YAHYA EFENDİ TÜRBESİ
Dolmabahçe Sarayı’yla bu bölgeye yerleşen Osmanlı yönetimi, buraları neredeyse bir saraylar ve bunlara bağlı köşkler deryasına çevirmiş. Yıldız Parkı’ndaki Yıldız Sarayı da bunlardan biridir. Saray, Padişah III. Selim’in annesi Mihrişah Sultan için yaptırılmış. Daha sonra II. Abdülhamit burayı Osmanlı İmparatorluğu’nun ana sarayı olarak kullanmış. Bu saray kompleksi, Boğaziçi’nin sahil şeridinden başlayarak kuzeybatıya doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplıyor. Yıldız Parkı, - otomobil trafiğine açılmış olmasına karşın- hâlâ güzel pek çok özelliğini koruyor. İnsanı kent gürültüsünden kopartan tılsımlı koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma ve saray servis yapılarının pek çoğu günümüzde lokanta ve benzeri hizmetler veriyor.
Yıldız’da Yahya Efendi’nin zarafet örneği türbesi vardır. Kanuni Sultan Süleyman’ın sütkardeşidir, ancak karakterleri gibi yolları da ayrılmış. Yahya Efendi, Anadolu yakasındaki Hazreti Yuşa, Üsküdar’daki Aziz Mahmud Hüdai ve Sarıyer’de Telli Baba’yla birlikte Boğaziçi’nin dört koruyucusundan biri olduğuna inanılan bilgindir. Halk arasında anlatılan öykülerinden biri Yahya Efendi’nin Yıldız’daki türbesi gibi zariftir: Yahya Efendi, Hızır’la arkadaştır. Kanuni Sultan Süleyman, ona, kendisini Hızır’la tanıştırması için durmaksızın ısrar eder. Padişah ve Yahya Efendi bir gün bir sandalla Boğaziçi’nde gezmeye çıkar. Sandalda bir üçüncü kişi daha olur. Bu kişi padişah Süleyman’ın parmağındaki paha biçilmez yüzüğü uzun süre inceledikten sonra, “Yüzüğünüze bakmam için bana verir misiniz” der. Yüzüğü alır ve denize atar.
Kanuni alı al, moru mor olur ama kendisini tutmayı da başarır. Sandal, Kuruçeşme’ye yanaşınca Yahya Efendi’nin arkadaşı, elini deryaya daldırır ve denize attığı yüzüğü çıkarıp padişaha verir. Karaya çıktıklarında Yahya Efendi “Yanımızdaki zat Hızır Aleyhisselam’dı” der. Kanuni “Neden bana tanıtmadın? Oysa onu tanımayı ne kadar istediğimi biliyordun” diye sitem ederek sağına soluna bakınır ama adam yok olmuştur. Yahya Efendi’nin yanıtı can yakıcı bir tuhfedir (armağan): “O kendisini tanıttı ama sen tanıyamadın.”
Denizin kenarındaki Mevlevi Tekkesi’nin yıkılmasından sonra yaptırılan Çırağan Sarayı halka kapalı. Geçirdiği bir yangından sonra yapılan onarımlar da zaten bu yapıya özgünlük kazandıran süsleri, öğeleri handiyse büsbütün silmiş.
Yıldız’da Yahya Efendi’nin zarafet örneği türbesi vardır. Kanuni Sultan Süleyman’ın sütkardeşidir, ancak karakterleri gibi yolları da ayrılmış. Yahya Efendi, Anadolu yakasındaki Hazreti Yuşa, Üsküdar’daki Aziz Mahmud Hüdai ve Sarıyer’de Telli Baba’yla birlikte Boğaziçi’nin dört koruyucusundan biri olduğuna inanılan bilgindir. Halk arasında anlatılan öykülerinden biri Yahya Efendi’nin Yıldız’daki türbesi gibi zariftir: Yahya Efendi, Hızır’la arkadaştır. Kanuni Sultan Süleyman, ona, kendisini Hızır’la tanıştırması için durmaksızın ısrar eder. Padişah ve Yahya Efendi bir gün bir sandalla Boğaziçi’nde gezmeye çıkar. Sandalda bir üçüncü kişi daha olur. Bu kişi padişah Süleyman’ın parmağındaki paha biçilmez yüzüğü uzun süre inceledikten sonra, “Yüzüğünüze bakmam için bana verir misiniz” der. Yüzüğü alır ve denize atar.
Kanuni alı al, moru mor olur ama kendisini tutmayı da başarır. Sandal, Kuruçeşme’ye yanaşınca Yahya Efendi’nin arkadaşı, elini deryaya daldırır ve denize attığı yüzüğü çıkarıp padişaha verir. Karaya çıktıklarında Yahya Efendi “Yanımızdaki zat Hızır Aleyhisselam’dı” der. Kanuni “Neden bana tanıtmadın? Oysa onu tanımayı ne kadar istediğimi biliyordun” diye sitem ederek sağına soluna bakınır ama adam yok olmuştur. Yahya Efendi’nin yanıtı can yakıcı bir tuhfedir (armağan): “O kendisini tanıttı ama sen tanıyamadın.”
Denizin kenarındaki Mevlevi Tekkesi’nin yıkılmasından sonra yaptırılan Çırağan Sarayı halka kapalı. Geçirdiği bir yangından sonra yapılan onarımlar da zaten bu yapıya özgünlük kazandıran süsleri, öğeleri handiyse büsbütün silmiş.