KARIŞIK

14 Mart 2016 Pazartesi

BÜĞÜLÜ BABA ( SOFU SULTAN )

BÜĞÜLÜ BABA ( SOFU SULTAN )

karaman

Gerçek adı ve hayatı hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte halkımız arasında kuşaklardır aktarılan söylenceler vardır. Bu söylenceler birbirinden oldukça farklıdır. Yaklaşık 15 yıldır yapmış olduğum derlemeler sonucunda adının Abdullah olduğu tespit edilmiştir. Bu Allah dostu aynı zamanda devrinin âlimlerinden birisidir ve çevrede Sofu Sultan diye bilinmektedir. Silifke sancağında yaşamaktadır.


Daha sonra Silifke mutasarrıfı ile ara çıkan problemden dolayı sıkıntılı bir hayat yaşamaktayken, bir gün askerin birisi “Geceleyin seni ortadan kaldıracaklar acil olarak buralardan ayrılman gerekir.” diye haber getirmesi üzerine gece vakti Silifke’den ayrılır. Ayrılırken kendisine haber getiren askere “Zaman gelecek bir hastalığa yakalanacak dermanı yine benden bulacak” der. Avşar Yörüklerinin beyine sığınır ve kendisini korumasını ister.
                                                                                                              ŞİFALI  ÇAMUR

Avşar Beyi kendisini Fariske’ye gönderir ve güven altında yaşama teminatı verir. Köye geldiği zaman köy şimdiki yerinde değildir. Asmaarası, Hüsenyakası, Aşağıköy, Çataltaş ve Kale çevresindedir. Bu arada kendisi hayvancılık yaparak geçimini sağlamaktadır. Kendisi kış mevsiminde kale civarında (Bu günkü Mıhlıca mevkiinde) ilkbaharda Deliktaş ve bulunduğu yerde yazın ise Dede ardıç ve Dede Yanı denilen yerlerde ikamet etmekte, güvenli bir hayat sürmektedir.

Günler günleri kovalarken bir gün Silifke Mutasarrıfı temreğe denen bir cilt hastalığına yakalanır doktorlar bir türlü çare bulamazlar. Birçok sıkıntıdan sonra Sofu Sultanın Silifke’den kaçmasına yardımcı olan asker: “Efendim sizin dermanınızı galiba biliyorum” deyince, Mutasarrıf: “Söyle o zaman nedir bunun ilacı, çaresi” der. Asker: Efendim Sofu Sultan buradan ayrılırken “Zaman gelecek bir hastalığa yakalanacak dermanı yine benden bulacak” demişti” der.

Silifke Mutasarrıfı Sofu Sultan’ın her yerde aranıp bulunmasını emreder. Aramaya çıkanlar arasında Silifke’den ayrılmasına yardımcı olan askerde vardır. Uzun aramalar sonunda Şimdi türbesinin bulunduğu yerde hayvanları ile meşgulken karşıdan gelen askeri görür, tanır. Daha yanına gelmeden seslenir:

—Neden geldiğinizi biliyorum der. Elindeki asasını yere vurur vurmaz yerden çamur çıkmaya başlar.

—Alın bunu götürün yaralarına sürün hiçbir şeyi kalamayacak der. Gerçektende çamur derman olmuştur yaraya.

Bu olaydan sonra şanı ve İlmi kısa zamanda etrafa yayılınca şimdiki türbesinin yanına medrese yapılır ve burası bir merkez haline gelir. Yerden buğu halinde çamur çıktığı için halk arasında adı Buğulu Baba olarak anılmaya başlanmıştır. Bu ününden sonra yörenin en büyük pazarı burada kurulmaya başlanır. Sadece Günder Köyünden pazara 40 atlının geldiği söylenir pazara. Zamanla burada bir medrese yapılmış fakat bu gün medreseden hiçbir eser ve yıkıntı kalmamıştır.

