KARIŞIK

24 Mayıs 2016 Salı

MÎR SEYYAF KARADENİZ TÜRBESİ

MÎR SEYYAF 

KARADENİZ TÜRBESİ

DİYARBAKIR







Diyarbekir'in Fethi Sırasında Sehit Düşen Sahabemiz Mir Seyyaf Hazretleri, Sur İlçesi, Hasırlı Mahallesi Karadeniz 2. Sokak’ta yer almaktadır. Halk arasında Karadeniz Ziyareti olarak da bilinen türbede, Sahâbe-i Kirâm’dan olduğuna inanılan Mîr Seyyaf medfûndur. 

1316/1898 tarihli Salnâme-i Diyarbekir’de, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, sahâbe ve evliyâya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Sahâbe-i Kirâmdan Mir Seyyaf Hazretlerinin Karadeniz diye isimlendirilen yerde medfûn olduğu ve türbesinin bakımlı olduğu yerde kaydedilmektedir.


Kesme ve moloz taşlardan yalın bir tarzda yapılmış olan türbe, kare gövdeli, beşik tonozla örtülü bir yapıdır. Türbenin giriş cephesinde, kapının solunda bir penceresi vardır. 

Hazırlayan: Selim Kaplan

Seyyid Mir Hamza Nigari Türbesi

Seyyid Mir Hamza Nigari Türbesi

AMASYA –Merkez-Şamlar Mahallesi


Şirvanlı Cami
Hamza Nigari Türbesi
Seyyid Mir Hamza Nigari Türbesi, Amasya İli merkezindeki Şamlar Mahallesindeki Şirvanlı Camisindedir.
Azerbaycan’ın Karabağ Bölgesinde bulunan Cicimli Köyünde doğmuştur. Rus baskısı sebebiyle Amasya’ya gelip İsmail Şiraceddin Şirvani’nin müridi olur. Daha sonra icazetini alıp, Azerbaycan ve Osmanlı topraklarında irşad görevini yerine getiren önemli bir şairdir. Nakşibendiye tarikatının Halidiye Koluna mensuptur. Türkiye ve Azerbaycan’da Türkçe divanı ile bilinmekte ve hakkında araştırmalar yapılmıştır.
Özellikle Karapapak Türkleri arasında çok sevilmekte ve sayılmaktadır. Gazel ve kasideleri dilden dile söylenerek bugün dahi canlılığını sürdürmektedir. 
Hamza Nigari Sandukası
Türbe cami içerisindedir.

Türbe hayır duası için ziyaret edilmektedir.

Kaynakça: Yard.Doç.Dr. Parvana Bayram –Azerbaycan ve Türkiye’de Yayımlanan Seyyid Nigari Divanları Hakkında -2012 / www.amasya-abdulhalim.blogspot.com.tr

Taylan Köken

TİMURLENK TÜRBESİ..ÖZBEKİSTAN

TİMURLENK TÜRBESİ..ÖZBEKİSTAN






Timur, 1405’de öldüğünde imparatorluğu, Avrupa sınırından Çin sınırına dayanmıştı.  Bu boyutta yaşayan ve düşünen imparator olarak adını ve elbette hanedan adını ölümsüzleştirmek istiyordu. Çin seferindeyken, Çin sınırına yakın Otrar’da eklenmedik ölümü, sonunu başkentinden çok uzaklarda getirmişti. Bedeni mumyalandı. En değerli ağaçtan yapılmış sandukaya konuldu ve büyülü başkenti Semerkant’a getirildi.
Timur, bugünkü Özbekistan’ın K Eyaletinde, Shakhrisabz’de (Şehrisebz –Yeşil Şehir) doğmuştu. Çin sınırından Ege Denizi’ne kadar, o günkü dünyanın büyük bölümünü ele geçirmesine rağmen doğduğu yer ile bağlantısını koparmadı. Bugün de önemli bölümü ayakta duran yazlık konutu Ak Saray’ı yaptırdı. Çok az bölümü ayakta kalsa da Ak Saray’ın büyük boyutlu bahçesi üzerinde, kendisini savaşçı kıyafeti içinde betimleyen büyük heykeli bulunur. Bu anıtın çevresi bugün bayramyeri gibidir.Yeni evliler nikahları kıyılır kılınmaz burayı ziyaret ederler. Bayramlarda aileler, çocuklarına, bebeklerine en iyi elbiselerini giydirerek buraya getirirler. Çevrede onlarcası hazır bekleyen seyyar fotoğrafçılara poz verirler; bu fotoğraflar evlerinin en önemli köşesini süsler.
Şehri Sebz’de arkada Timur’un yazlık sarayı, önde büyük Timur anıtı

