KANGAL YÖRESİNDE ZİYARET YERLERİ İLE İLGİLİ İNANÇ VE UYGULAMALAR
Yrd. Doç. Dr. Ahmet GÖKBEL*
Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında hiç şüphesiz Horasan Erenleri veya başka bir tabirle
Alperenler ve gazi- velilerin rolü oldukça önemlidir. Çünkü Anadolu bunlar tarafından sadece fethedilmemiş,
aynı zamanda vatanlaştırılarak yurt haline getirilmiştir. Bunun en çarpıcı örnekleri Kangal toponimisi
incelendiği zaman görülebilir.
Anadolu halkı, burayı kendilerine vatan yapan insanları ebedîleştirmek, yaşadıkları hayatı onlarla
paylaşmak istemiş, bir yandan bölgedeki ağaç, kaya mağara...vb. unsurları kutsallaştırarak taşı ve toprağı ile
vatanı kutsallaştırma yoluna giderken, diğer yandan bu vatanın asıl sahipleri olarak düşünülen ve bir çoğu yüce
dağ başında mekan tutmuş kişiler olarak tahayyül ettiğimiz bu Alperenlere birer makam tahsis etmiş, bu yerleri
de ziyaret ederek onlara karşı olan vefa borçlarını yerine getirmeye çalışmışlardır. Şşte yazımızın konusunu
ziyaret yerleri olarak nitelediğimiz bu kutsal mekanlar oluşturmaktadır.
Türk- Şslâm kahramanlarının mezar ve makamı olarak ziyaret ettiğimiz bu yerler arasında kökünü daha
önceki kültürlerden alan bazı kutsal mekanlara da rastlamak mümkündür. Böyle olmakla beraber insanlar onları
da efsane ve menkıbelerle ana kültürümüz içine almış, ona kendi kültürel ve dînî rengini vermiştir.
Kangal merkez ile buraya bağlı belde ve köylerdeki çeşitli ziyaret yerlerini tanıtmaya geçmeden önce,
kısaca ilçenin tarihi gelişimi ve inanç coğrafyası hakkında bilgi vermeyi konunun daha iyi anlaşılması için
ğerekli görüyoruz.
A-KANGAL’IN TARŞHŞ GELŞŞŞMŞ VE ŞNANÇ COĞRAFYASI:
Kangal’da ilk yerleşimin ne zaman yapıldığına dair kesin bilgi bulunmamaktadır. Ancak ilçe
merkezinde yer alan Çukurtarla Höyüğü’nde M.Ö.3 ve 2 binli yıllarda Demir Çağ, Roma ve Bizans; Mancılık
Köyü'nde Eski Tunç ve Demir Çağı; Yukarı Höyük Köyü'nde Tunç Çağları yerleşimi; Havuz köyü Aslantaş
mevkiinde Eski ve Geç Tunç Çağları; Mancılık Köyü Kırkpınar mezrasında Eski ve Geç Tunç Çağları ve Orta
Çağ; Çamurlu Köyü'nde Tunç Çağları ve Helenistik Roma ve Ortaçağ; Koçköprü Köyü'ndeki doğal tepe
üzerindeki Tunç Çağları ile Helenistik ve Roma Çağları; Bulak Köyü'nde Geç Tunç Çağı; Kavak bucağındaki
Höyük Değirmeni’nde Tunç Çağları ile Demir Çağı iskanları tesbit edilmiştir. Ayrıca Havuz Köyü Aslantaş
mevkiinde bulunan Hitit Aslanı, Ankara Anadolu medeniyetleri Müzesi’nde; Yarhisar Höyüğü’nde bulunan
Hititler dönemine âit üzeri hiyeroglif yazılı altın mühür yüzük ise Sivas Müze Müdürlüğü’nde bulunmaktadır.1
Bütün bu saydığımız buluntular, bize Kangal ve çevresinde yerleşimin Türk hakimiyeti öncesine, hatta milattan
öncelerine kadar uzandığını göstermektedir.
*Cumhuriyet Üniversitesi Şlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Öğretim Üyesi
1 Hikmet Denizli, Sivas Tarihi ve Anıtları, Sivas, 1998, s. 339.
Araştırmamızın mahdut sınırları içinde Kangal tarihini ayrıntısıyla anlatma imkanımız olmadığı için,
bölgenin Türk hakimiyetine girmesinden günümüze kadar geçen sürecine kısaca değinmeğe çalışalım.
Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın Bizanslılar ile yaptığı 1071’deki Malazgirt savaşını takiben yapılan
anlaşma uyarınca Kızılırmak yayının dışında kalan, Kızılırmak’ın doğusu ile birlikte Kangal ve yöresi 1075
yılında Danişmendli2, 1174 yılında Selçuklu, 1243 yılında ise Moğolların egemenliği altına girmiştir. XI.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren sık sık el değiştiren bu bölge, 1340’lı yıllardan sonra da Eratna Beyliği
sınırları içerisinde görülmektedir.3
Bu dönemde ilçe ve çevresi Türkmenlerin yerleştiği yerleşim birimlerinden biri olmuştur. Yöreye ilk
gelen Türkmen Beyleri’nin bölgenin Kral Yolu güzergahında bulunması ve ayrıca tarım ve hayvancılığa
elverişli olmasından dolayı yerleşim için burayı seçtikleri belirtilmektedir. Kangal ve çevresinde ilk yerleşim
yerleri Kumarlı, Mısırören ve Havuz köylerinin bulunduğu düz ve çayırlık arazi olmuştur.4
Buraya yerleşen Türkmen aşiretlerinin menşei konusunda tam bir netlik söz konusu olmayıp, Oğuz
Türkleri’nin Kangar boyundan olabilecekleri görüşü hakimdir.5
Başlangıçta göçer olan ve hayvancılıkla uğraşan bu Türkmen grupları, Selçuklular döneminden itibaren
yerleşik düzene geçerek bugünkü Kumarlı ve Havuz köylerini kurmuşlardır. Bölgenin hayvancılığa elverişli
olması ve Türkmenler arasında da hayvancılığın yaygın halde bulunması, yöreye daha sonra da göçün devam
etmesini sağlamıştır.
1413 yılından itibaren Kangal bölgesi Osmanlı hakimiyetine geçmiştir. IV.Murat’ın yaptırdığı meşhur
Halep köprüsü Kumarlı civarındadır.6
XVIII. yüzyıldan itibaren başta Havuz ve Kumarlı’ya yerleşenler olmak üzere aralarında çıkan iç
çekişmeler ve huzursuzluk nedeniyle, şimdiki Kangal’ın bulunduğu yerleşim birimine göçerek oturmaya karar
vermişlerdir. Böylece bugünkü ilçe merkezinin bulunduğu yerin temeli atılmıştır.7
Ayrıca XIX. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı-Rus savaşları sırasında doğuda ilerleyen Rus
ordusundan kurtulan Türk aileleri bugün Uzunyayla adı verilen yöredeki köylere yerleştirilmiştir.8
1845 yıllarında kaza9, daha sonra bir ara nahiye10 olarak görünen Kangal, 1902’de ilçe olmuş ve aynı
yıl ilk kaymakam atanmıştır.11 Günümüzde de ilçe olarak devam etmektedir.
Şlçeye inanç coğrafyası itibari ile baktığımızda nüfûsunun %100 oranında Müslüman olduğunu
söyleyebiliriz. Şlçe nüfûsunu %1 oranında Şafii, %86 oranında Hanefi ve %13 oranında Alevî mezhebine
mensup insanlar teşkil etmektedir. Kangal’ın üçü belediyelik olmak üzere toplam 114 köyü vardır. Bu köylerden
47 tanesi Sünnî-Hanefî, üç tanesi Sünnî-Şafii, 51 tanesi Alevî ve 8 tanesi Sünnî-Alevî karışıktır. Şlçe nüfus
2 Şbrahim Yasak- Ahmet Kaleli, Dünden Bugüne Sivas Şli, Sivas, 1986, s. 10-11.
3 Osman Turan, Selçuklular ve Şslâmiyet, Şstanbul, 1993, s. 117-128; Şbrahim Aslanoğlu, Her Yönden Sivas, Sivas, 1979,
s. 11-17.
4 Recep Çevik, Kangal, Sivas, 1996, s. 17; Şbrahim Yasak, Sivas Şli, Sivas, 1992, s. 147.
5 Yasak, a.g.e, s.147.
6 Denizli, a.g.e, s. 339.
7 Çevik, a.g.e, s. 17.
8 Denizli, a.g.e, s. 339.
9 Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Temettuat Defteri, 13793, s. 2.
10 Sivas Vilâyeti Salnamesi, 1302, s. 334.
11 Yasak, a.g.e, s. 147; Çevik, a.g.e, s. 17.
müdürlüğünün verdiği bilgilere göre çok az da olsa ilçede Gayr-i Müslim nüfusun yaşadığını söyleyebiliriz.
Merkez ilçe Reşadiye mahallesinde 20 ile 30 arasında,Sularbaşı mahallesinde 40 ile 50 arasında Gayr-i
Müslimin varlığından bahsedilmektedir. Ancak bunların son yıllarda ilçede yaşamadıkları anlaşılmıştır. Gürsel
mahallesinde sadece dört veya beş tane Ermeni’nin yaşadığı, bunlarında ara sıra Şstanbul’a gidip geldikleri
anlatılmaktadır.12
B-ZŞYARET YERLERŞ:
Ziyaret, ibadet amacıyla mübarek yerlere gitmek şeklinde tanımlanırsa, Şslâmiyette bunun en dikkate
değer örneğinin, belli erkan ve menâsike uygun olarak Kâbe’yi ziyaret etmekten ibaret olan hac ibadetinde
bulunduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Oysa burada ele almak istediğimiz ziyaretin, münhasıran Şslâmî bir ibadet
olan Kâbe’ye hac ziyaretinden oldukça farklı bir kategoriye dahil olan fenomenleri konu edindiğini belirtmek
gerekir.13
Bir yeri veya bir kişiyi görmeye gitmek14 anlamında kullanılan Türkçedeki ziyaret kelimesi, Arapça
ziyaret kelimesinden gelmektedir. Arapça’da aynı kökten zevr kelimesi hem ziyaret etmek, hem de ziyaret eden
anlamındadır. Bununla birlikte, Arap dilinde, ziyaret eden anlamında zair kelimesinin kullanılması daha
yaygındır. Ayrıca birinci anlamda (ziyaret etmek) aynı kökten zûvar ve mezar kelimeleri de mevcut olup,
mezar kelimesi Türkçemize kabir anlamıyla geçmiş denilebilir. Aslında burada inceleme konusu yapmak
istediğimiz ziyaret fenomeni de bir ölçüde mezar ziyareti ile ilgili bulunmaktadır. Ancak burada ele almak
istediğimiz ziyaret fenomeninin Şslâmiyetteki olağan kabir ziyaretinden de oldukça farklı bir konuya tahsis
edildiğini belirtmekte yarar vardır. Zira araştırmada bahis konusu olan, yatır, türbe, ziyaret, dede veya baba
mezarı gibi çeşitli adlarla anılan ve çoğunlukla kendilerine velî, evliya, eren, ermiş, âbit, zâhit, âlim, seyyid,
şeyh, gazi, pir, dede, baba, abdal yahut şehit gibi çeşitli isim ve sıfatlar verilerek manevî güç ve meziyetlerine
inanılan kişilerin yattıkları kabul edilen yerlere, belli dilek, istek ve muratlarla yapılan ziyaretler ve bu çerçevede
oluşmuş bulunan inanç ve uygulamalardır.15
Bu anlamdaki bir ziyaretin, yine Türkçemizde yaygın bir kullanıma sahip olan adak ile yakın ilgisinin
bulunduğunu belirtmek gerekir.16Ayrıca adak teriminden daha az kullanıma sahip olan ve esasen daha hususi ve
dînî bir yön arzeden nezir kelimesi de vardır. Ancak nezirde kurbanın veya adanan şeylerin sunulması söz
konusu olduğu için incelememize konu teşkil eden olayları kapsaması açısından ziyaret terimini kullanmanın
daha isabetli olacağı kanaatine vardık.
Şunu da belirtmek gerekir ki ziyaret yerleri, her zaman için, kendilerinde belli bir manevî güç, feyz ya
da bereket bulunduğuna inanılan bir takım efsaneler, hikayeler, kerâmetler ve mertebeler atfolunan şahısların
12 Kangalın inanç coğrafyasının yanısıra etnik yapısı konusunda bkz: Sıddık Ünalan, XX. Yüzyıl Sivas Tarihi ve Günümüz
Şnanç Coğrafyası, (Şnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü-Basılmamış Doktora Tezi), Malatya, 1997, s.241-246.
13 Ünver Günay-Harun Güngör-Şaban Kuzgun-Huzeyfe Sayım-Vahap Taştan, Kayseri ve Çevresinde Ziyaret ve Ziyaret
Yerleri, Kayseri, 1996, s. 10.
14 Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Şstanbul, 1988, s.1195.
