KARIŞIK

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Hz. Ali Türbesi

Hz. Ali  türbesi, hakkında bilgi vermeden önce kim olduğu ile ilgil birkaç şey söylemek isterim kendisi peygamber efendimizin amcasının oğludur peygamber efendimiz ile büyümüştür ve peygamber efendimizin kızıyla evlenmiştir. Peygamber efendimizin bu dünyada en çok sevdiği kişiler arasında ismi zikredilir ve Allah'ın arslanı olarak adlandırılır.

Hz. Ali türbesi:  Bir  rivayete göre Hz. Ali’nin yakınları, düşmanlarının sağlığında yapamadığı kötülüğü türbesine yapabilirler düşüncesiyle
halifenin naaşını Irak'ın Necef şehrinden götürmeye karar verirler. Bir gece Hz Ali’nin mezarını gizlice açarlar. Naaşı beyaz bir deveye yüklenerek kendilerinin de bilmediği bir yere doğru götürürler. Naaşı taşıyan deve gücünün yettiği kadar  gidecektir, bitkin düşüp çöktüğü yerde de Hz Ali’nin yeni mezarı yapılacak, bu mezardan kimsenin haberi olmayacaktır. Bu şekilde de sonsuza değin Hz Ali’nin mezarının yeri korunmuş olacaktır. Devenin peşinden günlerce, haftalarca giderler, çöller ve dağlar aşarlar. Yorgunluktan mecali kalmayan deve artık durur ve yere çöker. Hz Ali’nin naaşı deve üzerinden indirilerek devenin çöktüğü yere gömülür. Hz. Alinin bir türbesinin de burada olduğu söylenir. Bir diğer rivayete göre Mezar-ı Şerif Irak'ın Necef şehrinde bulunmaktadır. Bundan dolayı şehrin adına Mezar-ı Şerif  de denilmektedir. türbe ilk olarak dokuz yüz yetmiş yedi yılında Büveyhoğulların dan hükümdar Fena Hüsrev tarafında tadilat görmüştür. Sonra Selçuklu hükümdarı 1.Melikşah tarafında düzeltilmiş bin seksen altıda ve bin beş yüz yılında da Safevi Şahı 1. İsmail tarafın da yaptırılmıştır. Mezar-ı Şerif şehrine yaklaştığımızda uzaktan yemyeşil kubbeleri ile Hz. Ali’nin türbesi karşılamaktadır. Her zaman binlerce kişinin akın akın ziyaret ettiği türbe Horasan ve Türkistan mimarisi özenle ve büyük bir titizlikle  yapılmıştır. Türbenin kubbesinde büyükçe yazılmış Hz. Ali levhası vardır. 

Hz Ali Türbesi

Ana kapıdan türbeye girdiğimizde ayakkabılarımızı çıkarmamız isteniyor. Bunun özel bir nedeni olduğunu sandığımız için meraktan sorulduğunda ise Türbe görevlisi, avluda ve türbe çevresinde Hz. Ali’ye hürmeten yalın ayakla gezildiğini söylüyor. Büyük bir kapıdan geçtikten sonra Hz. Ali’nin türbesinin bulunduğu ve arkasında da kubbelerden oluşan büyük bir cami karşımıza çıkmaktadır. İçeride küçük gruplar halinde toplanmış insanların Kur’an-ı Kerim okuyanlar, namaz kılanlarla karşılaşmak mümkündür. Büyük bir doğa güzelliği yanında etrafı yeşil alan dediğimiz, ravzanın yanı Hz. Alinin türbesinin dış tarafında uçuşan beyaz güvercinler mezar-ı şerifi daha ilginç kılmaktadır. Türbeye gelen bütün ziyaretçiler beyaz güvercinlere uğramadan geçmiyorlar. Türbede bulunan yem satıcısı gelen siyah güvercinlerin  Hz. Ali’nin kerameti ile beyaz renge dönüştüğünü anlatıyor. Gerçekten etraftaki bütün güvercinlerin renginin beyaz olması da sanki bunu kanıtlar nitelikteydi.


