hüseyin Efendi şöyle aktarıyor:

- "Rahmetli babam çok güzel Kur'ân okurdu. Sesi pek güzeldi. Rahmetli Derviş Baba şimdiki türbesinin bulunduğu yere geldi ve etrafında bir çok insan ile babam da vardı. Derviş Baba babama hitaben: "Ey Hasan! Kur'ân oku. Ben gidiyorum." diye buyurdu. Rahmetli babamda Kur'ân okumaya başladı. Derviş Baba'da üzerine örtüyü örttü ve belli bir süre sonra mubarek cesedi cansızlaştı, bütün sevenleri ve talipleri ağlaşmaya başladı. Aradan bir kaç saat sonra üzerindeki örtüyü açtı ve "Evlâdım! Bu yerin sahibi kimdir? Bunun için geri döndüm. Kimse gelsin hakkını benden alsın." dedi. Herkes şaşırdı ve toprak sahibi ne kadar hayır dedi ise de parasını zorla verdi. Tekrar babama "Oku Hasan" diyerek Kur'ân-ı Kerîm ile Cenâb-ı Hakk'a kavuştu."

Derviş Baba (derwêş Bava), keramet sahibi bir velidir. Öyle ki hakkındaki söylenceye Göre ; Onun Mübarek Bir Zat Olduğu Bazı Geceler Kur’an Okuduğu Bilir Ve Yaşadığı Dönemde Normal İnsanların Taşıyamadığı Ağırlıkları Rahatlıkla Kaldırdığı , Aksu Nehri ni Sanki Su Akmıyormuşçasına Üzerinden Yürüyüp Geçmesi Anlatılan Kerametlerindendir. Ve Köylünün Atı Koybolması Sonucu Derviş Baba’ya Gelen Köylü Atının Kayıp Olduğunu Söyler Derviş Baba ise " Geldiğin Yol Üstünde Otlanıyor " Der Köylü Olamaz Az Önce Oradan Geçtim Der Ve Gider ki Atı Orada Ağacın Altındadır. Diğer Kerametleri İse 2 Tane Yılanı Olduğudur. Yanına Gelen Bir Kadın ; " Baba , Benim Evladım Olmuyor Bir Hayır Dua Et Der Ve Derviş Baba Cebinden Bir Parça Bez ( Çaput ) Çıkartır Koluna Bağlar Omuzuna Dokunarak " Haydi Kızım Gidebilirsin " Der Ve Bu Kadının Ondan Sonra Çocukları Olmuştur.

Hakka İntikal Ettikten Sonra (1944) Kerametleri Bitmemiş Tabikide Her Yaz Mevsiminde Türbesine Gelerek Kurbanlarını Kesen Canlar Vardır , Adak Adayanlar . Erkek Çocuğu Olmayan Birisinin Derviş Babaya Erkek Evlat Dilemiştir Ve Erkek Evladım Olursa Adını Derviş Koyacağım Der VE Erkek Evladı Olur Adını DERVİŞ koyar. Nice Kerametleri Bulunan Derviş Baba Hoşgörü Ve Sevgiyi Temel Esas Olan Alevi Erenlerindendir.

Derviş Baba Türbesi Nerede ?

Derviş Baba Türbesi , Resmi Olarak Kahramanmaraş ın Türkoğlu İlçesine Bağlı Kumçatı Köyündedir. Bu Köy Öncede Pazarcık İlçesine Bağlıydı.
Türkoğluna 15 KM Uzaklıkta Pazarcık İlçesine 35 KM Uzaklıkta Narlıya 17 KM Uzaklıktadır.







