KARIŞIK

21 Haziran 2016 Salı

Kureyş Baba Türbesi (Boyalı Köyü – Sincanlı – Afyon)

Kureyş Baba Türbesi 

(Boyalı Köyü – Sincanlı – Afyon)




Kureyş Baba Türbesi, Afyon'dan İzmir'e giden karayolunun takriben 15. kilometresinde sola saparak ayrılan yol üzerindeki, Sincan'lıya bağlı Boyalı Köyü'ndedir. Kureyş Baba Türbesi, hemen yakınındaki Hanikâh ve Eyvan Türbe ile birlikte üçlü bir yapı grubu teşkil etmektedir.

Plan Ve Kesit:
Kureyş Baba Türbesi, kübik bir kâide üzerinde yükselen taştan sekizgen bir gövdenin tuğladan ehrâmi bir külâhla örtülmesinden mürekkeb iki katlı bir yapıdır. Eserin üst kat girişi güney kenarında açılmış olup, buraya, tamamen yenilenmiş, iki yönlü sekiz basamaklı bir merdivenle çıkılır. Taşkın sivri kemerli giriş açıklığı duvar sathından 0.22 m. Dışa çıkıntı yapan dikdörtgen bir çerçeve içine alınmıştır. Çerçevenin yüzü, benzerlerini, Tercan Mama Hatun Türbesinde, Divriği Sitte Melik Türbesinde, Alay Handa ve Kayseri Darüşşifasında bulduğumuz, kesişen sekizgenlerin vücuda getirdiği bir örnekle süslenmiştir. Kapı kemerinin üstünde 0.38 m. x 0.50 m. ölçülerinde dikine konulmuş, 0.18 m. Derinlikli ve dikdörtgen şekilli bir niş vardır ki, etrafı dar mâil bir silmeyle kuşatılmış bu nişin bir kitâbe yuvası olması büyük bir ihtimâl ise de kitâbeye ait hiçbir iz mevcut değildir. 1.48 m. x 0.71 m. ebadındaki kapıdan geçilince, sekiz kenarlı üst kat salonuna girilir. Duvarları çok muntazam kesme taşlarla kaplı iç mekân yarım küre bir kubbe ile örtülmüştür. Tuğla örgülü kubbe yuvarlağına, köşelere oyulmuş mukarnas yuvası şeklinde zarif küçük trompcuklarla sekizgen gövde onaltıgene çevrilmek üstteki daha basit yuvalarla da yirmidört kenarlı bir poligon elde edilmek suretiyle intikal sağlanmıştır. İç mekân doğu ve batı kenarlarında açılmış iki mazgal penceresi ile aydınlanmakta olup, kareye yakın dikdörtgen şekilli bu pencereler dışa doğru daralıp küçülürler. Üst kat zemini, yüzleri değişik desenlerle süslü tuğlalarla döşelidir. Kırılan kısımlar, tuğla tarzında çimento ile kaplanmıştır. Bu kat, tahrib olmuş ve sonradan çimento ile kaplanmış, bir sanduka ihtiva eder. Sandukanın güney kenarı, tuğla ile şekillendirilmiş baklavalarla süslenmiştir. Yine bu kenarda, firûze renkli çini parçaları, çimento içine gömülmüştür. Orijinal şekliyle çinili olduğu söylenen sanduka ne yazık ki, buna delâlet edecek izlerden dahi mahrûm bulunmaktadır. Eserin alt katına, üst kata çıkışı sağlayan merdiven sahanlığı altında açılmış düz atkılı, 1.20 m. x 0.77 m. ölçülerinde dikdörtgen şekilli bir kapıdan geçilerek girilir. Cenazelik dört kollu haçvari bir plâna sahiptir. Her kenarı 2.90 m. olan merkezi kare çapraz tonozla, kollar sivri beşik tonozla örtülmüştür. Kare mekânın örtüsü, kolların örtüsüne ve duvarların örgüsüne nisbetle daha temiz bir işçilik gösterir. Girişin bulunduğu güney kolu hariç diğer üç kolun dip duvarları ortasında, 0.25 m. x 1 m. ölçülerinde, dışa doğru daralıp küçülen üç mazgal penceresi vardır. Döşemesi taş olan cenazelikte sanduka yoktur. Ancak, Aksaray Selime köyündeki Selime Sultan Türbesinde olduğu gibi, yıkanmış on bir adet kafatası bulunmaktadır. Kureyş Baba Türbesi, dışta, profilli bir silmenin sınırladığı kübik bir kâide üzerinde yükselir. Kâidenin köşelerindeki üçgen şekilli çıkıntılar çok basık üçgen prizmaları halinde yükselirler. Tamamen kesme taşla kaplı sekizgen gövdenin, giriş açıklığının bulunduğu, güney kenarı dışındaki, cepheleri, 2.27 m. x 2.07 m. ölçülerinde, sathî dikdörtgen şekilli nişlerle hareketlendirilmiştir. Duvar satıhları gibi nişlerin içleri de muntazam kesme taşlarla kaplıdır. Kornişin altında takriben 0.40 m. genişlikte, gövdeyi çepeçevre dolaşan bordür, giriş açıklığının çerçevesini süsleyen sekizgenlerin kesişmesinden doğan dörtlü düğüm motiflerinin tekrarı ile doldurulmuştur. Bir oyuk ve bir kaval silmenin vücut verdiği korniş üzerinde tamamen tuğla örgülü ehrâmi külâh yükselir. Hem üst kata hem de alt kata ait mazgal pencereleri, dışarıya küçük ve basit birer dikdörtgen göz şeklinde açılırlar. İki renkli taş kaplaması, tuğladan külâhı ile Kureyş Baba Türbesi, Konya ve havalisinde örneklerine sıkça rastlayacağımız bir tip olarak karşımıza çıkar.

