İsmail Kaygusuz
"Alevi Al Basri" Namıyla Ali bin Muhammed Önderliğinde Zenci Köle-İşçilerin Ayaklanması
Abbasi İmparatorluğu'nu sarsan diğer bir toplumsal başkaldırı Zenci kölelerden geldi. 869’dan 883’e kadar tam 14 yıl sürdü. Bu konuda en geniş ve derli toplu araştırmayı 1976’da Paris’te yayınladığı ‘La Révolte des Esclaves en Iraq au IIIme / IXme Siécle’ (İngilizce versiyonu: Henry Louis Gates'in yeni bir 'Giriş'iyle Çevir: Léon King,The Revolt of African Slaves in Iraq in the 3rd / 9th Century, Princeton 1999) adlı kitabıyla Alexandre Popoviç yapmıştır. Temel aldığımız bu yapıtla birlikte, Louis Massignon’un First Encyclopaedeia of Islam 1913-1936: 1213’daki makalesi ve Asghar Ali Engineer’in The Origine and development of İslam (New Delhi 1980) ve diğer birkaç yabancı yazarın araştırmasından kaynaklanarak, bu büyük toplumsal ayaklanmayı özetlemeye çalışacağız:
Tabari’nin verdiği bilgilere göre isyan, kanallarda çalışan (kassahin) zenciler tarafından çıkarıldı. Bu köle-işçilerin görevi aşağı Mezopotamya’da ekilebilir tarım arazisi oluşturmaktı. Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşip Şattularab adını aldığı Basra’nın doğusundaki delta bölgesinin topraklarını tuzdan arındırarak işlenebilir duruma getiriyorlardı.
Onbinlerce sayıya ulaşan bu köleler ya Doğu Afrika’dan, Zengibar’dan (bugünkü Tanzania) zorla yakalanarak getirilmiş ya da İmparatorluğa bağlı ülkelerden vergi olarak alınmış, savaş esirleri durumundaydı. Bu bölgede büyük toprak sahiplerinden pek çoğunun tuz bataklıkları kompleksi vardı. Hem bu bataklıkların suları kanallarla boşaltılarak tuz elde ediliyor, hem de toprak yıkanıp tepeler-yığınlar oluşturulup teras tarımına hazırlanıyordu. Çoğunluğu zenci olmakla birlikte kırsal bölgenin yerleşme birimlerinden de getirilmiş bu köleler 500’den 5000’e kadar ağır işçi bölükleri halinde kamplara yerleştirilmişti. En büyük iş kampı Dujayl'da ve burada 15 000 zenci köle-işçi çalışmaktaydı. Evsiz-barksız, umutsuz, en kötü koşullar içinde yaşıyorlardı. Bütün yiyecekleri birkaç avuç un, bulgur ve hurmaydı. Bu köleler efendilerinin dinini, ancak dillerini öğrendikten sonra tanımaları söz konusuydu. Sonuç olarak, kendilerini ezen ve insan yerine koymayan efendilerinin dini Ortodoks İslamı değil, tersine onlara karşı haklarını savunacak, adalet ve eşitlik getirmeyi vadeden Heterodoks İslamı (Aleviliği) benimseyeceklerdi. Böylece “Sahib al-Zenc” olarak kendilerini kurtaracak Ali soyundan birini, Ali bin Muhammed’i buldular.
Biruni’nin anlattığına göre bu kişi; İmam Ali’nin, Hüseyin kolundan Zeyd soylu sekizinci kuşak torunu olan "Alawi al-Basri" namıyla (Basralı Alevi) Ali bin Muhammed al-Burkui (yüzü Peçeli) idi. İranlı olduğunu ileri sürenler olduğu gibi, melez olduğunu söyleyen yazarlar da bulunmaktadır. Louis Massignon'a göre, olasılıkla bölgede yeni başlamış Karmati propagandasıyla ilişkisi olan Raşid Kurmati adında biri onu destekledi. Raşid Kurmati’nin, bir değirmenci, bir şerbet satıcısı ve bazı kaçak zenci kölelerle kurduğu gizli örgüte (ubbak), Babeki-Karmati usülü bağlılık yemini ile girdi. Kısa zamanda başına geçtiği örgütü büyütüp geliştirdi ve ihtilal ölçülerine yükseltti. 255 hicri yılının Ramazan ayında (Eylül 869) Kuran’dan, “Kendilerini savaşmaya ve bıçağa adamaktan (khuruc ghadban billah)” söz eden ayeti okuyarak büyük başkaldırıyı başlattı.
