İlyas Aleyhisselam
Bismillahirrahmanirrahim
İlyas Aleyhisselâmın Soyu:
İlyas b. Yasin, b. Finhas, b. Ayzar, b. Hârûn, b. İmran (A.S)’dır.
İlyas Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
İlyas Aleyhisselâm: uzun boylu, zayıf bedenli, kıvırcık saçlı, büyük başlı, çekik ve yapışık karınlı, ince bacaklı idi.
Kendisinin başında da, kırmızı bir ben vardı.
İlyas Aleyhisselâmın Peygamber Oluşu:
İlyas Aleyhisselâm; Yüce Allah tarafından gönderilen Peygamberlerdendi. (1)
Kendisi, dağlar ve çöller sahibi olup Rabb’ine, tenhâlarda ibâdetle meşgul olurdu.
Hezekiel Aleyhisselâmdan sonra, İsrail oğulları içinde bir çok bid’atlar ihdas edilmiş onlar, Yüce Allah’ın, kendilerinden aldığı Ahd ve Mîsâkı, unutmakla kalmamışlar, putlar dikip onlara tapmaya da, başlamışlardı
Bunun üzerine, Yüce Allah, onlara, İlyas Aleyhisselâm’ı, Peygamber olarak gönderdi.
Mûsâ Aleyhisselâm’dan sonra İsrail oğullarına gönderilen Peygamberler, ancak, kendilerinin, Tevrat’tan unuttuklarını, onların hatırlarına getirmekte, yenilemekte idiler.
İsrail oğulları, o zaman, Şam ülkesinde dağınık bir halde ve başlarında da, bir çok krallar bulunuyordu.
Çünkü, Yûşa’ b. Nün Aleyhisselâm; Şam ülkesini fetettiği zaman, oraya, İsrail oğullarını hâkim kılmış ve Şam topraklarını, onlar arasında bölüştürmüştü.
İsrail oğullarının on iki Sıbtından biri olan İlyas Aleyhisselâmın Sıbtı da, Bâlebek ve nahiyelerini almış ve oralara yerleşmiş bulunuyordu.
Yüce Allah, onlara, İlyas Aleyhisselâm’ı Peygamber olarak göndermişti. Şam krallarından her bir kral, hükmü altına aldığı nahiyeyi sömürmekte idi. Şam krallarından Bâlebek kralı, diğer krallar arasında, doğru yolda idi. Bunun için, İlyas Aleyhisselâm, onun yanında bulunur, işlerini, yoluna koyardı. Gerek kral ve gerekse kralın zevcesi, İlyas Aleyhisselâm’ı dinler ve doğrulardı. Öteki İsrail oğulları ve kralları ise, edinmiş oldukları Ba’l putuna taparlardı.
Ba’l: altından yapılmış bir kadın heykeli olup göz bebekleri Yakuttan yapılmış, başına da, inci ve cevherlerle süslü tac konulmuştu.
İlyas Aleyhisselâm, kavmine: “Siz (Allah’tan) korkmaz mısınız?!
O, en güzel Yaratanı, sizin de, önceki atalarınızın da, Rabbi olan Allah’ı, bırakıp ta, Ba’l’e mi tapıyorsunuz?!” dedi. (2)
Onları, Yüce Allah’a iman ve ibadete davet etti. Fakat, onlar, İlyas Aleyhisselâmı, yalanladılar. (3)
Bâlebek kralından başka hiç birisi, onu, dinlemediler ve söylediklerini, kabul etmediler.
Bâlebek kralının sarayının yanında, İsrail oğullarından sâlih bir zatın, güzel bir bahçesi bulunuyor, kendisi, oradan, geçimini sağlıyordu.
Kral ve karısı, orada, gezinirler, yerler, içerler, istirahat ederlerdi. Halk, orayı, krala lâyık görürler, sahibinin elinden almadığına şaşarlardı. Kral; bahçe sahibine karşı, komşuluk hakkını, gözetir, çok iyi davranırdı.
Kralın karısı ise, bahçeyi, ele geçirmeyi, düşünür, kralı, bu hususta kandıramazdı.
Kralın, uzun bir sefere çıkışından yararlanarak, bahçe sahibini, krala sövme iddiası ve yalancı şahitler ikamesiyle öldürtüp bahçesini gasbetti.
Kral, seferden dönünce, karısına;
“Sen, hükmünde, hiç de, hayra isabet etmemişsin.
Ben, bundan sonra, hiç bir zaman, felah bulacağımızı sanmıyorum!..