http://www.turbe.gen.tr/
HAZRET-İ CELAL ABBAS KİMDİR ?
Hz. Celal Abbas, Hz. Ali’nin oğludur. Annesinin asıl adı Fatıma’dır, ancak
dört oğlu olduğu için, oğullar anası anlamına gelen “Ümmül Benin” olarak
bilinir. Hz. Fatıma anamızın 632 yılında Hakk’a yürümesinden sonra Hz. Ali efendimiz, 645 yılında Âmir b. Kilâb Kabilesinden Ümmü'l-Benin (Fatıma) ile evlendi.
Hz. Ali efendimizin evlendiği bu hanımdan, 647 yılında Celal Abbas dünyaya geldi. Daha sonra sırasıyla 648 yılında Cafer, 650 yılında Osman, 653 yılında Abdullah ve daha sonra da Hatice adında bir kızı dünyaya gelmiştir.
Hz. Ali efendimizin Hakk’a yürümesinden sonra Celal Abbas ve kardeşleri, Hz. İmam Hasan’ın himayesi altında büyüdüler. Celal Abbas, 665 yılında kendisiyle birlikte Hz. İmam Hasan’ın himayesi altında büyüyen hem Hz. Muhammed’in hem de Hz. Ali’nin amcasının kızı “Lübabe” ile evlenmiştir. Bu evlilikten Fazıl, Kasım, Hasan, Ubeydullah ve Muhammed adlarında 5 oğlu ile 2 kızı olmuştur.
Hz. İmam Hüseyin’in sancaktarlığını yapan Hz. Abbas ve diğer kardeşleri, Abdullah, Osman ve Cafer, 10 Muharrem 680 yılında Hz. İmam Hüseyin’le birlikte Kerbela’da şehit olmuşlardı.
Kerbela faciası sırasında Yezid ve yandaşları, Fırat suyunu Ehl-i Beyt ailesine yasaklamışlardı. Kerbela çölünde, kızgın güneşin altında günlerce bir yudum suya hasret bırakılan Ehl-i Beyt hanedanı, özellikle küçük çocuklar ve yaşlıların su, su diye feryatları dayanılmaz bir hal almıştı. Çocukların bu feryatlarına dayanamayan Celal Abbas, sürdü atını Fırat’tan yana; amacı bu masum yavrulara bir miktar su getirip, kısmen de olsa onların susuzluklarını dindirebilmekti. Ancak Yezid yandaşları, buna izin vermediler.
Celal Abbas, su tulumunu Ehl-i Beyt çadırlarına ulaştıramadı. Önce sağ kolunu, daha sonra da sol kolunu kestiler, daha sonra da o Kerbela Aslanını hiç acımadan şehit ettiler.
Hz. Abbas ın Annesi Ümmül Benin, oğlu Abbas’la ilgili olarak şunları söylüyor: “Yavrum Abbas, daha küçük bir çocukken bir gün babası Hz Ali, onu kucağına almış; ellerini, kollarını öpmüş; sonra da ağlamaya başlamıştı. Onu bu halde görünce yüreğim yandı, ciğerim parçalandı. Zira, güzel ve şirin bir yavruyu kucağına alıp da ağlayan bir babayı ne görmüş, ne de duymuştum.
Kendi kendime; “Bunun bir sebebi olmalı” diye düşündüm. Daha sonra Eşim Ali’ ye dönerek niçin ağladığını sordum.
Eşim Ali, bir yandan ağlıyor, bir yandan da cevap veriyordu: “Kerbela çölünde oğlum Hüseyin’e yardım ettiği sırada, kâfirler tarafından oğlum Abbas’ın kolları kesilecek” dedi.
Ben bu haberi alınca dayanamayıp ağlamaya başladım. O vakit Hz. Ali: “Şunu da bilmenizi isterim ki, gözümüzün nuru Abbas, Hak Teala katında yüksek derecelere sahip olacak. Hak Teala, daha önce kardeşim Cafer-i Tayyar’a nasıl iki kanat hediye ettiyse, ona da iki kolunun karşılığı olarak iki kanat bağışlayacak ve Abbas da bu kanatlarla, cennette meleklerle birlikte uçacak! ” diyerek, bizleri teselli etti.
Kerbela olayının geçtiği mahalde bugün Kerbela adı verilen bir şehir kurulmuş ve olayın geçtiği yerde ise hem Hz. İmam Hüseyin için hem de Celal Abbas için karşılıklı olarak çok görkemli iki türbe inşa edilmiştir. Ayrıca Celal Abbas için bir müze yapılmlış, Celal Abbas’ın kesik iki kolunun yerine altından iki kol yapılmış, bu mizede sergilnmektedir.
Hz. Celal Abbas’ın annesi Ümmü’l Benin, Hz. Hüseyin’in şehit olduğu haberini aldığında ise “yüreğimi parçaladınız” diyerek hıçkırarak ağlamıştı. Her zaman şöyle derdi: oğullarım ve yeryüzündeki her şey Hüseyin’e feda olsun. Oğlu Abbas’ın kanlı kalkanını gördüğünde ise daha fazla dayanamadı ve bayılarak yere yığıldı.
Celal Abbas’ın annesi, her gün baki mezarlığına giderek oğlu Abbas için ağıtlar söylerdi, çok hüzünlü ve keder dolu bir ağıt söylediği için, millet etrafına toplanır ve ağlarlardı. Ümmül-Benin’in baki mezarlığına gelip ağıtlar söylemesi Beni Ümeyye’nin çöküşünü hazırlayan faktörlerden birisiydi, daha sonra mersiye meclisleri Ümmül-Beninin evinde kurulmaya başladı ve zamanla bir gelenek haline geldi. Celal Abbas’ın soyu, oğlu Ubeydullah’tan yürümüştür.
Celal Abbas’ın annesi Ümmül-Benin , Hicri 64, Miladi 686 yılda vefat etti ve Baki mezarlığında toprağa verildi. Allah rahmetini gani etsin ve bizleri de o mübareklerin şefaatından mahrum bırakmasın…
Çöl yazıda ekilmiş bir kara duman
Dumanın içinde İmam görünür
Abbas at üstünde vermiyor aman
Yezidin askeri yaman görünür
Kerbela Çölünde şamalar yanar
Abbas at üstünde çark gibi döner
Ak libas altında yarası kanar
Ok saplanmış ciğerciği delinir
Abbasın giydiği keten gömlektir
Gömleği soyulmuş kolları yoktur
Bir değil beş değil yarası çoktur
Abbas'ı vuranlar elbet sürünür

