KARIŞIK

14 Mart 2016 Pazartesi

PİR ALİ BABA

PİR ALİ BABA..erzurum




        Pir Ali Babanın mezarı merkeze bağlı Tuzcu Mahallesi (Dutçu Köyü) batısında, ana yola 2 km. mesafede kendi adını taşıyan Pir Ali Baba tepesi üzerindedir. Moloz taşlarla yapılmış, baş ve ayak tarafına büyük taşlar olan büyükçe bir mezardır. Kitabesi yoktur.
        “H.940, M.1533 Tarihli vakfiyesi vardır. Bu tarihte Erzurum kadısı Mevlana Ahmededdin vakfiyeyi tanzim ve imza etmiştir. Bu vakfiye Tuzcu köyünün hudutlarını ve Erzurum’un bazı semtlerini göstermek itibariyle tarihi kıymeti vardır. Pir Ali Baba sofiyyundan bir zat olup asrının mümtaz adamıdır. Vakfiyesinde şahit gösterdiği zatlarda kendisi gibi büyük insanlar. Hüseyini defteri vakfiyede Molla Veli dediği Pir Ali Baba, Yavuz Sultan Selimin Erzurum’u aldığı zaman Tuzcu köyünde mutasarrıf olduğunu Erzurum ayanının şahadeti ile sabit olmuştur. Ölümünden önce H.940,M.1533 de meşayih, ülemadan olan evlat ve halifelerine köyü vakıf etmiştir.”(1)
        Pir Ali Babanın bıraktığı vakıflarıyla ilgili, Başbakanlık Osmanlı arşivinde şu bilgilere ulaşılmaktadır.
        Evkaf-ı Hümayun mülhakatına tabi Erzurum’daki vakıflardan Pir Ali Baba zaviyesi vakfı muhasebatı müfredatı (BOA, EV. d…13299). Vakıf ferağ-terk ve intikalat rüsumatıyla-intikal vergileri-kâğıt baha ve kalemiye miktarı (BOA,EV.d..22651-22796), maarife alınacak evkaftan Pir Ali Baba zaviyesi hayrat ve müberreatı gelirleri hakkında evkaf-ı münderice- gelir kaynakları yok olmuş vakıflar-talimatına göre muamele edilmesi (BOA,MF,MKT,Dosya No:98,Gömlek No:90) Pir Ali Baba zaviyeleri bedel atının zaviye sahibine mi maarife verileceğine dair bir karar alınması isteği üzerine liva Nabilerinin  başkanlığında oluşturulan komisyonca tahkikat yapılarak neticesinin bildirileceği  (BOA,MV,Dosya No: 62 Gömlek No: 61)
        Pir Ali Baba “Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışınız.” H.Şerifine uyarak hem dünya ve hem de ahiret zengini bir zatı muhterem.”Müminin istikameti onun haysiyeti, şerefi ve kerametidir.” Dinin odak merkezi dayanağı iki noktadadır. Allaha itaat, halka şefkatle hizmet etmektir. Bu iki daire ile Kemaliyet dairesine yükselmek hakiki insana mahsustur. Böylece vicdan, akıl Kemaliyet bulur. Kulluk makamı da bu sayede elde edilir. Velinin birinci sıfatı aşktır. Allahtan başka hiçbir şeyle uğraşmazlar. İkinci sıfatı varisleridir. Allah kelamının hükümlerini gereğince yerine getirmekten hiç ayrılmazlar. O yolda hizmet verirler.
        “Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiklerimize mirasçı kıldık. İşte onlardan kimi nefsine zülüm eder, kimi muktesit davranır, kimi de Allahın izniyle hayrat ve hasenat yarışlarında öncü olup kazananlardır. İşte büyük kazanç budur.(Futur suresi ayet 32).(2)
        Pir Ali Baba “Eğer her yıl bin bir hatim okursanız Allahu teala bu memleketi hususiyetle depremden korur.” Diyerek sahibi bulunduğu 8 köyden 4 ünün gelirini tamamen evlatları nezaretinde, Erzurum’da yılda bir defa okunmasını ihdas ettiği bin bir hatimlere vakf etmiştir. İşte velinin kerameti budur. Hep birlikte yaşıyoruz. Bizim güzide geleneğimiz olmuştur. Bu güzide gelenek o günden, birinci dünya savaşına kadar devam etmiş, bir ara kesintiye uğradıktan sonra Müftü Solakzadenin gayretleriyle yeniden başlatılmıştır. 2009 tarihinde 475 incisini idrak ettiğimizde okunan on iki bin hatmin duası yapıldı.
        Bu mübarek dini merasim dünyada, bütün İslam âlemi içerisinde Erzurum’a has bir durumdur. Emsali yoktur. Türkiye geneline yaygınlaştırılıp, inanç turizmi açısından değerlendirilirse fenamı olur. Allah bizleri idare edenlere basiret versin.
        Böylesi velilerin kabri binlerce haneden daha fazla değer teşkil eder. Yücelmeyi seven toplumlar kendi aralarında yetişmiş olan büyüklerine karşı ciddi bir hürmet ve bağlılık duyarlar. Onların kabirleri üzerine titrer dururlar. Elin adamı kendi keşişinin daima üzerinde oturduğu bir taşı müzelerinde muhafaza edip onun hatırasına son derece hürmet göstererek kendi memleket evlatlarına gösterirken, biz daha kıymetli değerlerimizi ihmal etmekteyiz. Bu da geçmişimize vefasızlığımızın bir örneği değimli?
        Neden? Pir Ali Babanın kabri şerifleri ve Erzurum’a hâkim olan o güzelim tepe Tarihi dokuya uygun bir şekilde imar edilmesin. Toplumun ziyaretine açık hale getirilmesin. Yılda bir defaya mahsus gerçekleştirilen bin bir hatim duası orada yapılmasın. Yapılan bu merasim Türkiye geneline duyurulup birlikte idrak edilmesin. Bu hususta başta Erzurum halkı, Vali, Büyükşehir belediye başkanı, Üniversite Rektörümüz ve esnaf kuruluş örgütlerinin kulakları çınlasın. Böyle güzelim bir müjdeyi bekler dururuz.
        Bu şehri mübarekleştiren, burada yaşayanları ve yaşayacak olanları düşünen kerametine şahit olduğumuz büyük velimiz seni Rahmetle anıyoruz. Ruhun şad makamın cennet olsun.