15 Günay Ü.-H. Güngör-Ş. Kuzgun-H. Sayım-V. Taştan, a.g.e., s. 10-11.
16 Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk Şnançlarına Bağlı Adak Yerleri, Sivas, 1996, s. 20-24.
mezarları, türbeleri yahut onlara ithaf olunan makamlar değildir; Zira kutsal olarak kabul edilen bir takım taş,
ağaç, kaynak, göl, kaya ve dağ gibi mekanlar da ziyaret yeri kategorisi içerisine girer.17
Bu konuda merhum Hocamız Hikmet Tanyu’nun “Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri” adlı
çalışması, Erciyes Üniversitesi Şlâhiyat Fakültesi öğretim üyelerinden beş kişilik bir komisyonun hazırladığı
“Kayseri ve Çevresinde Ziyaret ve Ziyaret Yerleri” adlı çalışma ve Cumhuriyet Üniversitesi Türk dili bölümü
öğretim elemanlarından Kutlu Özen’in daha çok Divriği yöresini ele alan “Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk
Şnançlarına Bağlı Adak Yerleri” adlı çalışması bize, adak ve ziyaret yerleri ve buna bağlı inanışların ülkemizde
oldukça yaygın olduğunu göstermektedir.
Esasen bu tip inanç ve uygulamalara sadece ülkemizde değil, aynı şekilde diğer Türk devletlerinde de
daha Şslâm öncesi dönemden itibaren rastlandığı herkesin malumudur. Hatta olay sadece Türk Dünyası ile de
sınırlandırılmamalıdır. Zira bazı görüşlere göre Şslâm öncesi döneme kadar uzanmak üzere olaya Araplar
arasında da rastlanmaktadır.18 Bu cümleden olarak özellikle Kuzey Afrika’da ve oradan aldığı etkilerle bütün
Afrika dünyasında Murabitizm veya Mirobitizm denilen ve çeşitli amaçlarla velîlerin mezarlarının yahut öteki
kutsal bilinen mekanların ziyaret edilmesinden ibaret olan olayın yaygın olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Ziyaret inancı ve buna bağlı uygulamalar sadece Türk veya Şslâm dünyası ile de sınırlı değildir. Zira,
bilindiği üzere natürizm ve animizm diye adlandırılan ve tabiata yahut tabiat kuvvetlerine veya onların
kişileştirilmiş şekillerine, ruhlara ve özellikle de ata ruhlarına tapınma şeklindeki inanç ve uygulamalara Afrika,
Amerika ve Avustralya’nın ilkel yerlerinin yanısıra Uzak Doğu ülkelerinde, hatta Çin’de, Hindistan’da, Eski
Yunan ve Roma’da da rastlanabilmektedir.
Netice itibariyle olaya böylesine bir perspektiften bakıldığında ziyaret inancı ve olayı dünya çapında
yaygınlığa sahip bulunan bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Şunu vurgulamak gerekir ki, bu tip inanç
ve uygulamalar toplumlarda, kültürlere, devirlere ve yerlere göre aralarında dikkate değer farklılıklar
gösterebilir.
Bütün bu açıklamalardan sonra, ziyaret, adak, dede, baba, şeyh, eren, evliya, mezar, yatır ve
türbe...vb. adlarla anılan bu ziyaret yerleri ile onlara belli inanç, efsane ve kerametlerin atfedilmesi çeşitli dilek
ve isteklerle onların ziyaret edilmesi olayı, inceleme alanımız olan Kangal ve çevresinde oldukça yaygındır.
Şncelemeye çalıştığımız bu ziyaret yerlerini üç kısma ayırarak vermeye çalışalım.
1-YATIRLAR (Türbe, Baba, Evliya, Pir, Tekke):
Şnsanlar istek ve ihtiraslarını gerçekleştirmede karşılaştıkları zorluk ve imkansızlıklar karşısında ya
büyüleyici ya da kutsal bildikleri varlıklara yaklaşarak, ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar. Şşte insanların
kendilerine yardım ve faydası dokunacağına inandıkları varlıklardan biri de “yatırlar”dır. Bunlar, sağlıklarında
zühd, takva, ibadet ve muhabbetle yaşayan, vatanı, milleti uğrunda şehadet mertebesine ulaşan, Tanrı’nın sevgili
17 Günay Ü.-H. Güngör-Ş. Kuzgun-H. Sayım-V. Taştan, a.g.e., s. 11.
18 Günay Ü.-H. Güngör-Ş. Kuzgun-H. Sayım-V. Taştan, a.g.e., s. 10-11.; Ayrıca bkz. Ahmet Gökbel, “Anadolu’da Yaşayan
Halk Şnanışlarından Çaput Bağlama ve Nazar”, Cumhuriyet Üniversitesi Şlâhiyat Fakültesi Dergisi, sa:1, Sivas, 1996,
s. 173-178.
kulları arasında kabul edilen kimseler olduğu gibi, Tanrı katında hatırlarının kırılamayacağı inancı ile ilk dilek
kapısı olarak değerlendirilen, kült haline gelmiş veliler olarak kabul edilebilirler.
Biz bu başlık altında, kendisinde mutlaka bir yatırın veya mezarın bulunduğu ziyaret yerlerini ele
alacağız. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
a-Tezveren Baba:
Şlçe merkezinin kuzey batısında bulunan mezarlığın yukarı kısmında yer almaktadır. Mezarın çevresi
kerpiç ve taşla çevrili olup üzerinde çaprazlama atılmış tahtalar vardır.
Halk arasında, burada yatan kişinin Horasan'dan gelip XVII. asırda yaşadığına ve Samud Baba ile yakın
ilişki içinde olan bir velî olduğuna inanılmaktadır. Yaşlı insanlardan edinilen bilgiye göre bu velinin mezarı
daha önceleri küçük kubbeli bir yapı halinde idi. Daha sonra buradaki taşların bir kısmı sökülerek diğer mezarlar
için kullanılmış ve günümüzdeki şekle gelmiştir. Yatırın baş ucunda bulunan ve kutsal olarak kabul edilen çam
ağacına yöre halkı yıllarca dilek ve isteklerinin kabul edilmesi için çaput bağlamışlardır. Ancak son yıllarda bu
yapılanların hurafe ve günah olduğu düşüncesiyle ağaç ortadan kaldırılmıştır.
Yöre halkı, Tezveren Baba'yı şu sebeplerden dolayı ziyaret etmektedir:
1- Çocuğu olmayan kadınlar, Perşembe akşamı yatsı namazından sonra bir bez bebek yapıp hazırlarlar.
Ertesi gün erkeklerin Cuma namazına gittikleri sırada, akşamdan hazırladıkları bezden yapılmış oyuncak bebeği
yanlarına alarak Tezveren Baba’nın mezarına giderler. Sembolik olarak hazırlanmış bu bebeği Tezveren
Baba’ya bağışlayıp mezarın üzerine bırakırlar ve gerçek bebek vermesini dilerler.
2- Kısmeti açılmayıp evlenemeyen kızlar, Perşembe günleri burayı ziyaret edip “kabrine geldim
isteyerek atıldım, evime gittim ki satıldım” şeklinde sözler söyleyerek mezarın üzerine kapanıp toprağı
yalarlar.19
3- Çeşitli sıkıntıları ve hastalıkları olanlar bu yatırın başına gelerek dua edip dilek ve isteklerini
belirterek adak adarlar. Dileği gerçekleşenler adak kurbanlarını mezarın başında veya evde keserek pişirip
dağıtırlar.
4- Sütü gelmeyen loğusa kadınlar, Tezveren Baba'ya giderek önce mum yakarlar, mezarın üzerindeki
toprağı öptükten sonra bir miktar toprak alarak eve dönerler. Mezardan getirdikleri bu toprağı banyo suyuna
katarak o su ile yedi gün banyo yaparlar.20
5- Ayrıca asker ve gurbetçi yolu bekleyenler, bu yatırın başına gelerek dua ve niyazda bulunurlar.
Yatırın çevresindeki kuşlara yem atarak Tezveren Baba'ya hitaben, “onları bize tez kavuştur”, kuşlara hitaben
de “selam götürün” derler.21
b-Samud Baba:
19 Fadime Tepegöz, Kangal Merkez, 1328 Doğumlu, Okur-Yazar Değil.
20 Zaruk Durna, Kangal Merkez, 1926 Doğumlu,Okur-Yazar Değil; Mehmet Karasu, Kangal Merkez, 1951 Doğumlu,
Okur-Yazar.
21 Adalet Korkmaz, Kangal Merkez, 1943 Doğumlu, Lise Mezunu.
Sivas ili sınırları içerisinde Tekke adında iki köy ve bir mezra vardır. Her üçünde de Hacı Bektaş
Veli’nin halifeleri veya o dönemin önde gelen din adamlarına ait olduğu sanılan yatırlar bulunmaktadır.22
Bunlar Zara’nın Tekke köyündeki şeyh Merzubân23 Divriği’nin Tekke denilen mevkide Garip Musa24, diğeri de
Kangal’ın Tekke köyündeki Samud Baba’dır.
Samud Baba’nın türbesi, Kangal merkeze 10 km. uzaklıkta olan Tekke köyündedir. Türbe altıgen olup
kesme taşlardan yapılmıştır. Giriş kapısı üzerinde 1573 tarihi vardır. Bu tarihe göre Samud Baba XVI.yüzyılda
yaşamıştır. Türbenin kubbesi içten daire şeklinde, dıştan ise piramit külahlıdır.25 Bölge insanı, türbenin
IV.Murat zamanında ve bizzat padişahın emriyle inşa ettirildiğine inanmaktadır. Bazı kaynaklar ise, 1573
tarihinde II.Selim zamanında yapıldığından bahsederler.26 Seksen metre karelik bir bahçe içerisinde bulunan
türbenin hemen arkasında bir armut ağacı, önünde tatlı su çeşmesi ve elli metre güneyinde dört dala ayrılmış bir
dut ağacı bulunmaktadır.
Türbeyi çevreleyen avlunun ortasında çapı yaklaşık yarım metre olan bir direk bulunmaktadır. Avlunun
iki köşesinde bağlanmış rengarenk çaput ve iplik parçaları, direk üzerine yazılmış çeşitli dilek ve niyazlar hemen
göze çarpmaktadır. Örneğin; “Şşte sana geldim Samud Baba, dert bende derman sende, bendeki şu derdi
al...bana bir evlat nasip et...vb." gibi bir çok dilek ve duaların yapıldığını gözlemlemek mümkündür.
Mezarın bulunduğu bölmenin giriş kapısının üstünde Farsça kitabesi vardır. Ayrıca türbenin bahçesinde
kesilen kurbanların pişirilmesi ve ikram edilmesi için ocak vardır. Kabrin ayak ucunda, daire biçiminde küçük
bir kuyu bulunmaktadır. Şçerisi ince toprakla doldurulmuştur. Gelen hastalar buradan şifa toprağını alıp giderler.
Kabrin üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı yeşil bir örtü, sağ tarafında on iki imama ait üzerinde on bir dilim olan
bir tokmak (on ikinci dilimin yeri boş olup gelecek mehdiyi simgelemektedir.) ve Türkçe mealli bir Kur’an-ı
Kerîm, sol tarafında ise Perşembe akşamları yakılmak üzere hazırlanmış birkaç mum vardır.
Tekke köyünün manevî bekçisi olduğuna inanılan Samud Baba türbesinin bakımını ve bekçiliğini
Samud Baba’nın torunlarından olduğunu iddia eden Ali Bey üstlenmiştir.
Yöre halkı bu türbeyi şu nedenlerden dolayı ziyaret etmektedir:
22 Şbrahim Aslanoğlu, “Bir XVI. Yüzyıl Şairi SAMUT”, Sivas Folkloru, VI, sa:69, Sivas, 1978, s. 18
23 Şeyh Mezrubân’ın Türbesi, Zara yakınlarındaki Tekke köyündedir. III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in 1274 yılında Şeyh
Mezrubân zaviyesi ve türbesi için tesis etmiş olduğu vakfiye de Şeyh Mezrubân Veli’nin kimliği “Şeyh Mahmud b.
