KARIŞIK

6 Ağustos 2016 Cumartesi

Seyyid Süleyman Türbesi

 ANKARA / ÇUBUK – Susuz Köyü


Seyyid Süleyman Türbesi
 Seyyid Süleyman Türbesi, Ankara İli, Çubuk İlçesi, Susuz Köyünün girişindedir.  
Seyyid Süleyman Kimdir: Çubuk bölgesindeki önemli Alevi Köylerinden biri de Susuz Köyüdür. Susuz Köyü ocağı Cibali Sultan’a bağlıdır. Horasan’dan bölgeye gelmiş ve burayı yurt tutmuşlardır. Buradaki Alevi Dedeleri Peygamber soyundan gelmektedir.
Seyyid Süleyman Seyyid Abdullah’ın oğlu olup 1274(H) yılında doğmuş, 1317(H) yılında vefat etmiştir. Aşık olan Seyyid Süleyman’ın deyişleri bugün de seslendirilmektedir.

Türbenin Durumu: Türbe köyün girişindeki mezarlıkta, betonarmeden bir mezardır.

Ziyaret Nedeni: Türbeler değişik dilekler ve ihtiyaçlar için ziyaret edilmektedir.

Kaynakça: www.gazi.edu.tr (Çubuk Yöresi Alevi Köyleri -Doç.Dr. İbrahim Arslanoğlu) /www.facebook.com ( Susuz Köyü Sayfası)

Dokuzlar Türbesi

ANKARA / KALECİK / Merkez


Dokuzlar Türbesi
Dokuzlar Türbesi
Dokuzlar TürbesiDokuzlar Türbesi, Ankara İli Kalecik İlçesi merkezinde Cıvık Mahallesi İstasyon Caddesindedir.
Dokuzlar Türbesinde yatan şahıslar meşhur olmamasına rağmen yöre halkı tarafından ulu kişiler sayılıp ziyaret edilmektedir. Türbede medfun şahıslardan birinin Seyyid olduğu bilinmektedir.

Türbe eğimli bir arazi üzerine oturmuş olup, dikdörtgen planlıdır. Kerpiçten inşa edilen türbe eğimli çatıyla örtülüdür. Türbede dokuz sanduka bulunmaktadır. Türbe Koruma Kurulu kararıyla 1981 yılında 1.Derece Anıt Eser olarak tescillenmiştir.
       
Kaynakça: www.envanter.gov.tr

Kırklar Türbesi 

 AFYONKARAHİSAR -Sandıklı -Tepekent


Kırklar Türbesi

Kırklar Türbesi Sandukası Afyonkarahisar İli Sandıklı İlçesi doğusunda bulunan günümüzde Tepekent olarak anılan ve eskilerin Hıdırlık Tepesi denilen yerde türbesi vardır.
Türbenin içinde bir zatın sandukası vardır. Bu kişinin kim olduğu konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Günümüzden 40-50 yıl kadar önce burada kırk adet mezarın bulunduğu rivayet edilmektedir. Türk halk inancına uygun bir ziyaret yeridir. Üçler, Yediler ve Kırklar türbeleri, tekkelerine Anadolu’muzun bir çok yerinde rastlanmaktadır. 
Türbe betonarmeden sade yapılmış bir türbedir. İçinde tek bir sanduka mevcuttur.

Ziyaret Nedeni: Yöre insanları ve çevre illerden gelenler tarafından ziyaret edilen türbe genellikle çeşitli sorunlarına derman bulmak amacıyla dilek dilemek ve adak adamak için gelinir. Her türlü sıkıntı, dert ve hastalık için ziyaret edilmektedir. Türbede dilekleri için küçük taşlardan şekiller yapılmaktadır. 

Kaynakça: Ali Osman Karakuş - Sandıklı Türbeleri-I –Sandıklı Belediyesi -2011 /www.metinozdemir87.blogspot.com (Resimler için Metin Özdemir’e teşekkür ederim.)

