Haydar Sultan
Bismi Şah, Allah Allah
Horasan Erimiz
Yesevi Pirimiz
Bektaş Veli Hünkarımız
Haydar Sultan
Hasan Dede, Yürük Kulu Ejdamımız
Kadim Erenlerin demine devranına
Hak Muhammed Ali adına hüü!
Horasan Erimiz
Yesevi Pirimiz
Bektaş Veli Hünkarımız
Haydar Sultan
Hasan Dede, Yürük Kulu Ejdamımız
Kadim Erenlerin demine devranına
Hak Muhammed Ali adına hüü!
Veyis Haydardedeoğlu
Anadolunun ortasında Kırıkkale’ye yaklaşık 35km, Keskin Kazasına da 15km uzakta Beğrek dağının eteklerinde kurulan köklü bir köydür. Köyümüz 12. yüzyılda daha yukarıda Beğrek dağının üst kesimlerinde konaklamış ancak hem ulaşım hem de tarıma daha elverişli olmadığı için dağın etklerine inip köyü oraya kurmuşlardır.
Küyümüz daha ilk zamanlarda hiç karışık değildi, ancak kurtuluş savaşından hemen sonra hem Erzurum yöresinden gelen Alevi Kürtler, hemde Sünnü Kürtlere kucak açarak gelen göçmenlere kültürümüz icabı yer, yurt gösterip, yeni gelenlere tarla, koşu hayvanı, saban, ekmek ve aş derken köyümüzün bir parçası haline gelmişlerdir. Zamanla kültür kaynaşması yolulyla evliliklerde yapılmış. Yavuz Sultan dönemi kıyımlarına gögüs gererek yerleşik yurtlarından ayrılmamış ve özünden de hiç ödün vermeden Devletin kontroluna girmeden dimdik ayakta kalmıştır. Ne varki, Hacı Bektaş türbesi büyük bir talihsizlik sonucu Belgrad Ormanlarıyani tarihte Vakayi Hayriye denilen ancak bizim tabirimizle de Vakayi Şerriye bildiğimiz 15 Haziran 1826 yılındaki Yeniçeri Ocağının kapatılmasıyla Kültür Bakanlığı kontroluna alınmıştır. Bu tarih itibariyle Hacı Bektaş kültürü kirletilmeyebaşlamıştır. Türbeye Kültür Bakanlığınca atanan rehberler Hacı Bektaş kültürüne oldukca yabancı hatta bilgi fakirliği yaşamakta olduğu halde Hacı Bektaş köylüleri ve Türkiye'de duyarlı Alevi kuruluşları bu duyarsızlığa sesiz kalmaktalar.
1938 yılında Atatürk’ün ölümüyle başlayan Devlet baskısı Aleviler’le iligile belge ve kaynakların yok edilmesi döneminde köyümüzün elindeki olan Ahmet Yesevi’nin oğlu Haydar’a vermiş olduğu İcazetname köy muhtarlığının elinden zorla alınarak ya yakılmış, yada yok edilmiştir.
Bu konuyla igili Erbay Haydardedeoğlu’nun yaptığı araştırma sonucu Kültür bakanlığı arşivlerinde yalnız Köy muhtarlığından teslim alınan belgeye ait bir eski yazı bulunmakta. İcazetnamenin nereye kaldırıldığı veya ne yapıldığı konusunda hiç bir kayda rastlanmamıştır.
Buda şunu göstermekte, elimizde bulunun belgelerin alınması, veya düşüncemize vurulmak istenen kelepçe bize ne kadar etki yapmış olabilir? Tamam belgelerimizi aldınız, yüreğimizde yatan insanlık seliyle çoşan cesareti, hak sevgisiyle deryaya dalan düşüncemizi, külütürümüzü nasıl yok edeceksiniz.....
HAYDAR SULTAN KİMDİR?
Ahmet Yesevinin oğlu olan Haydardede, Haydarı Kerrar, Haydar Sultan ve Bakancak olarak da bilinen ocağın evlatları olarak bu bilgileri vermekle Türk dünyasında yapılan yanlışlıkları düzelmektden gurur duyuruz.
Haydar, Hacı Bektaş’dan yaklaşık 15 yıl önce daha genç yaşta 5000 insan seliyle önce Amasya, Tokat, Yozgat yöresinden sonra Kayseri'ye kadar gelir. Geçtiği yerlerde insanları gönül seferberliğiyle Alevi kültürünü Divanı Hikmetle başlatır. Ne varki, Kayseri Küffarı acımasızıdır. Haydar esir düşer ve daha sonra şu an bulunduğu yerdeki kuyuya atılır. Bunun üzerine babası Ahmet Yesevi Anadoluya Haydar’ın yarım bırakmış olduğu misyonun devamı için 40 yüce eren görevlendirir.
