Türbe, Toptaşı Camii'nin kuzey batı eteklerinde ve Abacı Dede Sokağı'nın Toptaşı Meydanı Sokağı ile birleştiği yerdedir. Dört duvarı kârgir, çatısı ahşap basit bir yapıdır. Halk tarafından yakın tarihlerde onarılmıştır. Kendi adı ile anılan sokağa bakan bir penceresi, yan tarafındaki çıkmaz sokağa açılan ahşap bir kapısı vardır. Hiç bir yerinde kitâbesi yoktur. Karşısında bir terkos musluğu ve yol aşırı yerde ve köşede ise bir bakkal bulunmaktadır.
Sahibesi, türbenin bakımını üzerine almıştır. Türbeye bir basamakla inilmektedir. Abacı Dede'nin lâhdi sonradan yapılmış olup tuğladandır. Çimento ile sıvanmış bulunan bu lâhdin üzerinde ahşap bir sanduka ve onun üzerinde de bir pûşîde vardır. Çok temiz bir şekilde bakılan türbenin içindeki bu lâhdin baş tarafında Abacı Dede'nin ayrıca bir şâhidesi bulunmaktadır. Vaktiyle bu şâhide lâhdin üzerinde imiş. Dört köşe ince uzun şâhidenin üzerinde, tepesi düz ve geniş, alt kısmı dar, Selimî'yi andırır bir kavuk bulunmaktadır. Şâhide 1116 (1704-5) tarihlidir. Bu taşın önünde, Abacı Dede'nin annesi olduğuna inanılan, 1094 (1683) tarihli, Ümmühani Hatun'un kırık şâhidesi vardır. Abacı Dede'nin, Üsküdar'ın büyük şöhret sahibi, cezbeli dervişlerinden biri olduğu ve 1704 tarihindeki vefatı üzerine oturduğu mahal olan bu yere gömüldüğü söylenir.
Yine bir halk rivayetine göre, Nevşehirli İbrahim Paşa (öl. 1730) ününü işittiği bu velinin üzerine sonradan bir türbe yaptırmıştır. Abacı Dede'nin, 'aba' adı verilen kalın, yünlü bir kumaştan elbise yapıp sattığı veya hayatı boyunca bir abası olduğu ve hatta "Bir abam var atarım / Nerde olsa yatarım" tekerlemesinin bu zat tarafından söylendiği bu semtin sakinlerince beyan edilmektedir. Abanın, yaradılışı icabı dervişâne, alçak gönüllülüğ ünü feda edemeyen kimseler tarafından giyildiği de bilinmektedir.