KARIŞIK

2 Şubat 2016 Salı

ANŞABACILAR ..TOKAT..HUBYAR SULTAN


Hubyar Sultan Dede
ANŞABACILILAR
            İsimlerini, Türbesi Tokat - Zile - Acısu Köyü'nde bulunan Anşa Bacı'dan almaktadırlar. Anşa Bacı Acısu Köyü'nden Kurtoğlu Veli’nin karısıdır. 1800'lü yılların ikinci yarısında yaşamışlardır. O dönemlerde Kurdoğlu Veli kimilerine göre bölgede düğünlerde ve bayramlarda davul çalan bir kişidir. Aynı zamanda Hubyar Köyü'nde bulunan Hubyar Ocağı Dedesi Hatip Efendi’nin sofusudur. Hatip Efendi adına köyde ve bölgede taliplerinin ihtiyacını karşılamakta, cemlerini yürütmektedir.
Hubyar Sultan Dede ve Yanında Bulunan

Torunlarının Hubyar Köyü'nde Bulunan Türbesi
            Bir zaman gelir ki Hubyar Tekkesi zayıf düşer, (bu zayıf düşmenin Hubyar Tekkesi'nin iç hesaplaşmalarından olduğu kanısı hâkimdir). Hatip Efendi ve de diğer Hubyar Dedeleri Tekke'de etkinliğini sürdüremezler. Talip Tekke'ye uğramaz olmuş Dedeler etkisiz hale gelmiştir. İşte bu sırada Dedelerin Hubyar yolunu bozduğunu, Hubyar Tarikatı'nı iyi yürütemediklerini söyleyen Davulcu Veli, Hubyar Sultan’ın kendisine el verdiğini bundan sonra Hubyar taliplerini kendisinin göreceğini, tarikatlarını kendisinin yürüteceğini beyan eder.
            Zaten Dedeler'in etkisizliği sebebiyle boşlukta bulunan Hubyar taliplerinin büyük bir kısmı Davulcu Veli’yi kabul ederler ve ona görülmeye başlarlar, hattâ Davulcu Veli etkinliğini öyle bir arttırır ki Hubyar Köyü'nde bulunan Dedeler bile kendisine görülmeye, biat etmeye başlarlar. O artık Davulcu Veli değil “Veli Baba”dır.
            Kendisi ocak soylu olmadığı için Dede unvanını kullanamaz ve “Baba” unvanını kullanmaya başlar. Kimilerine göre onu Hubyar'dan Hatip Efendi bu şekilde topluma lanse etmiştir. Kendisini Baba kabul eden ve talip olan kişilere de Babacılar denilmeye başlanmıştır. 3 yıl boyunca tüm Hubyar Ocağı Veli Baba'ya görülürler.
            Tarikatlarını Veli Baba'nın önderliğinde gerçekleştirirler. Veli Baba'nın bulunduğuAcısu Köyü âdeta Hubyar Tekkesi'nin yerini almıştır. Tüm Sıraç Aşireti bu köye Veli Baba'yı ziyerete gelirler. Veli Baba kısa sürede tüm Hubyar taliplerini kendisine bağlamıştır.
            Ne var ki Hubyar Dedeleri'nden bu durumdan hoşnut olmayan insanlar da vardır. İşte bunların başını çeken ve o zamanlar yarı Deli, yarı Dolu, Anadolu Dervişleri'nin ortak özelliği olan kısmen bu dünyada, kısmen öbür dünyada yaşayan, günümüzün deyimiyle Deli diye tâbir edilen “Hıdır Derviş”, Veli Baba’nın bu yükselişinden hiç memnun olmayan ve bu duruma dur denilmesi gerektiğine ve Hubyar Tekkesi'nin eski itibarına kavuşması gerektiğini düşünen bir kişi olarak ortaya çıkmıştır.
            Rivayetlere göre Erzurum’da askerlik yaparken (Hıdır Derviş çok genç yaştadır o dönemlerde) Veli Baba’nın Hubyar Köyü'nde (İmizagil denilen yerde) Cem yürüttüğünü görür ve tüfeğini yerine nöbetçi dikerek Hubyar Köyü'ne gelir. Ceme karışır. Hıdır Derviş Cem'de bilgi ve becerisiyle Veli Baba'yı devre dışı bırakır; Hubyar Köyü de Veli Baba’ya bağlanmaktan vazgeçer. Hıdır Derviş Hubyar Ocağı'nı yeniden alevlendir ve Hubyar Dedeleri taliplerine sahip çıkmaya başlarlar. Bundan sonra Veli Baba’nın başını çektiği Babacılar ile Hıdır Derviş’in başını çektiği Dedeciler arasında büyük çekişmeler yaşanır.
Hubyar Semahı
            Anşa Bacılılar'a göre ise zaten rivayet olarak anlatılan bu olay gerçek değildir. Veli Baba'nın hayatta bulunduğu dönemlerde Hubyar Ocağı Talipleri - tüm sıraç toplulukları Veli Baba'ya biat etmişlerdir. Kendisinin Hubyar yolunu bozulmamış haliyle yürüttüğüne inanmışlardır. Hatta Hubyar Köyü'nde bulunan Hubyar Dedeleri bile Veli Baba'ya biat etmiştir. Hatip Efendi Acısu Köyü'nde Veli Baba'ya hizmet dahi etmiştir. Eski türbenin (Dergâhın) yapılmasında Hatip Efendi Veli Baba ile bizzat çalışmıştır.
Anşa Bacı ve Veli Baba'nın
Zile Acısu Köyü'nde
Bulunan Türbesinden Görüntü.

