KARIŞIK

KA’BE’NİN ŞERİFİ MİHRABIN ŞEHİDİ İMAM ALİ’DİR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KA’BE’NİN ŞERİFİ MİHRABIN ŞEHİDİ İMAM ALİ’DİR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ağustos 2016 Cuma

KA’BE’NİN ŞERİFİ MİHRABIN ŞEHİDİ İMAM ALİ’DİR 



Biz Aleviler arasında Hz. Ali’nin İbn-i Mülcem Muradi tarafından Kufe Mescid’inde salat ederken secdede başından yaralanmış olduğu şüphe götürmeyen konulardan birisidir. Bizler atalarımızdan da böyle duymuş ve bunu dile getirmektende sakınmamışızdır. Bundan bir kaç yıl öncesine kadar “Siz aleviler neden camiye gitmiyorsunuz?” sorusuna “Hz. Ali camide öldürüldüğü ve Muaviye zamanında camilerde Hz. Ali’ye hakaret edildiği için gitmiyoruz” diye cevap verirdik. Bu söylediklerimi yirmi beş yaş ve üzeri çok iyi bilirler.

Ancak son zamanlarda bu yönde çok fazla eleştiri gelmesi, Alevi olmadığı halde kendisine Alevi süsü vererek içimize sızan bazı kimselerin tarihi belgeleri saptırmak veya tarihi bir senedi olmayan uydurma rivayetleri aktarmak suretiyle konuyu farklı mecralara çekmeleri ve olayı bilimsel olarak değerlendirme kudretine sahip olmayan canlarımızın bu süslü sözleri gelen eleştirilere karşı bir sığınak olarak görmeleri gibi sebeplerle farklı sesler yükselmeye başladı.

Öyleki yüzyıllardır Müminlerin Emiri Ali’nin mescidde yaralanması ve şehadetinden sonra Muaviye tarafından mescidlerde Hz. Ali’ye hakaret ve lanetin bir zorunluluk haline getirilmesi sebebiyle mescidlere gitmediğini beyan eden biz Aleviler arasında, Hz. Ali asla mescide gitmemiştir, hatta ibadet etmemiştir diyenler oldu. Şimdi bu makalede konuyla ilgili bazı tahribat ve çarpıtmalara açıklık getirmeye çalışacağız. Bu sebeple canlardan sabırla okumalarını umuyoruz.

Öncelikle konuyu değerlendirirken bugünün şartlarında değil, İmam Ali’nin şehit olduğu zamanın şartlarında değerlendirmemizin gerekliliğini bilmeliyiz. Yani o günkü mescid ile bugünkü mescid, cami, Hanegah veya cem evlerini karşılaştırarak yada bugünkü ibadethanelerin şekline ve içeriğine bakarak o günü değerlendirmek yanlış olacaktır. Bu yöntem, konuyu karmaşaya sürüklemek isteyenlerin çokça başvurdukları bir yoldur. Cemevi ve Cami gibi kavramlar o dönemde olmadığı gibi, şekil itibariylede ilk dönem mescidler çok farklıdır. Dolayısıyla bugüne bakıp değerlendirme yapmak ve Alevilere “Hz. Ali camide namazda öldürüldü. Siz neden camiye gelip namaz kılmıyorsunuz?” demek temelsiz bir eleştiridir. Çünkü biz Aleviler cem evlerinde ibadet ediyoruz. Şekil ve içerik olarak bugünkü cem evleri, Peygamberimizin ve İmam Ali’nin dönemindeki mescidlere camiden çok daha fazla benzemektedir.

Herkesinde bildiği gibi İslam tarihinde kurulan ilk ibadethane Peygamberimizin hicreti sırasında konakladığı Kuba’da yaptırdığı Kuba Mescidi’dir. İkincisi ise Mescid-u Nebevi’dir (Peygamberin Mescidi) ve Hz. Peygamber’in onu Medine’ye hicretinden hemen sonra yaptırdığı yine herkesçe bilinmektedir. Şekil olarak özetle tek katlı, minaresiz, kubbesiz ve toprak zemindir. İçerik olaraksa; toplu ve bireysel ibadetlerin yapıldığı, Ku’ran’ın okunduğu, savaş, barış veya önemli devlet kararlarının alındığı, fakirlerin doyurulup giydirildiği, toplumsal sorunların çözüme kavuşturulduğu, Hz. Peygamberin halka hitap ve nasihat ettiği, ilim öğrettiği ve evsiz Peygamber aşıklarının sığındığı bir mekandır. Ulu ve yüce Allah’ın indirdiği, inancımızın temelini oluşturan Kur’an ayetlerinde ve kitabın açıklaması olan Peygamberimizin ve Ehli Beyt’in sözlerinde ibadet hanenin adı “Mescid”dir. Öncelikle mescid kelimesinin geçtiği ilgili ayetlere kısaca bakalım;