Bunla başlayan gönül seferberliği Türk Tasavvuf Edebiyatı Hocası olan Ahmet Yesevi, Alevi Bektaşi kültürünü Hacı Bektaş önderliğinde, Yunus Emre gibi Yesevi ocağından yetişen 40 yüce erenler aracılığyla Anadolu'ya gönderen ilk Türk düşünürü büyük insan Ahmet Yesevi’nin oğludur Haydar..
İnancın heteredoks mantığyla yoğrulduğu insanlığın güzelliğiyle harman olan bu düşünce Anadolu'ya Arap dilinden ve kültüründen arıtılmış insana odaklanmış, Ahmet Yesevi Divan’ı Hikmet'iyle yerleşmiştir. Günümüzde Divanı Hikmeti, Diyanet İşleri kendi istediği şekilde yönlendirmekte ve Arapça sözcüklerle içini boşalmaktalar.
Bu nedenle, yüreğinde insanlık sevgisi olan, evrensel değerlere sahip çıkan ve kendi mesleğinde yücelik gören Antrapoloğ ve Etamolocistleri göreve davet ediyoruz. Hem Köyümüzün elinden alınan Velayetnameyi hemde Ahmet Yesevi’nin Divanı Hikmet kültürünü Diyanetin elinden alıp hak ettiği yere devredilmesi için gönül sevgisiyle üstlenecek araştırmaya davet ediyorum. Bu şekilde hem Divanı Hikmet Diyanetinin kıyımından hem de Sünnü zihniyetin hakimiyetinden kurtarılımış olacaktır.
KÖYÜMÜZ CAMİYLE DE TANIŞTI!
1949 yılına kadar da köyümüzde Cami bile yoktu. Ancak, Atatürk sonrası Devletin yanlış duymadınız Devletin zoruyla köyümüze bir Cami yaptırıp bir de imam verilmiştir. Ancak köydeki Sünnü insanlarımız bile Camiye gittikleri az görülür. Bu cami ne yazık ki, daha on yıl önce minaresiyle tanıştı. Hemde kim yaptırdı onu da söylemeden edemeyeceğiz.
Hem Anamın hem de babamın yiğeni aynı zamanda da eniştem Ramis Özlük’ün kardeşi Murtaza Şıh torunlarından Şazili Özlük yaptırmıştır. Şazili Özlük Kırıkkale’de eli kalem tutan ve ilk defa MKK Fabrikasından emekli olarak köye geri taşınan akrabamızdır.
Köy muhtarlığı yaptığı dönemde Devlete yaranıp köye yol, su getirmek uğruna diye Camiye minare de yaptırmış fakat bugün bile köyümüz yine yolsuz ve susuz kalmıştır.
Kasıtlı olarak Cami ve minareyi köyümüze yakışmadığı gibi, kültürümüzn bir ayıbı olduğu için köy görüntüsünün içine almadık.
Ahmet Yesevinin oğlu olan Haydardede, Haydarı Kerrar, Haydar Sultan ve Bakancak olarak da bilinen ocağın evlatları olarak bu bilgileri vermekle Türk dünyasında yapılan yanlışlıkları düzelmektden gurur duyuruz.
Haydar, Hacı Bektaş’dan yaklaşık 15 yıl önce daha genç yaşta 5000 insan seliyle önce Amasya, Tokat, Yozgat yöresinden sonra Kayseri'ye kadar gelir. Geçtiği yerlerde insanları gönül seferberliğiyle Alevi kültürünü Divanı Hikmetle başlatır. Ne varki, Kayseri Küffarı acımasızıdır. Haydar esir düşer ve daha sonra şu an bulunduğu yerdeki kuyuya atılır. Bunun üzerine babası Ahmet Yesevi Anadoluya Haydar’ın yarım bırakmış olduğu misyonun devamı için 40 yüce eren görevlendirir.
Bunla başlayan gönül seferberliği Türk Tasavvuf Edebiyatı Hocası olan Ahmet Yesevi, Alevi Bektaşi kültürünü Hacı Bektaş önderliğinde, Yunus Emre gibi Yesevi ocağından yetişen 40 yüce erenler aracılığyla Anadolu'ya gönderen ilk Türk düşünürü büyük insan Ahmet Yesevi’nin oğludur Haydar..
