KARIŞIK

25 Aralık 2018 Salı

Şeyh Mes’Ud Türbesi - Şanlıurfa

Şeyh Mes’Ud Türbesi - Şanlıurfa



Şanlıurfadaki türbelerin en eski tarihlisi olan bu yapı, aslında dört eyvanlı kapalı Selçuklu medreseleri tarzında inşa edilmiş bir medrese yapısıdır. Doğudaki eyvanın alt kısmındaki odada Şeyh Mesut’un mezarı, eyvan içerisinde de sandukası bulunmaktadır. Şeyh Mesut, Anadolu’nun İslamlaşmasını sağlayan ve halkın mezheplerle tanışmasını sağlayan Hoca Ahmet Yesevi’nin halifelerinden biridir. Şeyh Mes’ud, Nişabur’dan Anadolu’ya gelerek halka İslamiyeti öğretmekle görevlendirilmiştir. Uzun yıllar Urfa’da Müslümanlığa hizmet etmiş evliyadandır. Yapının 100 metre kadar batısında bulunan bir sarnıcın yanındaki kaya üzerine yazılmış Arapça kitabede: "Bu sarnıc, Nişaburlu Said Hengel'in oğlu Mes‘ud tarafından 10 Receb 579 (m. 30 Ekim 1183) tarihinde oyulmuştur. Kim Allah'ı yardıma çağırırsa, Allah ona ve bütün Müslümanlara yardım ve merhamet etsin" yazılıdır.(Kaynak: "Kültür ve İnançlar Diyarı Şanlıurfa" Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları Şehir Kitaplığı Dizisi:26)


GÜLBABA TÜRBESİ..NİĞDE..GÜLLÜCE KÖYÜ

GÜLBABA TÜRBESİ..NİĞDE..GÜLLÜCE KÖYÜ




1600-1700 yılları arasında yaşamıştır. Misâli Baba ve Gülbaba lakaplarıyla tanınmıştır. Türbesi, Merkez Güllüce Köyü Mezarlığı'ndadır. Büyük Türk Padişahı IV. Murat Bağdat Seferi'ne giderken Niğde Güllüce Köyü yakınlarında ordusuyla konaklar, Sadrazam ordunun yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak üzere Güllüce Köyü'nde Gülbaba'yı ziyaret eder. Gülbaba kısıtlı bir malzemeyle askerlerin ve hayvanların yiyecek ihtiyaçlarını karşılar. Bunun üzerine padişah IV. Murat Gülbaba'yı ziyaret eder, kendisine hediyeler verir. Gülbaba'da kış ortasında göğsünden taze, beyaz bir gül çıkarıp padişaha sunar. Bu olaydan sonra köy Güllüce Köyü, Misâli Baba da Gülbaba olarak anılır. Bu rivayet bölgede yaygın bir biçimde, halk arasında bilinmektedir.  Gülbaba Türbesi ile ilgili bir olay da (Rıfat Yüzbaşıoğlu'nun Mehmet Öncel Koç'a yaptığı açıklamada) şöyle gerçekleşmiş: Gülbaba (Misâli Baba) Türbesi ve mezarlık çevresi düzenlemesi sırasında Yalova Gülcü lük Kooperatifi’nden gül talep edilir. Gülleri almak için Niğde'den Yalova'ya bir araç gönderilir. Kooperatif yetkilileri ellerinde sadece beyaz gül kaldığını, renkli güllerin yanlışlıkla başka bir yere gönderildiğini bildirirler. Bunun üzerine sadece beyaz güller alınıp getirilir ve türbe etrafına bu güller dikilir.