Büyük Zenci Köle-İşçi İsyanının Başlangıç Aşaması
Alexandre Popovic, Ali b. Muhammed'in ilk dönemi ve bu büyük başkaldırının başlangıcı hakkında şu bilgiyi veriyor:
"W. Caskel (Ali b. Muhammed'in ilk) dönemini şöyle özetliyor:
'Hicri 249-254 (863-868) yıllarında bir Alevi (Alisoylu) ya da pseudo-Alevi (sahte Alisoylu) Bahreyn'de başkaldırdı. Önce Hacar'da, sonra Al-Ahsa'da Banu Sad ile birlikte şansını denedi. Başaramayınca çöle açıldılar; Tamim ve batıdan gelen diğer kabilelerden oluşturdukları bir orduyla harekete geçtiler. Al Uryan ve diğer Abd al-Kays şefleri isyanı güçlükle bastırdılar. Ancak çok geçmeden Basrada büyük Zenci ayaklanmasını gerçekleştirecekti.'
"Ali b. Muhammed'in Basra'daki Babal ve Sad kabileleri arasındaki kavgalardan biri tarafına geçerek yararlanıp başkaldırma girişimi başarılamadı. Vali Muhammed b. Raja al Hidari onu ve arkadaşlarını kentten kovdu. Ali b. Muhammed ve dört arkadaşı Bagdad'a kaçıp izlerini yitirdiler. Ona katılmış olan Basra'daki yandaşları ve ailesinden üyelerinden karısı, büyük oğlu kızı ve hizmetçisi valinin buyruğuyla tutuklandılar..."
"Ali b. Muhammed, Bağdad'da kaldığı süre içinde yandaşları çok sayıda artmış ve yeni yoldaşlar edinmişti. Bunların arasında Cafer b. Muhammed al-Suham, Muhammed b. al-Kasım, Yahya b. Abd al-Rahman b.Khakan'ın iki azatlısı Muşrik and Refik vardı; Muşrik'e Hamza Abu Ahmet, Rafik'e Cafer Abu al-Fadl adını verdi..."
"Ali b. Muhammed, Basra valisinin iki kabilenin kentte yarattığı anarşiyi önleyemediği için azledildiğini öğrenir öğrenmez Basra'ya döndü önceki ve Bağdad'da kazandığı altı yakın adamıyla. Furat al Basra'ya gelince, oradan tuz arıtma bölgesi Amud al-Muna Kanal'ı üzerindeki Bi'r Nahl'da kurulmuş Kasr al-Kurayş'a yerleştiler. Ali b. Muhammed burada kendisini bir iş adamı ve Watıkh'ın çocuklarından birinin adına, Sabbakh tuzlalarından birinin yöneticisi gibi gösterdi. Bu durum onun Zencilerle yakından ilişki kurmasını ve böylece başkaldırma hazırlıkları yapmasını sağladı." (Alexandre Popovic, İngilizceye çeviren: Léon King, The Revolt of African Slaves in Iraq in the 3rd/9th Century, Princeton 1999: 35-38)
Görüldüğü gibi gerçekten profesyonel bir ihtilalci kimliği taşıyan Ali b. Muhammed, kabile anlaşmazlıklarına dayandırdığı ilk başkaldırılarında aldığı yenilgilerden ders çıkarıp, en temel yöntemi, yani sınıfsal kavgayı öne çıkartıyor; Basra tuzlalarında çalışan üretici köle-işçi sınıfının başına geçiyor. Bunun yolu da onların arasına girmek ve birebir, yüzyüze propaganda yapmaktır. Beş yıl bir Alisoylu olarak yaşadığı ve kendisini tutan kabileler arasında bazı keramet gösterileriyle Peygamber / İmam saygısı görmüş olduğu Bahreyn ve çevresindeki son yenilgisinde kaçıp gizlendiği Saman kasabasında kuşa seslendiği şiirinin bazı dizelerinde şunları söylüyor:
"Ey Saman kuşu, orada yalnız başına ne ötüp duruyorsun?
Yoksa bir kaza seni dostundan mı ayırdı?
Yanıma gel birlikte teselli bulalım..."
...
"Gururla başlarında bulunduğum Tamimli adamlarım
ve Yarbu oğlu Kulayb'ın yiğitleri atbinmiş;
Saad merkezi tutuyor,
Kanatlarda Numayri ve Kilab'ın adamları yalınkılıç direniyordu"
"Eğer bir kaza engel olmazsa, onları öyle bir şaşırtacağım ki, bir yay kullanarak sabahleyin Amir ve Muharib'i delik deşik edeceğim..."
...
"Uryan sanıyor mu ki, hendek kenarındaki saldırıda düşen süvarilerimi unuttum?"