Senin, ona karşı, bir cür’etin, ancak, cahilliğinden, kötü görüşlülüğünden, sonucu, nereye varacağını, düşünememenden ileri gelmiştir!” diyerek itabetti, çıkıştı. Kralın karısı:
“Ben, ona, ancak, senin için kızdım ve senden dolayı, o hükmü verdim.” dedi. Kral:
“Bir kraliçe olarak, senin, bir tek adamı ve onun komşuluk hakkını korumak üzere göstereceğin geniş usluluğun, büyük hoşgörülüğün ve affediciliğin nerede kaldı?” dedi.
Kraliçe:
“Olmayacak şey, oldu!” dedi.
Yüce Allah, İlyas Aleyhisselâma, bu hâdiseyi vahy ile bildirdi.
Yaptıkları şeyden dolayı, tevbe etmedikleri ve gasbettikleri bahçeyi, öldürülen zatın varislerine geri vermedikleri takdirde, o bahçe içinde her ikisinin de, öldürülüp bırakılacaklarını ve etlerinin, kemiklerinden ayrılacağını, haber verdi.
Bunun üzerine, kral, İlyas Aleyhisselâma kızdı.
Kralın yanına, putlara tapanlardan bir topluluk gelmişti. Ona:
“Sen, dalâlet ve boş şeyden başkasına davet olunmuyorsun!
Sen de, kralların taptığı şu putlara tap!
Üzerinde bulunduğun dini, bırak!” dediler.
Bunun üzerine, kral, bir gün:
“Ey İlyas! Vallahi, ben, senin davet ettiğin şeyin, boş olmaktan başka bir şey olmadığını görüyorum!” dedi ve İsrail oğulları krallarından, Allah’ı, bırakıp puta tapanları birer birer sayarak:
“Onlar da, bizim gibi yiyor, içiyor ve nimetler içinde hüküm sürüyor!
Senin, bâtıl ve boş dediğin din ve inanışları, onların dünyasından hiç bir şey eksiltmiyor.
Kendimizde ise, onlara nazaran, bir üstünlük görmüyoruz!” deyince İlyas Aleyhisselâmın, başının saçı ve vücudunun tüyleri ürperdi, dikenleşti.
“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn = Bizler, Allah’ın kullarıyız ve Ona, dönücüleriz!” diyerek kralın yanından ayrıldı.
Kral da, putlara tapan öteki arkadaşlarının yaptıklarını, yaptı, Allah’ı, bırakıp putlara taptı.
Sonra da, ilyas Aleyhisselâmı öldürmeye kalkıştı.
Bunun üzerine, İlyas Aleyhisselâm, dağlarda ve mağaralarda yedi yıl gizlendi.
Yerdeki bitkilerden ve ağaçlardaki meyvalardan yiyerek yaşadı.
Kral, onu, yakalatmak için, adamlar saldı ise de, ele geçirmeye muvaffak olamadı.
İlyas Aleyhisselâm, kral tarafından arattırıldığı sıralarda, bir gece, İsrail oğullarından bir kadının evine sığınmış, saklanmıştı.
Kadının, Elyesa b. Ahtub adındaki oğlu çok hasta idi. İlyas Aleyhisselâmın duasıyla iyileşince, Elyesa Aleyhisselâm, İlyas Aleyhisselâma iman ve onun peygamberliğini tasdik edip artık, onun yanından hiç ayrılmadı.
İlyas Aleyhisselâm, nereye giderse, o da, oraya giderdi. İlyas Aleyhisselâm, yaşlanmış ve yaşı da, bir hayli ilerlemişti. Elyesa Aleyhisselâm ise, yetişmiş bir gençti. İlyas Aleyhisselâm, İsrail oğullarının azdıklarını görünce:
“Ey Allâhı’m! İsrail oğulları, Seni, tanımamaya, Senden başkasına tapınmağa başladılar.
Nimetlerinden, onlara verdiklerini, değiştir!
Ey Allah’ım! Onlardan, yağmuru, tut!” diyerek dua etti.
Üç yıl, yağmur yağmadı.
Büyük küçük baş hayvanlar, böcekler, ağaçlar, kuraklıktan, mahvoldu.
İnsanlar, çok şiddetli bir kuraklık ve darlık içine düştüler.
İlyas Aleyhisselâm, İsrail oğullarının yanına varıp, onlara:
“Siz, kuraklıktan, darlıktan, mahvoldunuz.
Ehlî, vahşî hayvanlar, kurtlar, kuşlar, böcekler, ağaçlar da, sizin hatalarınız yüzünden, mahvoldular.
Siz, boş şey üzerinde aldanıp duruyorsunuz.