Ölçüler Ve Nisbetler:
Üst Kat İç Kenar Uzunluğu: 1.96 m. – 2.05 m.
Üst Kat Dış Kenar Uzunluğu: 2.84 m. – 2.87 m.
Üst Kat Dahili Alanı: 19.44 m2.
Üst Kat Harici Alanı: 39.44 m2.
Üst Kat Harici Alanın Dahili Alanı Oranı: 1 : 2
Alt Kat İç Kenar Uzunluğu: 2.90 m. – 1.00 m.
Alt Kat Dış Kenar Uzunluğu: 7.45 m. – 7.44 m.
Alt Kat Dahili Alanı: 20.01 m2.
Alt Kat Harici Alanı: 55.42 m2.
Alt Kat Harici Alanın Dahili Alana Oranı: 1 : 2.7
Alt Kat Harici Alanın Üst Harici Alanına Oranı: 1 : 1.4

İnşa Tekniği:
Kureyş Baba Türbesinde taş ve tuğla ortaklaşa kullanılmıştır. Tuğla sadece üst katın hem iç hem de dış örtüsünde kullanılmış olup, yapının diğer bölümlerinde muntazam taş kaplamalar dikkati çeker. Kubbe yuvarlağına intikal küçük tromcuklarla sağlanmıştır. Alt katta tatbik edilen haçvari plan muhtelif devirlerde ve değişik bölgelerde tatbik edilmiş bir plân şeklidir. Konya'da yan yana birkaç türbede birden bu plânın tercih edildiğini müşahede ediyoruz.

Tezyinat:
Türbede süs kapı çerçevesi ile korniş altındaki bordürde toplanmıştır. Her ikisinde de, birbirini kesen sekizgenlerin meydana getirdiği dört düğümlü motif tekrarlanmıştır. Ayrıca, çoğunlukla kemerli olarak gördüğümüz duvar satıhlarını karakterlendiren nişler, burada kareye yakın dikdörtgen şekillidirler. Eserin üst katında bulunan sandukanın çinili olduğu rivâyet edilmektedir. Şayet bu doğru ise Kureyş Baba Türbesinde çini tezyinatın da bulunduğunu kabul etmek icab edecektir.
Yapının Bugünkü Durumu:
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce 1970 yılında gerçekleştirilen restorasyon sırasında kâidenin taş kaplamasının büyük bir kısmı yenilenmiş eksik silmeler tamamlanmış, yıkık tuğla külâh tuğla tarzında yenilenmiştir. Türbe bugün oldukça iyi bir durumdadır.