     Kaynakça: (1) Erzurum tarihi anıtları ve kitabeleri s.171 A.Ş.Beygu.
                       (2) K.Kerimin Türkçe anlamı Futur suresi ayet 32 M.Hizmetli

ÇÖĞENDER BABA

ÇÖĞENDER BABA


        Çöğender Baba Erzurum’a 26 km. Pasinler’e 12 km. mesafede bulunan ve Pasinler’e bağlı Çöğender köyünde medfundur. Köye vardığımızda, Halil Taşlıbeyaz, Hacı Nuri Tiryaki, İsmail Baş isimli köy sakinleri ile bir araya gelerek Çöğender Baba hakkında ne bildiklerini sorduk. Almış olduğumuz cevap; eskiden bu köyün kurucusu büyük bir zat olduğunu, tarihi açıdan fazla bir şey bilmediklerini söylediler. Bize mihmandarlık eden Emin Aksakal isimli gencimizle köyü gezdik. Kabirleri ziyaret ederek fatihalarımızı okuduk.
        Çöğender Babanın kabri şerifi köy içerisindeki caminin 30 m. Alt ucunda dört ayak üzerine oturtulmuş basit bir betonarmeyi göstererek burada yatıyor denildi. Gösterilen yer muhafaza altına alınmış, mezar görünümü olmayan küçük düz bir alan. Kadir bilmezlik, bakımsızlık ve geçen zaman onu da yerle bir etmiş.
        Araştırmalarımız neticesinde, bir kayıt da “Yukarı Pasinin büyük köylerinden biri olan Çukender, Erzurum’a dört saat (yaya) mesafededir. Bu köyü Çukender adında sofiyyundan bir Türk büyüğü kurmuştur. H.440, M. 1048 Tarihli (bundan 962 yıl evvel) Yağan Paşa vakfiyesinde şahit olarak gösterilen Seyit Çukender Ali bin Seyit Süleymanın, o tarihte sağ olduğu anlaşılmaktadır.
       Hüseyin defterinde şöyle yazılıdır: Çukender malik hane maaçiftlik-Vakıf zaviyei mezbure -2000 akçe.
        Sonrada bu haşiye (açıklayıcı not) yazılmıştır. Çukender Baba Rezaknallahü  bi şefaatü (Rızıklandıran Allahın yardımıyla) der karye i Çukender Mağfurulleh derviş anın meczubu (Allah sevgisi ile kendinden geçmiş) ve cümle halkın mahbubu (sevileni) olup umuru dünyevinden Müberra (aklanmış) ve nafaka ve kisve efkarından münezzeh olup ekseri zamanını çukan (uzunca çubuk) getirip gezer imiş. Merkadi şerif içinde olan karye kendunun ismi ile müsemma olup karye - i mezburede (adı geçen) ve gayride evkafı olup matakaddemede  vakfiyet üzere  zapt oluna. Gelip defteri atike mukayyet olmakla kaydı defter olundu.
        Erzurum evkaf muhasebe defterinde ise şu izahat vardır. Vakıf: Zaviye-i Çukender der karye-i Çukender der kaza-i Pasin-i ulya tabi-i Erzurum der ferman.
        Mehmet Saib Efendi bin Hamza başartı Muallimi subyan zaviye dar ve mütevelli vakfı mezbur.
        Ruyet muhasebesinde 1266 Muharrem
        Bedeli üşar karye-i Çukender tabi-i Pasin-i ulya 2000 akçe
        Bu kayıtlar gösteriyor ki Çukender Baba zengin bir Türk sofisidir. Bu köy ile diğer araziyi türbesine ve köyde yaptırmış olduğu mektep masrafına tahsis etmiştir. Yağan Paşa vakfiyesinden anlaşıldığına göre H. 440(962 sene evvel) Oğuz kabilesine mensup olan bu Türkler, Türkistandan Kirman şehrine ve oradan Pasinler’e gelerek birçok köyler kurmuşlar ve birçoklarını da Gürcülerden satın almışlardır.
        Çukender Babanın, köyde türbesi yıkılmış, yalnız toprak mezarı bulunmaktadır. Yanında Emir Süleyman adında bir zatın yine toprak örtülü mezarı vardır. Bunun hakkında hiçbir malumat yok ise de bunun da Çukender’in muasırı olduğu ve emir unvanını almasıyla   mahalli beylerden olduğu anlaşılıyor.(1)
Prof. Dr. M. Sadi Çöğenli tarafından tesbit edilen başka bir kayıtta “Erzurum Pasinler kazasına bağlı Çoğender köyünde medfun Hz.Ebubekir’in torunlarından Çöğender Babaya ait iki muhim vesika” adlı neşrinde: Başbakanlık arşivinin 199 nolu ve H.947/ M.1540 Tarihli tahrir defterinin 18. sayfasında yer alan ilk vesikaya göre Çöğender Babanın Hz.Ebubekirin torunlarından olduğu kayıt edilmektedir. Ayrıca 146 nolu şikâyet defterinin 468 sayfasında yer alan ve H.1147/ M.1734 Tarihli ikinci bir vesika ise yapılan şikâyet üzerine zaviyedarlığın kime ait olacağı hakkında verilen bir hükmü ihtiva etmekte ve Çöğender Baba’nın Hz. Ebubekir’in torunlarından olduğu, ayrıca Pasinler kazasına bağlı Çöğender köyünde bulunduğunu aktarmaktadır.
        Şu anda köy camisinin hemen altında yapıların arasında harap bir vaziyette bulunan hatta kabrin varlığından bir alamet dahi bulunmayan bu merkadin kabre dokunulmaksızın tamir edilip bulunduğu yerde muhafazası dini bir vecibedir.(2)
        Yukardaki kayıtlara bakıldığında Çöğender Babanın kabrinin yeri, birinde Emir Süleyman’ın yanında, diğerinde caminin alt ucunda olduğu belirtiliyor. Bu hususta bir ihtilaf mevcuttur. İslami usullere uyularak asıl yerinin tespit edilip açığa çıkarılması ve tarihi şuura uygun bir şekilde restore edilmesi gereklidir. Gerçek şu ki Seyit Çukender Ali bin Seyit Süleyman her şeyini Hakka adamış, Hak aşığı, Allahın veli kullarından biri ve bu köyde medfun.
        Fetihten önce, hazırlık için Anadolu’ya gelen oymak beyleri yanlarında dervişleri de getirerek ortamı olgunlaştırmışlar, sonra da fütuhat gerçekleşmiştir. Çukender Babanın zengin birisi olduğu muhakkak. Emir Süleyman’ın oğlu olması da ihtimaldir.
        Emir Süleyman’ın kabri şerifleri köyün doğu ucundadır. Gösterilen, Çöğender Baba makamından yaklaşık 200 m. uzaktadır. Yanında ismini taşıyan bir de çeşme mevcuttur.
        Yine köylülerin ifadesine göre Köy içindeki eski mezarlıkta, adını taşıdığı çeşmenin sırtında moloz taşlarla yapılmış olan Yaramış Baba’nın mezarı mevcut. (baş taşı Abdullah bin İbrahim olan) Bu zatı muhterem yörede yapılan savaşlarda yararlılık göstermiş abit bir kişi imiş.
        Kültür müdürlüğümüz ve Pasinler Belediye başkanımızın, çok eski tarihi kaydı bulunan bu yöremizdeki değerlerimize göz - kulak verip, gereğini yapması yöre halkını ihya eder.
        Buraların fethinde emeği geçen, köye cami, mektep, çeşme, köprü yaptıran Çöğender Babanın, Emir Süleyman’ın, Yaramış Baba’nın ruhları şad, mekânları cennet olsun.
       Kaynakça: (1) Erzurum Tarihi anıtları Kitabeleri S.204. A.Ş.BEYGU
                          (2) ErzurumPasinler kazasına bağlı Çöğender köyünde medfun Hz.Ebubekirin torunlarından Çöğender Babaya ait iki muhim vesika. Prof. Dr. M.Sadi ÇÖĞENLİ.

