KARIŞIK

DÜZGÜNBABA ZIYARETGAHI ..DERSİM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DÜZGÜNBABA ZIYARETGAHI ..DERSİM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Şubat 2016 Salı

DÜZGÜNBABA ZIYARETGAHI ..DERSİM

DÜZGÜNBABA ZIYARETGAHI ..DERSİM






Nazımiye ilçesine 15 Km. uzaklıkta bulunan Düzgünbaba Ziyaretgahına iki ayrı yoldan ulaşılabilinir. 1. yol Tunceli merkezi tarafından gelenler kıl köyü üzerinden gelirler. 2. yol ise ilçemiz Nazımiye merkezinden günlüce ve çevrecik köylerinden geçerek ulaşabilirler. Ziyaretgahın esas yeri çok dik yamaçlı olduğu için ancak yaya olarak ulaşılır. Ziyaret yeri bir mağaranın içerisindedir. mağaranın çapı yaklaşık 30 - 50 metre uzunluğunda olup 15 metre genişliğindedir. Yöre halkı tarafından ziyaretçilerin konaklanabilmesi için bir ev yapılmıştı. Ancak bu yer ziyaretçilerin can güvenliği olmadığı için, günümüzde geceleri konaklamaya elverişli bir yer değildir. Zaten evin çatısıda sökülmüş durumdadır. Düzgünbaba dağının yüksekliği yaklaşık 2100 m. civarındadır.

Ziyaret yerinin 50 - 100 m. yukarısında bulunan Çele mağarasıda halk tarafından şifa suyu olarak adlandırılan su bu mağarada bulunmaktadır. Bu su söylentiye göre bir çok hastalığa devadır. Ziyaretçiler bu sudan hem içerler hemde birlikte getirdiği kaplara doldurup geldikleri yerlere birlikte getirirler. Sifa suyu ne fazlalaşır (aşağı doğru akmaz) ne de azalır. Fakat kalbi temiz olmayanların önünde bu suyun kuruduğu söylenmektedir.

DÜZGÜNBABA´DA SiFA ARAMAYA GELENLER

Düzgünbaba Ziyaretgahı, gerek yöre halkı tarafından ve gerekse tüm Türkiye genelinde yaşayan Alevi nüfusu tarafından kutsal sayılan bir yerdir. Özellikle Hasta olanlar, çocuğu olmayanlar her yıl Düzgünbabaya akın etmektedirler. Bu nedenle her sene Tunceli halkı olduğu gibi Erzincan, Sivas, Istanbul, Ankara, İzmir, Tokat, Erzurum, ve daha bir çok şehirler olduğu gibi yurt dışında ikamet eden binlerce Alevi vatandaşlar tarafındanda ziyaret edilmektedir.

DÜZGÜNBABA´DA YASANAN SORUNLAR ÇÖZÜLÜYOR

Ziyarete gelenler aynı zamanda çok ciddi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Ziyaret yerine giden yol asfaltlı olması gerekirken şuana kadar maalesef stabilise bir duruma bile sahip değildir. aldığımız haberlere göre Yol yapımına başlanmıştır ve bu yıl içerisinde tamamlanacaktır.

DÜZGÜNBABA´DA YENi CEMEVi

Gelen Ziyaretçilerin birlikte getirdikleri kurbanları rahat bir ortamda kesebilmeleri, yapılan Cemlere katılabilmeleri ve Konaklamaları
için Nazımiye Belediyesi öncülüğünde 2000 yılında "Düzgünbaba ve Ziyaretleri Kültür,Kalkınma ve Tanıtım Derneği" kurulmuştur.
Kurulan dernek Düzgünbaba da yeni bir Cemevi kurulmasını kararlaştırmıştır.
Yeni Cemevi o tarihten itibaren maddi sıkıntılara rağmen yapılmaya başlandı. fakat bir türlü bitirilemedi. Alevi kuruluşları ve Alevi işadamları yeterli çaba sarfedemediler. Şu anda bitmiş olmasına rağmen 75 milyar Türklirası ödenmesi gereken borç durmaktadır. Düzgünbaba Cemevi resmi olarak 12 Ağustos 2005´te faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Yolun asfaltlanıp bitmesi durumunda Ziyaretçi sayısında çok önemli bir atışın olacağına ve ilçe ekonomisine katkıda bulunacağına inanıyoruz.