“Deki; Rabbim adaleti emretti. Her mescidde yüzlerinizi (O’na) doğrultun...”(1)

“Ey Adem oğulları! Her mescidde süslerinizi (üzerinize) alın...”(2)

“Kim, Allah’ın mescidlerinde O’nun isminin anılmasına engel olandan ve onları yıkmak için çaba gösterenden daha zalimdir?...”(3)

“Şüphesiz mescidler Allah’ındır. Öyleyse Allah ile birlikte kimseyi çağırmayın.”(4)

Kur’an’ı Kerim’de İbadet hane olarak mescid ismi çok yerde geçmektedir ve ibadet hane için başka bir isim zikredilmemektedir.(5) Örnek olması açısından bu kadarı bize yeterlidir. Mescid kelimesi Arapça “Secede” kelimesinden türemiştir. İsm-u zaman ve ism-u mekandır. Yani secde edilen yer ve secde edilen zamanı anlatır. Peygamberimizin uygulamasında ise Mescid’in özelliklerini kısaca yukarıda açıklamıştık.

Bu kısa açıklamanın ardından Türkiye’de Hz. Ali’nin mescidde değilde evinin önünde başından yaralandığını iddia eden bir kaç kişinin makalelerine ve dayandıkları kaynaklara bakalım;

1 - A Mesut Gülşen adına www.islamdergisi.com web adresinde “Hazreti Ali’nin Şehadeti” başlığı altında yayımlayan yazıda şöyle diyor;

“İbn Mülcem.......Hz. Ali (ra) sabah namazı için evinden çıktığında, zehirli kılıcı ile Hz. Ali (ra)’in başının ön tarafına vurur.”

Makale sahibi yazmış olduğu bu cümleye kaynak göstermemiştir. Dolayısıyla kaynaksız ve senetsiz sunulan bu iddianın bilimsel hiç bir değeri yoktur.(6)

2 – Sabri Gültekin adına www.milatgazetesi.com web adresinde “Allah’ın Arslanı’nın Şehadeti” başlığı altında yayımlayan yazıda şöyle diyor;

“İbnü Mülcem, Hazret-i Ali’yi Kûfe sokaklarında kollamaya başladı. Bir gün sabah namazından önce Halifenin geçeceği yola pusuya yattı. Hz. Ali’nin geldiğini görünce İbni Mülcem aniden arkadan üzerine atılarak zehirli hançerini indirdi.”(7)

Bu yazının sahibide bu cümlelerine kaynak göstermemiştir. Böylece kaynaksız ve senetsiz olan bu iddiada bilimsel açıdan hiçbir değere sahip değildir.

Burada dikkatinizi çekmek istediğimiz bir noktada şudur ki anılan her iki yazarda farklı bir iddiada bulunmuştur. Birine göre Hz. Ali evinin önünde, diğerine göre ise evinin önünde değil geçeceği yolda yaralanmıştır. Artık kaynaksız verilen bu bilgilerin ne boyutta çarpıtılmaya müsait olduklarını siz değerli canlar rahatlıkla görebilirsiniz.

3 – Mustafa Cemil Kılıç adına internette farklı sitelerde “HZ. ALİ CAMİDE NAMAZ KILARKEN Mİ ÖLDÜRÜLDÜ” başlıklı bir yazı yayımlanmaktadır. Şöyle diyor;

“Hazreti Ali, Hicretin 40. yılı Ramazan ayının 19. gününün sabahı evinden çıkıp 8 adım atmışken(8) Abdurrahman İbn Mülcem adındaki bir Haricinin zehirli kılıcı ile yaptığı saldırı sonucu yaralanmış, 3 gün boyunca yaralı olarak yatağında yatmış, bu sırada zehir vücuduna yayılmış ve 3. gün yani Ramazanın 21. günü(9) “Kâbe’nin rabbi olan Allah’a hamdolsun ki kurtuldum!”(10) diyerek Hakk’a yürümüştür.”

