KARIŞIK

5 Şubat 2016 Cuma

ŞEYH ABDURRAHMAN ET-TAHİ VE ŞEYH MUHAMMED ZİYÂUDDİN

ŞEYH ABDURRAHMAN ET-TAHİ VE ŞEYH MUHAMMED ZİYÂUDDİN   –  Müfid Yüksel

kaybolan türbeler


ŞEYH ABDURRAHMAN ET-TAHİ VE ŞEYH MUHAMMED ZİYÂUDDİN – Müfid Yüksel

ŞEYH ABDURRAHMAN ET-TAHİ VE ŞEYH MUHAMMED ZİYÂUDDİN
Müfid Yüksel
Şeyh Abdurrahman Et-Tâhî
Şeyh Abdurrahman Et-Tahî Bin Molla Mahmud, Kürdistan’daki Nakşibendî-Halidî meşayihinin ünlülerinden olup aslen, Şirvan kazasının Bervuj/Hosras nahiyesinin Mâvît köyünde bulunan hüsamân aşiretine mensup olup, babası Molla Mahmud’un Bitlis’in Hizan kazasının Tah köyüne yerleşmesi dolayısıyle, Tahî nisbeti ile anılmıştır. Kuvvetli bir medrese tahsili gördükten sonra tasavvufa intisab etmiştir. Önceleri Kadirî-Rufa’î tarikatına intisab ederek, Şeyh Emin Şirvani’nin müridi olur. Ancak Şeyh Emin Şirvani bir süre sonra şeyhi olan ünlü Kerküklü Şeyh Abdurrahman Halis Et-Talebânî tarafından rededilince, bu şeyhi bırakarak, Kadirî şeyhlerinin büyük meşayihinden  Şeyh Nureddin El-Berifkânî’ye intisap eder. Daha sonra ise, Nakşibendi-Halidi tarikatına meylederek, bu tarikatın ünlü şeyhlerinden Şeyh Sibğatullah El-Arvasî’ye (Vefatı:1287/1870) intisab eder. Tâh köyünde büyük bir medrese kurar. Bu sırada, Tah’a yakın Nors köyünden olan Bediüzzaman Said Nursi de bunun medresesinde tedrisata başlar. Sonraları ise şeyhinin işaretiyle Norşin’e giderek orada yerleşir ve tarikat faaliyeti ile birlikte medrese faaliyetini de burada sürdürür. 20 Rebi’ulevvel 1304/1886 tarihinde 75 yaşında olduğu halde Norşin’de vefat eder. Burada hususi türbesinde medfundur. Minah ve İşârât adlı eserleri basılmıştır. Arapça-Farsça Mektubatı ise basılmamıştır . 19 halifesi olup, en başta geleni şeyh Fethullah El-Verkanisî’dir.
(Vefatı:1317/1899). Diğer Halifeleri ise şunlardır:
Şeyh Muhammed Samî El-Erzincanî (Erzincanlı olup, türbesi Erzincan’ın şehir merkezindedir. Hâce-i Ezircani lakabıyla anılmıştır)
Şeyh İbrahîm El-Çokreşî (Erzurum Karayazı ilçesinin Çokreş köyündendir)
Şeyh Mustafa El-Bidlisî (Şeyh Abdurrahman Et-Tahî’nin aynı zamanda kâtibi olup, kendi el yazısıyla bir mektubu özel kütüphanemizdedir.)