Fotoğraf : Ali Kenanoğlu
            Veli Baba'nın 1864 yılında ölümünden sonra yerine karısı Anşa Bacı geçer. Anşa Bacı çok dirayetli ve otoriter aynı zamanda da zengin bir kadındır. Veli Baba'nın taliplerine sahip çıkar, onların daha da genişlemesini sağlar. Bu sırada bu durumdan hoşnut olmayan birileri; kimine göre Dedeciler kimine göre de Sünni kesim (Anşa Bacılılara göre başını Hatip Efendi'nin çektiği Dedeler bu işi organize ederler) Anşa Bacı’ yı "Kızılbaşlık Propagandası" yapıyor diye Mutasarrıf olarak görev yapan Kazova'da Haruk Çiftliği sahibi Bekir Sami Paşa’ya şikayet ederler.
            16 Şevval 1311 – 10 Nisan 1894 tarihinde durum bir raporla Ankara Vâlisi tarafından Padişah Sultan Abdülhamit’e bildirilir. Bunun üzerine Anşa Bacı ve yanında bulunan beş çocuğu ile birlikte Tokat’a getirilirler. Aile altı ay Tokat'ta sorguya çekilir. İşkence görürler. Altı ay sonra Anşa Bacı ve yanındakiler İstanbul’a götürülmek üzere yola koyulurlar. Bu yolculukta hasta düşen büyük evlât Hüseyin Samsun’a gelmeden ölür. Geri kalanlar yolculuğa devam ederler ve Samsun’dan gemiyle İstanbul’a getirilirler.
            Orada tekrar soruşturmaya tâbi tutulurlar. Soruşturma esnasında Anşa Bacı Talibi ve Çakmak Köylü Tersane Paşası Osman Paşa Anşa Bacı'ya yardım eder. Soruşturma neticelenir, Padişah II. Abdülhamit’in emriyle Anşa Bacı ve oğulları ve damadı Köseoğlu İbrahim Suriye’nin Şam kentine sürgüne gönderilirler. Anşa Bacı yanındakilerle beraber üç yıl zorunlu olarak Şam'da sürgünde tutulmuştur. Bu üç yıl içerisinde Kerbela’yı Necef’i ziyaret etmişlerdir.
            Sürgün cezaları bitip Tokat - Zile – Acısu Köyü'nün yolunu tutan Anşa Bacı ve yanındakilerin geleceği haberini duyan binlerce kişi Anşa Bacı'yı Amasya’da karşılamışlar ve kalabalık bir halk kitlesiyle Anşa Bacı ve evlâtları Acısu Köyü'ne dönmüşlerdir. Anşa Bacı'nın yaşadığı bu sürgün hayatı ve işkence dönemi mazlumun yanında yer alan Alevi kitlesini daha çok etkilemiş ve Anşa Bacı'nın etkinliği ve sevenleri daha çok artmıştır.
            Anşa Bacı çocuklarının da küçük yaşta olması sebebiyle Aşiretin başına geçmiş ve Acısu Köyü'nde bulunan Hubyar Ocağı'na tâbi posta oturmuştur. Tüm köyler akın akın Anşa Bacı'yı ziyaret ederken, Anşa Bacı da onları tarikatlarından geri koymamıştır. Anşa Bacı burada vefat etmiştir. Mezarı Acısu Köyü'nde Veli Baba’nın yanındadır.
Veli Baba Türbesi'nde Zile Acısu Köylüleri
Cuma Akşamı Türbe İçinde Lokma Yerken.

