İRAN'DA DİN
İran, kökleri tarihin derinliklerine kadar giden üç semavi dinin kurulduğu ve geliştiği bir coğrafyadır. Birçok kişi bu dinler arasında müslümanlığın da var olduğunu sanabilir, ama yoktur! Bab’îlik dinini kuran Bab (sonradan bu dinin devamı sayılacak olan Bahaî’lik); Zerdüştlük dinini kuran Zerdüşt; Mani ve Mazdek dinlerini kuran Mani, bu topraklarda doğmuş ve yaşamıştır.
ŞİİLİK
“Şii” sözcüğü anlam olarak “taraftar” demektir. Şia ise “Taraftarlık anlamına gelir. Muaviye karşısında Hz. Ali taraftarları için kullanılan bu sözcük, kısa zamanda bu mezhebin ismi olmuştur. Türkçede “Şii” olarak bilinen bu terim, yabancı dillerde ve özellikle İngilizcede “Şia” şeklinde söylenmektedir.
Müslümanlık içindeki bu en önemli ayrılık Hz. Muhammedin vefatından sonra kimin “halife” ya da “imam” olacağı üzerine ortaya çıkmıştır. Burada sözü edilen imam; “lider, başkan” anlamındadır. Şiilikte “imam”, toplumu ve devleti yönettiği gibi müslümanların da dini lideridir ve en iyi Kuran-ı Kerim tefsirlerini de onun yaptığına inanılır.
Şiiler, Kuran-ı Kerim’den bazı ayetlerde imamlara inanmayı emreden bölümler bularak düşüncelerine dayanak da sağlamışlardır.
Şiilere göre Hz. Peygamberin halefinin belirlenmesi konusu, peygamberin “Hz.Ali’yi” kendi yerine bizzat tayin etmesiyle netleşmiştir. Geleneğe göre her imam, kendisinden sonraki imamı belirler. Sunnilere göre Hz. Peygamber ve Kur’an bir halife tayin ETMEMİŞTİR. Halifenin, ‘imam’ın ya da devlet başkanının nasıl seçileceğini topluma bırakmıştır.
|
İran'ın her yerinde bol bol Hz. Ali posteri bulunur.
|
Şiilere göre ise Allah ve Peygamber tarafından tayin edilen ilk İmam, Hz. Ali’dir ve onun soyundan 11 imam daha gelmiştir. Bu imamlar : Hz Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Cafer Sadık, Musa Kazım, Ali Rıza, Muhammed et-Taki, Ali en-Naki, Hasan Askeri ve onikinci imam olarak da Muhammed el-Mehdi.
Safevi kralı Azeri kökenli Şah İsmail, yedinci imam olan Musa Kazım’ın soyundan geldiğini iddia etmiştir.
Aşağıdaki tabloda 12 imamın isimleri, doğum ve ölüm tarihleri ve defnedildikleri yerler verilmiştir. 12. İmam olan Muhammed el-Mehdî, şu anda gaybtadır, yani görünmezdir ve bilinmeyen bir tarihte Mehdî olarak gelecek ve zulümleri kaldırıp, adaleti kuracaktır..
1 | Hz. Ali | 599-661 | Necef, Irak |
2 | Hz. Hasan | 624-670 | Medine, Suudi Arabistan |
3 | Hz. Hüseyin | 626-680 | Kerbela, Irak |
4 | Zeynel Abidin | 658-713 | Medine, Suudi Arabistan |
5 | Muhammed el Bakır | 670-743 | Medine, Suudi Arabistan |
6 | Cafer-i Sadık | 699-765 | Medine, Suudi Arabistan |
7 | Musa el-Kazım | 745-799 | Bağdat, Irak |
8 | Ali er-Rıza | 765-818 | Meşhed, İran |
9 | Muhammed et-Taki | 810-835 | Bğdat, Irak |
10 | Ali en-Naki | 827-868 | Samarra, Irak |
11 | Hasan Askeri | 846-874 | Samarra, Irak |
12 | Muhammed Mehdi | 868 - ? | Gaybda |
Şii’lerin gözünde oniki İmamın sözleri ve davranışları Peygamberinkiler kadar değerlidir. Oniki imam Allah tarafından vahiy alır, günah işlemez ve yanılmaz. Böylece Şiilik’te İmam’lık bir iman konusu haline gelmiştir. Şiiler, iman’ın şartları arasına 12 imama inanmayı da eklemişlerdir.
