KARIŞIK

Hubyar Derviş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hubyar Derviş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2016 Pazartesi

Hubyar Derviş

 Hubyar  Derviş   
 

       
            Hacı Bektaş-i Veli Efendimizin Vilayetnamesinde şöyle geçer;  Külhanbeyleri ve Tatar beyleri Müslümanlığı seçtiler ve Hünkar tarafından anadolunun çeşitli vilayetlerine,köylerine yerleştirildiler.Mürit ve mühibiz dediler dediler ama içlerinden zinharlarını kesmediler. Putperestliği  bırakmadılar. Bunlardan bazıları da Sivas vilayetinin Tekeli dağının altında Balışıh köyünde kaldılar. Mabed yapıp, gizlice putlara kurban kestiler. Bu hal ve bu hareket Hünkar Hacı Bektaş’a malum oldu.  Hemen o anda Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Hubyar’ı yanına çağırdı, Ya Hubyar, size bir hizmet vereceğim. Sivas vilayetinin Tekeli dağının altında Balışıhköyünde Külhanbeyleri yanlış yola gitmekte. Onların zinharlarını kes, müslüman mümin et. Bizim hayır dualarımız üzerinizdedir, dedi, dava etti.
        Hubyar hayır himmet deyip Sulucakarahöyük’ten azim etti, şimdiki ismi Hubyar Tekke köyü olan Tekeli yaylasının altında Balışıh köyüne geldi. Tatar ve külhan Beyleri gayet güzel ikramlarda bulundular. Hubyar Derviş bunların içinde bir zaman kaldı. Gürgen Çukuru denen yerden baltası ile odun kesip taşıdı ve bir yere yığdı külhanın adamları Hubyar Sultan’a sordular, bu odunu neylersin derviş, dediler. O da şu cevabı verdi. Birgün bana lazım olur, dedi. Hubyar Sultan, putların yerini öğrendi. Birgün Külhan beyleri Tekeli dağına şikar yapmak için gezmeye gittiler. Hubyar Sultan hemen putları yığdığı odunun içine atıp ateşi yaktı. Külhanın adamları zorladıysa da elinden alamadılar. Hemen beylerine haber verdiler. Beyleri geldi gördüler ki Hubyar Derviş, putları ateşe atmış, kendi de üzerine oturmuş; bari Derviş yanıyor, putlar da yansın, dediler. Zortaşı denilen yerde putlar yandı, kül oldu. Derviş Hubyar’ın bir tüyüne hata gelmedi o zaman Külhan kafilesi  Ya Hubyar bunu senden ummazdık, dediler. Hubyar, o putların kerameti olsa, kendileri yanmazdı, beni size Rum diyarını irşat eden Hacı Bektaş-ı Veli gönderdi. Hak dinini kabul edin, Muhammed’e selavat verin, dedi. Külhan oğulları,  la ilahe illallah Muhammeden resulullah , dediler. Hubyar Sultan’a niyaz ederek kalan putları da kendileri yaktılar. Hubyar Sultan, onlara insanlığı, doğruluğu, saygıyı telkin eyledi.
     Çağdaş kültürlerden muhabbet, nasihat, tatlı söz, güler yüz, temiz kalpli güzel ahlaklı, doğruluk, dost gönlünü incitmemek, kendine ağır geleni Allah’ın yarattığı hiçbir kula yapmamak, bilhassa eline diline beline sahip olup şeytana uymamak, imanlarını ikrara bağlayıp imanı dini şeytana çaldırmamak, laillaha ille Allah, deyince Allah’ın birliğini, Muhammeden Resulullah deyince, Resul’ün Hak peygamber olduğunu Besmelenin, yerin göğün kündü olduğunu öğretti. Ve onlara hayır dua etti. Onlar Anadolu’nun yaylalık köylerine gitti. Hubyar Sultan , Tekeli dağının altında karar kıldı, mekan tuttu.
 