Fotoğraf : Ali Kenanoğlu
            Anşa Bacı hem Hubyar Ocağı açısından hem de Alevi tarihi açısından çok önemli bir şahsiyettir. Hubyar Ocağı'nda Dedeler'e karşı Veli Baba'nın başlattığı ve kendilerine göre bozulmamış Hubyar yolunu devam ettiren bir kadın postnişindir. Anşa Bacı Anadolu Aleviliği'nde bir kadın postnişin olarak da çok önemli bir yere sahiptir. Aleviliğin kadına verdiği değeri ve Alevilik'teki kadının yerini belirlemek ve örneklemek için oldukça belirgin bir kişidir.
            Anşa Bacı kocası Veli Baba'nın 1864 yılında ölümünden sonra aşiretin başına geçerek, belirli bir süre Hubyar Ocağı Aşireti'nin tamamını, daha sonra Hubyar Ocağı mensubu Sıraç topluluklarının önemli bir kısmının hem siyasî hem de dinî liderliğini yapmıştır. Kocasının ölümünden sonra aşiretin en başında yer alarak türlü işkencelere mâruz kalmıştır. Sürgünler yaşamıştır.
Hubyar Köyü'nü Ziyaret
Araştırmacı Fikri KARAMAN  Bey'in Sitesinden Alınmıştır.
            Tüm bunlara rağmen otoritesini ve dirayetini hiç bozmamış ve ömrünün sonuna kadarSıraç topluluklarının önemli bir kısmına siyasî ve dinî liderlik etmiştir. Anşa Bacı örneği Orta Asya Türk Devletleri'nde yaşanan Kadın Hakanlar geleneğinin Anadolu'ya bir yansıması olarak da değerlendirilmelidir. Orta Asya'da Türkler'in Müslümanlığı kabul etmeden öncesinde kurmuş oldukları devletlerde kocalarının ölümünden sonra tahta geçen kadın hakanlara rastlanılmaktadır.
            Veli Baba ve Anşa Bacı’nın sülâlesi şu şekildedir :
            Veli Baba – Anşa Bacı
            Çocukları; Hasan - Hüseyin - Ali - Hatice - Fidan.
            Hasan Baba’nın çocukları; Abdullah – Rüstem - Behçet.
            Rüstem Baba'nın oğlu; Ali Kurt, Veysel Kurt ve diğer kardeşleri.
Hubyar Semahı
            Anşa Bacılılar halen Anşa Bacı'nın evlâtlarından gelen Baba'lara görülmekteler, diğer taraftan da Hubyar Türbesi'ni ziyaret edip, kurbanlarını buraya kesmektedirler. Anşa Bacılılar’da her bir köyde sofu bulunmaktadır. Baba'nın olmadığı zaman bu sofu gerekli hizmetleri yapmakta ve Cemler'ini yürütmektedir. Sofular, köyün bilge kişilerinden oluşmaktadır. Çoğu kez Baba'nın bulunduğu Cem'de de Cem'i sofu yürütmektedir.
            Anşa Bacılılar Hubyarlı Topluluklar içerisinde geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan bir topluluktur. Anşa Bacılılar ile Hubyarlılar arasında yaşanan çekişmeler ve birbirinden kopmaların sebeplerinden birisi de budur. Araştırmacı Hıdır TEMEL’de bu konuda bizimle aynı paralelde düşünmektedir. (Bkz. Kervan Dergisi S. 25) Hubyar Dedeleri zamanla Osmanlı ile ilişki içerisinde olup, bazı konularda geleneklerinden ödün vermişlerdir. Oysa Anşa Bacılılar bunu hepten reddederek, zamanla Hubyarlılar'ı da Cemler'ine ve cenazelerine almamaya, kız alıp vermemeye başlamışlardır.
            Gerçi Hubyar Dedeleri Anşa Bacılıları talip olarak gördüğü için zaten kız alıp vermemektedir. Bazı köylerde her iki grup birlikte yaşasa da Cemler'i ayrı ayrı yapılmaktadır. Hattâ bazı köylerde Cem Evleri dahi ayrıdır. Örneğin Ulutepe (Kelit) Kasabası'nda Anşa Bacılılar ile Dedeciler'in Cem Evleri ayrıdır.
            Anşa Bacılılar'a bağlı bir çok köyde cenazeler eski geleneklere bağlı kalınarak kaldırılmaktadır ve gömülmektedir. Yani döşek, yorgan, yastığı ile eşyaları ile beraber gömülmektedir. Bu geleneklerinin hor görülmesinden çekinen Anşa Bacılılar cenazelerini kimsenin görmemesi için ya gün batımından sonra karanlıkta ya da sabahın erken bir vaktinde kaldırmaktadırlar.
            Hüseyin Ağalılar;
            Hubyar Ocağı içerisinde yer alan ve kimilerine göre Babacılar kimilerine göre de Dedeciler grubu içerisinde yer alan önemli bir topluluk da Hüseyin Ağa grubudur. Araştırmalarımız esnasında Hüseyin Ağa'nın torunu ve bugün bu topluluğun hizmetlerini yürüten Eraslan Doğanay ile de bir çok kez görüştük. Hattâ kendisinin çalışmalarımıza bizzat katkıları olmuştur. Kendisini şükranla anıyoruz.
            Hüseyin Ağa; Eraslan Doğanay'ın beyanatı ve kendi derlemelerine göre Hubyar Evlâtları'ndan Hüseyin Abdal evlâdı Mustafalılar grubuna tâbidir. Yaptığım görüşmelerde Hubyar Dedeleri de bu konuda aynı görüşü ifade etmişlerdir. Eraslan Doğanay’ın talipleri kendisine “Baba” diye hitap etmektedir. Eraslan Doğanay ise kendisinin “Dede” olduğunu söylemekte ve ayrıca Dede ile Baba arasında hitap şekli dışında bir fark olmadığını da söylemektedir. Baba ile Dede arasında hitap şekli dışında bir fark olmadığı doğrudur. Ancak Hubyar - Sıraç topluluklarında Baba ve Dede hitap şekli de önemli iki farklı grubu yansıtmaktadır.
            Anşa Bacılılar Hüseyin Ağa ile ilgili olarak şu görüşleri ifade etmektedirler. "Veli Baba sağlığında Hubyar Köyü'nden bir öksüz çocuğu yanına almış ve onu Çayır Köyü'ne yerleştirmiştir ve o öksüz çocuğa kızını vermiştir. Veli Baba'nın kızı ile Dede çocuğunun dünyaya İncir Mehmet - Hüseyin Ağa - Mustafa Ağa isminde üç evlâdı gelmiştir. Anşa Bacının sürgün yıllarında Hüseyin Ağa damat durumunda olması sebebiyle de Aşirete sahip çıkmıştır. Anşa Bacıya tâbi sıraçların tarikatını yürütmüştür. Bu sebeple de kendisine birçok sıraç topluluğu talip olmuştur." denilmektedir.
            Bu konu ile ilgili olarak Eraslan Doğanay ise şunları söylemektedir. Hüseyin Ağa, Mustafa Abdal sülâlesinden Nebi Şeyh evlâdı Hasan Baba’nın oğludur. Kökeni Hubyar Sultan’a dayanmaktadır. Anşa Bacılılar'dan bizim bir kız almışlığımız yok. Aksine onlar Dedemin Bacısı olan Gülizar Bacı'yı almışlardır. Gülüzar Bacı Hasan Baba’nın karısıdır.
Hubyar Köyü - Bekulu Mezra
            (Rüstem Baba’nın annesi) Veli Baba Dedemin Babası (Hüseyin ağanın Babası) olan Hasan Baba'nın amcası ve şu an türbesi Tokat - Zile – Çayır Köyü'nde bulunan Hacı Şeyh'in sofusuymuş. Ben Dedemin zamanına yetiştim, tüm bunları kendisinden dinledim. Dedem Anşa Bacı'yı bizzat hatırlamaktaydı. Kendisi Babasının atının terkisinde Anşa Bacı'yı karşılamaya gittiğini söylerdi.
            Anşa Bacı'nın Sıraç Toplulukları olan Beğdili Aşireti'nin koruyucusu ve lideri olduğunu, Sıraç topluluklarını Yozgat'da bulunan Çapanoğlu çetesine karşı iyi bir şekilde koruduğunu anlatmaktaydı. Anşa Bacılılar'ın Ocakzade olmadığını, ancak aşiretin liderliğini iyi bir şekilde yaptığını ifade etmekteydi. Anşa Bacıyı Osmanlı'ya Dedelerin değil Çapanoğlu çetelerinin şikayet ettiğini söylemekteydi.
VELİ BABA - ANŞABACI CEMEVİ
            Anşabacı Cemevi’nin tavan özelliği Hacı Bektaş Dergâhı meydan evi ile 1224 yılında yapılan Şeyh Hasan Ocağı’nın “Büyük Ocak Cemevi” mimarî tarzı yapı teknikleri ile benzeşmektedir. Kırlangıç yapı biçiminde olan tavan gök katlarını simgelemektedir.
            Orta - Asya eski Türk inanışına göre çeşitli gök katları vardır : 3, 7, 9 kat gökten söz edilir. Şaman, Bahşi, Kam; gök âyini sırasında göğe çıkarken, bu katları aşmak zorundadır. 7 kattan oluşan göğün en üst katında Tanrı Ülgen ile karısı oturur. Diğer katlarda ise, çocuklar ile Tanrılar'ın insanlara elçi olarak gönderdiği ruhlar bulunur.
            Orta Asya’da göçebe Türkler; Gök - Tanrı için yapılan âyin nedeniyle her zaman kurulan olan 12 direkli ve ortasında tügünük deliği olan çadır, doğrudan doğruya göğü simgeler. Aynı çadır özelliklerini Cemevlerinde de görüyoruz. Gök - Tanrı’ya kurbanlar adanır ve en iyi hayvanlar kesilir, toplu şölenler verilir.
            19. yüzyılda Veli Baba tarafından Alevi geleneklerine uygun bir mimarî tarzda, taş ve ağaç malzemeler kullanılarak yapılmıştır. Bir kısım değişiklikler olsa da inşaat tekniği ve tavan doğrama biçimi, çerağ direği ve diğer direklerin dizaynı, ocak ve diğer bölümleri orijinal mimarî özelliklerini halâ taşımaktadır. XIII. yüzyıl “Karadirek Cemevi” özelliklerini muhafaza eden ibadet mekânı işlevini sürdürmektedir.
Hubyar Köyü Karagözgil
Kaynak : Hubyar Sultan Ocağı ve Beydili Sıraç TürkmenleriA. KENANOĞLU - İ. ONARLI - Hubyar Sultan Derneği Yayınları, No. 1.

