KARIŞIK

Kerbela Şehidleri: Ali Asgar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kerbela Şehidleri: Ali Asgar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2016 Pazartesi

Kerbela Şehidleri: Ali Asgar

Kerbela Şehidleri: Ali Asgar

Ali Asgar, İmam Hüseyin'in kollarında
Muhammed Han Deştî, Devazdeh Bend
İran Meclis Kütüphanesi
Abdullah Ali Asgar, İmam Hüseyin’in (as) en küçük oğludur. Annesi, İmriü’l-Kays b. Adiy’in kızı Rübab’dır. Medine'de doğmuştur. Kerbelâ’da şehid olduğunda altı aylık olduğu rivayet edilmiştir. 

Tarihçi Yakubî (ö. 292/905’ten sonra), rivayetinde, İmam Hüseyin’in Kerbela’da dünyaya gelen bir oğlundan da söz etmektedir. Bu bebeğin adının Abdullah olduğunu söyleyen Yakubî’ye göre bebek, o esnada altı aylık olan Ali Asgar’ın küçük kardeşidir.

Yakubî’nin rivayetine göre İmam Hüseyin, Âşura Günü savaş meydanına gitmek için atına bindiğinde, kadınlar, birkaç dakika önce dünyaya gelen bir bebeği kucağına verdiler. İmam Hüseyin de bebeğin kulağına ezan okudu. Bu esnada bebek, boğazına isabet eden bir okla şehid oldu. İmam Hüseyin oku bebeğin boğazından çıkarıp kanını üzerine sürdü ve “Vallahi ey bebek, sen Allah katında Salih’in dişi devesinden daha değerlisin. Deden de Allah katında Salih’ten daha değerlidir!” buyurdu.

Bu rivayeti yorumlayan şarihler, İmam Hüseyin’in bu sözünü şöyle şerh etmişlerdir: “Nasıl ki Allah Salih Peygamber’in dişi devesini öldüreni helak ettiyse bu bebeği öldüreni de helak edecektir.”

Sonra İmam Hüseyin bebeğin naaşını oğullarının ve yeğenlerinin naaşlarının yanına yatırdı.

Bu rivayeti Yakubî dışındaki tarihçiler ve maktel müellifleri nakletmemiştir. Öte yandan İmam-ı Zaman’dan (af) nakledilen Nahiye-i Mukaddese Ziyareti’nde yalnızca tek bir bebekten söz edilmiştir. O  da, altı aylıkken şehid edilen Abdullah’tır.

“Babasının kucağında katledilen süt çocuğu, bebek Abdullah b. Hüseyin’e selam olsun!”

Abdullah ile Ali'nin farklı iki bebek mi, yoksa aynı bebek mi olduğu konusunda tarihçi Resul Caferiyan şöyle bir yorumda bulunur:“Kerbela'da büyük ihtimalle tek bir bebek vardı. Adının Ali olarak zikredilmesinin nedeni, büyük babasının adına teyemmün ve teberrüktür. Aynı zamanda Abdullah ismine sahip olması da mümkündür. Nitekim neseb âlimi Amrî (V./XI. yüzyıl) İmam Hüseyin'in Ali adında iki oğlu olduğunu nakleder: Ali Ekber ve Ali Asgar (İmam Zeynelabidin).

Abdullah Şiîler arasında Ali Asgar diye tanınmaktadır.

*
Ali Asgar’ın ne şekilde şehid olduğu konusunda dört farklı rivayet bulunmaktadır.

Birinci rivayet:
10 Muharrem 61/10 Ekim 680 Âşura Günü, İmam Hüseyin, kılıç sallamaktan yorgun düşmüş halde çadırının kıyısına çöküp oturmuştu. Sonra küçük oğlu Ali Asgar’ı getirdiler. İmam Hüseyin bebeği dizine oturtmuş, öpüp kokluyordu. Bu esnada Esed Oğullarından biri bir ok fırlattı ve ok bebeğin boğazını deldi. İmam Hüseyin bebeğin boğazından akan kanı avucuna aldı, havaya savurup, “Rabbim! Nusretini bizden aldıysan, bize daha hayırlısını ver ve intikamımızı şu zalimlerden al!” dedi.