İmamlık sadece ruhanî veya dünyevî bir makam değildir ve imama uyulması Allah’ın emridir. İmamların buyrukları Allahın emri; yasakları da Allah’ın yasaklarıdır. Şiilikte dini ve siyasi otorite birbirinden ayrılmaz. Bu durumda “Oniki İmam” ve “Mehdi”nin yeryüzündeki vekili en üst düzey Şii uleması, diğer adıyla “Ayetullah” tır. Ayetullah makamındaki bir kişinin sözü, Allah’ın ayeti kadar güvenilir ve sağlamdır.
Şiilikte din adamları zamanla çok büyük karizma ve güç kazanmıştır. Tarih boyunca imamların gücü ile devlet adamlarının gücü karşı karşıya gelmiş durumdadır. Şiiler tarih boyunca devlet kurumu ve siyasi iktidarın, İmamlardan gasp edildiğini düşündüler. Bu durum, en sonunda İran İslam Devriminde, siyasi iktidarla dini yönetimin tek elde toplanmasıyla çözüme ulaşmış oldu.
Sosyal yapı olarak da Şiilik, öteki mezheplerden çok farklıdır. Örneğin Şiilikte zekât, ulema tarafından toplanır ve ulemalar eliyle dağıtılır. Başka mezheplerde ise zekâtı ya devlet toplar ya da zekat veren doğrudan doğruya istediği kişiye verir. Şiiliğin bu özelliği ile Ulema, müthiş bir sosyal güç kazanmıştır. Bu geleneğin tarih boyunca gelişmesiyle devlet giderek zayıflamış, vergi bile toplayamaz hale gelmiştir. Ulema ise vakıflar aracılığıyla siyasi otoriteden bağımsız kalabilmiş ve büyük bir ekonomik güç haline gelmiştir.
|
Şii'ler namaz kılarken alınlarını mutlaka taşa koyarlar. Camilerde halı da kaplı olsa hazır bulundurulan bu taşları kullanırlar. Bu taşa kazılı olan şekil ve dualar alınlarına çıkar.
|
Din figürü İran topraklarında sürekli olarak hep ön planda olmuştur. İran coğrafyasında yer almış olan dinlerin ve inanışların tarihini şöyle sıralayabiliriz.
Akamenidler döneminde (M.Ö 464 - 331) Zerdüştlük, devletin resmi dini olarak kabul edilmiştir. İranlı Partlar da Zerdüştlük dininin yayılmasında çok büyük rol oynamışlardır. M.S. 226 yılında Sasani devletinin kurulmasıyla diğer inançlara karşı (Musevilik, Budistlik, Brahmin inancı, Hıristiyanlık ve Mani Dini gibi) baskılar uygulanmaya başlanmıştır. Bu dönemde devlet ile din kurumu arasında çok güçlü bağlar kurulmuş, din adamları, devletin bütün işlerinde belirleyici olmaya başlamıştır. İran coğrafyasında gelenekselleşen din-devlet içiçeliğinin temelleri belki de bu dönemde atılmıştır. Dini eğitim, bu dönemde standartlaşmış, dini ilkeler net olarak belirlenmiş ve bu ilkelerin dışındaki düşünce ve inanışlar yok edilmeye çalışılmıştır.
|
Zerdüştlerin sembolü Kuş Adam
|
İran coğrafyasında gerçekleşen din temelli savaş ve çatışmaları şöyle sıralayabiliriz. 641 yılında Arap işgali ile Emeviler ve Abbasiler, Zerdüştleri ve daha sonraları Şiileri, Sabii inancı sahiplerini ve Haricileri kıyıma uğratmıştır. Türklerin İran’a hakim olmalarıyla özellikle Şiilere (Gali ve Ilımlı olanlara) baskılar yapılmıştır. Azeri - Safevi devleti kurulduğunda 12 İmamlı Gali Şiiliği ve Kızılbaşlık resmi din ilan edilmiş, Sunniler, Zeydiler ve hatta İsmaililer kıyıma uğratılmıştır. Azeri Şah Abbas, başa geçtiğinde 12 İmamlı Caferi İmamilik resmi din olmuş ve en başta 12 İmamlı Gali Şiilerden Kızılbaşlar ve Bektaşiler katledilmiştir. 19. yüzyılda Babî’ler ve Bahaî’ler katliama uğrayan gruplar olmuştur.