Kaynak: Niğde Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tanıtım Kitapçığı

ŞEREF ALİ TÜRBESİ..Niğde .merkez

ŞEREF ALİ TÜRBESİ..Niğde .merkez




Niğde/Merkez, Yukarı Kayabaşı Mah. Şerif Ali Sokağı’ndadır. İnşa kitabesine göre, 1865-66 M. yılında yapılmıştır. Yaptıran Hacı Said Paşa’dır. Orijinal durumunu koruyan Türbe, 1976 yılında restore edilmiş, cephe duvarlarında aşınan taşlar yenilenmiştir. Yapı tek katlı, dikdörtgen planlıdır. Dıştan, 5.90x 9.20 boyutlarında, kuzey-güney doğrultudadır. Yapı inşasında; sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı kullanılmış ve itinalı işçilik görülür. Yapı oldukça sade inşa edilmiştir. 1335 yılında yapılan Sungur bey türbesi ile Kesikbaş, Ağa Yusuf, Arap dede, Şah Süleyman türbeleri de Niğde ili merkezinde bulunmaktadır.

Kaynak: Niğde Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tanıtım Kitapçığı

22 Aralık 2018 Cumartesi

Susuz Dede - izmir-Göztepe

Susuz Dede - izmir-Göztepe 








İzmir’in Konak ilçesinin Göztepe semtinde Susuz Dede Tepesindedir. Hem İnönü caddesinden girişi hem de Mithatpaşa caddesinden girişi olan İzmir'in en büyük parklarından biridir.Parkın en yüksek yerinde halkın Susuz Dede diye andığı kişiye ait bir mezar bulunmaktadır.
Susuz dede’nin kim olduğu hakkında kesin bilgi olmamasına rağmen; susuzluktan ölmüş bir asker ya da evliya olduğu rivayet edilmektedir. Hatta İzmir’in alınmasında emeği geçen Selçuk’lu alperen bir zat olduğu bu sırada susuzluktan öldüğü söylenmektedir.
Bu yüzden mezarına su dökülür. Cuma günü burası ziyaretçi akınına uğrar. Adak adayan ve mum yakan çoktur. Mumluğu dikkat çekicidir. Çeşmesi ise sade görünümlüdür. Ayrıca tepenin altında Helen döneminden kalma bir kilise olduğu da söylenmektedir.
Türbe için dua etmek ,adak dilemek için gelenlerin dışında ,piknik yapmak için gelenler,çocuklarını parka getirenler,çay içip gazetesini okumak için gelenler ile İzmir’in tepeden bakışı ve deniz manzarasını seyretmek için de gelenleri çoktur.


Bayrak Dede –izmir- Bornova


Bayrak Dede –izmir- Bornova 









Bornova İlçesinin dört km. mesafede bulunan Laka köyü mezarlığı yakınlarında Bayrak Dede adında bir yatır bulunmaktadır. Yatırın yanında bir dilek ağacı ve ağaca bağlanmış dilekler vardır. Ayrıca yatırın yanında büyükçe bir kaya ve kayanın ortasında bir oyuk görülmektedir. Dilek dileyen ziyaretçiler bu oyuğa 5 kuruş, 10 kuruş v.b. miktarlarda metal para atarlar. Bayrak dede’nin Bornova’ daki diğer yatırların kardeşi olduğuna inanılır.

EBUL HASAN HARAKANİ türbesi ..kars

EBUL HASAN HARAKANİ türbesi ..kars



Anadolu’ya doğru yola çıkanlardan biri Ebul Hasan El Harakani Hazretleri. Mevlana ondan övgüyle bahseder. 1033 yılında Kars’taki Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşer.

Kanatlanıp pervaz etmeyi, yükselip gökler ötesi alemlere varmayı kim istemez ki? Gönül Hayatında ‘tevhid’e ulaşmayı ve ruhani zevklere gömülüp gitmeyi kim arzulamaz ki? Duygu ve düşüncede saflaşıp özüne ermeyi, insani melekelerini geliştirip rabbanileşmeyi kim düşünmez ki? Elbette bunlar dünyaya geliş amacını bilen herkesin hayalidir. Ama herkes böyle olmayı başaramıyor. Çünkü; cismani zevklerden sıyrılıp behimi arzulara başkaldırmak, binbir kötü duygulardan geçerken bedeni hazlara “Evet” dememek, bir çocuk gibi şu dünyanın çamuruna batmamak kolay olmuyor. Evet… İnsanın yürüdüğü yolda veya yolun sonunda “Esfele-i safilin” de var, “Âlâ-yı illiyyîn” de var, şeytanı şeytanlıkta geri bırakmak da. Tıpkı Efendimiz’in (sas) sevgisi ile kalbi dopdolu olan Ebul Hasan El Harakani Hazretler’i gibi. O meleklerin ulaşamadığı ufuklara ulaşanlardan. O sadece Peygamberimiz’in izini takip ederek insanlığa iyiliği tavsiye edip kötülükten men etmek için Horasan’dan hicret edenlerden biri.