HORASAN BABA

HORASAN BABA..erzurum


Horasan Baba’nın türbesi Erzurum ilimizin Horasan ilçesi Cami Kebir mahallesi Türbe sokakta, çevresi taş ve çamur harçla örülü aile kabristanı içindedir. Şeyh İsmail Kemaleddin yani Horasan Baba’nın torunlarından olduğunu ifade eden emekli öğretmen arkadaşım Hurrem Horasanlı Bey’le Horasan Baba hakkında sohbet ettik .
Mezarlıktaki mezarların rus harbinde tahrip edildiği “ Rus komutan türbedeki sandukayı dağıtmış, duvarda asılı bulunan şecere ve vakıfname nushalarını yırtmış.”sonra 1960 yılların Horasan Belediye başkanı çevre düzenlemesi adı altında değişiklikler yapmış, şu durumda sadece Horasan Baba ve altı müridinin mezarı orijinal halini korumaktadır. Hepsi Türkistan usulü şami-i mezardır.
Hurrem Bey’in amcası İhsan Bey Horasan ‘nın ilk belediye başkanıymış. O’nun anlatımına göre Horasan’ dan gelen bu Alp Erenler Anadolu’nun  fethinin zeminini hazırlamakla görevliymişler. Gayeleri sadece ve sadece islama hizmet için fisebilillah gaza imiş.
Öyle ya “Şüphesiz iman edenler ve Allah yolunda muhacir olupta cihat edenler, muhakkak bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayandır çok merhamet edendir.” (Bakara suresi Ayet 218)
            “Ey iman edenler !  İçinizden kim dininden dönerse Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki  Allah onları sever onlar Allahı’ severler. Müminlere karşı alçak gönüllü kafirlere karşı başları yukarda ; Allah yolunda cihat ederler, dil uzatanın kınanmasından korkmazlar. İşte o Allah’ın  lütfudur, onu dilediğine verir ve Allah vasidir, her şeyi bilendir.” (Maide suresi ayet 54 )
Bu vesile ile Anadolu dağlarına  cihat yazan Şeyh İsmail Kemalettin ‘e çevresinin ve oymağının  hürmet ve bağlılık duygularından dolayı eski adı Üskühat köyü olan bu beldeye b Horasan ismini vermişler o tarihten beri bu isimle anılmaktadır. 962 yıl evvelinden beri bu ismi taşımaktadır.
Kıymetli hemşerimiz Abdurrahim  Şerif Beygu “ Yağan Paşa’nın arkadaşı olan Horasan Baba, Horasan’dan Pasinler’e muhacir olan Türk sofilerinden birisidir. Halk bunu evliya derecesine yükseltmiş, o zamanın nüfuslu bir adamıdır. Bunun vakfiyesi kaybolmuş.  Söylendiğine göre Horasan’dan Köprüköyü’ne kadar olan arazi vakıf namesi hudutu içindedir. Horasan Baba’nın türbesi büyük harpte yıkılmış mezarı tahrip edilmiştir. Yine bu köy yakınında Hasan Baba adında eski bir Türk’ün mezarı bulunmakla beraber  suni bir tepe olan Tandır Tepe civarında kümbet de varmış. Köylüler bu tepeye Kümbetler demektedir.” (1) Horasan Baba’nın Yağan Paşa vakfiyesinde imzası olduğuna bakılırsa bununda H. 440  M. 1048 tarihinde Pasinler’e geldiği anlaşılır.”
Bu veriler ışığında Horasan Baba’nın bugünkü tarihten 962 yıl önce hayatta olduğu ve daha önceki  tarihlerde buralara gelip yerleştiği anlaşılıyor. 
1978 – 1980 Yılları arasında Horasan Lisesi’nde öğretmenlik yaptığım dönemlerde halktan dinlediğim bir rivayete göre Horasan Baba ile  Hasan Dede birlikte Horasan ‘dan gelmiş buraya yerleşmek istemişler. Aras Nehri’ni geçerken Horasan Baba elindeki asasını okuyarak nehire vurmuş, nehir ikiye ayrılmış. Horasan baba önden Hasan Dede peşinden yürüyerek nehri geçmişler. Ayaklarına baktıklarında Horasan Baba’nın ayakları ıslak, Hasan Dede’nin ayakları ıslanmamış. Bunun üzerine Horasan Baba Hasan Dede’ye hitaben ruhlarımızı teslim ettiğimizde seni yukarı beni aşağı bir yere defin etsinler demiş.
Ölümlerinde Hasan Dede        ( devrin dervişlerinden) Cami-i Kebir mahallesindeki tepe üstüne Horasan Baba da Mahallenin içine defin edilmiş.
“ Ceyhun Nehri bentleri her yandan açıldı ve Horasan’ı istila maksadıyla Maveraü’n-Nehir den halk gelmeye başladı.” (2 ) Maveraü’n-Nehir’den Horasan’a , oradan Azerbaycan yolu ile buralara gelip Türk ve İslam alemi için çok çok önemli olan Sultan Alparslan’ı en büyük İslam gazi ve Fatihleri payesine yükselten, Malazgirt Meydan Muharebesi’nin kazanılmasına vesile olan hayatları cihatla geçen şeyhimiz Alp Erenimiz Horasan Baba , Hasan Dede ve arkadaşlarının ruhu şad makamları cennet olsun. 

       Kaynakça: (1) Erzurum Tarihi anıtları Kitabeleri S.237. A.Ş.BEYGU
                           (2) Prof. Osman Turan ( Selçuklular ve İslamiyet s. 35)

DUMLU BABA..erzurum

DUMLU BABA..erzurum




Rivayete göre; Maverünnehirden gelen bir göç kafilesi, "Güngörmez-Kırkgöze-Akdağ" köyleri üzerindeki yaylada konaklamış. Başlarında "Dumlu Baba" adında bir Türk evliya varmış.

Göç kafilesi yaylaya yerleşince su aramaya başlamış. Küçük bir gözenin başına gelmiş, elindeki bakracı göğe doğru kaldırıp "Allah’ın hazinesi boldur verir" demiş. O niyazda bulunurken, havada tuttuğu bakraç’ın su dolup taştığı görenler, Allah’a şükür secdesi yaparken gözede de su kaynama başlamış sadece bu göze değil, yaylada bulunan kırk göze yaylaya su akıtmaya başlamış.

O günden sonra bu dağın adı "Dumlu Dağı" suyun adında "Dumlu Baba" suyu olarak tarihe geçmiş.
Dumlu Baba suyunu "Gözesini" görenler bilirler. Suyun kaynağı görünmez ama göze çıkışından bir evlek suyun aktığı görülür.

