KARIŞIK

23 Mart 2016 Çarşamba

KIZ DEDESİ..balıkesir

KIZ DEDESİ..balıkesir


Yatır Muharrem Hasbi Koray lisesi karşısında bulunmaktadır.Bu mezar Sultan Beyazıt'a hocalık yapmış değerli bir alim olan Hoca Sinan efendiye aittir.1930 lu yıllarında burası garipler mezarlığıydı yakınlarının ziyarete gelen okuma yazması olmayan bir kişi bu türbenin kapısının üzerinde bir ad olmadığını görüp gelişi güzel seçtiği bir mezar taşını bu türbenin üstüne koyar. Bu mezar taşı bir bayana ait olduğu için daha sonraki yıllarda türbe Kız dedesi olarak anılmaya devam eder.

İBRAHİM DEDE..balıkesir

 İBRAHİM DEDE..balıkesir



 Halk tarafından Allah(CC) kabul edilen İbrahim Dedenin kabri  Sındırgı Hisaralan köyünde bulunmaktadır.İbrahim dedeyle ilgili köylüler tarafından anlatılan Menkibesi: Vaktiyle hizmetini yaptığı zengin bir  Ağa, hacca gitti ve orada bir gün canı helva istedi  Onun bu arzusu İbrahim Dede’ye malum olunca koştu ağanın hanımına. 
- Bir sahan helva yapar mısın? 
- Olur, ama ne yapacaksın? 
- Birine göndereceğim. 
O esnada Ağa, Mekke’de, çadırında namaz kılıyordu. Selam verince, bir sahan helva gördü yanında.Yeni pişmiş, sıcacık. 
“Biri bırakmıştır” diye düşündü. Afiyetle yiyip dua etti gönderene. 
Ancak sahan yabancı gelmedi ona.“Bu, bizim sahana ne kadar da benziyor” diye geçirdi içinden. Ve hacdan döndü... 
Hanımı, eşyaları arasında helva sahanını görünce şaşırdı. 
Ve sordu hayretle: 
- Bu sahan evdeydi. Sende ne arıyor? 
- Evde miydi? 
- Evet, ben bununla helva yapıp, İbrahim Dede’ye vermiştim. O günden beri bu sahanı arıyorum. 
Ağa da olanları anlatınca bilmece çözüldü.
( İbrahim dedeye hürmeten köyde davul çalınmaz ve köylüleri tarafından yılda iki defa adına hayırlar yapılır)

KABAKLI BABA TÜRBESİ: balıkesir

KABAKLI BABA TÜRBESİ:  balıkesir




 Balıkesir merkeze 15 km uzaklıkta kabaklı köyünde bulunmaktadır.  Rivayetlere göre hacca giden tarla sahibi hizmetçisine buğday ekmesini söyler ancak bu yerlere kabak eken kişi hac dönüşü buğday ek dediği yerlerde kabak görünce kızar ve kabağa sopayla vurur.kabak kırılır içinden ise buğday çıkar.diğer kabaklardan da çıkınca tarla sahibi bu zatın ermiş olduğunu kabul eder. Bu ermiş zat ölünce mezarıda buraya yapılır.köyün adıda kabaklı köyü olarak kalır.
Bu kişinin 5-6 yüzyıl önce Arabistandan gelme biri olduğuda söylenmektedir.Bundan dolayı Arap dedesi de denmektedir.

BALLICA SULTAN ..balıkesir

BALLICA SULTAN ..balıkesir





Bu türbeden yatan zat evliyaullahtan Geyikli baba ve hanımı balım sultanır.Bu kişiler  Sultan Orhan zamanın da yaşamış Bursa'nın fethinde bulunmuş ve hocasının işaretiyle Balıkesir'e Şimdikiyerine yerleşmiştir.

PAŞA SULTAN..balıkesir

PAŞA SULTAN..balıkesir




Karesi beyliğinin kuruluş döneminde 1300'lü yıllarda yaşamış Karesi beyinde de hocalığını yaptığı rivayet edilen ilimizin ilk önemli manevi sultanlarındandır. Kabri Aygören Mahallesinde Karaoğlan camisinin yanınındadır

ALEMŞAH KÜMBETİ..sivrihisar

ALEMŞAH KÜMBETİ..sivrihisar




Sivrihisar'da XIV. yüzyıla ait bir türbe.

Kapısı üstündeki Arapça kitabeden analaşıldığına göre, İlhanlı Beyi Sultan Şah için bir mescid ve bir medrese İle birlikate 728 (1327-yılında Melikşah taarafından yaptırılmıştır. Son yıllarda da önemli ölçüde bir tamir görerek harap olmaktan kurtarılmıştır.

