KARIŞIK

12 Mart 2016 Cumartesi

İncik Sultan Türbesi / ANKARA

İncik Sultan Türbesi 

 ANKARA

ÇAMLIDERE / Gümele Köyü

Türbenin Yeri: İncik Sultan Türbesi, Ankara İli Çamlıdere İlçesi Gümele Köyündedir. 
İncik Sultan Kimdir: Anadolu’ya İslamiyeti yaymak için gelen Horasan Erenlerindendir. 1400 veya 1440’lı yıllarda yaşadığı rivayet edilir. İncik Sultan’ın zaviye kayıtları İncik Dede olarak Osmanlı belgelerinde görülmektedir. Bektaşi tarikatına bağlı bir zaviyedir. İncik Sultan Türbesi Çamlıdere Bayındır Barajı yapılamadan önce Yediören (Kurt) Köyündedir. Bu köyde bulunanFakran Ana türbesi ile birlikte Gümele Köyüne taşınır. 

İncik Sultan Türbesi

İncik Sultan Türbesi
Türbedeki Geyik Boynuzları
Çokgen planlı türbe yerinden taşındığı için yenidir. Türbede üç sanduka bulunmaktadır. Bu mezarlardan birinin Fakran Ana’ya ait olduğunu düşünmekteyiz.

Değişik dilekler için ziyaret edilen türbede bulunan geyik boynuzlarıyla “efsunlama” yöntemiyle şifa arandığını düşünmekteyiz.

UZUNCA HAYREDDÎN..denizli.

UZUNCA HAYREDDÎN..denizli.


Horasan'dan Anadolu'ya gelip İslâmiyeti yayan gâzi devişlerden. Denizli Sarayköy'de yaşamıştır. Evliyâ Çelebi Denizli'nin ziyâret yerleri arasında Uzunca Hayreddîn türbesini de sayar. Kabri, Sarayköy'de olup ziyâret edilmektedir.

Yuşa Peygamber Türbesi..gaziantep

Yuşa Peygamber Türbesi..gaziantep
Bilindiği üzere Yuşa Peygamber (A.S.) İsrail oğullarından olup, Hz. Musa’nın yeğenidir. İsrailoğullarını göçebelikten kurtarır ve Arz-ı Kenana yerleştirir.
Gaziantepte Boyacı Mahallesinde Boyacı Camiinden Kavaflar Çarşısına doğru uzanan sokakta Pir sefa denilen mevkide tek katlı bir bina vardır. Bu binada iki oda içinde iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan birisi rivayete göre Yuşa Peygambere ait olup, diğeri ise Pir sefa Hazretlerine aittir.
Yuşa Peygamber, Yusuf (a..s) neslinden olup, Hz. Musa’nın çağdaşıdır. Hz. Musa’nın Genç Yuşa ile “iki denizin birleştiği yere” kadar yaptıkları tarihi ve gizemli yolculukları ve burada Hızır (a.s) ile buluşmaları Kuran-ı Kerim’de Kehf Suresi’nin 60-65. ayetlerinde anlatılır. Burada, Hz. Musa’nın yanındaki genç adamın Hz. Yuşa olduğu rivayetlerden anlaşılmaktadır.

Nesimi Hazretlerinin Türbesi..gaziantep

Nesimi Hazretlerinin Türbesi..gaziantep
Gaziantepin merkez Şehitkamil ilçesi Aktoprak beldesindedir. Nesimi Hz. Bağdat’ta kendisini çekemeyenlerin iftirasına uğramıştır. Rivayete göre Kuran-ı Kerimi ayak altına aldığı iddia edilmiş ve bunun üzerine derisi yüzülerek öldürülmek istenmiştir. Bu ceza uygulanırken Nesimi Hazretleri hiçbir acı duymamıştır. Fakat camide ezan okuyan müezzinin parmağına kan bulaşmış, bu kanın Nesimi Hazretlerinin murdar kanı olduğu iddia edilerek müezzinin parmakları sırayla kesilmiştir. Nesimi Hazretleri bunun üzerine, silkinerek kalkmış, boğazına kadar yüzülen deri vücuda geri yapışmış ve başını alıp yollara düşerek Aktoprak beldesine gelmiştir. Halk Nesimi Hazretlerini selamlamış ve yakınlık göstermiş, Nesimi Hazretleri de onların selamını alıp karşılık verdikten sonra oracıkta gözden kaybolmuştur. Türbesi kaybolduğu yerde bulunmaktadır.