Eserin Kitâbeleri:
Güney kenardaki giriş açıklığının üzerinde bulunan kitâbe yuvası, bugün boştur. Burada bulunması gereken kitâbeden rivâyet şeklinde dahi günümüze ulaşmış bir haber yoktur. Çinili sandukanın "Hacı Mehmed bin İlyas bin Oğuz" şeklinde bir ibareyi ihtivâ ettiği şeklinde bazı söylentilerin olduğunu bilmemize rağmen bunu tevsika yarayacak delillerden mahrum bulunmaktayız.

Bânî:
Türbenin Kureyş bin İlyas bin Oğuz isminde, biri tarafından inşa ettirildiği rivâyet edilmekte ve eser de ismini bundan almaktadır.

Eserin Tarihlendirilmesi:

Türbenin bânîsi olma ihtimalini kabul ettiğimiz Kureyş bin İlyas bin Oğuz Karacivan köyündeki tekkeyi (ribat) 607/1210 – 1211 yılında yaptırmış, kardeşi de Afyon'daki Altıgöz köprüsünü 606/1209 – 1210 yılında tamir ettirmiştir ki, türbenin de bu yıllarda yaptırdığını kabul ediyoruz. Esasen kapı çerçevesini ve korniş altı bordürünü süsleyen motifler, erken devir karakterli olup, benzer tezyinatı Divriği'deki Sitte Melik Türbesinde (590/1193 – 1194), Kayseri Darüşşifasında (602/1205 – 1206) ve Konya'daki Taş Mescitte (612/1215 – 1216) bulmaktayız. Bu husus, Kureyş Baba Türbesinin 13. asrın başlarında yapıldığını teyid eder mâhiyettedir.

Sultan Baba..sinop

Sultan Baba..sinop


    

     Örcün Köyü tarihinin en önemli isimlerinden bir tanesi Sultan Baba’dır.Zat’ın ismi İbrahim Ethem olup lakabı Sultan Baba’dır.Fatih Sultan Han zamanında Sinop’tan gelerek şuanki türbenin bulunduğu yere yerleşmiş ve ormanlık olan bu alanları açarak bir zaviye evler hamam, hamamcık yaptırmış ve bağlar yetiştirmiştir. 
 
     Sultan Baba Türbesi’nin teşekkülünde bir “harç” vazifesi gören kerâmetler, “Sultan Baba” adının verilişine de vesile olur. Padişah’ın kızı çaresiz bir hastalığa yakalanır. Rüyasında Derviş Baba’yı görür. Bir başka rivayete göre kerâmetleriyle tanınan Derviş Baba’ya gitmesi salık verilir. Derviş Baba, rüyasında gördüğü yollardan geçerek Örcün’e gelen Sultan’ı sağlığına kavuşturur. Bunun üzerine Padişahın kızı, Derviş Baba’ya, “Siz, benim Baba Sultanımsınız” der ve “Baba Sultanım” diye hitap eder. O günden sonra Derviş Baba, “Baba Sultan” adıyla anılır.
 
     Padişah, kızının iyileşmesine çok sevinir. Derviş Baba’ya kızıyla gelerek, kendinden bir istekte bulunmasını söyler. Derviş Baba, bir zaviye, bir küçük ev ve bir hamam istediğini belirterek; bunların yerini işaret eder. Bu işaret öylesine etkilidir ki, eliyle işaret ettiği yerlerin ağaçları birden bire sapsarı olur. Bir rivayete göre de sapsarı ağaçlar yemyeşil olur.
 
     Sultan Baba’nın hastalıkları iyileştirmek, vücut arızalarını gidermek gibi biyolojik mahiyetteki kerâmet motiflerinin yanında; bereket, az yiyecekle çok kişiyi doyurma keramet motifi de velî hüviyetine dahil edilebilir. Sultan Baba, bir gün, zaviyesine uğrayanların, yoldan gelip geçenlerin ve köy halkının yemesi için küçük bir kazan pilav pişirtir. Gelenler arasında dişi ağrıdığı için pilavı yiyemeyen bir adam vardır. Sultan Baba, parmağını adamın ağrıyan dişinin üzerine koyar ve ağrı hemen kesilir. Pilav, onca insan tarafından yenmesine ve birçok kişiye de dağıtılmasına rağmen hiç bitmez.
 