Türbenin sekizgen gövdesi muntazam işlenmiş kesme mermer taşlarından yaapılmış, üstü tuğladan yine sekiz dilimli bir piramit külahla örtülmüştür. İki taaraflı merdivenle çıkılan üst mekâna zenagin süslemeli bir niş içine açılmış kapıadan girilir. Bir duvarında mihrap olan bu mekânın altında esas mezar odası bulunmaktadır. Nisbetleri bakımından biraz dar ve geometrik motiflerin hâkim olduğu çerçevelerle sınırlanmıştır. Bu çerçevelerde dal kıvrımları aralarınada hayvan kabartmaları yer almaktadır.

Alemşah Kümbeti Anadolu Selçuklu türbe mimarisinin devamı sayılan bir yapı olmakla beraber, süslemesindeki bazı motifler Orta Asya geleneklerine işaret etmektedir. [394]



Bibliyografya


1) Tahsin Özalp, Sivrihisar Tarihi, Eskişehir 1960, s. 72; 

2) Hamza Gündoğdu, “Sivrihisar Alemşah Kümbetinin Mimarisi, Geometrik ve Plastik Süslemeleri Üzerine”, VD, XVI (1982), s. 135, 142. [395]

ÖMER HAYYAM.iran

                                           ÖMER HAYYAM.iran




Astronomi ve matematik âlimi, şâir. İsmi, Ömer bin İbrâhim’dir. Künyesi Ebü’l-Feth olup, lakabı Gıyâsüddîn’dir. Şiirlerinde Hayyam (çadırcı) mahlasını kullandığı için, bu mahlas ile meşhûr oldu. 1044-1132 (H. 436-517) seneleri arasında yaşadı. Küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Önce Nasîrüddîn Şeyh Muhammed Mansûr’dan, daha sonra meşhûr âlim ve hekim Muvaffaküddîn Abdüllatîf ibni Lubad ile matematikçi Hâce Ali’den ilim öğrendi. Hayyam, Nizâm-ül-mülk ve Hasen Sabbâh’ın aynı hocadan ders aldığı da rivayet edilmektedir (Bkz. Nizâm-ül-mülk, Hasen Sabbâh).
Ömer Hayyam, Selçuklu sultânı Melikşâh’ın ve Karahanlı sultânı Şemsül-Mülûk’un iltifatına kavuştu. Çalışmalarında Nihavendi, Mahanî, Mervezî, Sabit bin Kurra, Ebü’l-Kâmil Suca’, Bettânî, Neyrîzî, Ebü’l-Vefâ, İbn-i Yûnus, İbn-i Heysem, Bîrûnî ve İbn-i Sînâ gibi İslâm âleminde yetişmiş fen âlimlerinin eserlerinden faydalandı. Uzun bir ömür süren Ömer Hayyam, 1132 senesinde Nişâbûr’da öldü. Kabri bu şehrin Hira mezarlığındadır.
Ömer Hayyam, matematik alanında yaptığı çalışmalar ile meşhûr oldu. Cebirde ikinci dereceden denklemlerin geometrik ve cebirsel çözümleriyle, üçüncü dereceden denklemlerin geniş bir tasnifini yapmıştır. Bu tasnif, o zamana kadar yapılmamıştı. Üç kökü pozitif olan bir üçüncü derece denkleminin üç kökünü tâyin etmiştir. Bugünkü cebir ile matematik analizde seri ve dizi konusunda yeni bir uygulama alanı olan; formülünü ortaya koymuştur. Bu formül, zamanımız cebir kitaplarında Binom formülü veya Nevvton formülü otarak bildirilmektedir. Bu formülün terimlerin açılımlarının katsayılarını pratik olarak veren;
(a + b)° 1
(a + b)1 1 1
(a + b)2 1 2 1
(a + b)3 1331
(a + b)4 14641
(a + b)5 15101051
(a + b)6 16 15 20 15 61
(a + b)7 1 7 21 35 35 21 7 1