Kerametleri ; Yaşadığı dönemde bazı insanların gücünün yetmediği ağırlıkları kaldırdığı, gayba dair haberler verdiği ile halkın sevgisini kazandığı gibi bir takım kerametler gösterdiği yaşayanlar tarafından anlatılıp dile getirilmektedir. Derviş Baba Türbesi’ne değişik illerden ve özellikle yakın köy ve kasabalardan ziyaretçiler sık sık dua için gelip gitmektedir… # Köylünün Atı Kaybolur Ve Derviş Baba Atı Adamın Geldiği Yerde Otladığını Söylemesi Kerameti (fakat adam aynı yol üzerinden 2 dakika önce geçmiştir ve orada at falan yoktur.) # Hakka Yürüdükten Sonra Mezardan Toprak Alması VE Gece Türbede Yatması sonucu Felçli Kadının Gelip Şifa Bulması Derviş Babanın Kerametlerinden # Derviş Baba Hayattayken Bir Kadının Gelip Çocuğunun Olmadığını Söyler Ve Daha Sonra Çocuk Sahibi olması Derviş Babanın Yine bir kerameti daha # Derviş Babanın Yaşadığı Dönemde İnsanların Güçlerinin Yetmediği Şeyleri Kendisinin Hiç Zorlanmadan Kaldırdığı Görülmüştür # Bazı Cumaları (PERŞEMBEYİ CUMAYA BAĞLAYAN GECE ) Yada Ertesi Gün Türbeden Göğe Doğru Işık Yükseldiğini Tüm Köy Görmüş.Halada Arada görenler oluyormuş. # Derviş Babanın 2 Tane Yılanı Olduğu Hayattayken O Yılanla İlgili Bir Çok Hikaye Anlatılmaktadır. # Yine Derviş Babanın ASKERİ denilen Bazı şeyleri Olduğunu Köylüler Anlatmaktadır. # Tüm Hamuklu Köyü Derviş Babanın Keramet Sahibi Olduğunu Biliyorlar. # Türbede Çalışmalar olurken Akşam Saatinde Çalışanlara Göründüğü Anlatılır. # Türbenin İçinde Musluklardan Su Aktığı Ve Tahminen Yıkandığını Gören Tarla sahipleri Arkalarına Döndüklerinde Ayak İzlerinin Türbeye Doğru Gittiğini Görürler # Yine Farklı Bir İlden Gelen Vatandaş Rüyasında Derviş Baba Türbesini Görmüş Ve Adam Türbede O Gece Türbede Yatar Kerametini Anlar Kurban Keser Dağıtır. # Yaşadığı Dönemden Beri Anlatılan Bazı Olayları var ki Çok Şaşırtıcı , Hala Günümüzde Türbe Olan Kişileri Yaptığı Yanlışlarından Dolayı Köylerine Kadar Kovaladığı Anlatılmaktadır. # Derviş Babanın Hanımına misafir Gelecek Olan kişi Evlerine Varır Ve Kapıda İki tane Yılan Bekler Kafalarını Dikip, Daha Sonra Derviş babanın hanımına Seslenerek " Şunlara Söylede Çekilsinler" geleyim diye. Derviş babanın hanımı yıların ikisinede derki Hadi uzaklaşın burdan .. İki yılanda Başını Eğerek Ötedeki Çuvalların üzerine Çıkıp Kıvrılırlar.. # Cenâb-ı Hakk'ın kendisine bahşettiği bir çok keramet var ki bence en harikası imân-ı kemâl ile olan ölümüdür. Çünkü son nefesi güzel olan zâtlar makbul olan zâtlardır. Hamuklu Köyü'nde yaşayan Hüseyin Efendi şöyle aktarıyor: - "Rahmetli babam çok güzel Kur'ân okurdu. Sesi pek güzeldi. Rahmetli Derviş Baba şimdiki türbesinin bulunduğu yere geldi ve etrafında bir çok insan ile babam da vardı. Derviş Baba babama hitaben: "Ey Hasan! Kur'ân oku. Ben gidiyorum." diye buyurdu. Rahmetli babamda Kur'ân okumaya başladı. Derviş Baba'da üzerine örtüyü örttü ve belli bir süre sonra mubarek cesedi cansızlaştı, bütün sevenleri ve talipleri ağlaşmaya başladı. Aradan bir kaç saat sonra üzerindeki örtüyü açtı ve "Evlâdım! Bu yerin sahibi kimdir? Bunun için geri döndüm. Kimse gelsin hakkını benden alsın." dedi. Herkes şaşırdı ve toprak sahibi ne kadar hayır dedi ise de parasını zorla verdi. Tekrar babama "Oku Hasan" diyerek Kur'ân-ı Kerîm ile Cenâb-ı Hakk'a kavuştu." Cenâb-ı Sânî Zûl Celâl Hazretleri Derviş Baba Hazretleri ile Ecdâd-ı Kİrâmına selâm ve rahmet eylesin...