Dahası Timur, Şehr-i Sebz’de yazlık sarayı yakınlarında, genç yaşta ölen iki oğlu, Cihangir ve Ömer Şah için Mozeleum Kompleksi inşa ettirmişti. Bu kompleks içinde kendisi için de bir mezar odası inşa ettirdiği bilinmekle birlikte bu konuda başka herhangi bir bilgi bulunmamaktaydı. Ta ki 1960 yılında küçük bir kız çocuğu Timurlu Mozelesi Kompleksi yakınlarda oynarken üzerine bastığı yerin çöküp açılan çukura düşmesine kadar. Çocuk kurtarıldı ve aynı zamanda sadece varlığı bilinen Timur’un Mezar odası bulunmuş oldu.
Mezar odasının duvarındaki yazıtta Timur’un mezar odası olduğunu kayıtlıydı. Dahası, koca odayı hemen tamamen dolduran devasa bir lahit doldurmaktaydı. Ağırlığı nedeniyle lahdin kapağı zorlukla açılabilmişti ve içinin boş olduğu görülmüştü. Anlaşılan, Timur sağlığında mezar odasını hazırlatmış, bu mezar odası muhtemelen Orta Asya geleneğine bağlı olarak Atila’ya, Cengiz Han’a yapıldığı gibi gizli tutulmuştu.
Timur’un kullanılmayan büyük lahdi. Rehber anlatıyor, Türkiye’den gelen ziyaretçiler fatiha okuyor.

Büyük lahdin zorlukla sığdığı yer altı mezar odasında rehbere sormuştum; “Timur müslümandı, o halde bedeni bir lahit içine konulamazdı, toprağa gömülmesi gerekirdi. Halbuki bu lahit genel olarak Eski Roma – Yunan lahitleri benzeriydi, içine ancak ölünün bedeni konulabilirdi.”. Rehber o anda cevap verememiş, araştırıp bildireceğini söylemişti. Yanıtı birkaç hafta sonra geldi. “Timur hem kendisini, hem ardıllarını ebedileştirmek istiyordu, onun için toprağa gömülmedi, bedeni mumyalandı.”
Orta Asya tarihini de dikkate alarak şaşırmamalıyız. Bugün Orta Asya’da, hem de çok iyi korunmuş olarak yüzlerce mumya bulunmuştur. Daha yakın zamana ve Türkiye coğrafyasına gelirsek, beylikler döneminden kalma kümbetlerde, daha önceden varlığı bilinmeyen mumyalar bulunmuştur. Yerel müzelerde, bu mumyalardan birkaçı sergilenmektedir. Görünen odur ki Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Müslümanlığı seçmiş oldukları halde kültürlerini ve yaşayış biçimlerini ve adetlerini bir oranda eskiye benzer biçimde sürdürmekteydiler. Önemli ölüleri mumyalamak da bu adetlerden biriydi. Osmanlı Tarihinde de serhat boylarında ölen bazı sultanların defnedileceği İstanbul’a getirilinceye kadar mumyalandığı –tahnit edildiği- iyi bilinmektedir. Dahası tarihsel kayıt olarak değil fakat söylenti olarak Fatih’in mezarına mumyalanmış olarak konduğu öne sürülmektedir. Benzer biçimde, tarihsel kayıtlara değil fakat tanıklıklara dayanarak Mevlana’nın bedeninin mumyalanmış olabileceğini belirtilmiştir.
Gerçekte Timur’un Çin sınırı yakınında vefat ettiği, soğuk, kar ve buz nedeniyle bedeninin Şehrisebz’de hazırlanan mozoleye defnedilemeyip, Semerkent’a götürüldüğü, orada Timur’un sağlığında gene genç yaşta ölen oğlu Muhammed Sultan için yaptırdığı Gur Emir Mozelesine defnedildiği bilinmektedir. Anlaşıldığına göre Timur’un bedeni mumyalanmış olarak taş lahde yerleştirilmiştir. Timurlu Hanedanı bugün Şehrisebz’deki Timurlu Mozolesinde değil, Semerkant’taki Gur Emir Mozolesinde yatmaktadır. Gur Emir, Emir’in (hükümdarın mezarı) anlamına gelmektedir.


Timur gibi bir hükümdarın elbette birden çok oğlu ve torunu vardı. Torunu Muhammed Sultan, Timur tahtının varisi gibi görünüyordu ve Timur’un aşırı ilgi ve sevgisi bu torununun üzerineydi. Ne var ki Muhammet Sultan 1404 yılında, beklenmedik şekildi genç yaşında ölüvermişti. Timur bu çok sevdiği ve ardılı olarak gördüğü torunu için Semerkant’ın seçkin bir tepesinde adına yaraşır bir büyük mozeleum inşasını emretti. Muhammed Sultan buraya defnedildi. Mozeleum aslında büyük bir kompleksti, anıt mezar, camii ve medrese yapılarından oluşuyordu.
Kadere bakın ki Timur’un kendisi de bir yıl sonra beklenmedik zamanda vefat etti ve çok sevdiği, el üstünde tuttuğu torununun yanına defnedildi. Artık Şehrisebz’deki mezar kopleksi bırakılmış ya da unutulmuştu. O zamandan sonra Gur Emir, tüm Timur hanedanın birlikte yattığı anıt mezar durumuna getirildi. Nasıl ki kurduğu imparatorluk Timurlu Devleti, hanedanı Timurlu hanedanı olduysa, Gur Emir de Timurlu’ların anıt mezarı oldu. Timur’un ölümünden sonra oğlu Şahruh, diğer oğlu Miranşah ve torunu Uluğ Bey buraya defnedildi. Dahası, Timur’un spritüel direktörü Seyit Bereke ve Şah Hoca buraya defnedildi. Sonuçta Hükümdar Mezarının kubbesi, tüm Timuridlerin mezarı olmuştu.