Köylü arasında Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi dede olarak biline gelir. Dede denilen türbe yaklaşık bir metre yüksekliğinde taş duvar ile çevrili iken son zamanlarda mezarlıkta yapılan çevre düzenlemesi ile Buğulu Baba’nın üstü kapatılarak güzel bir türbe haline getirilmiştir. Türkiye'nin dört bir yanından insanlar buraya gelerek cilt hastalıklarına dertlerine şifa bulmaktadır.

ETHEM BABA..erzurum

ETHEM BABA..erzurum






Ethem Baba Narman bahçesinin güllerinden biridir. Bu gül, bu gün ilçe merkezinde Erzurum Caddesi Üzerinde orta noktada durmaktadır. Kabri şerifi dört yanından ilçe halkına yol vermektedir. Bu haliyle de anlayabilene çok şeyler anlatmaktadır. Ethem Baba’yı üçüncü göbek torunu yani oğlu Ahmet, onun oğlu Yakup, Yakup’un oğlu Nurullah Savaş Bey ile buluştuk. Biz sorduk, o anlattı. Bu arada Nurullah Bey bize ellerinde  evlerinde bulunan arşivlerinden icazet ve sisilenamenin bir suretiyle birlikte “Virt” belgesi de takdim etti.
                Ethem Baba, 1836 tarihinde Erzurumda dünyaya teşrif etmiş, asıl adı İbrahim, mahlası Ethem dir. Halk arasında Ethem Baba olarak bilinir. Babası Şeyh Muhammed Nesibi ailesi Afganistandan muhacir imiş.
                Silsilename tarik – i halvetiyenin Şemsiye kolunu beyan etmekte, kısaca Halveti Şemsuddin – i Sivasi, Abdülmecit Şirvani, Şeyh Şah Kubat – ı Şirvani, Seyyid Pir Yahya Şirvani, Ahmedü’n Sani, Şemsuddin evladı Eşşeyh İbrahim Ethem bin Şeyh Muhammed Nesib Erzurimi diye geçmektedir. Ayrıca sisile sonunda takip edilecek zikir, okunan dua, ve tesbihat sonunda silsile – i ervahı şerifleri için cemi – i islamı ervahı şeriflerine hibe ve hediye eyledik, tegebbel  minna ya ilahi hu… ile sonlanmaktadır.(istiğfar ve zikir halveti yolunun temel uygulamasıdır.)
                İbrahim Ethem Efendi, Halveti’nin Sivasiye kolundan Şemseddin Sivasi(Şemsi Suzi) nin talebesi olmuş, yanında yetişerek icazet almıştır.
                Nurullah Bey’in anlatımında dedelerinin medrese eğitimi yok imiş. Rüya aleminde Batını ilmiyle olgunlaşmış, kendini ibadet ve taate vermiş. Birgün yine rüya aleminde Hz. Ali (R.A.) yi görerek Sivas’a gidip, Şemsi Suzi Hazretlerine talebe olması emrolunmuş. Sivas’a giderek şeyh efendiden kabul görmüş, halvet odasında inzivaya alınmış. Manevi terbiyesi tamamlanıp şeyhinin istediği olgunluğa geldiğinde icazeti verilerek, insanlara nasihat edip Resul – i Ekrem (S.A.V.) in güzel ahlakını hal ve hareketleriyle İslamiyet’i anlatmak, halkı irşad etmek üzere Narman’a gönderilmiştir. Ömrünün sonuna kadar verilen görevi ifa etmiştir.
                Mezar taşındaki
                “Tarikimiz Nakşibendi,
                Mesleğimiz Halveti,
                Edebimiz Kadiridir.
                Biz Muhammet ümmeti,
                Oniki tarikatta vardır,
                Şeyhimizin himmeti.”
                Bu ifadeye göre şeyh efendi üç tarikatın yolunu birlikte uygulamış. Halk arasında çok tanınan Avni mahlaslı Abdullah Hoca ve Molla Recep yetiştirdiği müritlrindendir. Tasavvufla ilgili kitap ve beyitlerinin var olduğu, bunların birinci dünya savaşı sırasında yakılarak imha edildiği ifade edildi.
                Torunu “Başımız sıkıştığında önce Allah’ın yardımı sonra dedemizin himmeti bize yetişir, rahatlarız. Kazada imar düzenlemesi yapılırken kabir kaldırılmak istenmiş, bu durumdan ailesi çok müteessir olmuş. Ethem Baba gece rüyalarına geliyor ve “Siz rahat olun ben kendime sahibim ve sahibim de var” demiş. Narman halkı ve çevre Ethem Baba’yı sahiplenerek kabrin olduğu yerde kalmasını sağlamış.
                Ethem Baba hal ehli birisi. Ayakkabı tamirciliğiyle yani elinin emeğiyle kazanmış, aile efradının geçimini temin etmiş. Kimseden bir şey beklememiş. Hicri 1331/Miladi 1913 yılında hakkın rahmetine kavuşarak şimdiki bulunduğu türbeye defnedilmiş.