Hacı Süleyman El-Bidlisî
Hacı Yusuf El-Bidlisî (Bajarî)
Şeyh Abdülhâdî El-İspahirtî (Hizan’ın Çerçah Köyünden)
Şeyh İbrahîm En-Neynikî (Muş-Bulanık’ın Neynik Köyü)
Es-Seyyid Tahir El-Abrî (Muş-Bulanık’ın Abri Köyü)
Molla Ahmed Ed-Dumlî Taşkesenî (Erzurum)
Molla Abdullah El-Hizânî (Hizan’ın Hurus Köyünden)
Şeyh Abdullah Subaşî  (Köse Halife, Norşinli)
Molla Reşîd Subaşî (Norşinli)
Es-Seyyid İbrahîm El-Es’ardî
Eş-Şeyh Abdülkahhar El-Es’ardî (Siirt-Kurtalan-Zokayd Köyünden)
Eş-Şeyh Abdülhakîm El-Fürsafî (Siirt, Şeyh Muhammed El-Hazîn’nin-Vefatı: 1308- yeğeni)
Şeyh Abdülkâdir El-Mollakendî (Muş-Bulanık Mollakend Köyünden)
Hacı Yusuf El-Koşkî (Erzurum-Hınıs Koşk Köyünden)
Şeyh Abdurrahman Et-Tahî’nin tarikat silsilesi Mevlâna Halid-i Bağdadî’den şu şekilde gelir.
Mevlana Halid-i Bağdadî (Vefatı:1242/1827)
Seyyid Taha En-Nehrî El-Hakkârî (vefatı.1269/1852)
Seyyid Sibğatullah El-Arvasî (Vefatı:1287/1870)
Şeyh Abdurrahman Et-Tahî (Vefatı: 1304/1886)
Şeyh Abdurrahman Et-Tâhî’ye Murat Nehri Üzerinde Üç Gözlü Kârgir ve Sağlam Bir Köprü Yaptırmasından Dolayı Üçüncü Rütbeden Mecîdî Nişânı Verilmesine Dair Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Yer Alan Vesika
BOA.
İ. DH,
962/ 76124
4/Z/1302
Fi 12 Mart Sene 1300 Tarih Ve Otuzdokuz (39) Numaralı Muş Meclis-i İdâre Mazbata Sûretidir.
Üstâdiye gibi masârıfâtı tarafından tesviye ve teşvikât-ı lâzime ile Bulanık kazâsında kâin Kara Ağıl ve Bitlu karyeleri arasında Murad Nehri üzerinde üç gözü şâmil kâgir olarak metîn bir köprü hulefâ-yı Nakşibendiyyeden Şeyh Abdurrahman Efendi tarafından ahâli yardımıyla müceddeden inşâ edilmiş ve ikibin (2000) kuruş masârıf vukû’u tahmînen anlaşılmıştır. Maâmafih, köprü-yi mezkur vilâyet-i celîleleriyle bura ve Erzurum vilâyetinin kervânıyla ebnâ-yı sebîli memerrgâhında vâki’ olmakla cümlenin menâfı’ını mucib bir âsâr-ı hayriyyeden ma’dûd olub hazîneye dokunmaksızın şeyh-i mumaileyhin külliyetli sarfiyyâtla nezâreti tahtında olarak şu sûretle inşâ ve itmamına himmetleri muvaffakiyet-i ‘aliyye-i cenâb-ı vilâyetpenâhîleri eser-i feyz-i bâhiresi semeresi bulunmağla ‘arz-ı teşekküre ve şeyh-i mumaileyhin bu bâbtaki sa’yi ve ihtimâmı şâyeste-i nazar-ı ‘âtıfet bulunduğunun ‘arz ve ifâdesine cür’et olunur. Ol bâbta ve her hâlde emr u fermân hazret-i men lehu’l-Emrindir.
Nâfi’a Nezâret-i Celîlesine
27
Devletlu Efendim Hazretleri
Hulefâ-yı Nakşibendiyye’den Şeyh Abdurrahman Efendi’nin Murad Nehri üzerinde cesîm ve metîn bir köprünün inşâsına muvaffak olduklarına dâir Muş Sancağı meclisi idâresinden vârid olan mazbata sûreti meclis-i idâre-i vilâyet ifâdesiyle leffen takdim kılınmış ve şeyh mumaileyhin bu gibi âsâr-ı nâfi’a ve hayriyye te’sisine olan mesâ’i ve ikdâmları fazîlet-i zâtiyesi  eseri bulunmuş olmağın olbâbta emr u fermân hazret-i menlehu’l-Emrindir.