 Anıtmezarın ana salonu. Siyah taş Timur’a ait, sağ yanında torunu Uluğ Bey. Ortaasya mimari şaheseri kubbenin altında ölümün adeta kutsandığını hissediyorsunuz.

Gur Emir Mozolesi yedi bölümden oluşuyordu: Sağda Müslümanların dua ettiği hanaka, solda medrese ve merkezde mosoleum, iki tarafında anıtı tamamlayan iki minare. Ne yazık ki ne medrese ne de hanaka günümüze ulaşamamıştır.
1996’da Timur’un 600. doğum yıldönümü kutlanırken tüm anıt büyük bir rekonstrüksiyona tabi tutulmuştur. Anıtın bugünkü hali ile ancak fotoğrafları bulunan eski durumu karşılaştırıldığında esaslı ve aslına en uygun onarımın nasıl yapıldığı gözler önüne serilmektedir.
Mozelenin mezar bölümüne girildiğinde göz kamaştırıcı bir ruhsal görünüm ile karşılaşılır. Anıtın yüksek kubbesinin altında üç sıra halinde yan yana yatan on kadar mermer mezar taşı. Sadece Timur’un mezartaşı siyah renkte nephritis taşıdır ve açık renkli diğerlerinin yanında daha küçük boyutlu olmasına rağmen hemen dikkati çeker. Tahmin edileceği gibi burası sembolik mezardır. Gerçek mezar bu salonun altındaki salonda bulunmaktadır ve ziyarete açık değildir. Ziyarete açık olan sembolik salon ve  taşlar iyi korunmuş olmasına rağmen alttaki solon ve gerçek mezarlar, yüzyıllar içinde birkaç kez su baskınına uğramış ve önemli tahribat görmüştür.
Sembolik Mezar salonunun alt katında, ziyarete kapalı esas mezar salonu, Timur’un gerçek lahdi.,Gur Emir crypt, foto Dan Waugh

Timur’un bedeni, taş lahdinin içinde yatmaktadır. İslam geleneği ile başı Mekke’deki Kabe’ye yöneliktir. Orta Asya geleneğinde kutsal ölülerin mezarlarına konulan atkuyruğunun burada da bulunduğu mozelenin onarımı sırasında ortaya çıkarılmıştır.
Esas mezar salonundaki tüm lahitler 1941’de açılmıştır. Mezarların açılacağı duyulduğunda Semerkant’ın yaşlı bilgeleri, mezarların açılmamasını, kutsal ölülerin, özellikle Büyük Timur’un bedenlerinin rahatsız edilmemesini istemişlerdir. Çünkü Timur’un mezarının açılması, savaş ruhunu yenden harekete geçirecekti. Bu inanç, Mısır’da Tutankamon’un mezarı açıldığında karşılaşılan ve mezarın açılması durumunda ortaya çıkacağı belirtilen tehditleri içeren yazıtla aynı anlama geliyordu. Görülüyor ki ölüm kültü, Tutankamon’dan üçbin yıl sonra Timur’un mezarı için de geçerliydi ve evrensel bir niteliğe sahipti.
Buna rağmen 1941 haziranında bütün mezarlar açıldı. Efsaneyi doğrular biçimde iki gün sonra bölge İkindi Dünya Savaşı etkisi altına girmişti. Semerkantlılar, savaşın başlamasını Timur’un mezarının açılmasına bağlamışlardı.
Bilimciler özellikle iki konuyu merak ediyorlardı. Timur, tarihte Timurlenk (aksak Timur) olarak bilinir. Bu doğrulanabilir mi? Burada yatan gerçekten Timur mudur? Torunu Uluğ Bey, oğlunun da karıştığı bir eylemle başı kesilerek ya da boynu vurularak öldürülmüştür. Gerçekten öyle midir?
Lahitlerden çıkarılan kemikler Leningrad’da götürüldü ve incelendi.  Timur gerçekten aksaktı, çünkü bir ayağı diğerinden daha kısaydı. Uluğ Bey boynu vurularak öldürülmüştü. Antropolog Gerasimov, kafataslarını inceleyerek tüm hanedanın portrelerini yaptı. Beden kalıntıları tekrar yerlerine kondu.
Timur tarihsel bir kişilik olarak oldukça yenidir, 600 yaşındadır fakat tarihin üç-beş büyük cihangirinden biridir; adı Büyük İskender, Büyük İskender, Sezar ve Cengiz ile birlikte anılır. Ankara Savaşı’nda batıda yeni yeşermeye başlayan Osmanlı’yı yenmiş olması, sonuçta aynı kandan gelen iki hükümdarın savaşı olsa da sonuçta tarihtir ve neden böyle olduğu konusunda tarihin yargılanmaması gerekir. Sonuçta Timur,  etse de ana dili olarak Büyük Türkçe’nin Özbek kanadını konuşmaktadır.