Evliya Çelebi bu sudan bahsederken "Ab-ı hayattan nişane veren bir Kevser-i cennettir" demiştir. Bu suyun cennetten geldiği inancı halk arasında da mevcuttur. Çocuğu olmayan kadınlardan tutunda muhtelif hastalıklara duçar olanlar, bu suda yıkanmaktan şifa ararlar. Halkın inancına göre; çok soğuk olan bu suyun içerisine girip "Yasini Şerif" okuyarak 7 defa dolaşanlar sudan çıktıktan sonra bi de adak keserlerse bütün dertlerinden kurtulmuş olurlar.

Dumlu gözesine yakın yerdeki 10-15 mezarda her hangi bir kitabe yoktur. Bu mezarların buraya gelen hastaların orada vefat etmeleriyle gömüldüğü tahmin edilmektedir. Dumlu Baba ne zaman ölmüştür, nerede gömülüdür? Bilinmemektedir

Şeyh Kemikli Hz. (Kemikli Baba)

Şeyh Kemikli Hz. (Kemikli Baba)
Güzelyalı-Pendik-İstanbul


 Pendik Güzelyalı mevkiinde bulunan türbe 133 güzergahı üzerinde bulunan Gülizar Zeki  Obdan İlköğretiminin tam karşısında olup yoldan geçenleri selamlamaktadır. EVLİYAULLAH’TAN  olduğu söylentisi yaygın olup mahalleli tarafından anlatıldığına göre (250- 300) yıllık bir çam ağacı bulunmakta  uzunluğu ise (60) metre civarında olduğu sanılmakta. Yanında iki isimsiz mezar da bulunan Türbenin etrafı demir parmaklıklar ile çevrelenmiş  ve koruma altına alınmış olup bizlerin ziyaretine 24 açık bulunmaktadır

13 Mart 2016 Pazar

ŞEYH MUKBİL BABA..denizli

ŞEYH MUKBİL BABA..denizli..denizli


Şimdiki Örenkaya (Maçil Köyü) Kasabasının kuruluşu Şeyh Mukbil Baba ile başlamıştır. Mukbil Baba’nın bir zaviyesinin olduğu burada önderlik yaptığı anlamına gelmektedir. Mukbil Baba ile bildiklerimiz sadece rivayetlere dayanmakta olup onun burada toplumsal düzeni sağlamak ve halkın dini eğitimlerinin verilmesi amacıyla görevlendirilmiş olabileceğini tahmin etmekteyiz. Yöre halkının ifadesi ile Mukbil Dede’nin mezarı kasaba içersinde yeralmakta olup yakın dönemde tamirat geçirmiştir. Eskiden yağmur dualarına da çıkıldığı anlatılmaktadır. Mübarek sayılan günlerde mezar ziyaret edilerek dua edilmektedir.

[1] Mangır, yalancı altın. TDK,Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
[2] EV.13609 numaralı ve H.1266/M.1852 tarihli, 13904 numaralı ve H.1275/M.1860 tarihli defter kayıtlarına göre  köyün ismi Maçil olup Şyh Mukbil (Müfil) Dede zaviyesi mevcuttur.Zaviyenin mütevellisi Halil olup yıllık geliri ise 90 akçedir.
[3] Osmanlı Arşivi, Afyon Kütüğü c.1, Syf.419
[4] H.1302-1121 yılı Avarız Defteri kayıtlarına göre Meymun’un köy nüfusu 15 kişidir.Aynı defterin M.1623 yılı kayıtlarına göre ise gerçek hane sayısı 7 olup nüfusu ise 35 kişidir. Meymun köyü yılanların istilası sebebiyle boşaltılarak şimdiki Örenkaya Kasabası meydana gelmiştir.
[5] H.1032/M.1623 yılına ait Avarız Defteri kayıtlarında Kurman/Kumarı isimli köy nüfusunun 20 kişi olduğu kayıtlıdır.