Bu yazının sahibide diğer ikisi gibi kaynak göstermemiştir. Dolayısıyla kaynaksız ve senedsiz olan bu iddianında bilimsel anlamda bir değeri yoktur. Önceki iki yazar Hz. Ali’nin namaz için çıktığını söylerken, M. Cemil Kılıç diğer iki yazardan farklı olarak Hz. Ali’nin namaz kılmadığını iddia etmiştir. Bu konu şuan makalemizin konusu dışındadır. Ama görülüyor ki kaynaksız ve senetsiz olan bu aktarımları dilyen dilediği gibi istismar edebilmektedir.

Bu üç makale sahibi dışında Hz. Ali’nin mescidde secdede yaralanmadığını iddia edenlerden biriside Ziya Şakir’dir. Kerbela Vakası ve Kerbela’nın İntikamı adlı kitabında şöyle aktarıyor;

“Tellal elindeki değneği yere çarparak “Namaz vakti, ey müslümanlar!” diye bağırdı.

Yürümeye başladı. Onu takip eden Ali de kapıdan henüz beş, altı adım kadar uzaklaşmamıştı. O anda, karanlıklar içinde üç gölge fırladı ve bu üç gölge, Ali’nin üzerine saldırdı. Ali, hiç beklemediği bu saldırı karşısında bir an şaşırarak elindeki asayı ileri uzattı. Fakat asa, şiddetle inen kılıç darbesi altında parçalandı. Ali, derhal kılıcına davrandı. Lakin elini kılıcının kabzasına koymaya vakit bulamadan şiddetli bir darbe başına indi.”

Ziya Şakir’de yukarıdaki üç makalenin sahibi gibi Hz. Ali’nin mescid dışında evinin önünde yaralandığını iddia etmiştir ve bu iddiasına herhangi bir kaynak göstermemiştir. Ziya Şakir diğerlerinden farklı olarak dip notta şöyle bir de açıklama yapmıştır; ‘Bazı kitaplar; Bu olay camide oldu ve Ali secdeye vardığı zaman, İbn-i Mülcem kılıçla başına bir darbe indirdi’ diye yazmaktadırlar.”(11)

Ziya şakir’in kitabındaki bu dip nota iki adet kaynak gösterildiği göze çarpıyor. Birincisi (Tarihi) Taberi’dir ve diğeri ise ilerde değineceğimiz Fuzuli’nin Hadikatu’s Sueda (Saadete Ermişlerin Bahçesi) kitabıdır. Ne hikmetse Ziya Şakir hiç bir kaynağa dayandırmadığı “Ali evinin önünde yaralandı” iddiasını kabul etmiş ve kendisinin kaynak göstermiş olduğu “secdede yaralandı rivayetine” ise sadece dip notta işaret etmiştir. Diğerlerine nazaran insaflı gibi gözüksede aslında bu mesnetsiz iddiayı ilk olarak ortaya atan, biz Aleviler arasında yayılmasını sağlayan ve diğerlerinin yolunu açan odur. Ziya Şakir’in kitaplarında Alevi inanç ve tarihine yönelik çok daha fazla çarpıtmalar vardır ki bunlar konumuzun dışında olduğu için sadece işaret ediyoruz.
Şimdi bu üç yazarın bir ortak özelliği göze çarpmaktadır. Her üçüde sünni mezhebindendir. İlahiyatçı olan Mustafa Cemil Kılıç her ne kadar doğma Alevi değilim, ama sonradan Alevi oldum desede gördüğünüz gibi savunduğu bu düşünce aslında sünni inanca sahip bazı kimselerin düşüncesidir. 
Peki Alevi kaynaklarının Hz. Ali’nin şehadeti konusundaki aktarımları nedir? İlk olarak öyle bir kaynak zikredeceğiz ki aslında onu duyan bir Alevinin ikinci bir kaynağa ihtiyaç duymaması gerekir. Çünkü o Alevi inancında otorite olan yedi ulu ozanlardan, yedi alevi bilgininden biridir. O değerli Ehli Beyt aşığı, yolumuzun alimi ve şairimiz Fuzuli’dir. İmam Ali için yazdığı mersiyesinde şöyle diyor; 

“Ey Sipihri bivefa biyhude devran eyledin,
Kasd-ı din ettin binay-ı şer’i viran eyledin, 
Sernegun kıldın ibadet minber ü mihrabını,
Mabed-i İslam’ı toprak ile yeksan eyledin, 
Leşker-i İslam’ı koydun server ü serdarsız,
Noldun ey zalim ki kasd-ı Şah-ı merdan eyledin.”(12)

Açıklaması;

Ey vefasız gökyüzü, boşa devran eyledin,
Dine kastettin, şeriat binasını viran eyledin,
İbadetin minber ve mihrabını devirdin,
İslamın mabedini toprak ile yeksan eyledin,
İslam ordusunu koydun başsız ve serdarsız,
Ne oldun ki ey zalim (ne geçti ki eline ki) Şah-ı Merdan’a kast eyledin.