                                     
 
       Hubyar Sultan’ın ilmi ve tahsili yazarlardan Münagipname’den Hünkar Hacı Bektaş-i Veli Sultan’ın Velayetnamesi’nden aldığımız kültürlere göz saldığımızda
 
        Hubyar Sultan, Musa-yı Kazım Hulk-i Rıza göbeğinden gelmiştir. Talebeliği, kültürü Hacı Bektaş-i Veli ile bir çağdadır. Okudukları şehirin ismi Yesevi şehridir. Hocalarının ismi Lokman-ı Penan’dır. Hocanın bir ismi de Ahmet ünvanıyla anılmıştır. Talebenin sayısı çok. Yalnız doksanbin talebenin içinde ilmi Zahirden ve ilmi batından Hubyar’la Hacı Bektaş-ı Veli çok üstün başarılı kültür almışlar, Ali ile Muhammed’in Hayber’de beraber dadeflut cenginde Kan Kalesi’nde kazalarda Çaviyar olup birbirinin carına yetdiği gibi Ahmet ile Bektaş da çariyar olmuştur. Rabbena atina fi dünya ve melahi yel ahret ve hüvel aliil kadim ve hüvel aliil azim. Hak Teala hazretlerinin nutkuyla Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed Mustafa selle Aleyhisselama emanetler gelmiştir. O emanetler şunlardır. Elif, taç, fırka, seccade, sofra, alem Hz. Peygamber efendimiz de erkanla Ali’ye vermiştir. Ali’den oğlu İmam Hasan ve İmam Hüseyin’e değmiştir. İmam Hüseyin’den İmam Zeynel’e değmiştir. Bir zaman zindanda kalmıştır. Zindanda Eba Müslüm’e Cenab-ı Allah bir Nusret vermiştir. Horasan tarafından Ak elinden Kilis’ten Meriç’ten arayı arayı Merve şehrinde bir mağara içinde Zindanda Zeynel den emanetleri  Eba Müslüm’e (İmam Bakır)’a emanetleri teslim aldı . İmam Bakır’dan İmam Cafer’e, İmam Cafer’den Musa-yı Kazım’a, Musa-yı Kazım’dan İbrahim Mükeremül Müceb’e değdi. İbrahim Mükremül Müceb’ten Lokman-ı Penan’a değdi. Lokman-ı Penan’dan oğlu Ahmed’e değdi. Ahmed’de bir zaman kaldı. Ahmed’in zaviyesinde çok talebesi vardı. Talebeler gönüllerinden dilediler ki bu emanetleri birimizden birimize yerse, dediler. Bu söz Hoca’ya malum oldu. İssisi vardır, gelir, dedi. 0 zaman bir mühip can bir miktar dara getirmiş, çeç halinde dururdu. Hacı Bektaş-ı Veli bir sahrada şikar yapmaya gitmiş idi. Hoca Ahmet dedi ki; bu emanetler öyle bir erin hakkı ki şol daru çeçinin üzerinde zikr ede , hiçbir tane daru hareket etmeye, dedi. OL zaman Hacı Bektaş-ı Veli Sultan içeri girdi. Hoca Ahmed, bu iş senin hakkındır, ya Bektaş, dedi. Hacı Bektaş-ı Veli Sultan, seccadeyi eline aldı.
                                                      Bismillahirrahmanirrahim
 Allah, deyip daru çeçinin üzerine attı seccadeyi Hakka niyazın kıldı. Farih oldu geçti, yerine oturdu.Ol zaman çırah uyandı. Tac Bektaş-ı Veli’nin başına seccade dizine sofra önüne alem duşuna geldiği zaman ordaki erler, talebeler, artık biz burda durmayalım, bunun gibi kuvvetli er varken bizim elemimiz oynamaz dediler. Taksim dilediler. Emanetler kendine geçtiği için Ser çeşmeyi naviden oldu. Yani ser çeşme başı oldu. Görüm sorum yaptılar. Tarikatça adalet meydanı kurdular. Hoca Ahmet Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin darına geçtı.   