PİR ALİ BABA

PİR ALİ BABA..erzurum




        Pir Ali Babanın mezarı merkeze bağlı Tuzcu Mahallesi (Dutçu Köyü) batısında, ana yola 2 km. mesafede kendi adını taşıyan Pir Ali Baba tepesi üzerindedir. Moloz taşlarla yapılmış, baş ve ayak tarafına büyük taşlar olan büyükçe bir mezardır. Kitabesi yoktur.
        “H.940, M.1533 Tarihli vakfiyesi vardır. Bu tarihte Erzurum kadısı Mevlana Ahmededdin vakfiyeyi tanzim ve imza etmiştir. Bu vakfiye Tuzcu köyünün hudutlarını ve Erzurum’un bazı semtlerini göstermek itibariyle tarihi kıymeti vardır. Pir Ali Baba sofiyyundan bir zat olup asrının mümtaz adamıdır. Vakfiyesinde şahit gösterdiği zatlarda kendisi gibi büyük insanlar. Hüseyini defteri vakfiyede Molla Veli dediği Pir Ali Baba, Yavuz Sultan Selimin Erzurum’u aldığı zaman Tuzcu köyünde mutasarrıf olduğunu Erzurum ayanının şahadeti ile sabit olmuştur. Ölümünden önce H.940,M.1533 de meşayih, ülemadan olan evlat ve halifelerine köyü vakıf etmiştir.”(1)
        Pir Ali Babanın bıraktığı vakıflarıyla ilgili, Başbakanlık Osmanlı arşivinde şu bilgilere ulaşılmaktadır.
        Evkaf-ı Hümayun mülhakatına tabi Erzurum’daki vakıflardan Pir Ali Baba zaviyesi vakfı muhasebatı müfredatı (BOA, EV. d…13299). Vakıf ferağ-terk ve intikalat rüsumatıyla-intikal vergileri-kâğıt baha ve kalemiye miktarı (BOA,EV.d..22651-22796), maarife alınacak evkaftan Pir Ali Baba zaviyesi hayrat ve müberreatı gelirleri hakkında evkaf-ı münderice- gelir kaynakları yok olmuş vakıflar-talimatına göre muamele edilmesi (BOA,MF,MKT,Dosya No:98,Gömlek No:90) Pir Ali Baba zaviyeleri bedel atının zaviye sahibine mi maarife verileceğine dair bir karar alınması isteği üzerine liva Nabilerinin  başkanlığında oluşturulan komisyonca tahkikat yapılarak neticesinin bildirileceği  (BOA,MV,Dosya No: 62 Gömlek No: 61)
        Pir Ali Baba “Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışınız.” H.Şerifine uyarak hem dünya ve hem de ahiret zengini bir zatı muhterem.”Müminin istikameti onun haysiyeti, şerefi ve kerametidir.” Dinin odak merkezi dayanağı iki noktadadır. Allaha itaat, halka şefkatle hizmet etmektir. Bu iki daire ile Kemaliyet dairesine yükselmek hakiki insana mahsustur. Böylece vicdan, akıl Kemaliyet bulur. Kulluk makamı da bu sayede elde edilir. Velinin birinci sıfatı aşktır. Allahtan başka hiçbir şeyle uğraşmazlar. İkinci sıfatı varisleridir. Allah kelamının hükümlerini gereğince yerine getirmekten hiç ayrılmazlar. O yolda hizmet verirler.