Seyyid Ali El-Hüseynî el-Bağdadî” olarak geçmektedir. Yani Bağdatlı olduğu, Hz. Hüseyn’in soyundan geldiği adının
Mahmud, babasının isminin ise Ali olduğu belirtilmektedir. 1536 tarihli vakfıyeye göre ise O’nun kimliği “Şeyh Mahmud
b. Şeyh Ali el-Hüseynî el-Bağdadî el-Vefaî el-Hanefî” şeklinde verilmektedir. Bu kimlikten de Şeyh Mezrubân’ın Vefaî
tarikatına ve Hanefî mezhebine mensup olduğu anlaşılmaktadır. (Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk
Şnançlarına Bağlı Adak Yerleri, s. 61)
Halk O’nun Horasan erenlerinden olduğuna ve Selçuklu Sultanı II. Alaaddin Keykubad (1281-1308) döneminde
yaşadığına, bir çok kerametler gösterdiğine ve Hz. Peygamber’in soyundan geldiğine inanmaktadır. (Geniş bilgi için bkz:
Adnan Mahiroğulları, Dünden Bugüne Zara, Sivas, 1996, s. 154-155)
24 Bölgede Garip Musa Tekkesi olarak bilinen Seyid Garip Musa, Selçuklular döneminde yaşayıp, Hünkâr Hacı Bektaş’tan
nasip alan bir Alp-Eren olarak tanınır. Tekke, Güneş köyünün üst tarafındaki Garip Musa mezrasındadır. Dumbuca
yaylasının kuzey eteklerinde kalan türbe, Höbek köyüne 12 km, Güneş köyüne 5 km uzaklıktadır. Divriği’de Tekke
olarak bilinen bir diğer yatır da Hüseyin Abdal’dır. Rivayete göre Hüseyin Abdal, uzun müddet Hacı Bektaş Veli
Dergahı’na hizmet ettikten sonra hüccet alıp Divriği’nin Aşudu Tekke (Güvenkaya) köyüne gelir. Burada bir tekke açıp
halkı irşad eder ve bu köyde vefat eder. (Özen, Divriği Evliyaları, Sivas, 1997, s. 58, 118). Yukarı Divriği’deki Tekke
mezrası veya Tekke adıyla anılan yerdeki yatırın, Garip Musa’dan ziyade Hüseyin Abdal’ın olma ihtimali daha yüksektir.
Çünkü Garip Musa yatırı ve çevresinde Tekke adıyla bilinen herhangi bir yer veya mezra yoktur.
25 Kutlu Özen, “Sivas Yöresindeki Adak yerleri”, Revak 95, Sivas, 1995, s. 52; Yasak, a.g.e, s. 151.
26 Hakkı Acun, "Sivas ve Çevresi Tarihi Eserlerin Listesi ve Turistik Değerleri”, Vakıflar Dergisi, sa:20, Ankara, 1988,
s.197.
Aylık, yıllık ve haftalık Cem ibadetleri burada yapılır,
Yağmur duası için türbeye gelinerek dua ve niyazdan sonra, bahçesinde kurbanlar kesilir.
Çocuğu olmayan, çocuğu yaşamayan kadınlar ve bahtı kapalı olan genç kız ve erkekler buraya gelerek
himmet beklerler. Bir kısmını yemek, bir kısmını da suya katarak içmek için oradaki topraktan bir miktar alırlar,
Hayvanları nazardan korumak, onlardan bol süt almak ve hayvanlarda görülen Bostça hastalığını tedavi
etmek için buradan alınan bir miktar toprak, tuzla karıştırılarak hayvanlara yalattırılır.
Yine hayvanların ve insanların doğumu kolay yapmaları için Perşembe akşamları oradan alınan toprak,
insanların yastığının altına konur, hayvanların ise altına serpilir.
Buradan alınan toprağı, muska şekline getirerek üzerinde taşıyan kimseyi yılanın sokmadığı ve köpeğin
ısırmadığına inanılır.
Gece uykusunda ağlayan, geç yürüyen, dili peltek olan ve korkan çocuklar buraya getirilerek kabrin
toprağından üç ile yedi gün yalattırılır.
Samud Baba’nın komşu köylerden hatta komşu ilçe ve illerden bile ziyaretçileri vardır. Çeşitli
sıkıntıları olan insanlar buraya gelerek sıkıntılarının ortadan kalkması için dua ve niyazda bulunurlar.
Şsteklerinin yerine gelmesi için de oradan ayrılırken kutsal kabul edilen dut ve armut ağacına çaput ve bez
bağlarlar.
c-Felfan Baba:
Kangal merkeze bağlı Örencik (Halburveren) köyünün 15 km. doğusundaki Felfan Dağı’nın
tepesindedir. Felfan Baba’nın türbesinin 1840’lı yıllarda Divriği müftüsü Ziya Bey'in önderliğinde bölge insanı
tarafından yapıldığı rivayet edilmektedir. Dikdörtgen şeklinde olan türbe, kesme taşlardan ve Horasan harcı
kullanılarak yapılmıştır. Çatısı ahşaptır. Şçerisindeki mezar, taşlarla yapılmıştır. Burada yatan zatın nereden, ne
zaman geldiği ve hangi tarihte vefat ettiği bilinmemektedir. Hacı Bektaş Veli'nin müridi olduğuna dair
söylentiler yaygındır.
Örencik ve Çevre köylerin Felfan Baba’yı ziyaret etme amaçlarını şu şekilde sıralayabiliriz.
Çocuğu olmayanlar, sütü az olan loğusa kadınlar ve çocuğu yaşamayıpta yaşamasını isteyenler Felfan
Baba’ya gelirler. Orada mum yakıp çaput bağlarlar. Sonra mezarın toprağından bir miktar alarak geri dönerler.
Alınan toprak, çevredeki farklı yedi ziyaret yerinden alınan toprağa katılarak bu toprağın karıştırıldığı su ile üç
ile yirmi bir gün arasında sessiz bir ortamda banyo yapılır.27
Şlkbahar aylarında civar köylüler Felfan Baba’ya gelerek dua ve niyazda bulunduktan sonra kurban
keserler. Bu ziyaretin asıl amacı bölgenin ekili arazilerinin yangın ve haşarat gibi tabiat afetlerinden
korunmasıdır.28
Havalar kurak gittiği zaman yağmur yağması için topluca Felfan Baba’ya çıkılarak dua ve niyazlar
yapıldıktan sonra kurbanlar kesilir.29
27 Veysel Çelik, Örencik Köyü, 1940 Doğumlu, Ortaokul Mezunu.
28 Hacı Mehmet Özdemir, Delioğlan Deresi, 1929 Doğumlu, Okur-Yazar Değil.
29 Mustafa Topuz, Deliktaş Nahiyesi, 1927 Doğumlu, Okur-Yazar Değil.
Alevî-Sünnî ayırımı yapılmadan ziyaret edilen Felfan Baba’ya aile geçimsizliğinin giderilmesi ve
huzurlu bir ortamın sağlanması içinde gidilerek dua ve niyazlarda bulunulduğu nakledilmektedir.30
d-Ruhsatî Baba (Aşık Ruhsatî):
Şlçenin Deliktaş bucağında 1835 yılında doğan Aşık Ruhsatî’nin asıl ismi Mustafa’dır. Her ne kadar
Deliktaş’lı ise de;
"Dedem vilayeti gitsem Tonus’a
Saklamaz sırrını sezegen olur"
dediğine göre, Ruhsatî’nin dedesi Tonus’tan gelmedir. Tonus’un şimdiki adı Altınyayla’dır.
Anadolu’nun çeşitli yörelerini gezen Ruhsatî 1911 yılında (diğer bir rivayete göre 1912) kendi köyünde
ölmüştür. Küçük yaştan itibaren yoksulluğu nedeniyle çobanlık yapan Ruhsatî, içli ve duyarlı bir âşıktır. Şiirleri
“Sivas’ta Aşıklık Geleneği ve Aşık Ruhsatî” adı altında Doğan Kaya tarafından incelenmiş ve bu eser
yayınlanmıştır.31
Ruhsatî Baba dört defa evlenmiş ve evliliklerinden yirmi üç çocuğu olmuştur. Bir şiirinde evliliğini şu
şekilde ifade eder:
“Eğer nikahtan sorarsan dördü bitirdim tamam,
Eğer evlattan sorarsan yirmi üçtür heman.”32
Rivayete göre, Ulaş’a bağlı Kertme Köyü mezrasında uykuya dalan Ruhsatî’ye pirler tarafından bade
verilir. Bade içtiğini de bir çok şiirinde dile getirmiştir. Bu hadiseden sonra çevrede Ruhsatî’ye Hoca, Ruhsâtî,
Aşık, Cehdî denilmiş, hatta deli ve serseri diyenler de olmuştur. Şeyhinin Şakir Efendi olduğu şiirlerinden
anlaşılmaktadır.
Mezarı, Deliktaş köyü mezarlığının ortasında olup mermerle yaptırılmıştır. Üzerine sürekli toprak
takviyesi yapılmaktadır. 33
Yöre halkı Ruhsâtî Baba’yı veli bir zat olarak kabul etmektedir. Anlatıldığına göre, Turnalar, Kurmaç
Tepesinden gelip kavis alırlar, Kale mevkiinden geri dönerek Ruhsâtî Baba’nın mezarı üzerinde kanat çırptıktan
sonra Darende üzerine doğru, Somuncu Baba’ya giderlermiş.
Yine halktan edindiğimiz bilgiye göre, Çorum’da bir kadın Ruhsâtî Baba’yı rüyasında görür. Ruhsâtî
Baba kadına: “Gel beni ziyaret et” der. Uykudan uyanan kadın, Ruhsâtî Baba’yı araştırıp soruşturduktan sonra,
Deliktaş köyüne gelir. Köyden satın aldığı bir kurbanı Ruhsâtî Baba’nın mezarında keserek köylülere dağıtır.
Daha sonra rüyasını köylülere anlatarak ziyaret sebebi hakkında bilgi verir. Hasta olarak gelen kadın sıhhatine
kavuşarak memleketine döner.34
Halktan, Ruhsâtî Baba hakkında buna benzer hadiseleri dinlemek mümkündür.
Şimdi de Ruhsâtî Baba’nın mezarının hangi amaçla ziyaret edildiği üzerinde duralım:
30 Fadime Tepegöz, Kangal Merkez, 1328 Doğumlu, Okur-Yazar Değil.
31 Bkz: Doğan Kaya, Sivas'ta Âşıklık Geleneği ve Âşık Ruhsati, (Cum.Ün. yay), Sivas, 1994
32 Aşık Kul Gazi, Tuzla Köyü (Şarkışla Şlçesi), 1934 Doğumlu, Lise Mezunu.
33 Şlyas Zortaş, Deliktaş Köyü, 1950 Doğumlu, Öğretmen Okulu Mezunu.
34 Ahmet Adıgüzel, Deliktaş Köyü, 1935 Doğumlu, Okur-Yazar; Şlyas Zortaş, Deliktaş Köyü, 1950 Doğumlu, Öğretmen
Okulu Mezunu; Mustafa Topuz, Deliktaş Köyü, 1927 Doğumlu, Okur-Yazar değil.
Hayvanların “bostca” hastalığının tedavisi için buraya gelip Ruhsâtî Baba’nın mezarından aldıkları
toprağı tuza katarak hayvanlara yalattırırlar.
Çocuğu olmayan kadınlar, çocuk sahibi olmak için mezarlığa gelip mümkün ise, Ruhsâtî Baba’nın
mezarının yanında bir gece yatarlar. Ertesi gün mezarın üzerinden bir avuç toprak alarak oradan ayrılırlar. Bu
toprağın bir kısmını yedi gün yemeklerine katarak yerler. Kalan kısmını da muska yaparak boyunlarına asarlar.
Gurbete giden gençler, gitmeden önce Perşembe günü Ruhsâtî Baba’nın mezarını ziyaret ederek ondan
izin alırlar. Örneğin askere gidenler, burayı ziyaret edip izin aldıktan sonra mezardan bir miktar toprak alarak
onu hamayel şekline getirip üzerlerinde taşırlar. Böylece kendilerine gelebilecek bela ve kötülüklerin
defolacağına inanırlar.
Ayrıca havalar kurak gittiği zaman, yağmur duası için oraya gidilerek kurbanlar kesildiği gibi, gece
uykusunda ağlayan ve karanlıktan korkan çocuklar için de, Ruhsâtî Baba’nın mezarı ziyaret edilerek yardım
istenir.35
e-Tatarmış Baba:
Tatarmış Baba’nın mezarı Deliktaş köyü içerisindedir. Mezarın bulunduğu yer eski bir kale kalıntısının
yeri olarak bilinmektedir. Burada yatan zatın da bu kalenin komutanı olduğu görüşü yaygındır. Mezar dört
köşeli olup taş ve kerpiçten yapılmıştır. Daha önceleri üzeri açıkken mezara en yakın evin sahibinin rüyasına
girmesiyle, o kişi tarafından üzeri kapatılmıştır.
Köylüler Tatarmış Baba’yı bir bereket kaynağı olarak görmektedirler. Şnsanlar, peynir, yağ ve ekmek
gibi bütün yiyeceklerinin bereketli olması için, Tatarmış Baba’nın mezarından aldıkları toprağı evlerinin
kilerlerine serperler. Hatta peynir ve yağ tenekelerini (bidonlarını) bizzat türbeye götürerek belirli bir süre orada
bırakırlar.36
Ayrıca ağzı eğilenler ve göz ağrısı çekenler, burasını ziyaret ederek mezarın toprağına dillerini sürerler
ve oradan aldıkları toprağı Cuma akşamı göz kapakları üzerine koyarak dinlendirirler.
