KARIŞIK

23 Temmuz 2016 Cumartesi

Ali Baba Türbesi - ( Tire )








Ali Baba ve Hasan Baba türbeleri eskiden günümüze gelen Anadolu nun Türk yaşamına açılmasında öncülük eden Ahilik geleneğinin bir devamını yansıtan ve bugün de Anadolu nun sayılı Bektaşi dergahlarından biridir.

Beylikler Döneminde özellikle zengin aşiret ve boy yerleşmesinin Tire ye kültürel zenginlik, düşünce ve inanç özgürlüğü gibi temel boyutlar kazandırmış olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Çok yönlü aşiret yerleşimleri içinde kültürel transferler zamanla üretimde, sanatta ve düşüncede yeni boyutlara ulaşmış, bu kültürün öncüsü olmuştur.

Dışarıdan göçen dervişlerden özellikle Horasan grubu Ali Han Sultan, Buğday Dede ve Hacı Bektaşi Veli nin arkadaşı Bahattin Sultan ın oğlu gibi dervişlerle beraber , Ali Baba yalnız Tire nin değil bölgenin önemli adlarındandır. Bu yıllarda gelişme imkanı bulan başta Mevlevi, Rufai, Hurifi, Bektaşi, Nakşi, Havleti, Şazeli ve Uşşaki gibi tarikat mozayiğinin oluşmasını sağlamışlardır.

XIV. yüzyılda İbni Batutanın ifadesine göre, Tire bir Ahilik kentidir. Ahilik gelenekleri sonuncunda Tire de birçok el sanatı gelişmiş, daha sonraları unutulmaya ve yok olmaya başlayan bu el sanatları Tire´nin ekonomik ve kültürel gelişmesinde önemli rol oynamışlardır.

Ali Baba Türbesi kitabesi yoktur. Ali Baba nın XIV. yüzyılda yaşadığı kabul edilmektedir. Ali Baba, Evliya Çelebi tarafından müfessir ve muhaddis olarak belirtilmekte, kayıtlarda ise, Ahi Babası olarak geçmektedir.

Ali Baba Türbesi Tire´nin doğusunda, Boynuyoğun Köyü hudutları içerisinde, Ali Baba Türbesi diye anılan yerdedir. Plan düzenlemesi bakımından da ilgi çekicidir. İki bölümden oluşan, önde sekizgen meddal bulunan, sekizgen gövdenin yüksek kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmesinden ibaret sıvalı bir yapıdır. Düzenli bir bahçe içinde ve türbe binasının dışında yer alan çeşitli mekanların oluşturduğu bir yapı topluluğu şeklindedir.

Türbe ibadetlerin yanısıra çeşitli dini vecibelerin yerine getirildiği ve içinde çeşitli Bektaşi babalarının mezarlarının (Hasan Baba vs.) yer aldığı bir kompleks şeklindedir.

Tire nin en düzenli türbelerinden biridir. Yaklaşık 15.000 m2 miktarlı bir arazi üzerinde yer alır. Su pınarı, kuyusu, ağaçları ve havuzu ile Batı Anadolu daki önemli bir dergah merkezi durumundadır.

Ali Baba Türbesi, daha önceleri Gökçen adını alan Fota adlı Rum Köyünde iken, 16. yüzyılda Tire nın oğlu Ali Baba adına yaptırılan bu Dergâh, birçok ünitelerden meydana gelmiştir.

Kaynak: A. Munis Armağan
Seydi Baba Türbesi - ( Gaziemir )







Seydiköy (Gaziemir) adını Türklerin İzmire yerleşimi ile başlayan Aydınoğlu döneminde Gazi Umur Beyin komutanlarından Seyd-i Mükremüddün den adını alır.
Emir Çaka Beyin İzmir i almasıyla başlayan İzmirdeki Türk yerleşimi Aydınoğulları döneminde artarak devam etmiştir.

Seyid ismi peygamber soyundan gelenlere verilir.Peygamber soyundan gelen Seyd-i Mükremüddün taifesinin Seydiköy e yerleşimiyle Türk hakimiyeti artmaya başlamıştır. Aydınoğulları döneminde Seydiköy, Birgiden sonra önemli bir yerleşim yeridir.
Günümüzde Seydiköy ün yerini almış olan Gaziemir adı; burayı Seyyid Mükerremüddin Zaviyesi”ne vakfetmiş olan ve babası Mehmet Beyin eski Türk devlet geleneği ve idare anlayışı doğrultusunda kendisine verdiği İzmirde ikamet ederek, hayatını savaşlarla geçirmiş olan Aydınoğlu Gazi Umur Beye izafeten verilmiş olan bir isimdir. Gaziemir ismi Gazi Umur un zaman içerisinde uğramış olduğu değişim sonucunda yaygınlaşan bir isim olduğudur.
Eşref Rumi Türbesi – Çınarköy- ( Kemalpaşa )