     17 Ağustos 1999 Marmara depreminin merkez üssü olan Gölcük’te, çok büyük kayıplar verilirken; Gölcük’ün köyü Örcün’de hiç bir kaybın olmamasını halk, Sultan Baba’ya ve onun, “felaketlere mâruz kalanlara çok uzaklardan müdahale ile kurtarma” kerâmetine bağlamaktadır.
 
     Rivayete göre, Sultan Baba, depremde türbesinden çıkarak denizden gelen dev dalgaları eliyle durdurmuş ve denizin Gölcük’ü tümden yutmasını engellemiştir. Deprem gecesi Sultan Baba ve Türbenin mezarlığındaki bütün evliyalar ayağa kalkarak dua etmiş, topluca namaz kılmışlardır.
 
     Sultan Baba Türbesi’nin yedi yıl türbedârlığını yapan ki, eşi de kendinden önceki türbedârdır, Fatma Günel’e, . Cihan Harbi’nin biteceğini, kocasının da ihtiyat askerliğinden döneceğinin müjdesini rüyada Sultan Baba vermiştir.
 
     Sultan Baba Türbesi’nin şimdiki türbedârı Ahmet Özyar, kendisi için imkân dahilinde olmayan Hacc’a gideceğini Sultan Baba’dan öğrenmiş ve gitmiştir.
 
     Köye on beş yıl önce yerleşen Hazal Kına’nın yedi kızı vardır. Eşinin ısrarla erkek çocuk istemesine rağmen,olmayacağı düşüncesiyle kendisi istemez. Rüyasında kendini Sultan Baba’nın elindeki taslardan su içerken görür.Buna bir anlam veremez, çok geçmeden hamile kalır ve bir erkek çocuk dünyaya getirir.


Sultan Baba Türbesi’ne ziyaretçilerin gidiş nedenleri şöyledir:

*Çocuk sahibi olmak,
*İstediği cinsiyette çocuğa kavuşmak. 
*Çocuğa ad vermek, kırklı çocuğun kırkını uçurmak.
*Sünnet olacak çocuğun sünnetinin rahat geçmesini sağlamak.
*Lise ve üniversiteye giriş sınavlarında başarılı olmak.
*Askere sağ salim gitmek ve dönmek,
*Evlenmek, evlenememişlerin kısmetini açmak,
*İyi bir nişanlılık ve iyi bir evlilik geçirmek (evlenecekleri gün gelin ve damat türbeye gelirler)