Düzgünbaba Cemevi yaklaşık 500 m2´lik bir alan üzerinde kurulmuştur. Cemevinde Büyük bir Cem odası, Misafir ağırlama yeri, Duşalmayerleri, WC, Kütüphane, Mutfak, Çamaşırhane, Yemekhane, Kurbankesme yerleri ve 7 Ailenin kalabileceği pansiyon yerleri mevcuttur.

DÜZGÜN BABA (SAH HAYDAR) ZiYARET YERi HiKAYESi

DÜZGÜN BABA (ŞAH HAYDAR) ZİYARET YERİ HİKAYESİ Hz. Ali evlatlarından 7. İmam Musa Kazım'ın neslinden büyük Türk mutasavvıfı Hacı Bektaş-ı Veli (1209/1210-1270/1271) (çoğunluğun katılmadığı bazı araştırmacıların görüşüne göre 1248-1337) Xlll'ncü Yüzyıl'da (Anadolu Selçuklu Devleti döneminde) Horasan'dan ayrılıp; 1264 yılında Erzincan üzerinden Anadolu'ya geçerken; o zamanlarda halkı arasında Zerdüşt dini özelliklerine de rastlanan Dersim bölgesine Alevîliği anlatmak için üç halife gönderir. Bu halifelerden birincisi, Şah Kasan/Kasan Halife'dir ve Pertek ile Hozat taratma gider. Bu halifelerden ikincisinin Kalmamsır olduğu ve bir inanışa göre; Büyükyurt tarafında sırra erip kaybolduğu söylenmektedir. Diğer bir inanışa göre ise; Günlüce köyünde yaşamış ve orada
ölmüştür.
Bu halifelerden üçüncüsü, (8'nci imam Ali Rıza'nın oğullarından) Seyyid Mahmud Hayrani olup;Mazgirt Dedebağ (Bağın) köyü ve Nazimiye Bostanlı köyü bölgesinde bir süre kaldığına ve sonra Konya ili Akşehir ilcesine döndüğüne ve orada 1268 yılında öldüğüne inanılır. (Halen türbesi Akşehir'dedir.) İnanışa göre; oğlu (kardeşi veya amcası da olabilir) Hacı Kureyş, Bostanlı köyü Zeve mezrasında yaşamıştır, işte onun da (muhtemelen birinci) oğlu Şah Haydar/Ak Haydar'dır.
Bazı araştırmacılara göre; Şah Haydar, Silvan'da öldürülen ve Zaza Türkleri tarafından Tunceli bölgesine getirilerek sonradan Sultan Baba/Tacik Baba ismiyle anılan ve ziyaret yeri haline getirilen dağa gömülen Celaleddin Harzemşah'ın komutanlarından/beyierinden biridir. Celaleddin Harzemşah'ın diğer beyleri gibi, bir süre Selçuklu Sultanı'na bağlı kalmış ise de daha sonradan başkaldırarak Tunceli bölgesindeki dağlara sığınmıştır.
Bazı araştırmalara göre ise; seyyidler dönemi öncesi bölge mitolojisinde yer alan bir figürdür (bölgeyi en çok etkisi altında bırakan Sümerler döneminden kalma kutsal değerlerden biridir ya da İran halklarının tanrı Mithrasi'na ait kültün bir devamı durumundadır) ve kaynaşma sürecinde o, Kureyş Baba'nın oğlu olarak bir kutsal dağ biçiminde yaşamım sürdürmektedir. Hititlerin gök/fırtına tanrısı ile dahi bir benzerliği vardır.Kendisi, (güneş ya da gök tanrılarının simgesi olan) bir kartalla simgelenir ve gökyüzünde kanat çırptığına inanılır. Haskar/Haskal, Jel/Zel ve Karsniye/Karsni/Kesni isimlerinde üç kızkardeşi vardır. Bugün bunlar da bölgedeki dağ isimleri olarak bilinmektedir. Haskar, Düzgün Baba'nın en küçük ve en sevdiği kızkardeşi olduğundan yanıbaşındadır. Karsniye ise her sonbaharda Düzgün Baba'ya dört tane dağ keçisi göndermektedir.