 Kanber Efendi Dergahı..Edirne


Mustafa Kanber Efendi



Mustafa Kanber efendi, Talibi İrşadi hazretleri (ö:1883) tarafından Edirne ‘deki Uşşâkî  dergahına halife olarak tayin edilmiş burada irşada devam edip bilahare Edirne ‘de vefat etmiştir.  Edirne‘de Kanber efendiden nispeti alan Seyit Necati Dede (ö:1938), Kırıkkale‘de memleketi olan Hüseyin Bey obasında Osmanlının son dönemlerinde dergahını açıp, 1925 ‘li yıllara kadar irşada devam etmiş.

İrşâdîlik, kurucusu Tâlib-i İrşâdî (ö. 1298/1881), onun önde gelen halîfesi Hüseyin Hüsnü Efendi ve bunun da halîfesi Hacı Hâfız Mehmed Tevfîk Efendi tarafından Kilitbahir’de, Şeyh Şucâî Baba ve Mustafa Kanber Baba tarafından da Çanakkale’de temsil edilmiştir.

Kanber Ayağı Tekkesi Derûn-ı hisârda Kanber Baba Sokağında yüz yirminci numarada vâki Halvetî tarîkına mensûb ve Kilise Camiinin mihrâbı pîşgâhında kâin kadîmen Çukur Tekke el-yevm Kanber Ayağı demekle marûf zâviyedir ki [s.87] Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca bin kırk altı senesinde Şeyhi Kutb Mehmed Efendi’dir. Derûnunda el-yevm bir zâviyedâr ikâmet eylemekte ise de âyîn-i tarîk icrâ olunmamaktadır.
……
Kanber Baba Türbesi Derûn-ı hisârda Kilise Camii kurbunda Kanber Baba Sokağında yüz yirminci numarada Kanber Baba Türbesidir ki zâviyesi sâhasında kâindir.


Riyaz-ı Beldei Edirne’den   36-Kanber Ayağı Tekkesi ……..191 ve 20-Kanber Baba Türbesi …..218
…..
Hüseyin Hüsnü Aziz efendinin divanından
KANBERİ
Hazreti İrşadi ‘nin sadık kuludur Kanberi
Erbain Leyle-i aşık kuludur Kanberi

Nice demler hizmetinde müstakim kıldı anı
Ateşi aşk ile hem yanık kuludur Kanberi

Ta ezelden pir-i aşka sıdk ile bel bağlayıp
“Mest-i la ya’kıl” olan vamık kuludur Kanberi

On yedi yaşında düştü Zat-ı Hakk’ın bendine
Hikmetin tahsil iden natık kuludur Kanberi

Şimdi elan dergah-ı valasının çalakıdır
Ol sebepten Hüsnüya aşık kuludur Kanberi
Mustafa Kanber Efendi
ARIZ BABA TÜRBESİ..KIRKLARELİ




 Bektaşi Tarikatı mensubu olup , köye adını veren Ariz Baba'nın mezarı bulunmaktadır.
Türbe bir mezarlık alanı ve bir çeşmeden oluşmaktadır. Günümüzde çeşme tek musluklu ve uzun yalaklıdır. Tamamen yenilenmiş ve mermer kaplanmıştır. Çeşme üzerinde bulunan mermer levhada çeşme ile ilgili bir hikaye anlatılmaktadır. Mezarlık alanında Ariz Baba'nın mezarı bulunmaktadır. Mezar yapısı ve taşı yenilenmiştir. Ayrıca mezarın arka tarafında Osmanlı Dönemine ait iki mezar taşı parçası görülmüştür. Taşlardan birinde Hicri 1181 tarihi okunmaktadır.