Bir başka şiirinde:
"Abd al-Kays, benim kendisini unutmuş olduğumu sanmasın sakın! Onu asla unutmayacak ve öcümü alacağım."
Ali b. Muhammed'in Zenci köle-işçilerin arasına girdikten sonra öç alma duygusuyla harekete geçmenin yerini, şimdi devrimci savaşım bilinci alacaktır. Artık Sahib al-Zenci adıyla anılacak olan Ali b. Muhammed'den Samarra'da, Bahreyn ve Basra'da yazmış olduğu şiirlerden 190 dize günümüze ulaşmıştır. Bunlar güçlü edebi özellikleri olmamasına rağmen Halife çevresini; kendisi, ailesi ve soyunu, Ali sevgisini; Bahreyn'deki çarpışmaları ve Basra tuzlalarındaki köle-işçileri çevresinde toplamayı nasıl başardığını dolaylı ve dolaysız anlatan dizelerdir. (Arap kaynaklarından aktaran Alexandre Popovic, Çev.Léon King, The Revolt of African Slaves in Iraq in the 3rd / 9th Century, s. 34, 151)
A. Popovic oldukça dikkat çekici bulunan Zenci köleler ihtilalinin başlangıcı anlatmayı şöyle sürdürüyor:
"Bölgede ona ilk katılan (gerçekte bilinçli olarak yüzyüze propagandayla kazanılan İ.K.) Reyhan b. Salih adında bir kişi oldu. Adam, oradaki Zenci işçilere dağıtılmak üzere Basra'dan un taşıma işinde çalışmaktaydı. Tuzla alanlarındaki köle-işçilerin yaşamları ve yeme-içmeleri hakkında en iyi bilgileri o getiriyor ve Ali b. Muhammed adına onlara propaganda yapıyordu. Bir süre sonra işini bırakıp onun saflarına katıldı..."
"Bu arada Basra'ya gönderdiği Refik, oradan kendisiyle birlikte harekete kazandırdığı Şibli b. Selim adında bir şerbet satıcısını da getirdi. Ayrıca Ali b. Muhammed, Refik'e Basra'dan satın alması için kırmızı renkte ipek kumaş ısmarlamıştı. Ondan bir bayrak dikildi ve üzerine yeşil harflerle, Kuran'dan Tevbe Suresi'nin 111. ayeti yazıldı. Ayette, 'Tanrı inananlardan satın alacağı canları ve mallarına karşılık Cennetten bir ödül verecektir; çünkü onlar Tanrı yolunda savaşır, ölürler ve öldürürler. Bu alışveriş için sevininiz' denilmektedir.1Ayrıca bayrak üzerine Ali b. Muhammed, yani kendisinin ve babasının adı yazıldı."( A. Popovic, agy, s. 41-42)
Artık ona göre, sıra bayrağı kaldırıp ihtilali başlatmaya gelmişti. Böylece bayrak üzerinde buyurucu Kuran ayetinin altında, Tanrının nebisi (Muhammed) ve velisinin (Ali) adını görenlerin ilk anda, onun önderin adı olduğunu düşünmemesi olanak dışıdır. Bu akıllıca siyasetle insanlar daha kolay bu bayrak altına çekilmiş. Önderi tanıyıncaya dek çoktan hareketin içine girmiş oluyorlardı.
"İsyancılar, önce işlerine gitmekte olan 50 kişilik bir köle-işçi grubunun yolunu kestiler. Onların başlarındaki ustabaşının ellerini ayaklarını bağladıktan sonra, onları yanlarına katarak başka bir iş alanına gittiler. Aynı yol izlenerek, Abu Hudayt dahil 500 kölenin onlara katıldığı bildiriliyor. Daha sonra aralarında Zurayk ve Abu Hanjar'ın bulunduğu bir 150 kişilik ve arkasından bir diğer 80 kişilik köle grubu katıldı. Sonuncusunun arasında Raşid al-Magribi ve Raşid al-Kurmati de bulunuyordu. (Yukarıda belirtildiği gibi Louis Massignon, bu anlatılanların Karmati propagandasıyla ortaya çıkan bir örgütlenme olduğu ve Ali b. Muhammed'in bir yeminle örgüte girip başlarına geçtiği görüşünü Faysal al-Samir gibi Popovic de kabul etmiyor. İ.K.) Bu eylemler sık sık yinelendi ve isyancıların safları genişlemeyi sürdürdü."