Kadınana Türbesi

AFYONKARAHİSAR –Merkez –Kadınana Caddesi


Kadınana Türbesi
Türbenin İçi
Kadınana Türbesinin Yeri: Afyonkarahisar İlinin Merkezinde Kadınana Caddesinde bulunan Kadınana İlk Öğretim Okulunun yanında türbesi vardır.
Kadınana Kimdir: Afyonkarahisar’da Kadınana adında üç kız kardeşin 2 adet türbesi vardır. Bu maddede andığımız Kadınana Asiye Sultan olarak anılmaktadır. Kardeşleri Melek Peykerve Naime Gevher Hanım’dır.
Kadınanalar Selçuklu Hükümdarlarından III. Alaaddin Keykubat’ın kızlarıdır. Anadolu valisiEmir Çobanoğlu Demirtaş (Timurtaş) Beyin zulmünden kaçarak Afyon’a gelirler. Üç kız kardeşte Afyon’un imarında bir çok iş yaptıklarından dolayı Kadınana olarak anılmışlardır. Asiye Sultan yaklaşık bin kişilik mezarlık yaptırmıştır.  
Türbenin Durumu: Türbe 13. veya 14.yüzyılda kesme taştan yapılmış kubbeli tarzdadır. Türbenin içinde sadece bir sanduka bulunmaktadır.
Ziyaret Nedeni: Çevre halkı tarafından sayılan, sevilen ve hürmet edilen Kadınanalar değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.

Kaynakça: Abdulhalim Durma – Evliyalar Şehri Afyonkarahisar – 2009 /www.panoramio.com

Seyyid Hasan Basri Türbesi 

AFYONKARAHİSAR -İscehisar -Seydiler Beldesi


Seyyid Hasan Basri Türbesi
Türbe Tabelası

Seyyid Hasan Basri Türbesi

Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri Türbesi
Seyyid Hasan Basri TürbesiAfyonkarahisar İlinin İscehisar İlçesine bağlı olan Seydiler Beldesi Cumhuriyet Mahallesinde camisi ile bitişik türbesi vardır.

Seydiler kasabasına ismini veren Seyyid Hasan Basri ve arkadaşlarıdır. Halep’te öğrenim gördükten sonra, Hacı Bektaşı Veli’nin yanına gelen Hasan-ı Basri burada eğitimini tamamlayıp arkadaşları, Yargeldi SultanHayran Balı Sultan veKaraca Ahmet Sultan ile birlikte Afyonkarahisar’a gelip burada dağılırlar ve kendi zaviyelerinin kurarlar. Hasan-ı Basri’nin Kadiri tarikatına mensup olduğu belirtilmektedir.
Bektaşi menakıplarında adı Karaca Ahmet Sultan ile birlikte adı anıldığından Hasan-ı Basri’nin 13.yüzyılın sonu veya 14.yüzyılında başında yaşadığı düşünülmektedir. 1333 tarihli icazetnameye göre asıl adı Hasan bin Basri bin Habib’dir.    