        “Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiklerimize mirasçı kıldık. İşte onlardan kimi nefsine zülüm eder, kimi muktesit davranır, kimi de Allahın izniyle hayrat ve hasenat yarışlarında öncü olup kazananlardır. İşte büyük kazanç budur.(Futur suresi ayet 32).(2)
        Pir Ali Baba “Eğer her yıl bin bir hatim okursanız Allahu teala bu memleketi hususiyetle depremden korur.” Diyerek sahibi bulunduğu 8 köyden 4 ünün gelirini tamamen evlatları nezaretinde, Erzurum’da yılda bir defa okunmasını ihdas ettiği bin bir hatimlere vakf etmiştir. İşte velinin kerameti budur. Hep birlikte yaşıyoruz. Bizim güzide geleneğimiz olmuştur. Bu güzide gelenek o günden, birinci dünya savaşına kadar devam etmiş, bir ara kesintiye uğradıktan sonra Müftü Solakzadenin gayretleriyle yeniden başlatılmıştır. 2009 tarihinde 475 incisini idrak ettiğimizde okunan on iki bin hatmin duası yapıldı.
        Bu mübarek dini merasim dünyada, bütün İslam âlemi içerisinde Erzurum’a has bir durumdur. Emsali yoktur. Türkiye geneline yaygınlaştırılıp, inanç turizmi açısından değerlendirilirse fenamı olur. Allah bizleri idare edenlere basiret versin.
        Böylesi velilerin kabri binlerce haneden daha fazla değer teşkil eder. Yücelmeyi seven toplumlar kendi aralarında yetişmiş olan büyüklerine karşı ciddi bir hürmet ve bağlılık duyarlar. Onların kabirleri üzerine titrer dururlar. Elin adamı kendi keşişinin daima üzerinde oturduğu bir taşı müzelerinde muhafaza edip onun hatırasına son derece hürmet göstererek kendi memleket evlatlarına gösterirken, biz daha kıymetli değerlerimizi ihmal etmekteyiz. Bu da geçmişimize vefasızlığımızın bir örneği değimli?
        Neden? Pir Ali Babanın kabri şerifleri ve Erzurum’a hâkim olan o güzelim tepe Tarihi dokuya uygun bir şekilde imar edilmesin. Toplumun ziyaretine açık hale getirilmesin. Yılda bir defaya mahsus gerçekleştirilen bin bir hatim duası orada yapılmasın. Yapılan bu merasim Türkiye geneline duyurulup birlikte idrak edilmesin. Bu hususta başta Erzurum halkı, Vali, Büyükşehir belediye başkanı, Üniversite Rektörümüz ve esnaf kuruluş örgütlerinin kulakları çınlasın. Böyle güzelim bir müjdeyi bekler dururuz.
        Bu şehri mübarekleştiren, burada yaşayanları ve yaşayacak olanları düşünen kerametine şahit olduğumuz büyük velimiz seni Rahmetle anıyoruz. Ruhun şad makamın cennet olsun.

     Kaynakça: (1) Erzurum tarihi anıtları ve kitabeleri s.171 A.Ş.Beygu.
                       (2) K.Kerimin Türkçe anlamı Futur suresi ayet 32 M.Hizmetli