bu tablo bugün aritmetik üçgen veya Paskal Üçgeni adını almaktadır. Bu tablo da Hayyam’a ait bir keşiftir. Binom formülü ve aritmetik üçgeni, matematik târihinde ilk defa Ömer Hayyam tarafından ortaya konduysa da, ondan asırlar sonra yaşamış batılı ilim adamları bunlara sâhib çıkarak kendi buluşlarıymış gibi ilim dünyâsına açıklamışlardır.
Ömer Hayyam, denklemler üzerinde çok önemli çalışmalar yapmıştır. Birçok cebir denklemlerinin çözümünü, geometrik olarak açıklamıştır. Kübik denklemlerin kısmî çözüm şekillerini sistematik bir şekilde tarif ve tasnif etmiştir. Hayyam, Fransız Matematikçi Descardes’dan ortalama altı asır önce, analitik geometrinin Harezmî’den sonra ikinci önderidir. Bu denklemleri; x3 + b2x = b2c denklemini, x = by ve y2 = x(c-x) koniklerinin kesiştirilmesiyle;
x3 + ax2 + bx2 = b2c denklemini de, x2 = (x + a). (c-x) ve x (b+x) = bc eğrilerinin kestirilmesiyle çözmüştür.
Bugün matematikte önemli bir yer tutan, on yedinci asır Fransız matematikçisi Pierre Fermat’ın adına atfen, Fermat Teoremi’nin özel bir durumu olan x3+y3 = 23 denkleminin tam sayılarla çözülemiyeceğini, büyük bir ustalıkla Fermat’tan beş buçuk asır önce göstermiştir. Bu konudaki çalışmaları kendinden sonra gelen matematikçiler tarafından temel kural olarak kabul edilmiştir.
Ömer Hayyam’ın geometrideki çalışması, Oklid elemanları üzerine yaptığı araştırmayı ihtiva etmektedir. Oklid’in yaptığı çalışmaları geliştirmiş, genişletmiş ve mükemmel bir hâle getirmiştir. Bugünkü cebirsel geometriye ilk adımı atanlardan birisidir. Ömer Hayyam’ın matematikdeki şöhreti, özellikle üçüncü dereceden denklemleri mükemmel bir surette tasnif etmesinden ve bunları sistematik olarak çözmüş olmasından ileri gelmektedir. Her ne kadar onun çözüm metodları Harezmî’ninki gibi geometrik görüşlere dayanıyorsa da, Hayyam’ın cebirinde her şeyden önce, şu yön kayda şayandır. Hayyam kullandığı denklemlerin hepsinde, nümerik veya cebirsel çözümleri geometrik metodlara bağlamakla bu işi kânunlaştırdı. Üçüncü dereceden denklem tipleriyle dördüncü dereceden bâzı denklemlerin özellikle Ebü’l-Vefâ tarafından çözümüne başlanılmış olan x4 + ax3 = b tipindeki denklemi çözmeye muvaffak oldu.
Ömer Hayyam, matematiğin yanında astronomi ilmi ile de meşgul olmuştur. Nizâm-ül-mülk’ün yardımı ile Nişâbûr” da eski bir astrolojik rasad kulesinde rasadlar yapmıştır. Daha sonra 1074 senesinde Bağdâd Dâr-ür-Rasad’ına müdür tâyin edilerek Zîc-i Melikşâh’ı hazırlamakla görevlendirildi. Bir süre sonra tekrar Nişâbûr’a dönen Hayyam, Sultan Melikşâh tarafından Fars takviminin ıslâhına me’mûr edildi. Hayyam, bunun üzerine Melikşâhî veya Celâlî takvimi adı ile anılan güneş takvimini hazırladı. Bu takvimde hatâ, 5000 senede takriben bir gündür. Zîyc-i Melikşâh’ı Batlemyüs’ün astronomik tablolarını esas alarak hazırlamıştır. Bu cetveller adlarıyla birlikte yüz yıldızın enlem ve boylamını ihtiva eder.
