KARIŞIK

8 Mayıs 2018 Salı

Sultan İbrahim Edhemi  türbesi... Lazkiye -Ceble






ibrâhîm el- Edhem'in annesinin onun için Ceble'de yaptırdığı içerisinde sultan Edhemi'nin türbesi olan vakıf külliyenin günümüz fotoğrafları.. Takvasıyla ünlü Alevi Sultan İbrahim bin Edhem ... "Sen kimsin ve burada ne arıyorsun?" "Devemi kaybettim onu arıyorum." "Buranın saray olduğunu görmüyor musun?" "Görüyorum, burada arıyorum." "Be adam hiç burada yani sarayda deve aranır mı? Burada deve mi bulacağını sanıyorsun?" "Ya sen! Ya sen! Bu atlas yorganlar, kadife yataklarda Allah'ı bulacağını mı sanıyorsun!" ( İbrahim bin Edhem ) 1200'lü yıllarda O dönemin takvâ sâhibi büyüklerinden biri, babası Belh kenti (bugünkü Afganistan'ın en eski şehridir)hükümdârı olan ünlü zâhid Sultân İbrâhîm b. Edhem idi. Bu zâhid bir gün tek başına av kovalarken arkasından üç kez seslenildi: "Ey İbrâhîm! Rabbin seni bunun için mi yarattı?" Sonra uykusunda gördüğü bir rüyâ onu dünyâ terkine, zühd ve takvâda aşırılığa yöneltti.Saltanatı ve zengin yaşamı terk eden İbrâhîm el-Edhem geceleyin babasının emîrlik sarayını terkederek yola koyuldu. İbrâhîm o sırada hâmile olan karısına niyetini bildirmişti. Kadın onu kalmaya iknâ edemeyince, ondan hâmile olduğunu îlân etmesini istedi, o da etti ve ona küpe verip erkek çocuğu olursa kulağına takmasını vasiyet etti. İbrâhîm el- Edhem daha sonra takvâ ve ilimle ünlenmiş Alevîlere katılmak üzere Haleb'e, oradan Antakya'ya ve Suriye Alevi dağlarını dolaştı.Sultan edhemi saltanatı bıraktıktan sonra kendisini derviş gibi gezmeye adar. Bir gün köle olarak zengin bir yahudi'nin eline düşer. Yahudi ona ne iş yaparsın diye sorunca Edhemi odun keserim der. Sonrasında yahudi adam Edhemi'yi dağda odun toplamaya yollar. Dağda ormanda odun keserken namaz kılan Edhemi'nin eşeğini bir dağ aslanı parçalar. İbrahim Edhemi dağ aslanına kızarak şöyle der; Madem eşeğimi parçaladın bu yükü sen sırtlayacaksın. Odunları sırtına yüklediği aslanla şehire inen Edhemi'yi görenler şaşkına döner ve panikleyip sağa sola kaçarlar. Daha sonra köle olarak satıldığı yahudi zenginin evine sırtında odunları taşıttığı aslanla gelen Edhemi'ye yahudi şunu sorar; Sen nasıl birisin vahşi bir aslana yük hayvanı eşek gibi hükmedip ona odunlarını taşıttın?ver elini der kölesi Edhemi'nin elini öper ,ayaklarına kapanır ve etkilendiği bu olay karşısında yahudiliği bırakıp müslüman olur. İbrahim Edhemi Uzun süre, halkının çoğu Alevî olan Tarsus'ta kaldı. Alevîlerin arasında on yıl kaldıktan sonra Allâh'ın evine komşuluk etmek üzere Mekke'ye gitti. Ayrılışından sonra karısı İbrâhîm'e erkek çocuk doğurdu, adını Mahmûd koydu ve babasının verdiği küpeyi kulağına taktı. Çocuk büyüyüp annesinden, babasının öyküsünü öğrenince içinde babasına katılma isteği doğdu. İstediği de oldu. Babayla oğul Hicâz'da karşılaştı. İbrâhîm benzerliğinden ve kulağındaki küpeden çocuğunu tanıdı, ona kanı kaynadı. Orada ayrıldılar, fakat İbrâhîm'in kalbi oğlunun sevgisiyle o denli doldu ki, bu hâl onu ibâdetten ve takvâdan alıkoydu. Bunun üzerine İbrâhîm kalbini bu durumdan kurtarması için rabbine duâ etti. Ve sonra oğlu öldü. Onu kendi elleriyle gömdü. Ardından Şam'a, oradan Antakya ve Lazkıye'ye oradan da Ceble'ye gitti. Bu sırada, babası Belh kentinde ölmüştü. İbrâhîm babasının velîahtı olduğundan annesi vezîriâzam ve maiyetiyle onu bulmak için yola düştü. Antakya üzerinden oğlunun izini süren annesi Esmer tenli ne kısa ne uzun boylu ,Yuvarlak yüzlü,yüzünde sürekli hafif bir gülümseme olan oğlunu heryerde arar.Annesi onun mutlaka Alevî illerinde olduğunu biliyordu. Antakya'da izini buldu. En sonunda onu Lazkiye /Ceble'de bir mağarada üstü başı yırtık ,sefil halde buldu. Ve annesi Edhemi'ye seslenir; Saltanatı bu sefil hayatı yaşamak için mi terk ettin ? Sultan iken ipekten giysiler giyerdin.Şimdi ise üzerinde paçavralar var. Bunun üzerine Edhem'i annesine der ki; Bir kalpte iki sevgi olmaz. Ben Allah yolunu seçtim sen askerlerini al ve saltanatına dön. Annesi oğlunun Saltanat giysisini giymesi için ısâr ettiyse de kabûl ettiremedi. O alıştığı yoksulluk ve takvâ giysisi içinde kaldı. İbrâhîm kendini dünyadan kurtarması için rabbine duâ etti ve ebedî âleme göçtü. Isrâr ettiği için pişman olan annesi onun için ağıt yaktı.. Sonrasında İbrâhîm el- Edhem'in annesi onun için Ceble'de bir vakıf külliye kurdu..Bu vakıf yoksulara asırlarca aş dağıtarak görev gördü..Vakıf aynı zamanda İlk Arap Alevi vakfıdır..Edheminin türbesinin içerisinde olduğu vakıf külliye bugün Suriye'de Alevilerin kutsal yerlerinden biridir.. İbrahim Edheminin hayatı ile ilgili anlatılan bir hikayede şudur ; Bir gün İbrahim bin Ethem Hazretleri tenha bir yerde deniz kıyısında oturmuş iğneye ipliği takarak hırkasını dikiyordu. Yanına bir emir geldi. Emir, İbrahim bin Ethem Hazretlerinin padişahlığı dönemindeki adamlarındandı. İbrahim bin Ethem Hazretlerinin böylesine kendi kendine hırkasını diktiğini görünce şaşırdı. “Öylesine yüce bir sultanlığı bırak da gel böyle fakirane bir hayata razı ol. Bu nasıl bir iş,” diye düşündü. Emir'in bu düşüncesini anlayan İbrahim bin Ethem Hazretleri elindeki iğneyi, denize fırlatıp attı. Biraz sonra ağızlarında altından iğnelerle yüzlerce balık deniz kıyısına yığıldı. Her biri: “Ya şeyh iğneni al lütfen!” diye sesleniyordu. Bunun üzerine İbrahim bin Ethem Hazretleri Emir'e dönerek: “Ey Emir! Daimi olan gönül sultanlığı mı daha iyi, yoksa öylesine bayağı bir sultanlık mı?” diye sordu. Emir düşüncesinden dolayı mahçup oldu.”
ŞEYH İBRAHİM ESİR  TÜRBESİ..KAZANLI..MERSİN