Karaçomak Türbesi

Karaçomak Türbesi
karacomakturbesi
Karaçomak’ın Gaziantep’teki türbesi Karaçomak köyünün 1 kilometre güneydoğusundaki Sazgın ve Yazı köyü ovalarına hakim Karaçomak adı ile anılan tepe üzerindedir. Türbede medfun olan Karaçomak’ın Halife Hz. Ömer zamanında islam dinini yaymak üzere bölgeye gelerek şehit düşen bir sahabe olduğu rivayet edilmektedir. Rivayete göre Gaziantep kalesi etrafında muharebeler olurken arkadaşlarından ayrı düşen ve şimdiki Sandıkçılar çarşısının bulunduğu yerde kendisi ile birlikte dövüşenlerden Pirsefa şehit olur. Karaçomak vuruşarak yukarıda tarif edilen yerde başı gövdesinden ayrılır. Başsız gövde vuruşarak Karaçomak tepesinin başına kadar çıkar. Orada yıkılır. Fetih işi tamamlandıktan sonra baş ve gövde düştükleri yerlerde ayrı ayrı gömülürler. Daha sonra bu sahabenin anısına buraya bir türbe yapılır ve ziyarete açılır.
Kesme taştan inşa edilen türbeye kuzeyden girilmektedir. İbadet odası ve sanduka odası olarak iki kısımdan oluşmaktadır. İbadet mekânı kare planlıdır, üstünün kubbe ile örtülü olduğu duvar köşelerinin üst kısımda görülen mukarnaslardan anlaşılmaktadır. Bu mekânın sağında ve solunda iki kemer mevcuttur. Soldaki kemer küçük taşlarla örülmüş, sağdaki ise üstü tonozlu örtülü sanduka odasına geçişi sağlamaktadır.
Sanduka odası ile ibadet odası yarım duvarla bölünmüş ve bir giriş bırakılmıştır. Sanduka doğu-batı yönüne yerleştirilmiştir. İbadet odasının güney duvarında yer alan mihrabın üst kısmında da mukarnaslar bulunmaktadır.


http://oyacetinkaya.com/index/evliyalar-turbeler.html

Dülükbaba Türbesi

Dülükbaba Türbesi
Dülükbaba Türbesi şehrin kuzeyinde, Adana asfaltının doğusunda kendi adıyla anılan tepenin üzerindedir. Dülükbaba’yı diğer evliyalardan ayıran özellik, rivayete göre evlenmek isteyen bekâr erkeklere yardımcı olmasıdır.
Anlatılanlara göre Dülükbaba Antep’in Müslümanlar tarafından fethinde şehit düşmüş bir şahıstır. Asıl adı Davud Ejder’dir. Sonradan şu anda yattığı yerin adıyla anılmaya başlanmıştır.
Kaynağı olmayan diğer bir rivayete göre Dülük baba buralarda yaşamış bir derviştir ve Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi sırasında buradan geçerken, yaşlı derviş padişahın yolunu kesmiş ve Padişaha: “Sana müjdelerim ki, Recep aynın 26. günü zafer senindir. Haydi, durma. Yolun da bahtın gibi açık olsun” der. Padişah yaşlı dervişe teşekkür ederek kim olduğunu sorar. Derviş şöyle cevap verir: “Fani âlemin bir yolcusuyum. Menzilime ulaştım. Hakka tapılandım. Beni sorma, sen yoluna devam et.” Yavuz, dervişin dediği ay ve gün Mercidabık’ta büyük bir zafer kazanır, Mısır’ı fetheder. Sefer dönüşü, Dülük Köyü’ne uğradığı zaman adını bile bilmediği dervişi sorar: Köylüler dervişin padişahla konuştuktan hemen sonra öldüğünü ve onu karşıdaki tepeye gömdüklerini söylerler.  Yavuz, dervişin mezarını ziyaret eder, üzerine bir de türbe yaptırır.
Her ziyaretgâhın bir efsanesi vardır, Bu efsaneleri yazan bir kaynak bulunamasa da halk arasında nesilden nesile anlatılarak bugünlere ulaşmıştır.
Alman Arkeolog Profesör Winter, 1997 yılında yaptığı kazı çalışmaları ile birlikte bu tepede Roma döneminin kutsal alanlarının varlığını tespit etmiştir. Belki de Dülük baba tepesinin bu manevi değeri taa Romalılara dayanmaktadır. Belki de oradaki türbeye sebep olan o yaşlı derviş değil de, Roma Mezarları olmuştur.

http://oyacetinkaya.com/index/evliyalar-turbeler.html ..alıntıdır.