Türbe camiye bitişiktir. Ahşap tavanlı türbe yine iki adet ahşap direk ile desteklenmektedir. Türbede Hasan-ı Basri’nin sandukasının haricinde bu zaviyede görev almış arkadaşlarının sandukaları bulunmaktadır. Türbede Hasan-ı Basri, eşi ve oğlunun türbesinin haricinde yedi tane arkadaşının türbesi bulunmaktadır. Türbede dört adet sancak bulunmaktadır. Ayrıca gelen hastanın türbede gecelemesi için de bir yatak bulunmaktadır.
Türbenin yanındaki hazirede değişik dönemlerden kalma arkeolojik devşirme taşların da kullanıldığı mezarlar bulunmaktadır.   
Ziyaret Nedeni: Genellikle kedi köpek ısırması üzerine ısırılan kişi türbeyi ziyarete getirilir. Türbedar tarafından türbeden alınan toprakla ovalanan kişiye, perhiz verilir ve tuz yedirilir. Hayvan tarafından ısırılan kişinin, eğer ısırılmadan kısa zaman sonra türbeye getirilirse iyileşeceğine inanılır.
Türbeye bayılma ve benzeri rahatsızlıkları olan hastalar getirilir. Hastalar günün her saati kabul edilir. Hastaya tekkenin görevlendirdiği hastabakıcılar bakar. Hasta suya baktırılır, üşüyüp üşümediği sorulur. 
Türbeye Hasan-ı Basri hazretlerinin torunları bakmaktadır. Gelen hastaya kadınsa kadın, erkekse erkek görevli eşlik eder. Kuduz tedavisinde şu ilginç uygulama yapılır: Ağustos ayının başında 10 gün kadar tekkeye 1cm büyüklüğünde Kuduz Böceği denilen böcekler gelmektedir. Bu böcekler sadece Tekke görevlileri tarafından toplanır ve kaplara konularak ölmesi beklenir. Ölünce güneşte kurutulan böcekler, tedavi için toz haline getirilir.
Hayvanlar ısırılan kişiler tedavi için tekkeye gelir. Muayene edildikten sonra tedavi genellikle bir gün sürer ve yeterli sonuç alınamazsa tedavi üç güne çıkarılır, sonra yanına terkipten verilerek hasta evine gönderilir. Tedavide, hasta Hasan-Basri’nin sandukası yanında dua ettirilir, tekke suyunun içine bir fiske Kuduz Böceği tozu, türbe toprağı karıştırılır ve hastaya üç yudumda içirilir. Sonra yağsız, tuzsuz çorba mayasız ekmekle beraber hastaya verilir. Hasta tedavisi iyileşinceye kadar aynı şekilde devam eder.       
Kuduz Böceği Unu
Menkıbeler: 1-) Bektaşi Menakıbına göre Seyyid Hasan Basri, Karaca Ahmet Sultan,Yargeldi Sultan (Akşemsettin) ve Hayran Veli Sultan arkadaştırlar. Eğitimlerini tamamlayıp Afyon’a gelirler ve dolaşırlarken susarlar ve namaz vakti gelmiştir. Karaca Ahmet Sultan asasını yere vurur ve yerden su fışkırır. Çıkan su ile işlerini hallederler. Bu suyun çıktığı yere bir çeşme yapılır. Bu çeşme bugün Olucak Çeşmesi’dir.
2-) Bu menkıbe diğer versiyonunda ise Hasan Basri ve askerleri Afyon’dan dönerlerken askerlerinden birisi yolda rahatsızlanır. Karın ağrısı çeken askeri görünce Hasan Basri asasını yere vurur ve topraktan “acı su” fışkırır. Bu suyu içen askerin karın ağrısı hemen geçer. İşçehisar’ın doğusunda iki tepe arasında bu su hala kaynamaya devam etmektedir.

Kaynakça: Nihat Aytürk – Bayram Altan – Türkiye’de Dini Ziyaret Yerleri- Altanoğlu – 1992 / Abdulhalim Durma –Evliyalar Şehri Afyonkarahisar -2009.

Kureyş Baba Türbesi

AFYONKARAHİSAR -Sinanpaşa -Boyalı Köyü




Kureyş Baba Türbesi
Kureyş Baba Türbesi
Kureyş Baba Türbesi
Afyonkarahisar İli Sinanpaşa İlçesi Boyalı Köyün merkezinde kümbet şeklinde türbesi vardır.

 Akkoyunlu Yörük komutanlarından Oğuz oğlu İlyas oğlu Kureyş Bey olarak anılmaktadır. 
 
. 13.yüzyılın başında yapılan kümbet ve zaviye 1970 ve 2007 yıllarında restore edilmiştir. Türbenin girişi olan taçkapının çokkollu yıldız süslemeleri dikkat çekicidir.

Ziyaret Nedeni: Çevre halkı tarafından hayır duası ve değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.

Kaynakça: www.facebook.com / Abdulhalim Durma – Evliyalar Şehri Afyonkarahisar – 2009.

Safiyüddin İshak Türbesi / İran


2010 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine eklenen İran'ın Erdebil şehrinde yer alan türbe Safevi Türk Sultanlığının kurucu olan,  Şah İsmail'in soyunun başlangıcı olarak kabul edilen dini önder Şeyh Safiyüddin İshak'a aittir.