Özüm darda yüzüm yerde, gönlüm er hak meydanında, elim pirdi, dilim müvretde, dedi Hacı Bektaş-ı Veli, Sultan Ahmed’i gördü, sordu, yolunu yürüttü üç tarık. Pençeyi Ali Aba çaldı ol anda. Ahmed’in bedenlerinde çok fena kılıç izleri gördü. Hubyar’ım sen Ali gibi yara almışsın, dedi, sarıldı, Veli yine bendeymiş yaranın emi. Hünkar Hoca Ahmed’i çağırdı dara. Üç defa çalınca açıldı yara. Bektaş-ı Veli de erinci sıra mail canın vurduğu yara demediler mi lepbeyik lepbeyiksin deyince Veli ismi cismi canım cananım Ali 90.000 er gördü. Bu gizli hali ismine Hubyar’sın demediler mi yenguzu sela nefsihi ve men effe bima ahada aleyhullahi feseyyütiyhi ecren azim.
           Ol zaman ordaki talebeler erler yoldan taksim dilediler. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli ocak ocak, belde belde herkese taksimat yaptı. Toplum önünde yanan ulu ateşten vilayetiyle korları aldı. Mühit mühit attı. Herkes korların düştüğü memlekete gitmeye karar kıldı. Fakat dört kapının biri olan Tarikat yolu ortada duruyordu. Herkes o yola göz koydu. Fakat Hz. Hünkar, kim sağ solukta ve ikrarında kadim durabilirse, yol ol erin hakkıdır, dedi.
      Cümle talebeler, erler sağ soluğa oturdular. Hubyar’dan başkası sağ solukta duramadı. Hubyar Sultan taksimde talip almadı. Yolu aldı. Hubyar’ın nurunu gören Hubyar’a talip oldu. Öbürleri taksimini nasibini alıp mekanlarına dagıidılar. Ol anda Muhabbet esnasında avucunun içi nübüvet mühürlü bir yeşil tek el göründü. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli Hubyar’ım bu tek ol Hızır eşliğinde, dedi. Tozanlının başında Tekeli yaylası var. Senin yaylan orası olsun. Köyün de bu kor parçası nereye düşerse ora olsun, dedi. Ve Nutuf edip ordan bir kor aldı attı. Tekeli yaylasının altında eski ismi Balışıh köyü, şimdiki ismi Hubyar köyü denen yere düştü. Bir ulu ucu yanık çam ağacı oldu. Oranın ismini Hızır Sersem koydular. Hala o çam ağacının belirli durum noktası mevcuttur.
        Tekeli dağı ikibinaltıyüzkırkaltı rakıma sahiptir. Tekeli yaylasının abu hayat suları dalgalı, arazisi çimeni binbir türlü otu, kekiği, havası çok temizdir. Tekeli yaylasını Erzurum’dan Ege’den, Samsun’dan ve Anadolu’nun birçok yerlerinden ziyaret için gelenler mevcuttur. Hatta Tekeli yaylasına Sultan Murat dahi gelmiştir.
           Hubyar Sultan sağ soluğu yolu aldı. Taksimde talip almadı. Hubyar Sultan Külhana da talip için girdi. Nurunu kerametini görenler talip oldular. Hubyar Sultan’ın yolunu seven, ikrarını güden hakkın doğru rehini bilen ehlibeyit yol bendelerinin cümlesinde hakkı vardır. Bunu alim dedeler de ve görüşlü hangi ocak malı olursa olsun taliplerde bilen çoktur. Bu hakkı hiçbir kimse inkar edemez.
 