Doğu dünyâsında Ömer Hayyam, ilmî cephesinden daha çok rubâîleri ile meşhûr olmuştur. Kolay anlaşılır, akıcı ve açık bir üslûbla bu türün en güzel örneklerini vermiştir. Rubâîlerindeki bütün mısra’lar, kelimeler ve kâfiyeler ölçülü, çok kuvvetlidir. Dünyâ ve insan hayâtını konu alan yaklaşık iki yüze yakın rubaisinde; geçici ve fâni olan (ölüm bulunan) dünyâdan azamî seviyede zevk almak gerekir görüşünü ileri sürmektedir. Ahıret hayâtından habersizmiş gibi görünerek eğlence, aşk ve şarap konularına ağırlık vermekte, kendisini bunlarla teselli etmeğe çalışmaktadır. Ömer Hayyam için gerçek olan, yaşanan ve ele geçendir. Alamut kalesini işgal ederek bir eşkıya devleti kurmuş olan Hasan Sabbah’ın etkisinde kalmış ve onun yoluna girmiştir. Bu dünyânın ötesinde ikinci bir dünyâ olduğuna ve öldükten sonra dirilmeye inanmaz. En mühim ölçünün bütün felsefeciler gibi akıl olduğuna inanır. Gerçeğe ancak akıl yoluyla varılabileceğini zanneder. Bu yüzden şuarâ tezkirelerinde rubailerinin değeri takdir edilmekle beraber, insanların îmânî esaslarını bozan düşünceleri sebebiyle makbul olmadığından bahsedilmektedir.
Ömer Hayyam, astronomi, cebir ve geometri ile ilgili bir çok eser yazmıştır. Bunlardan en önemlisi Fil-berâhin âlâ mesâil-il-Cebr vel-Mukâbele’dir. Aslı elli iki sahîfeden ibaret olan eser muhtevası bakımından beş ana bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm; önsöz, cebirin esas rasyonlarının tarifleri ve denklemlerinden ibarettir. İkinci bölüm; birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümünü ihtiva eder. Üçüncü bölüm, kübik denklemlerin teşkilinden bahseder. Dördüncü bölüm, paydalarında bilinmiyenin kuvvetleri bulunan kesirli terimli denklemlerin münâkaşasını ihtiva eder. Beşinci bölüm ise, Cebire dâir bâzı ek ilâveler hakkındadır. Eser, 1851 senesinde F.Woepcke tarafından Fransızcaya tercüme edilmiştir. Eserin Leiden, Paris ve india Office kütüphanelerinde yazma nüshaları mevcuttur.
Yazmış olduğu diğer eserlerden bâzıları şunlardır: 1-Risale fi şerhi mâ-eşkele min müsâdereti Kitabı Oklides, 2-Muhtasar fit-tab’iyyat, 3-Risale fî Külliyât-il-vücûd, 4-Risâlet-ül-kevn vet-teklîf, 5-Müşkilât-ül-hisâb, 6-Mîzân-ül-hikme, 7-Levâzım-ül-emkine, 8-Kitâb-üş-şifâ, 9-Risale fi ha el-ihtiyâl li-mârifeti mikdâr-iz-zeheb vel-fîddati fî cismin mürekkebin, 10-Nevruznâme 11-Ravdat-ül-kulûb, 12-Risâle-i vücûdiyye.
Eserlerinin ve rubailerinin hepsi bütün dünyâ dillerine tercüme edilmiştir. Yahya Kemâl de dâhil olmak üzere bir çok şâir ve yazar tarafından rubâîleri nesir ve nazım şeklinde Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
Ömer Hayyam’ın geometrideki mantıkî ve derin araştırmaları, cebirdeki kendisinden önce bu ilimlerde büyük gayret gösterenlerin çalışmaları üzerine kaydettiği ilerleme, asırlarca bu ilimlerdeki değişmeyen program olarak kalmıştır.