Yaşadığı çağda Pīr-i Türk olarak anılmış ve Safevi hanedanlığının atası kabul edilmiştir.  Devrin İslami Sufi düzeninin önde gelen liderlerinden ders alma fırsatını yakaladı ayrıca Şia mezhebinden olanların kutsal kabul ettiği 12 İmam ile akrabalığı bulunduğuna inanılması sebebiyle,  Şia mezhebinden olanların saygı gösterdiği dini bir  lider olarak kabul edilmekte.
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak 
Safiyüddin İshak türbesi ilk oğlu Şeyh Sadr tarafından yaptırılmıştır. Türbe, Şia tasavvufunun temsil eden sekiz öğreti sebebi ile sekiz adet kapıya sahiptir.  Safiyüddin İshak türbesi 17 metre yüksekliğinde mavi çiniler ile süslenmiş uzun boylu yuvarlak bir kubbeye sahip , türbe karakteristik  tasarım ile anılır.
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak
UNESCO Dünya Mirası - Safiyüddin İshak 
Çeşitli parçalar kademeli olarak Safevi hanedanlığı sırasında ana yapıya ilave edilmiştir. Safevi şeyhleri ve Çaldıran Savaşın'da öldürülen askerlerin bu bölgeye gömüldüğü rivayet edilir.
Safiyüddin İshak El İzinin Temsili
Safiyüddin İshak El İzinin Temsili
Türbeye bağlı olarak bir kütüphane , bir cami , bir okul , bir sarnıç , bir hastane inşa edilmiş ve Safevi Türk Sultanlığı boyunca ücretsiz olarak halka hizmet etmesi sağlanmıştır.

Kabak Şeyh türbesi ..kayseri.kabaklı

 

DEVELİ VE YÖRESİ YATIRLARI (HAK AŞIKLARI)
Diyanet İşleri Başkanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre

Kabak Şeyh türbesi:

Türbe, Kayseri ili Develi ilçesi, Kabaklı köyü’ndedir. Türbede yatmakta olan 4 kişiden birisi Kabah Şıh'dır .Kimin ve ne zaman yaptırdığı bilinmeyen türbe yığma taş duvarla örülü ve üzeri açıktır .Etrafında da çamlar vardır.
Geçmişte ziyarete gelen hamile kalan kadınlar taş saymak suretiyle bebeklerinin cinsiyetini tesbite çalışırlardı. Ancak şimdilerde bu uygulama kalmamıştır. Rivayete göre Dede, türbesinin üzerinin örtülmesini istememekte, örtüsünü fırlatıp çayırlara atmaktadır.
Bakımı ile Kabaklı köyünün ilgilendiği türbeyi halk, mübarek gün ve gecelerde, bayramlarda ziyaret etmektedirler .

Hamile kadınların bebeklerinin cinsiyetini tesbit için yaptıkları çeşitli uygulamalar vardır. Bunun için kadın bıçak veya makasın üzerindeki mindere oturtulur , yumurtanın sarısı saç kılı ile ikiye ayrılıp merkezine bakılır, kadının başına tuz dökülüp tutumu izlenir. Vs. Birçok türbenin üzeri açıktır. Allah'ın rahmetinin üzerine yağmasını istediğine inanılır. Birçok yatırın türbesini örttürmediğine inanılır. Anadolu'da yatırlar çoğunlukla kutsal gün ve gecelerde ziyaret edilirken geçmişte bu ziyaretler ilahi okunarak, lokma ve helva ikramlı uygulamaları olurdu. Kabak Şeyh ismini ünlü bir Kabak yetiştiricisi olmasından da almış olabilir.


türbesi
çemberlitaş

Karababa Türbesi

Bir zamanlar, Çemberlitaş'da Atik Ali Camii civârında, Mimar Hayreddin Mahallesinde, Rıfâiyye'nin Ulvâniyye kolundan Kara Baba-yı Velî Dergâh-ı Şerîfi varmış... Devrin en kıymetli zâkirlerinin sık sık gittikleri bu dergâh İstanbul'daki en göze çarpan Kıyâmî Rıfâî tekkelerinden bir hâline gelmiş....Bu dergâh-ı şerîfin son postnişîni Hakkâkzâde Ali Haydar Bey, Cemâleddin Server Revnakoğlu'nun babasının çok yakın dostu olduğundan, Revnakoğlu çocukluğunda bu dergâha çok sık gidermiş...Bir makâlesinde bu dergâha devâm eden zâkirleri tek tek zikrettikten sonra dergâhın son postnişîni Ali Haydar Efendi hakkında çok mühim bilgiler veriyor....