 
Hubyar almadı taksim-i malı
Yazdılar hakkında verdiler yolu
Dokuzlarda sırda duran Tekelü
Hubyar’ı görünce yürümedi mi?
 
Orda gördü vatanın elini
Hubyar Hızır’a verdi elini
Dikti sancağını açtı nurunu
Nurun gören gelip talip olmadılar mı?
 
Hüseyin Abdal'ım biatımız uluya
Niyaz kıldık Hacı Bektaş Veli’ye
Allah kimseleri pirsiz koymaya
Pirsizler damuya sürülmedi mi?
 
 
 ( Bu duazda imam ‘da belirtildiği gibi Hubyar Ocağının başı Hızır Aleyyihselam’a bağlı olduğu anlaşılmaktadır.Hüseyin Abdal dedemiz oğuları olan Mustafa , Hümmet, Hasan ve Bezat Abdalı  birbirine elvermesini sağlamıştır.Hubyar torunlarının pirini başka yerlerde aramamasının ispatıdır.)
 
       Sultan Murat Amasya’dan Hubyar Sultan’ı duyuyor. Tekeli yaylasına Hubyar köyüne gelmeye karar verip yola çıkıyor. Yanında birçok Türk askeri ile Hubyar Sultan kendi hudutnamesi içindeMıhlı denilen bir mevkide önüne varıyor. Yanındakilerle beraber buyur edip yurduna çıkarıyor. Sultan Murat bakıyor ki yüce yayla dağ başı aklından diyor ki, burda ne bulunur ne yenir? Burası kırsal kesim, diyor. Bu düşünce Hubyar Sultan’a malum oluyor. Küçük kazanını ocağa kuruyor. Türlü çeşit yemek çıkarıyor. Askeri doyuruyor. Sultan Murat çok memnun oluyor ve hayran kalıyor. Diyor ki, bu derviş bu dağın başında bukadar insanı doyurdu. Bunda çok büyük varlık keramet var, diyor. O zaman diyor ki; Derviş biz sefere gidiyoruz, hayır dua kıl. Himmet eyle, diyor. Ol zaman Hubyar hayır dua ediyor. Sultan Murat’ı bir konaklık yola kadar yolcu ediyor, geri makamına geliyor.
 
Vecahidi fisebullahi Havfen vericalen
 
 
Engin ovalara yurdun tutmadı
Zerrece işine hile katmadı
Sayrusunun bahçesine gitmedi
Kendi bahçesine girdi Hubyar.
 
Gürgen Çukuru’na çok emek verdi
İbadet eyledi çiftini sürdü
Gönül anayınan sır deme erdi
İbadet güllerin derdi Hubyar.
 
Dolandı mıklıya önüne vardı
Sultan Murat orda bir selam verdi
Ve aleyküm dedi selamın aldı
Onünce beraber geldi Hubyar.
 
Onünce beraber yurduna çıktı
 Kendi ocağına ateşin yaktı
Aç kalırız diye ordusu korktu
Küçük kazanını kurdu Hubyar
 
Abu hayat soğuk suyun akıttı
Tüçcasını türlü tevür kokuttu
Meskanını Tekelü’ye çikattı Sultan
Tekeli’de durdu Hubyar.
 
Sultan Murat der ki bu nasıl emek
Bir kazandan çıktı çeşitli yemek
Hesap eyle derviş yevmiyen verek
Cümlesini tamam gördü Hubyar.
 
Dedi derviş yaylan ne yüce yayla
 Dedem de buyurdu dağbaşı böyle
Sefere gidiyom sen himmet eyle
Orda hayır dua kıldı Hubyar
 
Dedi derviş bu yaylada durunca
Bu kadar orduya kısmet verince
Sen dua kıl biz sefere gidince
Allah yardımcınız dedi Hubyar.
 
Hubyar değirmeni kendisi yaptı
Helal kazancını rahmetti dutdu
Ordaki uruflar o yola gitti
Yolun doğrusunu sürdü Hubyar.
 
Mestane olmuşum senin derdinden
Göferini ayıramam virdimden
Abdal dedem ayırmasın yurdumdan
Dertlilere derman verdi Hubyar.
                                      