Kaynaklar

BAHÂEDDİN-İ VELÎ Hz. TÜRBESİ

BAHÂEDDİN-İ VELÎ Hz. TÜRBESİ






Günümüzde birilerini ya da bir yerleri görmeye gitmek, asıl anlamıyla da Arapça olan ziyaret kelimesi, ziyaret eden ve ziyaret etmek ile aynı anlamı taşımaktadır, bu manada ziyaret kelimesi, çok kullanılan oldukça da yaygın olan adak kelimesi ile yan yana kullanılmaktadır, farklı isteklerin, arzuların, dileklerin gerçekleşmesi için gidilen, halkın kutsal saydığı mekanlarda adak yerleridir, bu kutsal mekanlar yatır mezarları, türbeler şeklinde olduğu gibi, değişik farklı inançlara bağlı kutsal alanlarda olabilmektedir, bunlar su gözeleri, dağlar, ağaçlar, kayalar, çalı topluluğu ve taş yığınları olabilmektedir.
İslam coğrafyasında özellikle Anadolu topraklarında, hemen hemen her ilde, her ilçede, her kasabada, her köyde, türbe ve yatır ziyaretleri  kültürü, çok güçlü bir şekilde varlığını sürdürmektedir, İslamla ilgisi olmayan ama, eski Türk şaman inançlarından yada diğer batıl  inançlardan kaynaklanan, bazı gelenekler yada hurafeler olabilmektedir, çaput bağlamak, mum yakmak vs.
 Bu anlamda Konya’nın Bozkır ilçesine bağlı, yeni adıyla Ferhatlar, eski adıyla Bahatlar olan mahallede, halkın kutsal saydığı yerler vardır, bunların başında da üç yüz yıl önce bu köyde yaşayan, halen maneviyatı ile dertlerine çare arayanların akın akın geldiği, Bahâeddin-i Velî Hazretlerinin Türbesi bulunmaktadır.
Bahâeddin-i Velî Türbesinin tarihi hakkında, resmi hiçbir resmi bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bahâeddin-i Velî hazretlerinin köyün ilk yerleşimcilerinden olduğu ve onun alim bir zat olduğunu bilenler, çeşitli sebeplerle bu köye yerleşmişlerdir ve köye onun adına izafen Bahatlar denmiştir. Bahâeddin-i Velî kelime olarak dinin güzelliğine eren, o dinin güzelliğine sahip olan, İslam dininin bütün güzelliğine ermiş kişi demektir. 
Hazretin türbesinin bulunduğu yer, diğer mahallelerde olduğunun aksine, ne cami haziresinde ne de mahallenin güney batısında bulunan mahalle mezarlığında değil, köyün tam kuzeyinde farklı bir yerde  mahallenin harman yeri denen mevkiinin hemen altında sade bir  türbede ailesiyle birlikte meftundur.  Kalp gözü açık olan Allahın veli kulları vardır. Bu zatlar kabirdeki insanların hallerini görüp onlarla konuşabildikleri gibi, hayattaki insanların manevi hallerini de görebilirler. böyle kalp gözü açık Allah dostunun Bahatlar Camiinde inzivaya çekildiğinde kızıl sakallı bir veliyle görüştüğünü söylemiştir, köyümüzün kurucusunun da bu veli olduğu ve şemali hakkında bu şekilde bilgimiz olmuştur. Türbenin dört bir tarafı, mahallelinin tahıl ekip kaldırdığı tarlalar tarafından  adeta kuşatılmıştır, bundan yaklaşık 150 yıl önce Mustafa & Fatma adlı ailenin olan bu tarla, ailenin tek çocuğu olan Ayşe adlı kızına kalmış, bu yurt kızı da evlenince türbenin bulunduğu tarla yavalar sülalesine geçmiştir,  daha önceleri de ziyaret edilen türbe, bundan sonra tarla sahipleri tarafından gezdirilmeye başlanmıştır, Ocak Evi önceleri 1 iken, sonraları 2 ye çıkmış, Ocak Evi daha sonları 10 un üzerine çıkmıştır, son zamanlarda dışarıya göç ve dış evlilikler sonrası bu sayı 4 e düşmüştür, ama gene de dışarıya gidenlerin ve göçenlerin hakları, birincil yakınları tarafından kullanılmaktadır.
Yakın zamanlara kadar türbede çeşitli kerametler görüldüğü birinci şahıslar tarafından anlatılmaktadır, türbeden çalı ve ağaç kesenlerin çeşitli hastalıklara yakalandığı, etrafında çevrili taşları yerinden çekenlerin geceleri uyutulmadıkları, önemli gün ve gecelerde Türbede Kandil Işığının sabahlara kadar yandığı, yaşayanların anlattıkları kerametlerdir, günümüzde nesilden nesile anlatılan fazla bir menkibeleri bilinmemektedir, ama şunu da unutmamak gerekir, tarihimiz hayal ürünü değil bilakis gerçeklerin bir tezahürüdür.