Fi 10 C. 1301 Ve Fi 26 Mart 1300
Mühür: Arif (Bitlis Vâlisi)
Nezâret-i Umûr-i Nâfi’a
Mektûbî Odası
No: 7
Huzûr-i Fehâmetmevfûr-i Cenâb-ı Sadâretpenâhîye
Ma’ruz-i Çâker-i Kemîneleridir ki,
Hulefâ-yı Nakşibendiyye’den Abdurrahman Efendi’nin Murad Nehri â-yı Nakşibendiyye’den Abdurrahman Efendi’nin Murad Nehri üzerinde cesîm ve metîn bir köprünün inşâsına muvaffak olduğuna dâir Muş sancağı meclis-i idâre mazbatasının leffiyle Bitlis vilâyeti makâmından nezâret-i ‘âcizîye meb’ûs tahrirât mazbata-i mezkure ile beraber manzur-i ‘âlî-yi sadrâzamîleri buyurulmak üzere leffen takdim kılınan mütala’asından rehîn-i ‘ilm-i ‘âlî buyurulacağı vechile zikrolunan köprü inşaât-ı cesîmeden ve binâberîn ahâli ve memleketçe ve ebnâ-yı sebîl ve ticâretçe müstelzim-i menâfı’ ve teshîlât olur âsârdan bulunmuş olduğuna ve bu misillu ibrâz-ı âsâr-ı vatanperverî edenlerin taltîfi şân-ı mekârim-nişân-ı ‘âlî iktizâsından bulunduğuna binâen şeyh-i mumaileyhin dahi tensîb buyurulacak sûretde taltîfi bi’l-Vucûh merhûn-i lutf ve müsaâde-i celîle-i cenâb-ı sadâretpenâhîleri bulunmuş olmağın, ol bâbta emr u fermân hazret-i veliyyu’l-Emrindir.
Fi 21 Receb Sene 1301 Ve Fi 5 Mayıs Sene 1300
Raûf 
‘Atufetlu Efendim Hazretleri
İşbu tezkire-i ‘atufîleri ve melfûfâtı mütala’agüzâr-ı muhlisi olarak şeyh-i mumaileyhin ne sûretle taltîfi münâsib olacağının vilâyetle bi’l-Muhâbere iş’arı hususuna himmet buyurulması siyâkında terkîm-i cevâba ibtidâr olundu.
Fi 4 Şaban 1301 Ve Fi 19 Mayıs 1300
Şu’ayb
Ma’ruz-i Çâker-i Kemîneleridir ki
İşbu emr u iş’ar-ı ‘âlî cenâb-ı vekâletpenâhîlerine tevfîkan Bitlis vilâyet-i celîlesine sabk eden iş’ara cevâben alınan tahrirât leffen takdim-i huzûr-i sâmî-yi fahîmâneleri kılınan meâlinde mumaileyhin Üçüncü Rütbeden bir kıt’a Mecîdî Nişân-ı Zîşânıyla mazhar-ı ‘âvâtıf-ı seniyye olması lüzumu gösterilmiş ve ifâ-yı muktezâsı re’y ve irâde-i ‘aliyye-i hazret-i sadâretpenâhîlerine mütevakkıf bulunmuş olmağın, ol bâbta emr u fermân hazret-i veliyyu’l-Emrindir.