    Sultan Murat’ın Bağdat seferine gitmesinde Sivas vilayetinin içinde türbesi bulunan Hubyar’ın yol kardeşi Ali Baba’nın da çok emeği velayeti, kerameti, din uğruna çok çabası vardır. Hala Ali Baba’nın türbesinin olduğu mahallenin ismi Ali Baba Mahallesi diye anılır. İsimler geçerlidir. Hubyar Sultan’ın Istanbul’a gidişi Sultan Murat Hubyar Sultan’ın kendisine yaptığı hürmetlere memnun kaldığı için Tatar süvariler gönderiyor. Süvariler gelmeden süvarilerin geleceği Hubyar’a malum oluyor, eşine dostuna, talibine, muhitine bize çağrı geliyor. İstanbul’a yol görünüyor her halde. Bize elçi veya ulak zaptiye gelse gerektir, diyor. Toplum tarikatlar yapıyorlar. Halgacık namazı kılınıyor. Kubanlar kesiliyor, gülbenkler çekiliyor, naz niyaz tecele tevalla okunuyor. Oniki hizmetyürüyor. Bütün canlarla vedalaşıyorlar dalgınlığı yüzünden öylesi Gönül Ana ile vedalaşamıyor. Gürgen çukuruna varırken orda bir büyük taşa münkirin göğnü Karataş olsun, deyip elindeki kılıcı vuruyor. Kılıç taşı kesme benzeri yaratıyor. Taşı kesmiyor. O zaman Hubyar Derviş gönülleri bir edemedim deyip geri dönüyor. Hanesine geliyor. Gönül Ana ile vedalaşıyor. Hayır himmet deyip geri taşın yanına varıyor. Lafeta süresini dile getiriyor. İsmi azemi okuyor, ya Allah deyip taşa kılıcı vuruyor. Taş elma dilimi gibi iki şarh oluyor. O zaman gönlü şad oluyor. Kendi kalbinden diyor ki; evvel Allah’ın izniyle, ben fakir etna kadadan ne mücüzat ve ne keramet istenirse yaparım, kanaatını kendi gönlünden geçiriyor. Şimdi hala o taş iki şarh kesildiği gibi duruyor. O taşın ismi Kılıç Kesen olarak bir nişahgahtır. Gelen geçen Kılıç Kesen’e bakar ziyaret eder, el kaanaatı fi kafi ordan yürüyor.
                 Tokat vilayetinin altında Kat diye anılan bir zayirat vardır. Oraya iniyor. Oraya zamanın keramet sahibi Ahi Baba ve Sivas’ta ziyareti bulunan Ali Baba da geliyor. Çok taraftan mühip, talip, eş dost geliyor. Kuzu kurban kesiliyor. Çok güzel muhabbetler oluyor. Sabahleyin yola çıkarken Keçeci Baba diyor ki; burda çok muhabbet oldu, buranın ismi ne olsun? diyor. Hubyar Sultan, burda kat kat muhabbet ettik, buranın ismi Kadbaba olsun. Cümle dertlere derman olsun, ağrısı acısı, sızısı olan burdan şifa bulsun, diyor. Keçeci Baba ile vedalaşıyor, yola düşüyor. Hala o Kat BabaKazova’nın kenarında bir nişangah su çermiktir. Türkiye’nin her tarafindan ziyaretçi gelir, itikatı bütün özü tam olan derdine derman ve şifa bulur.
        Yola revan olup giderken Turhal kazasının Çaylı köyüne varıyor. Orada biraz dinlenmek istiyor. Bakıyor ki köy halkı canından bezmiş, develerle yeşil ırmaktan su çekiyorlar. Çaylılara diyor ki, niçin bu zahmeti çekiyorsunuz? Hiç mi Hak yoluna yedi adım yol yürüyüp bir içim su içmediniz mi ve köyünüze hiç mi bir haklı can gelmedi mi? diyor. Halk başına yığılıyor, bu dervişte bur secavet, keramet var, diyorlar. Ol zaman köylüleri başına çağırıyor, orada biryere elindeki asayı dürtüyor, su fışkırıyor. Çaylılar seviniyorlar. Hubyar diyor ki; size bir aşu çatalım, tutarsa, diyor. Hala o köyün ismi Aşu Çayı ünvanıyla söylenir. Hubyar kovası o günden bu güne işler. Büyük nazargahtır. Tokat Sivas Amasya Merzifon’da Çorum, Yozgat ve birçok yerlerin köylüsü kentlisi, şehirlisi, çiftçisi, memuru Hubyar kovasını bilir, ziyaret ederler. Çaylılar nurunu kerametini görüp Hubyar’a talip olmuşlar. Tokat’ta birçok köyler Hubyar’a bağlıdır. Çaylı köyünün de ikrarı kadim olmuş, aşusu tutmuş, Çaylı köyünde Hubyar’a bağlıdır.
       Çaylı’dan, Turhal’ın  Kelit şu anda Ulutepe ünvanını taşıyan köyü geliyor. O köyde kuzu, kurban kesiyorlar. Orda Esah diye bir şehit vardır. Ona fatiha okuyor. Ordan Avcı derneğinin üzerinde Elik Tekkesi denen yere varıyor. Orta bir yatır vardır. Cuma geceleri Elikler Geyikler ziyaret eder, onun için ismi Elik Tekkesi’dir. Orda da sohbet ediyorlar. Bu köy Yeşil Irmak’ın üzerindedir.
       Merzifon’da Piri Baba denilen türbeyi ziyaret ediyor. Piri Baba buna hoş sefa nazar, hürmet gösteriyor. İki dostun kavuşması çok mukah oluyor. Piri Baba ile vedalaşıyor. Ordan Çorum’un Osmancık kazasında Kızılırmak üzerinde Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli tarafından ok seğisiatılan Koyun Baba’yı ziyaret ediyor. Orda dem sefa hizrnet görüyorlar. Ordan çıkıyor yola revan oluyor. Çorum ile Kastamonu arasında Sultan Murat’ın kendine gönderdiği süvarilere kavuşuyor. Süvarilere kendinin Hubyar olduğunu, onların kendine Sultan Murat tarafından gönderildiğini rüyasında kendine beyan olduğunu anlatıyor. Süvariler inanmıyorlar. Hubyar’dan ayrılıyorlar. Güya gayeleri Tozanlı’ya gelip derviş’i alıp gitmek. Fakat süvariler yolu şaşırıyorlar. Geri dönüp Istanbul istikametine gitmeye mecbur kalıyorlar.
 