ERAĞIL(EROĞUL) DEDE ZİYARETGAHI..denizli

ERAĞIL(EROĞUL) DEDE ZİYARETGAHI..denizli



Menteş kasabası erenlerinden birisi de yöre halkı tarafından Er-ağıl, Er-oğlu yada Otluk dede olarak adlandırılan ziyaretgahtır. Er-Ağıl ziyaretgahının ünü geniş bir çevrede yayılmıştır. Sadece Afyonkarahisar değil, Denizli ilinde de bilinen bir ziyaretgahtır.
Er-Ağıl Dede Kimdir: Er-Ağıl Dede’nin kimliği hakkında somut bir belge bulunmamakta olup kişiliği ile ilgili bilgiler rivayetlere dayanmaktadır. Bölgenin fethinden sonra burasının güvenliği için görevlendirildiği sanılmaktadır.
Er-Ağıl Ziyaretgahı: Er-Ağıl Dede ziyaretgahı Akdağ’ın Yellibel ve Kıraç mevkilerinde bulunkata olup Kıraç’ın üst kısmında yer almaktadır. Yöre halkı tarafından Dedeli orman olarak da denilen yerdedir. Sade bir mezar olup etrafı korucu özelliği olduğuna inanılan ve bölgede sadece burada olduğu bilinen daire şeklinde bir çeşit ağaçlarla kaplıdır.
Er-Ağıl Dede Menkıbeleri :  Er-Ağıl Dede ziyaretgahında bulunan ağaçların koruyucu özelliği olduğuna inan yöre halkı , ziyaretgahtan ağaç kesmenin uğursuzluk getireceğine inanmaktadır. Bu sebeple asla ağaç kesilip oradan dışarıya çıkarılmaz.
Bir kaynakta şu ifadelere yer verilmektedir[1].
“-Biz yörüğüz. Yukarı Düzbel’den buraya 1994 yılında geldik.Koyun ve Keçi sürülerimiz var.Erağıl’ın üstünde yelli bel vardır.Kıraç’ın üstünde.Biz oraya yaylaya çıkarız. Yaylaya çıkınca çadırımızı kurar ve ilk olarak bir heybeye kuzu atarız. Erağıl Dede’nin mezarına kan akıtırız.Orada daire şeklinde gök bir ağaç vardır.Bu ağaçtan yörede tek burada var. Aynı ağaç türünden birde Yemen’de varımış. Kestiğimiz adağın sadece ciğerini bu ağaca takar, gerisini dağıtırız. Hayvanın ciğerine sinek dahi konmadan kurur gider. Bu ağaçların zehirli olduğu söyleniyor. O ağacın dalını kesip eve getirdin mi asla kurumaz.Ne kadar beklerse beklesin sararıp solmaz. O ağacın dalından kesmek uğursuzluk getirirmiş. Çobanın birisi çoban değneği kesmek için oraya gitmiş. O gün çobanı uyutmamışlar. Sabaha kadar çadırını taşlamışlar. Bizim bir Kara Hüseyin vardı. Hüseyin ağa’da değnek kesip geldi. Gece pat bir taş. O da filinta mavzeri alıp taş atanı aramaya durdu. Taş üstüne taş attılar sabaha kadar. Taş atan ise görünmüyor usandık. Dah sonra,
-“Ülen oğlum siz Erağıl’ına gittiniz mi diye sordular. Kara Hüseyin oradan değnek kesip geldiğini söyledi. O zaman yaşlılar,
“-O zaman gidin, o değneği oraya atın gelin.” Dediler. Ondan sonra taş atılmaları kesildi.
“-Bizim köyden birisi koca kapının üstünü örtmek için Erağıl Dede’den ardıç ağacı kesip geldi. Ağacı getirdiği öküzlerden birisi öüverdi. Telrar ağacı geri götürüp yerine bırakıp geldi.”[2]
“-Hafız Mehmet dayı bağa dam yapmak için Erağıl Dede’den ağaç kesip getiriyor. Bağ evi yıkılıyor. Aynı ağaçları köye getirip evinde kullanıyor bu seferde evi yanıyor. Dalları geri götürüp yerine bırakıyor.”
Geyiğin birisi Erağıl’ın içinde buzulamış. Erağıl’ın içi ormanlıktır. Menteş kasabasından Halil Hoca isimli bir avcı bunu görmüş. Oraya giderek geyiği vurmak istemiş. Pusuya yatıp beklerken geyik gelip Halil Hocanın önezesine durmuş. Tam vuracağı sırada geyik bağırmaya başlamış. Geyiğin buzağısı gelip emmeye durmuş. Avcı Halil Hoca yine tam vuracakken değişik giyimli bir kadın elinde bakraçla çıkagelmiş. Geyiği sağmaya durmuş. Kadın geyiği sağarken geyik kadını tepmiş. Canı yanan kadın,
“-Nahi geyik avcı elinden git! Diyerek beddua etmiş ve gözden kaybolup gitmiş. Avcı Halil Hoca basmış tetiğe geyiği vurmuş. Avcı Halil Hoca geyiği vurunca kolları da  dirseklerinden düşmüş tutmaz olmuş. O adam ömrü boyunca bir daha  kollarını kullanamamış.
Bir başka kaynak kişi ise Er-Ağıl dedenin savaş zamanlarında askerlerime top atarak yardım ettiğini söylerek konuyla ilgili şunları söylemektedir[3];
Birinci cihan harbi sırasında, anam, babası, dedem orada yayladaymışlar.O savaşta üç-beş defa top mermisi kalkmış buradan. Kızararak Çanakkale’ye doğru gitmiş. Yani topun ilk kalktığı yer burasıymış.
Er-Ağıl Dede’ye atfedilen doğa üstü güçler sayesinde hem Sandıklı’da hemde Denizli ilçelerinde onun büyük saygı görmesine neden olmaktadır.   Kurtuluş savaşında düşman ordusunun buraya kadar ilerleyerek Dedeli ormanda ağaçların saldırına uğradıkları ve buradan ileriye geçemedikleri anlatılmaktadır.
Er-Ağıl Dede ile ilgili Halk İnançları: Yöre halkı tarafından genellikle, Temmuz, Ağostos, Eylül  aylarında ziyaret edilerek adaklar kesilmektedir.
Halk nazarında doğa üstü güçleri olduğu
na inanılmaktadır. Bu sebeple Er-Ağıl’ın yakınına varanlar, orada yaylaya çıkanların mutlaka kurban kesip mezara kan akıtmaları gerektiğine inanılmaktadır. Kurban kesilmediği takdirde rahat verilmediği inancı hakimdir. Erağıl’ın içersinde hayvan otlatılmaz. Şayet burada hayvan otlatılır yada içersine koyun keçi girdi mi hayvanın delireceğine yada öleceğine inanılmakta olup burada kesinlikle hayvan otlatılmaz.
Akdağ’ın Denizli ilinde bakan tarafında bulunan yerleşim yerlerinin burada yağmur duasına çıktıkları söylenmektedir[4].
Menteş yöresi Erağıl dede’nin koruması altında olduklarına inanmakta olup bu sebeple topraklarında sel, deprem gibi doğal afetlrin olmayışını da buna bağlamaktadırlar[5].
Burada kesilen adağın sadece çiğerleri ziyaretgahta bulunan ve zehirli olduğuna inanılan ağaca takılır. Ciğerlerin bir tek sinek bile konmadan burada kuruduğu anlatılmaktadır. Adağın diğer kısımları pişirilerek özellikle fakirlere ve çocuklara dağıtılır. Ayrıca ziyaretgahın yanında bulunan ağaçlara bez bağlandığı da görülmektedir. Burasını ziyaret edenler iki rekat namaz kılarak dua ederler.
Çocuğu olmayan ve özellikle erkek çocuk isteyenler tarafından da ziyaret edilmektedir. Erkek çocuk yani er çocuk için hacet dilemekten olsa gerektir ki ziyaretgaha yöre halkı tarafından Er-oğul denilmiş ve bu kelime zamanla Er- Ağıl şekline dönüşmüş olabilir[6].
Çocuğu olmayan kadınlar burasını ziyaret ederek iki rekat namaz kılarlar. Daha sonra burada salıncak ve beşik kurulur. Boş olan salıncak ve beşiğin çocukla doldurulması için Er-Ağıl Dede aracı kılınarak hacet dilenir.


[1] K.K.Gümüşsu köyünden Halil Uğur,
[2] K.K. Karabedirler Köyünden, Emin TORTUM
[3] K.K. Beydilli Köyünden, Derviş KARAKOÇ
 [4] K.K. Karabedirler Köyünden, Emin TORTUM
[5] Geniş Bilgi için Bkz.Denizli Efsaneleri………………………………………..
[6] Öte yandan Ağıl kelimesi, hayvan barınağının yanı sıra , Ayın ve güneşin çevresinde bazen görülen beyaz halka, hâle. Anlamına da gelmektedir. Örneğin, ay ağılı, ay ve gün ağılı, göneş ağılı gibi.  Bu manada ise Işıklı Dede ziyaretgahında olduğu gibi aydınlık yer anlamına gelmektedir. Akla yatan en yakın mana ise er oğul istemekten geldiğini söyleyebiliriz. Bkz. TDK Türkçe sözlük, Ağıl mad.

http://www.sandikli.biz/ alıntı..

Abdi Bey Sultan Türbesi

Abdi Bey Sultan Türbesi..serinhisar






Serinhisar İlçesi Yatağan kasabasında bir Selçuklu prensinin türbesidir. Merkez ilçe Başkarcı-Tekkeköy yakınlarındaki türbelerin ise kime ait olduğu bilinmemektedir. Merkez Çukurköy’ü ile Karataş arasındaki türbenin “Bektaşi Dergâhı” olduğu bilinmektedir.

Er Dinlendi Türbesi

Er Dinlendi Türbesi ..çal




Çal ilçesi, Mahmut Gazi Köyünün batısında dağın eteğinde hemen köyün bitimindedir. Bu mezarın bölgenin fethi sırasında şehit düşen bir Selçuklu askerinin mezarı olma ihtimali yüksektir. Köylüler ise bunun başka taraftan gelerek burada vefat eden bir ere ait olduğu, o nedenle de Er dinlendi denildiğini söylemektedirler. Ancak belirtildiği gibi fetihler sırasında bu yerde savaşlar olmuş burada şehit düşen birine ait olma ihtimali daha yüksektir. Mezarın üzerinde ahşap bir türbe olduğu rivayet edilmektedir ancak günümüzde böyle bir yapı bulunmamaktadır.