Bunun haricinde sarası olanlar, vücudunun her hangi bir yeri uyuşanlar, eli ayağı çekilenler, Cin
çarpmasına uğrayanların da Tatarmış Baba’yı ziyaret ettikleri belirtilmektedir.37
f-Şeriflerin Tekkesi (Kızlar Ziyareti):
Bu tekke, Deliktaş’a 5 km, Başçayırı’na 3 km. uzaklıkta 1750 rakımlı yüksek bir tepenin üzerindedir.
bu Tepe civar köylüler tarafından Şeriflerin Tekkesi veya Kızlar Ziyareti olarak bilinir. Burası üç metre
üzerinde, iki metre genişliğinde etrafı çevrili ve üzeri demirle örtülü bir ziyaret yeridir. Demirlerin dört
köşesinde kuşların su içmeleri için suluklar yapılmıştır.
Buraya tekke denilmesinin ve kutsal olarak kabul edilmesinin sebebini Şerifler sülalesinden olan
Mustafa Özkan şu şekilde açıklamıştır: “Dedemler Tahtalı köyüne gelirken, şu andaki tekkenin yanında inip
35 Şlyas Zortaş, Deliktaş Köyü, 1950 Doğumlu, Öğretmen Okulu Mezunu; Yaşar Karakoç, Deliktaş Köyü, 1954 Doğumlu,
Şlkokul Mezunu; Fadime Tepegöz, Kangal Merkez, 1328 Doğumlu, Okur-Yazar Değil.
36 Ahmet Adıgüzel, Deliktaş Köyü, 1935 Doğumlu, Okur-Yazar.
37 Fadime Tepegöz, Kangal Merkez, 1328 Doğumlu, Okur-Yazar Değil.
konaklamışlar. Yol yorgunluğu nedeniyle burada biraz dinlenip uyumak isterler . Dedem uyurken bir tıkırtı
sesiyle uyanır. Birden şaşırır. Çünkü biraz ileride genç bir kızın durup kendisine baktığını görür. Daha sonra
dedem kıza doğru gittikçe , kız ondan uzaklaşır. Bu arada dedem kıza: 'Sen kimsin, kimlerdensin, ne arıyorsun,
in misin cin misin?” şeklinde sorular sorar. Ancak cevap alamaz. Aynı kız ertesi gün yine görünür, bu sefer
dedemin sorusuna cevap verir: “Dedeciğim ben ne inim ne de cinim, ben bir veliyim, iyilerdenim. Senin
bulunduğun yer benim mezarımdır. Orasını yaptır.' diye tavsiyede bulunur. Bir müddet sonra kızın ibrik ile
abdest aldığını görür ve kız kaybolur. Hayretler içerisinde kalan dedem, köyünden getirttiği taş ve ağaçlarla
burasını yaptırır.” Bu kızı orada abdest alırken ve dolaşırken bazı köylülerin de gördüğü söylenmektedir.
Mezarın başında bir çam ağacı vardır. Bu ağaca hiç kimse zarar vermez. Burası Deliktaş köyünde
Şeriflerin Tekkesi olarak bilinir. Ancak bazı civar köylerde Kızlar Ziyareti veya Kızlar Tekkesi şeklinde
isimlendirenlere de rastlanmıştır. Kızlar denilmesinin nedeni de burada bir değil birden fazla kız evliyanın
varolduğu inancıdır.
Bu ziyaret yerinde çocuğu olmayan veya olup da yaşamayan kadınlar gelerek, dilek ve isteklerini
belirtirler. Mümkünse kurban keserek niyazda bulunurlar.
Ayrıca yağmur duası için de gidildiği rivayetler arasındadır.
g- Çoban Baba:
Çoban Baba’nın mezarı Alacahan beldesinde belediye binasının arkasındadır. Mezarın yüksekliği bir
metre civarındadır. Mezarın yanında bir kuşburnu ağacı vardır. Mezarın üzeri açıktır.
Bölge halkından alınan bilgiye göre Çoban Baba; Horasandan gelerek önce Darende’ye daha sonra da
Alacahan’a yerleşmiştir. Asıl mesleği çobanlıktır. Aynı zamanda iyi bir de köpek eğiticisidir. Daha önceleri
Kangal köpeği ve Kangal koyunu, Çoban Baba’nın köpeği ve koyunu şeklinde isimlendirilmiş.
Menkıbeye göre Çoban Baba, çobanlık yaparken beyaz sakallı, nur yüzlü ve sarıklı ihtiyar bir dervişle
karşılaşır. Bu ihtiyar adam Çoban Baba’dan karnını doyurmak için bir şeyler ister. Örneğin ihtiyar adam Çoban
Baba’dan belindeki ekmekten biraz vermesini ister. Çoban Baba da belindekinin ekmek değil tuzluk olduğunu
söyleyince ihtiyar ısrar eder. Çoban Baba belindeki sargıyı açınca bir de ne görsün tandırdan yeni çıkmış bir
ekmek. Bu olaya bir anlam veremeyen Çoban Baba “bunda da bir hayır vardır” diyerek kuzulu koyunlardan
birini tutarak biraz süt sağmak istemiş. Şhtiyar adam buna da karşı çıkarak; “O koyunu bırak, şu koyunu sağ”
demiş. Çoban Baba: “Sizin gösterdiğiniz koyun kısır, sağmal değildir” diye cevap vermiş. Şhtiyar söylediği
koyunda ısrar edince Çoban Baba onun gösterdiği koyunu sağmaya başlamış. Bir de ne görsün memelerinden
bolca süt geliyor. Bunun üzerine Çoban Baba bu ihtiyarın Hızır olduğunu anlar, ancak herhangi bir şey
söylemez. Bütün bunlardan sonra bu ihtiyar nur yüzlü adam Çoban Baba’ya dönerek: “Oğlum Allah seni velî
kullarından etsin, Peygamberlere komşu eylesin” der ve oradan ayrılır.
Belirtildiğine göre Çoban Baba’nın Hızır’la karşılaşmasından sonra kendisinde bir takım değişiklikler
olur ve bazı kerametler göstermeye başlar.
Zamanla, Çoban Baba ile Hızır’ın karşılaştığı yerde bulunan Karaoğlu Çeşmesi kutsallaştırılmış ve her
Perşembe bu çeşmeden Zemzem aktığına inanılır hale gelinmiştir.
Ayrıca bu bölgeden hacca gidenlerin Çoban Baba’yı orada gördüklerini, onun velî bir insan olduğunu
belirttikleri rivayet olunmaktadır.38
Çoban Baba, Alacahan ve Kangal’ın diğer köylerinde tanındığı gibi komşu ilçe ve illerde de tanınmakta
ve ziyaret edilmektedir. Genellikle şu amaçlar için ziyaret edilir.
1. Bölge insanı yağmur duasına çıkmak istediği zaman önce Çoban Baba’nın mezarına uğrayıp üç Şhlas
bir Fatiha okur.
2. Koyunlarda çiçek hastalığı görüldüğü vakit Çoban Baba’nın mezarına gelinerek bir miktar toprak
alınıp tuza katılıp hayvanlara yalattırılır. 39
3. Vücudunun herhangi bir yerinde cilt hastalığı bulunanlar, önce Çoban Baba’nın mezarını ziyaret
ederler, daha sonra Karaoğlu Çeşmesi'nde abdest alarak bir miktar su içerler.
4. Nazardan korunmak ve eve, ekine, bostana bolluk gelmesi için Çoban Baba’nın mezarı ziyaret edilir,
oradan bir miktar toprak alınarak evin, bahçenin veya ekinin etrafına serpilir.
5. Askere gidecekler işlerinin rast gelmesi, kısmet ve bahtlarının bağlandığına inanan gençlerin bundan
kurtulup bir an önce kısmetlerinin açılması için Çoban Baba’ya giderek dua ve niyazda bulunurlar.
h- Ali Baba:
Keramet sahibi olan Ali Baba, Bakır Baba ve Çiçekli Baba’nın üç kardeş oldukları rivayet olunur. Önce
Çorum’un Alaca ilçesine giderler. Şki üç yıl gibi kısa bir müddet burada kaldıktan sonra Sivas’ın Kangal
ilçesine gelip üç farklı bölgeye yerleşirler.
Ali Baba ziyareti, Yeşilkale Köyü’nün yaklaşık 45 km kuzeyindedir. Küçük bir tepenin üzerinde olan
bu ziyaret yerinde herhangi bir mezar yoktur. Bölge insanı buradaki mezarın bakımsızlıktan dolayı kaybolduğu
görüşündedir.40
Ali Baba ziyareti, bölge insanı tarafından şu amaçlar doğrultusunda ziyaret edilmektedir.
1. Havalar kurak gittiği zaman yağmur duası için buraya topluca çıkılıp kurban kesilir ve dualar
edilir. Kurban ve duadan sonra birer koyun ve kuzu sürüsü karıştırılarak karşılıklı melemeleri
sağlanır.
2. Hıdırellez ve koç katımının olduğu günlerde kısmetleri kapalı olan genç kızlar köyün çobanına
birer mendil verirler. Verilen bu mendillerin her gün birer defa olmak üzere yedi gün, bu tepenin
etrafında dolandırılmasını ve daha sonra bir erkek çocuğu vasıtasıyla kendilerine ulaştırılmasını
isterler.
3. Şlkbaharda ağrısı ve sızısı olanlar ilk gök gürlediği zaman adı geçen ziyarete çıkarak orada
yuvarlanırlar.
38 Rıfat Çoban, Alacahan Beldesi, 1943 Doğumlu,Okur-Yazar; Bekir Kanat, Alacahan Beldesi, 1960 Doğumlu, Öğretmen
Okulu Mezunu; Mehmet Aktürk, Alacahan Beldesi, 1924 Doğumlu, Okur-Yazar Değil; Mevlüt Bilgin, Alacahan
Beldesi, 1945 Doğumlu, Ortaokul Mezunu.
39 Özen, a.g.m, s. 52
40 Sultan Karslı, Yeşilkale Köyü, 1943 Doğumlu, Okur-Yazar Değil; Zeynep Yıldırım, Yeşilkale Köyü, 1948 Doğumlu,
Okur-Yazar Değil; Erol Albayrak, Eğricek Köyü, 1961 Doğumlu, Okur-Yazar.
ı- Bakır Baba:
Alacahan beldesinin 12 km kuzey batısında bulunan yaklaşık 1200 metre yükseklikteki bir tepedir.
Tepenin başında tahmini 60-70 metre kare üzerine oturtulmuş tek katlı bir ev vardır. Bu yapı içerisinde bir
mutfak, bir ocak ve bir salon bulunmaktadır. Burası gerek Alevî, gerekse Sünnî vatandaşlar nazarında bir nevi
ibadet yeri olarak görülmektedir. Salonda rengarenk çaput ve iplik bağlanmış direkler ile bir para kumbarası
göze çarpar.
Mutfakta yenebilecek cinsten bir çok şey bulmak mümkündür. Çünkü bu ziyaret yerine gelenler,
beraberlerinde getirdiklerinin bir kısmını yiyip içtikten sonra geriye kalanını oraya bırakıp giderler.
Bu evin önünde fazla derin olmayan yaklaşık bir metre çapında iki kuyu vardır. Kuyuların üst kısmında
ise bir kuşburnu ağacı bulunmaktadır. Bu ağaca da çaput ve ipliklerin bağlandığı görülür.
Bu tepede bir rivayete göre Bakır Baba, başka bir rivayete göre de Hızır Baba yatmaktadır. Ancak
hangisi olursa olsun mezarın yeri belli değildir. Son yıllarda Alevî vatandaşların daha sık ziyaret ettiği bu tepe,
bölge insanınca Bakır Tepe olarak da bilinir.
Edindiğimiz bilgiye göre, bu kuyuların suyu tepeye çıkılıp kurban kesildiği zaman çoğalır, tepeden
inilince azalırmış. Civar köylüler nazarında bu kuyuların suyu kutsaldır ve ne kadar içilirse içilsin insana
dokunmaz.41
Genel olarak çevre insanı Bakır Baba’ya şu nedenlerden dolayı çıkar.
1. Yağmur duası için: Orada kurban kestikten sonra dua ve niyazda bulunup kuyulardan birine bir
avuç toprak atar. Toprağın suya atılmasının nedeni, toprağın su istediğini belirtmektir.
2. Bilhassa koyunlarda görülen bostça hastalığı için Bakır Baba’nın toprağı ve suyu bir miktar tuz ile
karıştırılarak koyunlara taşların üzerinde yalattırılır.
3. Çocuğu olmayan ve çocuğu yaşamayan kadınlar, sütü az olan lohusalar, çocuklarının
cinsiyetlerinin değişmesini isteyenler ve vücudunun herhangi bir yerinde cilt hastalığı bulunanlar
da Bakır Baba’ya gelerek dua ve niyaz ederler, sudan içerler. Dileklerinin kabul edilmesi için
kuşburnu ağacına çaput bağlayarak oradan ayrılırlar.
4. Kısmeti açılmayan genç kızlar Bakır Baba’yı ziyaret ederek dilek ve istekte bulunup çaput
bağladıktan sonra kuyudan aldıkları suyu ayakta içerler. Döküldüğü zaman dilek ve isteklerinin
kabul edilmeyeceğine inanıldığı için suyun yere dökülmemesine dikkat edilir.
