KARIŞIK

17 Şubat 2016 Çarşamba

Şah Sultan Türbesi, Eyüp, İstanbul



İstanbul Eyüp ilçesi, Defterdar Caddesi üzerinde bulunan Şah Sultan Türbesini, Şah Sultan sağlığında, sıbyan mektebi ve sebilden oluşan yapı topluluğu içerisinde 1800 yılında Mimar İbrahim Kâmil Ağa’ya yaptırmıştır.

Şah Sultan, Sultan III. Mustafa’nın (1557–1574) Mihrişah Sultan’dan doğan kızıdır. Sultan III. Selim’in de (1789–1807) kardeşidir. Şah Sultan 3 yaşında, Vezir Bahir Köse Mustafa Paşa ile 1764 yılında nişanlanmıştır. Bahir Köse Mustafa Paşa’nın 1765 yılında azledilerek idam edilmesinden sonra Şah Sultan ikinci kez, Nişancı Mehmet Paşa ile 1768 yılında sadrazam olması ile nişanlanmıştır. Nişancı Mehmet Paşa’nın 1769 yılında öldürülmesinden sonra bu kez amcası Sultan I. Abdülhamit (1774–1789) tarafından Nişancı Seyit Mustafa Paşa ile evlendirilmiştir. Şah Sultan 42 yaşında 1802 yılında ölmüş ve yaptırmış olduğu türbesine gömülmüştür.

Şah Sultan’ın Yeşildirek’te çeşmesi (1792), Eyüp’te Zal Mahmut Paşa Türbesi yanında da yapı topluluğu bulunmaktadır.

Türbe içten daire planlı, dıştan kare planlı bir yapı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbenin dış görünümünde köşelere yerleştirilen dört ağır paye ve bunların üzerindeki kuleler yapıya dıştan da kare plan görüntüsü vermiştir. Barok ve ampir üslubundaki türbenin üst pencerelerinde alt ve üstü yarım yuvarlak kemerler ve köşe kulecikleri de başlıca özelliğidir. Kubbe kasnağında bulunan profilli askı kemerlerinin ise taşıyıcı bir fonksiyonu bulunmamaktadır.

Türbenin girişinde üç bölümlü bir revak bulunmaktadır. Bu revak ortada kubbe, iki yanda da ayna tonozlarla örtülmüştür. Türbenin avlu kapısında iki sıra halinde Mustafa İzzet Efendi’nin 1800 tarihli kitabesi bulunmaktadır.
Kitabe:
Cevher-i ser-tâc-ı iffet zib ü ferr saltanat
Reymak İsmet-sarây devlet-i din-i mübin
Şah Selim saltanat-ı pirâyenin hemşiresi
Şah Sultan bint-i merhum Mustafa Han-ı Güzin
Mihrişâh Kadın ki odur mader-i pür şefkati
İsmeti nûr ile bulmuştu ziyâ rûz-ı zemin
Ânı Sultan Mustafa İkinci Kadın eyleyüb
Devletinde görmüş idi rağbeti ol Nâzenin
Çıkdı elden Hümâ uçdı firaz-ı serâr âh
Girdi hayfa halk-ı âlem matem oldu hazin
Kıldı efrat riâyet işte Hak madere
Yapdı âli türbe-i kabri enverde müstahkem metin
Yapdı hem bir mekteb-i rânâ cıvar-ı türbede
Halkı hüsn-ü âlem arası ider hayret karin
Şâd ider merhûmenin rûhun çüsavt bülbülün
Da’im etfâl okudukça anda Kur’an-ı mübin
Gel du’ai hayre âğaz it gönül ihlas ile
Hayr olan da’vâtı redd etmez mucib’üs-sa’in
Mihrişaâh Kadın riyâzı cenneti idüb mekkar
Cilvegâhı ola Yâ-Râb Gülşen-i huld-ı berin
Yazdı İhyâ hâme mûciz-ı beyân bir beyt kim
Mündericdir ânda garâ iki târih-i Güzin
Şâh Sultan yaptı zibâ türbei vâlâyı nev-1215
Mihrişâh Kadın’a adn ola bu mevâyı berin
1215 (1800).

Türbenin iki kat pencereleri arasında iki korniş ile katlar belirlenmiştir. Buradaki pencerelerin alt ve üst kemerleri birbirlerinden çok farklı bir görünümdedir. Üst pencereler oldukça derin bir niş içerisindedir. Bunların üzerlerine basık kemerli bir alınlık ile kornişler yerleştirilmiştir. Ayrıca üst pencereler birbirlerinden oldukça geniş silmelerle ayrılmış ve vitraylı camlarla da bezenmiştir. Alt kat pencereleri ise düz başlıklı, oldukça ince duvar payeleri ile birbirlerinden ayrılmıştır. Bu pencerelerin basık kemerli alınlıkları bulunmaktadır.

Türbenin içerisi kalem işleri ile bezenmiştir. Alt ve üst pencereler arasına Hattat Mustafa Rakım’ın ağabeyi Hattat İsmail Zühtü Efendi’nin 1806 tarihli imzalı bir ayet kuşağı çepeçevre dolanmaktadır.

Türbede Şah Sultan, Şah Sultan’ın annesi Mihrişah Sultan ve Şah Sultan’ın eşi Mustafa Paşa’nın (1812) sandukaları bulunmaktadır.

Mimar Sinan Türbesi, Eminönü, İstanbul


İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Süleymaniye yapı topluluğunun yanı başında Salis ve Rabi Medreselerinin köşesinde, Fetva Yokuşu ile Mimar Sinan Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunmaktadır.

Mimar Sinan 1556 yılında Süleymaniye Külliyesini tamamladıktan sonra bu türbeyi yaptırmıştır. Türbenin yanında bulunan Mimar Sinan’ın evi ile sıbyan mektebi günümüze gelememiştir. Mimar Sinan türbesini kendi mülkü olan arsasının en uç noktasına yapmıştır. Yaptığı her eserde yeni değişiklikler deneyen Mimar Sinan bunu kendi türbesinde de uygulamıştır.

 Mimar Sinan Türbesi, Eminönü, İstanbul
Süleymaniye Külliyesi içerisinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbeleri ile kendi türbesi karşılaştırıldığında bu türbenin oldukça basit ve mütevazı bir görünümdedir. Büyük olasılıkla Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişahın yanına gösterişli bir türbe yapmaktan kaçınmıştır. Bununla beraber türbesini mimari yönden son derece ahenkli ölçülerle, adeta bir yüzük taşı gibi bulunduğu üçgen alanın en uç noktasına oturtmuştur.
Türbe yontma köfeki taşı ile mermerden yapılmıştır. Mimar Sinan Caddesi’ndeki avlu duvarına on bir, Fetva Yokuşu’na da geometrik şebekeli beş mermer pencere açılmıştır. 1940 yılında yapılan onarım sırasında buradaki avlu duvarları yıkılmış, lotus ve palmetlerden meydana gelen bir frizle sonuçlanarak yeniden yapılmıştır. Bazı eski resimler avlu duvarının onarım öncesi durumu ile ilgili bazı fikirler vermektedir. Bunlara göre muntazam olmayan kaba yontma taş duvar üzerine yine taş bir friz geçirilmiş ve bunu pencere dizisi izlemiştir. Orijinal pencere dizisi ile bugünkü pencereler arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır.
Mimar Sinan’ın mermer sandukasının önündeki hacet penceresinin üzerine yekpare mermerden bir kitabe yerleştirilmiştir. Bu kitabe sülüs yazılı on beş kartuşlu Nakkaş Sai’nin eseridir.