Alamadan dede türbesi..izmir.

                   Alamadan dede türbesi




 Alamadan dede türbesi ; İzmir – Tire ilçesi, 4 Eylül Mahallesi Alamadan Sokakta küçük bir bahçe içerisindedir
Alamadan Dede

Halveti Melâmi Şeyhi, ünlü Seyyid Sultan Alaeddin’in, mermer antik malzemelerden yapılmış olan türbesi, Tire’de, daha çok Alamadan Dede Türbesi olarak bilinir. Mısır Memlûkları tarafından, önce Mısır’dan, daha sonra da Fatih Sultan Mehmet Han tarafından İstanbul’dan Tire’ye sürgün edilmiş olduğu anlatılan Şeyh Seyyid Alaeddin Sultan’ın, halk indinde ünlü “Önce düşünce temizliği” sözü, hakkında anlatılan menkıbesine konu olur. Ölümünden sonra defin hazırlıkları yapılırken, kendisini yıkayan hocanın, ‘Dede’nin gerekli temizliği sağlığında göstermediğini düşünürken, Alaeddin Sultan’ın teneşirden doğrularak “Hoca Efendi, biz içimizi temizlemekten dışımızı temizlemeye zaman bulamadık“, dediği nakledilir.
Tire yakınında Güzelhisar köylerinden Rûşen köyünde doğmuş olup Ömer Rûşenî hazretlerinin büyük kardeşidir. Anlatıldığına göre, Şeyh Alaeddin, doğduğu köyde büyür. Karamanoğlu karışıklığında Şirvan’a gidip, orada Seyyid Yahyâ hazretlerine talebe olur. Daha sonra hocasının emriyle Anadolu’ya döner. Oradan Rumeli’ye geçer. Edirne’de Sultan Fatih Mehmed Han ile görüşür. Sultan Fâtih ve vezirleri ona talebe olurlar. Daha sonra Sultan Edirne’de Tunca kenarında Şeyh Alaeddin Hazretleri için bir dergâh yaptırır. Rumeli halkını irşâd edip hak yolun bilgilerini öğretmesini ister. Şeyh Alaeddin Hazretleri bir süre burada kaldıktan sonra memleketi olan Tire’ye gelir ve daha sonra Karaman vilâyetine gider. Larende’de irşâd ile meşgûl olur. Dergâh ve mescidler bina ettirir. Şeyh Alaeddin Hazretleri bir ara Bursa’ya gelir. O sırada Kaplıca Medresesi Müderrisi Molla Arap, Şeyh Alaeddin Hazretlerinin büyüklüğünü anlayamamış, üstelik sû-i zanda bulunmuştur. Bir gün bir mecliste Şeyh Alaeddin Hazretleri ile bir araya gelir. Aynı sû-i zan hâli içindedir. Şeyh Alaeddin Hazretleri bir ara Molla Arab’ın yanına yaklaşıp kulağına, “Yâ Allah!” diye seslenir. Alaeddin Hazretleri kimin yüzüne baksa veya kulağına bir şey fısıldasa, o kişi Allah aşkıyla kendinden geçerdi. Molla Arab’ın da hâli öyle olur ve yere düşer. Daha sonra kendine geldiğinde hatâsını anlayıp, Şeyh Alaeddin Hazretlerinden özür diler. Sonra da ona talebe olur. Pek çok kimse Molla Arab’ın bu hâlini görüp tövbe eder ve hak yola girerler.
Alamadan Dede’nin öğrencileri olan Molla Çelebi, Molla Arap, Abdülkerim Efendi, Abdülvehhab Efendi, Karaçelebizade, Derviş Bayezit ve Şeyh İbrahim, Halvetilerin Tire’deki etkisini uzun yıllar sürdüren isimlerdir. Alaeddin Sultan, ünlü Osmanlı Şeyhülislamı Molla Arap takma adlı Şeyhülislam Alaeddin Ali Arabi ile yine, II.Bayezit döneminin ünlü ismi Abdülkerim Efendi’nin hocalarıdır. Yine, Tire’nin Yeniceköy semtindeki Abdülvehhap Mahallesinin, camisinin ve medresesinin banisi Şeyh Abdülkerim’in kardeşi Abdülvehhap Efendi’nin de hocasıdır. Fatih Döneminde Tire’ye sürülmüş ve burada ölmüştür.
Türbe’de 15.yüzyılın ünlü adlarından Alaeddin Sultan (Alaeddin Halveti) yatmaktadır. Kitabesi yoktur. Türbe’de iki mezar vardır. Alaeddin Sultan’ın Tire’de zaviyesi ve vakıfları da bulunmaktadır. Sicil defterlerinde, türbenin 1832 yılında onarıldığı bilgileri yer alır. Türbe, 2005 yılında Tire Belediyesi tarafından yeniden düzenlenmiştir.