(Kızılbaş ismi Sultan Heyder’in 12 İmam anısına taktığı 12 dilimli Kırmızı başlıktan ve Şah İsmailin ordusunun taktığı Kırmızı Başlıktan (kızılbörk) gelmektedir.)
* Şah İsmail diyor ki :
“Üreği dağ olmayınca bağrı qanlı le’l tek;
Heç kimin heddi yoxdur Qızılbaş olmağa”
(Bağrı kana bulanmış lal gibi, kızgın demirle yüreği dağlanmadan, Kızılbaş olmak, hiç kimsenin haddi değildir.)
veya
“Qırmızı taçlı bozatlı Qaziler, Şah menem.”
20. yüzyıl başlarında özellikle İran Azerilerince laik devlet düşüncesi geliştirilmeye çalışılmıştır. Ancak Azeri kökenli ve Kızılbaş inançlı Kaçar Hanedanlığı bir darbe ile yıkılmış ve Fars kökenli Pehlevi rejimi kurulmuştur. Bu dönemden sonra devletin resmi dini İmamî (Caferî) olarak belirlenmiştir. Anayasa’da adı geçen Hristiyanlık, Musevilik, Zerdüştlük, Sünnilik ve Zeydîlik gayrıresmidir ama tanınmıştır. Ehli Hak olarak bilinen 12 İmamlı Gali Şiilik (Alevilik), Bahaîlik, Yezidîlik, İsmailîlik, Sih Dini ve Hindu dini gayrı resmidir, tanınmamıştır, yasadışı sayılır ve herhangi bir yasal hak ve hukuka sahip değildirler.
Azeri kral Şah İsmail’in İran’ın resmi mezhebi olarak ilan ettiği mezhep, 12 İmamlı Gali Şiilik (Kızılbaş - Bektaşi) inancıdır. Günümüz İran devletinin resmi olarak kabul ettiği mezheb ise 12 İmamlı Ilımlı Şiilik olan İmamî - Caferî mezhebidir. Bu ikisini birbirine karıştırmamaya dikkat edin. Bu iki mezhep arasındaki ayırım o kadar keskindir ki Caferî din adamlarına göre Gali Şiilik mürtedlik yani din dışılıktır.
ETNİK TEMEL AÇISINDAN ALEVİLİK
Türkiye’deki bütün 12 İmamlı Gali Şiilere “Alevî” dendiği gibi İranda da etnik kökenleri ne olursa olsun bütün 12 İmamlı Gali Şiileri “Ehlihak” adı altında birleştirme eğilimi vardır. Biz sitemizde Türkiye’deki 12 İmamlılarla (Alevilikle) karıştırılmaması için Gali Şiilik veya Ehlihak inancı ismini kullanacağız.
12 İmamlı Gali Şiiliğin Türkî ve İranî kolları arasında çok belirgin olan farklar şunlardır:
- Türki (Azeri) kolda Hz. Ali merkezi bir rol oynuyorsa da İrani (Kürt, Lek, Guran vs.) Hz. Ali çok sevildiği halde merkezi bir şahsiyet değildir.
- Türki kol Panteizm, Vahdet-i Vücut, Hurufilik, Ahilik gibi felsefeleri sentezleyebilmiş ve önemli bir literatür geliştirebilmiştir (Nesimî, Şah İsmail, Fuzulî gibi). İrani kol ise daha çok dervişlik, mistik düşünceler ve tasavvuf tarikatları düzeyinde kalmış ve dinî - ebedî konularda fazlaca eser yaratamamıştır.