Kitabe:
“Ey iden bir iki gün dünya sarayında mekân
Cay-i asayiş değildir âdeme milk-i cihan
Han Süleyman’a olub mimar bu merdi Güzin
Yapdı bir cami verir Firdevsi âlâdan nişan
Emri şahile kılub su yollarına ihtimam
Hızr olub abıhayatı âleme kıldı revan,
Çekmece cisrine bir tâkı muallâ çekdi kim,
Aynıdır âyinei devranda şekli Kehkeşan
Kıldı dört yüzden ziyade mesçidi âli bina,
Yapdı seksen yerde cami bu aziz kârdan.
Yüzden artuk ömr sürdü akıbet kıldı vefat
Yatuğu yeri Hüda kılsın anın bagı cinan
Rıhletinin Sâi-i dâi tarihini
Geçdi bu demde cihandan pîri mimaran
Sinan 996.”

Mimar Sinan’ın mermer sandukasının üzeri birbirine sivri kemerlerle bağlanmış altı sütunun taşıdığı bir tonoz ile örtülmüştür. Kemer ayaklarının masif görünüşleri keskin hatlarla, köşelerde de sütuncuklarla gizlenmek istenmiştir. Türbenin üzerini örten tonozun ön kısmı da kubbemsi bir şekilde dışarıya taşırılmıştır.

Sandukanın baş ve ayak taşları yekpare mermerdendir. Baş taşının üzerindeki burma kavuğu da son derece sanatkârane biçimde yontulmuştur.

Türbe içerisinde üç mezar daha bulunmaktadır. Bunlardan ikisinin kime ait olduğu bilinmemektedir. İbrahim Hakkı Konyalı soldaki mezarın Mimar Sinan’ın ikinci karısı Gülruh Hatun’a, sağdakinin de torunu ve aynı zamanda vakfının mütevellisi Derviş Çelebi’ye ait olduğunu ileri sürmüştür. Türbe içerisindeki üçüncü mezar Neo-Klasik devrin öncülerinden Mimar Ali Talat Bey’e aittir. Ali Talat Bey 19 Ekim 1922’de öldüğünde arkadaşları onu hayran olduğu Mimar Sinan’ın yanına gömmüşlerdir. Bu mezarın üzerine kendi arzusu ile de ismini belirten bir kitabe konulmamıştır. Türbenin ucuna da Mimar Sinan tarafından yapıldığı sanılan bir sebil yerleştirilmiştir.

Mimar Sinan’ın Türbesi 1938 yılında İstanbul Vakıflar Başmimarı Vasfi Egeli tarafından onarılmıştır.

Karaca Ahmet Türbesi, Üsküdar, İstanbul



 Karaca Ahmet Türbesi, Üsküdar, İstanbul
İstanbul Üsküdar ilçesi, Aşçıbaşı Mahallesi, Karaca Ahmet Caddesi’nde bulunan Karaca Ahmet’in türbesinin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yalnızca Karaca Ahmet Dergâhının bir odasında korunan manzum kitabede 1595 yılında Safiye Sultan tarafından yanındaki dergâh ile birlikte yaptırıldığı yazılıdır. Günümüze gelebilen türbe Matbah-ı Amire Emini Ziya Bey tarafından eşi Fehmiyye Hanım’ın ruhu için 1866 yılında yaptırılmıştır. Dergâh ve türbe 1878 yılında Karaca Ahmet Dergâhı tarafından onarılmıştır. Bu türbe bir makam olup, Karaca Ahmet’in gerçek türbesi Manisa’nın 5 km. kuzeybatısındaki Horoz köy’ünde bulunmaktadır. Karaca Ahmet’in Manisa-Menemen yolu üzerinde, Horozköy tren istasyonuna 1 km. uzaklıkta bir makamı daha bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Afyon’un 36 km. kuzeyinde, Karacaahmet Köyü’nde, Akhisar-Sındırgı yolu üzerinde Akhisar’a 15 km. uzaklıktaki Karaköy’de, Uşak-Eşme karayolu yakınındaki Karacaahmet Köyü’nde de makamları bulunmaktadır.

Karaca Ahmet hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. Horasan Sultanlarından Süleyman-ı Horasani’nin oğlu olup, XIV. yüzyılda yaşamıştır. İstanbul’a gelerek bugünkü Karaca Ahmet dergâhını kurmuştur. Hacı Ahmet Yesari’nin müritlerinden olup, Sarı Saltuk ve Yunus Emre gibi tanınmış bir din ulemasıdır. Aynı zamanda devrinin önemli bir hekimi olup, tedavi sırlarını oğlu Eşref Sultan’a, o da kendi oğullarına öğretmiştir.

Karaca Ahmet Türbesi tekke ve sebilden meydana gelen, köfeki taşından dikdörtgen planlı bir yapı içerisinde yer almaktadır. Dergâhın giriş cephesinin sağ kesiminde türbe, sol kesiminde de tekke ve her ikisi arasında da sebil yer almaktadır. Türbenin cephesinde iki, yanında bir, tekkenin solunda da bir tane olmak üzere üç pencere ile aydınlatılmıştır. Türbe girişinin üzerindeki 1866 tarihli kitabede türbenin Matbah-ı Amire Emini Ziya Bey tarafından onarıldığını belirtilmiştir.

Türbe bağdadi tekniğinde yapılmış, üzeri basit bir kubbe ile örtülmüştür. Karaca Ahmet’in sandukası ahşaptandır. Türbenin duvarlarında Allah, Muhammed ve dört halifenin isimleri yazılıdır. Ayrıca Karaca Ahmet’in olduğu sanılan kolsuz bir hırka, hırka kuşağı, takke, zikir tespihi ve çeşitli şifa tasları ile yazma Kuran-ı Kerimler bir vitrin içerisinde teşhir edilmektedir.

Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.