Şeyh İbrahim Esir'in Mersin Sahil Arap Alevi beldesi Kazanlı'daki türbesi..
Akdeniz’in dünyanın kavşağı durumuna geldiği 17. yüzyılda korsanlık devlet teşviklerine dayalı bir sistemdi.
Korsanlar devletten aldıkları destekle gemilere saldırıyor, saldırdıkları gemilerin mürettebatını köleleştiriyor, yüklerini yağmalıyor, dahası dünyayı haraca kesiyordu.
Korsanlık Akdeniz'de özellikle 16, 17 ve 18. yüzyılda etkin konuma gelmiş bu etkisini 19. yüzyılda yitirmiştir. Osmanlılı korsanların odak noktasında olduğu bu zamanlarda korsan gemilerinin sayısı öylesine muazzam rakamlara ulaşmıştır ki, sefere çıkan Osmanlı donanmasına 300 parçalık korsan donanmasının eşlik ettiği olmuştur
Şeyh İbrahim ,17. yy'da Suriye'den(Lazkiye) ufak bi yelkenliyle fakirlik içindeki ailesine erzak getirmek için Tarsus'taki varlıklı akrabalarının yanına giderken yolda Frenk korsanları tarafından kaçırılır.
Şeyh İbrahim Esir k.a.s kaçırıldıktan sonra korsan gemisi Kıbrıs açıklarında gece demirler. Şeyh tüm gece Allah'a yakarır ve sabah gemi kendisini Antakya sahilinde bulur. Gemi tekrar kıbrıs açıklarında demirler ama yine sabah kendisini antakya açıklarında bulur..
3 defa bu olay gerçekleşince gemi kaptanı şeyhin elini öper..Ve onu serbest bırakır ama gemideki bazı korsanlar buna itiraz eder gemi kaptanıda itiraz edenleri gemi direğine bağlatır.Şeyh o kadar mütevazidir ki kaptanın bu iyiliğine karşı çarşamba günü osmanlı donanmasının Kazanlı sahilinde olacağını o gün kendisinin iyiliği için bırakmamalarını söyler aksi takdirde kaptanın Osmanlı donanması tarafından yakalanacağını söyler ve daha sonra Şeyh kaptan tarafından serbest bırakılır .Şeyh İbrahim Esir k.a.s Kazanlı'ya yerleşir ve oranın ilk şeyhi olur..Hikaye kısaca böyle..
Şeyhin yakarışlarını anlatan kasideleri ve yaşadıklarını yazdıkları kitabı günümüzde mevcuttur..