Fuzuli bu şiirinde çok açık bir şekilde Hz. Ali’nin mescidde mihraptayken yaralandığını beyan etmektedir. 

Hz. Ali’nin şehadetini anlatan kaynaklarda olay detaylı anlatılmaktadır. Ancak bir konumuzla ilintili olan kısmı özet olarak yazımıza alıp bir kaç kaynaktan aktaracağız. Olay şöyledir;

Haricilerden bir grup Mekke’de toplanıp emirler (yönecitiler) hakkında konuştular. Onları ve kendilerine karşı davranışlarını kınadılar. Nehrevan ehlini anıp onlara rahmet okudular. Ardından birbirlerine şöyle dediler; 

“Allah için canlarımızı feda edelim. Sapıklık imamlarına gidip “dikkatsiz oldukları anı kollayarak,” kulları ve şehirleri onların elinden kurtaralım ve Nehrevan’da şehit olan kardeşlerimizin intikamını alalım.” 

Haccın bitiminde bu sözler üzerinde sözleştiler. Mülcem oğlu Abdurrahman; “Ben Ali’yi (öldürmeyi) size garanti ediyorum” dedi. Abdullah oğlu El-Burek Temimi; “Ben de Muaviye’yi (öldürmeyi) size garanti ediyorum” dedi ve Bekr oğlu Amr Temimi ise; “Ben de size As oğlu Amr’ı (öldürmeyi) garanti ediyorum” dedi. Ardından bu sözler ve bu sözleri tutmak üzerine anlaşıp sözleştiler. (Suikasti yapacakları zaman olarak) Ramazan Ayı’nın on dokuzuncu gecesi için karar alıp dağıldılar. 

İbn-i Mülcem Kufe’ye geldi. Orada babası, kardeşi ve akrabaları Nehrevan’da Hz. Ali tarafından öldürülen Kutam adında bir kadınla karşılaşıp aşık oldu.(13) Onunla evlenmek isteyince Kutam, mihriye olarak ondan “Üç bin dirhem, bir köle, bir hizmetçi ve Müminlerin Emiri Ali’yi öldürmesini” istedi. İbn-i Mülcem kabul edince Kutam ona yardım etmesi için Mucalid oğlu Verdan’a haber gönderdi ve olayı anlattı. Verdan da Kutam için bu yükü üstlendi. O sırada İbn-i Mülcem de Becere oğlu Şebib’e sırrını açarak kendisine yardım etmesini istedi. İkisi İmam Ali’yi öldürmek üzere anlaştılar ve o sırada Mescid’de itikaf için çadır kurmuş olan Kutam’ın yanına gittiler.(14) Kutam’a, İmam Ali’yi öldürmek üzere anlaştıklarını bildirdiler. Kutam; “Madem anlaştınız, işi yapacağınız zaman yanıma geldin” dedi. Sonra ikisi Kutam’ın yanında ayrıldılar. Daha öncesinde planlarını Eş’as oğlu Kays’a anlatmışlardı. O gece Eş’as’da onlara yardım için geldi. İmam Ali’nin yakın dostlarından Adiy oğlu Hucr’da mescidde ibadet ediyordu. Eş’as’ın İbn-i Mülcem’e; “Çabuk ol! İstediğin şeyi yapmak için çabuk ol! Sabah ettin” dediğini işitti. Bunun üzerine Hucr, Eş’as’ın ne istediğini hissetti ve Eş’as’a; “O’nu öldürebileceğini mi sandın?” deyip Müminlerin Emiri’ni uzaklaştırmak ve duyduklarını haber verip bu grup hususunda O’nu uyarmak için aceleyle yola koyuldu. Ancak Müminlerin Emiri başka bir yoldan gelip Mescid’e girdi ve İbn-i Mülcem erken davranıp O’nu kılıçla vurdu. O sırada Hucr geri döndü. Halk “Müminlerin Emiri öldürüldü! Müminlerin Emiri öldürüldü” diyorlardı.(15)