Hatice Turhan Sultan Türbesi, İstanbul


Hatice Turhan Sultan Türbesi, İstanbul
İstanbul Eminönü ilçesinde, Safiye Sultan’ın 1598’de yapımını başlattığı, Kösem Sultan’ın girişimlerine karşılık yarım kalan ve sonra, Hatice Turhan Sultan tarafından 1665’te tamamlanan Yeni Cami Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan Hatice Turhan Sultan Türbesi 1663 yılında yapılmıştır. Mimarı Yeni Cami’nin de mimarı olan Mustafa Ağa’dır. Yeni Cami’nin güneyinde yer alan türbe ile cami arasında bir yol geçmektedir. Türbe Valide Sultan adına yapılmışsa da, daha sonra buraya Sultan IV. Mehmet ve padişah ailesinden bazı kişiler gömülmüştür. Hatice Turhan Sultan, Sultan İbrahim’in eşi, Sultan IV. Mehmed’in de annesidir.
Hatice Turhan Sultan Türbesi'nin İçi, İstanbul
Mimari yönden Sultanahmet Türbesi’ne benzeyen bu türbe kare planlı bir mekân ile türbenin ön cephesinde 15.00x15.00 m. ölçüsünde bir revaktan meydana gelmiştir. Bu revak kırmızı ve beyaz taşların alternatifli olarak örülmesinden meydana gelen sivri kemerler ve duvara bitişik payelere dayanmaktadır. Revakın orta bölümü pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Revak çini süslemeli ve kalem işi süslemeler ile bezelidir. Buradaki beyaz zeminli dikdörtgen panoların ortalarına kırmızı ve soluk yeşil renkte şemseler yapılmış ve içleri çiçek demetleri ile doldurulmuştur. Panoların köşelerinde ise kırmızı renkte dolgu motifleri bulunmaktadır.
Türbe kapısının sağ tarafında mealen “Ey kapılar açan Allahım, bize hayırlı kapılar aç” yazısı yer almaktadır.
Türbe kesme taşlardan yapılmış revakın yer aldığı cephe dışında iki sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen mermer söveli olup, demir lokmalı parmaklıkları vardır. Üst sıra pencereler sivri kemerli alçı şebekelidir.
Türbenin içerisi çini ve kalem işleri ile bezenmiştir. Burada İznik işi çinilere yer verilmiştir. Pencerelerin üzerindeki yazı kuşağı ile sonuçlanan bölümün üzerindeki duvarlara ve yapıyı örten kubbe klasik malakâri süslemelerle bezelidir. Buradaki orijinal bezemeler 1959 yılında yapılan restorasyon sırasında ortaya çıkarılmıştır. Klasik madalyon ve rozetlerden oluşan bu bölümdeki kalem işleri orijinal kalem işlerinin tekrarı olarak XIX.-XX. yüzyıl arasında yapılmıştır. İç mekânı çepeçevre kuşatan çini kuşakta Mülk suresinin 1.30. ayeti yazılıdır. Türbenin batı duvarı içerisine iki satırlık talik yazılı bir kitabe bulunmakta olup, bu kitabe Sultan IV. Mehmet’in türbeye gömülmesi sırasında buraya konulmuştur.
Hatice Turhan Sultan'ın Sandukası, İstanbul
Kitabe:

“Mehemmed Han-ı Rabi ibn-i İbrahim-Ferruh-dem
Onunla bulmuştu izz ü şevket tahtı Osmanî
Hitab’ı ircil ahir erince canib-i Hak’tan
Müşerref eyledi ruhu revanı bağ-ı rıdvanı
Kemal üzre bulup kadr-ü ayarın ehl-i İrfanın
Müsahip eylemişti Fenn-i abd-i senahanı
O yerde yattığınca Hazret-i Hak eyleye daim
Serir-i ma’delette Gazi Sultan Mustafa Hanı”

Türbenin önündeki revakın sağ tarafına Sultan III. Ahmet zamanında bir kütüphane yaptırılmıştır. Ayrıca türbenin yanına sonradan Havatin ve Cedid Havatin denilen iki türbe daha yapılmıştır.

Türbede, Sultan IV. Mehmed, Hatice Turhan Sultan’ın yanı sıra Sultan II. Mustafa, Sultan III. Ahmet ve Sultan I. Mahmut gömülüdür. Bunların yanı sıra III. Ahmet’in kızları Sabiha, Rukiye ve Naile Sultan, III. Ahmet’in oğulları Mehmet, Abdülmelik, Mustafa, Murat; Sultan II. Mustafa’nın oğulları Şehzade Süleyman, Şehzade Ali, Şehzade Mehmet, Şehzade Hasan, kızları Emetullah ve Fatma sultanlar; III. Ahmed’in kadınlarından Zeynep Kadın olmak üzere 44 mezar bulunmaktadır.

Cennet Efendi Türbesi, Üsküdar, İstanbul


 Cennet Efendi Türbesi, Üsküdar, İstanbul
İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi, Aziz Mahmut Hüdai Sokak’ta bulunan bu türbe giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre 1870 yılında Cennet Efendi adına yaptırılmıştır.


Cennet Efendi XVII. yüzyıl şair ve edebiyatçılarındandır. Aziz Mahmud Hüdai Efendi’nin müridi olmuştur. Simav zaviyesinde şeyhlik yapmış, Aizi Mahmud Hüdai dergâhında şeyh Mesud Efendi’nin ölümü üzerine şeyh olmuştur. 11 Ocak 1665’te ölmüştür. Cennet Efendi’nin Tevelliye isimli risalesi tefsirleri ve Fena-i mahlası ile yazdığı İlahiyat Divanı bulunmaktadır.

Cennet Efendi Türbesi 1961 yılında yanındaki ahşap bir evde çıkan yangın sonucu yanmış, günümüze yalnızca duvarları gelebilmiştir. Bugün açık mezar şeklindeki bu türbenin duvar kalıntılarından cephesinde beş penceresinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu yıkımdan günümüze yalnızca giriş kapısı üzerindeki talik yazılı Mehmet Mısrî imzalı mermer kitabe gelebilmiştir.
Kitabe:
Rabi’a Hanım olub sahibe-i hayr-ü kerem
Eyledi Hakk yoluna cüd ü semâhat icrâ
Ya’ni bu Cennet Efendi’nin idüb türbesini
Sarf-ı nakd ile bina kıldı mezarın ihyâ
Kıl ziyâret geh gelüb ravza’yı Centtet’dir bu
Şeme-i hak ıtırnâki virir kalbe safâ
Mevlevi nezri ile Şemsi Didim târihin
Rabi’a Cennet’e yaptırdı makâm-ı ulyâ
Nemeka Mehmed Mısrî 1287 (1870).

Türbe içerisinde Cennet Efendi ve akrabalarına ait sekiz mezar bulunmaktadır.

Baba Cafer Türbesi, Eminönü, İstanbul


İstanbul ili Eminönü ilçesi, Zindankapı’da Zindan Hanı içerisinde olan türbe, asıl ismi Seyyit Cafer olan ve halk arasında Baba Cafer olarak tanınan Seyyit Cafer’e aittir. Seyit Cafer’in yaşamı ile ilgili kesin bilgi bulunmamaktadır. Onunla ilgili Evliya Çelebi Seyahatnamesi ile Hafız Hüseyin’in Ayvansaray-i Mecmua-i Tevarih isimli eserinde bazı bilgiler bulunmaktadır. Bunlara dayanılarak Baba Cafer’in Bağdat doğumlu ve İmam Hüseyin soyundan olduğu, Sıddıkiye Tarikatına mensup olduğu öğrenilmektedir.

Abbasi halifelerinden Harunu Reşit (789–809) döneminde Baba Maksut ile birlikte İstanbul’a Müslümanlar ile Bizanslılar arasındaki gerginliği gidermek amacı ile gönderilmiştir. İstanbul’da o zamanlar Bizanslıların egemenliği altında olup, Kocamustafapaşa’da da bir Müslüman mahallesi bulunuyordu. Baba Cafer ile birlikte gelen heyet bu Müslümanlarla Bizanslılar arasındaki anlaşmazlığı gidermek amacı ile İstanbul’a gelmiştir. Baba Cafer Kocamustafapaşa’da birçok Müslüman’ın öldürüldüğünü, cesetlerinin gömülmesine izin verilmediğini görmüş ve bunun üzerine Bizans İmparatoru I. Nikeforos’un huzuruna çıkarak gördüklerini anlatmıştır. İmparator Baba Cafer’in söylediklerini dinlemiş, ancak “Allah’a inanan insanların böyle gaddarlık yapamayacağını” söylemesi üzerine imparator kızmış ve onu zindana attırmıştır. Baba Cafer ile birlikte gelen Baba Maksut İmparatoruz yola getirmiş ve bütün Müslüman şehitlerinin gömülmesini sağlamıştır.