Kemalpaşa Çınarköy ‘de Cami avlusunda türbesi bulunan kişi Eşref-i Rûmî veya Eşrefoğlu Rûmî olarak anılır. Asıl adı Abdullah'tır. Yine de babasının ismi dolayısıyla genellikle Eşrefoğlu, Eşrefzâde veya İbnül Eşref olarak anılmıştır.İznik doğumlu olduğu için de sık sık İznikî olarak anılmış, yine de en sık kullanılan hitabı Eşref-i Rûmî olmuştur. Eşrefoğlu Abdullah Rûmî (ö. 1469), Türk şair, mutasavvıftır.
İznik doğumlu Abdullah'ın babasının zamanında Mısır'dan Anadolu'ya göçmüştür. Babasının ismi genelde Seyyid Ahmed ül Mısrî olarak geçer. Bu künyedeki Seyyid, şahsın İslam dininin son peygamberi Muhammed'in sülalesine dayandığını gösteren bir ibaredir.
Eşrefoğlu ilk eğitimini İznik'te yapmıştır. Babası ve dedesi mutasavvıf olsa ve tasavvufa da meyli olsa da daha çok ilmi eğitim görmüştür. Orta yaşlarında, bazı söylentilere göre 40 yaşlarındayken, ilim eğitimini sonlandırır ve dönemin ünlü fakihlerindenbirinin yanında çalışmaya başlar. Buna rağmen tüm bu zaman boyunca tasavvufa olan ilgisi artmıştır ve sonunda ilmi bir kenara bırakıp tasavvufi hayat tarz ve görüşüne girer. Tasavvufa girişi genellikle o dönemde Bursa'da yaşayan Abdal Mehmet isimli meczup bir veli ile arasında yaşanan bir olaya bağlanır. Fakat bunun gerçekliği tartışmalıdır.
Eşrefoğlu tasavvufi yola giriş yapmak istediğinde Bursa'nın ünlü velilerinden Emîr Sultan'a bağlanmak ister. Fakat Emir Sultanonu Ankara'ya, Hacı Bayram Veli'ye gönderir. Bir süre Hacı Bayram Veli'nin dergâhında kaldıktan sonra, öneri üzerineHama'daki kâdirî şeyhi Şeyh Hüseyn-i Hamevî'ye gider. Buraya ailesi ile birlikte gider ve bir zaman burada kalır. SonundaHama'dan İznik'e geri döndüğünde Eşrefoğlu büyük bir mutasavvıftır. İznik'te başlarda münzevi bir yaşam sürse de daha sonraları halkla iletişime geçmiş kendi tasavvufi görüşünü yaymıştır. Burada Eşrefoğlu Rumi kurucusu olduğu ve Kâdirîliğinbir kolu olan Eşrefîliği yayar. 1469 yılında yine İznik'te vefat eder.
Eşrefoğlu eserlerinde genelde yalın bir Türkçeyi tercih etse de az da olsa Arapça ve Farsça sözcükler de kullanır. Eserlerinde tasavvufi etki rahatlıkla görülebilir. En çok işlediği konu tasavvuf olduğu gibi genellikle kullandığı motifler ve kurgusal unsurlar da tasavvufi imgelerdir. Bunun dışında eserleri genel dini öğütler de içerir. Her ne kadar teknik bakımdan çok büyük başarı göstermese de, Türk tasavvufi halk edebiyatının en önemli isimlerindendir.
Eşrefoğlu'nun en önemli eseri Divan'ı olsa da, Müzekinnüfûs isimli meşhur bir eseri de bulunur. Müzekinnüfûs dini ve tasavvufi nasihatler içeren bir eserdir. Bunlar dışında matbu olmayan fakat yazma nüshalar halinde olan çeşitli eserleri vardır:Tarîkatnâme, Fütüvvetnâme, Delâil ün nübüvve, İbretnâme, Mâziretnâme, Hayretnâme, Elestnâme, Nasîhatnâme,Esrarüttâlibîn, Münâcaatnâme ve Tâcnâme.
Kaplan Paşa Türbesi – Kaplan Köyü – ( Tire )