"Vakit geldiğinde, Ali b. Muhammed onların hepsini biraraya çağırdı ve bu katılımların, birleşmelerin nedenlerini açıkladı. Kendilerine çok sağlıklı koşullar altında bir yaşam sağlıyacağı sözü vermekle kalmadı; onları asla aldatmayacağı ve hep destekleyeceği üzerinde ciddi bir biçimde yemin etti. Ayrıca köle-işçi sahipleri ve onları kullananlara da; zenci kölelere karşı baskıcı davranışlarından ve Tanrı tarafından yasaklanmış şeyleri onlara reva görmelerinden dolayı ölüme müstahak olduklarını anımsattı. Onlar ise Ali b. Muhammed'e, kölelerin çok geçmeden kendisini de terkedeceği yanıtını verdiler. Hatta ona kölelerini geri vermesi için para (kelle başı 5 Dinar İ.K.) ödemeyi önerdiler. Bunun üzerine kölelere, oraya gelmeye ve para önermeye cesaret etmiş bulunan köle sahipleri ve ustabaşlarına dayak atmalarını emretti. Her birine beşyüzer sopa vuruldu. Sonra olup bitenler ve sayıları hakkında, çevrelerinden birine birşey söyledikleri takdirde, bu kişilere karılarından boş düşeceklerine dair yemin ettirdikten sonra, onları salıverdiler. Ama, içlerinden biri hemen Dujayl'a geçti ve 15 000 kölenin çalışmakta olduğu en büyük kampın ustabaşılarını uyarmaya gitti. Ali b. Muhammed'e gelince, ikindiden sonra bölgeyi terketti. Adamlarıyla birlikte o da Dujayl'a gitti ve Maymun Kanal'da yerleşti. Pazar yerinin ortasındaki kanala bakan camiyi karargah evine dönüştürdü ve Ali b. Muhammed b. Ahmed b. Ali b. İsa b. Zeyd b. Ali b. al- Huseyn b. Ali b. Abi Talib adıyla ihtilali başlattı." (Alexandre Popovic, agy, s. 42-43)
Hareketin Kısa Özeti
Ne yazık ki kaynaklar, onun yönetim sistemi üzerinde ayrıntı vermemektedir. Sadece halife vekili Muvaffak tarafından bu isyancı Zenci köle-işçilerle, acımasızca sürdürülen savaş dönemine gönderme yapıyorlar. Cubba’dan harekete geçen Zenci lideri sapanlarla silahlanmış kuvvetlerini iki bölüme ayırdı:
- 1. Sadece zencilerden oluşan birlikler,
- 2. Fırat çevresi köylüleri, Kurmatiler ya da Karmatiler ve Nubialı, Güney Mısır bölgesi halkları Sudanlılar.
- Arap kabilesi Banu Temim tarafından bir donanmayla desteklenen Ali b. Muhammed al-Burkui, Ubulla, Abbadan, güney Ahvaz ve son olarak büyük Basra kentini aldı. 877’de Cabbul, Numaniya, Carcariya, Ramhurmuz ve Wasit’e kadar ilerledi. 879’a doğru Bağdad’ın 17 mil yakınlarına kadar yaklaşarak yağmalarda bulundular.
Hareketin en önemli özelliklerinden biri, üzerlerine gönderilen paralı zenci köle birliklerin isyana katılma olayıydı. Ayrıca bazı özgür köylüler de, büyük toprak sahipleri sınıfına karşı duydukları öfkelerin artması dolayısıyla harekete katılmaktan çekinmediler. Büyük tehlikenin farkına varan Halife’nin kardeşi ve vekili, bütün güçlerini ikinci bir saldırı için harekete geçirdi. Ancak savaşı bitirmek üç yılını aldı; önce Zenci köle işçilerin Mania kampındaki 5 garnizonunu yerlebir etti ve arkasından Basra’nın güneyinde Abu’l-Khasib kanalı üzerinde bulunan ve Ali b. Muhammed'n başkenti Muhtara’daki kampı 881’de kuşatmaya aldı. Bir yıl dayanan Zenci köleler, 882’de silah bıraktılar ve önderleri Ali bin Muhammed al-Burkui ise 883’te yakalanıp öldürüldü.