Kaynaklara göre Baba Cafer zindanda bazı kerametler göstermiştir. Baba Cafer’in ölümü ile ilgili bir takım rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan birine göre; İmparator tarafından zehirletilmiş, diğeri; kendi eceliyle ölmüş, bir diğeri de Bizans askerleri tarafından öldürüldüğüdür. İmparator Baba Cafer’in cesedini zindana gömdürmüş, bu arada zindancının Müslüman olup, Ali ismini aldığını öğrenince de onu da öldürerek Baba Cafer’in yanına gömdürmüştür.

Baba Cafer’in kerametlerinin çokluğundan söz edilir. Bunlardan birine göre Bizans İmparatoru Nikeforos’un emriyle zincirlenmiş, bir süre sonra zindancı zincirin olmadığını görmüş ve onu tekrar zincire vurmuştur ancak, bu zincir de yok olmuştur.

Baba Cafer Türbesi, İstanbul şehir surlarının Haliç kulelerinin bitişiğinde bir zindan içerisindedir. Türbe dikdörtgen planlı, tahta zeminli olup, üzeri beşik tonozla örtülüdür. Türbenin içerisine Zindan Han’dan dar ve demir bir kapıdan girilmektedir. Bu kapı 1990 yılında Zindan Hanı’nın restorasyonu sırasında kapatılmıştır. Türbe içerisinde bir su kuyusu bulunmaktadır. Aydınlatılması beş küçük mazgal deliği ile sağlanmıştır. Sultan II. Mahmut zamanında bu türbe onarılmış ve bunu belirten bir kitabelerden biri demir kapının arkasına, diğeri de sokak kapısının üzerine konulmuştur.
Demir kapının arkasındaki kitabe:
“Şâh-ı kerrar şiyem Hazret-i Sultan Mahmud
Hüsn-i hulk ile odur fahr-i mülûk-i İslâm
Devr-i Fatih geçeli işbu makam-ı Rûşen
Olmamışken himem (tevsi’ine?) mazhar-i tâm
Kıldı tecdidine ferman o müceddid unvan
Câ’fer’in rühunu şâd eyledi ber vech-ı merâm
Öyle Câ’fer ki Hassan tenine kılınmış idi
Tâbiin ahdi şehidâ bu mahal içre niyâm
Gel de ihlâs ile ol cay-i icâbettir bu
Sübhagerdâni dua şâh-i Cihan’a müdâm
Âlem oldukça nazargâh-i velî agâh
Dâim itdün şeh-i devran-ı Hüda-yi Alâm
Bende-i sâdıkı Es’ad dedi zibâ tarihi
Merkad-i Câ’feri yapdı ne güzel şah-i enam.
1250 (1834–1835).”

Sokak Kapısı üzerindeki kitabe;

”Merkadi Hazreti Cafer radiyallahü anhü
1298 (1881)
Gel ziyaret kıl niyaz et Câferül-ensâriye
Müptelâyi derd olanlar biavnillah olur hoş
Gerek ekdar gerek emraz nedenlü hüznü endişe
Nâmurâdı bernürâd ider iden eyle gûş
Kıraat eyle üç ihlâs dahi surei Fâtiha
Bu âli Ali Babayı saksın eyleme ferâmûş
Eğer mü’min eğer gayri alub bir katre âbından
Hâsılı câhi necatden her kim eylerse nûş.”

Türbe içerisinde Baba Cafer ile Zindancı Ali’nin sandukaları bulunmaktadır. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.

Ali Rıza Efendi Türbesi, Üsküdar, İstanbul

 Ali Rıza Efendi Türbesi, Üsküdar, İstanbul
İstanbul Üsküdar ilçesi, Sultantepe’de Münir Ertegün Sokağı’nda, Özbekler Tekkesi’nin yanındaki mezarlığın önünde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Günümüze gelen türbe yenilenmiş olmasına rağmen XIX. yüzyılın sonlarına ait olduğu sanılmaktadır.

Ali Rıza Efendi’nin kim olduğu konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Türbe üzerinde sonradan yerleştirilmiş kitabede Ali Rıza Efendi’nin 15 yaşında öldüğü yazılıdır.

Türbe yığma taştan ahşap çatılı olup, arka ve sağ cephesinde bir hacet penceresi vardır. Halk arasında Hacı-Hoca Türbesi olarak bilinen türbenin içerisinde bir ahşap sanduka bulunmaktadır. Hacı-Hoca ismi ile tanınan Semerkantlı Şeyh Abdullah Efendi’nin bu türbe ile bir bağlantısı yoktur.

Karadavut İzmiti Hazretleri (Davutkadı Hazretleri)


Karadavut Hazretleri Türbesi

Kara Davut İzmiti yada Davutkadı olarak ta bilinen Kara Davut, ünlü bir Türk din bilginidir.Müeyyetzade ve Mevlana Lütfi gibi dönemin ünlü alimlerinden dersler almıştır.Bursa Kadısı olarak çeşitli yerlerde müderrislik yapan Davut Kadı, 934 Hicri (1527) yılında bu görevden alınmıştır.
Daha sonra Bursa vakıflarını incelemiş, kontrol etmiş, Vakıf malları onun yaptığı tespitlerle işlem görmüştür.Tasavvuf ve din konularında da çalışmış ve çoğunluğu kendinden önceki bilginlerin çalışmalarının yorumları niteliğinde eserler yazmıştır.948 Hicri (1541) yılında Bursa’da vefat etmiştir.
Adını alan Davut Kadı semtinde yine adını alan Davut Kadı camisi mevcuttur.
Başlıca Eserleri;
  • Telhis-i Takrir-i Kavanin ( Yasaların Yazdırılması Üstüne Özet )
  • Şerh-i Delail-i Haytat (Duaların Açıklanması )
  • Haşiye Eş-Şerh İş-Şemsiye ( Şemsiye Yorumuna – ek – )
  • Şerh-i Kaside-i Nuriye ( Nuriye Kasidesinin Yorumu )
Yukarda yazdığım kitabi bilgiye ek olarak bir de artık şehir efsanesi midir bilemem, Can Bayatarkadaşım anlattı, Davutkadı Türbesinin olduğu yerde bir ev varmış ve evde kalanlar sürekli rahatsız oluyorlarmış.Sebebini merak ediyorlar ve buralarda yaşayan zaten semte adına veren Davut Kadı Hazretlerinin yatırı olduğunu düşünüyorlar.Bir gece Kara Davut Hazretleri evde kalanların rüyasına giriyor ve olaylar evin yıkılması ve yatırın bulunması ile son buluyor.Bu hikayeyi orda yaşayanlardan da dinleyeceğim doğru mu gerçek mi hep beraber öğreneceğiz :)
Türbe Yeşilyayla caddesin de yer alan Yıldırım Bayezit Heykelinin tam üstünde yer alan yokuş yukarı yolda bulunmaktadır.

Karadavut Hazretleri Türbesi

AT MEZARI TÜRBESİ..karacaahmet



İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Karaca Ahmet Türbesi’nin yakınında bulunan bu mezarın Karaca Ahmet Sultan’ın atına ait olduğu söylenmektedir. İbrahim Hakkı Konyalı da bu mezarın Rum Paşazade Nişancı Hamza Paşa’ya ait olduğunu belirtmiştir. Türbenin kitabesi bulunmamaktadır. 