Ebul Hasan El Harakani Hazretleri… O Selçukluların Anadolu’ya girişini kolaylaştırmak için yola koyulanlardan biri. 1033 yılında Kars’ta bulunan Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşüyor. Harakani Hazretleri öyle bir hayat yaşadı ki, ölümünden sonra gelen Mevlânâ Celaleddin-i Rumi Hazretleri gibi birçok zat kendisinden övgüyle bahseder.

Hatta asrın müellifi, Ebul Hasan El Harakani Hazretleri’ni, ölmelerine rağmen halen yeryüzünde tasarrufu devam eden beş büyük zattan biri olarak ifade eder. Çünkü; O daha dünyada iken ahireti görmeyi başardı. İnsanların imanlarının kurtuluşuna hizmet etmeyi varlığının gayesi olarak gördü. Birçok ulema gelip geçmiştir şu hayattan ama en önemli beş büyük zattan sayılmasına rağmen Harakani Hazretleri çok az kişi tarafından biliniyor.

Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve Bediüzzaman Said Nursi kaynaklarında ve sohbetlerinde Hasan Harakani’den övgüyle bahsediyorlar. Ebu’l Hasan Harakani evliyanın büyüklerinden, insanları hakka davet eden ve kendilerine Silsile-i Aliyye adı verilen büyük alim ve velilerin altıncısıdır. Zamanın hükümdarı Sultan Mahmud-i Gaznevi, onun sohbetinde bulundu. Hatta Ebu’l Hasan Harakani’nin ona bir de hırkasını hediye ettiği bizlere rivayet ediliyor. 963 ile 1033 yılları arasında yaşayan Ebul Hasan Harakani Hazretleri’nin asıl ismi Ali b. Ahmet b. Cafer’dir. Mevlânâ Mesnevi’sinde ise “Ebul Hüseyn” diye geçer. Prof. Dr. Reynold Nicholson, Mevlânâ’nın Mesnevi’sine yazmış olduğu şerhte şunlara dikkat çekiyor: “Mevlânâ Celaleddin-i Rumi şiirlerinde her ne zaman “Şeyh-i Din” kavramını kullanırsa bundan amacı Şeyh Ebu’l Hasan Harakani olmuştur.” Yine Mevlânâ birçok sohbetinde “Bizim söylediklerimiz Ebu’l Hasan Harakani’den aldıklarımızdan başka bir şey değildir.” diye belirtiyor.
Ebu’l Hasan Harakani’nin tasavvufi anlayışında muazzam bir insan sevgisi hakimdir. İnsanlara hizmeti kendi varlığının gayesi olarak kabul etmiştir. “Allah’ım; Keşke ben ölseydim de, başkaları ölümü tatmasaydı” veya “Keşke bütün yaratılmışların cezasını bana çektirseydiler de, onlar cehenneme gitmeseydiler” sözleri bunun en açık örnekleridir. Hasan Harakani mükemmel bir ruh inceliğine sahipti; “Allah’ım gariplerin benim tekkemde ölmelerine müsaade etme. Zira Ebu’l Hasan’ın tekkesinde bir garip öldü derlerse, ben o garibin ölümüne tahammül edecek güce sahip değilim” şeklinde Allah’a yalvarıyor.

Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri’nin irfani açıklamalarını oluşturan “Nuru’l Ulum’’ isimli eseridir. Bu yazma tek nüsha halinde Britanya Müzesi kütüphanesinde bulunuyor.