5. Baş ağrısı, boğmaca ve böbreklerinden rahatsız olanlar bu ziyarete gelerek kuyunun suyundan
akşam-sabah içerler.
6. Nazardan korunma ve yapılan büyü ve sihirlerin bozulması için oradan alınan bir miktar toprak
evin eşiğine serpilir.
i-Çiçekli Baba:
Alacahan’a yaklaşık 8-9 km uzaklıktaki bir kayalıktır. Ali ve Bakır Baba’nın kardeşi olarak bilinen
Çiçekli Baba’nın adı geçen kayalıklarda yaşadığı, hazinesini de buralarda bir yere gömerek öldüğü, ancak
41 Mehmet Aktürk, Alacahan Beldesi, 1924 Doğumlu, Okur-Yazar Değil; Haydar Çapak, Tekke Köyü, 1917 Doğumlu,
Okur-Yazar; Süleyman Yurdakul, Bektaş Köyü, 1955 Doğumlu, Şlkokul Mezunu.
kabrinin yerinin belli olmadığı rivayet edilmektedir. Halk arasında Çiçekli Baba’nın keramet ehli birisi olduğu
ve kendisini Allah’a adadığı inancı yaygındır. Çiçekli Baba; bölge insanı tarafından eskiden olduğu kadar çok
ziyaret edilmez.
Genellikle bu ziyaret yerini, düşük yapan kadınlar ile doğumu zor olan hamileler ziyaret ederek dua ve
niyazda bulunup dilek ve isteklerini belirtirler. Az da olsa yağmur duası için ziyaret edildiği de söylenmektedir.
j-Etyemez Baba:
Etyemez Baba’nın mezarı, Etyemez Köyü’nün mezarlığındadır. Etyemez Baba’nın mezarı demirden
yapılıp üzerine ismi yazdırılmıştır.
Horasan erenlerinden olduğuna inanılan Etyemez Baba’nın nerede doğup ne zaman öldüğü hakkında
hiçbir bilgi yoktur. Anlatıldığına göre asıl adı Etyemez olmayıp bu isim ona daha sonra verilmiştir. Sağlığında,
Şpek Yolu'ndan geçen kervan yolcularına sürekli et ikram edip, kendisi yemediği için bu isimle meşhur
olmuştur.
Köylülere göre, Etyemez Baba Kıbrıs ve Kore savaşlarında Etyemez dağının tepesinden düşmana karşı
sürekli top gülleleri atarmış. Bu zatın himmetinden dolayı, Etyemez köyü hiçbir zaman ekonomik sıkıntı
çekmemiş ve tabii afet görmemiştir. Köylüler Etyemez Baba’nın köyün bekçisi olduğunu, onun manevî
korumasını ve duasını her zaman üzerlerinde hissettiklerini, Perşembe akşamları ise kabrinin üzerine nur
yağdığını bildirmektedirler.
Etyemez Baba’yı hem Alevî hem de Sünnî inanca sahip insanlar ziyaret ederler. Babayı ziyaret etmek
isteyen birisi Perşembe sabahı şafak attıktan sonra abdest alıp ziyaret için niyet eder. Eğer mümkünse beraberine
bir kurban alarak hiç dünya kelamı etmeden mezarlığa varır. Mezarın etrafını yedi defa döner. Bu dönme işi
bittikten sonra üç Şhlas bir Fatiha okur. Sonra kurban keserek orada bulunanlara ve komşulara ikramda bulunur.
Şkram edilen kişiler kurban etini yerken “Allah dileğinizi kabul etsin” şeklinde dua ederler.42
Başta Etyemez Köyü olmak üzere çevreden gelen insanların Etyemez Baba’yı ziyaret nedenlerini şu
şekilde sıralamak mümkündür.
1. Etyemez Baba’nın mezarından bir miktar toprak alıp muska şeklinde üzerinde taşıyanlara kurşun
isabet etmez inancı vardır. Aynı zamanda bu insanları yılan ve böcek cinsinden herhangi bir
hayvan da sokmaz.
2. Kötü rüya görenler, evlenmek isteyip de evlenemeyenler veya herhangi bir kaza geçirenler
Etyemez Baba’nın mezarına giderek ondan yardım isterler.
3. Nazardan korunmak için, babanın mezarından alınan toprak muska şekline getirilerek evin ve
ahırın giriş kapısının üzerine asılır. Ayrıca diğer ziyaret yerlerine gidildiği gibi, yağmur duası için
de Etyemez Baba’ya toplu olarak çıkılıp dua ve niyazda bulunulur.
k-Hacı Bektaş Velî:
42 Reşit Kuzu, Etyemez Köyü, 1944 Doğumlu, Okur-Yazar Değil; Zeynep Yıldırım, Yeşilkale Köyü, 1948 Doğumlu, Okur-
Yazar Değil; Hacı Demir, Seçenyurdu Köyü, 1929 Doğumlu, Okur-Yazar.
Hacı Bektaş Veli’ye ait olduğu düşünülen bu mezar, Bektaş Köyü camiinin güneyinde yer almaktadır.
Mezar kare şeklinde olup taşlarla çevrilidir. Mezarın baş tarafında büyük bir taş dikilidir. Hacı Bektaş Velî diye
isimlendirilen bu şahsın burada hangi tarihte yaşadığı ve ne zaman öldüğü bilinmemektedir.
Bölge insanına göre Bektaş Köyü ismini bu yatırdan almıştır. Sünnî bir köydür. O çevredeki Alevî
inanca sahip köyler bu yatırın Hacı Bektaş Veli’ye ait olduğunu belirtirken, Sünnî köyler bu mezarın Hacı
Bektaş Velî’ye ait olmadığı ancak başka bir evliya mezarı olduğu görüşündedirler. Bir kısım köylülere göre Hacı
Bektaş Velî bu köyde bir zamanlar çobanlık yapmıştır. Ancak daha sağlığında burayı terketmiş ve bu bölgede
ölmemiştir. Bir kısım köylüler de Hacı Bektaş Velî’nin tekrar köye döndüğünü ve mezarın ona ait olduğunu
söyleyerek Alevî köylülerin görüşlarini desteklemektedir.
Görülüyorki bu yatırın Hacı Bektaş Velî olup olmadığında bazı ihtilaflar söz konusudur. Ancak burada
yatan şahıs ister Hacı Bektaş Veli olsun ister başka bir zat olsun, burası o bölgede yaşayan insanlar nazarında
önemli ve kutsal bir mekandır.
Bektaş köyünde Hacı Bektaş Veli ile ilgili şu menkıbe oldukça yaygındır: Yukarıda işaret edildiği üzere
Hacı Bektaş Veli, köyün ineklerini güdermiş. Sürünün içerisinde dul bir kadının da ineği bulunuyormuş, ancak
bu ineğin sütü her gün azalmaya başlamış. Sütün azalmasına sinirlenen kadın her gün ineği sağarken dövermiş.
Günlerden bir gün kadının ineği eve gelmez. Çobanın evine gelir ve şöyle der: “Sen nasıl çobansın, hem ineğimi
sağıyorsun hem de kaybediyorsun. Şneğim bulunmaz ise bunun sorumlusu sensin.” Hemen ineği aramaya çıkan
çoban, ineği otlarken bulur ve hemen inekle konuşmaya başlar. “Ey inek niçin evine gitmedin? Neden burada
otluyorsun? Bana niçin söz getirdin?” der. Şnek dile gelerek: “Ey çoban; sen bir kez azar işittin. Ben bu söz ve
hakareti her gün duyuyorum. Üstelik dayak yiyorum. Benim yüzümden bari bugün sana laf gelmesin
düşüncesiyle sütümün olması için biraz daha otlanmak istedim” der. Şnek ile Hacı Bektaş Veli arasındaki bu
konuşmayı civardan geçen bir kısım insanlar duyarlar ve şaşkın bir şekilde “Allah-Allah ne günlere kaldık,
demek ki adam kafayı üşüttü. Şnekle konuşuyor” derler. Kısa zaman içerisinde bu olay bütün köylüler tarafından
duyulur. Köyün çocukları Bektaş Veli’yi taşlayarak köyden kovarlar. Ayrılmak zorunda kalan Bektaş Velî
köylülere: “ Köyünüz yokluk görmesin ama ölülerinizin sağ tarafı kara olsun” diyerek veda eder.
Anlatıldığına göre, o günden bu zamana kadar, Bektaş köyünün cenazelerinin sağ tarafında kara bir
leke oluşmaktadır.43Bu sebeple bölge insanı bu yatırı özellikle aşağıda sıraladığımız nedenler olmak üzere
zaman zaman ziyaret etmektedirler.
1. Hacı Bektaş Veli’nin mezarından bir miktar toprak alınarak eve bolluk ve bereket gelsin ve kem
gözlerden korunsun amacıyla evin kilerine ve dış kapının eşiğine serpilir.
2. Çocuğu olmayan kadınlar bu yatırın mezarına giderek oradan aldıkları bir miktar toprağı Bakır
Baba’nın suyu ile ıslattıktan sonra onunla yedi gün banyo yaparlar.
3. Yağmur duası için gelindiği gibi uykuda ağlayan ve korkan çocuklar için de buraya gelinerek dua
ve niyazda bulunarak arzu ve istekler dile getirilir.
2-ŞŞFALI SULAR:
43 Süleyman Yurdakul, Bektaş Köyü, 1955 Doğumlu, Şlkokul Mezunu, Veli Yurdakul, Bektaş Köyü, 1966 Doğumlu,
Ortaokul Mezunu; Zeynep Yıldırım, Yeşilkale Köyü, 1948 Doğumlu, Okur-Yazar Değil.
En eski devirlerden beri Türklerin tabiat kültünde, su önemli bir unsur olmuştur. Türk kültür tarihinde
su kültü ile ilgili en eski kayıtlara göre Hunlar döneminde su, Türkler tarafından kutsal kabul ediliyordu.44
Asya Hunları, Haziran ayında Ongın nehri bölgesinde, Gök Türkler ve Uygurlar da yine Haziran’da
Tamir Irmağı kaynağında Gök Tanrı’ya, atalara, tabiat kuvvetlerine, at ve koyun kurban ederlerdi.45 Orhun
yazıtlarında yersu, Türklerin koruyucusu ruhları olarak zikredilmektedir.
Abdülkadir Şnan, Müslüman Türkler arasında yersu kültünün şekil değiştirerek yaşamakta olduğunu
belirttikten sonra, veli/evliya kimliğine bürünen bu inancın Ankara-Kızılcahamam’daki maden suyu pınarının
bulunduğu yerde, evliya mezarı olmadığı halde, ağaçlara çaputların bağlanmış olduğunu, bu çaputların doğrudan
doğruya “su ruhu”na bağlanmış nezirlerden başka bir şey olmadığı üzerinde durmaktadır.46
Öte yandan su kaynaklarının şifa verdiği inancı da yaygın bir şekilde çok öncelere kadar uzanmaktadır.
Sıcak su kaynaklarının (kaplıcaların) meydana gelişleri de zaman zaman yakınlarındaki bir yatıra bağlanan tabiat
dışı bir olayla açıklanmaktadır.47
Konu edindiğimiz Kangal bölgesindeki Balıklı Çermik buna en güzel örnektir. Buradaki uygulamalar
bu görüşü teyid etmekte ve Çermik bölgesinde bir yatırın varlığına inanılmaktadır. Şimdi bölgede bulunan şifalı
sular hakkında bilgi verelim.
a-Balıklı Çermik (Kaplıca):
Şlçeye 13 km uzaklıkta bulunan Balıklı Çermik, Kavak beldesi sınırları içerisinde bulunmaktadır.
Çermikte bay ve bayanlara ait iki adet üstü açık bir adet de kapalı havuz vardır. Bunun dışında 16 adet özel
banyo, bir otel, bir lokanta, bir market, çay bahçesi, birkaç tane motel, birer tane berber ve kasap ile bir cami
mevcuttur.
Çermikte suyun sıcaklığı yaz ve kış 37 derecedir. Buradaki balıklar 3 ila 6 cm boyundadır. Hemen
Çermik'in yanı başında akan derede de 12-14 cm uzunluğunda yılanlar vardır. Çermik'in neresinde olduğu
bilinmeyen bir yatırın varlığına inanılmaktadır. Günümüzde fazla görülmemekle beraber Çermik'in çevresinde
bulunan iğde, kuşburnu ve bazı çalılara ziyaretçiler tarafından zaman zaman çaput bağlandığı görülmüştür.
Çermik'in bulunduğu alan, 1920 yıllarına kadar sazlıkmış. O bölgedeki çobanları davarları ve keçileri
bu bölgede otlatırlarmış. Bir gün çoğunluğunu uyuz keçilerin oluşturduğu sürüyü otlatan çoban keçileri burada
yıkamaya başlamış. Kısa bir müddet sonra burada yıkanan keçilerdeki uyuzun tedavi olduğunu görmüş. Bu
duruma çok şaşıran çoban, gücünün yettiği kadar sazlık halinde olan göleti temizleyerek havuz şekline
getirmeye çalışmış. Bu olayı duyan o çevredeki köylüler o tarihten itibaren buradan şifa amacıyla istifade
etmeye başlamışlar.