Hamza Paşa, Sultan III. Murad (1574–1595) devri Sadrazamlarından olup, Reisülküttaplık ve Nişancılık görevlerinde bulunmuştur. 1585 yılında Sadrazam olmuş, üç kez Nişancılık ve Anadolu Beylerbeyliği yapmıştır. Sultan I. Ahmet (1603–1617) tarafından ilk nişancılığından 1591 tarihinde azledilerek Köstendil Sancak Beyliğine atanmışsa da bunu kabul etmemiştir. Sultan III. Mehmet’in (1595–1603) tahta geçmesi üzerine Anadolu Beylerbeyliği ile taltif edilerek paşa unvanı verilmiştir. Bundan sonra ikinci kez Nişancı olmuş, III. Mehmet tarafından yeniden azledilmiştir. En son Sultan I. Ahmet tarafından bir kez daha Nişancılığa getirilmiş ve 1604–1605 yılında yeniden azledilmiştir. Bundan bir yıl sonra 1606 yılında da ölmüştür. 

Türbe Klasik Osmanlı mimari üslubunda açık türbe şeklindedir. Yapım tarihi ve mimarı kesinlik kazanamamıştır. Birbirlerine yuvarlak tuğla kemerlerle bağlı altı granit sütunun taşıdığı altıgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Sütunlar arasında demir şebeke ve türbeye giriş kapısı bulunmamaktadır. 

Türbe içerisinde Hamza Paşa’ya ait olduğu sanılan bir mezar bulunmaktadır

ZEYNEP-KÂMİL TÜRBESİ..üsküdar

Türbe, eski Zeynep-Kâmil Hastahanesi önünde ve Salı Sokağı'na açılan bahçe kapısının sağ tarafındadır. İlk nazarda dört yüzlü gibi görülen türbe, köşe kırmalarının da sayılması ile sekiz yüzlüdür. Kurşun kaplı tek sağır kubbesi, bu yüzlere uydurulduğundan, parçalıdır.
Tepesine pirinç bir alem yerleştirilen kubbe, mermer kaplı bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Bu kasnağın altında mermer bir silme, türbeyi çepeçevre dolaşır. Türbenin köşe bağlantıları, pencere, kapı söveleri ve başlıkları, pencere altları tamamen mermerdir. Türbe, üç pencereden ve tek kapıdan ışık alır.

SÜT BABA TÜRBESİ.nuhkuyusu..üsküdar


Türbe, Kapıağası semtinde, Karacaahmet Sultan Türbesi'nin arkasında, Nuhkuyusu Caddesi üzerinde ve Mehmet Çavuş Sokağı ile Arakiyeci Sokağı arasındadır. Tam karşısında 1206 (1791-92) tarihinde yaptırılan Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi ve eskiden semtin Kuyubaşı ismiyle anılmasına vesile olan mermer bilezikli kuyu ve ayrıca 15 m yüksekliğinde bir su terazisi bulunmaktadır.
Türbe Nuhkuyusu Caddesi'ne açılan bir çıkmaz sokak üzerinde ve bu sokağın sol tarafındadır. Sağ tarafında ise İbrikdar Hüseyin Ağa'nın 1206 (1791-92) tarihinde yaptırmış olduğu ve kendisinin de medfun bulunduğu bir namazgâh bulunmaktadır. Bu çıkmaz yoldan, bugün yerinde bir taşçının bulunduğu ahşap Şeyh Hafız İsmail Efendi Tekkesi'ne gidilirdi. Set üzerindeki bu açık türbenin içinde Selim Sultan Dede ile Nenesi Dede'ye ait iki kabir vardır.

KEFÇE DEDE TÜRBESİ..ahmediye ..üsküdar

Türbe, Ahmediye Camii'nin mihrab duvarı önündedir. 947 (1540) yılında vefat eden ve Ahmediye Camii yerindeki ilk mabedin bânisi olan Kefçe Dede'nin kabri üzerine 1722 tarihinde yaptırılmıştır.
Bir halk söylentisine göre, şimdiki Ahmediye Camii'nin bânisi Tersane Emini Ahmet Ağa, kendisine bir türbe yaptırmak istemiş fakat gördüğü bir rüya üzerine bundan vazgeçerek Kefçe Dede namıyla şöhret bulan Mehmet Dede'nin kabri üzerine görülen bu türbeyi yaptırmıştır.

İZMİRLİ ALİ PAŞA TÜRBESİ..dogancılar..üsküdar

Türbe, Doğancılar'da Çakırcıbaşı Hasan Paşa Cami'inin kuzey tarafında olup, camiin son cemaat yerine bitişiktir. Ön tarafında, 1703 tarihli çeşmesi, sol tarafında ise Hacı Ahmet Paşa Türbesi vardır. Bu açık türbenin Çakırcı Hasan Paşa Camii ile beraber 1558 tarihinde yapılmış olduğu, son cemaat yeri ile olan kesme taş bağlantılarından anlaşılmaktadır.
Evliya Çelebi, Hacı Paşa'nın bir de darü'l-kurrasının bulunduğunu bildirmektedir. Bu mektebin, Ali Paşa Türbesi'nin yerinde veya üzerinde olduğu sanılmaktadır. Çelebi, bu darü'lkurradan dolayı Çakırcıbaşı Camii'ne "Hacı Paşa Mescidi" demektedir.
Ali Paşa'nın 1133 (1721) tarihinde gömülmesi ile burasının türbe haline getirildiği, kendisinden evvel bu yere hiç bir kimsenin gömülmemesi ile sabittir. 1721 tarihinden evvel mektebin yıkılmış olabileceği de akla gelebilir. Türbenin, son cemaat yerine bakan yüzünde üç, Hacı Paşa Türbesi'ne bakan cephesinde dört, iki yanda ise sağda üç, solda iki penceresi vardır. Pencereler dökme demir şebekelidir. Tamamen kesme taştan yapılan duvarlarının üzeri harpuştalıdır.
Türbe tarafındaki yüzüne bir kuş evi yapılmıştır. Dellak lâkabı ile anılan Ali Paşa, 1114 (1702) tarihinde sipahiler ağası olmuş ve sonra sadaret kethüdalığı görevine getirilmiştir. Vezirlikle yeniçeri ağası olan Ali Paşa, Belgrad, Tımaşvar ve Rumeli valiliklerinde bulunmuş ve daha sonra da Mısır, Erzurum ve Azak'a memur edilmiştir. Kandiye Muhafızlığı'ndan tekrar Mısır Valisi olmuşsa da 20 Ağustos 1720'de Boşnak Recep Paşa'nın Mısır Valiliği'ne atanması üzerine açıkta kalmıştır.
Bu sırada, Ali Paşa'nın üzerinde kalan beylik alacaklarının tahsili için Kapucubaşı Hısım Mehmet Ağa Kahire'ye gönderilmişti. Mehmet Ağa, Ali Paşa'yı buradaki Yusuf Kulesi'ne hapsederek mal ve eşyasına el konmuş ve sonra da padişah fermanı ile Azepler Odabaşısı Acem İbrahim Ağa ile beraber idam edilerek kesik başları 29 Cemaziyelevvel 1133 (29 Mart 1721) tarihinde İstanbul'a getirilmiştir.