ÇÖĞENDER BABA

ÇÖĞENDER BABA


        Çöğender Baba Erzurum’a 26 km. Pasinler’e 12 km. mesafede bulunan ve Pasinler’e bağlı Çöğender köyünde medfundur. Köye vardığımızda, Halil Taşlıbeyaz, Hacı Nuri Tiryaki, İsmail Baş isimli köy sakinleri ile bir araya gelerek Çöğender Baba hakkında ne bildiklerini sorduk. Almış olduğumuz cevap; eskiden bu köyün kurucusu büyük bir zat olduğunu, tarihi açıdan fazla bir şey bilmediklerini söylediler. Bize mihmandarlık eden Emin Aksakal isimli gencimizle köyü gezdik. Kabirleri ziyaret ederek fatihalarımızı okuduk.
        Çöğender Babanın kabri şerifi köy içerisindeki caminin 30 m. Alt ucunda dört ayak üzerine oturtulmuş basit bir betonarmeyi göstererek burada yatıyor denildi. Gösterilen yer muhafaza altına alınmış, mezar görünümü olmayan küçük düz bir alan. Kadir bilmezlik, bakımsızlık ve geçen zaman onu da yerle bir etmiş.
        Araştırmalarımız neticesinde, bir kayıt da “Yukarı Pasinin büyük köylerinden biri olan Çukender, Erzurum’a dört saat (yaya) mesafededir. Bu köyü Çukender adında sofiyyundan bir Türk büyüğü kurmuştur. H.440, M. 1048 Tarihli (bundan 962 yıl evvel) Yağan Paşa vakfiyesinde şahit olarak gösterilen Seyit Çukender Ali bin Seyit Süleymanın, o tarihte sağ olduğu anlaşılmaktadır.
       Hüseyin defterinde şöyle yazılıdır: Çukender malik hane maaçiftlik-Vakıf zaviyei mezbure -2000 akçe.
        Sonrada bu haşiye (açıklayıcı not) yazılmıştır. Çukender Baba Rezaknallahü  bi şefaatü (Rızıklandıran Allahın yardımıyla) der karye i Çukender Mağfurulleh derviş anın meczubu (Allah sevgisi ile kendinden geçmiş) ve cümle halkın mahbubu (sevileni) olup umuru dünyevinden Müberra (aklanmış) ve nafaka ve kisve efkarından münezzeh olup ekseri zamanını çukan (uzunca çubuk) getirip gezer imiş. Merkadi şerif içinde olan karye kendunun ismi ile müsemma olup karye - i mezburede (adı geçen) ve gayride evkafı olup matakaddemede  vakfiyet üzere  zapt oluna. Gelip defteri atike mukayyet olmakla kaydı defter olundu.
        Erzurum evkaf muhasebe defterinde ise şu izahat vardır. Vakıf: Zaviye-i Çukender der karye-i Çukender der kaza-i Pasin-i ulya tabi-i Erzurum der ferman.
        Mehmet Saib Efendi bin Hamza başartı Muallimi subyan zaviye dar ve mütevelli vakfı mezbur.
        Ruyet muhasebesinde 1266 Muharrem
        Bedeli üşar karye-i Çukender tabi-i Pasin-i ulya 2000 akçe
        Bu kayıtlar gösteriyor ki Çukender Baba zengin bir Türk sofisidir. Bu köy ile diğer araziyi türbesine ve köyde yaptırmış olduğu mektep masrafına tahsis etmiştir. Yağan Paşa vakfiyesinden anlaşıldığına göre H. 440(962 sene evvel) Oğuz kabilesine mensup olan bu Türkler, Türkistandan Kirman şehrine ve oradan Pasinler’e gelerek birçok köyler kurmuşlar ve birçoklarını da Gürcülerden satın almışlardır.