Şeyh Aslan Türbesi..kayseri

Şeyh Aslan Türbesi..kayseri






Peygamberimiz (sav), ashabına bir gün, İsrâiloğulları’ndan bir kişiyi anlatmıştı. Bu zât (ki o Şem’ûn e’l-Gâzî’dir), bin ay müddetince Allah yolunda silâh kuşanarak cihâd etmiş, gecelerini de ibadetle geçirmişti. Müslümanlar hayretler içinde kalarak ona gıpta ettiler/imrendiler. ‘Keşke bizim ömrümüz de onunki gibi uzun olsaydı da, biz de din uğruna, Allah için cihad etseydik’ dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Ümmet-i Muhammed’e olan lûtuf ve merhametini beyan etmek üzere Kadir Sûresi’ni inzal edip; "(Size Kur’an’ın indirildiği) Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır" buyurdu.


Bir başka kaynakta ise, şöyle denilmektedir:


Rum beldelerinden bir beldede ismine Şem’ûn bin Mesih denilen bir zat vardı. Bu zat, İncil ehlindendi. Annesi onu Allah yolunda hizmet etmesi için nezretmişti. Kavmi putlara tapıyordu. Şem’ûn’un evi, şehrinden uzak bir yerdeydi. Şem’ûn, Allahü Teâlâyı inkâr eden, putlara tapan, sapık kavmi ile cihad edip, onları Allah’a imana çağırıyordu. Tek başına yaptığı mücadelelerde - savaşlarda çok ganimet elde ediyordu. Savaşırken susadığı zaman Allah onun için bir taştan gayet leziz bir su akıtırdı. Bu su, o içip kanana kadar akardı. Kendisine büyük bir güç ve kuvvet verilmişti.

Ana hatlarıyla vasıflarından söz ettiğimiz bu mübârek zatın Erciyes‘in batısında bulunan ve bugün adı “Evliya Dağı” diye anılan bir dağda yaşadığı rivayeti yaygındı. Çevre halkın arasındaki adı, “Şem’ûn el-Gâzi”dir. Hatta 12. asırda Anadolu’ya gelen Selçuklular onun mezarının üzerine güzel bir türbe yaptırmışlardır. Çevreden derlenen hayat hikâyesindeki benzerlik, peygamberler tarihinde zikredilenlerle aynıdır. Hikâye şöyledir:

Şem’ûn el-Gâzi, benzeri görülmemiş bir kahraman-yiğit olup kendisini hangi bağ ile bağlasalar o bağı kırıp kurtulurdu. İman etmeyenlere karşı Allah yolunda cihad ederdi. İnanmayanlar onun karşısında aciz ve çaresiz kalmışlardı. Bu halden kurtulmak için bir hile ile çare arıyorlardı.

Yaşadıkları beldenin hâkimi, Şem’ûn’un hanımına haber gönderip, “eğer kocanı öldürmede bize yardımcı olursan, seni kendime alıp istediğin her şeye kavuştururum” dedi. Kadın buna aldandı ve “size nasıl yardımcı olurum?” diye sordu. O da “gece uyurken onu iple iyice bağla ve bize haber ver” dedi. Kadın bu teklifi kabul etti.

Bir gece Şem’ûn uyurken onu sağlam bir iple sıkıca bağladı. Şem’ûn sabahleyin uyanıp kendisinin bağlandığını görünce, hanıma bunu niye yaptığını sordu. O da “senin çok kuvvetli olduğunu, seni bağlayan her ipi koparacağını söylerdin. Kuvvetini denemek için yaptım bunu” dedi.





Şem’ûn ses çıkarmadı. Gerildi ve bütün ipleri kırdı. Kadın yaptığı işte başarısız kaldığını şehrin hâkimine bildirdi. Onlar bu defa zincir gönderdiler. Onunla bağlamasını tembihlediler. Kadın, Şem’ûn’u bu defa zincirle bağladı. Şem’ûn uyanınca bu defa zincirleri bir hamlede dağıttı. Karısına bunu niçin yaptığını sorunca, "Şem’ûn neyle bağlanırsa bağlansın hepsini kırar diye duymuştum. Onun için denedim” dedi.

Şem’ûn “doğrudur” diye cevap verdi ve ilave etti “Ben ancak kendi saçımın teliyle bağlanırsam onu kıramam” dedi. Kadın bunu öğrenince, bir gece de onun ellerini ve ayaklarını saçından aldığı kıllarla bağladı. Sabahleyin uyanınca, Şem’ûn bunları kıramadı.