Efsaneye göre; Şah Haydar, Bostanlı köyü Zeve mezrası yakınlarındaki Zergovit Tepesi'nde yaptığı evinde, hayvanlarım otlatıp onlarla ilgilenmektedir. Yaz-kış hayvanlarım en iyi şekilde beslemektedir.Özellikle kışın en çetin günlerinde bile hayvanlar besili olmaktadır. Bu durum babası Kureyş'in dikkatini çeker ve "Hele bir bahayım, kışın ortasında hayvanlara ne yediriyor?" diyerek, hayvanların bulunduğu yere gelir. Bu sırada Şah Haydar, elindeki çubuğunu kuru meşe ağaçlarına dokundurmaktadır. Çubuğun değdiği her ağaç yeşermekte ve hayvanlar da bu taze yaprak ve sürgünleri yemektedir. Kureyş Baba, sessizce geri dönmek ister. Ancak, o sırada bir keçi aksırmaya başlar. Şah Haydar ise keçiye dönerek, "Ne oldu? Babam Derviş Kureyş'i mi (Mahmud'u mu) gördün ki bu kadar hapşırırsın?" der ve arkasına baktığında,kendisine görünmeden gitmeye çalışan babasını görür. Babasına ismi (ve lakabı) ile hitap ettiği için çok utanır ve mahcubiyetinden dolayı Düzgünbaba Dağı denilen tepeye çıkar. Rivayet olunur ki; Şah Haydar, babasına ismen hitap ettiği için kaçtığı zaman, ayağında kışın karda giyilen hedik veya lekan varmış. Bu hediklerle Zergovit Tepesi'nden Düzgünbaba Tepesi'ne kadar (takriben beş kilometre) üç adım atmış ve bastığı her yerde hedikler tasa iz bırakmış olup, bu izler hala durmaktadır. İki tanesi (bazılarına göre atma ait olanları), (40 gün süreyle) çile doldurmak için yaşamaya başladığı "Çele" ismi verilen mağaranın içindedir.
Burada yaşamaya başlayan Şah Haydar'ın bir iki gündür eve gelmemesinden şüphelenen annesi, durumu babasına bildirir. Kureyş Baba, müritlerinden bazılarım onu aramaya ve durumunu öğrenmeye gönderir. Müritler, onu 2100 metre yükseklikteki bu tepede bir mağarada bulurlar ve durumunun iyi olduğunu öğrendikten sonra tekrar Zeve'ye dönerler. Babasına "Durumu düzgündü, merak edilecek bir şey yok. Selam ve hürmet eder, ellerinizden öper."derler. Bu "durumu düzgündü" sözü dilden dile dolaşır ve asıl adı Şah Haydar olan bu zata, artık bir süre sonra Düzgün Baba olarak bir isim atfedilir. O günden bu güne Düzgün Baba olarak söylenegelir.
Nazimiye'de bulanan bu ziyarete genelde kısır kadınlar, erkek çocuğu olmayanlar, hasta ve sakat kişiler gitmektedir. Halk arasındaki kimi sorunlar ve anlaşmazlıkların bile, adaletine güvenilen bir yargıç gibi, ona havale edildiği de olmaktadır. Halen mezar yeri, yığma taşlarla çevrili olarak Düzgünbaba Tepesi'nin zirvesinde bulunmaktadır Bazılarına göre bu mezar Mehmet isimli bir dervişin/seyyidin mezarıdır. Çünkü Düzgün Baba sır olmuştur, mezarı olamaz. Bu mezarın yakınında da Düzgün Baba'nın yaşadığına inanılan mağara vardır.Ayrıca mezarın hemen yakınındaki bir zirvede taştan yapılmış üç adet (muhtemelen) top kalıntısı vardır.Ancak ne olduğu net olarak anlaşılamamakla beraber bu kalıntılar da yörede yaşayan insanlar tarafından (cengaverliğine bir işaret olarak) Düzgün Baba'nın topları (bazen kız kardeşleri ve Munzur Baba ile karşılıklı haberleştikleri sevgi topları) olarak kabul edilir ve zaman zaman kendiliğinden ateşlendiğine (top seslerinin Cemlerde Söylenen Bir Deyiş duyulduğuna) inanılır. Bu ziyaret yerine her