Eğer, bu filinizden dolayı, Allah’ın, size gazap ettiğini; kendisine yalvardığınız ve hak ve hayırlı olduğunu söylediğiniz putların, öyle olup olmadığını, öğrenmek istiyorsanız, onları çıkarınız ve kendilerine yalvarınız.
Eğer, onlar, sizin duanızı kabul ederlerse, dediğiniz gibi, onlar, haktır. Şayet, onlar, bunu, yapamazsa, biliniz ki: Siz, boş bir şey üzerindesinizdir. Ondan, hemen ayrılınız.
Ben de, üzerinizdeki belânın kaldırılması için, Allah’a dua edeyim.”‘dedi. “Sen, insaflı davrandın!” dediler. Hemen putlarını çıkarıp onlara yalvardılar. Kendilerinin ne duaları kabul olundu, ne de, üzerlerindeki belâ kaldırıldı. Dalâlette ve boş bir şey üzerinde bulunduklarını, anladılar. “Ey İlyas! Biz, mahvolduk. Allah’a, bizim için, dua et!” dediler.
İlyas Aleyhisselâm da, onların üzerlerindeki belânın kaldırılması ve yağmura kavuşmaları için, Allah’a dua etti.
Allah’ın izniyle, denizin arkasından kalkan gibi bir bulut çıkarıldı.
Ona, bakıp durdukları sırada, buluttan, iri damlalı yağmur atıştırmaya ve sonra da, çoğalmaya başladı ve en sonunda, Allah, yağdırdığı yağmurla, onları kuraklıktan kurtardı.
Kuraklıktan yanıp kavrulmuş olan yurtları, canlandırıldı, içinde kıvrandıkları belâ, üzerlerinden kaldırıldı.
Fakat, onlar, ne putperestlikten ayrıldılar, ne de, hakka döndüler. Üzerinde bulundukları hali, daha kötü olarak devam ettirdiler.
İlyas Aleyhisselâm; onların, böyle küfürlerinde direndiklerini gördüğü zaman, artık, ruhunu kabzetmesini, onlardan kurtarıp rahata kavuşturmasını, Rabb’inden, diledi. Kendisine:
“Filan günü, bekle! Filan yere, git!
Orada, sana gelecek şeyi, ateş gibi renkli hayvanı, gördüğün zaman, ona, bin! Ondan, korkma!” buyruldu.
Gidilecek gün, geldiği zaman, İlyas Aleyhisselâm, yanında, Elyesa Aleyhisselâm olduğu halde, kendisine anılan ve gitmesi emrolunan yere gitti.
At suretinde, ateş renginde, ateşten bir at gelip İlyas Aleyhisselâmın önünde durdu.
İlyas Aleyhisselâm, hemen, onun üzerine sıçrayıp bindi ve gitti. Elyesa Aleyhisselâm, arkasından:
“Ey İlyas! Ey İlyas! Bana, ne emrediyorsun?” diyerek seslendi. Yüce Allah, İlyas Aleyhisselâmı, Şam’a kaldırdı, semâya değil.
İlyas Aleyhisselâm, kilimini, gökten, Elyesa’ Aleyhisselâma, bıraktı ki, bu, kendisinin, onu, İsrail oğullarının üzerine Halîfe yaptığına bir alâmetti. Zâten, ayrılırken, onu, yerine bırakmış bulunuyordu.
İlyas Aleyhisselâmın, hâlâ sağ olup her yıl Hac Mevsiminde Hızır Aleyhisselâmla buluştukları da, rivayet edilir.
İlyas Aleyhisselâm, gittikten sonra, Yüce Allah, Bâlebek kralı, kraliçesi ve İsrail oğulları üzerine, düşmanlarını, musallat ve muzaffer kıldı. Akılları, başlarından, gitti. Nereye, gideceklerini, kaçacaklarını, bilemediler.
Kral da, kraliçe de, sahibini öldürüp gasbettikleri bostanda öldürülerek bırakıldılar.
Etleri, dökülünceye, kemikleri çürüyünceye kadar cesetleri orada ortada kaldı!
Yüce Allah, İlyas Aleyhisselâm hakkında şöyle buyurur:
“Biz, ona, sonra gelen (Peygamberler ve ümmet)ler içinde (iyi bir nam) bıraktık.
(Bizden) selâm İlyas’a
Şüphe yok ki: Biz, iyi hareket edenleri, böyle mükâfatlandırırız.
Gerçekten, o, Mü’min kullarımdandı!” (4)
Ona ve gönderilen bütün Peygamberlere selâm olsun
(1)Sâffât: 123
(2)Sâffât: 124-126
(3)Sâffât: 127
(4)Sâffât: 129-132