Haydar Baba Türbesi..haydarpaşa

Türbe, eski Haydarpaşa Mesiresi'nde ve şimdiki Haydarpaşa tren istasyonunun hemen arkasında demir yolları arasındadır. Bu açık türbe, halk arasında, Haydar Baba Türbesi adıyla bilinmesine rağmen, türbede medfun olan kişi, Abdullah isimli bir zattır.
Türbe yakıştırma adını, Haydar Paşa'nın (öl. 1595) Kanunî devrinde (1520-1566) yaptırmış olduğu ve sonra kendi adı ile anılan 'Hadâik-i Sultaniye' den almıştır. Bu padişah bahçesinin ortasında, adını yine bahçeyi yaptıranın isminden alan, Mehmet Efendi'nin, Haydar Paşa Camii ismiyle anılan bir camii vardı. Türbe işte bu camiin yanında idi.

GİZLİCE EVLİYA TÜRBESİ ve YER SARSAN BABA TÜRBESİ..üsküdar


Türbe, Açıktürbe Yokuşu üzerinde ve Üsküdar Postanesi'nin arka tarafındadır. Bu açık türbenin hemen yanında, Yer Sarsan Baba adıyla anılan ve bugün mevcut olmayan bir açık türbe daha vardı. Türbenin gerisinde ise, yeri hâlâ arsa halinde olan ve ismini türbeden alan, Gizlice Evliya Celvetî Tekkesi bulunuyordu. Gizlice Evliya'nın kimliği belli değildir.(Daha geniş bilgi için bu isimle bilinen tekkesi bahsine bakınız.) Vakıf kayıtlarında Şıh Hüseyin Efendi kabri diye kayıtlıdır.
Tapu sicilinde de yeri 395 ada, 4-5 parsel diye yazılıdır. Gizlice Evliya Türbesi günümüze kadar gelebilmiş ve 1967 tarihlerinde şimdiki şekli ile onarılmıştır. Türbenin eskiden sebile benzeyen bir durumu vardı. Yol seviyesinden yüksek olduğundan, sol tarafındaki bir merdivenden türbenin avlusuna çıkılırdı. Merdiven ve türbenin yan duvarları kesme taştan yapılmış olup, etrafı bir demir parmaklık ile çevrilmişti. Her tarafını ağaçlar ve sarmaşıklar kaplamıştı. Türbede, Gizlice Baba'ya ait olduğu söylenen kitâbesiz, yuvarlak bir taş ile etrafındaki mezarlı ktan getirilip konulan bir kaç şâhide vardı.
Bu iki türbenin ve tekkenin etrafını saran, Ağa Camii ve Devatîzâde Mehmet Talib Efendi Camii Mezarlığı, bugünkü şehir plânına göre Ahmediye Meydanı, Halk Caddesi, Türbe Kapısı Sokağı ve Açık Türbe Sokağı ile çevrili oldukça geniş bir alanı kaplıyordu. 1928 tarihlerinde kaldırılarak yerine Belediye Tahsil Şubesi ve PTT binaları yapılmıştır.
Mezarlığın kaldırılması sırasında türbenin yan tarafında bulunan türbedar meşrutası da yok olmuştur. Buradaki şâhideler arasında en eski tarihlisi 1192 (1778) rakkamlısı olup ayrıca 13 dilimli Celvetî sikkeleri de vardır. Yalnız, PTT binasının yerinde, Göztepe Semti'nin kurucusu ve cami sahibi serduhani (baştütüncü) Mehmet Efendi'nin büyük bir hanı vardı.

BALCI BABA TÜRBESİ (KOVACI DEDE TÜRBESİ)

Türbe, Tabaklar Camii civarında ve Balcı Yokuşu Sokağı üzerindedir. Etrafında bir çok tarihi eser vardır. Bugün, Balcı Baba diye bilinen ve sokağa adını vermiş olan zatın asıl ismi Hacı Ahmet Dede'dir. Kendisi, Himmetzâde Tekkesi olarak bilinen dergâhın şeyhi idi. 1140 (1728) tarihinde vefat etmiştir.
Tekke, Mecmua-yı Tekaya'da kayıtlı değildir. Ahşap olan türbe, sonradan yıkılmış ve kabir moloz yığınları arasında kalmıştır. 1970 tarihinde, türbe ve tekkenin yerine apartmanlar yapılmıştır. Bu yüzden Ahmet Dede'nin kabri üzerine inşa olunan apartmanın odası altında kalmıştır. Fakat sokaktan görülmektedir. Şâhidesi yoktur. Kovacı Dede ismiyle de maruftur.

Yedi Eminler Türbesi..üsküdar


Halk arasında "Yedi Emirler Türbesi" adıyla da bilinen türbe, İnadiye semtinde ve meşhur İnadiye Tekkesi'nin ön tarafında, Gündoğumu Caddesi ile İnadiye Mezarlık Sokağı'nın birleştiği yerde ve sokağın sol köşesine yakın bir yerde idi. Tam köşede ise Haşim Baba'nın türbesi vardır.
Hadîka yazarı bu türbe hakkında şu bilgiyi vermektedir: "Şeyh Yusuf Efendi, 1166 (1752) senesi vefat etmiş ve Bandırmalı Tekkesi Türbesi'nde medfundur. Türbesi kadim (eskiden kalma) olup içinde medfun bulunanlardan biri, İstanbul'un fethinde ilk defa cuma namazı kılıp hutbe okuyan zattır. Ve etrafında medfun olanlar dahi o zatın akraba ve müteallikasındandır." Hüseyin Efendi'nin bu açıklamasından türbenin, İstanbul'un fetih yılı olan 1453 tarihinden bir müddet sonra yapılmış olduğu ve Üsküdar'ın en eski türbelerinden bulunduğunu anlamaktayız. Fetih günü, ilk defa cuma namazı kılıp hutbe okuyan bu zatın adı, Hadîka yazarı'nın diğer eseri Mecmua-yı Tevarih'e göre İbrahim Efendi'dir. Kendisi, Hatibzâde ailesinin başı idi. Ahşap olan türbe, Şeyh Yusuf Efendi hayatta iken, Kâmil Ahmet Paşa tarafından "bina ve ihya" edilmiş ve bu arada da mescit olarak kullanılan "Zaviye-i reŞasını tamir ve tevsi" ettirmiştir. Bu tamir sırasında türbe içinde bulunan "Meşayih-i sairenin sandukaları da" elden geçirilmiştir.
Kâmil Ahmet Paşa, muhtelif valiliklerde hizmet görmüş, reisü'l-küttab, başdefterdar ve sadaret kethüdalığı gibi yüksek görevlerde bulunmuş değerli bir devlet adamı idi. 1177 senesi Cemaziyelevvelinde (Kasım 1763) vazife ile bulunduğu Girit Adası'ndaki Hanya Kalesi'nde vefat etmiştir. İsmi cismine mutabık, fukaraya merhametli idi. 1930 tarihlerinde harap olan ve bugün yeri arsa halinde bulunan türbede, Hatipzâdeler'den ve Şeyh Yusuf Efendi'den başka, Yusuf Efendi'nin büyük oğlu ve Selâmi Ali Efendi adına yaptırılan Acıbadem Tekkesi şeyhi Ömer Efendi ve Sadrazam Koca Yusuf Paşa'nın (öl. Medine 1800) torunu ve ulemadan Mahmut Bey'in oğlu olup 1300 (1882) tarihinde vefat eden, Mollabey lâkabıyla ünlü bulunan Şeyhülislâm Mir Ahmet Muhtar Beyefendi'nin ve Muhsin Bey'in sandukaları vardır. Şeyhülislâm Ahmet Muhtar Beyefendi, oğullarından birine bu tekkenin şeyhi Haşim Baba'nın, diğerine de Ali Haydar'ın ismini vermiştir.
Şeyhülislâm Ahmet Muhtar Beyefendi'nin oğlu, Mustafa Haşim Beyefendi, medrese eğitimi gördüğü halde sonradan ilmiye rütbesini mülkiyeye çevirerek vezir yani paşa ve 21 Temmuz 1908'de de, Küçük Said Paşa kabinesinde Maarif Nazırı olmuştur. 1920 tarihinde vefat etmiş ve bu türbeye gömülmüştür. Üsküdar'da, Salacak Semti'ndeki köşkünde vefat ettiği söylenir. Haşim Paşa, 17 Rebiyülevvel 1298 (17 Şubat 1881)'de, Temyiz Mahkemesi Ceza dairesi azası olduğundan, Mithat Paşa'nın Yıldız Mahkemesi sırasında bu görevde bulunmuştur.