Tire İlçe merkezine beş km. mesafede bulunan Kaplan köyünün batı yakasında dere kenarındaki türbede iki mezar bulunmaktadır. Bugün türbe tamamen yıkılmış olup sadece temel kalıntıları görülmektedir. Türbe, belgelerde çatılı olarak verilmektedir. Türbe alanı içinde, Girit fatihi vezir kaptan-ı derya Kaplan Ahmet Paşa ile Üsküdar Mevlevi şeyhi Mahmut Sadık Dede'nin mezarları bulunmaktadır. Yola yakın bölümdeki mezarda Kaplan Ahmet Paşa yatmaktadır.
Mezar taşında ; " Hü Dost kutbül arifin sultan el kilici eşşeyhü Kaplan Baba ruhu için el fatiha", ifadeleri kullanılmıştır.
Kitabede tarih yoktur. Ancak, Kaplan Ahmet Paşa'nın 17.yüzyılın ikinci yarısında vefat ettiği bilinmektedir. Evliya Çelebi, Girit'in fethine gidilirken kadırgaya onun bindirdiğini yazmaktadır.

KAPLAN AHMET PAŞA sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın eniştesi olup Tire'ye sürüldükten sonra Arpacılar (Kaplan) köyünde oturmaya zorlanır. Bu ünlü daha sonra, hem köye adını verecek hem de Tire'ye inen su yolları ve çeşmeleriyle gözde bir ad olacaktır. Özellikle Tire'nin Ertuğrul, Dumlupınar, Ketenci, Turan ve Cumhuriyet Mahallelerinin su şebekeleri önemli ölçüde Kaplan Ahmet Paşa tarafından sağlanmıştır. Ve bu su hizmetlerinin yerine getirilebilmesi için de önemli vakıflar bırakmıştır. Yaşamını daha sonra kendi adı verilecek olan Arpacılar'da sürdürmüş ve burada ölmüştür.

Diğer kitabe Mahmut Sadık Dede'ye aittir ve kitabede tarih vardır.
Kitabesinde :
"Sabıkan Galata Mevlevihanesinde şeyh olan Yeğen Ali Paşazade eş-Şeyh Numan Bey’in halifesi merhum ve Mağfur eş-Şeyh Muhammed Sadık Dede. 1207" yazılıdır.
Sadık Dede Üsküdar Mevlevihanesinde kendisine verilen görev gereği Mevlevihanenin vakfiyesinde bulunan Mahmutlar Çiftliğinin bulunduğu esnada vefat eder ve Kaplan Dede namıyla anılan kabrin yanına defnedilir.
Kız Bacı Sultan Türbesi – Zeytinova – ( Bayındır )










Bayındır İlçesinin Zeytinova Beldesinin asri mezarlığının hemen üstünde olan türbe ‘de Kadın erenlerden Kız Bacı Sultan yatmaktadır. Ölümü 1416 ( H 816 )tarihindedir. Mezar alanı içinde pırnar ağaçları bulunmaktadır. Mezarın asli mi yoksa makam mezarı olduğu saptanamamıştır.
Anonim bilgilerden genellikle çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarımızın ziyaret ettikleri, dilek diledikleri, bazılarının ise isteklerini beşik şeklinde bezlerle ifade ettikleri görülmektedir.
Yerden yaklaşık bir metre yüksekliğinde bir platform üzerinde bulunan mezar 50-60 metrekarelik bir alan içerisindedir. Küçük bir bir tepe üzerine yapılmış, kapalı mekanlar hayır ve kurban dağıtım yerleri olarak düşünülmüştür.
Yörük Dede (Doğan Bey) Türbesi...ANKARA




Öksüzler Sokakta yer alan kümbetin, mimari elemanlarının değerlendirilmesiyle XIV. yüzyılda yapılmış olduğu tahmin edilmektedir.

Beş kenarlı planı ile çok değişik ve ilgi çekici olan Yörük Dede Kümbeti'nin beden duvarları moloz taştan ve taşlar arası tuğla parçaları ile kasetli olarak yapılmıştır. Beden duvarları üzerindeki kasnak sekizgen kenarlı olup, kasnakta üç sıra halinde tuğla hatıllar kullanılmıştır. Binanın üzeri dıştan, sekiz kenarlı piramit şeklindeki bir külâhla örtülmüştür. En enteresan olan tarafı, külâhın alt sıralarında daha uzun kenarlı olan tuğlaların, yukarı doğru daraldıkça ebatlarının da küçülmesi ve mümkün olduğu kadar tuğla sayısının aynı tutulmaya çalışılmış olmasıdır.
 

