KARIŞIK

9 Mart 2017 Perşembe

Sultan Baba....kocaeli


    

   

 
 Örcün Köyü tarihinin en önemli isimlerinden bir tanesi Sultan Baba’dır.Zat’ın ismi 
İbrahim Ethem olup lakabı Sultan Baba’dır.Fatih Sultan Han zamanında Sinop’tan
 gelerek şuanki türbenin bulunduğu yere yerleşmiş ve ormanlık olan bu alanları açarak 
bir zaviye evler hamam, hamamcık yaptırmış ve bağlar yetiştirmiştir. 
 
     Sultan Baba Türbesi’nin teşekkülünde bir “harç” vazifesi gören kerâmetler,
 “Sultan Baba” adının verilişine de vesile olur. Padişah’ın kızı çaresiz bir 
hastalığa yakalanır.
 Rüyasında Derviş Baba’yı görür. Bir başka rivayete göre kerâmetleriyle tanınan 
Derviş Baba’ya gitmesi salık verilir. Derviş Baba, rüyasında gördüğü yollardan geçerek
 Örcün’e gelen Sultan’ı sağlığına kavuşturur. Bunun üzerine Padişahın kızı, 
Derviş Baba’ya, “Siz, benim Baba Sultanımsınız” der ve “Baba Sultanım” diye 
hitap eder.
 O günden sonra Derviş Baba, “Baba Sultan” adıyla anılır.
 
     Padişah, kızının iyileşmesine çok sevinir. Derviş Baba’ya kızıyla gelerek,
 kendinden bir istekte bulunmasını söyler. Derviş Baba, bir zaviye, 
bir küçük ev ve bir hamam istediğini belirterek; bunların yerini işaret eder. 
Bu işaret öylesine etkilidir ki, eliyle işaret ettiği yerlerin ağaçları birden 
bire sapsarı olur.
 Bir rivayete göre de sapsarı ağaçlar yemyeşil olur.
 
     Sultan Baba’nın hastalıkları iyileştirmek, vücut arızalarını gidermek 
gibi biyolojik mahiyetteki kerâmet motiflerinin yanında; bereket, az yiyecekle 
çok kişiyi doyurma keramet motifi de velî hüviyetine dahil edilebilir. 
Sultan Baba, bir gün, zaviyesine uğrayanların, yoldan gelip geçenlerin ve
 köy halkının yemesi için küçük bir kazan pilav pişirtir. Gelenler arasında 
dişi ağrıdığı için pilavı yiyemeyen bir adam vardır. Sultan Baba, parmağını 
adamın ağrıyan dişinin üzerine koyar ve ağrı hemen kesilir. Pilav, onca
 insan tarafından yenmesine ve birçok kişiye de dağıtılmasına rağmen hiç bitmez.
 
     17 Ağustos 1999 Marmara depreminin merkez üssü olan Gölcük’te, çok 
büyük kayıplar verilirken; Gölcük’ün köyü Örcün’de hiç bir kaybın 
olmamasını halk, Sultan Baba’ya ve onun, “felaketlere mâruz kalanlara 
çok uzaklardan müdahale ile kurtarma” kerâmetine bağlamaktadır.
 
     Rivayete göre, Sultan Baba, depremde türbesinden çıkarak denizden 
gelen dev dalgaları eliyle durdurmuş ve denizin Gölcük’ü tümden yutmasını 
engellemiştir. Deprem gecesi Sultan Baba ve Türbenin mezarlığındaki bütün 
evliyalar ayağa kalkarak dua etmiş, topluca namaz kılmışlardır.
 
     Sultan Baba Türbesi’nin yedi yıl türbedârlığını yapan ki, eşi de kendinden
nin müjdesini rüyada Sultan Baba vermiştir.
 
     Sultan Baba Türbesi’nin şimdiki türbedârı Ahmet Özyar, kendisi
 için imkân dahilinde olmayan Hacc’a gideceğini Sultan Baba’dan öğrenmiş ve gitmiştir.
 
     Köye on beş yıl önce yerleşen Hazal Kına’nın yedi kızı vardır. Eşinin
 ısrarla erkek çocuk istemesine rağmen,olmayacağı düşüncesiyle kendisi
 istemez. Rüyasında kendini Sultan Baba’nın elindeki taslardan su 
içerken görür.Buna bir anlam veremez, çok geçmeden hamile kalır 
ve bir erkek çocuk dünyaya getirir.


Sultan Baba Türbesi’ne ziyaretçilerin gidiş nedenleri şöyledir:

*Çocuk sahibi olmak,
*İstediği cinsiyette çocuğa kavuşmak. 
*Çocuğa ad vermek, kırklı çocuğun kırkını uçurmak.
*Sünnet olacak çocuğun sünnetinin rahat geçmesini sağlamak.
*Lise ve üniversiteye giriş sınavlarında başarılı olmak.
*Askere sağ salim gitmek ve dönmek,
*Evlenmek, evlenememişlerin kısmetini açmak,
*İyi bir nişanlılık ve iyi bir evlilik geçirmek (evlenecekleri gün gelin ve damat 
türbeye gelirler)


Kaynaklar

Abdal Musa Baba.... bursa








Bursa ‘da Zeyniler caminin üst tarafında yer alan Musa Baba camiinin avlusunda

Aslen Azerbeycan’ın Hoy şehrindendir. Piri de Yatağan Baba adında meşhur bir velidir. Ahmed Yesevi hz’nin halifelerinden Anadoluya gelen Horosan erenlerindendir.
Kaynaklarda ölüm ve doğum tarihi ile ilgili bir kayıt yoktur. Geyikli Babayla aynı zamanda yaşamıştır. Bursa’nın fethinden önce bursaya gelen kırk abdaldan biri olduğu rivayet edilir. Bursa’nın fethi esnasında Sultan Orhan’a maddi ve manevi yardımlarda bulunmuş, savaşlara katılmış, can-ı gönülden mücadele edip ,fetihden sonra da Emir Sultan semtinin üst taraflarında bağlık bahçelik yüksekce bir tepeye dergahını açmış ve burada vefat etmiştir.

