ŞEYH AHMET
"Ahmet'in Öküzü Gibi Ne Bön Bön Bakıyon!..."
Kepez Köyü'nün yakınında bulunmaktadır. Türbesi bir tepenin üzerinde, etrafı çam ağaçlarıyla kaplıdır. Bu mübarek zat, Horasan erenlerinden Şeyh Seyyid Ahmet Kebirolarak bilinmektedir.
Vakti zamanında bu ağaçların bulunduğu yere Şeyh Ahmet isminde biri gelip yerleşmiş. Çevredeki ağaçlardan, kaşık, kepçe, takunya yaparmış. Bu eşyaları bir öküzün boynuna asar, bir ihtiyaç listesi ekler, öküzü Zile'ye gönderirmiş. Öküz, şehir esnafının dükkânı önünde durur, dışarıdan içeriye bön bön bakarmış. Dükkân sahipleri de; "Bizim Ahmet'in öküzü geldi. Kaşıkları alın, ihtiyaç listesine bakın." Öküz, boynundaki ihtiyaç listesine göre dükkânları dolaşır, işi bittiğinde kimseye aldırış etmeden geldiği istikamete geri dönermiş.
Bu gün Zile'de, etrafına "bön bön" bakanlara : "Ahmet'in öküzü gibi ne bön bön bakıyorsun?" sorusu sık sık sorulur.
Şimdi ben de bir soru sormak istiyorum. Zile ile Turhal arasında hemen her konuda bir yarış vardır. Bunu bilmeyen kimse yok. Öyleyse bu menkıbe "Eski Turhal Köprüsü İçin" Öşür toplayan Şıh Ahmet'e mi, yoksa Kaşıkçı Şeyh Ahmet'e mi ait? Eğer, menkıbeler halk muhayyilesinde sıradan olaylar olsa, aynı şahıslara ve konulara sahip çıkma anlayışını nasıl açıklayabiliriz?
Size bir şey söyleyeyim mi? Kim ne söylerse söylesin, bu toprakların altı da, üstü de bizimdir, bizim kalacaktır!... Bu menkıbeler yaşadıkça Anadolu'daki varoluş ruhumuzu hâlâ kaybetmeyeceğiz demektir.
Bu konuyla ilgili bir başka rivayet de şöyledir. Şeyh Ahmet, öküzleriyle birlikte burada yaşarken aç kalmış. Öküzlerini kesmiş. Etinin bir kısmını dağıtmış, bir kısmını ailesiyle birlikte yemiş. Bir kısmını da ateşin içine koyup yakmış. Ateş sönmüş kül olmuş. Bir fırtına çıkmış, külühavaya savurmuş. Yağmur yağmaya başlamış. Küller, rahmetle beraber etrafa yayılmış. Her yerden mantar biter gibi çam ağaçları çıkmış. Bu güzel çam ağaçlarını gören Şeyh Ahmet "Çamlardan kesenlerin elleri kırılsın. Onlardan bir parça alıp evine götürenlerin, evleri barkları yansın." diye dua etmiş. Bu sebeple türbenin bulunduğu yerden bir çöp dahi oynamaz. Yoksa evliyânın kendilerini pek rahatsız edeceğinden korkmaktadırlar.
Bu olayla alâkalı anlatılan bir menkıbe de şöyledir. Mübareğin sözüne inanmayan köylülerden biri Türbe'nin etrafındaki büyük bir çam ağacını keserek evine getirir. Yolda "Büyükse büyüklüğünü göreyim bakalım. Söylentilere karnım tok... Bunlar hep kocakarı tekerlemesi!" diye, eve gelmiş. Akşam içeride otururken, küçük kızı dışarıdan telaşla içeri girmiş. "Baba koş, çam yanıyor. Etraf ateşe gidecek!..." diye bağırmış. Köylü, heyecanla dışarı fırlamış. Çam ağacının ucunda yanan mumu görerek, şaşırıp kalmış. Gönlündeki, inançsızlık hemen kaybolmuş, çanı pürçekleri tutuşmadan "Tövbe!... Tövbe!... Ben ettim, sen etme!..." diyerek, hemen çam ağacını türbeye götürmüş. Bir daha ne o, ne de başka biri böyle bir hataya düşmemiş.