Kadın, durumu şehrin hâkimine bildirdi. Askerleri gelip onu şehrin hâkiminin huzuruna götürdüler. Şehrin Kralı, dört sütun üzerine inşaa edilmiş bir köşkte oturuyordu. Halkı sarayının önüne topladı.

Şem’ûn Hazretlerinin asılması için darağacı kurdurdu. Askerler onu, elleri kendi saçının kıllarıyla bağlı olarak darağacının önüne getirdiler. Büyük bir kalabalık taş kesilmiş, bu ezeli düşmanlarının asılacağını sabırsızlıkla bekliyorlardı. Şem’ûn Hazretleri, yağlı ip boğazına geçirilmeden, darağacına baktı ve hafif tebessüm ederek, gözlerini yumup, sessiz bir şekilde Allahü Teâlâya şu duada bulundu:




“Ya Rabbi! Dünyada yaşamayı, senin yolunda kâfirler ile cihad etmek için isterim. Eğer bu isteğimkalpten ve samimi ise, duamı kabul buyur ve beni kurtar. Senin yolunda cengime-cihadıma devam edeyim. Değilse zaten sana geliyorum bundan sürûr ve mutluluk duyarım.”



Şem’ûn Hazretlerinin bu duasından sonra bir melek geldi, ellerini ve ayaklarını çözdü. Bunun üzerine Şem’ûn Hazretleri, şehrin hâkiminin sarayını avuçladığı gibi kendisinin asılmasını seyre gelen halkın üzerine savurdu. Böylece hem azılı düşmanı Kral, hem de halkı ortadan kaldırdı. Evine dönünce de kendisine ihanet eden kadını cezalandırdı. Bundan sonra da yine gâzâlarına devam etti. Vâdesi gelince de her fâni gibi vefât etti.
Ona inananlar bu defa, onu götürüp Erciyes’in zirvesine yakın bir yerde toprağa verdiler. Bu küçük tepede kendisinin zaten kuyusu vardı. Bugün halk tarafından “Evliya Dağı” diye adlandırılan bu yerde, pâk ecdadımız Selçukluların, kabri üzerine yaptırdığı güzel bir türbenin altında yatmaktadır. Kabrinin boyu 4 metredir. Üzeri kemerle örtülmüştür. Başucunda ise iki çocuğuna ait mezarlar vardır. Türbenin batısında "Gâvur Kızı Mezarı" adı verilen bir mezar vardır ki, türbeyi ziyarete gelenler bu mezara hoş bakmazlar.



Turan Yalçın ise Şem’un el Gazi ve türbesi ile ilgili şu bilgileri verir: “Türbenin kapısında Hicrî 711 tarihi yazılıdır. Miladî 1286 tarihine tesadüf eder. Türbenin taşları o muhitin taşları değildir. İncesu’nun kırmızı taşlarıdır. İçinde iki büyük, bir küçük mezar olup, her üçünün üzerinde de mermer kitabeler vardır. Köy imamı Hacı Ömer Efendi ile türbeye çıktık. Beyaz bir kâğıdı mermerin üzerine kapattık, kurşun kaleminin ucunu bıçakla kazıdık, kâğıdın üzerine dökülen kömürleri parmakla kâğıdın üzerine ovuşturduk. Yazı kâğıda çıktı. Biz ancak Şem’un kelimesini okuyabildik. Başka bir iz elde edemedik. Türbenin önünde büyük bir sarnıç vardır. Binanın gayet muntazam kemerleri mevcuttur."


Türbe, dağın tam zirvesine bina edilmiştir. Dağın alt taraflarında harçlarla yapılmış siperler olduğunu kale surları gibi surlar bulunduğunu, Hz. Şem’unun Anadolu’yu zapta gelen bir Arap ordusunun kumandanı olduğunu, karısı, oğlu ve kendi bir arada iken yıldırım düşerek öldüklerini ve buraya gömüldüklerini, İmam Merhum Hacı Ömer Efendi’den işittim. Evliya Dağı’nda daha pek çok kişinin türbesinden söz edilir. Şeyh Aslan da bunlardan biridir.


