İstanbul’da Hz. Hüseyin’in Kızlarının Türbesi
Çifte Sultanlar Türbesi, 1903* |
İstanbul’un fethiyle birlikte Bizans'tan tevarüs edilen kilise, manastır ve küçük ibadetgâhların bir kısmı padişah, devlet erkânı ve bazı nüfuzlu şahıslar tarafından cami ve medreseye dönüştürülmüştür. Bu yapıların biri de Koca Mustafa Paşa Camii’dir.
Koca Mustafa Paşa Külliyesi cami, medrese, sıbyan mektebi, imaret, türbeler, hazire, sebiller, Sünbül Sinan Dergâhı ve Zincirli Servi olarak bilinen tarihi ağacı bünyesinde barındırır. Külliyenin avlusunda yer alan türbelerden birisi de halk arasında yaygın olarak Çifte Sultanlar şeklinde tanınan Hz. Kerimeteyn-i Muhteremeyn Hz. Hüseyin’in iki kızının türbesidir.
II. Bayezid şehzâde iken Amasya’da sohbetine katıldığı Muhammed Cemaleddin el-Halvetî (öl. 1493, 1494, 1505) İstanbul’a davet etmiş, Koca Mustafa Paşa da şeyhten İstanbul’da kalmasını rica ederek caminin harimindeki hankâhı ona tahsis etmiştir. Böylece bu tekke Halvetîliğin İstanbul’daki ilk hankâhı olmuştur. Muhammed Cemaleddin’den sonra yerine, şeyhin vasiyeti üzere, Sünbül Sinan olarak tanınan halifesi Yahya b. Ali (öl. 1529) geçmiştir. Sünbüliye adını alan bu tarikat İstanbul’da faaliyet gösteren ilk tarikat kabul edilir.
Koca Mustafa Paşa Camii’nin bulunduğu mekân, Abbasî halifesi Harun er-Reşid veliaht iken 163 (779-780) ve 165 (781-782) yıllarında Bizans’a karşı düzenlenen ve İstanbul’a kadar uzanan seferlerle de irtibatlandırılmıştır. Bu seferlerde İstanbul’un yarısı fethedilmiş ve Bizans imparatoru ile sulh anlaşması yapılmıştır. Bunun üzerine halife, imparatordan küçük bir yer talep etmiş ve o zaman Kızlar manastırı bulunan bu semtte kale inşa etmiştir.
Koca Mustafa Paşa külliyesi içinde avlunun ortasında yer alan tarihî mekânlardan biri Çifte Sultanlar olarak bilinen açık türbedir. Bu türbede medfun bulunan Çifte Sultanların Hz. Hüseyin’in iki kızı olduğu rivayet edilmektedir. Türbenin ne zaman inşa edildiği bilinmez. Türbenin Hz. Hüseyin’in kızlarına ait oluşu hakkında bilinenler menkıbelere ve halk inanışlarına dayanmaktadır.
Türbe II. Mahmud zamanında (1808-1839) tamir edilmiş ve bugünkü görünümünü almıştır. Sünbül Efendi’yi ziyarete gelen II. Mahmud’un dikkatini avludaki türbe çekmiş, türbenin Hz. Hüseyin’in çocuklarından birinin Bizans’a esir düşen kızına ait olduğunu öğrenince 1228 (1813) yılında buraya türbe yaptırmaya karar vermiştir.
Padişah tamir öncesinde türbe hakkında vakanüvis Hoca Asım Efendi’den bilgi istemiştir. Asım Efendi, Hz. Hüseyin zamanında Rumeli bölgesinde bir savaşın vuku bulmadığı, dolayısıyla kızlarından birinin Bizans’a esir düşmesinin mümkün görünmediği cevabını verir. Yine de burada medfun olan kişinin Hz. Hüseyin’in neslinden bir şerif olması ihtimalinden dolayı türbenin yapılmasını tavsiye eder (5 Receb 1228/4 Temmuz 1813).
