İshak Çelebi Türbesi (Merkez) manisa Manisa il merkezinde, Ulu Cami Medresesi’nin doğusunda, cami duvarına bitişik olan bölüme sonradan İshak Çelebi’nin türbesi yapılmıştır. Bugün cami ile medrese arasındaki, çapraz tonozlu geçişin güneyindeki biraz yüksekçe kapıdan türbeye girilmektedir. Türbe giriş kapısı biraz yüksek olup kırmızı somaki mermerden bir sütun ortada bulunmaktadır. Bu sütunlar ile türbenin uzantıları üzeri kubbeli bir bölüm meydana getirmiştir. Türbenin sert ağaçtan kapısı üzerinde cennete girenlere söylenen sözü belirten bir ayet yazılıdır: “Selâm üzerinize olsun. Ne iyisiniz buraya daimi olarak girin” Türbe kare planlı olup üzeri köşe pandantiflerinin taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. İçerisi batıya yönelik iki alt ve bir üst pencere ile aydınlatılmıştır. Ulu Caminin duvarı ile iki penceresi türbenin doğu yönünde olduğu gibi kullanılmıştır. Türbede İshak Çelebi’nin sandukası yanında kime ait oldukları bilinmeyen üç küçük sanduka daha bulunmaktadır. |
20 Şubat 2016 Cumartesi
ishak çelebi..manisa
Labels:
ishak çelebi..manisa
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
19 Şubat 2016 Cuma
DEDE.MAKSUT...ahlat
Dede Maksut, Ruşen Ali'nin hizmetkârıymış. Efendisi hacca gitmiş. Birkaç gün sonra hanımına, hacı hatun bi helva çalaydın hacıma götüreyim diyor. Kadın diyor ki, herhalde canı helva istiyor, bi helva yapayım da yesin diyor. Yapıp veriyor. Allahın izniyle helvayı Beytullaha götürüp efendisine yetiştiriyor, kadının haberi yok. Dede Maksut hayvanlara çok iyi bakarmış. Hayvanların altına gübre sepeler, soyunup üstünde yuvarlanırmış hayvanlar oturunca batan yer var mı diye. Keramete erişmiş. Bu nedenle helvayı da sıcak sıcak Beytullaha yetiştirmiş. Hacısı hacdan geldiği zaman, elini öpmeye gidiyorlar. Benim elimi öpmeyin, gidin Dede Maksut'un elini öpün diyor. Sonra da anlatıyor, diyor ki, bana helvayı sıcak getirdi. Tabağıyla bıraktı gitti, tabağı ben getirdim. Hacı, Dede Maksut'tur biz değiliz, diyor.
Dede Maksut çok keramet ehli bir zatmış. Bir rivayete göre; Bir vatandaş bina yapmış, o dönem binanın üzerini örtmek için odun kullanırlarmış. Bu ağaçlara günümüzde olduğu gibi keran denirmiş. Binanın üstünü örterken keranlardan biri kısa kalmış. Dede Maksut’a demişler ki, biz bu keranı kısa kestik keran yetişmiyor. Dede Maksut elini kerana vurmuş ve demiş,”Gel bakalım, mübarek gel” bunun üzerine keran uzamış ve yetişmiş.
Labels:
DEDE.MAKSUT...ahlat
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
sarı ahmet dede ziyaretgahı..sandıklı
Sarı Ahmet Dede Ziyaretgahı
Sarı Ahmet Baba Kimdir: Bekteş köyünde metfun olan Sarı Dede’nin , Selçuklu Devletinin çöktüğü sıralarda komşu köy olan Selçik köyüne gelip yerleşen Selçuklu beylerinden olduğu söylenen Sarı Selçuk’un kardeşi olduğu da halk tarafından rivayet edilmektedir.[6] Sarı Selçuk gibi Sarı dede de kabri çayköy’de bulunan Yunus Emre,Akin ‘de bulunan Yusuf Dede ve Koçgazi köyünde bulunan Koçgazi Dedeyle çağdaştır.
Osmanlı Devlet Salnamelerini incelediğimizde kayıtlarda Bekteş köyünün “Bektaş Köy” olarak geçtiğini görmekte ve Sarı Dede’nin de ismi diğer Sandıklı’da ki yüzün üstünde evliya ile birlikte zikredildiğini görmekteyiz.
Sarı dede hakkında bildiklerimiz sadece rivayetten ibarettir. Ayrıca Bekteş köyü sınırları içersinde Sarı Dede’den başka, Göksu dede, Erenler ve Buğlan Dede olmak üzere üç tane daha evliya mezarının varlığı saptanmaktadır.
Sarı Ahmet Dede’nin Günümüzdeki Mezarı:
Mezarı önceleri köy camisi bahçesinde iken tadilatlar nedeniyle caminin karşısında yol kıyısında bir evin kenarına nakledilmiştir.Bu mezar hala durmaktadır.Gösterişiz ve sade bir biçimde olup taşlarla etrafı örülmüştür.Mezarın daha önceki halinde mezar başında sarık şeklinde kalenderi’leri temsil eden taşın bulunduğu daha sonra mezarın nakli sırasında bu mezar taşının kaybolduğu belirtilmektedir.[7]
Günümüzde ise mezarın üstünde mermerden şekilsiz düz bir mezar taşı bulunmaktadır. Mezar normal mezar ölçülerinde iken günümüzde kare biçimine getirilmiştir.Bekteş köyü Camisinin tam karşısında bulunan evin bitişiğinde yatmakta olan Sarı dede ‘nin isminin köyün kuruluşu kadar eski olduğu söylenmektedir.Bazı kaynaklarda ismi farklı bahsedilmesine rağmen maalesef detaylı bilgiye ulaşamamaktayız.[8]
Sarı Dede Menkıbeleri: Sarı dede ile ilgili olarak çeşitli rivayetler söylenmektedir.İlçemize bağlı Bekteş Köyünde yaşanıldığı rivayet edilen ve Milli Mücadele dönemini günümüze kadar getiren “Sarı Dede” efsanesi. Bu efsane, olayda adı geçen şahısların torunları ve köyün yaşlı kesimlerince günümüzde bile hala anlatılmaktadır.
Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz köyün yaşlıları;”Köy odalarının yaygın olduğu günlerde soğuk kış gecelerinde odaya toplanır,büyüklerimiz bizlere bu hikayeyi anlatır bizlerde yaşlı gözlerle dinlerdik.[9]
Artık ne köy odaları nede o güzel hikaye ve destanlar kaldı..” Gerçekten zamanla birlikte bir çok değerlerimizde kaybolup gitmiş.Sarı dede ile ilgili yaygın olarak anlatılan efsanelerden bir tanesi şöyledir;
Milli Kurtuluş Savaşının en hızlı olduğu,Türk Milletinin ateşten gömlek giyerek ölüm kalım savaşı verdiği o günlerde Çanakkale cephesinde adı henüz konulmamış bir destan yazılmaktadır. Yedi düvele karşı yoksul Türk askerinin süngülü mücadelesi…
Efsanemizin yukarıda anlattığımız gibi Türk tarihinde başlı başına bir destan olan Çanakkale cephesinde geçtiği söyleniyor.[10]
Çanakkale’de savaşın çok hızlı olduğu bir anda Türk siperleri düşman saldırısına uğrar. Bekteş köyünden Mehmet Çakmak’ın babası Yusuf Çakmak siperde yalnız kalmıştır ve yaralıdır.Yaşam ile ölüm arasında gidip gelen ve son anlarını yaşayan askeri birden nerden geldiği belli olamayan birisi kuvvetle kucakladığı gibi mermi yağmuru içersinden ateş hattının dışına çıkarır.Yaralarını sarar. Elleriyle su içirir. Kendisini kurtaran ve hiç görmediği bu meçhul askeri hayran hayran seyreden askere bu meçhul şahıs;”Gazan mübarek olsun gazi”der. Oda “Senin de gazan mübarek olsun.Kimin ölüp kalacağı belli değil.Hakkını helala et” diye helallık ister. Kıyafeti bile değişik olan meçhul asker ise; “Benim buralarda daha işim çok.Ama sen köyüne döneceksin” diyerek köyden bazı kimseleri tanıyıp tanımadığını sorar.Asker hayretler içersindedir. Kendisi kadar köyünü çok iyi tanıyan bu yabancı da kimdir? Dayanamaz ;
“-Sende kimsin bizim köyü,onları nereden tanıyorsun? Ben seni bu güne kadar hiç görmedim ki..”der.
Yabancı,”Bende sizin köydenim. Bana Sarı Dede derler. Her Cuma Caminin bahçesine gelip başında dua ettiğin kabir var ya işte ben o kabrin içindeki Sarı Dedeyim. Der ve kaşla göz arasında gözden kaybolup gider. Savaşta yaralanan asker ise daha sonra köyüne döner ve ilk olarak Sarı Dede’yi ziyaret ederek hayır dua’da bulunur. Yakınlarına başından geçen olayı anlatarak bu mübarek zata saygıda kusur edilmemesi gerektiğini tembih eder. Olayda adı geçen Sarı Dede’ye ait olduğu söylenen bu mezar yakın zamana kadar köyün Camisinin bahçesinde bulunmakta iken cami tadilatı sırasında cami bahçesinden çıkartılarak Caminin hemen karşısında bulunan bir vatandaşın evinin yanına yol kenarına nakledilir.Yine yakın zamana kadar mübarek günlerde ve adak törenlerinde devamlı adaklar kesilip Kur’an-ı Kerim okunurken günümüzde bu adetler hemen hemen unutulmuş durumdadır. Menkıbede adı geçen Yusuf Çakmak’ın sülalesine adı ise bugün “Sarılar” olarak geçmektedir.
Sarı Dede ile İlgili Halk İnançları: Sarı Ahmet Dede’nin mezarı çocuğu olmayanlar ve hastalığına şifa arayanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Burada adanan adaklar kazanlarda pişirilerek halka dağıtılırdı. Yakın döneme kadar askere ve gurbete gidenler burasının ziyaret ederek duada bulunarak hacet dilenirdi. Bu gelenek günümüzde unutulmuş durumdadır.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
hötüm dede.malatya
Battalgazi İlçesi Meydanbaşı mahallesinde, Halfetih minaresinin hemen yanındadır, bu türbede Nezir Gazi isminde bir yatır vardır. Battalgazi’nin soyundan geldiği rivayet edilir. Yapı sonrada düzenlenmiş olup dikdörtgen biçimindedir. Halk arasında yürüme yaşı geçtiği halde, yürümeyen küçük çocuklar bu ziyarete götürüldüğünde iyileşeceğine inanılır
Labels:
hötüm dede.malatya
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
KIRK KARDEŞLER..malatya..battalgazi
Battalgazi döneminde, bu bölgede yapılan bir savaşta şehit düşen, Battalgazi’nin kırka yakın arkadaşının mezarlığıdır. Mezar taşları karışmış birçoğu ise tahrip edilmiş, sağlam kalanlardan bir kısmı ise Malatya müzesine götürülmüştür.
Önceki dönemde belediyece ihata duvarı ile çevrelenerek koruma altına alınan kısımda yeniden düzenlenme yapılması gereği vardır. Halkın inanışına göre ‘Bu mezar alanını üç sefer nefes almadan dolanan kişinin dilekleri kabul görür’ amacıyla ziyaret edilmektedir. Bu ziyaretler mezarlık alanı içerisinde yapıldığından, mezarların daha da yok olmasına sebep olmaktadır.Anlatılan efsaneye göre, çocuğu olmayan kadınlar, buradaki taş beşiği salladıklarında tutukları dileğin kabul edileceğine inanırlar. Buraya dikilen bir de dilek taşı vardır. Bu dilek taşına küçük taşlar temas ettirirler. Bu küçük taşlar yapışırsa tutulan dileğin yerine geleceğine inanılır. Ayrıca “ mezarlar arasında nefessiz üç tur koşabilen kişinin dileği kabul görülür.” İnancı hâkimdir.
Şehitlik, 125x450 m alan üzerindedir. Yapılan incelemelerde Selçuklu taş işçiliği ve süslemesinin hâkim olduğu mezar taşları yanında, civar kısımlarda Osmanlı dönemi özellikleri gösteren mezar taşlarına rastlanılmıştır. 2011 yılında Müze Müdürlüğü başkanlığındaki KUDEB işbirliği ile hafriyat temizliği çalışmalarına başlanmış ve günümüzde bu çalışma devam etmektedir.13.yytarihlenen mezarlıkta yapılan motifli çalışmalarda üzeri yazılı birçok lahit ve mezar taşı ortaya çıkarılmıştır. Buluntular arasında Roma ve Bizans dönemi sikkeleri de mevcuttur.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
ZEYNEL ABİDİN TÜRBESİ..battalgazi..malatya
Battalgazi ilçesi Atabey köyünde bir türbedir. Karakaya Baraj Gölünün oluşmasından sonra sular altında kalmasın diye yeri değiştirilmiş, baraja yakın betonarme olarak yeniden yapılmıştır.
Hz. Ali’nin torunu olan Zeynel Abidin, On iki İmamdan birisidir. Türkiye’de, İran’da, Irak’ta birçok yerde mezarı bulunmaktadır. Anlatılara göre burada bir bacağı gömülüdür. Kendisinin H. 94(M. 712)tarihinde vefat ettiği bilinmekle birlikte bölgeye geldiğini gösteren belge yoktur. Kubbeli olan türbe iki bölümdür. Dış duvarda Hz. Ali’nin resmi içeride ise şecereler, On iki imam ve yine Hz. Ali’nin resmi duvara asılmıştır. Mezarın baş tarafında iki tahta kabın içinde ziyaretçilerin şifa için kullandığı tuz vardır. Sol yanda türbeden geçilen küçük bir mescit bulunmaktadır.Dört katlı bir sosyal tesis ve çevre düzenlemesiyle gelenlerin rahat edebileceği ortam oluşturulmuştur. Kurban kesimi, yemek pişirilmesi, cem dönülmesi için mekânlar mevcuttur.
