KARIŞIK

14 Ocak 2016 Perşembe

Tezveren Sultan



           Tezveren  Sultan 


Ulus’tan Kızılay tarafına giderken İtfaiye Meydanı, Esenlik ve Güneşçik
Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan ve bir kıza ait olduğuna inanılan türbe;
daha çok, evlenmek isteyen genç kızlar ve hanımlar tarafından ziyaret ediliyor.

O,ulema değil, sıradan bir insanmış. Fakat dürüst bir kadınmış. Rabia-yı
Adeviyye Hazretleri gibi iki katlı ahşap bir konakta hizmetçi olarak
çalışmaktaymış. Helal kazancını, emeğinin karşılığını yiyormuş. Allah’a
sığınıyor, çalıp çırpmak bilmiyormuş. Kendisine yapılan zulümlere sesle
nmeden katlanıyor, onları Allah’a dahi şikâyet etmiyor, fırsat buldukça
ibadetiyle meşgul oluyormuş.

“Sabah akşam Rabbinin ismini zikret! Ve gecenin bir kısmında Rabbine secde
et! Ve gecenin uzun bir kısmında O’nu tespih eyle!” Ayet-i Kerimesini hayatın
a geçiren bu mübarek kadın, ömrünü Rabia Hazretleri gibi tamamlamış.

Söylentiye göre günlerden bir gün, evin beyi hacca gider. Hanımın canı un
helvası ister. Yardımcısı helvayı karar. Yerlerken hanım:
_ “Ah, burada olsaydı da o da yeseydi! Bey de bunu çok severdi!” der. O anda
Tezveren kalkar, bir çanağa helva doldurup, bir anda Kâbe’de olur, beyi bulur ve çanağı uzatır.”

_ “Üzülme, hanımım! Verdim geldim!” der.

Kadın inanmaz. Güler geçer. Hâlbuki o gerçeği söylemektedir, bir anda tay-i
zaman tay-i mekân etmiş, verip gelmiştir. Durumun gerçekliği, evin beyi hacdan
helva çanağıyla dönüp gelince ve:

_ “Hacda sen de bizimleydin. Helva ne kadar güzeldi! Sıcacık yedik! Eline
sağlık!” diyince anlaşılır. Kerameti bu şekilde ortaya çıkınca, Tezveren Sultan
olarak anılmaya başlar. O nedenle de bitişikteki cami avlusuna gömülmesine
karar verilir ve o mekân ziyarete açılır.

Yaşamakta olduğu konak, Ankaralı zengin bir aileye aitmiş. Yanında avlusunda
kabirler bulunan bir cami varmış. Aradan yıllar geçmiş. Şehir planı değişmiş.
Bu mübarek kadının çalıştığı ve barındığı konak ve bitişiğindeki cami yıkılmış.
Avlusundaki mezarlar başka bir yere nakledilmiş. Bu kabirlerden biri
Tezveren Sultan’a aitmiş. Sıra ona geldiğinde dokunamamışlar. Yıkmak için
vurdukları baltalar kırılmış. Rüya kanalıyla da uyarılar alınca, şimdiki haline
getirip, o kabri öyle, üç yol ağzında, kavşağın tam ortasında bırakmak mecburiyetinde kalmışlar.

Cami bile yıkılabiliyor ama bir kabre ilişilemiyor. Bu ibret vesikası olan bir
olaydır. Ulus’ta, Anafartalar Caddesi’nde bulunan bu türbe, yol ortasında oluşu
nedeniyle, herkesin ilgisini çekmektedir. Kabrinin üzerinde: "Selçuklu
Ulularından Tezveren Sultan Ruhuna Fatiha" yazılıdır.

Allah-ü Teala, iyi kullarını koruduğu gibi bedenlerini de koruyor. Asırlarca
toprak altında bedenini çürütmeden muhafaza ettiği gibi kabrini de bir nedenle
korumaya alıyor. Orada ayeti Kerime’lerin tecelli ettiğini görüyoruz.

Allah, bir ayette, yaklaşık anlamıyla: “Veli kullarım, koruyucu kubbem
altındadır.” demektedir. Evliyalar gizlidir. Ne namazla olur, ne niyazla...

A’raf suresi iki yüz beşinci ayetteki “Rabbini gönülden, yalvararak, boynu
bükük ve ürpererek, hafif bir sesle sabah akşam zikret! Sakın gafillerden
olma!” emrine uyan bu kullar için korku kalmaz. “Öyle erler vardır ki onları ne
bir ticaret ne de bir alışveriş, Zikrullahtan ayrı koymaz.” denilen Nur Suresi
otuz yedinci ayetteki gibi çalışmaları, Allah’ı anmalarına mani değildir. O
nedenle de erenlere karışmışlardır