        Çukender Babanın, köyde türbesi yıkılmış, yalnız toprak mezarı bulunmaktadır. Yanında Emir Süleyman adında bir zatın yine toprak örtülü mezarı vardır. Bunun hakkında hiçbir malumat yok ise de bunun da Çukender’in muasırı olduğu ve emir unvanını almasıyla   mahalli beylerden olduğu anlaşılıyor.(1)
Prof. Dr. M. Sadi Çöğenli tarafından tesbit edilen başka bir kayıtta “Erzurum Pasinler kazasına bağlı Çoğender köyünde medfun Hz.Ebubekir’in torunlarından Çöğender Babaya ait iki muhim vesika” adlı neşrinde: Başbakanlık arşivinin 199 nolu ve H.947/ M.1540 Tarihli tahrir defterinin 18. sayfasında yer alan ilk vesikaya göre Çöğender Babanın Hz.Ebubekirin torunlarından olduğu kayıt edilmektedir. Ayrıca 146 nolu şikâyet defterinin 468 sayfasında yer alan ve H.1147/ M.1734 Tarihli ikinci bir vesika ise yapılan şikâyet üzerine zaviyedarlığın kime ait olacağı hakkında verilen bir hükmü ihtiva etmekte ve Çöğender Baba’nın Hz. Ebubekir’in torunlarından olduğu, ayrıca Pasinler kazasına bağlı Çöğender köyünde bulunduğunu aktarmaktadır.
        Şu anda köy camisinin hemen altında yapıların arasında harap bir vaziyette bulunan hatta kabrin varlığından bir alamet dahi bulunmayan bu merkadin kabre dokunulmaksızın tamir edilip bulunduğu yerde muhafazası dini bir vecibedir.(2)
        Yukardaki kayıtlara bakıldığında Çöğender Babanın kabrinin yeri, birinde Emir Süleyman’ın yanında, diğerinde caminin alt ucunda olduğu belirtiliyor. Bu hususta bir ihtilaf mevcuttur. İslami usullere uyularak asıl yerinin tespit edilip açığa çıkarılması ve tarihi şuura uygun bir şekilde restore edilmesi gereklidir. Gerçek şu ki Seyit Çukender Ali bin Seyit Süleyman her şeyini Hakka adamış, Hak aşığı, Allahın veli kullarından biri ve bu köyde medfun.
        Fetihten önce, hazırlık için Anadolu’ya gelen oymak beyleri yanlarında dervişleri de getirerek ortamı olgunlaştırmışlar, sonra da fütuhat gerçekleşmiştir. Çukender Babanın zengin birisi olduğu muhakkak. Emir Süleyman’ın oğlu olması da ihtimaldir.
        Emir Süleyman’ın kabri şerifleri köyün doğu ucundadır. Gösterilen, Çöğender Baba makamından yaklaşık 200 m. uzaktadır. Yanında ismini taşıyan bir de çeşme mevcuttur.
        Yine köylülerin ifadesine göre Köy içindeki eski mezarlıkta, adını taşıdığı çeşmenin sırtında moloz taşlarla yapılmış olan Yaramış Baba’nın mezarı mevcut. (baş taşı Abdullah bin İbrahim olan) Bu zatı muhterem yörede yapılan savaşlarda yararlılık göstermiş abit bir kişi imiş.
        Kültür müdürlüğümüz ve Pasinler Belediye başkanımızın, çok eski tarihi kaydı bulunan bu yöremizdeki değerlerimize göz - kulak verip, gereğini yapması yöre halkını ihya eder.
        Buraların fethinde emeği geçen, köye cami, mektep, çeşme, köprü yaptıran Çöğender Babanın, Emir Süleyman’ın, Yaramış Baba’nın ruhları şad, mekânları cennet olsun.
       Kaynakça: (1) Erzurum Tarihi anıtları Kitabeleri S.204. A.Ş.BEYGU
                          (2) ErzurumPasinler kazasına bağlı Çöğender köyünde medfun Hz.Ebubekirin torunlarından Çöğender Babaya ait iki muhim vesika. Prof. Dr. M.Sadi ÇÖĞENLİ.