Bir başka rivayete göre ise; bir çobanın keçisi uyuz olur. Bu hastalık diğer keçilere de bulaşmasın
düşüncesiyle uyuz olan keçiyi ölmesi için suyun içerisine atar. Ertesi gün aynı yere gelen çoban uyuz keçinin
iyileştiğini görür. Hemen oradaki sazlıkları temizleyip, havuz şekline dönüştürdükten sonra buraya uyuz
44 Özkul Çobanoğlu, “Türk Kültür Tarihinde Su Kültü”, Türk Kültürü, sa.361, Mayıs 1993, s.288.
45 Özen, a.g.e, s.18.
46 Abdülkadir Şnan, Makaleler ve Şncelemeler, I, Ankara, 1987, s.472.
47 Ahmet Gökbel, “Varsak Türkmenleri’nde Yer-Su Şnancının Şzleri”, Dinler Tarihi Araştırmaları, I, (Sempozyum-08-09
Kasım, 1996 Ankara), Ankara, 1998, s.268.
hamamı der. Olay çevrede kısa zamanda duyulur. Çevredeki köylüler o tarihten itibaren buraya sık sık gelip
suya girmeye başlarlar.
Balıklı Çermik'te küçük balıkların büyük balıkları yiyerek hayatlarını sürdürmeleri halk arasında
“Allah’ın bir mucizesi” olarak görülmektedir. Ayrıca burada var olduğuna inanılan yatırın, zaman zaman abdest
alarak namaz kıldığını ve Çermik'e doğru dua ettiğini görenlerin olduğunu belirtmektedirler. Yine çevre
köylülere göre Çermik deresinde bulunan yılanların karada dinlenirken oluşturdukları kıvrımlar Allah lafzını
andırmaktadır.48
Tesbit edebildiğimiz kadarıyla Balıklı Çermik gerek bölge insanı gerekse Türkiye’nin bir çok yerinden
gelen insanlar tarafından şu amaçlara ulaşabilmek için ziyaret edilmektedir:
a- Sedef hastalığına yakalananların buraya gelerek günde sekiz saat havuza girip Çermik'in şifalı
suyundan da içmek üzere yirmi bir gün tedavi olması neticesinde büyük bir ihtimalle iyileşeceği
inancı hakimdir.
b- Yılancık hastalığı için de burası sık sık ziyaret edilir. Buradaki yılanlar kolay kolay görünmezler.
Hastanın kendisi dahi fark etmeyebilir. Çünkü yılan geleceği zaman balıklar suyun üzerinde adeta
bir ağ örerek yılanın görünmemesini sağlarlar. Anlatıldığına göre bu olay da hastanın ürküp
korkmamasını sağlar.
c- Çocuğu olmayan kadınların da Balıklı Çermik'e sık sık geldikleri belirtilmektedir. Çocuk sahibi
olmak için çermiğe gelen kadınların fayda görebilmeleri için her gün sekiz saat olmak üzere 21 gün
banyo yapması, ayrıca akşam-sabah olmak üzere aç karnına suyundan içmesi gerektiğini
söylemektedirler. Bu işlemin sonunda ise oradaki çalıya ve kuşburnu ağacına çaput bağlayıp
çocuklarının olması için dilekte bulunanlar da vardır.
d- Az da olsa sütü gelmeyen lohusa kadınların gelip bir hafta kaldıktan sonra beraberlerinde bir
miktar su ile orada bulunan kisli çamurdan alarak evlerine dönerler. Getirdiği suyu evdeki banyo
suyuna katar, çamuru da göğüslerine ovalayarak sürerler.
e- Sedef hastalığının dışında herhangi bir cilt hastalığına yakalananların buraya gelerek havuzda
yıkanıp derenin kenarından alınan çamurların rahatsızlık duyulan yerlere sürdükleri de
belirtilmektedir.
f- Özellikle koyunlarda görülen bostça hastalığı için çevrede bulunan köylüler buraya gelerek kisli
toprağından alıp tuzla karıştırırlar. Bu karışım hasta hayvanlara yalattırılır. Bazan da alınan bu
toprak suda eritilerek (hayvanların üzerindeki böceklerin ölmesi için) hayvanlar banyo yaptırılır.
Ayrıca bu topraktan hayvanların kaldığı ağıllara da serpildiğine rastlanır. Amaç yine oradaki
haşeratın ölmesidir.
g- Balıklı Çermiği, çeşitli romatizmal ağrıları, kadın ve sinir hastalıkları ile böbrek rahatsızlıkları
olanların da ziyaret ettikleri görülür.
48 Mehmet Dönmez, Kangal Merkez, 1928 Doğumlu, Lise Mezunu; Halil Dönmez, Kangal Merkez, 1939 Doğumlu, Lise
Mezunu; Turan Erdoğan, Kangal Merkez, 1933 Doğumlu, Ortaokul Mezunu; Fadime Tepegöz, Kangal Merkez, 1328
Doğumlu, Okur-Yazar Değil; Vahit Kama, Yarhisar Köyü, 1931 Doğumlu, Şlkokul Mezunu.
h- Bütün bu saydıklarımızın dışında kısmeti kapalı olan bayanlar, çermiğe gelerek, banyoda kırk tas
suyu başından aşağı dökerler. Suyu dökerken re “üzerimdeki ve evimdeki sihirler ve büyüler bu su
gibi akıp gitsin” şeklinde sözler söylerler. Bu şekilde bahtlarının açılacağına inanırlar.
b-Dervişin Ilıcası:
Çetinkaya beldesine bağlı Kalkım Köyü'nün yaklaşık iki kilometre doğu yönüne düşer. Tabii bir göl
olan ılıca, Balıklı Çermik'in çoğu özelliğini taşır. Derviş adında bir şahsın özel arazisi içerisinde bulunmaktadır.
Adını da buradan alır. Sadece civar köyler tarafından bilinen ılıca, Balıklı Çermik kadar meşhur değildir.
Aldığımız bilgilere göre, Balıklı Çermik'in yılanları ve balıklarının bir kısmı buradan alınıp götürülmüştür.
Çevresindeki köyler dışında kimsenin bilmediği bu suya sadece o bölgenin insanı tedavi için
gelmektedir. Yöre halkı, Balıklı Çermik'ten farklı görmedikleri bu ılıca hakkında resmi makamlara müracaat
ettiklerini ancak sonuç alamadıklarını ve böylece de önemli bir şifa kaynağının kendi haline terk edildiğini
belirtmektedirler.
Köylüler, ılıcanın Balıklı Çermik'in bir parçası olduğuna, çermikteki yatırın zaman zaman buraya gelip
abdest aldığına inanmaktadır. Bazı insanlar da Balıklı Çermiğin kaynağını ılıcanın oluşturduğu
görüşündedirler.49
Dervişin ılıcasına kısaca şu amaçlar için gidilmektedir.
a- Çocuğu çok olanlar, bunu önlemek için ılıcadan aldıkları kisli çamuru katır tırnağı ile dövüp bu
karışımı bir hafta aç karnına yerler.
b- Başta sedef olmak üzere herhangi bir cilt hastalığına yakalananlar ılıcaya giderek önce gölde
yıkanır. Daha sonra suyun kenarından aldığı çamuru hastalık bulunan kısımlara sürer.
c- Böbrek hastaları ılıcada birkaç gün suyun gözünden içer ve gölette banyo yapar. Dönüşte
beraberlerinde bir iki bidon su alarak Perşembe akşamları ve Cuma sabahları abdest almada
kullanırlar.
d- Uyuz olan hayvanlar oraya götürülerek yıkanır.
3-DŞĞER ZŞYARET YERLERŞ (Taş-Kaya-Dağ-Mağara):
Yer-Su kültüne bağlı inanç sistemi içinde taşların ve kayaların da kutsallığına inanılmaktadır. Türk
kavimlerinde çok eski devirlerden beri yaygın bir inanca göre, büyük Türk tanrısı Türklerin (ceddi âlâsına) ilk
hakanına yada (yahut cada) denilen sihirli bir taş armağan etmiştir ki bununla istediği zaman yağmur, kar, dolu
yağdırır, fırtına çıkarırdı.50
Şlkel inançlara bakıldığı zaman, bazı taşlar, kurban takdiminde özel bir kutsal mevki alır. Taşın içinde
bir kuvvet kaynağı, bir ruh ve bir mana olduğuna inanılır. Animizm inancında ölümden sonra ruhların ikamet
49 Kamil Yılmaz, Kalkım Köyü, 1946 Doğumlu, Şlkokul Mezunu; Gülay Demir, Çetinkaya Beldesi, 1946 Doğumlu, Okur-
Yazar Değil;Ramazan Arslantaş, Çetinkaya Beldesi, 1949 Doğumlu, Şlkokul Mezunu.
50 Kaşgarlı Mahmut, Dîvanü Lügat-it-Türk, III, (çev: Besim Atalay), Ankara, 1992, s. 3, 159.; Abdülkadir Şnan, Tarihte
ve Bugün Şamanizm, Ankara,1986, s.160.; Hikmet Tanyu, Türklerde Taşla Şlgili Şnançlar, Ankara, 1987, s. 45-88.
ettiğine inanılan çeşitli yerlerden birisi de taştır.51 Yahudilik ve Hıristiyanlığa baktığımız zaman yine taş ve kaya
kültünün varlığı görülür.52
Orta Asya’daki ve Anadolu’daki bir çok adak ve ziyaret yerleri taş yığınlarından meydana gelmiştir53
Aynı zamanda taşlar ve kayalar, Türk destanlarının, Türk efsanelerinin ve çeşitli evliya menkıbelerinin meydana
gelmesinde önemli rol oynamıştır.
Öte yandan dağ kültünün de çok eski devirlerden beri çeşitli uluslarda mevcut olan uluslararası bir kült
olduğunu görmekteyiz. Eski Yahudiler Sina Dağı’nı, Araplar Arafat Dağı'nı, Yunanlılar Olimpus’u, Hintliler
Himalaya’yı, Moğollar da Burhan-Kaldun’u kutsal kabul etmişlerdir.54
Yer-su ruhlarının en önemli temsilcisi dağlar olarak kabul edilmektedir. Hunlar’ın eski vatanı olan Şandin-
Şan sıradağlarındaki Han-yoan dağı, her yıl Gök Tanrı’ya kurban kestikleri dağdı. Orta Asya’nın başka
kavimlerinde de Gök Tanrı’ya kurbanların yüksek dağ tepesinde sunulduğu Çin kaynaklarından
öğrenilmektedir.55
Eski Türkler, dağların Tanrı makamı olduğuna inanırlardı. Dağlara mübarek, mukaddes, büyük ata ve
büyük hakan anlamlarına gelen sıfatlar verirlerdi. Her boyun ve her oymağın kendine mahsus kutsal kabul ettiği
bir dağı olduğu gibi, boylardan kurulan büyük teşekkküllerin de kutsal kabul edilen ortak dağları vardı.56
Bugün gerek taş-kaya gerek dağ kültüne bağlı inançların izlerini Anadolu’nun çoğu yerleşim
birimlerinde görmek mümkündür. Aşağıda vereceğimiz Kangal bölgesindeki bu kültürlerle ilgili ziyaret yerleri
buna en güzel örnek teşkil eder.
a- Delik Kaya:
Deliktaş beldesinin yaklaşık iki kilometre güney-batısına düşer. Kayanın tahminen yerden yüksekliği
yüz, eni on beş metredir. Delik ise bir metre yüksekliğinde 50 cm enindedir.
Yöre halkına göre, bir gün burada koyun otlatan bir kıza bir koçun vurması sonucunda kız ve koç
kayaya çarpmış ve hem kızın hem de koçun şekilleri kayanın üzerinde oluşmuştur.
Yine mübarek olarak kabul edilen önemli gün ve gecelerde bir keçinin bu taşın önünden yalnız geçen
herkesin peşine düştüğü inancı yaygındır. Ayrıca Perşembe akşamları kayadan açılan bir kapıdan genç bir kızın
çıkarak köye dua ve niyazda bulunduğu anlatılmaktadır.57
Delik Kaya’ya Kangal merkez ve köylerinden gelindiği gibi, Sivas’ın diğer ilçelerinden, Tokat ve
Malatya gibi çeşitli komşu illerden de gelenlerin olduğu belirtilmektedir.
Şnsanların Delikkaya’ya geliş nedenlerini şu şekilde sıralamak mümkündür.
a- Çocuğu olmayan kadın Delikkaya’ya getirilir. Herhangi bir at ve eşek yuları kadının başına takılır.
Yulardan tutularak kayanın etrafı üç-yedi veya on bir defa dolandırılır. Yuları elinde tutup çocuğu
51 Tanyu, Türkler’de Taşla Şlgili Şnançlar, s.21-24.
52 Tanyu, Türkler’de Taşla Şlgili Şnançlar, s.28-37.
53 Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk Şnançlarının Şzleri, Ankara 1990, s.36-37.