Fi 27 Zilka’de 1302 Ve Fi 26 Ağustos 1301
Raûf
Nâfi’a Nezâret-i Celîlesine
118
Devletlu Efendim Hazretleri
 Meşâyih-i Nakşibendiyye’den El-Hâcc Abdurrahman Efendi’nin Murad Nehri üzerinde cesîm bir köprünün inşâsına muvaffak olmasından dolayı taltîfi hakkında sabk eden ‘arz ve iş’ara cevâben makâm-ı sâmî-yi nezâretpenâhîlerinden şerefvârid olan 8 Şubat Sene 1301 tarih ve yedi (7) numaralı tahrirât-ı ‘aliyyede mumaileyhin ne sûretle taltîfi münâsib olacağının ‘arzı fermân buyurulmakdan nâşî keyfiyyet ol vakit Muş mutasarrıflığına tebliğ kılındığı gibi nehr-i mezkurun geçen sene emsâli görülmedik bir sûretde tuğyânı ve suyun bunca vâsi’ ve ‘amîk olan mecrâsını doldurarak tâ köprünün üzerinden cereyânı köprüyü tahrîb ederek çekilen emekler hebâ olduğu cihetle şeyh-i mumaileyh nezd-i ‘Acizîye gelerek bu bâbta hükûmetçe de muâvenet-i muktezîye ifâ olunur ise yeniden inşâsına bede’ edeceğini ifâde etmiş ve binâberîn, her türlü muâvenet ve teshîlât va’dolunmakla beraber bizzât köprüye giderek teşvîkât ve terğibât-ı mukteziye de ifâ ve taş vesâire nakli için icâb eden araba vesâirenin istihzârı hakkında mahalli me’murîn-i mülkiyyesine tenbihât-ı lâzime icra olunduğu gibi ikiyüz (200) liraya karîb i’âne de tedârik ve i’tâ ve seksen (80) aded ağaç dahi merkez-i vilâyetden isra edilmiş olması üzerine Gümüşhâne’den mâhir ustalar celb edilerek ayakları kârgir ve üzeri ahşâb olarak üç göz üzerine gâyet metîn ve rasîn olarak bi’l-İnşâ ikmâl edilmiş ve şeyh-i mumaileyhin bu uğurda iki def’ada pek çok emek ve hizmeti sebkat ederek şâyân-ı taltîf-i ‘âlî bulunmuş olması hasebiyle hizmeti bi’t-Takdir ne gibi mükâfât emelinde bulunduğu kendisinden istihrâc olundukda bu emr-i hayra öyle bir mükâfât emeliyle teşebbüs ve delâlet etmediği misillu bu iş şâyân-ı mükâfât değerli bir hizmet dahi olmadığını beyân ve şu kadar ki, hakkında eser-i lutf-i ‘âlî olmak üzere vukû’bulacak iltifât-ı hazret-i pâdişahî kendisince de mucib-i mefharet-i bînihâye ve bir kat daha müstelzim-i da’avât-ı hayriyye olacağını dermeyân eylemiş ve mutasarrıflık-ı mezkurdan alınan cevâbta İzmîr Pâye-i Mücerrede’siyle Üçüncü Rütbeden Mecîdî Nişân-ı Zîşânıyla taltîfi gösterilmiş ise de mumaileyh rütbe arzusunda bulunmadığından ifâde-i vâkı’asına ve mazbût olan hâl ve mesleğine nazaran rütbeden sarf-ı nazarlaÜçüncü Rütbeden bir kıt’a Mecîdî Nişân-ı Zîşânı’yla taltîfi hâlinde matlûb olan te’sîrât-ı hasene hâsıl olacağı derkâr bulunmağla icra-yı icâbı vâbeste-i ‘inâyet ve müsaâde-i devletleridir. Ol bâbta emr u fermân hazret-i men lehu’l-Emrindir.