Bu isyanın da kanlı bir şekilde ve vahşice bastırılmasında, Babekilerde olduğu gibi yine bir Türk kumandan ve onun birliklerinin rolü olmuştur. 837’de Afşin’in birlik kumandanlarından Boğa’nın oğlu olan Musa, İmparatorluğun doğu eyaletleri genel valisi bulunuyordu. 873’de Zenci isyanı Ahvaz’a ulaştığında Musa duruma müdahele etmişse de herhangi bir başarı elde edemeden, eyaletlerindeki karışıklıklar yüzünden ordusunu çekmek zorunda kalmıştı. Ancak Boğa oğlu Musa 881’de Al-Muvaffak’a geniş güven ve destek vererek, kendisinin İmparatorluk yönetimindeki etkinliğini artırmış. Onun kumandası altındaki Türklerin, Saffaridlere karşı Bağdad’ı korumaları ve Zencilere karşı büyük desteği sayesinde bu büyük isyanı bastırabilmiştir. (Roy Mottahedeh, ‘The Abbasid Caliphate in Iran’, Cambridge History of Iran Vol. IV, Cambridge 1975: 78-79)
Zenci Köle-işçi Hareketi ve Ali b. Muhammed için Son Birkaç Söz
Tam ondört yıl süren İslam tarihinin en büyük Zenci köle-işçiler ayaklanmasında, beşyüzbin ile ikibuçukmilyon arasında insan öldüğü sanılmaktadır. En büyük ayaklanma dedik, çünkü bu ilk Zenci köleler ayaklanması değildi: İlk ikisi Emeviler döneminde, üçüncüsü ise Abbasi halifeliğinin kuruluş yılında gerçekleşmiştir.
689-690'daki ayaklanma, iş alanlarını terkedip gruplar oluşturan Zencilerin, çiftliklere köylere baskınlarda bulunarak, yağma yapmalarından öteye gidemedi. Irak valisi Halid Musab b. al-Zübeyr'in ordusu onları kolayca yakalayıp hapse attı ve arkasından darağacına çektirdi. 694 yılındaki ikinci ayaklanmanın daha iyi hazırlandığı görülüyor: Tanınmış Emevi valilerinden al-Haccac'a karşı, çok sayıda Zenci toplulukları Rabah (Riyah) adında birini Şir-i Zenci (Zenci Arslanı) seçip, onun kumandasında ayaklanmışlardı. Bu kişi Abdullah İbn al-Jarud olarak tarihe geçmiştir. Bir yıla yakın süren hareket al-Haccac tarafından ezilmiştir. Tarihsel kaynaklar, çok açık olmamakla birlikte, 749-750'de ilk Abbasi Halifesi Abul Abbas al-Saffah'ın 4000 kişilik bir kuvveti Musul civarındaki Zenci isyancıların üzerine gönderdiğini söylemektedir. Çok büyük bir şiddet gösteren bu kuvvet bölgede kadın, erkek ve çocuk onbinden fazla insan öldürülmüştür. Zenci köle toplumsal hareketleri Tabari'de (838-923) ve 12. yüzyıl bir başka Arab yazarı Al-Kayravani'nin Kitab al-Uyun'dan bir pasajda değişik biçimlerde anlatılmaktadır (Alexandre Popovic, agy, s. 22-23).
Alexandre Popovic'in kitabının İngilizce versiyonuna bir giriş yazmış olan Jr. Henry Louis Gates büyük Zenci ayaklanmasını şöyle değerlendirmektedir:
"Zenci topluluklar, genelde İslam ülkelerinde köle olarak bulunuyordu. Bütün köleler gibi onlar da efendilere göre, hırsız, kaçak, akıldan yoksun, belleği boş bilgisiz insanlardı. Ağır baskı altında, yüzlerce ve binlercesi zorla kamplara tıkılmış, ailesiz, umutsuz bir avuç yiyecekle beslenen işte bu köleler, Ali b. Muhammed'in önderliğinde 869 ile 883 yılları arasında, Bağdad'daki efendilerine başkaldırdı ve özgürlükleri için ölümüne savaştılar. 14 yıl boyunca çok önemli askeri zaferler kazanarak, hatta kendi başkentlerini kurarak büyük başarılar elde ettiler. Abbasi İmparatorluğu'nun doğrudan Irak, Mezopotamya ve Batı İran üzerinde ve dolaylı olarak Kuzey Afrika'dan Orta Asya'ya ve Hazar Denizi'nden Kızıl Deniz'e uzanan topraklar üzerindeki üstünlüğüyle dünyanın en güçlü devletlerinden biri olarak düşünüldüğünde, bu başarılar olağanüstü bir biçimde önem kazanır.." (Agy, s.XI-XII)