Tokat Zile Kamüccük köyünde ULUKAVAK TEKKESİ

Tokat Zile Kamüccük köyünde 

  ULUKAVAK TEKKESİ



Zeynel Arap


Zeynel Arap

gelibolu




Yazıcızade Mehmet efendi nin hocasıdır. Yazmış olduğu ünlü eseri ”Muhammediye” sinin bir bölümünde hocası Zeynel Arap Hazretlerindenn hürmet ve saygıyla bahsederek kendisin eğitimindeki etkisinde bahsetmektedir.
Yazıcızade Mahellesindeki türbesindeki kitabesinde ”Kutbul Arifin yazıcızade Mehmet efendinin hocası Zaynel arap hazretlerinin türbesi şeriflerdir” diye H. 1150 M. 1734 yazılıdır.

Kalender Baba Türbesi gelibolu

Kalender Baba (?-1384) Türbesi
     ergün yıldız




Gelibolu’nun fethi sırasında Gazi Süleyman Paşanın yanında bulunmuştur. Halk tarafından derviş olarak kabul edilmektedir. 1384 yılında ölmüştür, türbesi Yazıcızade mahallesinin Santral bayırı çıkışında, Astsubay lojmanlarının kuzeyine bakan bahçededir. Gelibolu eski subay lojmanlarının olduğu bölge eskiden Gelibolu mezarlığı olarak kullanılıyordu. Bu mezarlığın kenarında bulunan Kalender Baba’nın mezarı aynı yerinde bırakılmış. Diğer mezarlar ise bugünkü Gelibolu umum mezarlığı olarak kullanılan Alaettin Kalfa mezarlığına taşınmıştır

Gelibolu Mevlevihanesi

Gelibolu Mevlevihanesi


Gelibolu Mevlevihanesi


Dünya’ nın en büyük Mevlevihane’ sidir.Bu bakımdan hem en geniş araziye,hem de en büyük ve haşmetli Semahaneye sahip olanıdır.Plan bakımından Galata Mevlevihane’ si ne benzemektedir.
Mevlevihane’ninbanisive ilk postnişini, yeniçeri ağalarından Kara Hasan Ağa’ nın oğlu Ağazade Mehmed Hakiki dededir.Zamanın Kaptan- ı deryası Ohrali Hüseyin Paşa Akdeniz seferinden dönerken Gelibolu Mevlevi hanesi’ ne uğrayıpŞeyh Ağazade Mehmed Dedeyle görüşüp ve ondan yakında sadaret Mührünün kendisine verileceğihaberini almıştır.Hüseyin Paşa veziriazam olduktan sonra Beşiktaş Mevlevihanesini yaptırıp,Mehmet deden ilk Postnişin olmasını istemiş, böylece her iki Mevlevihane’ nin meşihatini birlikte yürütmeye başlayan Mehmet Dede, küçük bir yelkenli ile Gelibolu-İstanbul arasında gidip gelerek görevini yerine getirmiştir.
Zamanında bir mescid, zengin kütüphane, altmış odalı harem dairesi, geniş bir yemekhaneye, bir han ve okula sahip olan Mevlevihane külliyesi düz bir mevkide yaklaşık 33,000 m2 bir alana sahip olup ihata duvarı ile çevriliydi.
Batıdaki sokaktan yuvarlak kemerli, sütunları korint başlıklı mermer taç kapı ile 1000 m2 lik avluya giriliyordu.Avlu’ nun kuzeyinde kiremit örtülü kesme taştan yapılmış Semahane- türbe binası ve onun güneyin de hamüşan yer almaktaydı. Hamüşanın doğusundaki diğer taç kapıdan minareli mescid,derviş hücreleri selamlık ve harem dairesi ile güneye inen kiremit örtülü diğer bina topluluğuna geçiliyordu. Semehane ve türbe binasının süslemeleri 2. Mahmut Dönemi sonu Abdülmecid dönemi, başında devam eden taşra Türk Empire üslubunun tipik örneklerindendir.12 metre yüksekliğindeki cepheler yatay bir silme ile ikiye bölünmüş,üst yarısı yüksek altlıklı ve korint başlıklı sütunçeler, alt yarısı da plastrlarla düşey bölümlere ayrılmıştır.Her bölümde altlı üstlü iki sıra halinde düz silmeli ve üçgen alınlıklı büyük dikdörtgen pencereler yer almaktadır.Üst pencereler, diş kesimli sacak kornişinin altında bulunan üç bölümlü ve yuvarlak dilimli birer kemer olarak düzenlenen yüzeylerin ortasına yerleştirilmiştir.
Bu düzen binan dört çevresinde devam etmekte , sadece kapılar ve merdivenlerle kesilmektedir.
Külliyenin o zamanlar küfeki taşından minareli, kiremit örtülü ve bakır alemli, iki katlı bir semahanesi nin bulunduğu sema meydanı döşemesi ile mahfel,merdiven ve kürsünün ahşaptan yapıldığı,üst katın giriş kapısının saçaklı ve duvarların nakışlı olduğu, semahanenin bir yanında kadın mahfeli, divan hane, ocaklı köşk, diğer yanda cephesi abdest musluklu, altı derviş hücresi ile şeyhe mahsus sofalı iki oda kütüphane ve divanhanenin yer aldığı bilinmektedir.
1, Dünya Savaşı sırasında buranın son şeyhi, Burhaneddin Dede, yediderviş ile birlikte 4. ordu emrindeki Mevlevi alayı na katılıp 3 yıl Şam da kalmıştır.Bundan sonra Gelibolu Düşman işgali altında kaldığı için Mevlevihane’ nin tarihçesi karanlıktır.
Bu dönemde cephanelik olarak kullanılan Semahane Binası uzun yıllar bakımsız ve ilgisiz bırakılmış, yılların ve zamanın acımasızlığına uğramıştır.
Bir Baş Yapıt olan bu yapının restorasyonu tamamlanmış ziyarete ve sema törenlerine ev sahipliği yapmaya başlamıştır.Görülmeye değer bir kültür mirası olarak Gelibolu’ da ayrıcalıklı yerini korumaktadır.