İSKENDER BABA TÜRBESİ..üsküdar

Türbe, Ağahamamı adıyla bilinen semtte, Dönmedolap Sokak ile Gündoğumu Caddesi'nin birleştiği yerde ve meşhur Kaymakçı Tekkesi'nin kıblesi tarafındadır. Sağ tarafında Ağa Hamamı ve sol tarafında ise Ağa Camii bulunmaktadır.
Semtin en eski yapısı olup ondan evvel, bu yol üzerinde, İstanbul'un Fethi'nde ilk hutbeyi okuyan ve ilk Cum'a namazını kıldıran İbrahim Efendi'nin ve çocuklarının medfun bulunduğu Hatibzâdeler Türbesi ile ünlü 'menzilhane' bulunuyordu. Türbe kapısı yanındaki 1141 (1728-29) tarihli, Sadrazam Damat İbrahim Paşa Çeşmesi'nin bugün yalnız haznesi kalmıştır. Mermer yüzü, 1945 tarihlerinde Topkapı Sarayı Ortakapısı'nın sol tarafına nakledilerek monte edilmiştir. Hadîkatü'l-Cevâmî yazarı İskender Baba için şu bilgiyi vermektedir: "Kaymakçı Tekkesi bânisi, Yeniçeri Efendisi Mehmet Efendi'dir ki, 955 (1548)'de vefat edip orada medfundur.
Yanında meşâyih-i suŞyeden (tasavvuf ehli şeyh) İskender Baba medfundur." İskender Baba Türbesi'nin 1548 tarihinden evvel var olduğu sanılmaktadır. Türbenin kapısı önünde evvelce bir türbe daha vardı. Etrafının kesmetaş bir duvar ile çevrili olduğu ve bu duvar üzerinde kemerli bir kapısının ve mermer söveli klâsik topuzlu demir parmaklıklı bir hâcet penceresinin bulunduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır.
Üzeri de ahşap bir çatı ile örtülü imiş. Yıkılmış bulunan duvarın artan bakiyeleri ve mermer söveler ve bu söveler üzerindeki demir parmaklık yuvaları bugün de görülmektedir. Bunlar üst üste yerleştirilmek suretiyle bir duvar oluşturulmuştur. Bu birinci türbede iki kabir vardır.

HİMMET DEDE TÜRBESİ...karacaahmet

Türbe, Karacaahmet Camii yerinde bulunan, eski Taşçılar Camii kıblesi yönünde ve köşeye yakın bir yerde bulunan, Hoca Mikail bin Mahmud Şirvanî adlı zatın kabri karşısında idi. Hoca Mikail'in mermer sandukası bugün de mevcut olup yarıya yakın toprağa gömülmüştür.
1336 (1917) tarihinde, Kadıköy-Kısıklı Tramvay yolu yapılırken, mevcut yolu genişletmek icap etmiş ve bu açık türbe büyük bir merasimle, Karacaahmet Mezarlığı Şehitlik Camii'nin sol tarafına ve 30 adım ilerisine nakledilmiştir. Etrafı, demir parmaklık ile çevrilmiştir.
Yukarıda yazılan kitâbe bugün mevcut değildir. Eskiden mermer bir levha halinde demir parmaklığın üzerinde idi.

At Evliyası Türbesi..selimiye


At Evliyası ismiyle de anılan kabir, Selimiye civarında, Harem İskelesi Sokağı ile Selimiye Hamam Sokağı'nın birleştiği yerde ve ikinci sokağın sol tarafında, yüksek bir bahçe içinde idi.
Tam karşısındaki meydanın ortasında, takriben 1220 (1805-6) tarihlerinde Sultan III. Selim'in süt annesi 'Daye Kadın' tarafından yaptırılan namazgâh bulunuyordu. Sisli Kır, Sultan II. Osman'ın (1618-1622) sevgili atının ismidir. 1028 (1619) tarihinde ölmüş ve Padişah iradesiyle Üsküdar Sarayı'nın bahçesine gömülmüştür.
1169 (1755-56) tarihinde Üsküdar Sarayı'nın yıkılması, 1805 tarihinde Selimiye Mahallesi'nin yapılması üzerine mezar açıkta kalmış ve At Evliyası diye şöhreti bütün İstanbul'u sarmıştır. Sancılı atlar, şifa bulur ümidiyle bu mezarın etrafında üçer defa dolaştırılırdı. Bir bahçe içinde bulunan kabir taşı, hasta atların ziyaretlerini kolaylaştırmak kastıyle yerinden sökülerek bahçe duvarına dayanmıştı. Bunu haber alan Müze Müdürü Halil Edhem Bey (1861-1938), (müdürlük dönemi: 1910-1931) kaybolur düşüncesi ile taşı 1930 senesinde Topkapı Sarayı Müzesi'ne getirtmiştir.

Abacı Dede Türbesi..ÜSKÜDAR


Türbe, Toptaşı Camii'nin kuzey batı eteklerinde ve Abacı Dede Sokağı'nın Toptaşı Meydanı Sokağı ile birleştiği yerdedir. Dört duvarı kârgir, çatısı ahşap basit bir yapıdır. Halk tarafından yakın tarihlerde onarılmıştır. Kendi adı ile anılan sokağa bakan bir penceresi, yan tarafındaki çıkmaz sokağa açılan ahşap bir kapısı vardır. Hiç bir yerinde kitâbesi yoktur. Karşısında bir terkos musluğu ve yol aşırı yerde ve köşede ise bir bakkal bulunmaktadır.
Sahibesi, türbenin bakımını üzerine almıştır. Türbeye bir basamakla inilmektedir. Abacı Dede'nin lâhdi sonradan yapılmış olup tuğladandır. Çimento ile sıvanmış bulunan bu lâhdin üzerinde ahşap bir sanduka ve onun üzerinde de bir pûşîde vardır. Çok temiz bir şekilde bakılan türbenin içindeki bu lâhdin baş tarafında Abacı Dede'nin ayrıca bir şâhidesi bulunmaktadır. Vaktiyle bu şâhide lâhdin üzerinde imiş. Dört köşe ince uzun şâhidenin üzerinde, tepesi düz ve geniş, alt kısmı dar, Selimî'yi andırır bir kavuk bulunmaktadır. Şâhide 1116 (1704-5) tarihlidir. Bu taşın önünde, Abacı Dede'nin annesi olduğuna inanılan, 1094 (1683) tarihli, Ümmühani Hatun'un kırık şâhidesi vardır. Abacı Dede'nin, Üsküdar'ın büyük şöhret sahibi, cezbeli dervişlerinden biri olduğu ve 1704 tarihindeki vefatı üzerine oturduğu mahal olan bu yere gömüldüğü söylenir.
Yine bir halk rivayetine göre, Nevşehirli İbrahim Paşa (öl. 1730) ününü işittiği bu velinin üzerine sonradan bir türbe yaptırmıştır. Abacı Dede'nin, 'aba' adı verilen kalın, yünlü bir kumaştan elbise yapıp sattığı veya hayatı boyunca bir abası olduğu ve hatta "Bir abam var atarım / Nerde olsa yatarım" tekerlemesinin bu zat tarafından söylendiği bu semtin sakinlerince beyan edilmektedir. Abanın, yaradılışı icabı dervişâne, alçak gönüllülüğ ünü feda edemeyen kimseler tarafından giyildiği de bilinmektedir.