Allame Meclisi Biharu’l Envar kitabında yukarıdaki rivayeti aynı kaynaklardan aktarmış ve İmam Ali’nin şehadetiyle ilgili rivayetleri oldukça detaylı olarak kaydetmiştir. İbn-i Mülcem’in İmam Ali’yi yaraladığı kısmı şöyledir; 

“(O gece) İbn-i Mülcem Mescid’de sabahladı. Becere oğlu Şebib ve Mucalid oğlu Verdan’da onunla birliktelerdi. Ali’yi öldürmek konusunda ona yardım ediyorlardı. (İmam Ali) ezanı okuyunca damdan indi. Allah’ı tesbih ediyor, O’nu kutsuyor, ululuyor ve çokça Peygambere salat ediyordu. Mescidde uyuyanları gözden geçirmek onun güzel ahlakındandı. Uyuyanlara Salat! Allah sana merhamet etsin! Salat! Üzerine yazılmış olan salata kalk!” diyor sonra “Şüphesiz salat çirkin ve kötü şeylerden alı koyar”(16) ayetini okuyordu. 

Sürekli olarak mescidde uyuyanlara karşı sergilediği bu adeti üzere (yine) böyle yaptı. O melunun yanına gelince yüz üstü uyuduğunu görüp ona şöyle dedi; “Uykundan uyan. Bu Allah’ın sevmediği uykudur. O Şeytan’ın ve ateş ehlinin uykusudur. Tam tersi sağ yanına yatıp uyu! O bilginlerin uykusudur. Yada sol yanına yat! O hekimlerin uykusudur. Ama sırt üstü yatma. O peygamberlerin uykusudur.”

İbn-i Mülcem hareketlendi. Sanki kalkmak istiyordu. Ama yerinden ayrılamıyordu. Müminlerin Emiri ona şöyle dedi; “Öyle bir şeye gayretlenmişsin ki onun yüzünden neredeyse gökler parçalanacak, yeryüzü yarılacak ve dağlar devrilecek. Eğer istersen elbisenin altında ne olduğunu (sakladığın kılıcı) sana haber veririm.”

Sonra onu bıraktı ve yanından ayrılıp mihrabına yöneldi. Kıyama durup salat etti. Farzlarda ve nafilelerde adeti olduğu üzere kalp huzuruyla rukuları ve secdeleri uzatıyordu. Melun (İbn-i Mülcem) bunu farkettiğinde hızlıca kalktı ve öne doğru yürüyüp imamın yanında salat ettiği direğin önünde durdu. Birinci rekatı salat edene kadar oyalandı. İmam ruku yaptı. Birinci secdeye gitti ve başını kaldırdı. O anda (İbn-i Mülcem) kılıcını kapıp salladı. Kılıcı İmam’ın keremli ve şerif başına indirdi. Darbe (Hendek savaşında) Abduved oğlu Amr Amiri’nin vurduğu darbenin üzerine geldi.(17)

İmam Ali’nin nasıl şehit olduğuyla ilgili rivayetlerin konumuzla ilgili olan kısmı özetle böyledir. Örnek olması açısından bir kaç kaynak zikrettik. 

Yukarıda kısaca yaptığımız açıklamalar dışında İmam Ali’nin secdede şehit edildiğine dair akli bir kaç delil getirererek evinin önünde veya sokakta öldürüldüğü iddialarını çürütebiliriz. İşin aslı zaten bu iddianın sahipleri herhangi bir kaynak sunmayarak kendi kendilerini çürütmüş olmaktalar. Şöyle ki;

1 - İbn-i Mülcem ve arkadaşları suikasti yöneticilerin dikkatsiz bir anında yapmayı planlamışlardı. Bunun içinde en uygun zamanın salat olduğu düşüncesinde birleşerek Ramazan ayının 19. Gecesinin sabahında salatta saldırma kararı almışlardı. Nitekim Muaviye ve Amr As’a suikast düzenleyenlerde sabah salatında saldırmışlardır. Buda İbn-i Mülcemin Hz. Ali’yi salatta secdeden kalkarken yaraladığı aktarımını doğrulamaktadır. 

2 - Hz. Ali mescide yalnız gitmiyordu. Evden çıktığında etrafı kalabalıktı. Dolayısıyla kalabalık bir grup içinde İmam’ı yaralayabilmesi, yaralayabilcek olsa bile darbenin başına isabet etmesi çok olası değildir. 