ŞEMSİ BABA..izmir

                       ŞEMSİ BABA..izmir




Şemsi Baba Haziresi İzmir Eşrefpaşa’dan Bozyaka’ya giden yol üzerinde Yağhaneler bölümünde Sabit bey Camii bahçesindedir.
Yusuf Şemsettin Baba, 1795’de Mora’da doğmuştur. Müderris Feyzullah Efendi’nin oğludur. Askerde tabur kâtipliğine kadar yükselir. Ayrıldıktan sonra İzmir’e yerleşir. Rüsumat memurluğu yapar. Karadutlu Dergâhı’nın postnişini olur. 1884’de ölmüştür. Dergâhına gömülür. Babalık icazetini ve halifeliği Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’dan almıştır. Öldükten sonra posta önerisi üzerine torunu Fuat Bey Baba(öl. 1928) getirilir. Ondan sonrada dergâhın postnişinliğine jandarma subaylarından Kazım Baba atanır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin müridlerinden olan Şemsi Baba rumi 1270 miladi 1855 ‘li yıllarda, bağlık ve zeytin bahçeliği olan bu yerde, önceden var olup sonra yıkılan KARADUTLU TEKKESİni yeniden yapmak suretiyle insanlara irşad hizmetlerini anlatmaya ve davet etmeye burada devam etmişlerdir.
Yıllarca sürüp giden bu zikir ve hizmet kervanına katılanların sayısı çoğaldı. Hepsi de tekke müfredatına kayıtsız şartsız teslim olmuşlardır. Ömrü vefa edemeyip dar-ı bakaya irtihal edenler (ölenler) derviş ve ermiş tabir edilenler, yine bu tekkenin etrafında defn edilmişlerdir.
Tekke sorumlusu ve pir-i olan ALAADDİN ŞEMSİ ( Şemsi Baba) rumi 1301 miladi 1885 tarihinde vefat edince buraya gömülmüştür. (baştaki yüksek kabir) Bundan sonra burası ŞEMSİ BABA TEKKESİ adını almış ve bir süre ( yaklaşık 25 yıl) rumi 1322 miladi 1906 yılına kadar Şemsi baba Tekkesi olarak devam etmiştir. Bütün hanedanı (hanımı, çocukları, yakınları) buraya defn edilmiştir.
Karadutlu Dergâhı ya da halk arasında bilinen adıyla Şemsi (Şemseddin) Baba Dergâhı Haziresi içinde tespit edilen yirmi dört mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan bazıları kadın ve çocuklara ait olmakla birlikte birçoğu da bu dergâhta yetişen Bektaşi dervişlerine aittir
Sayın Prof. Dr. Necmi Ülker’in Karadutlu Dergâhı hakkında yapmış olduğu çalışmadan dergâhın kitabesinin tercümesi :
Yetişti Hacı Bektaş Veli Abdal Musa Sultan,
Seza gördü bu mevkide esasıyle hankabı,
Müridan Sıdk ile gelsün erenlere olsun teslim,
Kul olsun Al-evlada idüb ikar şahan şahı,
Müdavim ola hizmetle bu meydan-ı muhabbedde,
İrişup pir ü irşada tuta erkaniyle rahı,
Zuhüratla gelüp bir er didı şevkiyle tarihin,
Yeniden kıldı bünyad Şemsi Baba iş bu dergâh sene 1281
Dergâhın kurucusu Şemseddin Babanın Mezar Taşında ise;
“Hüvel Hayyü’llezi la yemut
La ilahe illallah Muhammeden Rasulullah
Ali Veliyullah tarikat alliyye-i Hünkâr
Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin
Hulefasından işbu Kradutlu Dergâhı
Şerifi banisi Eğriboz istefesi
Muhacirinden murşidi agâh arif-i billâh
Yusuf Şemseddin baba ruhuna Fatiha
18 Fi Şevval sene 1302 (12 Ağustos 1885)

İsmail Samani Türbesi

İsmail Samani Türbesi


Halk İsmail mezarı olarak bilinen, bu erken Türbe bazen 943 AD önce Samani hükümdarı tarafından dikilmiştir. Varolan bir vakıf belgesi muhtemelen babası için inşa edildiğini göstermektedir. Üç ceset içinde yalan olsa da, bir ahşap plaket sadece İsmail torunu, Nasr ibn Ahmed ibn İsmail ya da-Said'in Nasr II (ö. 943) tanımlar. Görünüşte ilk yerel Müslüman hanedanı aile mezarlığına, bu popüler isimlendirme ile tutarlı, yapısı gerçekten İsmail kendisini mezar içeriyor olması mümkündür. Küpün dış yüzünden içerlek bir yarım küre kubbe ile örtülüdür hafif konik
küp: pişmiş tuğla yapısı basit bir form açıklanır. Derece belden tuğla dış yüzey dekorasyonu görsel 

ilgi sağlar. Geleneksel alçı dekorasyon hareketle, allover dekoratif tuğla kullanımı önemli bir yeniliği temsil eder. Her cephenin yarı ekli dairesel sütunlar sonraki katılmadan, aynıdır. Her cephe içinde Merkezli sepet örgü, çaprazdan set sonunda tuğla oluşan köşelerine koydu tuğla çerçeveli kemerli bir açıklıktır. Sütunlar üzerinde küçük kemerli bir friz minyatür bir çarşı oluşturan kübün üst çevreleyen, köşe küp Yukarıdaki oturup küçük kubbe gibi formlar ile sıçramalı edilir. Bir iç galeri olarak iç üzerinde dış çarşı friz tekrarlar. Kare planlı gelen kubbe iç geçişi kolaylaştırmak için köşe kemerler kullanan bir başka önemli yeniliktir.