HORASAN BABA

HORASAN BABA..erzurum


Horasan Baba’nın türbesi Erzurum ilimizin Horasan ilçesi Cami Kebir mahallesi Türbe sokakta, çevresi taş ve çamur harçla örülü aile kabristanı içindedir. Şeyh İsmail Kemaleddin yani Horasan Baba’nın torunlarından olduğunu ifade eden emekli öğretmen arkadaşım Hurrem Horasanlı Bey’le Horasan Baba hakkında sohbet ettik .
Mezarlıktaki mezarların rus harbinde tahrip edildiği “ Rus komutan türbedeki sandukayı dağıtmış, duvarda asılı bulunan şecere ve vakıfname nushalarını yırtmış.”sonra 1960 yılların Horasan Belediye başkanı çevre düzenlemesi adı altında değişiklikler yapmış, şu durumda sadece Horasan Baba ve altı müridinin mezarı orijinal halini korumaktadır. Hepsi Türkistan usulü şami-i mezardır.
Hurrem Bey’in amcası İhsan Bey Horasan ‘nın ilk belediye başkanıymış. O’nun anlatımına göre Horasan’ dan gelen bu Alp Erenler Anadolu’nun  fethinin zeminini hazırlamakla görevliymişler. Gayeleri sadece ve sadece islama hizmet için fisebilillah gaza imiş.
Öyle ya “Şüphesiz iman edenler ve Allah yolunda muhacir olupta cihat edenler, muhakkak bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayandır çok merhamet edendir.” (Bakara suresi Ayet 218)
            “Ey iman edenler !  İçinizden kim dininden dönerse Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki  Allah onları sever onlar Allahı’ severler. Müminlere karşı alçak gönüllü kafirlere karşı başları yukarda ; Allah yolunda cihat ederler, dil uzatanın kınanmasından korkmazlar. İşte o Allah’ın  lütfudur, onu dilediğine verir ve Allah vasidir, her şeyi bilendir.” (Maide suresi ayet 54 )
Bu vesile ile Anadolu dağlarına  cihat yazan Şeyh İsmail Kemalettin ‘e çevresinin ve oymağının  hürmet ve bağlılık duygularından dolayı eski adı Üskühat köyü olan bu beldeye b Horasan ismini vermişler o tarihten beri bu isimle anılmaktadır. 962 yıl evvelinden beri bu ismi taşımaktadır.
Kıymetli hemşerimiz Abdurrahim  Şerif Beygu “ Yağan Paşa’nın arkadaşı olan Horasan Baba, Horasan’dan Pasinler’e muhacir olan Türk sofilerinden birisidir. Halk bunu evliya derecesine yükseltmiş, o zamanın nüfuslu bir adamıdır. Bunun vakfiyesi kaybolmuş.  Söylendiğine göre Horasan’dan Köprüköyü’ne kadar olan arazi vakıf namesi hudutu içindedir. Horasan Baba’nın türbesi büyük harpte yıkılmış mezarı tahrip edilmiştir. Yine bu köy yakınında Hasan Baba adında eski bir Türk’ün mezarı bulunmakla beraber  suni bir tepe olan Tandır Tepe civarında kümbet de varmış. Köylüler bu tepeye Kümbetler demektedir.” (1) Horasan Baba’nın Yağan Paşa vakfiyesinde imzası olduğuna bakılırsa bununda H. 440  M. 1048 tarihinde Pasinler’e geldiği anlaşılır.”
Bu veriler ışığında Horasan Baba’nın bugünkü tarihten 962 yıl önce hayatta olduğu ve daha önceki  tarihlerde buralara gelip yerleştiği anlaşılıyor. 
1978 – 1980 Yılları arasında Horasan Lisesi’nde öğretmenlik yaptığım dönemlerde halktan dinlediğim bir rivayete göre Horasan Baba ile  Hasan Dede birlikte Horasan ‘dan gelmiş buraya yerleşmek istemişler. Aras Nehri’ni geçerken Horasan Baba elindeki asasını okuyarak nehire vurmuş, nehir ikiye ayrılmış. Horasan baba önden Hasan Dede peşinden yürüyerek nehri geçmişler. Ayaklarına baktıklarında Horasan Baba’nın ayakları ıslak, Hasan Dede’nin ayakları ıslanmamış. Bunun üzerine Horasan Baba Hasan Dede’ye hitaben ruhlarımızı teslim ettiğimizde seni yukarı beni aşağı bir yere defin etsinler demiş.
Ölümlerinde Hasan Dede        ( devrin dervişlerinden) Cami-i Kebir mahallesindeki tepe üstüne Horasan Baba da Mahallenin içine defin edilmiş.
“ Ceyhun Nehri bentleri her yandan açıldı ve Horasan’ı istila maksadıyla Maveraü’n-Nehir den halk gelmeye başladı.” (2 ) Maveraü’n-Nehir’den Horasan’a , oradan Azerbaycan yolu ile buralara gelip Türk ve İslam alemi için çok çok önemli olan Sultan Alparslan’ı en büyük İslam gazi ve Fatihleri payesine yükselten, Malazgirt Meydan Muharebesi’nin kazanılmasına vesile olan hayatları cihatla geçen şeyhimiz Alp Erenimiz Horasan Baba , Hasan Dede ve arkadaşlarının ruhu şad makamları cennet olsun. 