Büyük Zenci köle ayaklanmasının önderi Ali b. Muhammed'e, al- Burkui (peçeli), Sahib al-Zenci, Alevi al-Basri (Basralı Alevi), Sahib al- Rih (Rüzgarın efendisi), al-Khabith (şeytan), al-Hain, al-Lain (lanetli), al-Habib (sevgili), al-Murık (sapkın), al-Fısk al-Fücur(zina yapan, günahkar) vb. 10'dan fazla birbiriyle çelişen anlamları içeren lakap ya da sıfatlar verilmiştir (A. Popovic, agy, s. 193-194). Elbette ki bunlar, hem düşmanları hem yandaşlarının ona nasıl baktıkları ve hangi duygularla yaklaştıklarını açıkça göstermektedir. Burada Alevi al-Basri bir yana, özellikle düşmanları tarafından verilmiş olması gereken al-Murık (sapkın), al-Khain, al-Fısk al-Fücur (zina yapan, günahkar), lakapları bile Ali b. Muhammed'in Heterodoks İslam (Alevi) inançlı olduğunu kanıtlamaktadır. Ortodoks Müslümanlar (Sünni egemenler), isyancı heterodoks grupları aşağılamak için her zaman, bu ve buna benzer sıfatlarla anmıştır. Ali b. Muhammed'in - onu bazılarının pseudo/alawi nitelemelerine rağmen-İmam Zeynelabidin oğlu Zeyd soyundan bir Alevi olduğu doğru olmalıdır. Zenci önderinin anası Kurra'nın (binti Ali b.Rahib b. Muhammed) büyük dedesi Hakim'in Küfe'de yaşadığı, 740'larda Zeyd b. Ali'nin yandaşı olduğu onun ve oğlu Yahya'nın Horasan'da öldürülmesinden sonra Rey'e gidip, yakınında bulunan Warzani'ye yerleştiğini biliyoruz. Safadi'nin anlattığına göre ise, Kurra'nın dedesi (al-Rahib olmalı?) her Hacca gittiğinde Ali ailesinden bir Şeyhi ziyaret edip ona hediyeler verirmiş. Son gidişinde onun ölmüş olduğunu öğreniyor ve on yaşlarındaki oğlu Muhammed'i alıp Rey'e götürüyor. İşte bu Muhammed, al-Burkui'nin babası (A. Popovic, agy, s. 33) ve Zeyd'in torununun torunu oluyordu.
"Alevilik İnanç, Kültür, Siyaset Tarihi ve Uluları" (1.cilt, İstanbul 1995: 29-40) kitabımızda uzunca anlattığımız gibi, Zeynelabidin oğlu Zeyd'in dört oğlu bir kızı olduğu ve bunlar Medine'de oturan İmam Cafer al-Sadık'ın korumasında yetiştirildikleri bilinmektedir. İlk oğlu Yahya'nın babasından birkaç yıl sonra isyan ettiği Cuzcan'da öldürüldüğü ve Hüseyin Züddema'nın torunlarından Ali Medeni'nin 9. yüzyılın ilk yarısında Malatya'ya gelip yerleşmiş olduğunu da biliyoruz. Diğer oğlundan birinin İsa mutim al-Eşbal, diğeri ise Muhammed idi. Ali b. Muhammed al-Burki'nin İsa b. Zeyd'den geldiğini, yani Ali soylu olduğunu yadsımak boşunadır.
"Çeşitli nedenlerden dolayı, Ali b. Muhammed'in kişiliği hakkında bir yargıya varmak kolay değildir. Kuşkusuz o, ikna edici ve kurnaz olan göze çarpıcı bir kişilikti. Ayrıca o zeki, etkili konuşan (hatip), çok iyi eğitim görmüş, şiirler yazmış bir ozan, anstronomi ve psikolojiyle ilgilenen bir kimseydi. Ali b. Muhammed, içinde bulunduğu koşullarda denetimleri hiç de kolay görülmeyen insanlara kumanda etmeye ve onları örgütlemeye muktedir olup, tartışılmaz askeri ve devrimci başarılara imza atmıştır." (A. Popoviç, agy, s. 150)
Ali b. Muhammed iyi eğitim görmüş ve çağının bilimlerini gereği kadar öğrenmiş görünüyor. Bu da onun varlıklı bir aileden geldiğini gösteriyor. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Warzani ve Rey'de geçirmiş olan Ali b. Muhammed, toplumun her kesimi içinde yaşam deneyimi edinmiş ve sınıfsal katmanları tanımıştır. Abbasi Halifesi al-Muntasır'ın (861-862) Samarra'daki sarayına kadar girmiş ve halife ailesiyle ilişkiler kurmuştur. Saraya panegyrist (övgücü ozan) olarak kendisini sokturmuş ve kasideler yazmış. Başkentte şiir yazarak; çocuklara yazı sanatı, gramer ve astronomi dersleri vererek sağladığı biliniyor. Kısacası Ali b. Muhammed, toplumun her kesimini tanıyarak devrimci formasyon kazanmış. Gelecekten haber verme; Kuran'daki ayetler gibi vahiy aldığını (Bahreyn'de), kendisine duvarlarda görünmez kalemlerle yazılı emirler verildiği biçiminde duyurularla bir peygamber gibi insanları peşinden sürüklemiş. Yukarıda anlatıldığı üzere Bahreyn ve çevresinde çıkardığı çok sayıda savaş eylemleri ve çarpışmalarla önderliğini kanıtlamış ve gerçekten profesyonel bir ihtilalci olmuştur. Popovic'in "büyük bir toplumsal harekete önderlik etmesine rağmen bir toplumsal programı yoktu" (Agy, s. 152) yargısına katılmıyoruz. al-Mukanna'nın (peçeli) Arapçası olan al-Burkui (peçeli) lakabını alması bile onun bir Mazdek inançlı bir toplumsal ve ekonomik programı olduğunu gösterir. Elbetteki onu çağımızın devrimci komünist önderleriyle karşılaştıramayız. Ancak, yaşamı, yetişmesi, kesintisiz eylemleri ve 14 yıl boyunca dünyanın en büyük İmparatorluğu içinde verdiği özgürlük ve dünyayı değiştirme savaşımıyla onların, yani komünist önderlerin atalarından biridir Basralı Alevi Ali b. Muhammed!