Şeyh Mansur Türbesi ..kilis

Şeyh Mansur Türbesi ..kilis


Kilis’in 3 km. güneyinde, bahçeler arasında bulunan bu türbeden Evliya Çelebi “Şeyh Mansur Türbesi” diye söz etmemektedir. Ancak şehrin kıblesinde, Hz.Peygamber’in sofrasını hazırladığından ötürü Simati denilen Şeyh Mehmet Simati’nin bir dergahı ve yanında da türbesinin olduğuna değinmektedir. Bu türbelerin ne olduğu bilinmemektedir. Büyük olasılıkla bunlar Şeyh Mansur Türbesi’nin çevresinde bulunuyorlardı. 

Günümüze gelen ve kitabesi bulunmayan bu türbenin kime ait olduğu bilinmemekle beraber, halk arasında Şeyh Mansur Türbesi olarak tanınmaktadır. Türbenin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Üzeri kubbe ile örtülü, yuvarlak kemerli giriş kapısının iki yanında yuvarlak kemerli iki penceresi vardır.

Haracoğlu Türbesi ..İhsangazi..kastamonu


Haracoğlu Türbesi ..İhsangazi..kastamonu



Kastamonu İhsangazi ilçesinde, İsalar Mahallesi’ndeki Haracoğlu Türbesi’nin Horasanlı Şeyh Saadeddin-i Haraci’ye ait olduğu sanılmaktadır. Türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ayrıca Şeyh Sadettin Haraci’nin burada yaptırdığı dergah ve diğer yapılardan günümüze hiçbir iz gelememiştir. 

Türbe taş duvarlı bir bahçe içerisinde, tuğladan çokgen planlı yapılmış, üzeri çatı ile örtülmüştür. Mimari yönden bir özelliği bulunmayan bu türbe yakın tarihlerde yeniden yapılmıştır.

21 Aralık 2018 Cuma

Himmet Baba Türbesi ...Elbistan..maraş


Kahramanmaraş Elbistan ilçesinde bulunan Himmet Baba Camisi’nin yanında Himmet Baba’nın türbesi bulunmaktadır. Caminin yapım tarihi bilinmediği gibi türbe ile aynı tarihte yapıldığı sanılmaktadır. Cami ve türbe, mimari üslubundan ötürü XIV.yüzyıla tarihlendirilmektedir. 

Türbe kesme ve moloz taştan kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri içten kubbe, dıştan da konik bir çatı ile örtülmüştür. 

Himmet Baba ile ilgili yörede bir de söylence bulunmaktadır. Bu söylenceye göre; Selçuklular döneminde Elbistan’ın askeri valisi olan Himmet Baba, adaletli yönetiminden ötürü halk tarafından sevilen ve sayılan bir kişi idi. Elbistan’a yapılan bir akın sırasında şehri korurken bir kılıç darbesi ile başı kopmuş, ancak Himmet Baba başını eline alarak savaşın sonuna kadar mücadelesini sürdürmüştür. Bunu gören bir kadın “Şu yiğide bakın” deyince de olduğu yere düşmüş ve bir daha da kalkmamıştır. Bundan sonra halk Himmet Baba’yı düştüğü yere gömmüştür. Daha sonra da burada cami ve bir de türbesi yapılmıştır.
Yedi Şehitler Kesikbaş Türbesi ..ısparta



Isparta’nın fetih yıllarında yapılan savaş sırasında şehit olan ve her biri ayrı bir bölgeyi koruyan gazilerin öldükleri yere gömüldükleri söylenmektedir. Bunlardan biri Tabakhane Camisi yanındaki türbeye gömülmüştür. Diğerleri Şeremed Dede ismi ile İskender mahallesi’ne; Hu Dede adıyla Doğancı Mahallesi’ne; Kurtuluş ile Yenice mahallelerine gömülmüşlerdir. 

Bu türbe çokgen gövdeli olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbe kesme taştan yapılmıştır.Yakın tarihlerde yapılan türbe mimari bir özellik taşımamaktadır. Türbenin girişi yuvarlak kemerlidir.