 

Kümbetin iç planı da dışta olduğu gibi beş kenarlı olmakla beraber, kıble köşede yerleştirilmiş olan çok dar mihrap kenarı ile, plânın altı kenarlı hale getirilmiş olduğu hissini vermektedir. Batı yönündeki iki kenar ile doğudaki kenarları kırık sivri kemerli nişlerle genişletilmiştir. Türbenin giriş kapısının hemen solundaki köşeye küçük bir mihrap yapılmıştır.

Türbenin örtüsü, Selçuklu türbelerinin hemen hepsinde olduğu gibi konik çatı altında kubbeli olarak yapılmıştır. Beden duvarlarından kubbeye geçmeden evvel küçük mukarnaslı pandantifler yer alır. Türbe plânı beş kenarlı olmasına mukabil pandantiflerin altı tane oluşu dikkati çeker. Güney kenardaki kapının solundaki köşeye yerleştirilmiş olan mihrabın üst kenarları kubbe eteğine kadar çıkmakta ve böylece birbirine çok yakın olan altıncı kenar meydana gelmektedir. Kubbe içten kasnaksızdır.

Yörük Dede Türbesinin altında bir cenazeliği bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Fakat Selçuklu Türbelerinin hemen hepsinde cenazelik bulunduğuna göre, mutlaka burada da bulunması gerekmektedir. Yapılacak bir kazıyla ortaya çıkması muhtemeldir.
Cenabî Ahmed Paşa Türbesi... ANKARA / ALTINDAĞ





Caminin kuzeyinde bir set üzerinde yer alan türbe, sekizgen gövdeli, kubbeli bir yapıdır. Türbenin çevresinde Mevlevilere ait hamuşan da denen hazire vardır. Hazirenin devamındaki parkın tamamı mezarlık idi. Haziredeki mezar taşlarının çoğu sade ve yazısızdır. Ulucanlar Caddesinden cami avlusuna girilirken, tür­benin yanından basamaklarla cami seviyesine inilir.
Türbe, beyaz düzgün kesme taşla yapılmıştır. Kemer örgüle­rinde kırmızı ve beyaz taşlar birlikte kullanılmıştır. Gövdenin son sırası ve penceresi de kırmızı taştır. Kubbesi kurşunla kaplıdır.
Alçak bir kaide üzerinde sekizgen bir kütle olarak yükselen türbenin her cephesini sınırlayan düz silmeler, bu görünüşü öne çıkarmaktadır. Türbenin kuzeydeki giriş cephesinin altında taç kapısı, üstünde sivri kemerli bir pencere vardır. Kuzey cephenin diğer cephelerden farkı, iki köşede yuvarlak birer sütuncenin yükselmesidir.
Türbenin taç kapı şeklindeki kapısına dört basamaklı bir mer­divenle ulaşılır. Dıştan geniş ve sade bir silmeyle sınırlanan taç kapının sivri kaş kemerli nişi içinde basık kemerli giriş kapısı yer alır. Kapının eşik ve söveleri tek pencere taşla yapılmıştır. Kapı kemeri üstündeki kitabelik boş bırakılmıştır. Üstte 1228 /1813 tarihi yazılıdır. Taç kapının üstünde sivri kemerli alçı pencere, diğer cephelerde de yer almaktadır. Güney cephede alt pencere
yoktur. Birbirinin aynısı olan alt cephede söve ve lentoları üstün­deki sivri kemerin demir parmaklıklı dikdörtgen pencerelerin kırmızı taştan aynalığı sadedir.
Türbenin içi beyaz badanalıdır. Kubbeye geçişte mukar­naslı bir süsleme kullanılmıştır. Kubbenin ortasında bir mührü Süleyman vardır. Alt pencerelerin üstünde alçı ile yapılmış kemer alınlığı ve güneyde Bursa kemerli bir mihrabiye görülür. Pencere üstlerine içi siyah ve kırmızı kalemle yapılan ince kıvrık dal motifleri ve yazı; mihrabiyede ise siyah kalemle rûmi motif­ler işlenmiştir. Türbenin üst pencerelerinden, güneydeki ve iki yanındakiler renkli cam işçiliğine sahip olup diğerleri sadedir.
İçerde bulunan tek mezarın kare gövdeli, serpûşlu mezar taşı üzerindeki yazılarda herhangi bir isim okunamamıştır. Türbede Cenabî Ahmed Paşa yatmaktadır. Türbenin kapısındaki 1228 / 1813 tarihi, onarıma ait olmalıdır.
Kaliteli bir işçiliğin eseri olan klasik Osmanlı üslubundaki türbenin, herhangi bir kayıt olmamasına rağmen, cami ile aynı anlayışı taşıması sebebi ile Mimar Sinan mektebinin bir ürünü­dür denebilir. Çünkü cami ile türbenin birbirlerine göre konumu bile bir ustalığın eseridir. Türbe, camiden yüksekçe ve ondan nispeten uzak bir yere yapılmak suretiyle, caminin gölgesinde ezdirilmemiştir. Türbeyi, Cenabî Ahmed Paşa'nın ölüm yılı olan 1565-6 yılına tarihlemek mümkündür.
FATMA BACI TÜRBESİ..ANKARA