3 – İmam Ali’nin savaşçı kişiliği, girdiği hiç bir savaşta yenilmediği, karşısına çıkmaya cesaret edilemediği, karşısına çıkan olsa bile onları büyük bir yenilgiye uğrattığı, yiğitliği, savaştaki ustalığı ve dahi bir komutan olduğu herkesin malumudur. Hayber kalesinin kapısını tek eliyle söküp önce kalkan, sonrada askerlere köprü yapacak manevi güç ve kudrete sahip olan böyle yüce birine sokakta saldırılabileceğini veya en azından İbn-i Mülcem gibi onu çok iyi tanıyan ve yiğitliğinden haberdar olan birinin bunu göze alacağını kabul etmek hiç olası değildir. Ayrıca tarihi belgelerde İbn-i Mülcem’in Kutam ile yaptığı konuşmalarda “Ali gibi birini nasıl öldüreyim? Kimse onun karşısına çıkamaz.” Deyince kutamın “O’nun dikkatsiz bir anını kolla. Salattayken öldür.” Dediği aktarılmıştır. Buda bizim sözümüzü doğrulayan diğer bir belgedir. 

Konuyu burada sonlandırırken İmam Ali’nin şehadetini bütün detaylarıyla kaleme almak için bir çalışma yapmayı düşündüğümüzüde belirtmek isteriz. Bugün bazı insanların belgesiz ve senetsiz inancımızı çarpıtmak ve yolundan çıkarmak için yazdıkları olur olmadık makaleler, kitaplar ve yaptıkları konuşmalara kısa bir cevap olması için, İmam Ali’nin şehit olduğu bu mahzun günlerde, belki Şah’ın şehadetinden dolayı duyduğumuz azcımıza bir nebze teselli olur diye bu yazıyı kaleme aldık. Çünkü Şah’ı Merdan’ın yolunu bozmak isteyenlerin burnunu yere sürmek, O’nun acılarıyla acılanmak kadar değerlidir. Tüm Ehli Beyt sevenlerine faydalı olacağını ve ard niyetli kimselerin öfkesini kazanacağımızı biliyoruz. Allah’tan ve Ehli Beyt’ten inayet umuyoruz. 

Ya Ali Meded
Araştırmacı/Yazar/Çevirmen
Kemal KÜNTAŞ

Dip Notlar;
12- Hadikatu’ Sueda (Saadete Ermişlerin Bahçesi), Fuzuli Kerbela Şehitleri, S. 222.
13- İbn-i Mülcem’in diğer arkadaşlarıyla anlaşma yapmadan önce Kutam ile görüşüp aşık olduğu da aktarılmıştır. 
14- Burada detaya girmedik ama; Kutam, ibadet bahanesiyle İbn-i Mülcem ve arkadaşlarının silahlarını Mescid’de saklamak ve onlara yardım etmek için itikaf çadırı kurmuştur. 
15- Bakınız; İ’lamu’l Vera, s. 199-200-201.; İrşad c. 1 s. 17’den 23’e kadar.
16- Ankebut Suresi, 45. Ayet. 
17- Biharu’l Envar, c. 42, s. 282-281.; Montehal A’mal, İmam Ali’nin Şehadet Sebebinin Beyanı Bölümü.
Dip Notlar;

1-Araf Suresi, 29. Ayet.
2- Araf Suresi, 31. Ayet.
3- Bakara Suresi, 144. Ayet.
4- Cin Suresi, 18. Ayet.
5- Bizler için kutsal ibadet mekanları olan Mescidu’l Haram (Ka’be) ve Mescidu’l Aksa da Kur’an’ın bir çok yerinde zikredilmiştir.
6- http://www.islamdergisi.com/genel/hazreti-alinin-sehadeti/
7 -http://www.milatgazetesi.com/allahin-arslaninin-sehadeti/52122/
8- Doğrusu kaynaksız verilen bu bilgide adım sayısı verilmesine söylenecek söz bulamıyoruz.
9- Hesap edilirse 3 değil 2 tam gün olduğu görülür. Buda bariz bir hatadır.
10- Sözü yanlış aktarmıştır. Doğrusu “Andolsun Ka’be’nin rabbine ki kurtuldum” dur.
11 - Kerbela Vakası ve Kerbela’nın İntikamı, s. 19. Cevahir, Demos Yayınları.


İMAM ALİ NEREDE ŞEHİT OLDU?