Habip-Acem Türbesi

Habip-Acem Türbesi ..denizli






Çivril İlçesi mezarlığında ve bir höyük üzerindedir. Onikigen planlı, prizmal gövdeli ve onikigen prizmal külahlıdır.Devşirme ve kesme taş malzeme ile inşa edilen türbenin duvarları çimento ile derzlenmiş, külahı ise daha önce çimento harcı ile sıvalı iken bugün çinko ile kaplanmıştır. Güney kenarının ortasına açılmış bir kapısı ile güneybatı kenarlarından birine açılan küçük bir pencere bulunmaktadır. kenarına kamalama yerleştirilen iki devşirme Bizans yas sı payesi türbenin önünde bir sundurmanın varlığını göstermektedir. Türbenin bütün duvar ve kubbesi çimento harcı ile sıvanmış ve yeşil renge boyanmıştır. Zeminde süslemesiz basit bir sanduka bulunmaktadır.

Mehmet Gazi Türbesi (Büyük Mezarlık).denizli

Mehmet Gazi Türbesi 

(Büyük Mezarlık).denizli





Selçuklu Sultanı Gıyasettin Keyhüsrev tarafından Denizli havalisinin fethi için Servergazi ile birlikte Mehmet Gazi de ayrı ayrı tümen komutanı olarak görevlendirilmiştir. Bu iki komutan emirlerindeki birer tümenle, o zamanki adıyla Laodikya üzerine sevk edilmiştir. Bizans kuvvetleriyle önce Honaz (Colossea) civarında şimdiki Honaz harabelerinin yakınında çarpışmıştır. İlk çarpışmada galip gelmişler, geriye çekilen Bizans ordusunu izlemişler ve şimdiki Denizli’nin Deretekke (Sarayköy Caddesi) semtindeki geniş alanda yeniden harbe tutuşmuşlardır. O sırada Mehmet Gazi Hazretleri şehit olmuştur ve askerleri Servergazi’nin emrine geçmiş ve Bizans ordusu yenilip yok edilmiştir. 
Türbe dikdörtgen planlı olup beşik tonoz ile örtülüdür. Yapının giriş bölümü kare planlı bir eyvanla sağlanmaktadır. Bu bölümün örtü sistemi günümüze gelmemiştir. Yapı moloz taştan yapılmıştır. Türbenin içerisinde bir adet sanduka yer almaktadır.
Türbe 2014 yılında yapıya sonradan eklenen birimler kaldırılarak yapının özgün haline getirilmiştir.
Denizli otogarının 1 km kadar ve Kaleiçi Çarşısı'nın 500 metre kadar kuzeyindeki İlbadı Mezarılığı içindedir. Şehiriçi halk otobüsleri veya minibüsleri ile ulaşım imkanları vardır.

Servergazi Türbesi ( Yeşilköy )..denizli

Servergazi Türbesi ( Yeşilköy )..denizli






Merkez ilçeye bağlı Yeşilköy yakınındadır. Türbenin 1210 yılında Denizlinin fethi sırasında, Mehmet Gazi ile şehit olan Selçuklu komutanı Servergaziye ait olduğu bilinmektedir.

Elvan Seydi Hazretleri..çankırı

Elvan Seydi Hazretleri..çankırı


Elvan Seydi Hazretleri

Elvan Seyyid Hazretlerinin ismi:
Elvan: Arapça levn isminin çoguludur. Renkler, çesitler anlamına gelir.
Levn: Arapça isimdir. Renk, boya anlamındadir. ikinci anlamı da nevi, çesittir.
Seyyid: Arapça isimdir.Birinci anlami bey, ağa, ileri gelen, baş, başkandır.ikinci anlamı ise Hz. Muhammedin torunu Hz. Hasan soyundan olan kimselere verilen isimdir.
Elvan Seyyid Hazretlerinin Dedesi: Elvan Seyyid Hazretlerinin dedesi Aliyülbükadir.Aliyülbüka Hazretleri Türkistanlıdır. 12. yüzyilda buradan Hicaza gelmiştir.Burada hac görevini yaptıktan sonra Sama, gitmiş oradan da Urfaya geçerek, muuhaddisin den (1). Abdüllatifin verdigi bilgiye göre uzun yillar buradaki Halilürrahmanda (2). kapıcılık yapmıştır. O günkü Anadoluyu Müslümanlastırmak politikasının bir parçası olarak buradan da Kastamonunun Tosya çevresine gelmiştir.Aliyülbükanin Tosya bölgesinde şöhret kazanan bir zat oldugu kendisinin Yer kuyu köyü civarına yerleştiği; annesi Hatice hanımında Ahlat köyü civarındaki Gürlek tepede medfun bulundugu tespit edilmiştir.(3).Aliyülbüka Türkistandaki alimlerden ders alarak yetismis ve bulundugu Sam, Urfa, Tosya çevresinde Islamiyetin yayilmasi için çalismis, arzu edenleri tenvir ve irsat etmistir.(4).

Son zamanlarda ele geçen ve Orta kazasinin Elmalik kasabasi esrafindan Himmetogllarindan Yusuf oglu Hasan Dogan adindaki kisi tarafindan kopyasi alinan bir secereye göre Aliyülbükanin sülalesinin Hz.Aliye mensubiyeti kaydedilmekte ise de yukaridaki tespitlere göre bu bilginin dogrulugu mümkün degildir.Böyle bir iddianin bizce iki sebebi vardir. Birincisi, Aliyülbükanin uzun müddet Hicazda kalmasi ve Halilürrahmanda kapicilik yapmasi sebebiyle Hz.Peygamberimize ve Hz.Aliye mensubiyetini ileri sürmüs olmasidir. Ikinci sebebi ise, Aliyülbüka Hazretlerinin Hz.Peygamberin su hadis-i serifinin tesirlerinde kalarak bu mensubiyeti ileri sürdügü tahmin olunabilir.Bu hadis-i serifte;bir kimse, kendisini bana yakin görürse ve mensubiyetine iddia ederse , ayni zamanda Hz.Aliyi severse , beni sevmis olur,böylece talim edesiniz.demistir.Aliyülbüka Hazretlerinin bu hadis-i serif uyarinca baba ve dedelerinin isimlerini Hz.Aliye baglamak suretiyle mevkiini daha yüksek göstermis olmak ve hadis-i serifi serefine nail olmak düsüncesiyle böyle hareket ettigi büyük bir ihtimal dahilindedir. Nitekim, konumuz olan ve Aliyülbükanin torunu bulunan Elvan Seyyid Hazretleri ayin zihniyet ve düsünce ile isminin sonuna Seyyid unvanini getirmistir ki, Seyyid kelimesinin sözlük anlaminin Hz.Muhammed in torunu Hz. Hasanin soyundan olan kimselere verilen isim oldugunu yazimiz giris bölümünde belirtmistik.