Gezgin Dergisi Erciyes'in Evliyalarını anlatır

şem’un El Gazi..kayseri

şem’un El Gazi





Eski Şeyh Şaban köyünde bulunan Evliya Tepesinde bulunan türbenin Şem’un el Gazi’ye ait olduğuna inanılır. Evliya Tepesi Erciyes’in etrafındaki en muhteşem mevkilerden birisidir. Arkasını Erciyes’e dayamış önünde Sultan Sazlığı, tam karşısında ise Aladağlar ve Demirkazık görünür. Şem’un el Gazi hakkında çok farklı rivayetler vardır. Hz. Musa’nın Mısır’dan ayrılıp Sina’ya geçişinden sonra kavminin bir kısmı Ürdün’e gitmiş, diğer bir kısmı ise Anadolu’ya gelmiştir. Şem’un el Gazi o dönemde Anadolu’ya gelenlerdendir.


Peygamber midir yoksa bir evliya mıdır, kesin olarak bilinmiyor. Doğumu ve vefâtı ile ilgili bir malumat da mevcut değildir Bir başka rivayette Hz. İsa’dan (a.s.) sonra dünyaya geldiği, onu Hz. İsa’nın emanetçisi olarak kabul edenler olduğu gibi, 3. veya 4. asırda yaşadığını söyleyenler de vardır.


Hz. Peygamberimize atfedilen bazı rivayetlerde de ismi geçer ve Kadir suresi ve Kadir gecesi ile ilişkilendirilir. Bugün Şem’un el Gazi’ye Kadirîlerin sahip çıkması ve her yıl türbesinde törenler yapması bununla ilgili olmalıdır.

Şeyh Şaban..kayseri

Şeyh Şaban




Şeyh Şaban Hazretlerinin türbesinin bulunduğu köyün ismidir. Eski köy bugün hemen hemen terk edilmiş durumdadır. Eski Evliya Dağı’nın eteğindedir. Köyde "Roma havuzu" diye bilinen su havuzu, Şeyh Şaban’ın mescidi ve türbesi vardır.


Mezarlığından çok eski bir köy olduğu anlaşılmaktadır. Türbenin kitâbesi olmadığı için yaşadığı zamanla ilgili herhangi bir bilgi mevcut değildir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi Turasan Hazretlerinin kardeşlerinden olduğu kabul edilirse, M. 1200 - 1300 yıllarında yaşadığı kabul edilmelidir.

Omuzu Görzlü (Omuzu Güçlü)..kayseri


Omuzu Görzlü (Omuzu Güçlü)





Kayseri’nin İncesu İlçesi, Sırtma Köyü sınırları içinde Evliya Dağı’nın yakınlarında, Bozdağ’ın eteklerindedir. Eren’in Horasan Eri akıncılarından olduğu, Haçlı Seferlerine katıldığı ifade edilmektedir. Burası değişik niyet ve maksatlarla ziyaret edilir. Diğer ismi Omuzu Güçlü olan evliyanın çok iyi sapan attığı ve türbesi ile alay edenleri çarptığına inanılmaktadır.


Adının halk arasında Omuzu Güçlü diye bilinmesine rağmen, gerçekte ise savaşlarda gürz kullandığı için “Omuzu Gürzlü” olduğu düşünülüyor. Tahminen zamanımızdan 900 yıl önce yaşamıştır. Kendisi Selçukluların Anadolu’yu fethedip Müslümanlaştırdığı Türk fetihleri esnasında Orta Asya’dan büyük göçle gelen, binlerce erenlerden biri olmalıdır. Hem Velihem de Akıncıbaşı olarak kabul edilen Omuzu Gürzlü, 1. Haçlı seferi sırasındaki savaşlara katılmıştır. Bundan dolayı da Selçuklular tarafından vefat ettiği yere türbesi yapılmıştır.


Onunla ilgili bir başka rivayet ise Erciyes’in İncesu tarafındaki Tekke dağında yatan Turasan Hazretlerinin kardeşlerinden biri olduğuyla ilgilidir.


Rivayete göre Turasan hazretlerinin 7 kardeşi vardır ve bunlardan ikisi Omuzu Gürzlü ve Şeyh Şaban’dır. Onun hakkında anlatılan menkıbelerden bazıları şunlardır: Rivayete göre Hazret, kâfirlerle sürekli harp halindedir. Bu savaşlar sürerken bir ara savaş dönemi sona erer ve şeyh düşman kralının kızı ile evlenir. Müslüman olmuş görünen bu kadın esasında hâlâ kâfirdir ve ona tuzak kurma maksadıyla gönderilmiştir.