"İmam Ali'nin nerede ve ne şekilde şehit edildiği tarihsel bir olgudur. Ben bu konuda akademik bir çalışma yapmadım fakat bu konuda tamamıyla bilgisiz de sayılmam. İmam Ali Mescid'de şehit edildi diyen tarihçiler ve hadis yazarları da bilinmekte, İmam Ali evinin önünde ya da Mescidin kapısında şehit edildi diyen de bellidir. Şimdi Ehl-i Beyt âşıklarına düşmanlık yapmak isteyenler Ehl-i Beyt'in ismini kullanarak saldırıyorlar. Bu Abbasî siyasetidir. Hakkını vermek gerekirse de Abbasî siyasetini Abbasîler kadar iyi kullanmaktadırlar. Her zaman Hakkın taraftarı azdır. İnsanlar genelde batıla yol almaktadır. O yüzden yazdıklarım bazılarının hoşuna gitmeyecek biliyorum. Bazı kişiler diyor ki İmam Ali evinin kapısında öldürüldü? Cevap vermeden önce sormak lazım neden? Neden sorusundan da önce sormak lazım tarihsel bir olguyu ispatlamak için tarihsel aktarımları kaynak göstermek lazım hangi kaynağa dayanarak ya da kime dayanarak böyle bir iddia da bulunuyorsun? Kaynaksız tarih yazanların sadece saraylardan ve padişahlardan beslendiklerini iyi biliyoruz.

Biz “Kalender”iz, padişahların keselerinden yiyenlere karşı, Ebu Zer gibi ayaklanırız. Zalimin zulmünü başına yıkmak için yeri gelir İmam Hasan gibi barışırız, İmam Hüseyin gibi savaşmak için. İmam Zeynelabidin gibi susup dua ederiz, bilginin kapılarını açacak aslanlar doğması için. Bazen bilginin sınırlarından taşarız İmam Muhammed Bakır yolunda, Kurtuluş kapısının açılması için.

Zamanında Fethullah Gülen’le komşu olmalarının (Fethullah Gülen’in Cami & Cem evi Projesinin) engellenmesine kızanların bugün İmam Ali’nin secdesine laf etmesinin, son zamanlara kadar adını bile duymadıkları ritüelleri asırlardır yaşamış inançları gibi göstermek istemelerini anlamak lazım. Şimdiye kadar Ehl-i Sünnet inancını Alevi inancı gibi gösterip bir anda kendileri dışında herkese düşman olup aşağılayıp hakaret edenlerin, Fethullah Gülen’le namaz kılma şansını yitirdikleri için kahırlarından İmam Ali’yi sokakta İbn Mülcem gibi savaştan anlamayan bir dangalağın öldürdüğüne inandırmaya çalışabilirler. Dedim ya “Hakkın taraftarı ve Hakkı duyar duymaz kabul eden azdır” bu sözün kanıtı bahsettiğimiz Fethullah âşığı kendisine Alevi diyenlerin yaptıklarıdır. Gerçi bunlar Fethullah âşığı mı yoksa Fethullah’ın paralarının mı âşığı bilinmez.

İmam Ali en tehlikeli grubu şöyle tarif etmiştir:

“İnsanların en tehlikelisi hakkı ve batılı karıştırıp insanlara sunanlardır.”

Gerçek Hak Âşıklarının ortaya çıkması için böyle para sevdalılarının olması lazım. Sonuçta İmam Ali’nin söylediği gibi;
“13 grup beni sevdiğini söyleyecek ama bunlardan sadece birisi gerçekten hak olacaktır.”

Savaşların yenilgisiz Kerrar’ı altmış yaşında şöyle söylüyordu:

“Bana savaştan anlamaz diyorlar. Altmış yaşına geldim istesem bütün Arapları öldürebilirim.”

Bunları söyleyebilen Allah’ın Aslanı’nı sokakta İbn Mülcem gibi birinin öldürebileceğine hangi akıl ve mantık kabullenebilir ki? Eğer İmam Ali’nin sokakta öldürüldüğünü iddia edenler varsa bunlar o dönem Şamlıların, İmam Ali’ye dediği “savaştan anlamıyor” iddiasını dile getirmiş olurlar ki İmam Ali, savaşçılığını az önce aktardığımız sözünde anlatmaktadır. Bu kadar iddialı bir savaşçı her zaman tetikte olup her türlü suikasta karşı koyabilecek kadar yeteneklidir. Kaldı ki biz İmam Ali’den bahsediyoruz. Haydar-ı Kerrar, yani; döne-döne savaşan ve asla geri dönmeyen aslan, söz konusu.