Çilehane..GELİBOLU

Çilehane..GELİBOLU




Feneraltı mevkiindedir. Kaya içinde oyulmuş küçük bir giriş ve küçük bir odadan ibarettir. Yazıcıoğlu Mehmet Efendinin makamıdır. Bu oyuğun kimler tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Çilehane adının verilmesinin sebebi, Yazıcızade Mehmet Efendinin zaman zaman burada inzivaya çekilmesidir. Mehmet Efendinin ünlü eseri Muhammediyeyi çilehane adı verilen bu küçük mağarada yedi yıl’ da (1442-1449) inzivaya çekilerek yazdığı söylenir.

Hallac-ı Mansur

Hallac-ı Mansur



HALLAC-I MANSUR .......GELİBOLU


Hamzakoy yolu ile fenere ayrılan yolun kavşağındadır. Türbenin içinde iki adet mezar vardır. Kim oldukları kesin olarakbilinmemektedir. Mezarlardan birisi kadına aittir. Evvelce bu türbenin duvarında hallaç yayı ile tokmağı asılı imiş. Önceleri bakımsız durumda olan türbe, 1971 yılında onarılarak bugünkü duruma getirilmiştir Hallac-ı Mansur İslam dinindeki kendine özgü inanışları yüzünden Bağdat’ta öldürülmüştür. Türbesi Bağdat’tadır. Fakat değişik yerlerde Hallac-ı Mansur makamları bulunmaktadır. Gelibolu’daki türbe de yedi adet makamdan biridir.

-----------

Hallac-ı Mansur bir enel hak şehididir. İslam dinindeki kendine özgü inanışların uğruna muhalifleri tarafından Bağdat’ta şehit edilmiş ve cesedi yakılarak, külleri denize dökülmüştür.Bu mübarek zatın türbesi Bağdat’tadır.Bir çok islam ülkesinde türbeleri vardır. Bunların hepsi makamdır.

Yedi adet olduğu söylenenbu türbelere Hallac-ı Mansur makamı denmektedir. Gelibolu ilçesindeki bu türbe de bu yedi makamdan biridir.Türbenin içinde halen mevcut olan iki mezarın, sonradan buraya gömülen iki kişiye ait olduğu söylenir.

Türbe , Mimari bakımdan iskender çelebi türbesine benzetilmektedir.

TİLLO DA YATAN EVLİYALAR.

TİLLO DA YATAN EVLİYALAR.



Tillo evliyalar diyarı olarak bilinir. Sayısal olarak Tillo'da yaşayan evliyaları bilmek mümkün değildir. Kurulduğu günden beri alım ve evliyalar diyarı olarak bilinmektedir ve günümüze kadar bu özelliğini devam ettirmektedir.

Tillo mezarlığında medfun olup ve bilinen  evliyaların bazlıları şunlardır.

EVLİYALAR DİYARI TİLLO'DAKİ ZİYARET YERLERİ

1- ŞEYH İSMAİL FAKİRULLAH HZ.
2- MEVLANA MOLLA ALİ HZ.
3- İBRAHİM HAKKI HZ.
4- ŞEYH HAMZEL KEBİR HZ.
5- ŞEYH MÜCAHİT HZ.
6- SULTAN MAHMUD MEMDUH HZ.
7- ŞEYH HSAN-ÜL FATİRİN
8- ŞEYH İSMAİL GARİP
9- ŞEYH MUSTAFA KURDİ
10- HAYSA ZEMZEM HZ.
11- ŞEYH ABDULKADİR - SANİ
12- ŞEYH HAMZE HZ.
13- ŞEYH İBRAHİM HAKKI HZ.
14- DERVİŞ OSMAN HZ.
15- MUHAMMED SORAHANİ HZ.
16- NURHAMZE

ŞEYH İSMAİL FAKİRULLAH HZ.  (1657 - 1734 )

Şeyh İsmail Fakirullah Hz. 1657 tarihinde Tillo'da doğmuştur.Sevgili Peygamberimiz
Hz. Muhammed S.A. soyundandır. Küçük yaştan itibaren ilim tahsiline başlamış ve ömrünün sonuna kadar ve aralıksız  olarak ilim tahsilini sürdürmüştür. Fakirullah Hz. İç alemi ilim ve ibadetin verdiği aşk ve lezzetle doludur. O bir mürşid ve mana aleminin sultanıdır. Meşhur kuyu hadisesi ile GAVSİYET  Tacını giymiştir. Bir çok yazılı eseri yanında yanında en büyük eseri halifesi İbrahim Hakkı TA. Kendisidir. Alim ve Amil, Fazıl ve Kamil bütün faziletleri üstünde toplayan Şeyh İsmail Fakirullah Hz. 1734 tarihinde Tillo'da vefat etmiştir. Talebesi, İbrahim Hakkı Hz. Tarafından yaptırılan ve Astronomi harikalarını bünyesinde toplayan ve kendi adını taşıyan Tillo'daki, türbede medfundur.