54 Şnan, Makaleler ve Şncelemeler II, Ankara,1991, s.253.
55 Şnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, s.48-49.
56 Şnan, Eski Türk Dini Tarihi, Şstanbul, 1976, s.22.
57 Şevki Özdal, Deliktaş Köyü, 1937 Doğumlu, Şlkokul Mezunu; Mustafa Topuz, Deliktaş Köyü, 1923 Doğumlu, Okur-
Yazar Değil; Fadime Tepegöz, Kangal Merkez, 1328 Doğumlu, Okur-Yazar Değil.
olmayan kadını dolandıran kadın “bir atım var satarım, arkasına kurik katarım” diyerek çocuksuz
kadını kayaya satar. Daha sonra çocuk olursa; erkek ise Kaya, kız ise Satı ismi konularak teşekkür
mahiyetinde bir kurban kesilir.
b- Çocuğu olup ta yaşamayan kadınların da Delikkaya’yı ziyaret ettikleri görülmektedir. Çocuğu
yaşamayan kadın Delikkaya’ya giderek delikten arka arkaya geçer, sonra bir çivi ile elbisesinin
eteğini kayanın dibine çakar. Kadın kalkıp yürüyünce elbiseden bir parça koparak orada kalır. Bu
kadın, çocuğu oluncaya kadar bu elbiseyi bir daha giymez.
c- Yeni doğup albasan çocuklar ile loğusa kadınlar Delikkaya’ya götürülür. Delikten yedi kere
geçirildikten sonra kayanın dibinde horoz, tavuk veya hindi kanı akıtılır.
d- Herhangi bir dilek ve isteği bulunanlar bu kayaya giderler. Büyük dileğin yan tarafında bulunan
küçük deliğe demir para atıp deliğin çevresine taş tutturularak isteklerini belirtirler.
b-Gelincik Kayası:
Gelincik Kayası, Bektaş köyünün güney-batı tarafında, yaya olarak yaklaşık iki saat kadar uzaklıkta ve
yöre halkınca kutsal kabul edilen bir dizi kayalara verilen isimdir. Bu ziyaret yerinde herhangi bir yatıra
rastlanmamıştır. Çevre köylüler de yatırın veya herhangi bir mezarın olmadığını teyit etmektedirler. Gelincik
kayası hakkında anlatılan menkıbeye göre, düğünden dönen bir grup genç kız, işlemiş oldukları herhangi bir
günahtan dolayı bu bölgede taş kesilmişlerdir. Aldığımız bilgilere göre, Gelincik Kayası’nın tarihi ile ilgili net
bir bilgi yoktur. Çevre köylerdeki yaşlılar en az iki asırdır bu kayanın bu şekilde bilindiğini ve inanıldığını
belirtmektedirler.58
Günümüzde çok sık ziyaret edilmeyen bu ziyaret yeri, özellikle günahkar olduklarına inanan insanlar
tarafından ziyaret edilirmiş. Ziyarete gelenler, yaptıklarına tövbe ederek taş tuttururlarmış. Şayet taş tutarsa
tövbelerinin kabul olduğuna, aksi takdirde reddedildiğine inanırlarmış.
c-Dikme:
Bektaş köyüne yaya olarak üç- dört saat uzaklıkta ve köyün güney-batı yönüne düşen bir Dikme
Kayası vardır. Kayanın yaklaşık olarak çapı 6 metre, yüksekliği ise sekiz-dokuz metre civarındadır. Bektaş
köyündeki yaşlılardan aldığımız bilgiye göre bu kayanın olduğu bölgede bir yatırın olduğuna ancak mezarın
yerinin belli olmadığına inanılmaktadır.
Dikme Kayası’nın çevre köylülerce bir ziyaret yeri olarak kabul edilmesinin asıl sebebi, bu kayanın
zaman zaman yer değiştirdiğine inanılmasıdır.
Daha önceleri olduğu gibi günümüzde de her hangi bir kuraklık anında yağmur duasının yanı sıra başka
istek ve dilekler için bu ziyaret yerine gidenler vardır. Buraya gidenler önce namaz kılar, dua eder ve kurban
keser. Oradan dönerken de dilek ve isteklerinin yerine gelmesi için kayanın yanında bulunan çalıya çaput
bağlarlar.
58 Hacı Akyıldız, Bektaş Köyü, 1930 Doğumlu, Şlkokul Mezunu.
d-Çetengöl Ziyareti:
Hüyüklüyurt köyüne yaklaşık 2 km uzaklıkta olup köyün kuzey tarafında yer alan 9-10 metre
yüksekliğinde küçük bir tepeciktir. Burası eskiden beri köylüler tarafından ziyaret olarak kabul edilmektedir.
Çetengöl ziyaretine önceleri olduğu gibi günümüzde de kuraklık dönemlerinde yağmur duası için gidilir.
Kurbanlar kesilir, namazlar kılınır, dua ve niyazlar edilir.59
e-Solak Ziyareti:
Bektaş köyünün güney-batı tarafında ve köye yaklaşık bir kilo metre uzaklığında bir dağdır. Şsmini
nereden aldığı hakkında kesin bir bilgi yoktur.
Bu ziyarete sadece yağmur duası için gidilip orada kurban kesilir. Köylülere göre burasının yağmur
duası için tercih edilmesinin sebebi, dağın yüksek olmasıdır. Çünkü ulu dağ ile Allah arasında sürekli bir ilişki
bulunduğuna inanılmaktadır.60
f-Ziyaret Dağı (I):
Yeşilkale köyü sınırları içerisinde olup Alacahan’a giderken yolun sağ tarafına düşer. Yerden
yüksekliği tahminen bin metre civarındadır. Konum itibariyle civar komşu köylere hakim bir tepedir. Yeşilkale
köyü sakinleri burasının ziyaret olduğunu dedelerinden duyup işittiklerini ve tarihi konusunda bir şey
bilmediklerini belirtmektedirler.
Başta Yeşilkale olmak üzere bilen çevre köyler burayı şu amaçlar için ziyaret ederler.
1. Bu ziyaret yerine yağmur duası için gidip kurban kesilerek dua ve niyazda bulunulur.
2. Hıdırellez, Muharrem ve Şlkbahar aylarında bu ziyarete gidilerek şenlikler düzenlenir, mumlar
yakılır, yemekler yenir ve baharın gelişi kutlanır.
3. Çocuğu olmayan kadınlar buraya çıkarak horoz kesip dua ve niyazda bulunduğu gibi herhangi bir
ağrısı, sızısı olanlar ilkbaharda gök gürlediği zamanlar oraya çıkarak ziyaret yerinde yuvarlanıp
sırtüstü yatarlar. Bu yuvarlanıp yatma esnasında ağrı ve sızıyı toprağın aldığına inanılmaktadır.61
g-Ziyaret Dağı (II):
Yarhisar köyüne yaklaşık yedi-sekiz yüz metre uzaklıkta olup, köyün dana yatağı mevkiindedir.
Önünden değirmen arkı geçmektedir. Burası her ne kadar Yarhisar köylüleri nazarında ziyaret dağı olarak geçse
de asıl önemli olan oradaki katmer şeklindeki kayaların yanında bulunan mağaradır. Çünkü bu mağarada kim
olduğu ve cinsiyeti belli olmayan bir mezar bulunmaktadır. Mezar 4,5 m. uzunluğunda 3 m. genişliğindedir.
Eskiden daha çok ziyaret edilen bu mağara, her hangi bir hastalığı bulunanlar, cin çarpması geçirenler, başında
ve gözünde ağrı hissedenler tarafından ziyaret edilmektedir. Orayı ziyaret edenler yanlarına aldıkları horoz,
tavuk, hindi veya kazı kurban keserek orada yerler, sonunda da dilek ve isteklerini bildirerek ayrılırlar.62
59 Hacı Yancı, Hüyüklüyurt Köyü, 1963 Doğumlu, Şlkokul Mezunu.
60 Süleyman Yurdakul, Bektaş Köyü, 1955 Doğumlu, Şlkokul Mezunu.
61 Ali Karslı, Yeşilkale Köyü, 1943 Doğumlu, Şlkokul Mezunu; Zeynep Yıldırım, Yeşilkale Köyü, 1948 Doğumlu, Okur-
Yazar Değil.
62 Vahit Kama, Yarhisar Köyü, 1931 Doğumlu, Şlkokul Mezunu.
Bunların dışında yağmur duası için çıkıldığından ilk ve sonbahar aylarında hem piknik hem de niyetine
taş tutturmak amacıyla oraya gidenlerin olduğundan bahsedilmektedir.
Bazı köylülere göre ise burası Ermeniler tarafından oyularak bu hale getirilmiştir.
h-Ziyaret Mağarası:
Mancılık köyünün takriben yedi-sekiz yüz metre doğu tarafına düşmektedir. Mağaranın içerisinde üç
bölme vardır. Bölge insanı, Rum kilisesinin yıktırılıp harabe haline gelmesiyle “Şemmas Pir”’in ruhunun o
kiliseyi terk edip bu mağaraya geldiğine inanmaktadır. Bu inanç çevre köylüler tarafından burasının
kutsallaştırılmasına sebep olmuştur.
Elde ettiğimiz bilgilere göre, bu mağara eskiden daha çok Ermeni kökenli vatandşlar tarafından ziyaret
edilirmiş. Ancak Müslümanların da ziyaret ettikleri olurmuş. Cumhuriyet döneminde bölgede Ermeni nüfusun
gittikçe azalması sonucu, bu mağara sadece Müslümanların gidip geldiği bir ziyaret yeri haline gelmiştir.63
Başta Mancılık köyü olmak üzere bu ziyaret yerini bilen çevre köylüler şu amaçlar için ziyaret
etmektedirler:
1. Zaruk Durna isimli (Ermeni menşeli) kadından aldığımız bilgiye göre “Şemmaz Pir”’i ziyaret eden
herkes orada şifa bulmuştur. Öyle ki oraya yürüyerek gelemeyip kağnı ve araba ile getirilen nice
hastalar belirli ölçüde şifa bulup fayda görmüşlerdir.
2. Felç geçiren, dili tutulan ve ağzı eğilen hastalar bu mağaraya gelerek “Şemmaz Pir”’in ruhundan
yardım isterler.
3. Çocuğu olmayan veya olup da sütü gelmeyenler bu mağarayı ziyaret ederek mağaranın içinden bir
iki avuç toprak alıp bal ile karıştırırlar. Aç karnına olmak üzere yirmi bir gün bu karışımdan
yalarlar.
4. Herhangi bir dilek ve isteği olanlar, dileklerinin yerine gelmesi için bu mağaraya gelerek mağarada
bulunan küçük yassı taşları büyük taşlara tutturmaya çalışırlar. Bu taşlar yapışırsa dileğin kabul
edildiğine inanılır.
I-Koçandağı Ziyareti:
Kızıldikme köyünün batı tarafında ve köye göre yedi-sekiz yüz metre yükseklikte bir dağdır. Tam
karşısında “küçük ziyaret” diye adlandırılan bir dağ daha vardır. Köy bu iki dağ arasına yerleşmiştir. Koçandağı
ziyaret yeri, Koçan adındaki bir şahıstan kaldığı rivayet edilmektedir. Menkıbeye göre, bu dağın eteğinde evi
olan “Koçan”, çobanlık yaparak geçimini sağlarmış. Dağın eteğindeki çeşmenin adı da buradan gelmektedir.
Köylülere göre bu çeşme çok eskiden beri Koçan pınarı olarak bilinmektedir.
Gerek Koçandağı ziyareti, gerekse karşısındaki küçük ziyaretin bölge insanınca kutsal kabul edilip
ziyaret edilir hale gelmesinin iki nedeni vardır:
63 Zaruk Durna, Kangal Merkez, 1926 Doğumlu, Okur-Yazar Değil; Durmuş Ağbaba, Mancılık Köyü, 1941 Doğumlu,
Şlkokul Mezunu; Fadime Tepegöz, Kangal Merkez, 1328 Doğumlu, Okur-Yazar Değil.
Birincisi, genellikle Perşembe akşamları, bayram ve kandil gecelerinde Koçan dağının köye bakan
yamacında bir ışığın ve ateşin yandığı, bu ışığı takip etmek isteyen köylülerin de buna bir türlü yetişemedikleri
inancının yaygın olmasıdır.
Diğer bir sebep de şu şekilde açıklanmaktadır. Köylülere göre yıllardır bu köyde katillik olmamıştır.