HÜSEYİN GAZİ MEDRESESİ ve TEKKESİ

HÜSEYİN GAZİ MEDRESESİ ve TEKKESİ
 “Alaca İlçesinin 3 km. güneyinde medrese. Yapıldığı tarih kesin olarak bilinmemekle birlikte XIII. yy’a ait (takriben 1220 I. Alaaddin Keykubat dönemi veya II. Kılıç Arslan dönemi 1155-1192 dönemi zikredilebilir) Selçuklu medresesi olduğu sanılıyor. Bugün harap ve kendi haline terkedilmiş durumdadır.
  
Birbirine geçme iki bölüm halinde düzenlenmiş bir yapıdır. Medreseye açılan portelin –dış kapının- iki tarafında bir insanın ayakta rahatça sığabileceği büyüklükte kuzey ve güney yönünden karşıdan birbirine bakar konumda nöbetçilerin giriş-çıkışları kontrol edebilmeleri için iki nöbetçi mahfili vardır.  
 
        Binanın doğusundaki portalden medresenin giriş Holü’ne geçirilir. Bu hol 3.30x4.35 m. boyutlarındadır ve portalin arka duvarı üzerinde görülen izlerden aslında tonozla örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Bunun kuzeyinde iki kademeli olarak dışarıya doğru çıkıntı yapan bir kanat bulunur. Bu kanatın köşeleri ve pencere söveleri muntazam kesme taştan yapılmış, doğu cephesindeki iki pencere sonradan moloz taşla doldurulmuştur. Giriş holünün batı duvarındaki kesme taştan örülmüş, basit ve kemerli kapı medresenin avlusuna açılır. Avlunun iki yanında talebe hücreleri bulunur. Gerek binanın tabii döşeme seviyesinin bir metreden fazla toprakla dolu olması, gerekse üst yapının bütünüyle yıkılmış olması burada kazı yapılmadan plan şeması çıkartmağa imkan bırakmamıştır.

         Duvardaki birkaç iz, bazı hacimlerin şekli ve ölçüsü hakkında ipuçları vermektedir. İç kapının arkasında bulunan tonoz başlangıcı, kapı ile avlu arasında bir eyvan olduğunu gösterir. Giriş eyvanının doğusunda mazgal pencereli bir oda, batısında ise testere dişi şeklinde konsollardan, aslında kubbeli olduğu anlaşılan küçük bir vestibülün gerisinde beşik tonozlu bir oda bulunur. Avlunun doğusunda iki mazgal pencere daha vardır. Duvar kalıntıları burada iki büyücek oda bulunduğunu gösterir. Avlunun batısı binanın diğer kısımlarından daha harap durumdadır. Güney kısımda ise ortada bir eyvan vardır. Bunun batısında mazgal pencereli beşik tonozlu bir oda ile doğusunda iyi durumda bulunan yüksek bir türbe yer alır.
 
       Türbenin kapısı avlu tarafındadır. Üzeri kornişli yarım daire kemerli kapının üstünde beyaz mermerden bir kitabe bulunmaktadır. Dört yanında birer yüksek pencere bulunan türbenin içi, basık çapraz tonozla örtülüdür. Yani dışarıda görülen kubbe yalancıdır, sonradan yapılmış olması mümkündür. Hüseyin Gazi Medresesi’nde bugün sanat eseri sayılabilecek tek elemanı portalidir. 480 m. genişliğindeki mermer portali basit bir bordür çerçeveler. Kapı nişi derin ve kemerli, altı sıra skalaktit dolguludur. Skalaktitlerin altında, üzerinde yazı bulunmayan, siyah mermer bir kitabe levhası bulunur. Üzerinde ucu yukarıya kalkık bir kemer bulunan kapının sövesi bir sıra beyaz, bir sıra siyah mermerden geçmeli olarak yapılmıştır. Portalin yanlarında skalaktitli mihrabiyeler, kapı nişinin köşelerine ise süs kolonları konulmuştur. Bunlardan soldaki düşmüştür. Fakat sağdakinin bitkisel motiflerle süslü yüksek başlığıyla gövdesinin üst kısmı yerindedir.”
Medresenin ön yüzündeki kitâbede okunabildiği kadarıyla  “Pilavhozzâde Ali Said Baba’nın asarı vakfiyesidir” yazılıdır.