 İBRAHİM HAKKI HZ.  (1703 - 1780)

İbrahim Hakkı Hz. 1703 tarihinde Hasan kale'de doğmuştur. Tillo'ya 9 yaşında bir çocuk iken gelmiş ve FAKİRULLAH Hz. İlim dünyasında dini ve Fenni  ilim eğitimine başlamış, Hocası Şeyh İsmail Fakirullah Hz.'den aldığı ilim ve feyz ile olgun bir bilim adamı olmuştur. İbrahim Hakkı Hz. yetmiş seneyi geçen mübarek hayatında verdiği ölmez eserlerle kuvvetli bir bilim ve fikir adamı olduğunu göstermiştir.



İbrahim Hakkı Hz. Müspet bilim adamıdır. Eserlerinde Mühendislik, Astronomi, Tıp, Fizik ve Kimya gibi müspet ilimlerden ve ayrıca dünyanın dört esas maddesi olan su, hava, toprak ve ateş üzerine çeşitli eserler vermiştir.

İlim denen Sosyal servetin fertlerde kalmaması gerektiği ve bunun cemiyete yayılmasını esas almış ve bu döşünce ile birçok eser vermiştir. İbrahim Hakkı Hz.'nin tespit edilen 58 adet eseri mevcuttur. Hepside önemli ve değerli olan eserler yanında en önemlisi Marifet namedir. Bu ölmez eserde sadece bir bilgi kitabı değil, Harcı ve Temeli iman  ve irfanla yoğrulmuş yıkılmaz bir abidedir.

İbrahim Hakkı Hz. İlmi çalışmalarını yaparken bir çok astronomi aleti yapmış ve bilimsel çalışmalarını bu aletlerden yararlanarak yapmıştır.

İbrahim Hakkı Hz. 1780 tarihinde Tillo'da vefat etmiştir. Hocası Şeyh İsmail Fakirullah Hz. Türbesinde medfundur.

İBRAHİM HAKKI HZ.'NİN ŞİİİRLERİNDEN SEÇMELER TEVZİFNAME

Bütün İşleri Allah'a Havale Etme Her İşte O'na Güvenme Hakkında

HAK ŞERLERİ HAYR EYLER
ZANNET ME Kİ GAYR EYLER
ARİF ANI SEYREYLER
MEVLA GÖRELİM NEYLER
NEYLERSE GÜZEL EYLER

HİÇ KİMSEYE HOR BAKAM
İNCİTME GÖNÜL YIKMA
SEN NEFESİNE YAN ÇIKMA
MEVLA GÖRELİM NEYLER
MEYLERSE GÜZEL EYLER

HER SÖZDE NASİHAT VAR
HER NESNEDE ZİYNET VAR
HER İŞTE GANİMET (27) VAR
MEVLA GÖRELİM NEYLER
NEYLERSE GÜZEL EYLER

VALLAHİ GÜZEL ETMİŞ
BİLLAHİ GÜZEL ETMİŞ
TALLAHİ GÜZEL ETMİŞ
ALLAH GÖRELİM ETMİŞ
NETMİŞSE GÜZEL ETMİŞ
MEVLA GÖRELİM NEYLER
NEYEYLERSE GÜZEL EYLER




 ŞEYH MÜCAHİT HZ.

Asıl adı İbrahim olan Şeyh Mücahit Hz. Şeyh Hamza Elkebir Hz.'nin oğludur. Tillo'da dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. İbrahim Hakkı Hz. Eserlerinden onun çok sayıda kerametlerinden bahsetmiştir. Tillo'da O'nun soyundan gelen aileler ve O'nun adına bir mahalle mevcuttur.

1262 yılında babasından önce Tillo'da vefat etmiştir. Türbesi İsmail Fakirullah Hz. İle İbrahim Hakkı Hz.'nin bulunduğu türbenin 150 metre sağında bulunmaktadır.






 ŞEYH HAMZA EL - KEBİR

Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Soyunun büyük sahabe Halid Bin Velid'e dayandığı bilinmektedir. On iki çocuğu olmuştur ve hepsinin de velayet makamına ulaştığı bilinmektedir. 1271 tarihinde vefat etmiştir. Mezarı Tillo'da ve kendi adına yaptırılan türbededir.

 SULTAN MEMDUH HZ. (1761-1847-)

Sultan Memduh 1761 tarihinde TİLLO da doğdu. İsmail Fakirullah Hz. Torunudur. Tasavvuf alanında büyük dedesi Şey İsmail FAKİRULLAH Hz.'nin marifet ve nurlarının güzelliğini içeren tarikata bağlı olarak ilim tahsiline başlamıştır.
İlim tahsilini önceleri babası yanında başlamış ve daha sonra büyük mütefekkird İbrahim Hakkı Hz. Yanında başlamış ve daha sonra büyük mütefekkir İbrahim Hakkı Hz. Yanında devam etmiş ve amcası Şeyh Mustafa'nın manevi terbiyesi ile gavsiyet tacını giymiştir.

Büyük Âlim Sultan Memduh Hz. 47 bin beyitlik bir divan yazmıştır. Değeri Ölçülemeyecek kadar kıymetli eser Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmıştır. Sultan Memduh Hz. 1847 tarihinde TİLLO'DA vefat etmiş ve TİLLO'DA kendi adıyla anılan Türbede defnedilmiştir.



Zemzemil Hassa Hazretleri Doğum:1765 Vefat: 1852

Şeyh Mustafa Fani Hazretlerinin kızıdır. Sultan Memduh Hazretlerinin eşidir. Kendisine has divanı vardır. Yaşantısı ibadet ve zikir ile geçmiştir. Sultan Memduh Hz. Türbesinde medfundur.