İnancın heteredoks mantığyla yoğrulduğu insanlığın güzelliğiyle harman olan bu düşünce Anadolu'ya Arap dilinden ve kültüründen arıtılmış insana odaklanmış, Ahmet Yesevi Divan’ı Hikmet'iyle yerleşmiştir. Günümüzde Divanı Hikmeti, Diyanet İşleri kendi istediği şekilde yönlendirmekte ve Arapça sözcüklerle içini boşalmaktalar.
Bu nedenle, yüreğinde insanlık sevgisi olan, evrensel değerlere sahip çıkan ve kendi mesleğinde yücelik gören Antrapoloğ ve Etamolocistleri göreve davet ediyoruz. Hem Köyümüzün elinden alınan Velayetnameyi hemde Ahmet Yesevi’nin Divanı Hikmet kültürünü Diyanetin elinden alıp hak ettiği yere devredilmesi için gönül sevgisiyle üstlenecek araştırmaya davet ediyorum. Bu şekilde hem Divanı Hikmet Diyanetinin kıyımından hem de Sünnü zihniyetin hakimiyetinden kurtarılımış olacaktır.
KÖYÜMÜZ CAMİYLE DE TANIŞTI!
1949 yılına kadar da köyümüzde Cami bile yoktu. Ancak, Atatürk sonrası Devletin yanlış duymadınız Devletin zoruyla köyümüze bir Cami yaptırıp bir de imam verilmiştir. Ancak köydeki Sünnü insanlarımız bile Camiye gittikleri az görülür. Bu cami ne yazık ki, daha on yıl önce minaresiyle tanıştı. Hemde kim yaptırdı onu da söylemeden edemeyeceğiz.
Hem Anamın hem de babamın yiğeni aynı zamanda da eniştem Ramis Özlük’ün kardeşi Murtaza Şıh torunlarından Şazili Özlük yaptırmıştır. Şazili Özlük Kırıkkale’de eli kalem tutan ve ilk defa MKK Fabrikasından emekli olarak köye geri taşınan akrabamızdır.
Köy muhtarlığı yaptığı dönemde Devlete yaranıp köye yol, su getirmek uğruna diye Camiye minare de yaptırmış fakat bugün bile köyümüz yine yolsuz ve susuz kalmıştır.
Kasıtlı olarak Cami ve minareyi köyümüze yakışmadığı gibi, kültürümüzn bir ayıbı olduğu için köy görüntüsünün içine almadık.
DELİLER KUYUSU BU KÖYDEDİR.
Evet doğru duydunuz! Haydar Sultan’ın atıldığı kuyu diye bilinen Köyümüz, Nokta dergisinde ve Uğur Dündar’ın Arena proğramlarında yer almış Deliler Koyusunun bulunduğu yerdir. Köyümüze Anadolunun her yerinden akın akın ziyaretci gelir. Genellikle itikatı sağlam olan kişiler her yıl geri dönüp adak kurbanlarını türbede keserler.
Deliler kuyusundan söz etmişken, Uğur Dündar Arena proğramında insanların saflığından rant çıkaran ve din tüccarlığı yapan kişileri deşifre etmiştir. Kükürtlü gaz çıkaran bu kuyu, sonradan akıl hastası olmuş, hatta saralık geçiren insanların şifa bulduğu yer olarak yıllarca hizmet vermiş. Çocuğu olmayan insanlar bu kükürtlü suyun buharından almış oldukları nefesle de zamanla çocuk yapabildikleri için kız olursa adını Sultan, oğlan olursa da adını Haydar koymuşlardır.
Ancak, din tüccarları bunu kendi çıkarlarına kullanarak tıbbın tedavi edemediği, sakat, topal ve doğumdan özürlü insanları otübüslere doldurarak akın akın ziyaretci getirmeye başlamaları, duygu sömürüsü yapam sahtekarları Arene deşifre etme erdemliğini göstererek durdurmuşlardır. Uğur Dündar basında halka götürdüğü kutsal görevde bir başarıya daha imza atmıştır. Bütün köylümüz bu tür insanlara minettardır..
Hacı Ali Turabi Ocağı Haydar Sultan için Ne söylemiştir?
Haydar Sultan’ın başında hem büyük bir komutan hem de ordunun sancaktarı olan Hacı Ali Turabi’nin torunlarından Hasan Dedeoğlu bakın Haydar Sultan için neler söylemekte:
Türkistan Piri Şeyh Hoca Ahmed Yesevi’nin oğlu Kutbettin Haydar (Haydardede veya Haydar Sultan bilinen) komutasında Anadoluya gönderdildi. Beş bin kişilik ordunun sancaktarı olan Hacı Ali Turabi’yi görevlendirmiştir.