Türbenin etrafındaki parmaklıklar bu tamiratın hatırasıdır. Parmaklıkların üst kısmında kuşak şeklinde yerleştirilen sekiz levhadaki sekiz beyit Vakanüvis Mehmed Esad Efendi’ye ait olup 1227 (1813) tarihinde Yesarizade Mustafa İzzet tarafından talik hattıyla yazılmıştır:
Bu meşhed kim ziydretgâh-ı erbab-ı muhabbettir
Gubar-i anberini kuhl-i erbab-i basirettir
Kafes ya Hû tehîdir sanma etrafında bu câyın
Müşebbek âşiyân-ı tutiyan-ı bağ-ı cennettir
Viren feyz ü şeref bu gülistân-ı cennet-âsâya
İki gül-gonca-i gülnahl-i gülzâr-ı siyaddettir
Şehid-i Kerbelâ Sultan Hüseyn’in duhterânından
İki sultan medfun olduğu bunda rivayettir
Bu câye ihtiramı Gazi Han Mahmud-ı Adlî'nin
Delil-i yümn ü tevfik ü saadettir keramettir
Bu câ-yı pakı tezyin itmeden ol kutb-ı devranın
Muradı hanedan-ı Mefhar-i kevneyne hürmettir
O hakan-ı keramet-şan ü arif şah-ı agâhın
Bu hizmette muvaffak olduğu bi-rayb ü minnettir
Ola sad-sal mamur ü muammer taht-ı âlide
Vücud-i lazımü’l-mevcudu Mevlâ’ya emanettir
Sahabe levhasında ise "Makam-ı Hazret-i İmam-ı Hüseyn-i Kerremeynü'l-Mükerremeyn" şeklinde adlandırılan türbe hakkında şu kıta yazılıdır:
Kerremeynü 'l-Mükerremeyn
Bi-hakk-ı Seyyidi ‘l-Kevneyn
Nur-i ayneyn İmam Hüseyn
Şefaate ir-gör (erdir) bizi
Çifte Sultanlar türbesi ile ortak tarihi geçmişe sahip olan bir diğer mekân Zincirli Servi'dir. Servi ağacının gövde kısmı ahşap bir mahfaza içine alınmıştır. Bu ahşap mahfazanın kafesli pencerelerinin üst kısmındaki levhalarda Yesarizâde'nin hattıyla yazılmış bir şiir bulunduğu ve bu levhaların yakın zamanda yerinden kaldırıldığı bildirilmektedir. Bu şiirde Zincirli Servinin bulunduğu mekânın uhreviyyetinden bahsedilmektedir. Tanyeli, bu şiirin Vakanüvis Pertev'e (1807-8) ait olduğunu söylemektedir ki, şairin matbu Divan'ında bu şiir mevcuttur. On yedi beyitlik bu şiirde aynı zamanda Çifte Sultanlar meşhedinde Dördüncü İmam Ali Zeynelabidin'in (imam-ı çarümin) kızının medfun olduğu zikredilmektedir:
Bu servün zıllı sünbülzar-ı cennetden ibaretdür
Bu servün saye-endaz oldığı yer bağ-ı cennetdür
Görindi bunda ruhaniyyet-i fahr-i cihan dirler
Ziyaret eylemek bu cayı ehl-i aşka sünnetdür
İmam-ı çarüminün duhter-i sad-ahter-i paki
Bu câya geldi bunda meşhedi meşhûd u müsbetdür
Bu serv-i ahzar altında mülaki oldılar Hızr'a
Bu câ-yi pakde ruhaniyan vakf-ı ibadetdür
Murad-ı Pertev-i nâ-çiz bu nazm-ı hakikatden
Azizân hak-i pak-i kabrine ikram u hürmetdür
Hüseyin Vassaf ise yukarıdaki şiirin yerinde Mesnevîhân İlmî Efendi'ye ait olan on üç beyitlik farklı bir şiirin yazılı olduğunu kaydetmiştir. Bu manzumede de Çifte Sultanlar' a atıf vardır:
Zihi Şah-ı rusul neslinden iki gevherîn-vâlâ
Hemişe bu makama ruhları oldu şeref-efzâ
Ne hoş gül-goncalar gülzar-ı cennetden açılmışdır
Bu sünbülzâra bûy-efşân olmuş dû-melek-sima
Hüseyin hazretleri duhterlerinden Fatıma, Zeyneb
Behişt-âsâ olur medfenleri cana ferah-bahşâ
İki sultan-ı zi-şan ile pire istinadından
Bu bir zencirli servidir kıyam üzre durur hâlâ
Camii ve müştemilatı Sultan Abdülmecid ve II. Abdülhamid dönemlerinde de önemli ölçüde tadilat geçirmiştir. Bu sırada Çifte Sultanlar türbesinin de tezhib olunduğu bildirilir. Tespit edilebilen tamirat defterlerine göre Abdülmecid döneminde 1-7 Şevval 1264 (31 Ağustos-6 Eylü11848) ve 29 Muharrem 1265 (25 Aralık 1848) tarihlerinde türbenin şebekesinin yaldızının elden geçirilmesi için tahsisat tayin edilmiştir. Ancak bu yenilemelerin türbenin II. Mahmud dönemindeki görüntüsünde temelli bir değişiklik meydana getirmediği söylenebilir.