Ziyaretçiler büyük saygıyla dua ederler. Eşikten itibaren öpme, duvara el sürme, yüz sürme, mezarı öperek el ve yüz sürme gibi eylemler hep yapılır. Türbenin içinde, mezarın çevresinde dönenler olduğu gibi mescide geçerek iki rekât namaz kılanlar da olur. Çaput bağlama, mum yakma ritüeline az da olsa rastlanmaktadır. Hz. Zeynel Abidin’in Ehl-i Beyt’e mensup olmasından ötürü türbeye toplumda büyük değer verilmektedir.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
ALİ BABA TÜRBESİ..malatya..battalgazi
Battalgazi İlçe Eski Malatya girişinde, yolun sağında, aynı isimle zikredilen Ali Baba mezarlığının orta kısımlarında olan türbenin yapısı gösterişsiz, basit, yığma şeklindedir. Mezarın içerisinde bulunan ve adının Ali Baba olduğu anlatılan zatın, Battal Gazi’nin oğlu olduğu rivayet edilir. Şehit düştüğü yere gömülmüştü
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
HASAN BASRİ (KORUCUK) TÜRBESİ..malatya
Battalgazi İlçesi Karahan Mahallesi’nde, Kırk Kardeşler şehitliği yanındadır. Hasan Basri’nin, MS 7.yüzyılda Basra’dan geldiği, Malatya çevresinde yaşadığı rivayet olunur. Ermiş bir kişi olarak bilinmektedir.
Çok sayıda ziyaretçi çeken yatırın bulunduğu türbe sonradan beton ile yenilenmiş, eski yapıya ait hiçbir iz kalmamıştır. Ziyaret binasının bulunduğu yerin su kenarında olması sebebiyle zeminde oluşan kaymalardan dolayı 1943 yılında yıkılmış, 1945’te tamir edilmiştir. 1965 yılında binada tekrar çatlaklar oluşunca köylülerin çalışması ile betonarme olarak tekrar yapılmıştır.Türbe Battalgazi Belediyesi tarafından 1986 yılında Fırat Nehri ile Tohma suyunun birleştiği yerdeki Korucuk köyünde bulunmakta iken Karakaya Baraj Gölü suları altında kalacak olan bugünkü yerinde türbenin müştemilatıyla birlikte yapılarak türbe buraya taşınmıştır. Bu nedenle türbeye Korucuk da denilmektedir
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Üçkızlar Türbesi / ANKARA / BEYPAZARI
Üçkızlar Türbesi / ANKARA / BEYPAZARI / Merkez
Türbenin Yeri: Üçkızlar Türbesi, Ankara İli Beypazarı İlçesi merkezinde bir tepe üzerindedir.
Üçkızlar Kimdir: Üçkızların kim olduğu konusunda herhangi bir bilgi yoktur.
Türbenin Durumu: Türbe üstü açık mezar şeklindedir. Mezarın etrafı taşlarla örülmüştür.
Ziyaret Nedeni: Türbe özellikle kadınlar tarafından değişik dilekler için ziyaret edilmektedir.
Kaynakça: Hikmet Tanyu –Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri –Ankara Üni.Basımevi -1967.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
İDRİS BABA ..MACARİSTAN
Idrisz baba türbesi –
Pécs, Rókusdomb, Çocuk hastanesinin bahçesinde
Pécs şehrinin, Rókusdomb tepesinde bulunan gri yapı taşları kullanılarak sekiz köşeli temel üzerine inşa edilen türbenin üzerinde kubbe şeklinde bir çatı bulunmaktadır. Türbenin duvarlarında eğimli pencereler vardır. Kapıların çevresinde üzerinde tam yukarıda bir zirve oluşturarak birleşen gotik mimari tarzda inşa edilen taş çerçeveler bulunmaktadır. Idris Babanın tabutu, orijinal haliyle Mekke yönüne çevrilmiş olarak hala türbededir. İdris Baba Güney Macaristan’ın Sancak merkezi olan Pécs şehrinde XVI. Yüzyılda yaşamıştır. Ülkemize ilk gelen yerleşimci kafilelerin arasında olduğu sanılmaktadır. Neyle ilgilendiği, mesleğinin ne olduğu konusunda rivayet muhteliftir. Bazı tarihçilere göre tabip, bazılarına göre ise müneccimdir. Ölümünün ardından şehir sakinleri onu bir evliya olarak görmüşlerdir. Zamanla onun anısına yapılan türbe de sürekli ziyaret edilen bir merkez haline gelmiştir. Türbe bir dönem için Cizvitlerin mülkiyetine geçmiştir. 1693 yılında küçük kiliseye dönüştürülmüştür. 1708 yılında baş gösteren büyük cüzam salgınının ardından bina orduya tahsis edilmiş ve XIX. Yüzyıla kadar barut deposu olarak kullanılmıştır. 1913 yılında restore edilmiştir. Bugünkü görünümüne 1961 yılında kavuşmuştur.
Pécs şehrinin, Rókusdomb tepesinde bulunan gri yapı taşları kullanılarak sekiz köşeli temel üzerine inşa edilen türbenin üzerinde kubbe şeklinde bir çatı bulunmaktadır. Türbenin duvarlarında eğimli pencereler vardır. Kapıların çevresinde üzerinde tam yukarıda bir zirve oluşturarak birleşen gotik mimari tarzda inşa edilen taş çerçeveler bulunmaktadır. Idris Babanın tabutu, orijinal haliyle Mekke yönüne çevrilmiş olarak hala türbededir. İdris Baba Güney Macaristan’ın Sancak merkezi olan Pécs şehrinde XVI. Yüzyılda yaşamıştır. Ülkemize ilk gelen yerleşimci kafilelerin arasında olduğu sanılmaktadır. Neyle ilgilendiği, mesleğinin ne olduğu konusunda rivayet muhteliftir. Bazı tarihçilere göre tabip, bazılarına göre ise müneccimdir. Ölümünün ardından şehir sakinleri onu bir evliya olarak görmüşlerdir. Zamanla onun anısına yapılan türbe de sürekli ziyaret edilen bir merkez haline gelmiştir. Türbe bir dönem için Cizvitlerin mülkiyetine geçmiştir. 1693 yılında küçük kiliseye dönüştürülmüştür. 1708 yılında baş gösteren büyük cüzam salgınının ardından bina orduya tahsis edilmiş ve XIX. Yüzyıla kadar barut deposu olarak kullanılmıştır. 1913 yılında restore edilmiştir. Bugünkü görünümüne 1961 yılında kavuşmuştur.