Ordu Keskin Tekfuruna yenildi. Haydar Sultan Kuyuya atıldı. Bunun üzerine Hacı Ali Turabi 1205 yılında geri dönüş yaparken soğuk bir kış günün Cankırı’nın Şabanözü ilçesine bağlı Mart köyüne gelmiş. Burası Mart gibi soğukmuş diyerek bu köye yerleşmiş ve köye böylece adını da vermiştir. Turabi Dede, 1265 tarihinde Şabanözü ilçesi Mart köyünde vefat etmiştir (Teberoğlu,1999:16).Türbesi bu köyde bulunmaktadır. (Düzeltme: Teberoğlu burada Keskin Tekfuru diye yazmıştır. Ancak, o çağda Kayseri Rum diyarı olduğu için Haydar Sultan Kayseri'ye kadar gelmiştir. Dolaysıyle Keskin yerine Kayseri Küffarı diye yazması gerekirdi)
Hacı Ali Turabi, Çubuk yöresinin çeşitli köylerinde bulunan taliplerini eğiterek pirlik görevini yerine getirmiştir.
Evet doğru duydunuz! Haydar Sultan’ın atıldığı kuyu diye bilinen Köyümüz, Nokta dergisinde ve Uğur Dündar’ın Arena proğramlarında yer almış Deliler Koyusunun bulunduğu yerdir. Köyümüze Anadolunun her yerinden akın akın ziyaretci gelir. Genellikle itikatı sağlam olan kişiler her yıl geri dönüp adak kurbanlarını türbede keserler.
Deliler kuyusundan söz etmişken, Uğur Dündar Arena proğramında insanların saflığından rant çıkaran ve din tüccarlığı yapan kişileri deşifre etmiştir. Kükürtlü gaz çıkaran bu kuyu, sonradan akıl hastası olmuş, hatta saralık geçiren insanların şifa bulduğu yer olarak yıllarca hizmet vermiş. Çocuğu olmayan insanlar bu kükürtlü suyun buharından almış oldukları nefesle de zamanla çocuk yapabildikleri için kız olursa adını Sultan, oğlan olursa da adını Haydar koymuşlardır.
Ancak, din tüccarları bunu kendi çıkarlarına kullanarak tıbbın tedavi edemediği, sakat, topal ve doğumdan özürlü insanları otübüslere doldurarak akın akın ziyaretci getirmeye başlamaları, duygu sömürüsü yapam sahtekarları Arene deşifre etme erdemliğini göstererek durdurmuşlardır. Uğur Dündar basında halka götürdüğü kutsal görevde bir başarıya daha imza atmıştır. Bütün köylümüz bu tür insanlara minettardır..
Hacı Ali Turabi Ocağı Haydar Sultan için Ne söylemiştir?
Haydar Sultan’ın başında hem büyük bir komutan hem de ordunun sancaktarı olan Hacı Ali Turabi’nin torunlarından Hasan Dedeoğlu bakın Haydar Sultan için neler söylemekte:
Türkistan Piri Şeyh Hoca Ahmed Yesevi’nin oğlu Kutbettin Haydar (Haydardede veya Haydar Sultan bilinen) komutasında Anadoluya gönderdildi. Beş bin kişilik ordunun sancaktarı olan Hacı Ali Turabi’yi görevlendirmiştir.
Ordu Keskin Tekfuruna yenildi. Haydar Sultan Kuyuya atıldı. Bunun üzerine Hacı Ali Turabi 1205 yılında geri dönüş yaparken soğuk bir kış günün Cankırı’nın Şabanözü ilçesine bağlı Mart köyüne gelmiş. Burası Mart gibi soğukmuş diyerek bu köye yerleşmiş ve köye böylece adını da vermiştir. Turabi Dede, 1265 tarihinde Şabanözü ilçesi Mart köyünde vefat etmiştir (Teberoğlu,1999:16).Türbesi bu köyde bulunmaktadır. (Düzeltme: Teberoğlu burada Keskin Tekfuru diye yazmıştır. Ancak, o çağda Kayseri Rum diyarı olduğu için Haydar Sultan Kayseri'ye kadar gelmiştir. Dolaysıyle Keskin yerine Kayseri Küffarı diye yazması gerekirdi)
Hacı Ali Turabi, Çubuk yöresinin çeşitli köylerinde bulunan taliplerini eğiterek pirlik görevini yerine getirmiştir.