Safiyüddin İshak Türbesi / İran


2010 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine eklenen İran'ın Erdebil şehrinde yer alan türbe Safevi Türk Sultanlığının kurucu olan,  Şah İsmail'in soyunun başlangıcı olarak kabul edilen dini önder Şeyh Safiyüddin İshak'a aittir.

Yaşadığı çağda Pīr-i Türk olarak anılmış ve Safevi hanedanlığının atası kabul edilmiştir.  Devrin İslami Sufi düzeninin önde gelen liderlerinden ders alma fırsatını yakaladı ayrıca Şia mezhebinden olanların kutsal kabul ettiği 12 İmam ile akrabalığı bulunduğuna inanılması sebebiyle,  Şia mezhebinden olanların saygı gösterdiği dini bir  lider olarak kabul edilmekte.
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak 
Safiyüddin İshak türbesi ilk oğlu Şeyh Sadr tarafından yaptırılmıştır. Türbe, Şia tasavvufunun temsil eden sekiz öğreti sebebi ile sekiz adet kapıya sahiptir.  Safiyüddin İshak türbesi 17 metre yüksekliğinde mavi çiniler ile süslenmiş uzun boylu yuvarlak bir kubbeye sahip , türbe karakteristik  tasarım ile anılır.
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak 
Çeşitli parçalar kademeli olarak Safevi hanedanlığı sırasında ana yapıya ilave edilmiştir. Safevi şeyhleri ve Çaldıran Savaşın'da öldürülen askerlerin bu bölgeye gömüldüğü rivayet edilir.
Safiyüddin İshak El İzinin Temsili
Safiyüddin İshak El İzinin Temsili
Türbeye bağlı olarak bir kütüphane , bir cami , bir okul , bir sarnıç , bir hastane inşa edilmiş ve Safevi Türk Sultanlığı boyunca ücretsiz olarak halka hizmet etmesi sağlanmıştır.

Ağbil türbeleri..azerbaycan



Quba rayonunun Ağbil kəndi tarixi abidələrlə zəngindir. APA TV-nin şimal bürosunun xəbərinə görə, rayon ərazisində olan 15-ə yaxın qədim türbədən 4-ü Ağbil kəndində yerləşir.

Sovet dövründə qədim tikililərdən ikisi dağıdılsa da, ikisi qorunub saxlanılıb. Bunlardan biri də Şeyx Məziyyət türbəsidir. Yerli əhali tarixi abidəni yenidən bərpa edib. Tarix müəllimi Fazil Tahirovun sözlərinə görə, Şeyx Məziyyət  türbəsi 1537-ci ildə Şirvanşahlar dövründə tikilib: "Türbələr Şirvanşah Xəlilullahın göstərişi ilə memar Tacəddin tərəfindən inşa olunub. Çöldən 4 və 8 guşəli formadadır. Hal-hazırda türbələrdən ikisi mövcuddur, qalan ikisi isə sovet dövründə məhv olunub. Bununla bərabər, Ağbil türbələrinin olduğu ərazidə müxtəlif qəbir daşlarına da təsadüf olunur. "Ağbil" sözü türk mənşəli söz olub, ağ və bil kiçik qəbir daşı mənasını ifadə edir. Hazırda mövcud olan iki türbənin içində qəbirlər var".

Türbələrin yerləşdiyi ərazidə kurqanlar və sandıq qəbirlər də mövcuddur. Fazil Tahirov deyir ki, qəbir daşları Səfəvi hökmdarı Şah İsmayılın yürüşləri zamanı həlak olan döyüşçülərin məzarlarıdır.

Tarixi tikilidən bir qədər aralıda Şeyx Rəşid türbəsi yerləşir. Abidə xaricdən 8 guşəli, daxildən isə 4 bucaqlı plana malikdir. Türbədə Şeyx Rəşidin məzarı da var. Qədim tikili şərq üslubunda  inşa edilib. Hazırda insanlar buradan ibadət  yeri kimi istifadə edir: "Bunlar 4 türbədir – Şeyx Murad, Şeyx Məziyəddin, Şeyx Rədiyəddin və Sufi Bəyazəddin. Rəvayətə görə, Şeyx Rədiyəddin və Şeyx Bəyazəddin qardaş olublar. Bunların nəsli övliya olur. İndi qarşısında durduğumuz abidə Şeyx Murad abidəsidir. Bayırdan 8 guşəli, içəridən 4 guşəli abidədir. Bunun üzərində əhəng daşı ilə ərəb əlifbası yazılmış 3 sətirli yazılar var. Bu sözlərdə deyir ki, “ey özləri özlərinə inanmayan adamlar, mənim və mənim Allahımdan kənarda olmayın!”

Qədim tikililər Mədəniyyət və Turizm Nazirliyinin ölkə əhəmiyyətli tarixi və mədəni abidələr siyahısına daxil edilib. Memarlıq nümunələrinin elmi tədqiqata ehtiyacı var.