Elvan Seyyid Hazretlerinin Babasi: Elvan Seyyid Hazretlerinin babasi Haci Murad-i Velidir .Haci Murad-i Veli,yukarida tanitmaya çalistigimiz Aliyülbüka Hazretlerinin ogludur. 1117 yilinda dogmustur.

Haci Murad-i Veli, müçtehidinden imami Yusufa göre; Necmeddin Mahmud-u isfahaniden, Seyh Bedrettin Mahmuddan ve babasi Aliyülbüka Hazretlerinden dersler alarak yetismistir.1187 yilinda Çankirinin Eldiven ilçesine bagli Seydi köyüne yerlesmistir. Bu yörede Islamiyeti yaymaya çalisan alim ve fazil bir zattir. 1207yilinda burada vefat emis olup burada medfundur. Haci Murad-i Velinin Seydi köyündeki türbesi,civar halki tarafindan halen ziyaret edilmektedir.
Haci Murad-i Velinin Abdulgaffar,Pir Ali Çelebi, Elvan Seyyid isimli üç oglu vardir.Bunlar da babalarinin yolunu takip ederek Çankiri ve havalisin deki halki tenvir ederek Islamiyetin yayilmasi için çalismislardir.Elvan Seyyid,Orta kazasin Elmalik kasabasinda medfundur.Civar halki tarafindan bu gün dahi türbesi ziyaret edilmektedir.Abdulgaffar Çelebi,Seydi köyünde;babasi Haci Murad-i Veli Hazretlerİnin hemen yaninda medfundur.Pir Ali Çelebinin ise Eski Pazar kazasinin Sadeyaka köyü Sihlar mahallesinde bir tekke kurdugu ve oradan irsatta bulundugu daha sonra Ankaranin Çubuk kazasinin Selek(Sele) köyüne giderek orada vefat ettigi, türbesinin burada bulundugu bilinmektedir.(4).
Elvan Seyyid Hazretleri: Elvan Seyyid Hz.,Haci Murad-i Velinin üç oglunda biridir.Babasinin ikamet ettigi Seydi köyünden ne zaman ayrilip Elmalik kasabasina geldigi bilinmemektedir.Tarihi bilgilerimize göre;lü yillardan itibaren Çankiri ve Kastamonu bölgesinin Anadolu Selçuklu Emiri Hüsameddin Çoban Bey tarafindan fethedilmeye baslandigini biliyoruz.Bu tarihlerde fethedildigi kuvvetle muhtemel olan Elmalik civarinin Türklesmesini ve Islamlasmasini saglamak için Elvan Seyyid Hz.inin buraya yerlestigi ve tekkesini kurdugu sanilmaktadir.
Elmalik ta bugün ki Eski camii olarak bilinen caminin civarinda Salihler, alimler, fakir ve düskünler için bir zaviye, zaviyenin yaninda bir mescit ve hayvanlar için bir ahir yaptirmistir.Elvan Seyyid Hz.nin bu çalismalarini duyan Çobanogullari Beylerinden biri olan Mehmet Bey oglu Mahmut Bey, kendi mülk topragi olan Elmalik topragini Elvan Seyyid Vakfina bagislayarak bir vakfiye hazirlatmistir.Hicri 698, Miladi 1298 tarihinde yazilan ve Elmalik Seyyid-i bin-i Musallih Seyidi Vakfiyesi adini alan bu vakfiye halen Vakiflar Genel Müdürlügü Arsivin deki 1766 numarali defterin 396 nolu sayfasinda kayitli bulunmaktadir.

Bu vakfiyeden anlasildigina göre Elvan Seyyid Hz.1298 tarihinden çok önce Elmalik kasabasina gelmis ve zaviyesini açmistir.1298 tarihinden 19.yüzyilin sonlarina kadar Elvan Seyyid soyundan gelenler sözü edilen zaviyenin Seyhligini yürütmüslerdir.

Doç Dr. Ethem Cebecioglu,Türkiye Diyanet Vakfi Dünyamizi Aydinlatanlar Dizisinin ikinci kitabi olan Haci Bayram Veli isimli kitabinin 36.sayfasinda Elvan Seyyid Hz.hakkinda çok yeni ve çok önemli bir bilgi veriyor.Sayin Cebecioglu nun bu tespitini buraya aynen aliyorum.Haci Bayram Veli Hz.nin her, fani beser gibi evlendigini çoluk çocuga karistigini görüyoruz.Daha önce bahsettigimiz kardeslerinden Abdal Murad a Abdal Murad-i Veli denilmektedir.Bu muhterem zat, agabeyi Haci Bayram Veli kadar meshur olmasa da onun gibi bir Allahin erenidir. Bu zatin mezarinin nerde oldugunu bilmiyoruz ama, oglu Elvan Seyyid Hz.nin Elmalik köyünde medfun bulundugunu, soyunun günümüze kadar geldigini biliyoruz.Safiyüddin, ortanca kardesi olup mezari,nerede yerlestigi ve soyunun devam edip etmedigi konusunda herhangi bir malumata sahip degiliz.

Sayin Cebecioglu nun verdigi bu bilgilere göre;Elvan Seyyid Hz.nin babasi Abdal Murad-i Veli yani bizim yukarida tespit ettigimiz Haci Murad-i Velidir. Haci Murad-i Veli de Haci Bayram Velinin en küçük kardesidir. Buna göre Elvan Seyyid Hz. Haci Bayram Velinin küçük kardesi Haci Murad-i Velinin oglu yani Haci Bayram Velinin yegenidir.
Buradan hareketle Haci Bayram Veli Safiyüddin ve Haci Murad-i Velinin babasi da yukarida belirttigimiz Elvan Seyyid Hz.nin dedesi bölümünde tanittigimiz Aliyülbüka Hazretleridir.
Sayin Cebecioglu,Elvan Seyyid Hz. nin babasi olan Haci Murad-i Velinin mezarinin nerede oldugunu bildigimizi belirtiyor ise bu dogru degildir.Çünkü Haci Murad-i Veli Hz.mezarinin Eldiven kazasinin Seydi köyünde oldugunu yukarida Elvan Seyyid Hz.nin babasi bölümünde belirtmistik.Ve bundan tereddüt de yoktur.
19. yüzyilin sonlarinda Elvan Seyyid zaviyesinin yavas yavas dagilmaya basladigin, vakfa ait arazilerin bölge halki tarafindan kendi üzerlerine kayit edildigini 1988baslayan tapulama çalismalariyla Elvan Seyyid Vakfinin tamamen ortadan kalktigini görüyoruz.