İkinci rivayet:
İmam Hüseyin, 10 Muharrem 61/10 Ekim 680 Âşura Günü, düşman askerleriyle çarpışmak için savaş meydanına doğru hareket etmişken Hz. Zeyneb (as) kucağında Ali Asgar’la çadırından dışarı çıktı. İmam Hüseyin’e bebeğin üç gündür su içmediğini hatırlatıp, bir damla olsun su talep etmesini istedi.

İmam Hüseyin bebeği kucağına alıp düşmana seslendi:

“Ey topluluk! Şiîlerimizi ve Ehl-i Beytimizi öldürdünüz, geride sadece bu bebek kaldı. O da susuzluktan dudaklarını emiyor. Ona bir yudum su verin!”

Bu esnada bir düşman askerinin yayından fırlayan ok, bebeğin boğazına isabet etti. Bunun üzerine İmam Hüseyin şöyle dedi:

“Allahım! Önce yardım vaadiyle bizi çağıran, sonra bizi öldüren bu toplulukla bizim aramızda sen hüküm ver!”

Üçüncü rivayet
Ebu Mihnef şöyle rivayet eder: “İmam Hüseyin çökmüş, oturmuştu (ayakta duracak, çarpışacak gücü kalmamıştı), bir bebek ona doğru geldi. İmam Hüseyin bebeği dizine oturttu. Bebeğin adının Abdullah olduğu söylenmiştir. Esed kabilesinden Ukbe b. Beşir bana anlattı: İmam Bâkır bana, ‘Esed Oğullarında bizim bir kanımız var.’ dedi. ‘Allah size rahmet eylesin, benim günahım nedir? Ve bu kan kimin kanıdır?’ dedim. İmam Bâkır, ‘Hüseyin’in bebeği ona doğru gelip kucağına oturdu. O esnada siz Esed Oğullarından biri bir ok fırlatıp bebeği öldürdü. İmam Hüseyin kanı avuçladı, havaya serperken: Allahım! Bize nusretini göndermedin, bunu hayırlı bir yerde sakla ve intikamımızı zalimlerden al! dedi.”

Dördüncü rivayet
İbn A’sem’in (ö. 320/932’den sonra) naklettiği sahih kabul edilen rivayet ise şöyledir:

10 Muharrem 61/10 Ekim 680 Âşura Günü, İmam Hüseyin, İmam Hasan’ın yadigârı Kasım’ın cansız bedenini oğlu Ali Ekber’in naaşının yanına yatırdıktan sonra haykırdı:

“Resulullah’ın haremini savunacak kimse yok mu? Ehl-i Beyt hakkında Allah’tan korkan bir muvahhid yok mu? Allah’a ümit bağlayıp bize sığınma verecek kimse yok mu? Allah’a ümit bağlayıp bize yardım edecek kimse yok mu?”

Ali Asgar'ın şehid düştüğü makam
Kerbela
İmam Hüseyin’in bu sözlerini duyan kadınlar ve çocuklar ağlaşmaya başladı. Sonra İmam Hüseyin, Hz. Zeyneb’den (sa) en küçük oğlu Ali Asgar’ı getirmesini istedi: “Oğlumu getir de vedalaşayım!” Hz. Zeyneb bebeği ağabeyine verdi. İmam Hüseyin bebeği kucakladı, öpmek istedi. Tam o esnada Hermele b. Kahilî bir ok fırlattı. Ok bebeğin boğazını deldi. İmam Hüseyin kız kardeşine bebeği almasını söyledi. Sonra iki avucunu bebeğin boğazından akan kanla doldurup, kanı havaya savurdu. Şöyle dedi:

“Başıma gelenlere tahammül etmek benim için kolay; çünkü her şey Allah’ın mahzarında oluyor!”