       Kaynakça: (1) Erzurum Tarihi anıtları Kitabeleri S.237. A.Ş.BEYGU
                           (2) Prof. Osman Turan ( Selçuklular ve İslamiyet s. 35)

DUMLU BABA..erzurum

DUMLU BABA..erzurum




Rivayete göre; Maverünnehirden gelen bir göç kafilesi, "Güngörmez-Kırkgöze-Akdağ" köyleri üzerindeki yaylada konaklamış. Başlarında "Dumlu Baba" adında bir Türk evliya varmış.

Göç kafilesi yaylaya yerleşince su aramaya başlamış. Küçük bir gözenin başına gelmiş, elindeki bakracı göğe doğru kaldırıp "Allah’ın hazinesi boldur verir" demiş. O niyazda bulunurken, havada tuttuğu bakraç’ın su dolup taştığı görenler, Allah’a şükür secdesi yaparken gözede de su kaynama başlamış sadece bu göze değil, yaylada bulunan kırk göze yaylaya su akıtmaya başlamış.

O günden sonra bu dağın adı "Dumlu Dağı" suyun adında "Dumlu Baba" suyu olarak tarihe geçmiş.
Dumlu Baba suyunu "Gözesini" görenler bilirler. Suyun kaynağı görünmez ama göze çıkışından bir evlek suyun aktığı görülür.

Evliya Çelebi bu sudan bahsederken "Ab-ı hayattan nişane veren bir Kevser-i cennettir" demiştir. Bu suyun cennetten geldiği inancı halk arasında da mevcuttur. Çocuğu olmayan kadınlardan tutunda muhtelif hastalıklara duçar olanlar, bu suda yıkanmaktan şifa ararlar. Halkın inancına göre; çok soğuk olan bu suyun içerisine girip "Yasini Şerif" okuyarak 7 defa dolaşanlar sudan çıktıktan sonra bi de adak keserlerse bütün dertlerinden kurtulmuş olurlar.

Dumlu gözesine yakın yerdeki 10-15 mezarda her hangi bir kitabe yoktur. Bu mezarların buraya gelen hastaların orada vefat etmeleriyle gömüldüğü tahmin edilmektedir. Dumlu Baba ne zaman ölmüştür, nerede gömülüdür? Bilinmemektedir

Şeyh Kemikli Hz. (Kemikli Baba)

Şeyh Kemikli Hz. (Kemikli Baba)
Güzelyalı-Pendik-İstanbul


 Pendik Güzelyalı mevkiinde bulunan türbe 133 güzergahı üzerinde bulunan Gülizar Zeki  Obdan İlköğretiminin tam karşısında olup yoldan geçenleri selamlamaktadır. EVLİYAULLAH’TAN  olduğu söylentisi yaygın olup mahalleli tarafından anlatıldığına göre (250- 300) yıllık bir çam ağacı bulunmakta  uzunluğu ise (60) metre civarında olduğu sanılmakta. Yanında iki isimsiz mezar da bulunan Türbenin etrafı demir parmaklıklar ile çevrelenmiş  ve koruma altına alınmış olup bizlerin ziyaretine 24 açık bulunmaktadır