Eskişehir Yolu Temelli bölgesindeki Bacı Köyü’nde bulunan Fatma Bacı Türbesi , Yunus Emre tarafından yaklaşık 700 yıl önce yaptırılmış
Bölgede islam dinini yaymak için dergah kurmuştur.Bu Dergahtaki öğrencilerden biride YUNUS EMRE'dir.Yunus Emrenin de bu köyde yaşadığı bilinmektedir.Ancak Yunus EMRE TABDUK EMRE’nin dergahında arkadaşlarıyla okurken kaçmaya karar vermişler ve kaçmışlar.Ancak YUNUS EMRE pişman olmuş ve geri dönmüş.Tabduk EMRE’nin eşi olan EZME hanıma YUNUS EMRE Hocama ben kendimi nasıl affettiririm demiş.Ezme hanım da TABDUK EMRE sabah namazına kalkar.O zaman kapının eşiğine yat. Bu kim diye sorar.Ben de Yunus derim demiş.Hangi Yunus derse arkana bakmadan çek git demiş.Bizim yunus mu derse kalk elini öp bil ki hocan seni affetmiştir der ve olay gerçekleşir. TABDUK EMRE Ezme hanıma burada burada yatan kim diye sorar.O da yunus der. TABDUK EMRE de bizim yunus mu der. YUNUS EMRE de hocam der elini öper ve affolur.Ancak YUNUS EMRE yle TABDUK EMRE nin kızı olan Fatma evlilik yapacaklarmış.Köy halkı tarafından dedikodu çıkarılmış. YUNUS EMRE de sen benim bacım ve sultanımsın demiş.onun için köyün adı BACI köyü olarak kalmıştır.Fatma bacı hiç evlilik yapmamıştır.fatma bacının vefatından sonra da türbeyi de YUNUS EMRE yaptırmıştır.TABDUK EMRE nin kabrinin Bacı köyü mezarlığında bulunmakta ve yeri tam olarak bilinmemektedir.
HELVACI BACI..BURSA







Bulgaristan’ın Filibe Kasabasından Bursa’ya geldiği rivayet edilen Helvacı Bacı, keramet gösteren “Bursa Evliyaları” arasında zikredilmektedir. Hakkında çok az bilgi vardır. Tahtakale Semti, Veziri Caddesinde, Pınarbaşı Mezarlığına doğru çıkarken, sol tarafta Helvacıoğlu Mescidi önünde bulunan kabir, Helvacı Bacı’ya aittir. Bu mezar bilhassa kadınlar tarafından zaman zaman ziyaret edilerek, helva adağı yapılmaktadır. Söylentiye göre, Helvacı Bacı bir fabrikatörün hizmetçisi idi. Fabrikatör hacca gitmişti. Evde hanımı helva pişiriyordu. Bu sırada hizmetçi kıza: “Efendim helvayı çok severdi” dediği zaman, hizmetçi kız eline bir tabak alıp içine bir miktar helva koyduktan sonra: “Ağız tadıyla bu helvayı yesin” demiştir. Bu durumu gören kadın şaşırmış ve hizmetçi kıza ne yaptığını sormuştur. Fabrikatörün hacdan dönüşünde tabak eşyaları arasından
çıkmıştır. Bu durum, bacının kerameti olarak kabul edilmiştir. Bu olaydan sonra kendisini “Helvacı Bacı” olarak çağırmışlar, hürmet ve sevgi beslemişlerdir. Vefat ettiğinde mescidin önüne defnedilmiştir.81 Helva vaat edilmesi halinde isteklerin derhal yerine geleceği inancı gereği82 Helvacı Bacı’ya helva adağının yapıldığı, evde yapılan helvaların mezarın üzerine konulduğu veya mezar çevresinde bulunan kimselere verildiği, oradan gelip geçenlerin veya yakında bekleşen çocukların bu helvaları alıp yedikleri ve sonra dua ettikleri söylenmektedir.83 Bursa’da eskiden her Ramazan’da, her gün bir kişinin helva yapıp bir köşede Helvacı Bacı hayrına dağıtma âdeti günümüzde kalkmıştır.