            Hubyar Sultan içerisinde bir aşkı ilahi eğleni diğneni Hızır yoldaş kamber kılavuz eş dost talip muhip davacı Allah yardımcı Sakarya’ya varıyor. O muhitte Sakarya suyunun üzerinde bulunanJustinianus Köprüsü  nden geçen garibanlara zulüm yaparlar imiş. Hubyar Sultan varıyor paç(haraç) alan birisine diyor ki, efendim benim akçam yok. Size paç vermeyeceğim. Size dua edeyim, işiniz ihsan olsun, derse de dalga geçiyorlar ve hoş olmayan sözler söylüyorlar. O zaman Cenab-ı Hak’ka sığınıyor, elini kuma çalıyor, bir avuç kum alıp İsm-i Azam duası okuyup  kumu ırmağa atıyor. Su cayıp öbür tarafa gidiyor ve köprü kuruda  kalıyor. Şu an Sakarya nehri yakınlarında boş kuru köprü durmaktadır. O köprünün adıMuhanet Köprüsü olarak söylenmektedir. Bunun üzerine
 Hubyar Sultan’ın deyişi:
 
Çıkıp arş yüzünde nurda oturan
Meftasını mefdasına getiren
Kudret yarılıp lokma getiren
Südünen ahmeri balı Hubyar.
 
 Ateş yok ki gene çiği büşüren
Dalga verip kalpevimi coşturan
Muhanet Köprüsü’nün suyun şaşıran
Kurtardı zalimden yolu Hubyar.
 
Varın bakın paçcı kayık haline
İsmi azem duası geldi diline
 Bir avuç kum aldı sundu eline
Az kalsın kuruda gölü Hubyar.
 
 
 
Ol zaman seccadeyi suya atıp ;
                    
       Dolmabahçe civarını geçip saraya yakınlaşıyor.Bunu gören Sultan Murat sarayın eşiğinin altına Kuran-ı Kerim’i koydurup Hubyarın önüne varıp buyur derviş deyip buyur ediyor. Eşiğin altına Kur’an Kerim koyulduğu Hubyar Sultan’a malum oluyor. Diyor ki;
      Sultanım şevketlim Kur’an hak’tır. Kur’an gerçektir. Yeri göğü Kur’an Allah’tır. O senin eşiğin altına koydurduğun kitapta yirmi dokuz rufat yüzondört sure, altı bin altıyüz altmış altı ayet var. Ben onu çiğneyemem. O ahır zaman nebisine indi. Onu Allah Cebrail vasıtasıyla Peygarnbere gönderdi, dedi. Eşiğin altından kitabı kaldırdılar. Tabi izet ikram gösterdiler. Fakat gaip bilimlerini aramak için çare aradılar. İçlerinde bir adam var idi.
           İsmine Duroğlu derler idi. Duroğlu dedi ki ben yalandan ölüyüm. Derviş benim cenazemi kılsın, ozaman foyası meydana çıksın, dedi. Bunu kabul ettiler. Duroğlu yalandan öldü. Hubyar Sultan’a, derviş bu cenaze namazını senkıldıracaksın, dediler.     Hubyar Sultan dedi ki ölü niyetine mi kılacağım, dirı niyetine mi kılacağım? dedi. Dediler ki derviş cenazenin dirisi olur mu dediler. Ol zaman helallık aldı. Su selasını verdi. Musallaya koydular. Allahüekber deyince cenaze namazı tamam oldu. Ha haay çalıp güldüler Derviş niye gülersiniz, diye sorunca senin kerametine gülüyoruz, sağ adamı ölü niyetine kıldın, bizi de kandırmaya çalışıyorsun dediler. O zaman Hubyar Sultan dedi ki bizde yalan olmaz, açın bakın, dedi cenazeyi açtılar, baktılar ki adam ruhu çoktan teslim etmiş.
 