- Türki kol, tarih boyunca sosyal başkaldırıların ve demokratik hareketlerin önderi olmuştur (Hurremîlik, Hurufîlik, Kızılbaşlık vs. gibi). Zamanla Karakoyunlu, Safevi ve bir ölçüde Afşar, Kacar Devletlerini kurarak devlet geleneğine ulaşmıştır. İrani kol ise dervişlik ve sofuluk düşüncelerini ancak yerel düzeyde sürdürebilmiştir.
- “Kadına bakış” açısından Türki kolda kadın - erkek hemen hemen aynı eşit statüye sahiptir, kadınlar dinî törenlere katılabilir, türban takmaz, çok eşlilik yoktur. İrani kolda ise dinî törenlere kadınlar giremez, türban takmak zorundadır ve çok eşlilik vardır.
İmamilerin Ehlihak inancına karşı davranışları
Ilımlı Şiiler (Caferîler ve Zeydîler), Alevi ve İsmailîleri Şii olarak kabul etmezler. Fakat Aleviler kendilerini Caferî sayarlar. Bunun nedeni şudur : Kızılbaşlar Ramazan ayında oruç tutmaz, sadece Muharrem ayının ilk 12 günü oruç tutarlar. Bunu da Sunniler gibi değil Caferiler gibi tutarlar. Namazları da 5 vakit değil, Caferîler gibi 3 vakittir.
Azeri - Safevi kral Şah Abbas döneminde Kızılbaşlara büyük darbe indirilmişti. Hükümet, sofuları başkent olan İsfehandan sürdü, ve zikir halkalarını yasakladı. Hatta tasavvufun izlerini silmek için halkın “yahu” demesini bile yasakladı. (“Yahu” = “ya hu” tasavvufta “ben” “im” demektir ve “ben Allah’ım” deyişiyle aynı anlama gelmektedir.) O dönemden sonra dini yapı Kızılbaşlığın aleyhine ve Caferîliğin lehine değişim göstermiştir. 17. yüzyılda bütün Azeriler Kızılbaş - Bektaşi inancına sahipken bu oranın günümüzde % 10 - 20’lere düştüğü sanılmaktadır.
16. yüzyılda Kızılbaş soyluları Safevi devletine hakim durumdaydı. Şah İsmail’in iktidara gelmesine yardımcı olan 32 Kızılbaş aşireti devlette egemen soylular durumundaydı. Ancak daha sonra gelen Azeri kral Şah Abbas, bu egemenliği kırmak için başka bir aşiret grubu olan “Şahseven”ler birliğini oluşturdu. Şah’ın isteği üzerine Anadolu’dan birçok Alevi, Kızılbaş zannettikleri Şah’a ulaşmak için İran’a göç etmişti.
“Açılsın kapılar Şah’a gidelim
Yıkılsın zindanlar Şah’a gidelim”
Günümüzde Şahsevenler, Kızılbaşlığı devam ettiren ender Azeri boylarındandır.
Aliallahiler
Goranlar (Güranlar) da denilir. Gali Şiilerin Tasavvuf gelenekleri etkisi altında kalmış bir koludur. İnançlarında Manicilik, Musevilik ve Zerdüştlükten izler vardır. İmamlar hakkında aşırı fikirleri vardır ve onlarda Tanrısal özün “Hülûl” ettiğine (cisimlendiğine) inanırlar. Özellikle Tanrı’nın Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. Davud gibi Hz. Ali’de de tecessüm ettiğine (cisimlendiğine) inanırlar. Şah İsmail’in bile Allah - Ali’nin tecessümü olduğuna inanan Goranlar vardır.
Kuran-ı Kerimin değiştirildiğine inanırlar. Mevcut Kuran’ı kabul etmez ve Hz. Osman tarafından değiştirildiğini savunurlar. Orijinal Kuran’ın bugünkünün 3 katı büyüklüğünde olduğuna inanırlar. Bu orijinal Kuran, bir imamdan ötekine geçmektedir ve sonunda 12. imam olan Mehdi’ye ulaşacaktır.