Kadın, Şeyh Hazretlerini birkaç kez namaz kılarken urganla, zincirle bağladığı olur fakat hazret namazdan sonra kollarını açtığı zaman zinciri, urganı velhâsıl tüm bağları bir çırpıda kırar. Bu duruma bir anlam veremeyen kadın:


- Ey Şeyh sendeki güce hayran olduğum için bunları yapıyorum acaba senin kıramadığın, gücünün yetmediği bir nesne var mıdır? diye sorar.


Omuzu Güçlü Hazretleri de:


- Ben yalnızca saçımın teli ile bağlanırsam onu kıramam, der.


Eşi onu bir gün namaz kılarken saçının teli ile bağlar ve akrabası olan düşmanlara haber salar. Zaten sû uyur, düşman uyumaz misâli tetikte olan düşman, gelip elleri bağlı olan Omuzu Gürzlü Hazretlerine saldırır. Elleri bağlı olduğu halde uzun süre küffâr ile savaşan eren, o zamanlar dik ve yüksek bir dağ olan Bozdağ’a doğru kaçmaya başlar. Kaçarken düşmanın iyice yaklaştığını görünce “Yetiş Bozdağ!” diye gürler. Allah'ın izni ile keramet gösterir ve o zamanlar dikine ve yüksek bir dağ olan Bozdağ düşmanların üzerine doğru yıkılır, böylece bir kısmı ölür. O yüzden bu gün Bozdağ’ın, yakınlardaki diğer dağlar gibi dikine bir dağ olmayıp yayvan bir dağ olduğuna inanılır. Neyse Şeyhin kerameti ile o gün birçok kâfir ölür, büyük veli de kurtulur.


Pek çok kerametinden söz edilen Omuzu Gürzlü (aynı hikâye benzer biçimde Şem’un el Gazi için de anlatılır) ile ilgili bir hikâyeyi de yöre insanlarından dinledik. Bozdağ’ın aşağısında bulunan Yavaş köyünün ismini merak ettiğimizde bir köylü bize bu hikâyeyi anlattı.


Rivayete göre o bölgede kötülükler, hırsızlık, zina vb. gayr-ı ahlâkî davranışlar çoğalmış ve buna öfkelenen Omuzu Gürzlü orada bulunan bir oda büyüklüğündeki kayayı kaldırıp ileriye doğru fırlatmış. Öğrencilerinden biri, "eyvah bu kaya oradaki tüm insanları helak eder, masum insanlar, çocuklar da ölür" deyince, bunu duyan Omuzu Gürzlü kayaya “yavaş” demiş ve kaya olduğu yere düşmüş. İşte bundan dolayı o bölgeye Yavaş adı verilmiş.


Onunla ilgili bir başka hikâye de şöyledir: Seferberlik sırasında oraya birkaç eşkiya gelerek türbeye sığınır. Aralarından biri velinin uzun sandukasını görünce (çok uzundur ve yaklaşık 4 metredir) elini üzerinde gezdirerek “bu kadar boyun varsa vebalim boynuna mı” der ve adeta onunla alay eder. Çok geçmeden bu sözleri söyleyen eşkıyanın sandukaya dokunan eli diğer bir eşkiya tarafından kesilir.


Türbenin kapısının hemen önünde tek parça halindeki düz ve uzun taşlar mevcuttur. Bu taşların aşınan yerlerinin Şeyh’in secde izleri olduğuna inanılır. Yine burada bugün halk arasında "Günah Deliği" diye bilinen bir bölme daha vardır ki, içeri girebilmek için iyice eğilip girmek gerekiyor. Halk buradan eğilip girenlerin günahlarının bağışlandığına inanır. Pek çok sebep için ziyaret edilen türbede her yıl Kadirîler tarafından Omuzu Gürzlü hatırlanır ve zikirler yapılır. Şeyh’in Kadirî olduğuna inanılır.

Ahmet Kumarî ---- Şeyh Kumalı..kayseri

Ahmet Kumarî veya Şeyh Kumalı




Moğol katliamından kaçarak 13. asır ortalarına doğru Kızılören Kasabası havalisine yerleşen es-Seyyid Muhammed el-Kadirî hazretlerinin kabilesine mensup olan Şeyh Seyyid Ahmed Kumari Hazretleri M.1400-1490 (Hicri 800-900) yılları arasında, o gün Kara Kilise bugün ise Boyun Kilise içi denilen yerde (Armutluk mevkisinde) yaşamış ve vefatını müteakip Kızılören’in güneyindeki Gökdağı eteklerinde şeyhliğinde bulunduğu zaviyesi yakınlarına defnedilmiştir.