Günümüzde yaşayan Alimlerinde, Bahâeddin-i Velî hazretlerinin büyük bir zat olduğunu teyit etmişlerdir, bu sebepledir ki 2000 yılında tarlaların içinde olan bu türbe, Şevikler ailesi tarafından dört tarafıda betonarme duvarla koruma altına alınmıştır,
Türbenin dış duvarı 11*13 mt uzunluğundadır, Türbenin iç kısmında taşla çevrili alanı ise  4,5*6,5 mt dir, türbenin içinde erik, yabani armut, aşılı armut, ardıç ağaçları ile, köylünün karamlık ve böğürtlen diye adlandırdığı çalı bitkileri vardır. Bahâeddin-i Velî Türbesine yıln 12 ayı, özellikle de yaz aylarında çevre mahalleler, ilçeler  ve Konya merkez olmak üzere, yurdun çeşitli illerinden ve de, Avrupa da yaşayan gurbetçilerden, yüzlerce aile gelip burayı ziyaret etmekteler.
Konyanın 120 km güneyinde kalan, araçla 1.30 saat mesafesi olan Bozkır ilçesinin, kuzey batısında kalan, Bozkır İlçesi - Seydişehir İlçesi Yolunun 8. km sinde, sağ tarafta bulunan mahallenin, içinden geçilerek harman denen mevki ye kadar araçla gidilen, sadece 100 mt lik bir mesafeden yürüyerek ulaşılan bu türbeye, çocuğu olmayan aileler, çocuğu olup da düşen aileler, çocuğu olup fakat fazla yaşamayan aileler, daha sıklıkla ziyaret etmektelerdir, ziyarete gelen ailelerle birlikte, Ocak Evi yetkilileri nezaretinde, türbeye hazırlıklı bir şekilde gidilir, Hazret ve aile efradı ziyaret edilir, dualar okunur, Türbenin etrafı en az 3 kere dolanılır, Türbede yatan zatın hürmetine dilek ve arzular  Allahu Teala dan istenir, köşedeki namazgahta 2 rekat namaz kılınır, Türbeden biraz toprak alınır, toprak hem yenir hem de suyla karıştırılarak içilir, Ocak Evinden de biraz lavaş türü ekmek alınır, Ocak Evinden alınan diğer eşya olan mıh, demircide dövdürülerek kolye yaptırılır, boyna yada bileğe takılır, çocuğu düşen aileler ve çocuğu olup ta fazla yaşamayan aileler ise, bunlardan başka her gün küçük parçalar halinde çiğ et yutarlar, biiznillah eğer istekleri, arzuları, dilekleri yerine gelmişse ve de, adak adamış iseler  türbeyi tekrar ziyaret ederler ve adaklarını yerine getirirler, daha önceleri ziyarete gelen aileye, koşu gemi takılması, nal verilmesi gibi eski batıl inançlar unutulsa da, ağaçların ve çalı bitkilerin dallarına çaput bağlamak, mıh vermek ve çiğ et yutmak gibi inançlar, halen devam etmektedir.
Evliya kültürüne bağlı olarak türbeleri ve yatırları ziyaret etmek, onlara dua etmek, mezarlarının çevresini temiz tutmak ve güzelleştirmek, geçmişimizi unutmamak, geleceğimize ışık tutmak, maneviyatımızı daha güçlü kılmak, onlara olan saygımızı ve sevgimizi belirtmek, kendimize, köyümüze, kültürümüze ve coğrafyamıza sahip çıkmaktır, bizi biz kılan en büyük değerdir.
Tarihi eserler ve mezarlıklar toplumların tapusudur, Bahâeddin-i Velî  ve Hu Dede hazretlerinin türbelerini ihya etmek bulunduğumuz coğrafyamızı sahiplenmektir. Derneklerimizin amacı; Bahatlar'ın evlatlarının ve Bahatlar’a gönül verenlerin birlik, beraberlik, dayanışma ve yardımlaşmalarını sağlamak; Bahatlar’la ilgili bilgi ve
belgelerin araştırılıp açığa çıkarılmasını; türbe, yatır,tarihi eser ve kutsal sayılan yerlerin bakım ve onarımlarını yapmak; oraların öğretilerini günümüz koşullarına uygun bir şekilde yaşatarak yeni kuşaklara aktarıp yarınlara taşımak en büyük arzumuzdur,  Bahâeddin-i Velî  ve Hu Dede hazretlerinintürbelerinin de onlara olan saygının ifadesi olarak uygun şekilde restore edilerek, bulundukları makamlarının çevresi, insanların yaya veya araçlarıyla rahatça dolaşabilecekleri yol haline getirilmesi, yanlarına çeşmelerin yapılması, 1er adet bayan ve erkek tuvaleti yapılması, kurban kesme yerinin yapılması, çevrelerinin ağaçlandırılması Bahatlar’a gönül vermiş insanların geçmişimize borcudur, asırlardır türbelerin etrafına her hangi bir hizmetin yapılmadığı aşikardır, Bahatlar’ın o yüce maneviyatını yaşatmak için Bahâeddin-i Velî  ve Hu Dede hz.Vakfını kurup daha kurumsal ve güzel işler yapmaktır