Bir Tarihsel Karşılaştırma Ve Sonuç…
Louis Massignon bu başkaldırıyı,
“tıpkı Roma’ya karşı İÖ 140 yılında Eunus’un ve İÖ 73-71’de Spartacus’un köleler isyanı gibi, Bağdad’a yönlendirilmiş klasik tipten düzenli bir ‘toplumsal savaş’ olarak”
tanımlıyor. Ayrıca 1906-1913 yılları arasında, Avrupa emperyalizmine karşı Gandi’nin Hindistan’da yönetmiş olduğu ‘doğuştan hammalların grevlerini’ de örnek vermektedir. (First Encyclopaedeia of Islam 1913-1936: 1213)
Bizce Zenci Köleler isyanı, son ikisi değil ama birincisi ile karşılaştırılabilir. Son araştırmalara göre Roma tarihinde 1. Köleler İsyanı olarak bilinen Eunus köle hareketi, İÖ 135-132 (İÖ 140 değil) yılları arasında üç yıl sürmüştür. Suriye asıllı ve aynı zamanda kahin olan Eunus, bir savaş ganimeti köle olarak Sicilya’da Enna yakınında bir latifundia (büyük çiftlik arazisi) sahibine satılmış. Kısa bir zaman içinde köleler arasında tanınan Eunus, Tanrılardan aldığı kehanet adına köleleri efendilerine karşı isyana çağırıyor. (Zenci önderinin de Tanrıdan vahiyler aldığı, kehanetlerde bulunduğu bilinir.) Bir gecede 400 kişiyi bulan isyancılar üç gün içinde 3000’e ulaşıyor. Önce çiftlikler basılıyor, efendiler köleleştirilip zincirlere vurulup, boyunlarına boyunduruk takılarak işe koşuluyor. (Tam 30 bin kişinin katıldığı uzun süreli bu ayaklanmada, başlangıçta aynı durumu Zenci köleler de efendilerine yapıyorlar. Onları, sopayla dayak atarak cezalandırıyorlar. Kendi koşullarında çalışmaya zorluyorlar. Ucuz fiyata satışa çıkarıyorlar. Örneğin, bir efendinin karısını üç dirheme sattıklarına dair kayıtlar vardır...) Sonra kentleri ele geçirerek özgür vatandaşları köleleştiriyor. Birçoğu da kendilerine katılıyorlar. Bir yıl içinde Sicilya’yı ele geçiren Eunus, Antiochus adıyla krallığını ilan ediyor. Hapisaneler açılıp tutuklular salınıyor. Bir senato meclisi kuruluyor. (Ali b. Muhammed al Burkui’nin adına para bastırdığı, bir bayrağı, bir başkenti ve bu başkente bağlı kent ve kasabalardan oluşan, İmparatorluk içinde yeni bir devlet oluşturmuş. Ancak, merkez yaptığı Muhtara’da kurduğu yönetim hakkında fazla bilgi yoktur. Buna rağmen, öldürülmesinden 6-7 yıl sonra Hamdan Karmat’ın kurduğu Dar al-Hicra’daki yaşam ve sosyalistik yönetime benzerliği su götürmez. 874-875 ve daha sonra Karmati Dai’si Hamdan ile baştan olumsuz, daha sonra olumluya dönüşen ilişkilerden söz ediliyor.) Aynı yıl içinde Roma konsul’u Lucius Hypsaeus 8 bin kişilik ordusunu dağıtıyor. Arkasından peşpeşe consul Fulvius Flaccus, ve Calpurnius Piso. 132’de Rupillius’a yeniliyor köleler yakalanıp yeniden köleleştiriliyorlar. Eunus yakalanıyor, ama öldürülmüyor. (Ali b. Muhammed al Burkui ise tek başına kalıncaya kadar savaşıyor ve savaş meydanında öldürülüyor. Sağ kalan zencilerin bazıları Abbasi ordusuna yazılıyor. Hiçbirinin eski köle-işçi koşullarına geri dönmedikleri ve Karmatilere katıldığı biliniyor.) Eunus, geri kalan ömrünü köle olarak geçirmek koşuluyla hayatta bırakılıyor. (Cambridge Ancient History Vol. IX -The Roman Period 133-44 B.C.-, Cambridge 1932: 153-157)