Işıl Kavaklı Türbesi....izmir







Işıl Kavaklı Dede Türbesi ;İzmir – Selçuk’da ilçeye 12 km mesafedeki Belevi kasabasını 2 km geçince yolun sağında yaşlı bir çitlembik ağacının dibindedir.
İzmir-Aydın otoyolu ile Selçuk Tire karayolunun ortasında bulunan Işılkavaklı Dede yatırındaki ağaç karayolu yapılırken yol güzergahının değişmesine sebep olur. Anlatıldığına göre, karayolu yapılırken iş makinası gelip bu ağaca dayandığında arızalanır. Ağacın manevi değeri olduğunu düşünen yetkililer yol güzergahını değiştirir. Işılkavaklı Dede birçok insana umut olmuştur. Çocuk sahibi olmak, sevdiğine kavuşmak isteyenler bu ağaca dilekleri olsun diye mendil, çember benzeri bezler asmışlardır. Yatır kaçak kazı yapanlar tarafından birçok kez tahrip edilmiş ve daha sonra tekrar düzenlenmiştir.

Hz. Safvan B. Muattal – Adıyaman







Andolu’nun başka hiçbir yerinde, geldiği yeni vatanından 40 yıl yaşayıp, oraya defnedilen Bir sahabi bulunmamaktadır.
” Ben onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum” Hz. Muhammed (s.a.v.)
Hz. Safvan B. Muattal (r.a.) hicretin 18. yılından, hicretin 60 yılındaki vefatına kadarki 40 yılı aşkın süreyi Adıyaman bölgesinde geçirdi. Vatan edindiği bu topraklarda İslamiyetin yaygınlaşması içib Bizans ile amansız savaşlara girdi. Yaralandı ve Adıyaman’da şehit düştü.
Hicretin 5. (627) yılından önce müslüman oldu. Hendek Gazvesi’ne ve daha sonraki gazvelere katıldı. Uykusu çok ağır olduğu, ancak kendiliğinden uyanabildiği için Resul-i Ekrem onu ordunun artçısı olarak görevlendirir, o da unutulan eşyayı sahiplerine verirdi. Hz. Safvan B. Muattal’ın katıldığı ilk gazvenin İfk Hadisesi’nin cereyan ettiği Mustalik (Müreysi) Gazvesi olduğu kaydedilir. Bu gazvede yine arkada kaldığından konak yerinde birinin uyumakta olduğunu görmüş, “inna li’llah ve inna ileyhi raciun” ayetini (Bakara 56) yüksek sesle okuyunca orada uyumakta olan Hz. Aişe uyanmış, Safvan da tesettür ayetinden önce kendisini gördüğü için onu tanımıştı. Hz. Aişe gece karanlığında ihtiyacını gidermek için ordugahtan uzaklaşmış, dönüşünte gerdanlığını kaybettiğini farkedip onu aramaya koyulmuş, bu arada birlik onun hevdecinde olduğunu sanarak yola girmiş, Hz. Aişe de herkesin gittiğini görünce kendisini almaya gelmelerini beklerken uyuya kalmıştı. Hz. Safvan B. Muattal devesini çökertip onu bindirdi ve hayvanı yedeğine alarak kuşluk vakti ordunun konakladığı yere ulaştı. Daha sonra bu olay Abdullah B. Übey B. Selül’ün dedikodusu yüzünden Safvan İle Hz. Aişe hakkında iftiraya dönüştü. Fakat nazil olan ayetlerle onların suçsuzluğu ortaya çıktı. Ayet inmeden öncede Resul-i Ekrem ” Ben onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum” diyerek Hz. Safvan’ın dürüstlüğünü dile getirmişti.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in deve çobanını öldü­rüp develerini kaçıran kişilerin yakalanma­sı için Kürz b. Sabit ile birlikte görevlendi­rilen Safvân ayrıca İyâz b. Ganm kuman­dasında İslâm fetihlerine katıldı. Hz. İyaz B. Ğanm komutasındaki ordunun sol cenah komutanı olarak önce Urfa’yı fethetmiş, sonrada Ermeni merkezi olan Adıyaman- Samsat’ı feth ederek oraya yerleşmiş, yıllarca burada komutanlık/ Valilik  yapmış, İslma’ın Anadolu topraklarına yayılmasına öncülük etmiş ve burada şehit olmuştur.  Hz. Safvân, Resûl-i Ekrem (asv)’den iki ha­dis rivayet etmiş (hadisler için bk. Müs­ned, V, 312), kendisinden Saîd b. Müseyyeb, Ebû Bekir b. Abdurrahman, Saîd b. Ebû Saîd el-Makbürî gibi tabiîler rivayette bulunmuştur.