Fi 21 Şevvâl Sene 1302  Fi 22 Temmuz Sene 1301
Fikrî 
Devletlu Efendim Hazretleri
Meşâyih-i Nakşibendiyye’den A bdurrahman Efendi’nin Murad Nehri üzerinde cesîm ve metîn bir köprü inşâsıyla ibrâz-ı meâsir-i hamiyyet eylemesinden nâşî sûret-i taltîfi hakkında âfi’a nezâretiyle muhâbereyi şâmil tezkire melfûfâtıyla beraber ‘arz ve takdim kılındı. Nezâret-i müşârunileyhanın cevâbında Efendi-yi mumaileyhin Üçüncü Rütbeden bir kıt’a Mecîdî Nişân-ı Zîşânıyla taltîfi münâsib olacağı mahalliyle cereyân eden muhâbere netîcesinden anlaşıldığı gösterilmiş olmağla ol bâbta her ne vechile irâde-i seniyye-i hazret-i pâdişahî şerefmüte’allik buyurulur ise infâz-ı mantûk-ı münîfine ibtidâr olunacağı beyânıyla tezkire-i senâverî terkîm kılndı Efendim.
Fi 3 Zîlhicce Sene 1302 Fi 1 Eylül Sene 1301
Şu’ayb
Ma’ruz-i Çâker-i Kemîneleridir ki
Resîde-i dest-i ta’zîm olan işbu tezkire-i sâmiye-i sadâretpenâhîleriyle melfûf evrak manzur-i ‘âlî buyurulmuş ve ber vech-i isti’zân mumaileyhin taltîfi hususuna irâde-i seniyye-i cenâb-ı tâcdârî şerefmüte’allik buyurularak evrak-ı ma’ruze i’âde kılınmış olmağla ol bâbta emr u fermân hazret-i veliyyu’l-Emrindir.
Fi 4 Zîlhicce 1302 Ve Fi 2 Eylül 1301
Ali Rızâ          
           Norşinli Şeyh Muhammed Ziyauddîn Efendi
Şeyh Ziyauddin Efendi, sâlifu’z-Zikr Kürd Nakşibendî-Halidî Meşâyihinin meşâhirindenŞeyh Abdurrahman et-Tahî’nin  (Vefatı 1304/1886) püser-i vâlâları olup, hicrî 1273/1856 tarihinde Bitlis’in Hizan Kazası İsbayerd nahiyesinin Üsb köyünde kadem-nihade-i alem-i fena olmuşlardır. Tahsillerini pederleri ve diğer bazı Kürdistan’daki meşahir-i ulema yanında yapmışlardır. Aynı zamanda Nakşi-Halidi usulü üzerine tarikat terbiyesi almışlardır. Bilahere, bâlâda mezkur pederleri Bitlis’in Norşin nahiyesine hicret etmekle ,Norşin’deTavattun etmişlerdir. Pederlerinin 1304 tarihinde vefatıyla, Tarikat terbiyelerini ,seyr-i sülukunu pederinin Halifesi  Şeyh Fethullah el-Werkanesî’nin  (Vefatı:21 Cemaziyelevvel 1317/1899), kabri Bitlis Şehir Merkezindedir.) yanında itmam edip hilâfet almıştır. Nakşibendîliğin Halidîyye şu’besini Kürdistan’da en fazla neşredenlerden olmuştur. Bu yüzden , çevresinde ve bölgede “ Hazret” lakabıyla şöhret bulmuştur. Birinci Cihan Harbi başladığında gönüllü kuvvetler teşkil ederek harbe iştirak etmişlerdir. Bu harpte, sol kolunu kaybetmiş, Muhammed Said ve Muhammed Eşref adlı iki kardeşi de şehit düşmüştür. Harbin akabinde , kendisine Sultan V. Mehmed  Reşad tarafından , Gümüş Liyakat Muharebe Madalyası ve bir protez kol , 11 Ramazan 1334 tarihli Beratla birlikte irsal olunmuştur. Daha evvel de yine Sultan Reşad tarafından kendisine Mecidi Nişanının Beşinci Rütbesi 13 Cemaziye’l-Ahire 1332 tarihli bir Beratla i’ta kılınmıştır.