Şeyh Ahmed Kumari hazretlerinin vefatına müteakip kabri üzerine bir türbe inşaa edilmiş ve bu türbeye çeşitli meşrutalar ilave edilmiştir ve yine bugünkü Armutluk ve çevresinde bulunan bazı tarlaların gelirleri de bu tekke ve bu türbenin giderleri için vakfedilmiştir.

Şeyh Seyyid Muhammed el-Kadiri’nin torunları yörede Karakilise olarak bilinen Romalılardan kalma kiliseyi tekkeye çevirerek insanları irşada başlamış, Şeyh Ahmed Kumari Hazretleri de zamanla bu tekkeye şeyh olmuştur. Bu Kadiri tekkesinde daima meskûn kimseler bulunmakta idi. Halkın irşâdı için çalışan Şeyh Ahmed Kumari Hazretlerinin tekkesine ait çeşitli vakıf gelirlerinin olduğu ve arşivlerde kayıtlı olduğu belirtilir.


Şeyh Ahmed ve Şeyh Mehmet isimli kimseler M.1440 tarihinde yine bu zaviyede hizmet görmüşler ayrıca bu kimseler ve aileleri padişahın fermanıyla avarız vergisinden muaf tutulmuşlardır. Şeyh Ahmed Kumari’nin vefatından sonra kimlerin tekkenin şeyhliğinde bulunduğu, kesin olarak tespit edilememiş ise de, yine arşiv vesikalarından Şeyh Ahmed’in veya Şeyh Mehmet’in veya Şeyh Budak’ın veya Kızılören’de yaşayan diğer bir Şeyh Ahmed’in tekkenin başında bulunduğunu öğrenmekteyiz.


M.1698 (H.1110) tarihinde Şeyh Ahmed Kumari Tekkesinde Hacı Abdi isimli biri ve ondan sonra ise M.1708 (H.1115) senesinde Seyyid Üveys isimli diğer bir kişi tekkenin şeyhliğinde bulunmuştur. Ayrıca Seyyid Hazretlerinin vakfının kayıtlarından Seyyid Ahmed Kumari Hazretlerinin çocuklarının vakfın tevliyetinde bulunduğunu ve buradan hisse aldıklarını öğrenmekteyiz.


Zamanla Şeyh Ahmed Kumari Hazretlerinin kabri hariç türbesi, tekkesi, bunların meşrutaları ve vakıf arazileri ortadan kalkmıştır. Hakkında rivayet edilen kerametlerden biri şu şekildedir:


Seyyid Ahmed Kumari Hazretleri, tarlasını sürerken rivayete göre ormandan gelen bir arslanı çifte koşardı. Yaklaşık 500 yıldır yöre halkı darda kaldıklarında, kuraklığa ve salgın hastalıklara müptela olduklarında, ihtiyaçlarının karşılanıp dualarının kabul edilmesi için onun kabrine gidip dua ederler. Hazretin adının halk arasında Kumarı olarak anılmasına karşın aslen Kumalı olduğu düşünülmektedir. Kumalı Hazretlerinin hangi tarihte yaşadığı tam olarak bilinmemesine rağmen, halk arasında anlatılan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile olan menkıbeleri gözönüne alındığında 1600’lü yıllarda yaşamış olduğu kanaatine varılmaktadır.

Hakkında anlatılan menkıbelerden bazıları şunlardır:


Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ordusuyla İncesu’ya uğrar ve burada bir cami, kervansaray, han, hamam ve saire dükkânlardan oluşan güzel bir külliye yaptırır. Bir ara ordusu ile şimdi "saz" diye bahsettiğimiz geniş düzlüğe gelir ve burada Kumarı Hazretlerine bir haber salarak "Şeyhim, bu gün ordumun tüm iaşesi sana aittir" der. Zira o zamanlar tüm Karataş nahiyesi Kumarı Hazretlerine dirlik olarak verilmiştir. Kumarı Hazretleri eline bir uruplağa bulgur, bir kaşık yağ, biraz tuz, birazda baharat alarak ordunun yanına gelir. Elindekileri gören Paşa "Sen bizimle alay mı edersin Şeyhim, neye yetecek o elindekiler?" deyince, Şeyh "siz orasına karışmayın, kazanları kurun Paşam" diye cevap verir.