1890 yılında Tillo'ya gelen Bediüzzaman, Kubbe-i Hasiye denilen bu kubbede tek başına kalarak Kamus-u Okyanus adlı lügati babu's-sin'e kadar (1155 sahife) ezberlemiştir. Bu arada kardeşi Mehmet'in getirdiği yemeğin tanelerini karıncalara veriyor suyuna da ekmeğini batırarak yermiş. Neden böyle yapıyorsun diyenlere Bediüzzaman :"karıncaların içtimai hayatlarında malikiyet,çalışkanlık,yardımlaşma ve vazifeşinaslık var. Ben bunu gördüğüm için bunların cumhuriyetçi oluşlarına mükafaten kendilerine yardım etmek istiyorum" diye cevap verir.


Tillo evliyalar diyarı olarak bilinir. Sayısal olarak Tillo'da yaşayan evliyaları bilmek mümkün değildir. Kurulduğu günden beri alım ve evliyalar diyarı olarak bilinmektedir ve günümüze kadar bu özelliğini devam ettirmektedir.

Tillo mezarlığında medfun olup ve bilinen  evliyaların bazlıları şunlardır.

EVLİYALAR DİYARI TİLLO'DAKİ ZİYARET YERLERİ

1- ŞEYH İSMAİL FAKİRULLAH HZ.
2- MEVLANA MOLLA ALİ HZ.
3- İBRAHİM HAKKI HZ.
4- ŞEYH HAMZEL KEBİR HZ.
5- ŞEYH MÜCAHİT HZ.
6- SULTAN MAHMUD MEMDUH HZ.
7- ŞEYH HSAN-ÜL FATİRİN
8- ŞEYH İSMAİL GARİP
9- ŞEYH MUSTAFA KURDİ
10- HAYSA ZEMZEM HZ.
11- ŞEYH ABDULKADİR - SANİ
12- ŞEYH HAMZE HZ.
13- ŞEYH İBRAHİM HAKKI HZ.
14- DERVİŞ OSMAN HZ.
15- MUHAMMED SORAHANİ HZ.
16- NURHAMZE

ŞEYH İSMAİL FAKİRULLAH HZ.  (1657 - 1734 )

Şeyh İsmail Fakirullah Hz. 1657 tarihinde Tillo'da doğmuştur.Sevgili Peygamberimiz
Hz. Muhammed S.A. soyundandır. Küçük yaştan itibaren ilim tahsiline başlamış ve ömrünün sonuna kadar ve aralıksız  olarak ilim tahsilini sürdürmüştür. Fakirullah Hz. İç alemi ilim ve ibadetin verdiği aşk ve lezzetle doludur. O bir mürşid ve mana aleminin sultanıdır. Meşhur kuyu hadisesi ile GAVSİYET  Tacını giymiştir. Bir çok yazılı eseri yanında yanında en büyük eseri halifesi İbrahim Hakkı TA. Kendisidir. Alim ve Amil, Fazıl ve Kamil bütün faziletleri üstünde toplayan Şeyh İsmail Fakirullah Hz. 1734 tarihinde Tillo'da vefat etmiştir. Talebesi, İbrahim Hakkı Hz. Tarafından yaptırılan ve Astronomi harikalarını bünyesinde toplayan ve kendi adını taşıyan Tillo'daki, türbede medfundur.




 İBRAHİM HAKKI HZ.  (1703 - 1780)

İbrahim Hakkı Hz. 1703 tarihinde Hasan kale'de doğmuştur. Tillo'ya 9 yaşında bir çocuk iken gelmiş ve FAKİRULLAH Hz. İlim dünyasında dini ve Fenni  ilim eğitimine başlamış, Hocası Şeyh İsmail Fakirullah Hz.'den aldığı ilim ve feyz ile olgun bir bilim adamı olmuştur. İbrahim Hakkı Hz. yetmiş seneyi geçen mübarek hayatında verdiği ölmez eserlerle kuvvetli bir bilim ve fikir adamı olduğunu göstermiştir.



İbrahim Hakkı Hz. Müspet bilim adamıdır. Eserlerinde Mühendislik, Astronomi, Tıp, Fizik ve Kimya gibi müspet ilimlerden ve ayrıca dünyanın dört esas maddesi olan su, hava, toprak ve ateş üzerine çeşitli eserler vermiştir.

İlim denen Sosyal servetin fertlerde kalmaması gerektiği ve bunun cemiyete yayılmasını esas almış ve bu döşünce ile birçok eser vermiştir. İbrahim Hakkı Hz.'nin tespit edilen 58 adet eseri mevcuttur. Hepside önemli ve değerli olan eserler yanında en önemlisi Marifet namedir. Bu ölmez eserde sadece bir bilgi kitabı değil, Harcı ve Temeli iman  ve irfanla yoğrulmuş yıkılmaz bir abidedir.

İbrahim Hakkı Hz. İlmi çalışmalarını yaparken bir çok astronomi aleti yapmış ve bilimsel çalışmalarını bu aletlerden yararlanarak yapmıştır.

İbrahim Hakkı Hz. 1780 tarihinde Tillo'da vefat etmiştir. Hocası Şeyh İsmail Fakirullah Hz. Türbesinde medfundur.

İBRAHİM HAKKI HZ.'NİN ŞİİİRLERİNDEN SEÇMELER TEVZİFNAME

Bütün İşleri Allah'a Havale Etme Her İşte O'na Güvenme Hakkında

HAK ŞERLERİ HAYR EYLER
ZANNET ME Kİ GAYR EYLER
ARİF ANI SEYREYLER
MEVLA GÖRELİM NEYLER
NEYLERSE GÜZEL EYLER

HİÇ KİMSEYE HOR BAKAM
İNCİTME GÖNÜL YIKMA
SEN NEFESİNE YAN ÇIKMA
MEVLA GÖRELİM NEYLER
MEYLERSE GÜZEL EYLER

HER SÖZDE NASİHAT VAR
HER NESNEDE ZİYNET VAR
HER İŞTE GANİMET (27) VAR
MEVLA GÖRELİM NEYLER
NEYLERSE GÜZEL EYLER

VALLAHİ GÜZEL ETMİŞ
BİLLAHİ GÜZEL ETMİŞ
TALLAHİ GÜZEL ETMİŞ
ALLAH GÖRELİM ETMİŞ
NETMİŞSE GÜZEL ETMİŞ
MEVLA GÖRELİM NEYLER
NEYEYLERSE GÜZEL EYLER




 ŞEYH MÜCAHİT HZ.