ALİ HAYDAR EFENDİ

Cemâleddin Server Revnakoğlu diyor ki :
Doğma büyüme İstanbul çocuğu olan tekkenin son şeyhi Ali Haydar Bey, gâyetle müeddeb, cidden kibar, asil bir kalem efendisi olduğundan kendisini tanıyan herkesten sevgi ve saygı görürdü. Kendi tarîkinin ve diğer kıyâmî tarîkatların âdâbına, erkânına ve hurde-i tarîk denilen bütün inceliklerine hakkı ile vâkıf olduğu gibi mûsikîden de anlardı. Hele Klasik Tekke Mûsikîsini iyi bilenler, iyi öğretenler arasında sayılırdı. Tatlı, muhrik ve ihâtalı güzel sesi ile Ramazanlarda pâdişâh sarayında ve Enderûn-i Hümâyûn'da, sûret-i mahsûsada yaptığı müezzinbaşılığından ve kıyâmî dergâhlardaki zâkirbaşılığından başka mevlidhânlığı ve mersiyehânlığı ile şöhret bulmuştu.
Saatlerce süren kıyam resiliğinde, manzûm münâcâtın okunmasından, "kıyam tevhîd"ini usûl ile açması, kısmetmesi ve zikir idâresi de hakîkaten üstâdâne idi. Bunlara ilâveten bildiğimiz Mevlid-i Şerîf'i, bilhassa bugün kaybolmuş olan, besteli mevlidi, Mi'râciyye'yi ve onun tevşihlerini, her çeşit mersiyeleri, hele Yazıcıoğlu Mersiyesi'ni, kezâ Bektâşî meydanlarına mahsûs Sâfî Baba Mersiyesi'ni ve bütün bunları eslafdan gelme usûlü ile, tavr-ı mahsûsunda ve en iyi şekilde okurdu. Tahsil görmüş irfanlı, dirâyetli bir insan olduğu için bu eserleri okurken, metnin edebî fesahatini, kendi kalıbına koyup değiştirmez, lehçe ve şîve husûsiyetlerini, dil karakterini bozmaz, aynen muhâfaza ederdi...
Dergâhların sırlanmasından sonra son memuriyetleri olan Duyûn-i Umûmiyye evrak kaleminden ve Balıkhâne'nin Tuz İnhisarı kalem amirliğinden emekliye ayrılmıştı. Bu tarihten vefâtına kadar Beyazıd Cami-i Şerifinde fahrî olarak müezzinbaşılık etti. 
Camilerde cumhurla okunan tevşihli mevlid-i şerîflerin ilâhi korosunu klasik usullerle ve fevkalade bir surette idare eylerdi. Eski fasılların, ağır bestelerin pek çoğu hafızasında saklı idi. Bu eserleri unutanlar veya eksiğini tamamlamak isteyenler Haydar Bey'e mürâcaat ederlerdi. 
Yazısı da pek güzeldi. "Saz Rık'a" denilen inci gibi zarîf, incecik yazısı ile edîbâne, münşîyâne yazılar yazar, seci'li mektuplar ve hâtırâlar kaleme alırdı. Çeşitli makamlarda yüzlerce ilâhi, şuğul, durak ve mersiyelerden seçerek meydana getirdiği büyük "İlâhi Mecmuası" zâkirler ve mûsikîşinâslar için bulunmaz hazîne değerini taşıyordu...Bilmiyoruz acaba bu eser muhafaza edilebildi mi?
Karababa Dergâhının son postnişîni Haydar Efendi 1935 senesi Ağustos ayında kanserden vefât etmiş ve Merkez Efendi Kabristanında, Kâdiriyye-i Berzenciyye'den Bağdatlı Şeyh Yusuf Baba'nın yanına defnedilmiş. Ancak maalesef ilgisizlik ve aynı kabire başka definler yapılması yüzünden kabir ortadan kaybolmuş...

Rahmetullahi aleyh...

Hiç akla gelmeyecek başka bir kitapta da bakın bu tekke ve Şeyh Ali Haydar Efendi nasıl anlatılıyor....