yıl yaklaşık 5000 kişi gelmektedir. Ziyaretçiler genelde kayaları öperler, kurban keserler, mum (çıra) yakarlar. Bazı ziyaretçiler ise geceyi de mağarada geçirirler. Böylece rüyalarında Düzgün Baba'yı (beyaz sakallı bir ihtiyarı) görüp dilekleri ile ilgili bir işaret almaya çalışırlar. Bu amaçla daha önceden mağara içerisinde (kadınlar için) bir konaklama yeri yapılmıştır. Bazı ziyaretçiler, Düzgün Baba'nın yaşadığına inanılan mağaranın yakınındaki bir başka küçük mağara içindeki ince ince akan ve tas şeklindeki su kaynağından (tas çeşmesinden) su içerek kendi iyiliklerini ölçerler Söylendiğine göre; kalbi temiz (iyi ruhlu) olanlar rahatlıkla su içebilirken; kalbi kötü (kötü ruhlu) olanlar veya inanmayanlar, su içmek için eğildiklerinde, su kana dönüşür veya kurur ve içilemez hale gelir. Buradaki taşlarda Düzgün Baba'nın uzanarak yattığı farz edilen bir yatma yeri izi de vardır. Yine bazı ziyaretçiler, Düzgünbaba (Çele) mağarasının bulunduğu yerden 3-4 adet küçük taş toplayarak evlerine götürürler; bunları beyaz bir bez torba içine koyup, bereket getirsin diye, genelde mutfaklarına asarlar. Perşembe'yi Cuma'ya bağlayan gecelerde ise, torbaya yakın bir yerde mum yakılır ve böylece Düzgün Baba hatırlanır. Çok inananlar yemin ederken/and içerken; bu torbaya ellerini koyarak ve "Düzgün Baba çarpsın ki. Düzgün Baba adına vb." diyerek yemin ederler. Yemin ederken, güvence vermek için Düzgün Baba'nın adının kullanılması, Düzgün Baba'nın çok dürüst, doğru, adaletli ve sözüne güvenilir bir kişi olduğunu göstermesi açısından "Düzgün" olarak konan adım da bir başka açıdan açıklıyor olabilir. Halk arasında Düzgün Baba adım kullanarak yapılan dua ve beddualarda oldukça yaygındır. Çocuğu olmadığı için Düzgün Baba'ya çıkıp da dua edenler, çocukları olunca, adım da çoğunlukla "Düzgün" olarak koyarlar.
Muhammed geliyor,
Ali de önündedir.
Muhammedi sorarsan;
O bizim dedemiz.
Hazreti Ali'yi sorarsan;
O bizim kolumuz kanadımız.
İmam Hüseyin'i sorarsan;
O Kerbela şehididir.
Bektaş Veli'yi sorarsan;
O el'in üstündeki el'dir.
Kureyş'i sorarsan;
O sır keramet sahibidir.
Düzgün Baba'yı sorarsan;
O murad kapısıdır.

Yararlanılan Kaynaklar:
1. Danık Ertuğrul, Koç ve At Şeklindeki Tunceli Mezartaşları, Türk Kültürünü Araştırma EnstitüsüYayınları, İkinci Baskı, Ankara, 1993.
2. Güven Kenan, Tabiat Güzellikleri ve Kültürel Değerleri İle Tunceli, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını-Sayı:52, Ankara, 1991.Kalafat Yaşar, Dr., Doğu Anadolu'da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını-Sayı:112, Genişletilmiş ikinci Baskı, Ankara, 1995.
3. Yolga Mehmet Zülfü, Nazimiye Eski Kaymakamı, Dersim (Tunceli) Tarihi, Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı Yayınları, Yayın No.:9, Ankara, 1994.
4. Kemali Ali, Erzincan Eski Valisi, Erzincan, Kaynak Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul, 1992.
5 Aksoy Gürdal, Mithra'dan Bava Duzgın'a: Dersim'de Antik Dönem İnançlarının Sürekliliği Üzerine,Makale (Munzur isimli derginin 2000/2 sayışı sayfa:22-67), Ankara, 2000.
6. Yörede yaşayan halkın birbirlerine aktardıkları hikayeler.
7. Nazimiye Kaymakamligi