Labels:
İDRİS BABA ..MACARİSTAN.TÜRBE
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Dedebaba Türbesi ..afşin
Afşin Dedebaba Türbesi’nde ortadan kaybolan tarihi taş bayramdan sonra ortaya çıktı. Afşin'de bulunan Dedebaba Türbesi ilginç bir olaya ev sahipliği yaptı. Dulkadirli Beyliği egemenliğinin sürdüğü dönemden buyana Afşin Atatürk Caddesinde bulunan tarihi Dedebaba Türbesinin içindeki Roma döneminden kalan tarihi taş Ramazan Bayramı arifesinde ortadan kayboldu. Çarşı esnafının durumu İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerine bildirmesinin ardından olay yerine gelen ekipler, türbe içerisinde inceleme yaptı ve olayla alakalı soruşturma başlattı. Fakat ortadan kaybolan tarihi taş ramazan bayramının bitmesiyle birlikte yerine geri geldi. Yaşanan olay ile alakalı bilgi veren Dedeba Türbesi görevlisi Hasan Karakaya, Dedebaba Türbesinin içinde bulunan tarihi taşın üç gün boyunca ortadan kaybolmasının ardından tekrar yerine geldiğini söyledi. Karakaya, " Türbeyi ramazan bayramının ikinci günü kontrol ve temizlik için açtım. Fakat temizlik esnasında tarihi taşın yerinde olmadığını gördüm. Bunun üzerine Afşin Belediyesi yetkililerine haber verdim. Onlarda polislere olayı bildirdiler. Olay yeri inceleme ekipleri gerekli incelemeyi yaptılar ve soruşturma başlattılar. Ramazan bayramının ardından türbeyi açtığımızda taşın yerinde olduğunu gördüm. Bu bizim için çok sevindirici bir olay oldu. Sağ olsunlar taşı alan kişiler tekrar yerine bırakmışlar. Fakat taşı kimlerin aldığını ve tekrar yerine nasıl geldiği hakkında bir bilgimiz yok. " diye konuştu. Taşın kim ya da kimler tarafından alındığı ve tekrar kim tarafından yerine bırakıldığı bilinmiyor. Dedebaba Türbesi: Yapının inşa kitabesi olmadığı için yapım tarihi bilinmiyor fakat Dulkadirli Beyliği hükümdarı Alaüddevle Bozkurt Bey (1480-1515), 1500 (906. H.) tarihli vakfiyesinde, Efsus (Afşin) Köyü’nün yarısını, Dedebaba Zaviyesi’ne vakfettiğini belirtmektedir. Türbe; Afşin merkezinde, adını verdiği Dedebaba Mahallesi’nde, Atatürk Caddesi üzerinde yer alır. Dulkadirli Beyliği zamanında 16. yüzyılın ilk çeyreğinde yapıldığı tahmin edilen bu türbe, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetindedir ve halen ziyarete açıktır. Tüm ihtiyaçları Afşin Belediyesi tarafından karşılanan türbenin yıllık ortalama 10-15 bin civarında ziyaretçisi vardır. Dedebaba Türbesi: Dedebaba Türbesi, Afşin merkezinde, adını verdiği Dedebaba Mahallesi’nde, Atatürk Caddesi üzerinde yer alır. Dulkadirli Beyliği zamanında 16. yüzyılın ilk çeyreğinde yapıldığı tahmin edilen bu türbe, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetindedir ve halen ziyarete açıktır. Tüm ihtiyaçları Afşin Belediyesi tarafından karşılanan türbenin yıllık ortalama 10-15 bin civarında ziyaretçisi vardır. Yapının inşa kitabesi olmadığı için yapım tarihi bilinmiyor fakat Dulkadirli Beyliği hükümdarı Alaüddevle Bozkurt Bey (1480-1515), 1500 (906. H.) tarihli vakfiyesinde, Efsus (Afşin) Köyü’nün yarısını, Dedebaba Zaviyesi’ne vakfettiğini belirtmektedir. Alaüddevle Bey, 23 Nisan 1510 (14 Muharrem 916 H.) tarihli başka bir vakfiyesinde de Efsus’taki Dedebaba Zaviyesi’ni yaptırdığını ve Efsus Köyü’nün yarısını bu zaviyeye vakfettiğini zikretmektedir. Bu belgelere göre zaviyenin Dede Baba için Alaüddevle Bey tarafından 1480-1500 yılları arasında inşa ettirildiği ve hayatı hakkında yeterli bilgi olmayan Dede Baba’nın ise o dönemde sevilen ve sayılan mümtaz bir şahsiyet olduğu anlaşılmaktadır. Günümüze gelemeyen zaviyenin, türbenin yakınında olduğu düşünülmektedir. Maalesef günümüze kadar ulaşamayan Dede Baba Zaviyesi’nin iki mutfağı vardır ve bu mutfaklardan fakirlere günlük yemek dağıtılır. Alaüddevle Bey’in vakfiyelerinde zaviyenin adı ‘Dede Baba’ olarak geçerken, 1527 tarihli tahrir kayıtları ve daha sonraki arşiv belgelerine ‘Deve Baba’ şeklinde kaydedilmiş ve tahrir kayıtlarında mahallenin ismi de Deve Baba olarak zikredilmiştir. 1527 yılına ait tahrir kayırlarında Dede (Deve) Baba’nın bu tarihten önce vefat ettiği anlaşılmaktadır. Bu bilgilere göre türbenin büyük bir ihtimalle 16. yüzyılın ilk çeyreğinde inşa edildiği düşünülmektedir.
www.yesilafsin.com
Labels:
Dedebaba Türbesi ..afşin
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
EYÜPTE BİR PADİŞAH TÜRBESİ
İLBER ORTAYLI
İkinci Meşrutiyet, en tecrübeli devlet adamlarıyla en yeteneksiz ve bihaber adamların bir masa etrafında çalıştığı değil, çatıştığı devirdir.Devrin sadrazamlarından Hakkı Paşa idare hukuku profesörüdür. 3 Temmuz 1910 tarihli "Kiliseler Kanunu"' ile adeta ittifakı mümkün olmayan Balkan halklarının İlk ve son defa bir araya gelmelerine sebep oldu denebilir. II. Abdülhamit’in "divide et impere" İle hep birbirlerine düşürdüğü Balkan devletçikleri karşı karşıya değil bir araya geldiler. Trablusgarb'da olduğu gibi burada da aymazlık vardı. Balkanlar'dan tecrübeli birlikler çekilmişti. Hariciye nazırının Balkanlılardan haberi yoktu. Bütün bu işlemleri V. Mehmet Reşat önlemek, itiraz etmek durumunda değildi. 1909'un feci hal olayı onu ihtiyata sevk ediyordu. Balkan Savaşı'nda Mahmut Şevket Pasa, komuta etmesi gereken mevkii beğenmedi reddetti, Selanik Kolordu Komutanı Tahsin Paşa şehri silah atmadan teslim etti. Orduda halaskaran ve ittihatçı kavgası vardı. Bununla beraber İşkodra Komutanı Rıza Pasa, Yanya Komutanı ve Edirne Komutanı Şükrü Paşa gibileri, eski bir ordunun kahraman ve bilgili komutanları olduklarını göstererek bu faciada yüz ağarttılar. Balkan bozgunu altı ay içinde Rumeli'deki anavatanın kaybı demektir; etkileri şu ana kadar bu bölgede devam ermektedir. Rumeli'nin kaybı, etkisini azınlık Türk sorunu ile baş başa kalan ve bunu çözemeyen Balkan Devletleri sayesinde sürdürüyor.Rumeli'deki vatanın kaybı Türkçülük, İslamcılık yanında, kabahati İslami gericilikte (!) arayan ideoloji ve görüşleri de ortaya çıkardı. Millet tarihine ve kendine güvenini kaybetti ve kimlik bunalımı başladı. Balkan Savaşı'nda eski imparatorluk, yeni acemi bir devlet gibi sendeledi, garip politikalar izleniyordu. Babıali baskınıyla diktatorya dönemi de başladı, daha doğrusu yoğunlaştı.
Mahmut Şevket Paşa yeni dönemin sadrazamı ve harbiye nazırıydı. Hatıratı Yılmaz Öztuna tarafından yayımlanmıştır. Açıkça görülüyor ki, İttihad ve Terakki’nin entirakalarından o da şikayet ediyordu. Daha feci, paşaya yapılacak suikastı, İstanbul muhafızı (Cemal Paşa) duymuştu, biliyordu, ses çıkarmadı. Sokollu Mehmet Paşa'dan sonra bir sadrazam suikastla siyasi arenadan kaldırıldı. Bu suikast, ittihatçılara yeni idam ve masumların cezalandırılması ve sürgünü için vesile oldu. Meşum Cihan Savaşı'na girildi, meleksima padişahın bundan haberi olmadı. Sultan Reşat adı, yapılan istikraz ve mevcut altın stokunun meskukata çevrilmesinden dolayı bugüne kadar en çok yaşayan isimdir. Her okul, alınan zırhlı, Balkan göçmenlerinin yerleştiği köyler Reşadiye adını taşıyordu. Vekarını zedeledikleri sevimli padişahın adını bu şekilde şereflendiriyorlardı. Klasik devirde Osmanlı sadrazamının yalan söylemesi siyaset cezasının gereğiydi. Oysa meşruti devlette dahi olmayacak bir işlemi, padişahtan bazı umuru gizleme emrini bizzat Mahmut Şevket Paşa vermiştir. Bu bir skandaldı. Ama 11 Haziran 1913 suikastının arkasında İngiltere olduğu anlaşılmıştır: "itiraf etmeli ki Mahmut Şevket Paşa sadarette kalsa I. Cihan Savaşı'na bir gecelik kararla girmezdik ve Araplarla da daha çatışmasız bir politika güdülebilirdi" hükmüne katılıyoruz. (Öztuna cilt l, sh. 646). Bu dönemde bürokrasi modernleştirildi. Eğitim yaygınlaştı bunlar da olumlu gelişmelerdir.
Sultan II. Abdülhamit Türkçü ağırlıklı bir İslamcı politika gütmüştü. Bu politika Cava'da, Hind'de ve Rusya'da olduğundan güçlü görünüyordu. Sultan V. Mehmed Reşat’ın böyle bir politikayı yönetecek gücü yoktu, ittihatçılar onun adına Türkçü bir politika güttüler. Padişahın babacan simam koloni Müslümanlarına huzur ve ümit verdi. Felaketli harpler milletin birlik bilincini, Türklüğü biledi. Dahilde ananeyi yıkan ittihatçılar, hariçte Türklük şuurunu artırdı, padişahın ismi de yüceldi. İttihad ve Terakki'nin Türkçülüğü, beceriksizlikleri ve öngörülen ittihat-ı anasır (çeşitli hakların birliği) politikasının iflası kısmen bizim hatamızdır, kısmen Türkiye'yi bölmek İsteyen güçlerin tezgahladıktan savaşta artmıştır. I. Cihan Savaşı'nda cephelerde şehit düşen ordu herkesin alındığı, asker olduğu bir kurumdur. 1920-22'de ise anavatanını savunan Anadolu ve Rumeli'nin Türkleri olmuştur.
Sultan Reşat gençliğinde sansın, yakışıklı bir şehzadeydi. Yaşlandıkça kilo aldı. Müzmin hastalıkları arttı. Bacakları kısaydı zor yürür oldu. Avrupa'dan hekim getirilerek tedavi ettiriliyordu, İttihad ve Terakki sultasından utanacak şekilde çekindi. O yıl Damat Salih Paşa’yı ittihatçılar Mahmut Şevket Paşa davasında suikast cürmü ile itham ettiler. Kurtarmaya cesaret edemedi. Yeğeninin bedduasını aldı. Doku; yıl iki aylık saltanatında babası Abdülmecit Han hiç idam cezası tasdik etmediği halde
O idam cezalarını tasdik etti. Devrinde harp sıkıntıyla devam ederken, kendisinden biraz önce vefat eden II. Abdülhamit Han'ın cenazesini uğurlayan halk: bilhassa kadınlar "Hepimizi doyurup, gönendiren padişahımız, bizi bırakıp nereye gidiyorsun!" diye feryatlarla uğurladılar, ittihatçılar son zamanlarda hakan-ı sabıkı karalamaktan vazgeçtiler, hatta Beylerbeyi Sarayı'nda dış politik; müşaveresine gittikleri biliniyor. Hiçbiri tahttaki padişaha hiçbir şey sormazdı oysa...
Beş vakit namaz ve İbadetindeydi. Haremde ağalarının saray protokolündeki derecesini düşürdü; saraya ait hatırattan anlaşılan o ki harem halkının eğitimine de önem veriyordu. Tasarrufa riayet ederdi. Rumeli gezisinden önce veliaht dairesinin tefriş ve tamirat talebini, "paramız yok şimdi" diye, reddetmişti. Harp içinde saraylı bulgur pilavıyla doyardı; şikayet etse de buna riayet ederdi. Ama; ülkede harp zenginlerinin vurgunu bu görünümle tezat teşkil ediyordu. Ananeye riayet ederdi. Ali Fuat Bey (Türkgeldi), Damat Enver Paşa ile yediği yemekten sonra, "Şu Enver Pas. dediklerine bakın, bamya ile su İçti" diye İstihza ettiğini kaydede
Sultan Mehmet Reşat Han'ı cahil olduğu propagandası yayılmıştır. Değildir. Güzel hattı vardı. Bohepal maharanası kendisini ziyaret ettiğinde Farsça konuşmuştur. Ömür boyu Farsça; metinleri okumuş, Mesnevi üstatlarını dinlemiş, güzel dili ilk defa bu şekilde kullanmak nasip olmuştu. 4 Temmuz 1917'de bozgunu görüyordu. Ama feci sonuç henüz ortada yoktu, görmeden bu dünyadan ayrıldı. Eyüp'te (bu beldede tek padişah türbesidir) daha önce türbesi yapılmıştı. Vasiyeti gereği yanın; bir ilkokul yapıldı ve Zenbilli Ali Efendi'nin Zeyrek'teki türbesi gibi o da çocuk sesleri arasında son uykusunu uyuyor.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
18 Şubat 2016 Perşembe
Baba Sultan Türbesi..adana
Kitabeden anlaşıldığına göre 1358 yılında Hamidoğlu ılyas Bey zamanında ısa Bin Musa için yaptırılmıştır. Türbe içinde Baba Sultan’ın yanında Sureti Baba (Zorti Baba) ve Palaz Baba’nın mezarı bulunmaktadır. Türbe sekizgen yapıdadır ve üzeri konik bir çatı ile örtülmüştür. Anadolu Selçuklu mimarisinin özelliklerini taşıyan türbe köyke taşından yapılmıştır. Türbenin her yüzünde yuvarlak kemerler ve bunların içerisine yerleştirilmiş birer pencere bulunmaktadır. Zorti Baba’nın, Eğirdir’i işgal eden Timur’a karşı geldiği ve ona “zort” çektiği için bu ismi aldığı söylenmektedir. Eğirdir’i bizzat Timur’un işgal etmediği, komutanlarının işgal ettiği daha olasıdır. Dolayısıyla Zorti Baba’nın kafa tuttuğu, Timur’un komutanı olabilir.
Labels:
Baba Sultan Türbesi..adana
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Çoban Dede Türbesi / ADANA -
Çoban Dede Türbesi / ADANA -
Çukurova -Karslı Mahallesi
Türbenin Yeri: Çoban Dede yatırı Adana İli Çukurova İlçesi’ne bağlı Karslı Mahallesinde, Seyhan Barajının yanındaki tepelik alandadır.
Çoban Dede Sandukası |
Çoban Dede Kimdir: Hayatı hakkında fazla bir bilgiye sahip olmadığımız Çoban Dede’nin kardeşlerinin yaşadığı dönem nedeni ile 16.-17. Yüzyıl civarında yaşadığı sanılmaktadır. Gerçek ismi hakkında bilgi yoktur. Mezarının bulunduğu yerde çobanlık yaptığı söylenmektedir. 33 yaşında vefat ettiği belirtilmektedir.
Çoban Dede Türbesi
|
Değişik kaynaklara göre rivayet edilen kardeşleri Durhasan Dede, Bulut Dede, Ali Dede,Sadık Dede, Yoğurt Dede, Tosun Dede, Cabbar Dede, Muhittin Dede, Zilli Dede, Ateş Dede, Bulamaç Dede ve Sultan Abla’dır.
Türbenin Durumu: Çoban Dede’nin türbesi 1970’li yıllarda onarım görmüş, fakat tekrar bakımsız bir durumdayken, 1981 yılında Ayşe Ökmen tarafından bugünkü haliyle yeniden yapılmıştır. Türbenin içinde Çoban Dede’nin betonla sıvanmış ve üzeri yeşil bezlerle, bayraklarla süslenmiş mezarı bulunmaktadır.
Türbenin bulunduğu tepeye bir merdivenle ulaşılır. Tepeden süzülen yapay bir şelale yaratılmıştır. Türbenin bulunduğu yer ve çevresi belediye tarafından mesire yeri olarak düzenlenmiştir.
Ziyaret Nedeni: Çoban Dede’yi sevap kazanmak isteyenler, çeşitli dilekleri olanlar, sinir ve ruh hastaları, görme özürlüler, çocuğu olmayanlar, ev sahibi olmak isteyenler ve sınıf geçmek isteyenler ziyaret etmektedir. Ağaçlara çaput bağlamak, kilit asmak, mum yakarak adak adarlar. Adakları yerine gelen ziyaretçiler kurban keserler, mevlit okuturlar, lokum ve helva dağıtırlar.
Menkıbeler: 1-) Ali Dede, Adana’da yaşar, geçimini ayakkabı imalatı ile sağlarmış. Kardeşi Çoban Dede dağda yaşar geçimini hayvancılıkla sağlarmış. Bir gün Çoban Dede koyunlarını sağdıktan sonra, sütü bir mendilin içine koyup kardeşi Ali Dede’nin ziyaretine gider. Çoban Dede kardeşinin yanına gelince onun bir kadının ayakkabı ölçüsünü aldığını görür. Ali Dede kadınlarının çıplak topuklarına bakınca, kerameti sona ermiş ve mendildeki süt akmaya başlamış. Bu durumu gören Ali Dede kardeşine seslenmiş: “Sen git dağda çobanlık etmeye devam et! Dağda koyunların içinde keramet sahibi olmak kolay, zor olan insanların içinde keramet sahibi olmaktır."
2-) Çoban Dede geçimini bir ağanın yanında çobanlık yaparak sağlarmış. Çoban Dede’nin ağası hac ziyaretine gider ve Mekke’de iken canı köfte ister. Bu durum Çoban Baba’ya malum olur ve ağanın karısına köfte yapmasını söyler. Köfteleri yapan hanımdan alıp göz açıp kapayıncaya kadar köfteleri Mekke’ye ulaştırır. Ağa hacdan dönünce Çoban Dede’nin kerametine inanır.
3-) Çoban Dede’nin zor durumda olanlara yardım ettiği hususunda bir çok hikaye vardır. Çoban Dede’nin rüyalarına girdiğini söylemektedirler. Örnek bir hikaye türbeyi bugünkü haliyle yaptıran Ayşe Ökmen’den aktarılmıştır. Ökmen eski haliyle olan türbeyi ziyaret etmiş ve Çoban Dede’den ev istemiştir. Eğer isteğine kavuşursa onun türbesini yeniden yapacağını söylemiştir. Kısa zamanda eve ve paraya kavuşan Ökmen adağını unutmuştur. Bir gece rüyasında Çoban Dede’yi görür. Rüyada Çoban Dede Ayşe Ökmen’e dileğini hatırlatır. Ayşe Ökmen’de yeni türbeyi hemen yaptırır.
4-) Adnan Menderes Bulvarı yapılırken yol Çoban Dede’nin bulunduğu tepeye kadar gelmiş. Mühendisler yolun düzgün olması için tepenin yıkılmasını söylemişler. Ne yapılmışsa tepe bir türlü yıkılamamış. Sonra Çoban Dede işçilerin, mühendislerin rüyasını girerek tepenin yıkılmasına mani olmuş.
5-) 1945’li yıllarda şehrin dışında kalan türbe etrafında balık tutmak ve avlanmak için türbe yakınına avcılar gelirmiş. Türbe yakınında avcılar ne yaparlarsa yapsınlar, ağaç üzerlerindeki kuşları vuramazlarmış.
Kaynakça: Hatice Özcan – Halkın Çoban Dede’den Beklentilerinin Psikolojik Nedenleri (2007) / Kutlu Özen – Adana Yöresindeki Üç Adak Yeri / Yrd.Doç.Dr. Zekiye Çağımlar - Adana ve Çevresinde İnsana Bağlanan Umudun Yatırlar ve Ziyaretler Boyutu / Prof.Dr Erman Artun – Adana Halk Hekimliğinde Atalar Kültü / Prof.Dr. Erman Artun – Adana’da İnanç Merkezleri ve Bunlara Bağlı Kültür Değerleri
Taylan Köken
Labels:
Çoban Dede Türbesi / ADANA -
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
GÜLÇİÇEK HATUN TÜRBESİ..bursa
Bursa’da erken Osmanlı dönemine ait türbe.
Yıldırım Bayezid’in annesi Gülçiçek Hatun’a ait olup padişah anaları için yapıldığı bilinen türbelerin en eski örneğidir. Kitâbesi bulunmayan yapının, Gülçiçek Hatun adına düzenlenen 802 (1399-1400) tarihli vakfiyeden XIV. yüzyılın sonlarında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Yine vakfiyeden anlaşıldığına göre türbe imaret, zâviye ve bazı evlerden meydana gelen zengin bir külliyenin parçasıdır (Ayverdi, I, 462). Bu yapı topluluğunun diğer bir ünitesi de 1906 yılına kadar faal durumda olduğu başka bir belgeden öğrenilen bir medresedir (a.g.e., I, 441). 802 tarihli vakfiye, I. Murad’ın padişah silsilenâmelerinde ve vekāyi‘nâmelerde adına rastlanmayan beşinci bir oğlunun daha bulunduğunu bildirmesi bakımından büyük bir tarihî değer taşımaktadır. Burada kaydedildiğine göre I. Murad’ın tek eşi olan Gülçiçek Hatun vakıflarının idaresini oğlu Yahşi Bey’e bırakmıştır (geniş bilgi için bk. Baykal, s. 45; Ayverdi, I, 418-419). Külliyenin merkezine ayrıca Yahşi Bey tarafından bir mescid yaptırılmış ve bu mescid bânisinin ismiyle olduğu kadar bazı kayıtlarda geçtiği gibi annesine izâfeten Gülçiçek Hatun ismiyle de anılmıştır. Yapıların bulunduğu mahalleye ise Yahşi Bey mahallesi denildiği yine eski kayıtlardan öğrenilmektedir (a.g.e., I, 418).
1772 tarihli bir belgedeki, Gülçiçek Hatun Mescidi ve Türbesi’nin tamir edilmesine karar verildiğine ve bu iş için 23.400 akçe ayrıldığına ilişkin bilgiden (a.g.e., I, 419) XVIII. yüzyılda harap durumda olduğu anlaşılan türbe en son 1958 yılında onarılmıştır. Bugün de bakımsız, harap olmaya yüz tutmuş durumda bulunan yapı yeni bir onarıma ihtiyaç duymaktadır.
Plan şeması, içten 6,40 X 6,40 m. boyutlarında bir kare olan yapıyı beden duvarları üzerine yüksek bir sekizgen kasnakla oturan kubbe örtmektedir; kubbeye geçiş Türk üçgenleriyle sağlanmıştır. Kasnağın alt kısma göre orantısız bir yüksekliğe sahip bulunması ilk bakışta dikkat çekmektedir. Kasnağın beden duvarlarından farklı biçimde tuğla kullanmadan yalnız kesme taşlarla örülmüş olması da yine dikkat çekicidir ve bu durumlar orijinalitesinin bozulduğunu, bugünkü görünümü sonraki bir değişiklikle aldığını göstermektedir. Genel oranlar göz önüne alındığında hemen farkedilen bu uyumsuzluğun, muhtemelen yapının bütünüyle yenilendiği 1958 onarımı sırasında, orijinalde on altı köşeli olması gereken kasnağın yerine bugün görülen sekizgen ve yüksek kasnağın yapılmasıyla meydana getirildiği söylenebilir.
Türbenin giriş cephesinin önünde yanları kapalı bir revak bölümü yer almaktadır. Bugün yalnızca yan duvarları ve zemin kısmıyla ayakta kalabilmiş olan revakın örtü sistemi yıkılmıştır. Tonoz veya kubbeye işaret edebilecek herhangi bir ize rastlanmamakta, duvarların üzerindeki
Labels:
GÜLÇİÇEK HATUN TÜRBESİ..bursa
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
SULTAN ŞAH TÜRBESİ
Türbe, Birgi’yi fetheden ve Aydınoğulları Beyliği’nin kurucusu olan Fatih Mehmet Bey’in kız kardeşi Hanzade Hatun’a aittir. Genel dolarak Sultan Şah denildiği gibi, Hatuniye Türbesi veya Hanzade Hatun Türbesi de denilmektedir.
Türbe Ulu Camii’nin güneyinde, bugün Birgi içinden geçmekte olan Gölcük ve Bozdağ köy yolu üzerinde yer almaktadır. Taş ve tuğla ile yapılmış, altıgen prizmal gövdeli türbeler grubuna dahil olan türbe, bu plan uygulaması ile Aydınoğulları devri türbe yapıları içersinde özel bir yere sahiptir. Çünkü bu beyliğin diğer türbelerinde kare ve sekizgen gövde yaygındır. Altıgen gövde yalnız bu yapıda karşımıza çıkmaktadır.Türbe içinde taşla örülmüş bir mezar ve başında parçalanmış mermer kitabesi bulunmaktadır.
Labels:
SULTAN ŞAH TÜRBESİ..ödemiş birgi
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
İMAMI-I BİRGİVİ KABRİ
15. Yüzyılda Birgi’de yaşamış, hurafelere karşı savaş açmış, İslam âlimi İmamı-ı Birgivi Mehmet efendinin öğrencilerinin ve kendisinin mezarının Birgi’de bulunması Birgi’de inanç turizminin gelişmesinde de etken olmuştur.
Labels:
İMAMI-I BİRGİVİ KABRİ
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
ABDURRAHMAN GAZİ TÜRBESİ..istanbul..sancaktepe
ABDURRAHMAN GAZİ TÜRBESİ
Abdurrahman Gazi Osmanlı Devletinin kuruluşunda büyük hizmetleri geçmiş bir kumandan, Aydos kalesinin fatihidir. Doğum tarihi ve yeri bilinmemektedir. Ertuğrul Gazi zamanında başlayan devlet hizmetini Osman Gazi ve oğlu Orhan Gazi devirlerinde de devam ettirmiştir.
Osmanlı beyliğinin diğer askeri şahsiyetleri olan Akça Koca, Samsa Çavuş ve Konur Alp, Akyazı, İznik ve İzmit ile meşgul olurken, Abdurrahman Gazi de İstanbul tarafındaki hisarlara akınlar düzenlemiştir. Bursa fethedilinceye kadar, Bizans sınırında uçbeyi olarak hizmetlerde bulundu.
1328 senesinde Orhan Gazi, Abdurrahman Gazi ile Konur Alp’i Aydos Kalesinin fethi ile görevlendirdi. Bu kalenin istihkamları çok sağlam olduğundan, kalenin fethi uzadı. Bu arada kale tekfurunun kızının gördüğü rüyadan sonra yazdığı mektup üzerine yapılan uygulanan taktik neticesinde kale fethedildi. Orhan Gazi kale tekfurunun Müslüman olan kızını Abdurrahman Gazi ile evlendirdi. Abdurrahman Gazi bundan sonra İznik üzerine akınlarda bulundu.