İmam Muhammed Bâkır (as) Ali Asgar’ın kanının bir damlasının bile yere düşmediğini rivayet etmiştir.

İmam Hüseyin kılıcının kabzasıyla bebeğe küçük bir mezar kazmış, cenaze namazı kıldıktan sonra onu toprağa vermiştir.

*
Boşnak fakih, şair ve sufî şeyhi Asaf Durakovic, Kerbela Destanı'nda, Ali Asgar’ın şehadetini şöyle anlatır:

Üç günden beri boğazından ne süt ne su geçti yavrumun
Azıcık can gelsin ona, Allah rızası için verin bir yudum
Şayet kendim için istediğimi düşünüyorsanız suyu
Ellerinizle içiresiniz diye ona, size emanet edebilirim oğlumu
Rabbim karşılıksız bırakmaz yapılan hiçbir hayrı, zerre kadar dahi olsa
İstemez misiniz amel defterinize yazılsın son bir hayır daha

Düşman saflarında bir huzursuzluktur baş gösterdi bu sözler işitilince
Lanet üstüne lanet yağdırıyordu bazı askerler İbn Sad ve Yezid’e
İsyandan korkan İbn Sad, döndü taş kalpli bir zebella olan Hermele’ye
Ve ona şu emri verdi: Yayınla ve okunla karşılık ver Hüseyin’in isteğine
Hermele bir an tereddüt etmeden koyuldu oku yaya yerleştirmeye
Üç başlı çatallı okun hedefe ulaşması bir oldu yayın kirişinin titremesiyle

O sipsivri ok delip geçti Hüseyin’in mübarek kolunu
Sonra saplanıp büktü Ali Asgar’ın narin boynunu
Yavrunun minicik yüzü titredi hafif bir tebessümle
O yavru işte bu tebessümle bıraktı kendini ebedî istirahata
Tam bu esnada titreyen zemini yarıp çıkan bir ses yükseldi feleğe
Dedi: Ya İmam, nasıl dayanırım bu masumun kanının dökülmesine

Ali Asgar’ın boynundan akan kanlar ağarken göğe
Gök gürleyerek dedi: Ya İmam, nasıl dayanırım bu olup bitenlere
Böyle bir ağırlığı taşıyamazdı zira yüklense bütün gökkubbe bile
İşte böyle ağır bir yükün altına girmişti şahit olanlar bu hadiseye
Hüseyin, Ali Asgar’ın kanına bulanmış elleriyle dokundu yüzüne
Ve kaldırdı ne eminin ne arşın taşıyabildiği bu yükü tevekkülle

Sonra oğlunun naaşını annesinin kollarına bıraktı Hüseyin
Kılıcıyla bir mezar kazıp o ufacık bedeni çöle defnetmek için
Farkındaydı, yaratılıştan beri var olagelen bütün şerlerin
Yavrusunun ölümüne sebep olan büyük öfkeye dercedildiğinin
Allah katında kurtuluş ümidi kalmamıştı artık Yezidlerin
Kendilerine verilen son fırsatı da ellerinin tersiyle ittikleri için[1]

Ertuğrul Ertekin

kaynak: Allame Seyyid İbn Tavus, Kerbela Şehitlerinin Ardından, çev. Cafer Bayar, İstanbul 2014, s. 86-87; Ebu Mihnef, Kerbela Vakıası, çev. Nuri Dönmez, İstanbul 2010, s. 193; Resul Caferiyan, Teemmulî der Nehzet-i Âşura, Kum 2007, s. 135-137; Seyyid Asgar Nazımzade Kummî, Ashab-ı İmam Hüseyin (as), Kum 2011, s. 194-202.
[1] Asaf Durakovic, Hüseyin Kerbela Destanı, çeviri: Öykü Sezer, İstanbul 2013, s. 86-87.