 
Eşiğin altında kitap sırınan
İki cihan boyanmıştır nurunan
Ali Baba ile girdi fırına
Estirdi garınan yeli Hubyar
 
Sağ adamı musallaya koydular
 Buyur derviş cenazeye dediler
Orda hazırdı Kırklar Yediler
Sağ adamı ölü kıldı Hubyar
 
 Allahüekber dedi aldı canını
Öl demeden uyuşturdu kanını
Cümle alem duydu onun namını
Şanını dünyaya saldı Hubyar
 Duroğlu derlerdi kıldığı Adem
 Allahüekber dedi Hubyar dedem
 Kimisi sağ dedi kimisi ölü
Olüler katarına saldı Hubyar.
 
   Ondan sonra Hubyar için Külhan fırını yaktırıyorlar. Bu fırına girer de yanmazsan fermanın yazılacak, diyorlar. Yedi gün yedi gece Hubyar için fırını yakıyorlar. Hubyar Sultan’a fırına gireceksin diyorlar. Halk biryere cem oluyor, birleşiyor. Hubyar destur deyip, fırına giriyor. Ali Baba ile yirmi dört saat sonra fırını açıp bakıyorlar. Hubyar Sultan’ın sakalını buz tutmuş, kucağında bir masum çocuk, çocuğun elinde bir top tücca çıkıyorlar. Çocuğa ismin ne, diyorlar. Ali Baba diyor. Nerdeydiniz, bize bu dervişi Külhana attık, bunun sakalını buz tutmuş, diyorlar. Çocuk diyor ki, Tekeli dağı diyorlar. Bir yüce yayladaydık. Çiçek tücaa topladık. Çok soğuk bir yayla oradaydık, diye bunlara cevap verdi ve bunlar şaştı hayran kaldı, özür niyaz dilediler. Ve Hubyar Sultan’a mal varlık saltanat teklif ettiler. Hiçbirin kabul etmedi. İlla ki dokuzlarda sırda duran Tekeli’ye giderim dedi. Hubyar avuyu içmiş deryayı geçmiş, Muhanet Köprüsü’nü kurutmuş, sağ adamı ölü kalmış, Külhana girmiş, erenlerin hüsnühimmetiyle sağ salim çıkmıştır. Fermanını almış, Tekeli yaylasına gelmiştir.
 
      
 