Ölümden sonra yaşam olmadığına, ruh göçüne inanırlar; cennet ve cehennem kavramlarını ise bilgi ve bilgisizlik olarak yorumlarlar. Takiyye ilkesini kabul eder ve inançlarını başkalarından saklarlar. Şafağın kırmızı renginin Kerbela’daki İmam Hüseyin’in kanından olduğuna ve o olaydan önce şafağın kırmızı olmadığına da inanırlar.
Çok eşliliği reddederler ve boşanmayı uygun bulmazlar. Kadınları dini törenlere türbansız olarak katılır. Sakallarını traş ederler ama bıyıklarını ömür boyu kesmezler. Saçlarını da kesmezler. Dini törenlerini yaptıkları yere Cemhane (cemevi) derler. Törenlerinde saz ve ud eşliğinde türkü ve ilahiler söylerler. Sigara içmez, tavşan eti yemezler. Başka Şiilerle evlenebilirler fakat Goran (Kızılbaş) olduklarını eşlerinden bile saklarlar.
İsmailîler
Gali Şiilerdendir ve ötekiler gibi “tevil”, “hülûl” ve “tenasüh” e inanırlar. Bedensel cennet ve cehenneme, kıyamete ve haşr ve neşre inanmazlar.
İran İsmailîleri köken olarak Nezarîdirler. İlk defa Rey şehrinden ünlü Hasan Sabbah, Nezar’ın halifeliğini desteklemiştir. 1094 yılında Kazvin kentinin yakınındaki Alamut Kalesini ele geçirmiş ve kendisini “Şeyh-ül Cebel” “Dağların Piri” diye isimlendirmiştir. Hasan Sabbah hakkında ayrıntılı bilgi için sitemizin Tarih bölümüne bakın.
19. yüzyıl ortalarında İsmailîlerin lideri Ağa Han Mehellati, Hindistan’da Bombay şehrine göç etmiş, zamanla İngiltere’nin etkisi altına girmiştir. Kendisinden sonra gelenlerden en sonuncusu olan Ağa Han IV. Kerim, 1957’den beri çok zengin bir toplum lideri olarak İsmailîlerin önderidir.
Zerdüştlük
Zerdüşt isimli bir peygamber tarafından oluşturulmuş bir dindir. Tamamen bir yanlış anlama nedeniyle “Ateşe Tapanlar” olarak isimlendirilmişlerdir. İran’da Zerdüştlere “Zartosht” ve “Mecusi” ismi verilmektedir.
|
Zerdüşt peygamberin temsili resmi
|
M.Ö. 683 yılında Zerdüşt peygamber doğduğunda henuz iki yaşındayken başka din adamları onun büyüyü yok edeceğine inanıp bir ateş tapınağına götürür ve orada terk ederler. Daha sonra çocuğun ateşle oynadığını görüp şaşırırlar. Zerdüşt, 7 yaşında dini eğitim almaya başlar ve sonra gezgin bir derviş olarak köy köy dolaşmaya çıkar. Dünyadan kötülüğü yok etme yolunda aradığı bilgiyi bulabilmek için Sabelan Dağına tırmanır ve burada Tanrı Ahura Mazda’yı görür. Tanrı ona Avesta isimli bilgelik öğretilerini aktarır. Bu öğretilere göre evrende iyilik ve kötülük olarak iki büyük güç vardır. Ahura Mazda, her zaman iyilikle beraberdir. İnsanoğlu bu iki güçten hangisini seçerse bu, onun kaderi olacaktır.
Avesta öğretilerini bir araya topladığı kutsal kitap, Pehlevi (Eski Farsça) dilinde yazılmıştır. Avesta, kelime olarak “hikmet” ve “bilgi“ demektir. Kitabın ilk bölümünde doğrudan doğruya Zerdüşt’ten geldiğine inanılan ilahiler vardır.
Ahura Mazda alemin tanrısı idi. Alemdeki maddi ve manevi nizamı yaratan, tabiat kanunlarını koyan, Ahura Mazda'dır. Kötülüklerin kaynağı ise Ehrimen'dir. Ahura Mazda önce manevi bir varlık olarak kabul edilirken sonraları, ateşle birlikte var olan yaratılmamış bir ışık olarak düşünüldü ve böylece bir ateş kültü gelişti (Mecusilik). Zerdüşt'e göre bir tarafta sağduyu, iyilik ve aydınlıktan oluşan “Aşa” (alem nizamı), öteki tarafta da suç, kötülük ve karanlığı içinde bulunduran “Drug” (yalan, anarşi ve fesat) vardır. İnsanın iyilik tarafını seçmesi gerekir. Bu seçim, öteki dünyada sonuç verecektir.