İslam İmparatorluğu, köle mülkiyetli bir topluma sahip olduğu halde, Roma toplumunda olduğu gibi köleler üretimde gerçek ana unsur değildi. İmparatorlukta toplam zenginliğin ana payı ticaretten gelmekteydi. Bu nedenden dolayı, İslam toplumu karşılaştırılabilen diğer toplumlardan daha dinamik idi. Salt Feodal toplum ve onun toplam zenginliği sadece köylülüğün (serflerin) sömürüsünden gelir. İslamda varlık birikiminin bir payı da özgür yahut yarı-özgür köylülükten ve tahıl satışındandı. Köleler çoğunlukla ya ev işlerinde ya da askeri amaçlarla kullanılıyordu. Özellikle köle askerlerden zamanla ‘Memlükler’ adıyla geniş ayrıcalıklar üzerinde temellendirilen askeri bir (kast) sınıf oluştu. (Asghar Ali Engineer, The Origine and development of İslam, New Delhi 1980: 212)
Doğrudur, sınıfsal olarak, İslam İmparatorluğunda Roma’daki gibi köleler üretimde temel unsur değildi. Ama, yine de ‘köle mülkiyetli’ toplum olduğuna göre köleler bir tür sınıf oluşturmakta üretimde dolaylı önemli unsur oldukları yadsınamaz. Cihad adı altında yapılan yayılmacı ve istila savaşlarıyla servet birikimine ticaretten çok katkıda bulunan canlı (savaş esiri köleler, hayvanlar) ve cansız (mal-para-toprak, eşya) ganimetin belirleyici unsuru askerlikte kullanılan köleler değil midir? Binlerce Arap olmayan mevlası (kölesi) ile cihada çıkan askeri aristokrasi elemanları (kumandanlar) onlara düşene de elkoymuyor muydu ‘Al-Sahib’ olarak? Ayrıcalıklı Memlükler kast’ı, silahlarını sahiplerine çevirip başarılarına karşılık ganimetten paylarını istedikleri andan itibaren oluşmaya başladı. Buna karşılık Zenci köle-emekçiler isyanında görüldüğü gibi, köle bilincini kaybetmeyenler de toplumsal hareketlerde yerlerini alıyorlardı. Asghar Ali Engineer gibi yuvarlak sözlerle konuşmak kolay. İmparatorluğun her yanına yayılmış büyük toprak sahiplerinin tarlalarında bahçelerinde çalışan onbinlerce köleler üretimin ana unsuruyken; su kanalları ve kuyular açan, bataklık kurutan, Şattularab tuzlalarında tarım toprakları oluşturan köleler de üretimin büyük unsurları olmuştur…
Abbasi İslam İmparatorluğu'nda bu büyük emekçi sınıfsal unsuru harekete geçiren heterodoks İslam, yani Alevilik inancı olmuştur. 14 yıl boyunca Sünni İmparatorluğunu sarsan Zenci köleler ayaklanması için, Farhad Daftary’i “bu bir ihtilalci Şiizm ve özellikle İsmailizm hareketiydi” diyor. Gerçekte genel adıyla Heterodoks İslam, yani bir Alevilik hareketi demesi gerekiyordu.
1 Bu ayet ile başkaldırı hareketine hem dinsel yasallık kazandırılıyor hem de katılanlara açıkça cennet müjdeleniyordu. Muhammed'in, Medine'ye göçettiği günlerde, Muhacir (Mekkeli) ile Ensar (Medineliler) arasında yaptığı Akabe Kardeşlik sözleşmesinin arkasından indiği düşünülen ayetin tamamı şöyledir: "Kuran 9, 111: Allah inananlardan mallarını ve canlarını, cennetten kendilerine verilecek bir armağan karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve ölürler. Bu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır? Öyleyse, O'nunla yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte bu büyük kazançtır.