Moğol katliamından kaçarak 13. asır ortalarına doğru Kızılören Kasabası havalisine yerleşen es-Seyyid Muhammed el-Kadirî hazretlerinin kabilesine mensup olan Şeyh Seyyid Ahmed Kumari Hazretleri M.1400-1490 (Hicri 800-900) yılları arasında, o gün Kara Kilise bugün ise Boyun Kilise içi denilen yerde (Armutluk mevkisinde) yaşamış ve vefatını müteakip Kızılören’in güneyindeki Gökdağı eteklerinde şeyhliğinde bulunduğu zaviyesi yakınlarına defnedilmiştir.
Şeyh Ahmed Kumari hazretlerinin vefatına müteakip kabri üzerine bir türbe inşaa edilmiş ve bu türbeye çeşitli meşrutalar ilave edilmiştir ve yine bugünkü Armutluk ve çevresinde bulunan bazı tarlaların gelirleri de bu tekke ve bu türbenin giderleri için vakfedilmiştir.
Şeyh Seyyid Muhammed el-Kadiri’nin torunları yörede Karakilise olarak bilinen Romalılardan kalma kiliseyi tekkeye çevirerek insanları irşada başlamış, Şeyh Ahmed Kumari Hazretleri de zamanla bu tekkeye şeyh olmuştur. Bu Kadiri tekkesinde daima meskûn kimseler bulunmakta idi. Halkın irşâdı için çalışan Şeyh Ahmed Kumari Hazretlerinin tekkesine ait çeşitli vakıf gelirlerinin olduğu ve arşivlerde kayıtlı olduğu belirtilir.
Şeyh Ahmed ve Şeyh Mehmet isimli kimseler M.1440 tarihinde yine bu zaviyede hizmet görmüşler ayrıca bu kimseler ve aileleri padişahın fermanıyla avarız vergisinden muaf tutulmuşlardır. Şeyh Ahmed Kumari’nin vefatından sonra kimlerin tekkenin şeyhliğinde bulunduğu, kesin olarak tespit edilememiş ise de, yine arşiv vesikalarından Şeyh Ahmed’in veya Şeyh Mehmet’in veya Şeyh Budak’ın veya Kızılören’de yaşayan diğer bir Şeyh Ahmed’in tekkenin başında bulunduğunu öğrenmekteyiz.
M.1698 (H.1110) tarihinde Şeyh Ahmed Kumari Tekkesinde Hacı Abdi isimli biri ve ondan sonra ise M.1708 (H.1115) senesinde Seyyid Üveys isimli diğer bir kişi tekkenin şeyhliğinde bulunmuştur. Ayrıca Seyyid Hazretlerinin vakfının kayıtlarından Seyyid Ahmed Kumari Hazretlerinin çocuklarının vakfın tevliyetinde bulunduğunu ve buradan hisse aldıklarını öğrenmekteyiz.
Zamanla Şeyh Ahmed Kumari Hazretlerinin kabri hariç türbesi, tekkesi, bunların meşrutaları ve vakıf arazileri ortadan kalkmıştır. Hakkında rivayet edilen kerametlerden biri şu şekildedir:
Seyyid Ahmed Kumari Hazretleri, tarlasını sürerken rivayete göre ormandan gelen bir arslanı çifte koşardı. Yaklaşık 500 yıldır yöre halkı darda kaldıklarında, kuraklığa ve salgın hastalıklara müptela olduklarında, ihtiyaçlarının karşılanıp dualarının kabul edilmesi için onun kabrine gidip dua ederler. Hazretin adının halk arasında Kumarı olarak anılmasına karşın aslen Kumalı olduğu düşünülmektedir. Kumalı Hazretlerinin hangi tarihte yaşadığı tam olarak bilinmemesine rağmen, halk arasında anlatılan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile olan menkıbeleri gözönüne alındığında 1600’lü yıllarda yaşamış olduğu kanaatine varılmaktadır.
Hakkında anlatılan menkıbelerden bazıları şunlardır:
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ordusuyla İncesu’ya uğrar ve burada bir cami, kervansaray, han, hamam ve saire dükkânlardan oluşan güzel bir külliye yaptırır. Bir ara ordusu ile şimdi "saz" diye bahsettiğimiz geniş düzlüğe gelir ve burada Kumarı Hazretlerine bir haber salarak "Şeyhim, bu gün ordumun tüm iaşesi sana aittir" der. Zira o zamanlar tüm Karataş nahiyesi Kumarı Hazretlerine dirlik olarak verilmiştir. Kumarı Hazretleri eline bir uruplağa bulgur, bir kaşık yağ, biraz tuz, birazda baharat alarak ordunun yanına gelir. Elindekileri gören Paşa "Sen bizimle alay mı edersin Şeyhim, neye yetecek o elindekiler?" deyince, Şeyh "siz orasına karışmayın, kazanları kurun Paşam" diye cevap verir.
Kazanlar kaynamaya başlar Şeyh Hazretleri kazanların başına geçer, elindekileri Yaradan’a dua ederek kazana atar. Onca kazanda sular kaynar, yemekler pişer tüm orduya verilir ancak hazretin getirdiği bir uruplağa bulgur hâlâ tükenmemiştir. Kara Mustafa Paşa artık şeyhdeki sırrı anlamış erenlerden olduğunu sezmiştir.
Ona keramet göstermesi için bir dilekte daha bulunur. "Şeyhim, benim atım yalnızca filik arpa yer, bana bu arpadan bulabilir misin?" der. Filik arpa "baharda büyüyen, yeni başak veren arpa" demektir. Mevsim güz olduğu için bu arpayı o esnada Anadolu'da bulmak imkânsızdır. Şeyh hazretleri buna da "peki" der ve "biraz bekleyin getiriyorum paşam" diyerek oradan ayrılır.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra ise elinde birazcık arpa ile gelir ve atın önüne atar. Bu azıcık arpadan tüm atlar yer ancak yine de arpa tükenmez. Şeyhteki keramete hayran kalan Paşa "Şeyhim arpayı getirdiniz ama çok oyalandınız" diye sırra vâkıf olmak ister. Kumalı Hazretleri ise gülümseyerek "insaf Paşam! Filik arpa bu mevsimde yalnızca Şam’da bulunuyordu, oradan getirdim" diye karşılık verir.