Zerdüştlerin İran dışındaki ülkelerdeki ismi “Parsîler”dir. Bu isim, aynı zamanda Hindistan’da Mumbai şehrinde yaşayan Zerdüşti topluluğa verilmiştir. Parsîler, 8. yy’dan itibaren Hindistan'a göç etmiş olan İranlı Zerdüştlerdir. İran'da kalıp inançlarını devam ettirenler de olmuştur. Bunlara “Ceberler” (Geber’ler) denir. Parsîler, Hindistan’da ticarette çok başarılı oldular ve maddi refaha kavuştular. Günümüz Hindistan’ında büyük sanayicilerden biri olan TATA ve Tata ailesi aslen İran’lı ve Zerdüşttür.
|
Hindistandaki Parsilerin giyim tarzı. |
Zerdüştler, ölülerini şehirden uzak ölü kulelerine (sessizlik kuleleri) bırakırlar. Kuleler, 10 - 15 metre yükseklikte, silindirik yapılardır. Terasında çıplak ölüler sıra halinde yatırılır. Yırtıcı kuşlar ve akbabalar ölülerin etlerini gagalar ve yerler. Kalan kemikler, kulenin içinde depolanır. Böylece ölülerin toprağı kirletmediğine inanılır. Hindistan'daki Parsî toplulukları bu geleneği halen devam ettirmektedirler. İran’da ise buna izin verilmemektedir. İran’daki Zerdüştler, ölülerini mezarlara gömmektedir.
|
Dakhme - Sessizlik Kulesi. Sağ tarafta ve ortada iki kule, sağda su deposu- Ab Anbar
|
Günümüzdeki Zerdüştlük, monoteist karakterlidir. Dinin temeli Tanrı’nın sembolü olan ateştir. Zerdüşt tapınaklarına Parsî olmayanlar alınmaz. Ateşin temizliğini korumak için günde beş defa temizleme ayinleri yapılır. Bu ayinler, rahiplerin nezaretinde yürütülür ve bu sırada Avesta'dan ilahiler okunur. Ayinlerde bulunan herkesin ağzı, beyaz maskelerle kapatılır, böylece ateşin nefes ile kirletilmesi önlenmiş olur.
Zerdüştler günümüzde “Dünya Zerdüştler Birliği” adı altında örgütlenmiştir. Hindistan, ABD, Pakistan, İngiltere, Kanada gibi ülkelerde örgütlenmeleri vardır. Bu ülkelerde Zerdüşt Tapınakları da mevcuttur. Günümüzde Zerdüştlerin sayısının 200 bin kadar olduğu tahmin edilmektedir. Bunun 40 bin kadarı İran’da ve 100 bin kadarı Hindistan'da yaşamaktadır. Geriye kalanın büyük bölümü İngiltere, ABD, Pakistan, Kanada’dadır.
Nevruz kutlamaları, Nevruz’da ateşin üstünden atlama törenleri, İran’da çok yaygın olarak kutlanan ve sonbaharın gelişini duyuran Şeb-i Yelda bayramları Zerdüştlük dininin günümüze kadar yansıyan uygulamalarıdır.
Zerdüştlerin yoğun olarak bulunduğu Yezd şehrinde bile dini ibadetlerini yaparken baskı altında kaldıkları söylenmektedir. Zerdüşt dini günümüz İran’ında Anayasa tarafından tanınmıştır ve Zerdüştler başka dini azınlıklar gibi ayrı sandıklarda oy kullanır.
Dünya Zerdüşt toplumunun çok tanınmış kişilikleri de vardır. Bunlar arasında Queen isimli Rock müziği topluluğunun solisti (şimdi yaşamayan) Freddie Mercury ve Hint asıllı ünlü orkestra şefi Zubin Mehta sayılabilir.