Elvan Seyyid Hz.nin ne zaman öldügü tam olarak bilinmemekle birlikte yukarda adi geçen vakfiye tarihinin 1298 olmasindan hareket ederek 14. yüzyilin ilk yarisi içinde vefat ettigi tahmin edilmektedir. Elvan Seyyid Hz.nin türbesi, diger Anadolu erenlerinin çogunda görüldügü gibi zaviyesinin ve camisinin bulundugu yerde degil;belki bir halk adami olarak yasamis olmasinin ifadesi bugünkü kasaba mezarliginin tam orta yerindedir. Bu türbe,1970li yillara kadar tas duvarli,ahsap çatili,oluklu kiremit döseli,tahminen 5x5 ebadinda eski tip bir yapi idi.Türbenin içinde tam orta yerinde merhumun tahta sandukasi bulunurdu.sandukanin bas tarafinda oymali bir mezar tasi mevcuttu. Sandukanin üzerinde de asirlardir kullanilmaktan ötürü cilali bir mermere benzeyen Sivama Tasi vardir.Türbenin bir kösesinde de çatalli bir geyik boynuzu bulunurdu.Bu boynuza dilek bezlerinin baglandigini,sivama tasi ile de türbeye ziyarete gelenlerin vücutlarinin sivandigini hatirliyorum.

Elvan Seyyid Hz.nin bu eski yapi türbesi 1970 yilinda kasabamizin eski Belediye Baskanlarindan merhum Hasan AKDEMIR in baskani bulundugu bir dernek tarafindan yaptirilarak bu günkü betonarme,altigen yapi insa edilmistir.Yeni türbe de sandukanin yeri hiç degistirilmemis olup yalniz ahsap sanduka yerine mermer kabir yapilmistir .Eski sandukanin basindaki oymali mezar yine yerinde muhafaza edilmistir. Yukarida sözünü ettigimiz sivama tasi da halen eski islevini devam ettirmektedir.

Elvan Seyyid Hz.nin türbesi bu günde yogun bir ziyaretçi trafigine sahiptir.Bu ziyaretçilin ziyaretlerini huzur içinde yapabilmeleri ve adaklarini kesip pisirebilmelerini saglamak amaciyla türbenin yanina bir pilavlik ve diger ihtiyaçlarini karsilayabilecekleri bölümler yine betonarme olarak yapilmistir.

Belediyemiz imkanlari ölçüsünde, türbenin bakim ve onarim hizmetleri sürdürülmektedir.

Çünkü Elvan Seyyid Hz. 7 yüzyildir yöremizde manevi bir lider olarak yasatilmistir.Bölgemizin her türlü sikintisinda manevi bir siginak ve dayanak ve olmustur.Nun manevi vesilesi ile birlik, dirlik, düzenlik, esenlik ve huzur içinde yasanilmistir.Bundan sonrada Elvan Seyyid Hz.nin manevi liderliginde bu topraklarda hosgörü, birlik,ve kardeslik duygulari içinde daha nice yillar yasayacağız.

Gölbaşlı Baba Türbesi

Gölbaşlı Baba Türbesi – (Yakapınar köyü – Bayındır )






















İzmir’in Bayındır ilçesi Yakapınar köyü, köy mezarlığında bulunan Gölbaşlı Baba adı ile anılan PİR İSMAİL'e aittir.
İlginç olan bir köy mezarlığı olarak Yakapınar köy mezarlığı çok büyük, oldukça düzenli ve bakımlı olması şaşırtıcıdır.
Tahtacı adlı kesimler tarafından oldukça önemsenen ve simge haline gelmiş önderlerden olan Gölbaşlı baba Bayındır’a ilk gelen Horosan erenlerden olduğu söylenmektedir.
Türbe açık mezar şeklinde olup, türbede bulunan ikinci kişi Gölbaşlı Babanın eşine aittir. Bu mezarın asli mi yoksa makam mezarı mı olduğu bilinmemektedir. Geleneksel olan türbelerde bez bağlamak dilek tutmak bu türbede ziyadesiyle görülmektedir.Diğer Alevi dedelerin mezar boylarına benzer şekilde oldukça uzundur.

Muhap Dede Türbesi..düzce

Muhap Dede Türbesi..düzce




Muhap Dede Türbesi; Gölyaka Muhapdede Köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Köy merkezi ile Kadife Kale arasında kalan yol güzergahı üzerindedir. Köye 3km mesafede bulunmaktadır.

AFLAK BABA TÜRBESİ..mucur

AFLAK BABA TÜRBESİ..mucur




         Mucur İlçesinin 10 km güney doğusunda şirin bir köyünde,eski adı Aflak olan Altınyazı Köyü'nde,  Aflak baba adıyla bir türbe bulunmaktadır. Aflak Baba ,halktan bir derviş ve dini yönü ağır basan  tarikat ehli olarak  bilinmektedir.
         Türbe köye ayrı bir güzellik vermektedir.  Türbenin hemen yanında el yazması yazılı mermer bir taş vardır. Köyün yakınından geçen Aflak özü boyunca uzanan bağ ve bahçeler uzanmaktadır.  Anısını yaşatmak için ölümünden kısa bir süre sonra, belki de ekonomik nedenlerle çok sade ve ufak boyutlu kümbetler örnek alınarak, 14.yüzyılın ilk çeyreğinde, Aflak Baba Türbesi'nin yapılmış olduğu söylenmektedir. 
         1968 yılına kadar moloz taş yığıntısı ve sandukadan ibaret olan Aflak Baba Türbesi, aynı yıl Selçuklu kümbet mimarisine uygun olarak yeniden yaptırılmıştır. Kare planlı ve taştan yapılan türbe, köşe pahlarıyla sekizgene dönüşerek, en üstte de külahla örtülmüştür.

         Türbenin çevresinde mezar taşlarına rastlanmaktadır. Zaman zaman türbeyi ziyarete gelenler köyün muhtarından ve bazı yaşlılardan bilgiler almaktadırlar.
         Anlatılan bazı efsanelere göre; Aflak Baba Türbesinin uçarak Mucur'un Gümüşkümbet Köyü'ne konduğunu, ondan sonra da köyün isminin Gümüşkümbet olduğu rivayet edilmektedir.
         Yine bir efsaneye göre Ankara'da yaşayan, dizleri tutmayan, yürümeyen bir kadının 2000 yıllarında Altınyazı Köyü'ne geldiği ,türbenin alt tarafında bulunan çeşmeden su doldurup, türbenin yanında okuyarak, dua ederek, çeşmeden getirdiği suyla dizlerini ovduğunu ve düzelerek yürüyerek gittiğini anlatmaktadırlar. Türbenin içerisinde bir mezar taşında
(Saff süresi 13. ayet) yazılmıştır. Okunuşu: Ve uhra tuhıbbuneha nasrun minallahi ve fethun garibun ve beşşiril'mu'minine.
Anlamı: "Seveceğiniz başka bir kazanç daha var: Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih (Mekke'nin fethi) (Ey Muhammed) Mü'minleri müjdele!"
         Çevre köylerden ve ilçelerden çocuğu olmayanların, hasta çocuklarını şifa bulması nedeniyle gelip Aflak Baba Türbesine gelip dualar okumaları, kestikleri kurbanları fakir fukaraya dağıtmaları gelenek haline geldiği söylenmektedir.
                                               HAZIRLAYAN:  Ali Aydemir- Mucur