[1] Yine Kendisine, Mustafa Kemal tarafından  13 Ağustos 1335 (1919) tarihinde Erzurumdan gönderilmiş bir mektup mevcuttur. (Bkz. Nutuk, Vesikalar bölümü, Vesika 52). Bu mektupta Mustafa Kemal , Şeyh Ziyaeddin Efendi’den Müdafaa-yı Hukuk cemiyetleri için destek istemektedir. Ancak,Şeyh Ziyaeddin Efendi bir sebepden naşî destek vermeyi kabul etmez. Şeyh Ziyaeddin Efendi 17 Receb 1342 hicri tarihinde (9 Şubat 1924) vefat eder . Norşin’de babasının yanına defnedilir. Şeyh Ziyaeddin Efendi Sağlığında birçok kimseye Medrese ve tarikat icazeti verir. Halifeleri arasında, Zokaydlı Şeyh Mahmud, Karaköylü Şeyh Mahmud , Ohinli Şeyh Alaaddin (Vefatı:1949)Şeyh Ahmed el-Haznevi (Vefatı:1950), Hezanlı Şeyh Selim Efendiler gibi , Nakşibendi-Halidi tarikatının meşhur meşayihi vardı. Ayrıca, Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin 113 mektuptan müteşekkil matbu Mektubatı da vardır. Bu mektuplar arasında , kendi müridi ve Bediüzzaman’ın ağabeyi Molla Abdullah’a gönderilmiş mektuplar da vardır. Hazret’in Mektubatı , Eski Kozluk Müftüsü Merhum Molla Hasip Seven tarafından Türkçeye de tercüme edilmiş olup, Bu tercüme 1977’de İstanbul’da basılmıştır. Ayrıca, Bitlisli Molla Hüseyin Efendi’ye verdiği bir icâzetnâme, İstanbul Müftülüğünde bulunan Şeyhülislâmlık arşivi meyanındadır.[2] Bediüzzaman’ın çeşitli risalelerinde kendisinden bahsedilmektedir. 15 Halifesi olup, halifeleri şunlardır:
  1. Molla Muhammed Emin El-Kursincî (Mela-yi mazin, Vefatı:1936)
  2. Hacı Abdulkerim (Hizanlı)
  3. Şeyh Ahmedi El-Haznevi(Suriye)
  4. Şeyh Mahmud Karaköy (Varto-Karaköy)
  5. Şeyh Muhammed Selim (Diyarbekir-Hezanlı, Vefatı: 1335)
  6. Şeyh Mahmud Zokaydi (Şeyh Abdülkahhar’ın oğlu)
  7. Şeyh Alauddin Verkanisî-Ohinî (Şeyh Fethullah’ın oğludur)
  8. Şeyh Şihabuddin Tihî (Muş’un nahiyesi)
  9. (Şeyh Şihabuddinin oğlu) Molla Ubeydullah
  10. Molla Halil El-Koğaki (Muş-Bulanık’ın Koğak Köyü)
  11. Molla Yusuf-i Hort
  12. Şeyh Abdurrahman-i Çokreşi (Erzurum-Karayazı)
  13. Şeyh İbrahim El-Abrî (Muş-Bulanık’ın Köyü)
  14. Molla Abbas (Bulanıklı)
  15. Molla Halid-i Poğaşi (Reşadiye Köyü)
DH.SYS
23/12
9/S/1331
Dâhiliyye Nezâreti Muhâberât-ı Umûmiye Dâiresi
Evrak No:…
Müsevvidi:…
Tarih-i Tesvîd: 29 Nisan 1329
Tarih-i Tebyîz:    “
Bitlis Vilâyetine Şifre
Külliyetli gönüllü ile harbe gitmek teşebbüsü ile merkez-i vilâyete gelen vilâyetiniz meşâyihinden Tağlı Şeyhizâde Şeyh Ziyâeddîn Efendi’nin güyâ Kürdistan nâmına Rusya himâyesine müracaât fikrini beslediği ve tarafdar bulamadığı cihetle ikâmetgâhı olan Norşîn karyesine avdet eylediği ve müridlerinden birinin de -ifâdesine nazaran- mayısın onunda işlerin içyüzü açılacağından bahsettiği haber alındı. Hamiyyet-i İslâmiyye noktasından şu haberin sıhhati me’mûl olmamağla beraber vilâyetçe tahkîkât-ı lâzimede bulunularak bu gibilerin celb u imâle ve sû’-i tefehhümlerin izâlesi himmetinize mevdû’dur efendim.