Asıl adı İbrahim olan Şeyh Mücahit Hz. Şeyh Hamza Elkebir Hz.'nin oğludur. Tillo'da dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. İbrahim Hakkı Hz. Eserlerinden onun çok sayıda kerametlerinden bahsetmiştir. Tillo'da O'nun soyundan gelen aileler ve O'nun adına bir mahalle mevcuttur.

1262 yılında babasından önce Tillo'da vefat etmiştir. Türbesi İsmail Fakirullah Hz. İle İbrahim Hakkı Hz.'nin bulunduğu türbenin 150 metre sağında bulunmaktadır.






 ŞEYH HAMZA EL - KEBİR

Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Soyunun büyük sahabe Halid Bin Velid'e dayandığı bilinmektedir. On iki çocuğu olmuştur ve hepsinin de velayet makamına ulaştığı bilinmektedir. 1271 tarihinde vefat etmiştir. Mezarı Tillo'da ve kendi adına yaptırılan türbededir.

 SULTAN MEMDUH HZ. (1761-1847-)

Sultan Memduh 1761 tarihinde TİLLO da doğdu. İsmail Fakirullah Hz. Torunudur. Tasavvuf alanında büyük dedesi Şey İsmail FAKİRULLAH Hz.'nin marifet ve nurlarının güzelliğini içeren tarikata bağlı olarak ilim tahsiline başlamıştır.
İlim tahsilini önceleri babası yanında başlamış ve daha sonra büyük mütefekkird İbrahim Hakkı Hz. Yanında başlamış ve daha sonra büyük mütefekkir İbrahim Hakkı Hz. Yanında devam etmiş ve amcası Şeyh Mustafa'nın manevi terbiyesi ile gavsiyet tacını giymiştir.

Büyük Âlim Sultan Memduh Hz. 47 bin beyitlik bir divan yazmıştır. Değeri Ölçülemeyecek kadar kıymetli eser Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmıştır. Sultan Memduh Hz. 1847 tarihinde TİLLO'DA vefat etmiş ve TİLLO'DA kendi adıyla anılan Türbede defnedilmiştir.



Zemzemil Hassa Hazretleri Doğum:1765 Vefat: 1852

Şeyh Mustafa Fani Hazretlerinin kızıdır. Sultan Memduh Hazretlerinin eşidir. Kendisine has divanı vardır. Yaşantısı ibadet ve zikir ile geçmiştir. Sultan Memduh Hz. Türbesinde medfundur.

1890 yılında Tillo'ya gelen Bediüzzaman, Kubbe-i Hasiye denilen bu kubbede tek başına kalarak Kamus-u Okyanus adlı lügati babu's-sin'e kadar (1155 sahife) ezberlemiştir. Bu arada kardeşi Mehmet'in getirdiği yemeğin tanelerini karıncalara veriyor suyuna da ekmeğini batırarak yermiş. Neden böyle yapıyorsun diyenlere Bediüzzaman :"karıncaların içtimai hayatlarında malikiyet,çalışkanlık,yardımlaşma ve vazifeşinaslık var. Ben bunu gördüğüm için bunların cumhuriyetçi oluşlarına mükafaten kendilerine yardım etmek istiyorum" diye cevap verir.

KIRK ATLI, BİR GARİP OLAY VE ÜVEYİKLİ’DE BİR TÜRBE

KIRK ATLI, BİR GARİP OLAY VE ÜVEYİKLİ’DE BİR TÜRBE
KIRK ATLI, BİR GARİP OLAY VE ÜVEYİKLİ’DE BİR TÜRBE

Kdz. Ereğli Ormanlı Beldesi’ne bağlı Üveyikli Köyü’nde bulunan Çirazlı Türbesi’nin hikâyesi tarihi bir olayla dikkat çekiyor. Yaşandığı öne sürülen bu hikaye araştırmacı yazar Recep Çetin’in yazısıyla Ereğli’nin tarihine yaptığımız yolculukta bizleri dikkat çekici bir hikayeyle buluşturdu.


    
  
Türbenin yapımındaki katkıları nedeniyle Kdz. Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık ve Alaplı Belediye Başkanı Nevzat Çimenoğlu’nun isimleri türbede bulunan bir taş üzerine yazılmıştır.


İşte, aldığımız bilgilerden derlediğimiz öykü;

“Köyden bir gün 40 atlı geçer…
Köy üzerinden yolculukları esnasında dinlenmek, mola vermek üzere bir yerde konaklarlar…
Kiraz, dut vb meyve ağaçlarının bulunduğu bir mekânda…
O arada köylüler durumu fark eder…
Bakarlar ki, temiz yüzlü-düzgün tipli insanlar, bunlar…
Sanki “evliya’lıklarını-hacı’lıklarını- hoca’lıklarını” test etmek istercesine, şu adamları bir tanıyalım metodu uygulamaya niyetlenirler… 
Bir köylü, atlı gruptan şöyle bir talepte bulunur;
“Bizim bir cenazemiz var, namazını siz kıldırabilir misiniz”…?

Atlı gruptan biri, “olur, tabi ki kıldırırız” demiş…
Köylü, hazırladıkları tabut gibi bir şeyin içine köyden canlı bir insanı, ölü diyerek koymuşlar ve namazı kılınmak üzere evliya-hocanın önüne getirmişler…
Hoca namaza duracağı ve niyet edileceği esnada köylüye sormuş:
“Canlı diye mi, Meyit-Ölü diye mi niyet edeceğiz”…
Kalp gözüyle mi, her nasılsa anlamış yani hissetmiş durumu hoca…

Köylü: “Meyyit için Hocaam” demiş…

Neyse…
“Allah için namaza, Resulullah için Salavata, Meyyit için duaya-namaza, uyun hazır olan İmama” diye bir niyet edilmiş ve cenaze namazına durulmuş…

Defin işlemlerinden önce- tabutun içine konan köylüye- bir bakalım istenmiş…
Fakat, o evliya gibi adamın “Meyyit için” diye niyetinden olsa gerek, canlı olan kişi, ölü olarak bulunmuş…

Ve bugün Üveyikli Köyünde bulunan Türbenin de o şahsa ait olduğu zannediliyor…