    Hubyar Sultan’ın babası Lokman-ı Penan anası Üfran Bacı dır 13.yüzyılda yaşamıştır. Hubyar Sultan’ın iki oğlu, yedi kızı olmuştur. Hubyar’ın hanımı yalıncak kızı Gönül Ana’dır. Kız evlatları evlenmeden Hakkın rahmetine kavuşmuştur.Yedi kızının naşını bir kazan suda yıkadı. Allah rahmet eylesin Kabirleri. Hubyar, Tekke köyünün kabristanındadır. İki oğlunun birinin ismi Deydiyar, birininismi Buynat’dır. Deydiyar’ın türbesi Sivas vilayetinin Ulaş kazası Karacalar denilen bir köyündedir. Köyün eski adı Deydiyar Şeyh Köyü ünvanıyla söylenmektedir. Buynat ise seraskeri olarak balkı Buhara’ya gitmiş, geri dönmemiştir. Deydiyar’ın üç oğlu olmuştur. Hüseyin Abdal , Kenan, Saçlı Ali ‘dir.
        Hüseyin Abdal ceddi sülalesinin yolunu , dedelik yaparak cemler yürütmüş oradan da sökün edip, Sivas vilayetinin Mazan köyü ile Karabalçık köyü arasında Almabeli denilen yerde çok gürüh, gülbenk yürütmüştür.
     Bir zamanda Erzurum Badıcivan ve Kemah bölgesinde mekan tutmuş ve diyar-ı  irşad etmiştir. Hüseyin Abdal bir müddet sonra Talipleri ile birlikte Atayurduna dönmek için Hubyar Köyüne gelmiştir. Kenan ve  Saçlı Ali  tarafından Hubyar tekkesine alınmadığı gibi kendisini tanımadıklarını söyleyip Şecere  istemişlerdir. Hüseyin Abdal dedem Hızırı kendine yoldaş ederek Topkapı sarayına varır, çeşitli kerametleri gören padişah Hubyar sülalesinin Şecere fermanını Hüseyin Abdal’a verir. Aldığı fermanı kardeşlerine götürür fakat biz ferman filan anlamayız deyip dergaha sokmak istemezler. O zaman Hüseyin Abdal’ın oğlu Hasan Abdal genç ve delikanlıdır amcalarının uygulamalarına katlanamadığı için hiddetlenir ve onun müdehalesi ile Kenan ve Saçlı Ali Köyü terk etmek zorunda kalırlar . Hüseyin Abdal’ın ve Hasan Abdal’ın Kabri Şerifleri Dedesi Hubyar’ın yanındadır. Hüseyin Abdal’ın beş oğlu vardır. Mustafa Abdal ,Hasan Abdal , Bezat Abdal , Himmet Abdal , Aslan Abdal yollarını yürütmüşlerdir.. Hüseyin Abdal’ın oğullarından gelenlere de Hasanlı, Bezatlı, Himmetli, Mustafalı, Aslanlı isimleriyle çağrılmaktadır. Hubyar’ın torunu Saçlı Ali ’’den gelenleri Meytilü İsmi ile anarlar.Kenan ’dan gelenleri Kenanlı ismi ile anarlar.
        Bu ismi geçen Hubyar evlatlarından gelen Allah Muhammed Ali yolundan ayrılmayıp Hubyar Ocağına yakışan ocakzadeler Hubyar yolunu yürütebilmişlerdir. Hubyar’ın yolu ürfan makamı Kırklar Hulki Rıza vücud-u Keçe aklen, ilmen, zikren Fahr-i kainat Muhammed Mustafanın ümmeti, İmam Ali yolu , İmam Hüseyinin postuna aşk-ı niyaz etmektir.
    Hırsızlık, huysuzluk, haram yeme, zina işleme,talibini nikahına alma, haksız yere kadın boşama, Hak’kın binasını yıkıp adam öldürme, fesatlık yapıp kimseyi öbür şahısa takma, verasil Cenab-ı Allah’ın emrini tutmayıp nehini tutan kişiler Dede olarak posta ve mimbere oturup o topluma halgacık namazı kıldıramaz..
      Hubyar Sultan’ın bir, ismi de Abdal Dedem diye söylenir. Mesela Sivas vilayetinde yüceliğini ve dedeliğini ispat etmek için asılan Pir Sultan Abdal o dahi Abdal ismiyle anılmıştır. Davaya dostluğa çağa söylemiş olduğu deyişlerin son beyitlerinde ne derse desin Pir Sultan Abdal’ın noktalarını koymuştur. Pir Sultan Abdal, Güvenç Abdal, Teslim Abdal, Kaygusuz Abdal gibi... Tüm Alevi kültürünü yayanların, dervişanlarının çoklarının ismi Abdal olarak anılmıştır.
        Hubyar Derviş, padişahın fermanı ile vergilerden ,askerlikten ve devlete karşı tüm yükümlülüklerden muaf tutulmuştur..Bu gibi muafiyetlerden istifade etmek isteyen menfaatçiler  gerek civar köylerden gerekse  İstanbul  Topkapı sarayından çeşitli meslekleri bırakarak  HUBYAR  Derviş 'in etrafında inanarak toplananlar arasına sızmışlar... ve içlerinden zinharlarını asla kesmemişlerdir.