       Hüseyin Gazi Türbesi ve medresesi ile ilgili veriler yeterli olmamasına rağmen araştırmalarımızda bulabildiğimiz doneler ilginç ve birbirinden farklılık göstermektedir: “Roma kaynaklarında Hüseyin Gazi’nin ölüm yeri olarak “Ameryum’u” “Arap kaynaklarında Hüseyin Gazi’nin ölüm yeri olarak “Amoryum” “Angora” olarak gösterilmektedir.”  
“Sör Charles (Hüseyin Gazi Tekkesi) bu yeri kilise olarak tanımlarken”, “Haamilton (1837-38) seyahatinde bu yerin Selçuklu Tekkesi olduğunu ve ayrıca Konya Medresesi şeklinde planlandığını ifade etmektedir” 

“Hasluck ise Hüseyin Gazi’nin gerçek mezarının Alaca’da olduğunu ileri sürmektedir.” “Şahmas Battal tarafından İslam yapılmış rahip olarak da anılmıştır. Şahmas’ın adı Alaca’da kendi adıyla korunmuş ancak bu tekkede Hüseyin Gazi’nin olduğu bildiriliyor”

HÜSEYİN GAZİ SULTAN


HÜSEYİN GAZİ SULTAN



Hüseyn Gazi Sultan bellidir cansın
Ricam kabul eyle müşkülüm kansın
Hüseyin ovanın gözcüsü sensin
Ayırma koyunu sürüden medet.
- Kul Hüseyin -

Alevi inanç ve kültürünün Anadolu'da yayılmasına önemli katkılar sağlıyan ulu erenlerden biri de hiç kuşkusuz Seyyid Battal Gazi'nin babası Hüseyin Gazi Sultan'dır. Seyyid Battal Gazi gibi yiğit, cesur ve bilge kişiliğiyle tanınan ve Ankara (Hüseyinova) gözcüsü olarak  bilinen Seyyid Hüseyin Gazi'nin türbesi ve makamı, Ankara'nın, kendi adıyla anılan Hüseyingazi Dağı' nın zirvesinde bulunmaktadır.

Hüseyin Gazi’nin gömütünün Ankara’da olmasında bütün kaynaklar birleşirken bazı kaynaklarda Çorum Alaca ilçesindeki makamını göstermektedir. Bu konuda Sır Charles burasını bir kilise olarak tanımlarken şu bilgileri de aktarır. Alaca’daki Şahmaspur Tekkesi Bektaşi yönetimi altında yarı harabe bir yerdir. Yine bir batılı yazar Hamilton ise bu yerin Selçuklu tekkesi olduğunu belirtir. Ayrıca bu tekkenin Konya medresesi şeklinde planlandığını da ifade eder.

Evliya Çelebi, 1671-72 tarihlerinde yaptığı Anadolu gezilerinde, Hüseyin Gazi'nin Dagındaki makamını ziyaret ederken, Malatya'lı Seyyid Battal Gazinin Babası olan bu zatın İmam Hüseyin soyundan ve sadakatı kiramdan olduğunu, burada şehit olduğunu ve O'nun namına yapılan bu dergahda kırk, elli bin kişinin bir araya gelip cem olduklarını belirtir. Tarihsel kişiliğiyle menkıbevi kişiliği birleşen ve daha çok menkıbelerde yer alan kahramanlıklarıyla tanınan Hüseyin Gazi'nin, Emeviler döneminde Ehl-i Beyt'e karşı yapılan zulüm ve haksızlıklar sonuncu Anadolu'ya gelip yerleştigi söylenir. Bazı söylentilere göre ise, Abbasi Hükümdarı Harun Reşid döneminde( 786-809) Anadolu'ya gelip Bizanzslara karşı yapılan seferlerlerde büyük kahramanlıklar gösterdiği, Ankara kalesinide ele geçirmek için düşmanlara karşı savaşırken, bügünkü mekanının bulunduğu yerde şehit düşdüğü ve daha sonra evladı Battal Gazi'nin babasının intikamını almak için ordu komutanını öldürdüğü söylenir.

Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişinde doğrudan doğruya Battal Gazi Türbesi çevresinde konaklaması ve burasını sahiplenmesi, ardından Hüseyin Gazi’nin şehit düştüğü yeri bulup buraya bir türbe yaptırması da halk arasında söylenegelen sözlerdir.

Bektaşiliğin temel kaynağı Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi açık bir şekilde Battal Gazi zeviyesinin kendilerince kullanıldığını, kutsandığını kutsal yer olarak anıldığını belirtmektedir. Hacı Bektaşa bağlı bulunan Aııadolu Alevileri’nden çeşitli gurupların burada cem törenleri yaptıkları, cemin ardından diğer tekkelere bilgi ulaştırılıp birlik sağlanmasının buradan yapıldığı sanılmaktadır. Hacı Bektaş Veİi’ııin Seyyit Battal Gazi Zaviyesi ile sıkı bağlantısıdır. Belirtildiğine göre Hacı Bektaş Veli, Haydarisiyle, Torlağı’yla, Işığıyla bütün Kalenderi zümreleri gibi Seyyit Battal Gazi’yi pir tanımakta ve her yıl kurban (hacılar) bayramını müritleriyle birlikte onun zaviyesinde kutlamaktadır.  Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilere göre, Hüseyin Gazi tekkesi, Hacı Bektaş Veli 'yle birlikte Anadolu'ya gelen Ye Hüseyin Gazi'nin akrabası olduğu sanılan Horasan Erenleri tarafından yaptırılmıştır. Yüzlerce dervişin varınıp hizmet sunduğu Hüseyin Gazi tekkesi, diğer Bektaşi tekkelerinde olduğu gibi II. Mahmud döneminde (1826) kapattırılır.

Dergah Abdülaziz döneminde (1861-1876) yeniden hizmete açılır ve 1925 yıllarına kadar yüze yakın hizmet ettigi söylenir. Tekke ve Zaviyeler yasası geregince 1925'te kapatırılır ve mallarına el konur. Gereken bakım işleri yapılmadığından dolayı, yılıkmaya, harap olamaya yüz tutan Dergahın, 1940'larda dergahın kalan eşyaları yagmalanır; binanın ahşap bölümleri parçalanır ve ağaçları köylüler tarafından odun olarak kulanılır. Bu tarih'de Dergahdan sadace taş ve duvar kalır ve bazı bölümleri 1957 yılında kısmen onarılır. 1973'te Hacca gitmek isteyen Kalabalı bir hayır sever gördüğü rüyadan etkillenerek. Hacca gitmekten vaz geçer ve hayırına türbenin çatısını tamir ettirir. Daha sonra Ankara'da kurulan Hüseyin Gazi Külliyesini Yaptırma, Yaşatma ve Tanıtma Derneği tarafından dergahın gereken onarım işleri yaptırırlır ve bu Mürşid ocağı, uzun bir aradan sonra sosyal dayanışma, inanç ve kültür merkezi olarak tekrar canların hizmetine sunulur. Böylece Hüseyin Gazi Sultanın uyardığı çerağ yeniden uyarılarak bu güzel değerler toplumumuza kazandırılmış olur. "Gelip ettik dua ile niyazı, bize himmet ede Hüseyin Gazi! .. "

Evliya Çelebi'nin Hüseyin Gazi dergahını ziyaret ederken söylediği bu sözü burada yenileyerek şu anlamlı dizelerle konuyu bağlayalım:

Hüseyin Gazi Sultan binsin atmaDayanılmaz çarh-ı felek zatmaBizden selam söylen ev külfetineÇıkıp ele karşı ağlamasmIar.