Kaldı ki İbn Mülcem’in sokakta şehit edildiğini iddia eden, İmam Ali’nin nurunun o sokağı baştanbaşa aydınlattığını göremiyor mu? Kalbinde aşk nuru olan, irfan sahibi her rahmanî Arif, İmam Ali’nin bulunduğu mekânı eşsiz nuruyla aydınlattığını çok iyi bilir.

İmam Ali’nin secdede öldürüldüğüne delil şudur. İmam Ali, daima tetikte ve her türlü tehlikeye karşı hazırlıklıydı. Bu yüzden Ona karşı yapılan yüzlerce hatta daha fazla suikast geri tepmiş ve suikast hayaliyle yanıp tutuşanlar başarısız olacaklarının farkına varmışlardı. İmam Ali’nin en zayıf anını düşünenler Onun, Allah’a ibadet hâlindeyken asla başka bir şeye yönelmeyeceğini biliyorlardı. Böylece İbn Mülcem, İmam Ali’yi iyi tanıyan Kays oğlu Eş’as ve Verdan (veya Şebib) adlı iki Kûfeliyle İmam Ali secde hâlindeyken suikast yapmaya karar verdi. Onlar çok iyi biliyorlardı ki Allah’ın Aslanı’nı ibadet hâlinden başka bir hâlde asla rakibine fırsat tanımazdı. İmam Ali, Sıffin Savaşı sırasında yaklaşık bir buçuk yıl savaş meydanlarında altmış bir yaşındaki bir aslan olarak kükredi. Tarihçiler anlatıyor ki o yaşında savaş meydanında genç ve kuvvetli Muaviye askerlerinden iki tanesini kemerinden tutarak yere öyle kuvvetli bir şekilde çarpmış ki o iki genç orada ölmüş. Sıffin Savaşında İmam Ali’nin sürekli savaşa girmesinden korkan, İmam Ali’nin dostları, İmam’a yalvarıp vazgeçirmeye çalışmışlar fakat yine de İmam Ali’yi savaş meydanından çekilmeye ikna edememişlerdi. Altmış yaşında bu cesur ve kuvvetli bir savaşçının sokakta öldürülebileceğini iddia eden zavallılara acıyamıyorum bile. Tabi yazdıklarımı bazıları anlayamayacak sonuçta bu asırda helal ve haram kavramıyla uğraşanların oranı genelin % 5-10’u kadarıdır. Eğer herkes buna dikkat etseydi burada yazdığım mantıksal ve fikirsel kanıtları rahatça görüp hakka teslim olurlardı. Fakat haramla doldurulmuş karınlar hakkı inkârdan başka yol bulamazlar.

Alevilerin yedi ulu ozanından birisi olan Fuzulî, Kerbela Şehitlerini anlattığı Hadikatu’s-Sueda (Ermişlerin Bahçesi) kitabında İmam Ali’nin ibadet hâlinde birinci secdeden başını kaldırdığında İbn Mülcem tarafından başına zehirli kılıçla vurulup yaralandığını iki gün sonra Ramazan’ın yirmi birinde şehit olduğunu aktarıyor. (Hadikatu’s-Sueda [Ermişlerin Bahçesi], Fuzulî, s. 221, Huzur Yayınları, 2003 İstanbul. Eğer kitabın aslında olan bu kısım değiştirilmemişse diğer basımlardaki nüshalarda da bu kısım mevcuttur)
İbadet hâlinde Rabbinden başka bir şeyle ilgilenmeyen, Rabbine yönelmiş bir hâlde secdeden başını kaldıran İmam Ali, Ramazan ayının on dokuzuncu gecesinin sabaha dönen saatlerinde Kufe Mescidinde İbn Mülcem Muradî tarafından zehirli kılıçla başından vurularak yaralandı ve iki gün sonra Ramazan’ın yirmi birinde şehit oldu.

Burada yazacağım son sözler Allah’ın şu ayetidir:

“Secde et ve yaklaş.” (Alak Suresi 19. Ayet)

İmam Ali, yaralandığında Allah’ın bu kelamına cevap olarak secde ediyordu. Şehit olurken de Allah’ı anıyordu. İbret almak isteyenlere…

Ya Muhammed Ya Ali…

Araştırmacı-Tarihçi Yazar: Muharrem UÇAN

alıntıdır..
http://www.imamrizadergahi.com/