AZİZ NESİN'İN HATIRALARINDA ALİ HAYDAR EFENDİ
Hilmi, Karababa Dergâhı Şeyhi Haydar Bey'in oğluydu. Karababa Tekkesi Çemberlitaş'taydı. Tekkenin bulunduğu sokağın adı da Karababa Sokağıydı. Her nedense belki de sözde devrimcilik gösterisi çabasıyla, Karababa Sokağının adı Dönem Sokağı olarak değiştirildi....Haydar Bey tekkenin son şeyhiydi...
Aile dört kişiydi. Büyük oğul Hilmi, küçük oğul Ahmet, babaları Haydar Bey ve anneleri. Soyadları Karababa, tekkenin kurucusu Şeyh Karababa'dan alınmışdı. Anne saraylı bir Çerkez hanımı idi. Kendisine anne dememi isterdi. Ben de isterdim ama diyemezdim. Hafta tatili gecelerinin çoğunu onların evinde geçirmeye başlamıştım. Evin bir oğlu da ben sayılıyordum. Hilmi'nin annesi de babası da beni çok seviyor ve bana çok yakınlık gösteriyorlardı...
Karababa Tekkesi, harem ve selamlık olmak üzere iki bölümdü. Aile, iki katlı olan harem bölümünde otururdu. Tek katlı olan selamlık bölümünde semahane ile iki de oda vardı. Selamlık bölümü kullanılmıyordu. Sokak kapısından haremin taşlığına girilirdi. Taşlıkta, bu tekkenin kurucusu Karababa Şeyhinin türbesi ve başka sandukalar vardı. Buradan geçilerek eve girilirdi. Yani türbede sandukaları olan ölüler de evin insanlarından gibiydiler; ev işlerine davranış olarak karışmasalar bile, sessiz varlıklarını duyururlar, toprağın altından toprağın üstündekileri sessizce etkilerlerdi. Alt katta geniş bir mutfak vardı, yemek odası olarak da kullanılırdı. Üst katta sofa ve dört oda vardı. Ortadaki oda Hilmi'nindi. Ben de aynı oda da kalırdım, aynı yatağı bölüşürdük...
Haydar Bey, Abdülhamid'in müezzinbaşısı imiş, İnce, yanık, içli bir sesi vardı. Mevlidhanlar, ilahiciler, eski musikiye çalışanlar eve gelip Haydar Bey'den usul meşkederlerdi. Böylece onun sesini biriki kez dinleyebilmiştim. Eskiden Duyûn-i Umûmiye Muhasebecisiymiş. Milli Mücâdele sırasında Anadolu'ya silah kaçırılmasında emeği geçmiş. Cumhuriyet kurulduktan sonra Tuz İnhisarında - o zaman tuz, devletin tekelinde bir maddeydi - Levazım Müdürlüğü görevini yapmış. Ben tanıdığımda Balıkhane'de Muhasebeci'ydi.....Muhasebecisi olduğu kurumun yönetmeni birgün Haydar Bey'e sakalını kesmesi gerektiğini söyleyince, onurlu bir insan olan Haydar Bey de :
- Geç bile kaldık...deyip istifa dilekçesini vermiş, emekliliğini istemişti. İki yıl sonra da boynundaki egzamalar kansere dönüşüp ölümüne yol açmıştı...
Yokuşun Başı
Böyle Gelmiş Böyle Gitmez, Cilt 2. s337-338
ŞEYH MANSUR TÜRBESİ..KİLİS



Bu türbe, Kilis'in 3 km güneyinde bağ ve bahçelerin içerisindedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde: "Şehrin kıblesinde aydınlık bir kubbe içinde Şeyh Mehmet Simati isminde Hz. Peygamber'in çeşnigir başının yattığını, Hz. Peygamber'in sofrasını / simatını döşediği için kendisine 'simati (sofra, yemek masası, sofraya gelen yemekler, ziyafet)' denildiğini, her zaman tekkesine gelen fakirlerin ağırlandıklarını, Hz. Peygamberin ashabından olup, Hz. Ebu Bekir'in halifeliği zamanında şehit olduğunu ve bu türbenin yanında da küçük kubbeli bir yapının da Şeyh İzzeddin ve Şeyh Yusuf a ait olduğunu" belirtir.

Hz. Peygamber'in çeşnigir başı olan bu zatın, Hz. Peygamberin yanından gelen sahabelere hizmet ettiği ve gelen fakir insanlara da sofra açarak onların karnını doyurduğu söylenmektedir