İmam Suyutî'nin Risalesi
Çifte Sultanlar Türbesi’nin varlığına işaret eden eldeki en eski bilgi ise Suyutî’nin (öl. 911/1505) Koca Mustafa Paşa Camii’nin şerefiyetine dair yazdığı bir risaleye atfedilmektedir. Risalenin aslı henüz tespit edilememiştir, ancak Türkçe tercümeleri bulunmaktadır. Risalede aynı zamanda bu caminin avlusundaki açık türbede medfun bulunduğuna inanılan Hz. Hüseyin'in kızlarının nasıl İstanbul'a getirildiklerine dair bir menkıbe anlatılmaktadır.
Yapılan araştırma neticesinde Suyutî’nin bu isimde bir risalesini tespit etmek mümkün olamamıştır. Keşfü’z-zünun’da İmam Suyutî'ye ait olduğu zikredilen Buluğu’'l-Emniyye fi Hankâhi 't-Türkiyye adlı eserin Koca Mustafa Paşa Camii'nden de bahsettiği düşünülebilir.
Çifte Sultanlar'ın kabir yerlerini Sünbül Efendi’nin keşfen belirlediği nakledilmektedir. Suyutî'nin Koca Mustafa Paşa Camii'nden bahisle Hz. Hüseyin'in iki kızının menkıbesini yazmış olması 1505 senesinden evvel kabrin cami avlusundaki yerinin tespit edildiğini gösteriyor. Bu da Sünbül Efendi'nin meşihatının ilk devresine tekabül etmektedir. Ayrıca Sünbül Efendi'nin, Mısır'da İmam Suyutî ile görüşmüş olması da kuvvetli bir ihtimaldir. Zira Sünbül Efendi, halifelik icazetini aldıktan sonra mürşidi Çelebi Halife'nin delaletiyle irşad vazifesiyle Mısır'a gönderilmişti.
Bu risalenin tam olarak ne zaman ve kim tarafından Türkçeye tercüme edildiği bilinmemekle birlikte, bir Sinanî kolu dervişi olan Fenaî-i Halvetî tarafından ilk defa manzum olarak Türkçeye tercüme edildiği anlaşılmaktadır.
Risalenin tercümelerinde, sahabe türbelerini bildiren listelerde ve Sefine adlı iki eserde hanını sultanları kastetmek üzere Kerimetan-ı Hazret-i Hüseyin, Kerimeteyn-ı mükerremeyn, Hz. Kerimeteyn-i Muhteremeyn, Hazret-i Hüseyin'in iki kerimesi/kızı şeklinde ifadeler kullanılmıştır. Arşiv belgelerinde ise İmam Zeynelabidin'in iki kerime-i muhteremeleri ifadesi yer almıştır. Ancak günümüzde bu türbe Çifte Sultanlar ismiyle şöhret bulmuştur. Menkıbede Hz. Hüseyin'in iki kızından bahsedilmesine rağmen, tercüme nüshaların biri dışında hiçbirinde adları açık olarak zikredilmez. Çifte Sultanlar türbesinin kuşak yazısında yer alan şiirde de isimleri belirtilmemiştir. Genel olarak ilk rivayetlerde Hz. Hüseyin'in kızları, İmam Hüseyin Kızları olarak geçerken, halk arasında nakledilen yaygın haberleri yansıtan yakın dönemde kaleme alınan birçok eserde Hz. Hüseyin'in kızlarının adları açık bir şekilde zikredilmektedir. Öyle anlaşılıyor ki tarihen Hz. Hüseyin'in kızlarının Sükeyne ve Fatıma olarak tanınıyor olması, yakın dönemde kaleme alınan kitaplarda Çifte Sultanlar'ın bu isimlerle anılmalarına sebep olmuştur.
Tercüme risalelerde hanım sultanların refakatinde Cabir b. Abdullah el-Ensarî ile beş sahabînin de bulunduğundan bahsedilmektedir. Cabir, imparatorun izniyle hanım sultanların defin işlerini yürütür ve cenaze namazlarını kıldırır.
Cabir b. Abdullah, Kerbelâ'dan on sekiz yıl sonra 78/697 tarihinde Medine'de vefat eden tanınmış bir sahabîdir. Kuşatma ya da başka bir sebeple İstanbul'a geldiğine dair tarihi bir kayıt yoktur. Hanım sultanlarla ilgili hikâyenin menkıbevî dokusu içinde Cabir’e yer verilmesinin onun şahsiyeti ve hayatı ile bağlantılı bir anlam taşıdığı açıktır. Cabir'in Yezid'in veliahtlığını desteklememesi ve Osman b. Affan'ın katilleri arasında kabul edilerek Haccac (ö. 95/714) tarafından ellerinin kurşunla damgalatılması, ayrıca Hz. Hüseyin'in torunlarından Muhammed el-Bâkır'ın talebeleri arasında bulunması onun Ehl-i Beyt muhibbi kabul edilmesi için uygun sebeplerdir.