Kazanlar kaynamaya başlar Şeyh Hazretleri kazanların başına geçer, elindekileri Yaradan’a dua ederek kazana atar. Onca kazanda sular kaynar, yemekler pişer tüm orduya verilir ancak hazretin getirdiği bir uruplağa bulgur hâlâ tükenmemiştir. Kara Mustafa Paşa artık şeyhdeki sırrı anlamış erenlerden olduğunu sezmiştir.


Ona keramet göstermesi için bir dilekte daha bulunur. "Şeyhim, benim atım yalnızca filik arpa yer, bana bu arpadan bulabilir misin?" der. Filik arpa "baharda büyüyen, yeni başak veren arpa" demektir. Mevsim güz olduğu için bu arpayı o esnada Anadolu'da bulmak imkânsızdır. Şeyh hazretleri buna da "peki" der ve "biraz bekleyin getiriyorum paşam" diyerek oradan ayrılır.


Aradan biraz zaman geçtikten sonra ise elinde birazcık arpa ile gelir ve atın önüne atar. Bu azıcık arpadan tüm atlar yer ancak yine de arpa tükenmez. Şeyhteki keramete hayran kalan Paşa "Şeyhim arpayı getirdiniz ama çok oyalandınız" diye sırra vâkıf olmak ister. Kumalı Hazretleri ise gülümseyerek "insaf Paşam! Filik arpa bu mevsimde yalnızca Şam’da bulunuyordu, oradan getirdim" diye karşılık verir.

YUMURTA EVLİYA TÜRBESİ..samsun

 YUMURTA EVLİYA TÜRBESİ


SALIPAZARI  KALFA KÖYÜ



YERİ:Türbe, Salıpazarı ilçesine 4 kilometre kuzey doğusunda Kalfa Köyü’nde köy yolu üzerinde bulunmaktadır.
TARİHÇE:Halk arasında “Yumurta Evliya Türbesi” şeklinde anılan türbenin, kitabesi bulunmadığından türbenin tarihi hakkında kesin bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken 1982 yılında Çarşambalı Mehmet SEZGİNtarafından betonarme olarak yeniden yapılmıştır.  Çatısı betonarme olan yapının  iç ve dışı ahşaptandır. Türbeye ait kabir betonarma ile çevrilmiş üzerinde ahşap sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET:Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Yumurta Evliya Türbesi hakkında çok fazla rivayet bulunmamaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.

HASAN GAZİ TÜRBESİ...samsun

HASAN GAZİ  TÜRBESİ

SALIPAZARI  MERKEZ ALBAK MAHALLESİ 



YERİ:Türbe, Salıpazarı ilçesi merkez mahallelerinden Albak Mahallesi’nde tepenin tam zirvesin üzerinde bulunmaktadır.
TARİHÇE :Halk arasında “Hasan Gazi Türbesi” şeklinde anılan türbenin, kitabesi bulunmadığından türbenin tarihi hakkında kesin bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe;  yarı açık şekilde biriket ile çevrilmiştir. Türbenin içerisinde kabir ve ağaç bulunmaktadır.
RİVAYET :Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Hasan Gazi Türbesi hakkında çok fazla rivayet bulunmamaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.Sabah namazlarında tekke yakınındaki çimenliklerde bir grup askerin namaz kıldığını görenlerin olduğu rivayet edilmektedir.  Şehir merkezini tepeden gören bu tekke kurtuluş savaşında bu alanda şehit düştüğüne inanılan Hasan adındaki bir zata aittir. Kıbrıs çıkarması sırasında buradan kırmızı bir ışığın çıkıp Kıbrıs tarafına gittiği söylentisi vardır. Mezarın bulunduğu tepeye Hasan tekke adı verilmiştir.

SAMSAMA TÜRBESİ...samsun

SAMSAMA TÜRBESİ

SALIPAZARI  YEŞİL KÖYÜ AY UŞAĞI MAHALLESİ 




YERİ:Türbe, Salıpazarı ilçesine 6 kilometre güney doğusundaki Yeşil Köyü’nün Ay Uşağı Mahallesindeki köy mezarlığı içerisinde bulunmaktadır
TARİHÇE :Halk arasında “Samsama Türbesi” şeklinde anılan türbenin, kitabesi bulunmadığından türbenin tarihi hakkında kesin bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe;  Karadeniz’e özgü ahşap yapı şeklinde inşaa edilmiştir. Türbenin çatısı kiremit ile kaplı olup, içerisinde ahşaptan sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET :Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Samsama Türbesi hakkında çok fazla rivayet bulunmamaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir