KARIŞIK

29 Şubat 2016 Pazartesi

ZİLE'DE YATIRLAR VE ZİYÂRET YERLERİ

ZİLE'DE YATIRLAR VE ZİYÂRET YERLERİ İLE İLGİLİ İNANIŞLAR - UYGULAMALAR - 
MENKIBELER (ERVAK 1. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI VE EVLİYALARI KONGRESİ BİLDİRİLERİ, 

13 - 16 Ağustos 1998, Ankara.)

Dr. Mehmet YARDIMCI
Zile, Asur Krallığı'nın başkenti Ninova Melikesi Semiramis tarafından kurulmuş, dört bin yıllık bir tarihe sahip, Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden biridir.
Çok eski devirlerde Hıristiyanlığın çıkışına kadar devam eden Anaitis Mezhebi** mensuplarının ziyaret yeri olan Zile, üzerinde pek çok uygarlıkları barındırmış bir ilçe olup, mistik kaynaklı düşüncenin yoğunluğunu her dönemde hissettirmiştir.
Erenler yurdu, evliyalar ocağı olan Anadolu'nun her yerinde olduğu gibi Zile'de de pek çok sayıda evliya ve ziyaret yeri bulunmaktadır. Bunlarla ilgili birçok menkıbe anlatılmakta, bu yatırların her birinin bir derde deva olduğuna yöre halkınca yürekten inanılmaktadır.
Tespitlerimize göre halen 21 tanesi ilçe merkezinde, 67 tanesi köylerinde olmak üzere toplam 88 yatır ve ziyaret yeri bulunmaktadır.
18. yüzyıl sonlarında Zileli Âşık Seyit Derviş tarafından söylenen edebiyatımızdaki tek Yatırlar Destanı, l5 tanesinin adı zikredilerek bu ilçedeki yatır ve ziyaret yerleri için söylenmiştir.
A. Zile'de bulunan yatırlar :
a. Zile'de bulunan yatır ve ziyaret yerlerinin adları ve bulundukları yerler : l. Abdal Musa : Emirören Köyü 2. Ağbaba : Zile merkez 3. Ahi Evran : Zile merkez 4. Ali Hoca : Ali Hoca Köyü 5. Ali Pınarı : Karşıyaka Köyü 6. Analı Kızlı : Elik Tekkesi Köyü 7. Arap Dede : Alıçözü Köyü 8. Arap Dede : Zile merkez (Atalar Cad.) 9. Arap Dede : Zile merkez (Elbaşoğlu Câmîi avlusu) 10. Ardıçlı Dede : Yeni Dağıçi Köyü 11. Aslan Dede : Zile merkez 12. Ay Kadın : Kızılca Köyü 13. Ayan Dede : Zile merkez 14. Balıklı : Korucuk Köyü
15. Beyazıt-ı Bestami : Zile merkez 16. Bircivan : İmirdolu Köyü 17. Coştu Baba : İmirdolu Köyü 18. Coşkun Dede : Zile merkez 19. Çal Dede : Alıçözü Köyü 20. Çamlı Dede : Alıçözü Köyü 21. Çamlık : Alayurt Köyü 22. Çatalarmut : İmirdolu Köyü 23. Çatalçeşme : Eliktekke Köyü 24. Çeltek Baba : Çeltek Köyü 25. Çırçır Baba : Sofular Köyü 26. Davunlu Dede : Zile merkez 27. Deveci : Güzelbeyli Bucağı 28. Dikmen : Yayla Yolu Köyü 29. Dilek Mağarası : Karakuzu Köyü 30. Dol Dede : Kızılca Köyü 31. Ellez Dede : Ayvalı Köyü 32. Ellez Dede : Hacılar Köyü 33. Elik Tekkesi : Eliktekke Köyü 34. Fındıklı : Üçkaya Köyü 35. Gürz Baba : Şıh Köyü 36. Hamur Kesen : Akgüller Köyü 37. Hıdır Dede : Kurşunlu Köyü 38. Hoca Beden : Alibağı Köyü 39. Hoca Beden : Çakırcalı Köyü 40. Hû Dede : Karakuzu Köyü 41. Huy Kesen : Zile merkez 42. Hüseyin Gazi : Zile merkez 43. İmam Melikiddin : Zile merkez 44. İsmail Dede : Zile merkez 45. Kaba Ardıç : Yücepınar Köyü 46. Kaba Pelit : Güzelbeyli Bucağı 47. Kabak Dede : Taşkıran Köyü 48. Kambur Dede : Yalınyazı Köyü 49. Karaşeyh : Şıh Köyü 50. Karaşeyh : Karaşeyh Köyü 51. Kaygusuz Abdal : Akgüllür Köyü 52. Kemerkaya : Turgutalp Köyü 53. Kırklar : Kuruçay Köyü 54. Koca Kayser : Zile merkez 55. Kuduz Hoca : Emirören Köyü 56. Küçük Çeltek : Büyük Karayün Köyü 57. Küçük Çeltek : Yalınyazı Köyü 58. Mahmut Dede : Güzelbeyli Bucağı 59. Melik Gazi : Güzelbeyli Bucağı 60. Örümcekli Dede : Zile merkez 61. Ömer Dede : Zile merkez 62. Pervane Baba : Yıldıztepe Bucağı 63. Pevri Baba : Çapak Köyü 64. Saka Dede : Yalınyazı Köyü 65. Sarda : Üçkaya Köyü 66. Sarıtaş : Zile merkez 67. Sarılık Suyu : Acıpınar Köyü 68. Sarılık Suyu : Akkılıç Köyü
69. Sarılık Suyu : Emirören 70. Süt Ali Baba : Zile merkez 71. Şeyh Ahmet : Kepez Köyü 72. Şeyh Ali Baba : Zile merkez 73. Şeyh Ali Baba : Akçakeçili Köyü 74. Şeyh Ethem Çelebi : Zile merkez 75. Şeyh Helvalı Dede : Zile merkez 76. Şeyh Kâru Baba : Zile merkez 77. Şeyh Nusrettin : Şeyh Nusrettin Köyü 78. Şeyh Sal Sal : Boldacı Köyü 79. Şıh Ali Baba : Akçakeçili Köyü 80. Şıheylik : Yeşilce Köyü 81. Tekke : Boldacı Köyü 82. Yağmur Dede : Karabalçık Köyü 83. Yedi Mezar : Boldacı Köyü 84. Yeşil Kanat : Ali Hoca Köyü 85. Yılanlı Dede : Çapak Köyü 86. Yukarı Pınar : Kireçli Köyü 87. Zeynel Abidin : Elikketke Köyü 88. Zeyve Dede : Alibağı Köyü
B. Ziyaret Nedenleri :
a. Çocuğu olmayanların ziyaret ettikleri yatır ve ziyaret yerleri :
1. Abdal Musa :
Emir veren köyünde olup, yörede Emirören adı ile de anılan bu ziyaret yeri çeşitli dilekler için ziyaret edilir.
Bu ziyaret yeri aynı zamanda çocuğu olmayanların ziyaret ettikleri ve çeşmesindeki sudan çocuğu olmayan kadını yıkayıp dilek dilettikleri yerdir.
Burayı ziyaret edip çocuk sahibi olan çocuğu ile gelip adak kurbanını keser.
Abdal Musa Türbesi Antalya/Elmalı - Tekke Köyü
2. Hüseyin Gazi :
Zile'nin Güneybatı'sında yüksekçe bir tepenin üzerinde bulunmaktadır. Genellikle çocuğu olmayan kadınlar ve evlenemeyen kızlar ziyaret eder. Adakta bulunurlar. Ziyarete aralıksız yedi Perşembe gidildiğinde dileklerin kabul olacağına inanılır.
Hüseyin Gazi ile ilgili anlatılan bir efsane şu şekildedir :
Hüseyin Gazi Tepesi'nin altındaki köyde Güllü isimli güzel bir kız varmış. Babası öldüğünden anası köylük yerde yalnızlık zor olduğu için köyünden yoksul bir adamla evlenmiş. Güllü, anası, üvey babası yoksulluk içinde yaşayıp giderlerken komşu köyden Güllü'ye dünürcüler gelmiş. Güllü komşu köye gelin gitmiş. Güllü'nün bir yıl sonra bir bebeği dünyaya gelmiş. Fakat kocası ince hastalığa tutulup birden ölüvermiş. Çaresiz kalan Güllü bebeği ile anasının evine dönmüş.
Tezcanlar Petrol'den Hüseyin Gazi Tepesi Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 10.02.2003
Üvey baba geçim darlığı çeken, kötü kalpli bir kişiymiş. Güllü'yü eve almak istememiş. Anası "Güllü'mü eve koymazsan ev benim değil mi, Güllü'mün yerine sen çekip gidersin." demiş. Üvey baba istemeye istemeye Güllü ve bebeğini eve almış. Birlikte yaşayıp giderken bebek hastalanmış.
Güllü bebeği bir hekime götürmesi için üvey babasına yalvarmış, ikna edememiş. Anasının da yalvarmaları fayda etmemiş. Bebeğin sancıdan kıvranışları ve sabahlara kadar ağlayışları, kadınların yalvarışları karşısında adam : "Ben sizin karnınızı doyuramıyorum. Hangi para ile bebeği doktora götüreceğim. Yalnız, Hüseyin Gazi Tepesi'nde kıraç bir tarlam var. Yıllardır tepe olduğu için ekmiyordum. Git o tarlayı kaz. Mercimek ek. Çıkan mercimeği pazara götürüp sat. Parasıyla da bebeği doktora götür, ilâç al." demiş.
Çaresiz kalan Güllü, sabah ezanında kalkıp, çocuğu sırtına sarıp, kazmayı eline alıp doğru Hüseyin Gazi Tepesi'nin yolunu tutmuş. Hüseyin Gazi yatırının başında bulunan ardıç ağacına bir salıncak kurup bebeği yatırmış. Günlerce o tepeye çıkıp yatırın yanındaki tarlayı kazmış. Devamlı Hüseyin Gazi türbesi önünde diz çöküp Tanrı'ya yalvarmış. "Tanrım bana güç ver." diye gözyaşı dökmüş.
Tarlayı kazıp mercimekleri ekmiş. İki ayda mercimekler olgunlaşıp yolunacak hale gelmiş. Hastalığı gittikçe ilerleyen bebeği ile yine tepeye çıkmış, bebeyi yatırıp duasını yaptıktan sonra mercimekleri yolmaya başlamış. Çalışırken göksünde bir sızı hissetmiş hemen bebeğine koşmuş, bakmış ki bebek ölmüş. O an öyle bir ah edip ağlamış ki sanki yer gök inlemiş.
Bu sırada yatırdan bir ses duyulmuş. "Mercimeğin taş ola, mercimeğin taş ola!" diye. Tarladaki bütün mercimekler tıpkı yeşil mercimek şeklinde birer taşa dönüşmüş ve tarlanın üzerini mercimek taşı kaplamış.
Sanayi Sitesi'nden Hüseyin Gazi Tepesi'nin Görünümü
Şimdi bu ziyarete gidenler o tarlayı mercimek büyüklüğünde taşlarla kaplı olarak görürler. Hüseyin Gazi'nin hemen yanı başında bulunan iki mezardan birinin Güllü'nün diğerinin de bebeğinin mezarları olduğu söylenir.
Ziyarete giden ve çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar bu tarladan yedi tane mercimek taşı alıp yastığının altına bırakırlar. Yedi gün sonra bu taşları tarlaya serperek çocuk için dilek dilerler. Çocukları olunca da kurban keserler.
2. Hoca Beden :
Alibağ Köyü'nde olup, çocuğu olmayanlar ziyarete giderler. Kurban kesip, başındaki ağaca çaput bağlayıp dilekte bulunurlar. Çocuğu olunca da çocukla birlikte gelip kurban keserler. Başındaki yaşlı pelit (Meşe) ağacı saygı nedeniyle kesinlikle kesilmez.
Arap Dede'nin Câmiye Bitişik Kabri Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 04.10.2007
3. Kemerkaya :
Turgutalp Köyü'nde bulunan Kemerkaya denilen ziyaret yeri, yurdun çeşitli yörelerinden çocuğu olmayanların geldikleri bir yer olup, burayı ziyaret eden kadının çocuğu olacağına inanılır.
4. Pevri Baba :
Çapak Köyü'ndeki bu ziyaret yeri çevre köylerdeki çocuğu olmayan ailelerin ziyaret yeri olup, dilekleri yerine gelip çocuk sahibi olanlar çocukla birlikte gelip kurban keserler.
5. Yılanlı :
Çapak Köyü'nde bilinen Yılanlı adındaki ziyaret yeri de çocuk sahibi olmak isteyenlerin gittikleri ziyaret yerlerindendir.
b. Karamsarlığa ve ruhî bunalıma düşenlerin ziyaret ettikleri yatırlar ve uygulamalar :
l. Çeltek Baba :
Ruhî bunalıma düşenlerin, akıl hastalarının götürüldüğü ve felç geçirenlerin ziyaret yeridir. 13. yüzyılda Ahmet Yesevî ocağından gelip buraları kendisine yurt tutan Şeyh Mahmut Emirci Doğan buraya yerleşip Çeltek Baba adı ile yörede ün salmış, tekke ve zaviye kurmuştur. Köyün adı da bu zattan gelmektedir.
Ziyaret kapalı bir mekân olup Çilehane denilen binanın içinde bulunan üç metre boyunda ve 60 santim çapındaki korint başlıklı bir sütuna aklî dengesini yitirenler sıkıca bağlanır ve sabaha kadar orada bırakılır. İplerinden kurtulan hastanın iyileşeceğine inanılır.
Korint Başlıklı Sütun
Anlatılan bir menkıbeye göre eskiden Çeltek Köyü'nün olduğu yerde gayrimüslimler oturmakta imiş. Dinî liderleri kendi dinî inançlarına göre elindeki kitaba bakarak "Buraya birisi gelecek. Bizi buradan uzaklaştıracak." dermiş.
Bir gün bu dinî lider köyün üstündeki tepeden etrafı seyrediyormuş. Birden gözüne tepenin etrafındaki düzlükte bir adam ilişmiş. Hemen bekçilerden birisini kim olduğunu ve ne yaptığını öğrenmesi için göndermiş.
Bekçi yanına yaklaştığında bu kişinin elindeki âsasını yere vurup, vurduğu yerden su çıkardığını görünce şaşırıp koşarak dinî liderlerine varmış. Gördüklerini anlatınca liderleri "Bize buralardan gitmek gözüküyor." deyip etrafındakilerle oradan göç etmiş.
Adı Şeyh Mahmut Emircidoğan olan bu kişinin geldiğinde yörede su çok azmış. Âsasını vurduğunda suyun çıktığı yere Hacetpınarı denmiş. İnsanlar bu sudan şifa arar olmuşlar. Ruhî bunalıma girenlerle felç geçirenler burayı ziyaret edip hastalıklarından kurtulmak için adaklar adarlar.
Çeltek Baba ile ilgili anlatılan rivayetlerin biri de şu şekildedir :
Şeyh Mahmut Emirci Doğan elinde bir doğan kuşu ve bir keklik olduğu halde dolaşırken, devrin büyüklerinden birinin oğlunun ayağındaki rahatsızlığı tedavi ettirmek
üzere geldiklerinde, kendilerine sormuşlar. Şeyh Mahmut Emirci Doğan da yine kendisinden bahisle "Evet köyde." demiş. Yolcular köye doğru yürümüşler, köyün içine geldiklerinde Şeyh Mahmut Emirci Doğan kendilerini karşılamış. Gerekli bakım ve tedavi yapılmış. Çocuk şifa bulunca mukabilinde de "ne istersin?" diye sormuşlar. O da "Şu doğanımın uçup dolaştığı yerlerin öşürünü bana vakfedin." demiş ve kendisine 17 köyün öşürü vakfedilmiş.
Devrinin büyük bir tıp âlimi olan Çeltek Baba'nın bugün Çilehane denilen çalışma yeri ile medresesi mevcuttur.
2. Abdal Musa :
Abdal Musa (Birlik) Cemi düzenlendi. (8 Ağustos Pazar - Joseph J. Piccininni Community Centre`da) Kanada'da İlk Cem
Emirören köyünde bulunan ve Emirveren adı ile de bilinen Abdal Musa türbesi karamsarlığa kapılan, ruhî bunalımlara düşen kimselerin şifa umdukları, ziyaret sonrası rahatlığa ve huzura kavuştukları ziyaret yerlerinden biridir.
Çocuğu olmayanların, ruhî bunalıma düşenlerin, çeşitli niyetlerin yerine gelmesi için gidilen çok amaçlı ziyaret yerlerinden biridir.
3. Pervane Baba :
Yıldıztepe bucağında bulunan Pervane Baba türbesi karamsarlığa ve ruhî bunalıma düşen, özellikle korku hastalığına kapılanların ziyaret ettikleri yatırlardandır.
Rahatsızlıklarından kurtulanlar daha sonra tekrar gelip yatır başında kurban kesip adaklarını yerine getirirler.
4. Şıheylik :
Çeken Şıheylik Evliyâsı
Zile'nin Yeşilce Köyü'nde bulunmaktadır. Köyün resmî adı Yeşilce olmasına rağmen yörede köy Şıheylik adı ile anılır.
Malazgirt zaferinden sonra Oğuz boylarından 12 çadırlık bir Türkmen kafilesinin köye geldiği, Anadolu'nun manevî mimarlarından Horasan erlerinden yedi kardeşin en büyüğü olan Şeyh Mehmet Efendi'nin buraya gelerek yerleştiği rivayet edilmektedir.
Bu Şeyh Mehmet icazetini almak için Amasya'daki şeyhe gitmiş. İcazet veren şeyh "Gel bakalım Mehmet, ne kerametin var, göster?" demiş.
Şeyh Mehmet binanın direğini tutup sallamış. Direkle beraber bütün bina sallanınca Amasya'daki Şeyh Mehmet Efendi'ye "Tamam Şeyh'im tamam iyilik bulasın." demiş.
Bugün, ruhî bunalıma düşenlerin, işlerinin daha iyi, rahat ve düzenli gitmesini isteyenlerin ziyaret yeri olan Şıheylik'e gidenlerin iyilik ve dertlerine şifa bulduklarına inanılır.
c. Yağmur Duası nedeniyle ziyaret edilen yatırlar ve ziyaret yerleri :
l. Ellez Dede :
Hacılar Köyü'nde bulunan bu ziyaret yerine kurak mevsimlerde yağmur duası için topluca gidilir.
Yağmur duası sırasında ziyaret yerinde bulunan taşın ıslatılması ile yağmur yağacağına inanılır.
2. Hû Dede :
Karakuzu Köyü'nde yüksek bir yerde bulunan Hû Dede'ye yağmur duası için topluca gidilir.
Evliyanın bir sancağı bulunmaktadır.
Bu sancak, yağmur duasına çıkıldığında su içerisine bırakılır. Şayet sancak suda kendiliğinden açılırsa yağmur yağacağına inanılır.
3. Kırklar :
Kuruçay Köyü'nde bulunan Kırklar'a da yağmur duası için topluca gidilmektedir.
Kırklar çok iri ve yaşlı kavakların bulunduğu bir meydandır. Menkıbeye göre bir gelin gece vakti karanlıkta bu alandan geçerken selvi kavakların Tanrı'ya secde ettiğini görür. Gördüklerini köylüye anlatır fakat inandıramaz.
Ertesi gece yine kavakları bekler, selvi kavaklar secde için eğildiğinde en uzun kavağın dalının ucuna yazmasını bağlar. Köylülere durumu anlatır. Köylüler gelinin yazmasının insanın bir türlü çıkamayacağı en uzun kavağın ucunda bağlı olduğunu görünce inanırlar.
O günden sonra bu yerin kutsallığına inanılıp, kurak mevsimlerde yağmur duası için ziyaret yerine çevrilmiştir.
4. Ardıçlı Dede :
Yenidağıçi Köyü'nde bulunup, kurak mevsimlerde yağmur duası için gidilen ziyaret yerlerindendir.
5. Kaba Ardıç :
Yücepınar Köyü'nde bulunan Kaba Ardıç ziyareti yağmur duası için gidilen ziyaret yerlerinden olup, burada bulunan iri ardıç ağacının kutsallığına inanılır.
Menkıbeye göre Hz. Ali buralara kadar gelip bu iri ardıç ağacının gölgesinde dinlenmiştir. Bu nedenle kutsal sayılıp, çeşitli dilekler için de ziyaret edilmektedir.
6. Şeyh Ali Baba :
Yağmur duası için topluca gidilen yerlerden biri de Akçekeçili Köyü'nde bulunan Şeyh Ali Baba türbesidir.
ç. Sarılık hastalığı için gidilen ve suyundan yararlanılan ziyaret yerleri :
l. Acıpınar Sarılık Suyu :
Acıpınar Köyü'nde bulunan ve sarılık suyu denilen çeşme suyunun sarılık hastalığına iyi geldiği söylenmekte olup, hastalar suyun başında yıkanır. Daha sonra da buradan alınan su günlerce içirilir. Bu yolla hastaların şifa bulduklarına inanılır.
2. Akkılıç Sarılık Suyu :
Akkılıç Köyü'nün Batı'sında çok eski çağlardan kaldığı sanılan kale harabeleri yakınında bulunan su kaynağının sarılık hastalığına iyi geldiği söylenmekte olup, birçok sarılık hastasının bu su kaynağından şifa bulduğu anlatılmaktadır.
3. Emir Veren Sarılık Suyu :
Emir Veren Köyü'nde bulunan bu sarılık suyu da Zile merkez ve çevre köylerinde sarılık hastalığına yakalananların sıkça gittikleri ziyaret yerlerindendir.
Eski bir kale kalıntısı dibindeki sarılık suyu çeşmesinin başında hastalar yıkanıp, sonra da evlerine götürdükleri suyu içerek şifa bulduklarına inanılır.
d. Çeşitli dilekler için gidilen yatır ve ziyaret yerleri :
l. Ay Kadın :
Çeşitli dilekler için gidilen Kızılca Köyü'ndeki Ay Kadın Türbesi'nin yanı başında bulunan çeşme suyunda yıkanan ve bu suyu götürüp bir süre içen kimselerin mide rahatsızlıklarından kurtulacaklarına inanılır.
2. Balıklı :
Yörede çeşitli dilekler yanında, özellikle askere giden gençlerin askere gitmeden ziyaret ettikleri ve asker dönüşü ziyaretlerini tazeledikleri bir ziyaret yeri olarak bilinir. Anlatılan menkıbeye göre eskiden bu evliyanın yanında bir havuz varmış. Bu havuzda beyaz, gümüş renkli balıklar yaşarmış. Bu evliyaya da bu yüzden Balıklı denmiş.
Savaş yıllarında bu köye iki tabur asker gelmiş. Tabur komutanı askerlerine havuzdaki balıkları yakalamalarını ve kızartmalarını emretmiş. O zaman köyün büyükleri : "Yapma, etme. Orası bizim ulu evliyamızdır. Onlara bir şey yaparsan, kendine, çoluğuna - çocuğuna Allah öyle bir belâ verir ki, bin pişman olursun." demişler. Komutan da : "Balıktan evliya mı olurmuş?" deyip kahkahalar atarak balıkları yakalatmış.
Akşam balıkları kızarttırınca o gün çocuğunun biri yüksek bir yerden düşüp ölmüş. Diğer çocuğu oynarken ortadan kaybolmuş. Karısı tavadaki balıkları kızartırken ocağın başında ölüvermiş. O anda da balıklar tavadan yok olmuşlar.
Herkes hayrette kalmış. O zaman komutan yaptığına bin pişman olup tövbe etmiş. O günden sonra komutanı bir daha hiç gören olmamış. Balıklar suda tekrar peydah olmuşlar, fakat beyaz gümüş renginde değillermiş. Bir tarafları beyaz, bir tarafları siyahmış. Siyah olan
yerler tavada iken kızaran yerlermiş. Balıklara kimse zarar vermesin diye köylüler havuzun üzerini kapatmışlar. Fakat daha sonra balıkların kayboldukları görülmüş. Balıkların hiç bir izine rastlanmamış.
3. Beyazıt-ı Bestami :
Halk arasında Beyazıbesten adı ile bilinen ziyaret yeri Zile merkezinde Ali Kadı Mahallesi'nde olup çevre halkı tarafından baş ve göz ağrıları ile çeşitli dilekler için ziyaret edilen yerlerdendir.
Çok eski devirlerde Zile Anaitis Mezhebi'nin merkezi durumunda olduğundan, bu mezhebin inanışı gereği halk zevk ve eğlenceye fazla düştüğü için Ahmet Yesevî bu yöreye içinde Beyazıt-ı Bestami'nin de bulunduğu dört şeyh gönderir. Beyazid-i Bestamî Câmîi - Ali Kadı Mah. Beyazıtlı Sok. Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE 19.08.2004 Perş. 16:31 Beyazid-i Bestamî Câmîi - Ali Kadı Mah. Beyazıtlı Sok. Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE 19.08.2004 Perş. 16:40
Beyazıt-ı Bestami Zile'ye geldiğinde hiç öğrencisi ve müridi bulunmamaktadır. Halkı iyi yöne çekebilmek, İslâm kültürünü yayabilmek için hemen işe koyulur.
Pazar yerinden birtakım işçi alarak evine götürür. "Sabah namazını kılalım, öyle işe başlarız." der. Namazdan sonra bir zikir çekelim, öyle işe başlarız." der. Zikirden sonra "Ben biraz okuyayım, öyle başlarız." der. Kur'ân-ı Kerîm'i okuduktan sonra öğle olur. Yemeklerini yerler. Daha sonra "Namazımızı kılalım, öyle işe başlarız." der. Namazdan sonra sabahki gibi zikir ve Kur'an okuma derken akşam olur. "Bugün iş yapamadık, yarın gelin, yevmiyeniz çalışıyor." der. Bir hafta böyle devam eder. Hafta sonunda "işiniz bitti." diye işçilerin parasını verip göndermek ister. Fakat işçiler parayı kabul etmeyerek kendilerinin mürid olarak kabulünü isteyip ilk müridleri ve ilk öğrencileri olarak kalırlar.
Beyazıt-ı Bestami için anlatılan bir menkıbe de şöyledir :
Beyazıt-ı Bestami devrinde Kör Kadı adı ile bilinen zalim bir kadı vardır. Kadı bir gün sokağa çıkma yasağı çıkarır. Çünkü hanımı ile birlikte kaleye çıkarak şehri izleyecek, muhabbet edecektir. Beyazıt-ı Bestami vakit namazını kılmak için evinin önündeki çeşmede aptest alır. Bu sırada başına dikilen askerler içeri girmesini, sokağa çıkmanın yasak olduğunu söylerler. Beyazıt-ı Bestami evinin önü olduğunu, aptest alıp gireceğini söylese de askerler dinlemeyip kafasına bir dipçik vururlar.
Beyazıd-ı Bestamî Câmii Şeyh Ethem Çelebi Türbesi
Beyazıt-ı Bestami elini kanayan başına sürerek "Kabağın sahibi bilir." der. Bu söz üzerine şiddetli bir rüzgâr eser. Bu rüzgâr kale surlarının üzerinden şehri izleyen Kör Kadı'nın eşini kaleden aşağı atar. Kör Kadı da olduğu yere düşerek bayılır. Rüzgâr kesilip Kadı ayılınca karısının olmadığını görür, arattırır, kalenin eteğinde bulurlar. Kör Kadı'nın korkudan dili tutulmuştur, konuşamaz.
Kör Kadı biraz sonra kendine gelip "Bugün ne oldu ise söyleyin, söyleyeni ödüllendireceğim" deyince, jandarmalar olanı anlatırlar. Kör Kadı Beyazıt-ı Bestami'ye giderek halka karşı davranışlarının yanlış olduğunu anladığını, daha adil ve yumuşak olacağını bildirir. Beyazıt-ı Bestami'nin okuduğu bir dua sonucu dili tamamen açılıp eski sıhhatine kavuşur.
Beyazid-i Bestamî Câmîi - Ali Kadı Mah. Beyazıtlı Sok. Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE 19.08.2004 Perş. 16:40
Halen Beyazıt-ı Bestami külliyesinde yatan yatırlardan biri Abdurrahman Çelebi'dir. Anlatılan bir menkıbeye göre Abdurrahman Çelebi'nin bir ağabeyi varmış. O da câminin imamı imiş. Abdurrahman Çelebi çok dindarmış. Abdest alırken dahi kendisinden geçermiş. O akşam abdestini alırken, suya bakmış, kendinden geçmiş. Allah tarafından ona suda bazı şeyler gösterilmiş.
Suda Karadeniz'i görmüş. Karadeniz'de bir balıkçı teknesi fırtınaya tutulmuş. Bir o yana, bir bu yana sanki ceviz kabuğu gibi sallanıyormuş. İçindeki balıkçılar ne yapacaklarını bilmeden Allah'tan yardım diliyorlarmış.
Bir dalga çok şiddetli teknenin üzerine geliyormuş. Abdurrahman Çelebi o zaman öyle bir hışımla sanki denizin yanındaymış gibi Allah tarafından öyle bir güç verilmiş ki Karadeniz'e atlamış. O anda balıkçı teknesini doğrultmuş.
O zamanlar üç peşli entari giyiyorlarmış. Abdurrahman Çelebi tekneyi doğrulturken peş olan yerlerinin arasına balıklar girmiş. Yine Tanrı'nın verdiği kuvvetle geri dönmüş. Akşam namazına yetişmiş. Entarisinin peşini düzeltirken balıklar mescide dökülmeye başlamışlar. Balıklar orta yerde hopur hopur sıçramaya başlayınca kendinden büyük olan imam ağabeyisi seslenmiş.
"Bu balıklar neyin nesi?" demiş. Bunun üzerine Abdurrahman Çelebi : "Karadeniz'de bir balıkçı teknesi batıyordu. Onu düzeltmeye gittim. Balıklar ondan peşime girmişler." demiş.
Bugün sıkıntı ve zorda kalanlar, işleri bozulanlar, çeşitli dert ve üzüntüleri olanlar da Beyazıbesten'e gidip işlerinin düzeltilmesi, sıkıntılarının gitmesi için dilek dilemektedirler.
4. Dilek Mağarası :
Karakuzu Köyü'nde çağlayan olarak bilinen şelale yakınındaki mağara olup, mağaradaki bir çukura dilek tutularak, para atılır.
Islatılarak duvara atılan bez parçası yapışırsa dileğin gerçekleşeceğine inanılır.
5. Hıdır Dede :
Kurşunlu Köyü'nde bulunan Hıdır Dede'yi ziyaret edildiğinde, işlerin rast gidip bol kazanç elde edileceğine inanılmaktadır. Köy halkı tarafından o yıl bolluk ve bereket olması dileği ile Hıdırellez günü topluca gidilen ziyaret yeridir.
6. Karaşeyh Baba :
Şıh Köyü'nde bulunan Karaşeyh Baba çeşitli dilekler için ziyaret edilen yatırlardandır.
Karaşeyh Baba için çevrede çeşitli menkıbeler anlatılmaktadır. Bunlardan biri şöyledir : Şıh Köyü'ndeki bu yatırın yanından Çekerek ırmağı geçmektedir. Bu ırmak yağan kar ve yağmurlar nedeniyle ilkbaharda taşıp çevresini sular altında bırakarak zarar vermektedir. Yine bir İlkbahar günü yağan şiddetli yağmur sonucu ırmak kabarır, çevresini sular altında bırakıp Karaşeyh yatırına kadar ulaşır.
Köy halkı evliyayı sudan kurtarmak için seferber olup yatırın önüne bent yapmağa koyulur. Köylüler yoğun bir çalışma içinde iken kimsenin tanımadığı bir ihtiyar gelir. Selâm verip, ne yaptıklarını sorar. Köy halkı da : "Evliyayı selden kurtarmak için bent yapıyoruz." der. İhtiyar ise : "Boşa çalışıyorsunuz. Sizde hiç akıl yok mu? Kendini kurtaramayan evliyayı varsın sel alsın." deyip kaybolur.
Neye uğradığını şaşıran köylü, işi bırakıp köye, evlerine döner. O gece yağmur yine yağmış, sabaha kadar devam etmiştir. Acaba ne oldu diye meraklanan köylü sabah erkenden yatırın yanına gelince şaşırıp kalır. Irmak, yatağını değiştirmiş, yatırdan 500 metre kadar öteden akmaya başlamıştır.
Zile ve yöresinde "Kendini kurtaramayan evliyayı varsın sel götürsün." sözü yaygın olarak söylenmektedir.
7. Kuduz Hoca :
Kuduz hastalığının geçmesine etkili olduğuna inanılan bir ziyaret yeri olup, bu tehlikeli hastalığa yakalananların getirildiği ziyaret yeridir.
8. Muallim Dede :
Sivas'ta bulunan Şeyh Şemsettin Sivasî'nin kardeşi Muharrem Efendi'dir. İslâm'ın büyük âlimlerinden Mehmet Arif Efendi'nin oğludur. Milâdî l505 - l591 yılları arasında yaşamıştır. Muharrem Efendi'nin Kabri - Hicrî 910 - 1000 Fotoğraf : Necmettin ERYILMAZ Muharrem Efendi'nin Zile Devlet Hastanesi Önündeki Kabri Fotoğraf : FOTO İHSAN
Zile'de Muallim Dede adı ile bilinen Muharrem Efendi devrinin en büyük âlimlerinden olup, şöhreti Osmanlı sınırları içinde yayılmış ve her tarafta büyük saygı görmüştür. Günümüze kadar gelen her medrese âlimi mutlaka Muharrem Efendi'yi tanır ve saygı gösterir.
Muharrem Efendi kardeşi Şeyh Şemsettin Sivasî (Şemsettin Ahmet) ile birlikte babaları Mehmet Arif Efendi'den ilk eğitimlerini almış, babalarının vefatı ile Tokat'ta bulunan Arakiyecizade Şemsettin Efendi'den yıllarca öğrenimlerini görüp daha sonra iki kardeş İstanbul'a giderek eğitim ve öğretimlerini tamamlamışlardır.
İstanbul'dan döndükten sonra Cuma Pazarlı (Ezine Pazarı - Aydıncık) Muslihiddin Efendi'den feyz almış, daha sonra Tokat'ta Şeyh Şirvanî diye anılan Mecidüddin Abdülmecit Şirvanî'den feyzlerini tamamlayıp iki kardeş ayrılmışlar. Şeyh Şemsettin Sivas'a gitmiş, Muharrem Efendi de memleketi olan Zile'ye yerleşerek, Ali Kadı Mahallesi'ndeki medresede ilim ve irfanını yaymaya çalışmıştır.
Muharrem Efendi'nin Kabri (Devlet Hst. Bahçesi) Fotoğraf : Dr. Orhan YILMAZ - 08.01.2004
Sayısız eserleri bulunan Muharrem Efendi'nin kabri Zile Devlet Hastahanesi bahçesinde babasının yatırı yanındadır. Yörede Muallim Dede adı ile bilinen evliyadır. Muallim Dede'ye özellikle çocukları okula yeni başlayan aileler çocukları ile ziyarete giderler. Zihin açıklığı için dua edip adaklar adarlar. Aileden gelen telkinle öğrencilerin okul hayatları boyunca sınıflarını geçmeleri için gidip dua ettikleri ziyarettir.
Her türlü dilek ve istek için ziyaret edilen Muallim Dede'nin yatırının üzerinde sayısı ondan fazla olan fındık büyüklüğünde taşlar bulunmaktadır. Dilek dilenerek tek çift tutulan taşların istenen sayısı gelirse dileğin yerine geleceğine inanılmaktadır. Yine yatırın mermer sütunu üzerine bu küçük taşlardan biri muma batırılıp, dilek dilenerek yapıştırılmaya çalışılır. Yapışırsa dileğin yerine geleceğine inanılır.
Ayrıca evlenemeyen genç kızlar baht açılsın dileği ile Perşembe günleri burayı ziyaret ederek, mum yakıp, adaklar adamaktadırlar.
9. Şeyh Ahmet :
Kepez Köyü yakınında gür çam ağaçları ile kaplı bir tepenin üzerindedir. Her türlü dilek ve istek için ziyaret edilip, adaklar adanıp kurbanlar kesilen bu ziyaret yerinin bir tek çöpünü bile götürenin büyük bir belâya uğrayacağına inanılır. Bu ziyaret yeri genellikle Hıdırellez'de o yıl bolluk ve bereket olsun diye de yöre halkı tarafından ziyaret edilmektedir.
Şeyh Ahmet Türbesi/Kepez Köyü Çamlığı TGRT KEŞİF Programı - Sunucu Yeliz PULAT - 11.09.2001
Burayı ziyarete gelen ve kurban kesip yeyip içen halk buradan bir çöp almadan gider. Burada istediği kadar ağaç kesip yakar. Fakat kesinlikle bir çöp dışarı çıkmaz. İnanca göre burada yatan evliya orman ürünlerini götüren şahısları gece sabaha kadar rahatsız eder, götürülen bir tek çöp ya da bir kozalak bile olsa yerine geri bırakılmasını ister. Geri getirmeyenlerin bir felâkete uğrayacaklarına inanılır.
Şeyh Ahmet'le ilgili çeşitli menkıbeler anlatılmaktadır. Bunlardan biri şöyledir : Vaktiyle burada yaşayan Şeyh Ahmet adlı bir zat ormandan çeşitli ürünler elde eder, kepçe, kaşık, nalın, oklava vb. yapar, bunları öküzünün boynuzuna asar ve bir ihtiyaç listesini ekleyerek öküzü şehre salarmış.
Öküz şehir esnaflarının dükkânları önünde tek tek durur, dışarıdan dükkânlara bakarmış. Dükkân sahipleri de "Bizim Ahmet'in öküzü geldi." der, ihtiyaç listesine ve alacaklara bakar, alacaklarını alır, vereceklerini verirlermiş. Öküz bütün esnaflar önünde durduktan sonra tekrar yola koyulur, Şeyh Ahmet'in yanına dönermiş. Kepez Köyü/Zile - Kurban Bayramı Şeyh Ahmet Mesire Yeri/Kepez Köyü
Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 10.02.2003 Ağaçlarını dışarıya vermemesiyle meşhurdur.
Bugün Zile'de aptal aptal bakan insanlar için sık sık söylenen "Ahmet'in öküzü gibi ne bakıyorsun?" deyimi buradan kaynaklanmaktadır.
Şeyh Ahmet'le ilgili bir menkıbe de şu şekilde anlatılmaktadır : Eskiden Ahmet isminde şeyhlik yapan bir kişi varmış. Şeyh Ahmet konuk severliği ve kerametleri ile çevrede büyük ün yaptığından, tüm konuklar onun evinde ağırlanırmış.
Bir gün Padişah'ın savaşa giderken yolu Zile'ye düşmüş. Geceyi geçirmek için konaklayacak bir ev aramış. Zile halkı "Bu kadar askerle sizi ancak Şeyh Ahmet ağırlar." demiş.
Padişah Şeyh Ahmet'i çağırttırarak kendilerini misafir edip edemeyeceğini sormuş. Şeyh Ahmet de kabul edip konukları evine götürmüş. Evde, içi oyuk büyükçe bir taşın içine birkaç teneke arpa koymuş. Askerlere, "atlarınıza buradan sıra ile arpa verebilirsiniz." demiş. Padişah ve askerler şaşkın bir şekilde gülümseyerek "Bu arpa atlara yeter mi?" diye sormuşlar.
Şeyh Ahmet : "Eğer yetmezse bana bildirirsiniz ." demiş. Askerler sıra ile arpayı atlara vermeye başlamışlar. Arpa atlara yettiği gibi üstelik de artmış. Sıra yemek yedirmeye gelmiş. Şeyh Ahmet önce ocağın üzerine üstü kapalı bir kazan koymuş. Kazanı kaynattıktan sonra askerlere tabaklarını alıp gelmelerini söylemiş. Gelen askerlere isteklerine göre tek kazandan birkaç çeşit yemek çıkarmasına ve üstelik yemeğin bitmeyişine şaşırıp kalmışlar.
10. Şeyh Nusrettin :
Şeyh Nusreddin Türbesi Batı Duvarı - Şeyh Nasıreddin Tekkesi - Tarihçi Necdet Sakaoğlu
Prof. Dr. Fuad Köprülü'nün İlk Mutasavvuflar adlı eserinde belirttiği, Horasan'dan gelen Hoca Ahmet Yesevî'nin öğrencilerinden Şeyh Nusrettin ve müritleri Zile'nin bugün Şeyh Nusrettin Köyü'nün bulunduğu yere yerleşmişlerdir.
Şeyh Nusrettin Tekkesi ziyaretçilerle dolup taşmaktadır. Çeşitli dilekler için gidilen ziyaret yeri özellikle humma hastalığına yakalananların gittikleri ziyarettir.
Ayrıca küçük çocukların türbe etrafında yedi defa dolandırılması ile erken yürüyeceklerine inanılır.
11. Yedi Mezar :
Çeşitli dilekler için ziyaret edilen Yedi Mezar adlı ziyaret yeri Boldacı Köyü'nde bulunmakta olup, bu ziyaret yeri için şöyle bir menkıbe anlatılmaktadır :
Köyü basan eşkıyalar köylünün yiyecek, hayvan, para gibi kıymetli eşyalarını yağmalarlar. Eşkıyalar köyden giderken şimdiki türbenin bulunduğu taraftan havada uçarak gelen kazma, kürek, keser gibi âletler eşkıyaya saldırır. Eşkıyalar ganimetleri bırakarak
kaçarlar. Yardımı gelen ve görülmeyen bu kazma ve küreklerin türbedeki ermişler olduğuna inanılır.
12. Zeyve :
Alibağı Köyü'nde bulunan Zeyve adlı ziyaret yeri çevre halkının kaybettikleri para ve hayvanlarının bulunması dileği ile ziyaret ettikleri yatırdır. Herhangi bir şeyini kaybeden yöre halkı burayı ziyaret ederek bulunması için dua etmektedir.
Yörede bulunan her ziyaret yeri için halkımızın hafızasında yaşayan ve nesilden nesile ulaşan çeşitli menkıbeler bulunmaktadır.
Zile'de bulunan yatır ve ziyaret yerleri için Seyit Derviş'in meşhur Yatırlar Destanı şu şekildedir :
YATIRLAR DESTANI
Niçin beğenmezsin şehr-i Zile'yi Şeyh Ethem Çelebi bunda yatmaz mı Velilerin hocasının ulusu Koca Kayser Sultan bunda yatmaz mı Dünyaya bakuben alırdı ibret Halktan kaçuben iderdi halvet Ederdi dünyada aza kanaat Coşkun Dede Sultan bunda yatmaz mı Anı aziz kıldı dünyada Rahman Gezerdi dünyada daima hayran Ana munis idi vuhuş ve tayran Ahi Evran Sultan bunda yatmaz mı Asılzade icazet kadimi Halveti tarikinin kadimi Hızır İlyas değil miydi nedimi Pürlü Dede Sultan bunda yatmaz mı Eyleyen nefsiyle Şeytan'ı zebun Olmuştu asrında kâmil-i fünun Evliyalar zümresinin ulusu Kırkların hem yedilerin reisi Zile'de Dede Kargın halifesi Şeyh İsmail Dede bunda yatmaz mı Padişahzadedir hem Horasanî Hüda ihsan etmiş ilmi irfanı Evliyalar zümresinin sultanı Şeyh Nusrettin Sultan bunda yatmaz mı Yok idi ana asrında hiç akran Anı aziz kıldı ol gani yezdan Nefs-i emmareye basan pehlivan Ahî Baba Sultan bunda yatmaz mı Misli gelmemiştir anın asrında Gece gündüz Hakk'ın zikri dilinde
Sahra-yı Hıdırlık'ta olur medfun Ahmet Dede Sultan bunda yatmaz mı Geçindi dünyada uryan ile aç Bir ahede göstermedi ihtiyaç Dertlilerin derdine eyleyen ilâç Şeyh Karu Baba bunda yatmaz mı Riyazetle geçirirdi eyyamı Gice kaim gündüz siyam müdami Evliyalar pirinin imamı İmam Meliküddin bunda yatmaz mı Anda tekmildi ilim ile irfan Hüda kıldı ana lütfünden ihsan Dertlilerin derdine veren derman Şeyh Helvalı Dede bunda yatmaz mı Zahir batın ilimleri okuyan Mürşid-i kâmilin eteğin dutan Kutb ül aktab ile kalkıp oturan Şeyh Muharrem Dede bunda yatmaz mı Şehrin ulu bekçisi üst yanında Arslan Dede Sultan bunda yatmaz mı Ruz u şeb ederdi Hakk'a niyazı Yanında bir idi dağ ile yazı Veliler zümresinde hem dahi gazi Hüseyin Gazi Sultan bunda yatmaz mı Seyyah idi şarki ile mağribi Elinden düşmez idi Hakk'ın kitabı Evliyalar zümresinin mahbubu Şeyh Ahmet Dede de bunda yatmaz mı Din-i İslâm için gaza edenler Ruz u şem durmayıp cevlan edenler Kâfir elinde hep helâk olanlar Şehid-i şüheda bunda yatmaz mı Seyit Derviş bütün kendin bilmişler Her birisi birlikte de gelmişler Mezarıistanında medfun olmuşlar Derviş-i dervişan bunda yatmaz mı
İlbaşıoğlu Ahmed Ağa Câmîi Avlusunda Arap Dede Kabri Fotoğraf : Assis. Prof. Dr. Mehmet BEŞİRLİ
BİBLİYOGRAFYA :
l. Semra Meral - Yusuf Meral, Her Yönüyle Zile, Zile l982. 2. Semra Meral - Yusuf Meral, Zile'de Camiler, Türbeler, Veliler, Efsaneler, İstanbul l99l. 3. Mehmet Yardımcı, Yüzyıllar Boyu Zileli Halk Ozanları, Ankara, 1983. 4. Mehmet Yardımcı, Halkbilim ve Edebiyat Yazıları, Malatya l993. 5. Zile Belediyesi - Zile 89, Zile l989. 6. Tokat İl Yıllığı. 7. Mehmet Yardımcı özel arşivi.
*Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü.
** Anaitis : Anaitis, Anahita adı ile de bilinmekte olup, tertemiz anlamına gelmektedir. Eski İran dininde Aşk ve Doğruluk Tanrıçası Anaitis'in bir birine karşıt iki kişiliği vardır. Bazen tertemiz bir bakire, bazen de azgın bir fahişe gibi görünürdü. Büyük tanrıçanın bu iki kişiliğinden birine eski Doğu dinlerinin hepsinde rastlanır.
Anaitis adına Susa, Akbatona, Babil ve Zile'de birçok tapınak yaptırılmıştır. Tanrıça Anaitis'e yapılan din törenleriyle Mithro'ya yapılan törenler birleştirilmiştir. Yunanlılar Anaitis'i Kybele ve Afrodit'le aynı saymaktadırlar.
Zile'de bulunan Anaitis Tapınağı çevresinde her yıl sonbaharda yapılan geleneksel "Sokaia" şenlikleri düzenlenmiş, bu şenlikler "deri - (aslı deir)" adı ile yıllarca sürmüş, sonra da "panayır" adı altında varlığını günümüze kadar korumuştur.



Karaağa ve Çevresinde Mezarlar, Yatırlar

Karaağa ve Çevresinde Mezarlar, Yatırlar

Karaağa ve komşu köylerde, ilçeler de yerleşik düzen şöyledir. Anadolu’ya gelen Türk boyları Akşehir, Doğanhisar, ArgıtHan ve çevresine yerleştirilmiştir. Bu bölgedeki oyun havalarından “Türkmen Emmiler” oyunun çok meşhur oluşundan da anlaşılmaktadır. Yerleşim durumu Selçuklu dönemine kadar uzanır. Osmanlı Avrupa’da yeni yerleşim yerleri açtıkça bu bölgeden Avrupa’ya Balkanlara gidenlerin yerine doğudan gelen Türk boylarını bölgedeki boş yerlere yerleştirmişlerdir. Genel olarak Orta Asya’dan Kafkaslar ve Rusyadan gelenler bu bölgeye yerleştirilmiştir. Örnek: Azeri köyü, Konarı köyü, Kazak köyü gibi. ArgıtHan, Doğanhisar, Akşehir Türk ve Türkmen boylarındandır. Tuzlukçu, Koraşı, Turgut, Koçaş ve Yazır ayrıca Karaağa’nın bir kısmı aynı soydan olduğu bölgenin yaşlılarından eski köy odalarındaki sohbetlerden gelen söylentiler vardır.Biz yakınımızdan ArgıtHan’dan başlayalım:
ArgıtHan üç parça köyden ibaretmiş. Argıt Dede Camii ve Türbesi’nin olduğu yer Argıt imiş. Bir de Han varmış, depremler nedeniyle bu günkü merkezde toplanıldığı rivayet edilir.
Argıt Dedenin günümüze kadar söylene gelmiş bir hikâyesi vardır. Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazit’in Timur Han’a yenilmesinden sonra Timur Han, Akşehir’de karargâh kurup birkaç yıl kaldığı zamanlarda rüyasında bu bölgede bir âlim kişi olduğu söylenir. Timur Han vezirlerini toplayıp bu âlimi bulmaları için araştırma yaptırır. Sonunda Argıt Dede olduğu anlaşılır, Timur Han’a haber verilir. Timur bir bilirkişi heyetiyle Argıt Dede’ye gelir. Argıt Dede, Çebiçli çayı kenarında manda otlatıyormuş. Timur Han, atını hocanın yanına çevirip hocaya selam verdikten sonra hoca da selamı alıp güler yüzle misafirlerini buyur eder. Timur Han’a; “Ben de sizleri bekliyordum!” diye cevap verir.
Timur hemen sorusunu sorar ve der ki “Değerli hocam, şu çay kenarında yatmakta olan camızın karnındaki yavrucağızın alnı ak mı, kara mı?” diye sorar.
Bizim hoca hemen cevap verir:
“Yüce hünkârım siz yanlış görüyorsunuz, yavrunun alnı ak değil kuyruğunun ucu aktır. Ana rahminde kuyruk alnına gelmiştir.” Der. Timur Han derhal camızı kestirir bakarlar ki hoca haklıdır. Bu olay üzerine Timur Han, hocayı mükâfatlandırmak üzere Çebiçli tepesine çıkarır ve der ki “Gözlerinin görebildiği yerlerin vergisi sana aittir.”
Yakın bir tarihe kadar bölgenin vergilerinin Argıt Han’a yatırıldığı rivayet edilir.
Koçaş ve Yazır en eski yerleşim yerleridir. Yunus Emre ve hocası Tabduk Emre’nin burada yaşadığı rivayet edilir. Bu bölgede bol miktarda alıç ağaçları mevcuttur. Yunus’un heybesine doldurduğu alıçları, Hacı Bektaş-ı Veli’ye kadar taşıdığı söylentileri yaygındır. Dağa çıkıp hocasına doğru odun kestiği yerlerde bu bölgedir. O dönemlerde Karaağa’nın Ardıçlar mevkisi Yazır’a kadar ormanlıkmış.
Tabduk Emre, Yunus’un olgunlaşıp bir evliya olduğunu anladığında elindeki asasını fırlatıp “nereye düşerse oraya mezarım kazılsın” dediği yer Koçaş köyüdür.
Koçaş ve çevresinde anlatıla gelen eski bir hikâye vardır.
Kırk Erenlerin Koçaş’taki Yunus Emre Camisi’ni bir seher vakti acelece bu camiyi bitirdikten sonra Yazır köyüne de bir cami yapmak istemişler fakat burada çok köpek havlama sesleri olduğundan burayı acele terk etmişler.
Bölgeye yakın bulunan Reis kasabasındaki Emir Yavaşgel mezarına bir türbe yapmak için işe başlarlar. Türbenin tamamını bitiremeden sabah ezanı okunur. Kırk Erenler buraları terk edip giderler.
Ayrıca Yazır köyünün Selçuklu ve Osmanlı idareleri döneminde çok göçe zorlandığı da rivayet edilir. Yalnız bir yaşlı ninenin inat edip köpekleri ile burada kalıp bu günkü Yazır köyü efsanelerle bu günkü yerini alır.
Bu bölgede birde ağlayan baba adıyla anılan evliya dede vardır. Karaağa’nın batısında bulunan İlyaslar köyünden sonra Yaylabelen köyü vardır. Bu köyün en yüksek tepesine Ağlayan Baba derler. Bölgenin yağmuru genelde bu dağdan yağmaya başlar. Ağlayan Baba bir gün şehirdeki evliyanın daveti üzerine dağdan bir bohça kar toplayıp hediye olarak şehirdeki evliyaya götürür. Fakat şehirde yürürken bilekleri açık bir bayan görür. Bohçasında erimeyen karlar erimeye başlar. Evliyanın yanına vardığında şehirli evliya ona şu sözleri söyler. “Dağdaki müslümanın imanı ile şehirdeki müslümanın İmanı farklı olur.” demiş ve Ağlayan Baba kusurunu anlamış, onun kendisinden üstün bir evliya olduğunu görmüş, evliyanın elerini öpüp helâlaştıktan sonra ağlayarak kendi köyüne evine dönmüş orada vefat etmiştir. O ağladıkça bölgeye yağmur yağar denilmektedir.
Karaağa’nın doğusunda bulunan Çınaroba köyü ile Doğanhisar arasında Koca Pelitler’de üç mezar vardır. Orta mezardan hazine avcılarının bir şeyler aldığı söylenir. Bu mezarların geçmişi hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Doğanhisar’ın ise beylik döneminde beylik merkezi olduğu tarihinin Akşehir’den daha eski yerleşim yeri olduğu şehir içi yollarının genişletilmesinde ortaya çıkan eserlerden anlaşılmaktadır.
Karaağa kasabasına gelince eski bir yerleşim yeri olduğu, Anamas mahallesinden inşaat temellerinden çıkan Rum mezarlarından anlaşılmaktadır. Yeni belediye binasının bulunduğu yer, eski ilkokul yeri, en eski mezarlıklardandır. Buranın hemen üstü yakın dönemin eski mezarlığıdır. 1940 – 1948 yılları arasında buralara devlet tarafından halk evleri yapılmış bu mezarlık buradan taşınmıştır. Şimdi ise burası yine mezarlık olarak görülse de Karaağa’nın musallası olmuş, cenaze namazları burada kılınıp defnedilmektedir. Karaağa Doğanhisar caddesinin kuzeyinde bulunan Pepe Dede mezarlığı vardır. Orada Pepe Dede’nin görkemli bir mezarı vardır. Dedeler mevkisinde ise bu günkü Kavasoğlu mezarlığının güney kısmında sağlık ocağının arkasında Büyük Âlim Müderris Cafer Dede ve yakınları vardır. Cafer Dede’nin yine güneyinde Medine kuyusu istikametinde Akbaba mezarı vardır.
Medine kuyusu ve koru başındaki mezar taşları incelenirse Emine kuyusu dâhil bu bölgede göçebe yaşayan eski Türklere ait mezar oldukları anlaşılır. Daha yukarıda Geçit köprüsüne varmadan sağ tarafta eski Yörük mezarları vardı. Ketenlik yaylasında gölletin yakınında ve Mertli oğullarının evlerinin olduğu yerde Yörük mezarları vardır.
Gıçırmak çayından yukarı doğru gidecek olursak, Gıçırmak’ta eski baraj yerinde bir dede olduğu Koru başında Yakub’un tarla yanında mezarlar olduğu yakın zamana kadar görünüyordu. Tarla sahipleri tarafından tahrip edilmişlerdir. Yukarı Gölcük’de İlyaslar yol ayrımında Yörük mezarları vardır. Gıçöz’de Serdarın derenin ağzında Yörük Mezarlığı Sulu Boğazın tepesinde Ziyafet Pınarının arka kısmında Hamza taşında Yörük Mezarlığı var. Eskiler, Yörüklerinin Şarkîkaraağaç Geçit belinde eski mezarlar bulunmaktadır.
Karaağa’nın içerisinde Topal Hoca’nın evin arkasında eski bir medrese ve burada bir dede olduğu bilinmektedir.
Hatıb mahallesinin Bayır kısmında ve Sel alanı mevkisinde Tek Parmak Dede ve medrese kalıntıları vardır. Karaağa Kasabası’nda bu gün eski ve yeni olmak üzere dört parça mezarlık bulunmaktadır.

Araştırma: Şair yazar Aşır TUNCA

TAŞELİ YÖRESİNDE YATIRLAR ..

TAŞELİ YÖRESİNDE YATIRLAR


Taşeli yöresinde ermiş ve ulu kişiler (yatırlar-dedeler) vardır.
Bunlara halk büyük sevgi duyarlar. Her biri için bir efsane vardır. Söylenir ağızdan ağza günümüze gelir.

Genellikle ilkbahara girerken bu yatırlara halk akın akın gitmeye başlar. Orada kurbanlar kesilir, çörek çekilir, dualar edilir, Adaklar adanır. Her yıl 21 MART’ta Sultan Nevruz, 6 MAYIS HIDIRELLEZ, günleri saygı coşku ile anılır.

Bu günlerde çoluk çocuk, yaşlı, genç toplanıp giderler. Törenler yaparlar. Bu törenler tamamen Şaman geleneğinden gelmektedir. Aynı gün akşamı evlerde yaşlılar, gençler ayrı ayrı toplanırlar. Orta oyunlar oynanır, türküler söylerler, maniler dillenir.

Bu ziyaretler, inançlarına göre derde deva olacağı düşüncesiyle: kimi adak adar, kimi adağını yerine getirir.

“ Çocuğum olursa Zeyne Dede’ye gideceğim.! Çocuğu olduğunda Zeyne Dede’ye gider, kurban keser, dua eder. Bu durumlarda o çocuğa o Dede’nin adı verilir.
Zeynel, Zeynep v.s. İnanç sahipleri bu yatırları gözü gibi korur. Onu yüceltir. Onun hakkında ne öğrenirse çizer us’una. Yatırlara genellikle Çarşamba günü giderler.

HÜRÜ KIZLARI:

Silifke Kalesinin bulunduğu tepenin karşısında mezarlığın bulunduğu dağın tepesindedir. Yaşadığı çağda inancı uğruna mücadele vermiş, işkence görmüş, aşağılanmış sonra da bilgi ve ermiş kişiliği ile sahip çıkılmış bir evliya bacı olarak tanınmakta. Diğer bilge sahibi kişilerle bu tepede toplantılar yapmış. Onlarla Tanrı’ya bu Tepeden yakarmış. Sonrada Hak’a yürüyünce bu tepeye konduğu rivayet edilir. Halen bu tepede yıkıntılar bulunmaktadır. Bir süre önceye kadar yalnız Silifke’de Bulunan Abdallar gitmekte iken, son yıllarda 5 MAYIS HIDRELLEZ günü binlerce insan Ziyaret etmeye başlamıştır. Bu amaçla Belediye Dağın tepesine kadar yol yapmış bulunmaktadır. Bu gün insanlar gitmekte çaputlar bağlayıp, dileklerini simgeleyerek dua edip, horoz kesmekte, çörek çekmekte, ziyaretin bitiminde tepenin eteklerinde yemeklerini , birlikte gittikleri komşularıyla birlikte yemektedirler.
Evliya çelebi seyahatnamesinde Silifke'de Hürü Kızları ziyaret yerinden bahseder. 

TEVEKKÜL SULTAN TÜRBESİ:

Silifke’de eski taş köprünün yanındadır. Türbede Baba Sultan ve çocuk mezarları bulunmaktadır. Buraya çocuğu olmayan, ya da çocukları zayıf olanlar giderler. Çocuklarını götürüp mezarın üstüne koyup, dua ederler, bu şekilde çocuklarının sağlığına kavuşacağına inanırlar. Birçok yatır tepelere konmasına rağmen ,bu ve buna benzer birkaç yatır ovaya konmuştur. Aynı Türbeden Silifke’nin Bahçederesi köyünde, Altınkum mahallesinde Yalman Dede ve Erdemli Ayaş kasabasında PAŞA TÜRBESİ adı altında de bulunmaktadır.

ŞAH ER DURAĞI:

Silifke’nin İmamuşağı köyü Bağalanı Mahallesi üstünde tepenin başında bir ziyaret yeridir. Burada herhangi bir yatır bulunmamaktadır. Ancak rivayet edilir ki, Bütün Erenler zaman zaman burada toplanıp önemli kararlar alıp, Tanrı’ya dualar ederlermiş.
Bu ziyaret yerine özellikle Kırtıl köylüleri Nevruz günü ve Hıdrellez günleri giderler. Ayrıca bölgede yağmur yağmadığında civar köylerinden toplanan insanlar her evden yiyecek toplarlar. Tomas, arap oyunları oynarlar. Getirdikleri yiyecekleri Kırtıl köyüne teslim ederler. Kırtıl köylüleri bu bu yiyecekleri pişirip Şaher Durağına götürürler. Kurbanlar yenilir, dualar edip Mengi ve Semahlarını oynayıp niyaz ederler, Çoğu kez yolda yağmura Tutuldukları söylenir.

KIRTIL DEDE:

Yörenin en yüksek ve çevreye hakim dağında (1279 metre) Kırtıl Dağı bulunmaktadır. Bu tepenin başında bulunan Kırtıl Dede’den adını alır. Eteğindeki İmamuşağı Köyü Korucuk mahallesi köy oluşumu sırasında Kırtıl Köyü adını vermişlerdir.
Bir rivayete göre üç yoldaş : Zeyne-Ali Mekke-Kırtıl, diğer rivayete göre ise;Ali Mekke-Mağaras-Bulgar Bozağlan –Zeyne-Aza Dede-Şıh Yonis- Kırtıl.

İlkbahar, yaz aylarında Kırtıl’a ziyaretçiler çok gelirler. Yörüklerden davarı kırılan, hasta olanlar buraya gelirler. Dua ederler. Kurbanlarını kesip ardıçlara asarlar. Tepenin yanında eski bir su sarnıcı vardır. Buraya gelenler yararlanırlar. Buranın bakımını dağın eteğinde Kırtıl Tahtacıları(Bahçe obalılar) yaparlar, sürekli sahip çıkarlar Sultan Nevruz’da topluca çıkıp, çektikleri çörekleri yerler,nefes söylerler,semah dönerler.
Keçisi kırılan Yörük, koca bulamayan kız,kız bulamayan delikanlı, çocuğu olmayan kadınların uğrak yeridir.
“ Kırtıl Kırtıl
Bir Koca ver de kurtul.”
Veya
“ Kırtıl Kırtıl,
Bir kız ver de kutru.”
“ Kırtıl Dede,Kırtıl Dede: Sürümü kırandan kurtar Dede.”
“ Çocuğuma,yuvama dirlik düzenlik ver.”
Kırtıl köyünde bir efsane dinledik:
Efsanenin güncesi yakın .Yakın oluşu buraya karşı sevgiyi, güveni sağlamada.1940 yıllarında AVCI MEHMET adında bir avcı varmış.Kırtıl arasına ava çıkmış (iki dağ vardır. Biri sivri Kırtıl, diğeri yatırın olduğu tepe. Sivri Kırtıl’da da eski kalıntılar vardır) Dönmüş, dolaşmış av yok. Kırtıl Dede’nin alt yanında, sarnıç civarında
Ardıç ağacına sarılmış iki dev yılan görmüş. O kadar büyükmüş ki koca ardıç gözükmüyor. Avcı ürpermiş biraz. Ama çok cesurmuş. Çiftesini doğrultmuş al benek kafasına nişan almış. Bir el, iki el patlamayla birlikte bir ses yankılanmış. O anda sanki
Bir zelzele olmuş. Yer yerinden oynamış. Civarda odun kesen, tarla sürenler; bu sesi
Duymuşlar. Kırtıl üstünden bir yalım uçmuş. Top, top olmuş ardıcın dalları ile birlikte yere
Yığılmış yılanlar. Avcı korkudan kendinden geçmiş ,Kendine geldiğinde ejderhanın cansız yığınını görmüş. Yarı bitkin, korku içinde eve gelmekte iken akrabaları karşılamışlar, büyük hanımının öldüğünü bildirmişler. Birini mezara koymadan diğer hanımı ölmüş. Bir süre sonra bir uyuşukluk meydana gelmiş, felç olmuş. Yöre halkı durumu “ Kırtıl Dede’nin bekçisi olan ejderhaları öldürdüğü için Dede’nin hışmına uğradığı yorumu yapılmıştır. Avcı Mehmet uzun yıllar daha yaşamış, sahilden eşeğinin üstünde Kırtıl arasından Geçirim Yaylasına gidip gelmiştir. Her gördüğüne bu olayı ağlayarak, üzüntü içinde anlatmıştır. O günden sonra bir daha bu ejderha görülmemiştir.
Kırtıl dağında yıllarca orman yangın kulesinde Ormancılar nöbet beklemişler, askeri takım bulunmuş,1974 de Kıbrıs Hareketi ile Haberleşme bu tepeye kurulan tesislerle sağlanmış, sonra bu tesisler Orman İşletmesine devredilmiştir. Yıllarca haritalara ve kayıtlara Kırtıl olarak geçmesine rağmen 1980 den sonra gelişen Türk-İslam Sentezcileri buraya Çeliktepe, Zeyne’ye Sütlüce Balandız Köyüne de Gümüşlü ismini vererek bir nebze olsun tarihe ve geçmişlerine hizmet ettiklerini sanmışlardır.

Bütün bunlara karşın, halkın sevgisi saygısı azalmamış, inadına artmıştır. Bu ziyaretler onlara bir şey vermese ’de halk ziyaret ederek mutluluk duymakta, birazda
Olsa sıkıntılarından kurtulduğunu hissetmektedir.

ZEYNE DEDE(ZEYNEL ABİDİN SEMERKANDİ) :

Semerkant’da doğmuş, orada eğitimini almış. Anadolu’ya akın akın gelen Türkmenlerle birlikte önce Yozgat’a gelmiş.Bir süre burada kalmış.Bir gece düşünde
Bir ermiş Goca ;
“ Asayı fırlatıyorum. Böğürtlen Tikenli ,sulak bir yerde bulacaksın. Ora senin yurdundur.” Demiş.Zeyne Dede yollardan, bellerden aşıp böğürtleni bol, şimdi Zeyne-Şarlak denilen yere gelmiş, asayı orada bulmuş.(Şimdi burası Zeyne-Sütlüce kasabası)
Köylüler onu çoban yapmışlar. Her gün ona eziyet edip, hor görüyorlarmış. Bir gün sürüleri dolaştırırken köyün altında bir yerde yine alay etmişler. Senin ne kerametin var, dağdan gelip buraya çömezlendin, anan belli değil baban belli değil. O da eline asayı
Almış, vurmuş yere. Yerden su fışkırmış, coşmuş tarlalar su altında kalmış. O günden sonra buraya ŞARLAK adı verilmiş. O sular o günden bu yana hala akmada. Asırlık çınar ağaçları boy, boy uzanmada.
Bu durumu gören köylüler, çok korkmuşlar. Hemen eline, ayağına kapanmışlar, aman dilemişler. O günden sonra ona dostça davranıp, onun bilgilerinden yararlanmışlar. Biberin en güzeli, patlıcanın en iyisi orada olmuş. Yörede Zeyne Patlıcanı olarak ün salmıştır.

O öldükten sonra ‘da O’nun anısına bir anıt yaptırmışlar, Osmanlı devrinde korunmuş, hatta buraya Sancak verilmiştir. Bu gün asırlık çınar ağaçlarının altından fışkıran sular, aşağılara akmada. Bahçeleri suladıktan sonra Göksu nehrine kavuşmaktadır. Gelenler Zeyne Dede’yi ziyaret ettikten sonra kurbanlarını burada kesip, yiyip son dualarını ettikten sonra ayrılmaktadırlar.

Kasabanın ortasında Zeyne Dede’nin yatırı bulunmaktadır. Çocuğu olmayan kadınlar; buraya ziyarete etmektedir. Kapıda karşılayan görevli namaz mı kılacaksın, niyaz mı edeceksin diye sormakta ona göre yardımcı olmaktadırlar. Burada ziyaret işlemini bitiren kadınlar aşağıda suda yıkanmakta dır. Bunları yerine getirenlerin ,çocuğu olur. Buraya gelip te çocuğu olursa adını Zeynel veya Zeynep koyarlar.

Üç yoldaşlar efsanesinde : Türklerin başka uluslarla yaptığı savaşlarda Zeyne Sancağının kaybolduğu,savaş cephesinde görüldüğü ,sonra yerine geldiği. Kırtıl’da,Ali Mekke’de patlamalar olduğu söylenmektedir. Zeyne Sancağının Çanakkale, Kurtuluş Savaşı ve Kıbrıs Barış Hareketinde oralarda görüldüğü belirtilmektedir.

ALİ MEKKE :

Karaman belindedir. Bolkar dağlarının bozardıçlı, katran ağaçlarının içinde ,yaylak yerinde
Bulunmaktadır. Mut’un Köprübaşı, Sinamış (Yeşilyurt) Kumaçukuru Tahtacıları sahip çıkıp
Zaman zaman ziyaret etmektedirler.

AZA DEDE:

Karaman belinde Aza Tepe üzerindedir. Ali Mekke kadar ziyaretçisi gelmemekle birlikte saygın yatırlar içinde yer alır.

MAĞARAS DEDE:

Mut –Karaman yolu üzerinde yol kenarında karşılarda Mağaras dağını izlersiniz. Ya da Sillfke Kırtıl Dağından baktığınızda karşınızda ılgın, ılgın durur.

Mut’un Suçatı, Kıravga, Köprübaşı köylerinden tırmanarak çıkılır. Son yıllarda araç yolu açılmış bulunmaktadır. Dağın tepesinde Mağaras Dede yatırı ve pınarı ,su sarnıcı bulunmaktadır. Mağaras dağı üzerinde rüzgar gülleri sanki samah dönerler. 

Dağın tepesindeki, Mağaras Dede, pınarı ile birlikte yörede ilkbaharın mucudusunu yansıtır. Dağın eteğinde büyük su kaynağı bulunmaktadır. Hocantı adı verilen bu sudan üretilen elektrik uzun süre Mut’un enerji gereksinimini karşılamıştır.

Köprübaşı Tahtacıları buraya ilkbahar geldiğinde; Sultan Nevruz’da ve Hıdır Ellez’de topluca ziyarete gelirler. Dualar edip, semahlar dönerler. Adağı olan kurbanlarını keserler, birlikte yerler.

Mağaras Dede’nin fırlattığına inanılan bir taş vardır.4-5 metre uzunluğunda l1-2 metre yüksekliğinde 80 cm.enindedir. Kıravga /Su Çatı Ermenek Yolu eski yol üzerinde
dir. Mağaras’da büyük bir mahzen vardır. Buraya gelenler, bu mahzene küçük bir delikten girerlermiş .Günahı olanlar, buradan geçemez, içerde kalırlarmış. Buraya gelenler yıllarca
Bu mağarada ibadet etmişler, günümüzde de burada semah dönmenin çok sevap olduğuna inanılmaktadır.

Anılan yer aynı zamanda Hristiyanlığın yasak olduğu dönemde ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Dolayısı ile Mağaras kilisesi olarak ta yer almaktadır.

ŞIH YONİS( YUNUS):

Mut-Karaman arasında Sartavul yaylasında bulunmaktadır. Buraya araçla çıkabilmek mümkün olup; TV vericisi ve GSM İstasyonları da bulunmaktadır. Yatır için yapılan mezarın yanında yıllar önce yapılan YEL DEĞİRMENİ yıkıntısı da bulunmaktadır. Çocuğu olmayan kadınlar ve dertlerini sağaltmak isteyenler ve dilek dileyenler uğramaktadırlar. Gsm istasyonları yapılırken, burada bulunan Şıh Yonis sunağı yıkılmıştır. O ziyareti bilip, ziyaret edenler, eski yerine taşları yığarak bir ziyaret yeri oluşturmuşlardır. Ziyaret etmeye devam etmektedirler.

Şıh Yonis olarak bilinmesine rağmen, define arayıcıları tarafından kazılmış. Tahrip edilmiş. Yel değirmeni ile uzun süre burada buğdaylar öğütülmüş. Bir yaşam sürmüştür. Çevre halkı orayı ziyaret edip, niyaz etmişlerdi. Eskiden yörükler, obalar bu bölgeden geçerken orayı ziyaret ederler, kurbanlar keserlermiş. Ama ziyaret yeri tahrip edildikten sonra adeta unutulmuştur. 

Turnaların Göksu vadisinden gelirken , mutlaka uğradığı bir yer olması. Turnaların geçerken ötüşleri Şıh Yonis i daha anlamlı kılmış. 

BULGAR BOZOĞLAN:

Silifke-Mağara-Ereğli arasında Torosların zirvelerinde Boklar dağlarına tırmanılırsa bu yatırla karşılaşmak mümkün.Erlere himmet eden ,özgürlük uğruna savaşanlara yardım eden,güç veren yatır olarak bilinir..Kozanoğlu,Dadaloğlu gibi
Avşarların buraya gelerek niyaz edip,ondan sonra savaşlara katıldıkları söylenir.
Şahatay şöyle diyor Bolkar Bozoğlan için:
“ Bolkarda Bozoğlan’ın delisi,
Delisi de Karadenizin yalısı
Arabı nıklıma dımışan varı
Şahı Merdan ile gezdiğim yerler..”


Şahatay dan esinlenen Kırtıllı Ozan Veysel Şimşek de:

“ Tarsus’tan Yeniceye gidiyor tren,
Hackırı Bozantıda birazcık eğlen
Bolkar Dağlarında Bulgar Bozoğlan
Oraya yüz sürün gidin turnalar…”


Son yıllarda bu türbenin Arzuman Ocağı Piri Arzuman Yunus’a ait olduğu, Arzuman Ocağı taliplerinin eski türbe önüne yeni bir türbe daha yaptırıldığı, Ereğli tarafından 175 basamak beton merdiven yapıldığı görülmüştür. Karaman’dan Ayrancı Çatköy üzerinden yaklaşık 120 km. mesafe bulunmaktadır. Bunun 100 km. asfalt, 20 km.si ise stabilize yoldur. Mersin den gelecek olanlar Arslanköy – Dümbelek Boğazı üzerinden gelebilmekte. Yaklaşık Mersin’e 100-120 km. uzaklıkta bulunmaktadır. 

Her yıl Ağustos ayı başlarında Tahtacılar burada şenlik yapmaktadırlar. Bu şenliğe Türkiye nin değişik yörelerinden Arzuman Ocağı talipleri de katılmaktadır.

Nefesler de yer alan birazcık nefeslenerek devam etme de…Niyaz etmeyi yüz sürmek olarak belirler. Turnalar her yıl Mısır’dan Türkiye’ye göçerler. Öyle inanılır ki; turnalar birer ermiştir. Uludur, pirleri, yatırları ziyaret ederler. Üzerlerinden geçerken döne döne samah
Ederler. Turnalar gittiği yerlere bolluk bereket götürürler. İyi insanlar için dua ederler, niyetler tutarlar. Yardan uzak, sıladakilere selam götürürler. Kah anadan askere, kah askerden. Anaya, yarenine selam götürme işi turnalarındır. 

“ Hicaz dan Turkiyeyi boylayın
Tozar’a da Yalman’a niyaz edin
Pederim Hacı’ya selam söyleyin
O size yol gösterir Turnalar….

Yalman Dede Turnaların durağı
Garibim yanıyor ufkun çırağı
Akdere üstünde Şaher Durağı
Oradan da niyaz alın Turnalar….

Çıkar havaya başlar figana
Posta mı oldunuz bütün cihana
Köyümüz üstünde Kırtıl Sultana
Ondan da himmet alın Turnalar..

Uçarlar havada hû deye deye
İnerler ovaya dağa vadiye
Kavak Köyü üstünde Sadık Dede’ye
Oraya da yüz sürüp geçin Turnalar…

Allahım sizi alıcı kuştan saklaya
Tanrım emanetin biran yoklaya
Şıhali Semerkandı’dan Ali Mekkeye
Ziyaret edip geçin Turnalar…

Yeter VEYSEL deme artık sözleri
Kadir Mevlam unutmaya sizleri
Silifke üstünde Hürü Kızları
İsterseniz orada kalın Turnalar….


Yukarıdaki dizelerde adı geçen Yalman Dede Silifke’nin Arkum kasabasında, Sadık Dede Cilbayır köyünde bulunmaktadır.






















Kaynak : 
1. Ahmet Duman 1900 doğ. Kırtıl köyü..
2. Veysel Şimşek Kırtıl köyü.
3. Ali Bektaş Dede, Narlıdere, İzmir Ocağı dedesi.
4. Avcı Memet , İmamuşağı Köyü Silifke. 
5. Remzi Kırmızı , Göksu Belediyesi kurucu Belediye Başkanı.

BAHÂEDDİN-İ VELÎ Hz. TÜRBESİ

 BAHÂEDDİN-İ VELÎ Hz. 

TÜRBESİ
                                             

 
                                 BAHATLAR'IN  BANİSİ
                     BAHÂEDDİN-İ    VELΠ  Hz.   TÜRBESİ


Günümüzde birilerini ya da bir yerleri görmeye gitmek, asıl anlamıyla da Arapça olan ziyaret kelimesi, ziyaret eden ve ziyaret etmek ile aynı anlamı taşımaktadır, bu manada ziyaret kelimesi, çok kullanılan oldukça da yaygın olan adak kelimesi ile yan yana kullanılmaktadır, farklı isteklerin, arzuların, dileklerin gerçekleşmesi için gidilen, halkın kutsal saydığı mekanlarda adak yerleridir, bu kutsal mekanlar yatır mezarları, türbeler şeklinde olduğu gibi, değişik farklı inançlara bağlı kutsal alanlarda olabilmektedir, bunlar su gözeleri, dağlar, ağaçlar, kayalar, çalı topluluğu ve taş yığınları olabilmektedir.
İslam coğrafyasında özellikle Anadolu topraklarında, hemen hemen her ilde, her ilçede, her kasabada, her köyde, türbe ve yatır ziyaretleri  kültürü, çok güçlü bir şekilde varlığını sürdürmektedir, İslamla ilgisi olmayan ama, eski Türk şaman inançlarından yada diğer batıl  inançlardan kaynaklanan, bazı gelenekler yada hurafeler olabilmektedir, çaput bağlamak, mum yakmak vs.
 Bu anlamda Konya’nın Bozkır ilçesine bağlı, yeni adıyla Ferhatlar, eski adıyla Bahatlar olan mahallede, halkın kutsal saydığı yerler vardır, bunların başında da üç yüz yıl önce bu köyde yaşayan, halen maneviyatı ile dertlerine çare arayanların akın akın geldiği, Bahâeddin-i Velî Hazretlerinin Türbesi bulunmaktadır.
Bahâeddin-i Velî Türbesinin tarihi hakkında, resmi hiçbir resmi bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bahâeddin-i Velî hazretlerinin köyün ilk yerleşimcilerinden olduğu ve onun alim bir zat olduğunu bilenler, çeşitli sebeplerle bu köye yerleşmişlerdir ve köye onun adına izafen Bahatlar denmiştir. Bahâeddin-i Velî kelime olarak dinin güzelliğine eren, o dinin güzelliğine sahip olan, İslam dininin bütün güzelliğine ermiş kişi demektir. 
Hazretin türbesinin bulunduğu yer, diğer mahallelerde olduğunun aksine, ne cami haziresinde ne de mahallenin güney batısında bulunan mahalle mezarlığında değil, köyün tam kuzeyinde farklı bir yerde  mahallenin harman yeri denen mevkiinin hemen altında sade bir  türbede ailesiyle birlikte meftundur.  Kalp gözü açık olan Allahın veli kulları vardır. Bu zatlar kabirdeki insanların hallerini görüp onlarla konuşabildikleri gibi, hayattaki insanların manevi hallerini de görebilirler. böyle kalp gözü açık Allah dostunun Bahatlar Camiinde inzivaya çekildiğinde kızıl sakallı bir veliyle görüştüğünü söylemiştir, köyümüzün kurucusunun da bu veli olduğu ve şemali hakkında bu şekilde bilgimiz olmuştur. Türbenin dört bir tarafı, mahallelinin tahıl ekip kaldırdığı tarlalar tarafından  adeta kuşatılmıştır, bundan yaklaşık 150 yıl önce Mustafa & Fatma adlı ailenin olan bu tarla, ailenin tek çocuğu olan Ayşe adlı kızına kalmış, bu yurt kızı da evlenince türbenin bulunduğu tarla yavalar sülalesine geçmiştir,  daha önceleri de ziyaret edilen türbe, bundan sonra tarla sahipleri tarafından gezdirilmeye başlanmıştır, Ocak Evi önceleri 1 iken, sonraları 2 ye çıkmış, Ocak Evi daha sonları 10 un üzerine çıkmıştır, son zamanlarda dışarıya göç ve dış evlilikler sonrası bu sayı 4 e düşmüştür, ama gene de dışarıya gidenlerin ve göçenlerin hakları, birincil yakınları tarafından kullanılmaktadır.
Yakın zamanlara kadar türbede çeşitli kerametler görüldüğü birinci şahıslar tarafından anlatılmaktadır, türbeden çalı ve ağaç kesenlerin çeşitli hastalıklara yakalandığı, etrafında çevrili taşları yerinden çekenlerin geceleri uyutulmadıkları, önemli gün ve gecelerde Türbede Kandil Işığının sabahlara kadar yandığı, yaşayanların anlattıkları kerametlerdir, günümüzde nesilden nesile anlatılan fazla bir menkibeleri bilinmemektedir, ama şunu da unutmamak gerekir, tarihimiz hayal ürünü değil bilakis gerçeklerin bir tezahürüdür.
Günümüzde yaşayan Alimlerinde, Bahâeddin-i Velî hazretlerinin büyük bir zat olduğunu teyit etmişlerdir, bu sebepledir ki 2000 yılında tarlaların içinde olan bu türbe, Şevikler ailesi tarafından dört tarafıda betonarme duvarla koruma altına alınmıştır,
Türbenin dış duvarı 11*13 mt uzunluğundadır, Türbenin iç kısmında taşla çevrili alanı ise  4,5*6,5 mt dir, türbenin içinde erik, yabani armut, aşılı armut, ardıç ağaçları ile, köylünün karamlık ve böğürtlen diye adlandırdığı çalı bitkileri vardır. Bahâeddin-i Velî Türbesine yıln 12 ayı, özellikle de yaz aylarında çevre mahalleler, ilçeler  ve Konya merkez olmak üzere, yurdun çeşitli illerinden ve de, Avrupa da yaşayan gurbetçilerden, yüzlerce aile gelip burayı ziyaret etmekteler.
Konyanın 120 km güneyinde kalan, araçla 1.30 saat mesafesi olan Bozkır ilçesinin, kuzey batısında kalan, Bozkır İlçesi - Seydişehir İlçesi Yolunun 8. km sinde, sağ tarafta bulunan mahallenin, içinden geçilerek harman denen mevki ye kadar araçla gidilen, sadece 100 mt lik bir mesafeden yürüyerek ulaşılan bu türbeye, çocuğu olmayan aileler, çocuğu olup da düşen aileler, çocuğu olup fakat fazla yaşamayan aileler, daha sıklıkla ziyaret etmektelerdir, ziyarete gelen ailelerle birlikte, Ocak Evi yetkilileri nezaretinde, türbeye hazırlıklı bir şekilde gidilir, Hazret ve aile efradı ziyaret edilir, dualar okunur, Türbenin etrafı en az 3 kere dolanılır, Türbede yatan zatın hürmetine dilek ve arzular  Allahu Teala dan istenir, köşedeki namazgahta 2 rekat namaz kılınır, Türbeden biraz toprak alınır, toprak hem yenir hem de suyla karıştırılarak içilir, Ocak Evinden de biraz lavaş türü ekmek alınır, Ocak Evinden alınan diğer eşya olan mıh, demircide dövdürülerek kolye yaptırılır, boyna yada bileğe takılır, çocuğu düşen aileler ve çocuğu olup ta fazla yaşamayan aileler ise, bunlardan başka her gün küçük parçalar halinde çiğ et yutarlar, biiznillah eğer istekleri, arzuları, dilekleri yerine gelmişse ve de, adak adamış iseler  türbeyi tekrar ziyaret ederler ve adaklarını yerine getirirler, daha önceleri ziyarete gelen aileye, koşu gemi takılması, nal verilmesi gibi eski batıl inançlar unutulsa da, ağaçların ve çalı bitkilerin dallarına çaput bağlamak, mıh vermek ve çiğ et yutmak gibi inançlar, halen devam etmektedir.
Evliya kültürüne bağlı olarak türbeleri ve yatırları ziyaret etmek, onlara dua etmek, mezarlarının çevresini temiz tutmak ve güzelleştirmek, geçmişimizi unutmamak, geleceğimize ışık tutmak, maneviyatımızı daha güçlü kılmak, onlara olan saygımızı ve sevgimizi belirtmek, kendimize, köyümüze, kültürümüze ve coğrafyamıza sahip çıkmaktır, bizi biz kılan en büyük değerdir.
Tarihi eserler ve mezarlıklar toplumların tapusudur, Bahâeddin-i Velî  ve Hu Dede hazretlerinin türbelerini ihya etmek bulunduğumuz coğrafyamızı sahiplenmektir. Derneklerimizin amacı; Bahatlar'ın evlatlarının ve Bahatlar’a gönül verenlerin birlik, beraberlik, dayanışma ve yardımlaşmalarını sağlamak; Bahatlar’la ilgili bilgi ve
belgelerin araştırılıp açığa çıkarılmasını; türbe, yatır,tarihi eser ve kutsal sayılan yerlerin bakım ve onarımlarını yapmak; oraların öğretilerini günümüz koşullarına uygun bir şekilde yaşatarak yeni kuşaklara aktarıp yarınlara taşımak en büyük arzumuzdur,  Bahâeddin-i Velî  ve Hu Dede hazretlerinintürbelerinin de onlara olan saygının ifadesi olarak uygun şekilde restore edilerek, bulundukları makamlarının çevresi, insanların yaya veya araçlarıyla rahatça dolaşabilecekleri yol haline getirilmesi, yanlarına çeşmelerin yapılması, 1er adet bayan ve erkek tuvaleti yapılması, kurban kesme yerinin yapılması, çevrelerinin ağaçlandırılması Bahatlar’a gönül vermiş insanların geçmişimize borcudur, asırlardır türbelerin etrafına her hangi bir hizmetin yapılmadığı aşikardır, Bahatlar’ın o yüce maneviyatını yaşatmak için Bahâeddin-i Velî  ve Hu Dede hz.Vakfını kurup daha kurumsal ve güzel işler yapmaktır

Türbeler ve yatırlar ziyaret edilerek, onların yüzü suyu hürmetine, inanarak ve kalbinizi bağlayarak ettiğimiz duaların hak teala nezdinde kabul olması DİLEĞİ İLE..

KEZİBAN BACI (BACI SULTAN)

KEZİBAN BACI (BACI SULTAN)
EMİRDAĞ

Mezarı Köyümüz Arzılı mahallesi üst tarafındaki tepede bulunmaktadır. Hiç evlenmemiş, keramet sahibi olan ermiş bir kadındır. Çocuğu yaşamayanlar bağlanır. Çocuk erkek olursa Tufan kız olursa Keziban adını koyarlar.

Hamza Şeyh Dede Türbesi

Hamza Şeyh Dede Türbesi
   
 
Hamza Şeyh Dede Türbesi, Kayabelen-Balçıkhisar Yolu üzerinde bulunur. Rumi 1279, Miladi 1863 yılında yapıldığı dış duvarındaki kitabede belirtilen türbede Hamza Şeyh Dede ile birlikte eşi Şerife Ana ve 5 çocuğunun kabirleri vardır. Köylülerin ve köy dışından insanların adak ve kurbanları türbe yanında yer alan aş evinde kesilir, pişirilir ve ikram edilir. Türbe, ahşap bir yapıyken 1999 yılında dönemin belediye başkanı merhum Selahattin Aydoğan’ın annesi merhume Satı Aydoğan’ın maddi katkılarıyla restore edilmiş, iç-dış duvar ve kabirler mermerle kaplanmıştır. Türbenin dışında cenaze namazlarını kılmak için bir musalla taşı ve de yanında bir çeşme bulunmaktadır. Köy mezarlığı da türbenin yanında yer alır. 

Beklece Dede Yatırı..

Beklece Dede Yatırı..afyonkarahisar



















Köyden Balçıkhisar’a giden yol takip edilip Hamza Şeyh Dede Türbesi karşısından Kültür Merkezi’ne çıkan yoldan sola doğru devam edildiğinde bir vadi içinde ağaçlarla çevrili Beklece Dede Yatırı’na ulaşılır. Köylüler burada da adak keser ve pilav pişirip yatır yanında ikram ederler.