( Mazhar Beğ’in muvâsalatı anlaşılınca yazılmak üzere)
Dördüncü Şu’beye
Bâb-ı Âlî
Dâhiliyye Nezâretie telkînât-ı
Şifre Kalemi
11505/202
Erzurum Vilâyetinden Vârid Olan Şifredir.
Ekrâd ve aşâyirin mevâiz-i dîniyye ve telkînât-ı şer’iyye ile hükümetimize bir kat daha te’yîd-i merbûtiyet ve anâsır-ı gayr-i müslime ile hüsn-i ülfet ve muâşeretler-i lüzumuna göre bu vazîfeyi ifâ eylemek üzere tarîkat-i Nakşibendiyye-i Hâlidiyye meşâyihinden olup zühd ve takvası cihetiyle aşâyir nezdinde hâiz-i hürmet ve i’tibâr bulunduğu anlaşılan Muşlu Şeyh Hacı Yusuf Efendi’nin Hınıs ve Pasinler havâlisine gönderilmesi bi’t-tensîb masârıf-ı seferiyesine medâr olmak üzere tahsîsât-ı mestûre tertîbinden kendisine onbeş (15) lira verilerek i’zâm kılındı. Şu aralık Kürdistan’da bu gibi sulehâ, ulemâ ve meşâyihin o yolda vaaz u nasihatde bulunmaları pek büyük muhsenâtı müstelzim olacağı fikr u mütalaasında bulunduğum ma’ruzdur.
28 Mayıs 1329
Vâli: Reşîd
Dördüncü Şu’beye
30 Mayıs 1329
DH.ŞFR
519/106
02/Ma/1332
Bedirhânî Kâmil’in Bitlis’te ikâmetle Mutkî cihetindeki ahâlî ve mültecîler rüesâsına hükümet-i hâzıra aleyhinde hareketi ve Rusya’ya ilticâyı ve Trabzon’un sukûtunu hâvî mel’anetkârâne muhtelif tarihle ikisi Arabî ikisi Türkî gönderdiği dört hezeyannâme aynen posta ile takdim kılmışlar. Mutki aşâiri rüesâsı için te’sir-i nüfuzu cârî olan Şeyh Ziyaeddin ve Alaeddin efendilerle onlara karâbeti olan, bidâyet-i harbden beri mücahededen ferağat etmiş olmayan Hacı Musa Beğ ve kâimakâm vekili Halef Salâhî Efendi aşâir-i ekrad ve ahâliyi inhilâle mahal bırakmayacak suretde hükümete hizmet ve sadâkatleri te’min edilmiş bulunduğundan hezeyannâmelerin te’sir etmeyeceğini mumaileyhim ailece bu sırada Garzan’a muhâceret olunmasından dolayı muâvenetde bulunulacağını arz ederim.