HALLAÇ BABA veya GANİ EFENDİ TÜRBESİ



Türbe, Toptaşı Caddesi'ne açılan, Kızlar Ağası Çıkmazı üzerinde ve Hallaç Baba Sa'diyye Tekkesi'nin avlu kapısı yanında idi.
Türbe, Toptaşı Caddesi'ne açılan, Kızlar Ağası Çıkmazı üzerinde ve Hallaç Baba Sa'diyye Tekkesi'nin avlu kapısı yanında idi.
Bugün, türbe, tekke ve çıkmaz sokak mevcut değildir. 1972 tarihinde, yeni açılan Toptaşı Bulvarı sebebi ile yıktırıldı. (Bu tekke bahsine bkz.) Türbede, Hallaç Gani Efendi'nin; 1901 tarihinde vefat eden, bu tekkenin şeyhlerinden Ali Efendi'nin; Vefat tarihi bilinmeyen, Mehmet Emin Efendi'nin; Mayıs 1326 (1908) tarihinde vefat eden Ahmet Ferit Efendi'nin; Vefat tarihi bilinmeyen, İbrahim Zihni Efendi'nin ve kim olduğu bilinmeyen bir kimsenin sandukaları vardı.
Harap ve çatısı çökmüş olan bu türbede ayrıca, iki fener, bir 99'luk tesbih ve bir kaç levha göze çarpıyordu.

HALİL PAŞA TÜRBESİ..ÜSKÜDAR

Tamamen kesme taştan inşa olunan bu muhteşem türbe, Aziz Mahmut Efendi Sokağı ile Açık Türbe Sokağı'nın birleştiği yerde ve Aziz Mahmut Efendi Sokağı'nın sol köşesindedir
Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Türbesi'nin sol ilerisindedir. Ahşap tavanı çökmüş, dört duvarı kalmıştır. Türbenin arkasındaki Şeyh Mes'ut Efendi Türbesi'ne, yan taraftaki Ayşe Sultan Türbesi'ne ve hazîreye açılan üç kapısı vardır. Mezarlığa açılan kapının sol tarafında, küçük türbedar odası bulunuyordu. Bunun iki penceresi ve türbeye açılan bir kapısı vardı. Türbenin zemini, klâsik kırmızı tuğla kaplıdır. İki taş basamakla Ayşe Sultan Türbesi'ne geçilir.
Plânı için Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi Türbesi bahsine bakınız. Bugün Arkeoloji Müzesi yazmaları arasında bulunan Halil Paşa Vakfiyesi'ne göre, türbe ve tekke, 1626 Kasımından evvel yapılmıştır. Vakfiyenin tanziminden kısa bir zaman sonra, evkafının mütevellisi (gelirinin yöneticisi) olan Süleyman Ağa ile ihtilâfa düşülmüş ve Paşa, evkafını geri alarak vakfiyesinin iptalini istemiştir.
Üsküdar mahkemesinde yapılan murafaa (yüzleşerek yapılan duruşma) neticesinde Halil Paşa davayı kaybederek, vakfın es- kisi gibi bırakılmasına karar verilmişti. Halil Paşa'nın bu külliyesinden başka Fatih'te, şimdi Millet Kütüphanesi olarak kullanılan, Feyzullah Efendi Medresesi karşısında ve eski adı Halil Paşa Camii Sokağı olan bugünkü Feyzullah Efendi Sokağı üzerinde, birinci defa sadaret mevkiini işgal ettiği 8 Zilkade 1025 / 1 Safer 1028 (17 Kasım 1616 / 18 Ocak 1619) tarihleri arasında, 1026 (1617) yılında yaptırdığı cami ve bu camiin yanında bir çeşme ve camiden "rızıklanmak" için mesken ve menziller inşa ettirmiştir. Bunlardan başka, Kahramanmaraş'ın 35 km kuzeyinde bulunan Zeytun (şimdi Süleymanlı) nahiyesinde, kendi doğum yeri olduğu için, biri kendi ve diğeri ağabeyi Mehmet Paşa'nın ruhu için iki büyük han ve bir köprü, Üsküdar'da bugün için yeri bilinmeyen bir köprü ve Baltalimanı'nda keza bir köprü, İstanbul civarında Haznedar Köyü'ndeki çiftliğinde bir çeşme yaptırmıştır. Kendisi ve eşi Hadice Hatun binti Abdullah için hacılara ve Haremeyn fukarasına sarf olunmak üzere surre tayin etmiştir.
"Beş kere yüzbin akçe nakid ile Kısıklı'da bir menzil, Fatih Camii civarında dört menzil ve onbir dükkân, İzmit mülhakatından dört köy ve mezra, doğum yeri olan Zeytun civarında Fernos Köyü, Kilidbahir'de on oda, bir mahzen, iki bahçe ve niceleri" türbesinin vakışarındandır. Mahkeme zaptının bir yerinde (vakfiye 43-a) Paşa'nın 1035 Receb-i gurresinde (29 Mart 1626) Hüdâyî Efendi Zaviyesi için tahsis ettiği meblağı (parayı), tevzi edilmek üzere, Şeyh Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi'ye teslim ettiği ve 1036 Recebinin başından itibaren evkafı mütevellisinin, tayin ettiği parayı zaviye şeyhine teslim etmesini şart koştuğu kaydedilmiştir. Halil Paşa, Kayseri'nin merkez Tavlusan (Aydınlar) köyünde 1026 (1618) tarihinde bir cami, bir mektep, bir çeşme ve bir kütüphane yaptırmışsa da bugün mevcut değildir.
Halil Paşa'nın itidalli ve adaletperver bir devlet adamı olduğu söylenir. Sadrazam Halil Paşa Çeşmesi ve sebili bahislerine bakınız. Osmanlı Müellişeri adlı eserde, Hüdâyî Âsitânesi şeyhlerinden Gafurî Mehmet Efendi'nin 1078 (1667-68) tarihinde vefat ederek Halil Paşa Türbesi'ne gömüldüğü yazılıdır. Hüdâyî Tekkesi'nin son şeyhlerinden olan Ruşen Efendi'nin 1916 yılında yapmış olduğu bir plânda ise, Gafurî Efendi'nin kabri, Hüdâyî Efendi Türbesi'nin yanındaki Şeyhler Mezarlığı'nda gösterilmiştir.
Mahmut Bey Türbesi bahsine bakınız. Vefeyât'a göre Halil Paşa "el-Gaza-1039" tarihi Muharreminin yirminci günü (9 Eylül 1629) vefat etmiştir.