Bunun sebebi de bu iki ziyaret yerinin ortasında bulunmasıdır. Köylüler, köyde büyük kavga olduğu zaman bu
ziyaret yerlerinde var olduğu düşünülen şahısların araya girdiğine inanmaktadırlar. Olmadığına inananlar varsa
da çoğunluğun inancına göre bu ziyaretlerde birer “yatır” bulunmaktadır. Hatta bu yatırlar kardeştirler. Ancak
bu yatırların yerleri belli değildir. Kavga halinde bu yatırların ruhlarının insanları sakinleştirdiğine ve atılan
kurşunlara göğüslerini gerdiklerine inanılmaktadır.64
Diğer ziyaret yerlerinde olduğu gibi havalar kurak gittiği zaman yağmur duası için Koçandağı’na
çıkıldığı ve kurbanlar kesilip dualar yapıldığı belirtilmektedir. Ayrıca çocuğu olmayan kadınların, kısmeti kapalı
olan genç kızların önce Koçandağı ziyaretine sonra da küçük ziyarete gittikleri ve oraya gidenlerin birer mum
yakarak taş tutturdukları, taşlar tutarsa dileklerinin kabul olduğu şeklinde rivayetler vardır.
i-Üçgöz Mağarası:
Yarhisar köyüne yaklaşık bir kilo metre uzaklıkta, Uzunpınar yolu üzerinde (boğaz mevkiinde)
bulunmaktadır. Girişi üç göz, çıkışı bir göz olan bu mağarada bol miktarda “yarasa kuşu” bulunur.
Köyün ismini bu kuşlardan veya sıra sıra hisar gibi dizilmiş kayalardan aldığı belirtilmektedir. Burası
köylülerce ziyaret olarak bilinir. Eskiden bu mağaraya, dilek tutmak, mal mülk sahibi olmak, dilek için taş
yapıştırmak ve oradaki taşlardan vücuda sürmek için gidildiği ancak günümüzde bu adetlerin büyük ölçüde terk
edildiği zikredilmektedir.
j-Şemmas Pir:
Anadolu’da halk kültürü ile ilgili çeşitli gelenekler vardır. Bunların büyük çoğunluğunu Türk-Şslam
kültürü kapsamında değerlendirmek gerekir. Ancak öyleleri de vardır ki, Anadolu’daki Şslam öncesi
kültürlerden kaynaklanmış ve Şslam damgası ile değişikliklere uğrayarak varlığını korumaya devam etmiştir.
Şemmas geleneği bunlardan biri olarak kabul edilebilir. Bu geleneği Pir Şemmas, Baba Şemmas, Şemmas
Dede gibi adlarla anılan ve kökeni hakkında fazla bir şey bilinmeyen bir yatıra, çeşitli amaç ve dileklerle adakta
bulunulması şeklinde tanımlamak mümkündür.65
Anadolu’nun bazı bölgelerinde rastladığımız bu yatıra ait türbeler, genelde Hıristiyanlarca kutsal kabul
edilen yerlerdir. Daha sonraları Müslüman Türkler buralarda yatan kimseleri Şslam ermişi olarak benimsemişler
veya Müslüman bir evliya olarak kabul etmişler ve sıkıntılı durumlarda onların ruhaniyetinden medet
ummuşlardır.66
64 Şakir Doymuş, Kızıldikme Köyü, 1941 Doğumlu, Şlkokul Mezunu; Bahattin Doymuş, Kızıldikme Köyü, 1950
Doğumlu, Ortaokul Mezunu.
65 Ali Rıza Önder, “Anadolu’nun bazı yörelerinde Şemmas Geleneği”, IV. Milletlerarası Türk Halk Kongresi Bildirileri,
C.IV, Ankara, 1992, s. 197
66 F. W. Hasluck, M. A, Christianity and Islam Under the Sultans, (Edited by: Margaret M. Hasluck), (Octagon books),
New York, 1973, s. 573
Şemmas Pir’e ait olduğuna inanılan ziyaret yerleri Kangal’a bağlı Akçakale köyündekinden başka,
Divriği’ye bağlı Duruköy köyünde67, Çorum’un Alaca ilçesinde68, Aksaray’ın Mamasun köyünde69 (Mamas
Baba) ve Kayseri’nin Bünyan ilçesinde70 bulunmaktadır.
Genel olarak Şemmas Pir’in Şslam dünyası ile ilgisinin Battal Gazi zamanında belirginleştiğine
inanılmaktadır. Öyle ki, Aksaray ilinin Mamasun köyündeki kayaya oyulmuş Pir Şemmas mezarı, Şslami
usullere göre yapılmıştır. Yani başı batıya doğrudur. Kemiklerin bulunduğu yere de sonradan geyik boynuzları
konmuş ve dilek namazı kılınması için kıbleye yönelik mihrap yapılmıştır.71
Anadolu’daki Şemmas geleneği hakkında bu kadar bilgi verdikten sonra şimdi Kangal’da bulunan
Şemmas Pir adlı ziyaret yerini tanıtmaya çalışalım.
Akçakale köyünün yaklaşık üç yüz metre batı tarafında yer alır. Burasının mağaradan yapılma bir kilise
olduğu hakkındaki rivayetler ağırlık basmaktadır. Akçakalelilerin burayı mağara diye isimlendirirken bazıları da
kale diye isimlendirmektedirler.
Yerden yüksekliği 25-30 m. civarında olan ve Şemmas Pir diye adlandırılan bu mağaranın doğusunda
Battal Gazi’nin zindanı vardır. Normal olarak mağaraya çıkmak çok zordur. Eskiden (Ermeniler döneminde)
katran ağacından yapılma bir merdivenle çıkılırmış.
Köylülerden aldığımız bilgiye göre mağaranın içerisinde Hz. Şsa ve Hz. Meryem’e ait oyma resimler
varmış. Hz. Şsa’nın burada dünyaya geldiğine dair inanç, mağarayı bölge insanı nezdinde kutsallaştırmıştır.
Şemmas Pir, Battal Gazi’nin silah arkadaşı olarak kabul edilmektedir. Yine köylüler arasında Şemmas Pir’in
ruhunun bu mağarada sürekli ibadet ve taatla meşgul olduğu inancı yaygındır.72
Şemmas Pir’e çocuğu olmayan kadınlar, çocuk sahibi olabilmek için oraya giderek dua ederler. Ayrıca
herhangi bir yerinde cilt hastalığı olanlar özellikle bahar aylarının Çarşamba günleri bu mağarayı ziyaret ederler.
Ziyaret esnasında oradan aldıkları toprağı rahatsız oldukları uzuvlara sürerler.
k-Etyemez Dağı:
Etyemez köyünün yaklaşık üç kilo metre doğusunda olup yüksekliği yedi yüz metre civarındadır.
Köylüler arasında Etyemez Baba’nın Kore, Kıbrıs ve Körfez savaşlarında bu dağın tepesinden düşman tarafına
top gülleleri attığı inancı yaygındır. Bu inanç, bölgedeki insanlar nezdinde bu dağı kutsallaştırıp bir ziyaret yeri
haline getirmiştir.73
Bu ziyaret yerine sadece yağmur duası için çıkılmaktadır. Yağmur duasına çıkılmadan önce Etyemez
Baba’nın mezarı ziyaret edilir, daha sonra dağa çıkılarak kurban kesilip dua ve niyazda bulunulur.
67 Divriği ilçesindeki en önemli ziyaret yerlerinden birisidir. Burada hem Hüseyin Gazi’ye hem de Seyid Battal Gazi’ye
yardım eden ulu bir zat olarak bilinir. Onun tarihi kişiliği ve hayatı Battal namelerden öğrenilmektedir. (Geniş bilgi için
bkz: Necati Demir-Kutlu Özen, Abdulvahab Gazi Hazretleri ve Gaza Arkadaşları, Sivas, 1996, s. 129-139)
68 Çorum Alaca’daki Şemmas Pir ziyaret yeri için bkz: Hikmet Tanyu, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri,
Ankara, 1967, s. 90; Demir-Özen, a.g.e, s. 139-140
69 Aksaray’da bulunan Şemmas yatırı (Mamas Baba) için bkz: Önder, a. g. m, s. 198; Demir-Özen, a. g. e, s. 140-141
70 Kayseri’nin Bünyan ilçesindeki Şemmas Pir Tepesi için bkz: Demir-Özen, a.g.e, s. 141
71 Önder, a.g.m, s. 197
72 Zaruk Durna, Kangal Merkez, 1926 Doğumlu, Okur-Yazar Değil; Kamil Erciyes, Akçakale Köyü, 1935 Doğumlu,
Okur-Yazar; Veysel Çıtak, Akçakale Köyü, 1950 Doğumlu Okur-Yazar.
73 Reşit Kuzu, Etyemez Köyü, 1944 Doğumlu, Okur-Yazar Değil.
SONUÇ
Kangal ve çevresinde odaklaşıp kutsalın sembolik tezahür biçimlerinden biri olarak kendini gösteren ve
bu nedenle de mübarek kabul edilerek belli usul ve amaçlarla ziyaret edilen yerleri ve bunlara bağlı inanç ve
uygulamaları fenomenolojik metoddan da faydalanarak yazmaya çalıştığımız bu makale, bize araştırma
alanımızda ziyaret fenomeninin zengin bir tezahür çeşitliliğine sahip olduğunu göstermiştir.
Araştırmamız, fenomenin araştırma alanımızın dini, toplumsal, psikolojik ve kültürel yaşantısıyla nasıl
bütünleştiğini ortaya koymuştur. Nitekim bu bütünleşme araştırma alanımızın ait olduğu global Türk
toplumunun ve hatta bütün Türk ve Şslam dünyasının kültürü, tarihi ve özellikle dini kültürünün derinlere
uzanan boyutlarında da kendini göstermekte, hatta bir ölçüde komşu ve yan kültürler ve dinlerle de ilgili
görünmektedir.
KAYNAKÇA
ACUN, Hakkı, "Sivas ve Çevresi Tarihi Eserlerin Listesi Ve Turistik Değerleri", Vakıflar Dergisi, sa:20,
Ankara, 1988
ASLANOĞLU, Şbrahim, "Bir XVI. Yüzyıl Şairi SAMUT", Sivas Folkloru, VI/69, Sivas, 1978.
____________, Her Yönden Sivas, Sivas, 1979
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Temettuat Defteri, 13793
ÇEVŞK, Recep, Kangal, Sivas, 1996
ÇOBANOĞLU, Özkul, "Türk Kültür Tarihinde Su Kültü", Türk Kültürü, sa:361, Mayıs, 1993
DEMŞR, Necati-Özen, Kutlu, Abdulvahap Gazi Hazretleri ve Gaza Arkadaşları, Sivas, 1996
DENŞZLŞ, Hikmet, Sivas Tarihi ve Anıtları, Sivas, 1998
DOĞAN, Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Şstanbul, 1988
GÖKBEL, Ahmet, "Anadoluda Yaşayan Halk Şnançlarından Çaput Bağlama ve Nazar", Cumhuriyet
Üniversitesi Şlahiyat Fakültesi Dergisi, sa:1, Sivas, 1996
_________, "Varsak Türkmenlerin'de Yer-Su ŞnancınınŞzleri", Dinler Tarihi Araştırmaları, I,
(Sempozyum 08-09 Kasım, 1996, Ankara), Ankara, 1998
GÜNAY, Ünver-H.Güngör-Ş.Kuzgun-H.Sayım-V.Taştan, Kayseri ve Çevresinde Ziyaret ve Ziyaret
Yerleri, Kayseri, 1996
HASLUCK, F.W, M.A, Christianity and Islam Under the Sultans, (Edited by Margaret M. Hasluck),
New York, 1973
ŞNAN, Abdülkadir, Eski Türk Dini Tarihi, Şstanbul, 1976
__________, Makaleler ve Şncelemeler, I-II, Ankara, 1987
__________, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara, 1986
KALAFAT, Yaşar, Doğu Anadolu'da Eski Türk Şnançlarının Şzleri, Ankara, 1990
KAŞGARLI MAHMUT, Dîvanü Lügat-it-Türk, III, (çev: Besim Atalay), Ankara, 1992
KAYA, Doğan, Sivas'ta Aşıklık Geleneği ve Aşık Ruhsati (Cum. Ün. yay), Sivas, 1994
MAHŞROĞULLARI, Adnan, Dünden Bugüne Zara, Sivas, 1996
ÖNDER, Ali Rıza, "Anadolu'nun Bazı Yörelerinde Şemmas Geleneği", IV. Milletlerarası Türk Halk
Kongresi Bildirileri, C.IV, Ankara, 1992
ÖZEN, Kutlu, Divriği Evliyaları, Sivas, 1997
__________, Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk Şnançlarına Bağlı Adak Yerleri, Sivas, 1996
__________, "Sivas Yöresinde Adak Yerleri", Revak 95, Sivas, 1995
Sivas Vilayeti Salnamesi, 1302
TANYU, Hikmet, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara, 1967
_______ , Türkler'de Taşla Şlgili Şnançlar, Ankara, 1987
TURAN, Osman, Selçuklular ve Şslamiyet, Şstanbul, 1993
ÜNALAN, Sıddık, XX. Yüzyıl Sivas Tarihi ve Günümüz Şnanç Coğrafyası, (Basılmamış Doktara Tezi,
Şnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), Malatya, 1997
YASAK, Şbrahim, Sivas Şli, Sivas, 1992
YASAK, Şbrahim-Kaleli Ahmet, Dünden Bugüne Sivas Şli, Sivas, 1986