Abdurrahman Gazi 1329 senesinde vefat etmiştir. İsmi Eskişehir yakınında kendi adı ile anılan köyde yaşamakta, mezarı da İstanbul Sancaktepe'ye bağlı Abdurrahman Gazi mahallesinde bulunmaktadır.
Abdurrahman Gazi Osmanlı Devletinin kuruluşunda büyük hizmetleri geçmiş bir kumandan, Aydos kalesinin fatihidir. Doğum tarihi ve yeri bilinmemektedir. Ertuğrul Gazi zamanında başlayan devlet hizmetini Osman Gazi ve oğlu Orhan Gazi devirlerinde de devam ettirmiştir.
Osmanlı beyliğinin diğer askeri şahsiyetleri olan Akça Koca, Samsa Çavuş ve Konur Alp, Akyazı, İznik ve İzmit ile meşgul olurken, Abdurrahman Gazi de İstanbul tarafındaki hisarlara akınlar düzenlemiştir. Bursa fethedilinceye kadar, Bizans sınırında uçbeyi olarak hizmetlerde bulundu.
1328 senesinde Orhan Gazi, Abdurrahman Gazi ile Konur Alp’i Aydos Kalesinin fethi ile görevlendirdi. Bu kalenin istihkamları çok sağlam olduğundan, kalenin fethi uzadı. Bu arada kale tekfurunun kızının gördüğü rüyadan sonra yazdığı mektup üzerine yapılan uygulanan taktik neticesinde kale fethedildi. Orhan Gazi kale tekfurunun Müslüman olan kızını Abdurrahman Gazi ile evlendirdi. Abdurrahman Gazi bundan sonra İznik üzerine akınlarda bulundu.
Abdurrahman Gazi 1329 senesinde vefat etmiştir. İsmi Eskişehir yakınında kendi adı ile anılan köyde yaşamakta, mezarı da İstanbul Sancaktepe'ye bağlı Abdurrahman Gazi mahallesinde bulunmaktadır.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
SARI KADIZADE ŞEYH MUSTAFA EFENDİ TÜRBESİ
Türbe Sarıgazi’de, Sarıgazi Köyü Camii diye bilinen caminin sağ tarafındadır. Mustafa Dede Sarı Kadı Mehmet Efendi’nin oğludur ve babası ile birlikte İstanbul’un fethinde bulunduğu rivayet edilmektedir. Fetih yıllarında Sarıgazi’ye yerleşen Mustafa Dede, 1482 yılında vefat etmiş ve türbenin şu anki bulunduğu yere defnedilmiştir. Sandukasında destarlı külah vardır ve türbenin dışında eşi ve çocukları medfundur. Türbe yığma taştan yapılmıştır ve ahşap çatısı vardır. Kuzeye açılan kapısı önünde bir revak, kapısı üzerinde de bir kitabe vardır.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
GÜNDOĞDU TÜRBESİ ..nigde
Türbe inşasında oldukça temiz bir işçilik görülmektedir.Kare planlı türbe dıştan;6.50x6.50 m. ölçülerindedir. Yapının alt kısmı kare planlı, cephe duvarları zeminden 2.20 m. yükseklikten itibaren birbirine bitişik 2 üçgen oluşturacak şekilde pahlanarak üst kısımda 0nikigen planlı ensiz bir kasnak meydana getirir. Bu durum türbede dıştan piramidal külahla, içtende tromplu kubbeyle kapatılmasına sebeptir. Yapının doğu cephesinde taçkapı, kuzey ve batı cephelerinde ise birer pencere açılmıştır. Taç kapıya çift kollu ikişer basamaklı taş merdivenle çıkılır.
Türbe sade inşa edilmekle birlikte, taçkapı, mihrap ve pencerelerde bezemeler dikkati çeker.Taçkapı; genişlikleri farklı iki bordür ve dört silmeyle üç yönden kuşatılmıştır.Motifler alçak kabartma tekniğindedir.Taç kapı kavsarasızdır.İçteki iki bordür, üstten kemer şeklinde kuşatılarak tahfif kemerini oluşturmuştur.İçte mihrap oldukça sade tutulmuştur.
Labels:
GÜNDOĞDU TÜRBESİ ..nigde
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
HÜDAVENT HATUN TÜRBESİ
Taç kapısı üzerindeki inşa kitabesine göre, 712H./ 1312–13 M. yılında yapılmıştır. Anadolu Selçuklu Hükümdarı IV. Rukneddin Kılıç Aslan’ın kızı Hüdavend Hatun yaptırmıştır. Günümüze bazı onarımlar görerek gelen türbe, orijinal özelliğini korumaktadır. Yapı, tek katlı ve sekizgen planlı türbeler grubuna girer. Yapı inşasında sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı; kapı ve pencerelerin söve, kemer ve lentolar ile kasnaktaki kuşak ve kitabelerde beyaz mermer kullanılmıştır. Kasnaktaki sivri kemerli alınlıklardaki bezemelerle, pencerelerdeki figürlü süslemelerde ve pencere şebekelerinde daha ince dokulu ve sert olan kırmızımtırak renkte taş; iç mekânın kubbe kasnağında sağır sivri kemerlerde siyah kesme taş kullanılarak oldukça zengin malzemeye yer verilmiştir. Yapını inşasında oldukça temiz ve itinalı bir işçilik görülür.
Türbe, sekiz kenarlı bir kaide üzerinde sekizgen gövde olarak yükselmekte ve üstte Onatlı kenarlı kasnağa dönüşerek içten kubbeye, dıştan da sekiz kenarlı piramidal külahla kapatılmıştır. Türbe yapı bakımından olduğu kadar, bitkisel, geometrik ve özellikle figürlü plastik bezemeleri bakımından özeldir.
Labels:
HÜDAVENT HATUN TÜRBESİ
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
BİNBİR OKLU AHMET BABA TÜRBESİ
Binbir Oklu Ahmet Baba Türbesi Erenler Köyü'nün girişinde, Pınarhisar'ın 4 Km doğusunda bulunmaktadır.
Binbir Oklu Ahmet Baba Türbesi Erenler Köyü'nün girişinde, Pınarhisar'ın 4 Km doğusunda bulunmaktadır.
TARİHÇESİ
Binbirokulu Ahmet Baba Osmanlının Balkanlar’a geçiş döneminde ilk akıncı kumandanlarındandır. 1369 yılında Pınarhisar’ın fethi sırasında şehit düşmüş türbeside buraya Erenler Köyüne, 14. yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Türbe sekiz köşeli, her cephesinde sivri kemerleri bulunan, kapı büyüklüğünde yedi penceresi olan bir yapıdır. Duvarlar kalın, muntazam kesme köfeki taş kaplamalıdır. Kubbe sekiz köşeli tambur üzerine oturtulmuş, üzeri kurşun kaplıdır.
.Kırklareli Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nden alınan bilgiler doğrultusunda hazırlanmıştır.
Labels:
BİNBİR OKLU AHMET BABA TÜRBESİ
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)