2 Mayıs 1332 
Vali Vekîli
Memduh
DH.ŞFR
588/60
28/Haz./1334
Posta Ve Telgraf Nezâreti
Dâhiliye Nezâretine Şifredir
Mahreci: Musul
No: 4
Bitlis’de Ruslara esir düşen Bedîüzzaman Said-i Kürdî Efendi’nin İstanbul’a avdet ettiğinden bahisle hizmetinin makâmâta ‘arzı sûretinde telgrafı aldım. Erzurum’un sukûtu üzerine ikinci ordu kıtaâtından bir cüz’ünün o havâliye yetişmesinden akdem Bitlis boğazından düşmanın müruru ve Dicle nehrine kadar şimâlden tavassu’unu istilzâm etdiren bir vaz’iyyet olduğundan onüçüncü alayın Bitlis’e dört saatlik mesâfeye vüsûlüne kadar kasaba muhârebesi olan yirmi günlük müdafaâda “Hazret” denilen Şeyh Ziyâeddîn ilemumaileyhin kürdleri cepheye sevk husûsundaki mesâ’îleri ve bilhassa askerce müsâraaten terk edilen Muş cihetlerinde,  mumaleyhin gönüllü kumandan sıfatıyla kasaba ahâli ve talebesini alarak sekiz topu kurtarmak sûretindeki fevkalâde gayreti vukû’a gelmiş idi. İlim ve hitâbetiyle kürdleri irşâda muktedir olan mumaileyhin her mevki’deki ikâmetgâhına müracaât edenlerin kesreti kendisinin sahâvetiyle berâber fıkdân-ı meâyişi, olduğu mevk’ide emrine her zaman terfîh ve iktidarı mevcûdiyetini ihsâs etdirmişdir. Binâenaleyh, ırken kürd olup ….bulunan Yezîdîlerin irşâdı ve onları ta’lim ve tahsile teşvîki ve vâizliğiyle beşbin (5000) kuruş tensîb-i  maâş görülerek hidemât-ı sâbıkasına mükâfâten ilmiyye rütbesiyle nişân dahi i’tâ kılınarak taltîfi ve bu sûretle hükümete temâdi-yi merbûtiyyet ve sadâkatinin te’mîni siyâset-i idâreye muvâfık olacağı mütalaâsını ‘arza mücâseret eyledim. Fi 27..
Vâli: Memduh  
BEŞİNCİ RÜTBEDEN MECİDİ NİŞANI BERATI
(TUĞRA) REŞAD – Muhammed Reşad Bin Abdülmecid Han Tâbe Serahu-
Şân-i Şerîf-i âlîşân sâmi-yi Mekân-i sultânî Ve Tuğra-yı Gâzâ-yı Cihân-Sitân-i Hâkânî
Norşîn’de mukîm iftiharu’l-Emâcid ve’l-Ekârim Şeyh Ziyauddîn Efendi Bitlîs hadise-i zâilesi esnasında Hükûmet-i Seniyyeme karşı ibrâz eylediği hidemât-i hasene ve meâsir-i sadakatkârâneden nâşî şehriver-i âtıfet-i seniyye-i şâhânem olduğuna binaen bi’l-İsti’zân şerefsâdır olan irâde-i seniyye-i mülûkânem mûcebince mumaileyhe Mecîdî Nişân-i Zîşânının Beşinci Rütbesi ‘inayet ve ihsan kılınmış olduğunu mutazammın işbu Berât-i Alîşânî ısdâr olundu. Hurrire Fi’l-Yewmi’s-Sadis Aşer Min Şehri Cemaziye’l-Ahire Senetu isna selasûn ve selâsemiete ve elf
(16 Cemâziye’l-Ahir 1332)
Bemakâm-ı Mahrûse-i Mahmiyye-i Kostantîniyye 
BOA
DH.EUM.2.Şb
2/9
14/Za./1332
Telgrafnâme
Devlet-i ‘Aliyye-i Osmâniye Telgraf İdâresi
Târîh: 21 Eylül 1330
No: 4000
Deraliyye’de Sadâret-i Uzmaya
Bitlis vak’a-i zâile-i müteessifesinden tevellüd eden icâbât-ı siyasiyyenin tercîm ve ta’zîb etdiği eşhâs bugün bir intibâh-ı kat’î ile mütehassis ve mâzî ile hâl arasında bir hulûs-i kanaat-ı kâmile ile müstağfir olarak hükümet-i Osmaniyyenin merhametine müteveccihdirler. Hiyânetlerinin kat’iyyetine kâil ve kani’ bulunmaklığım temenni-i isti’tâfı ve mâzî üzerine bir hatt-ı nisyân çekilmek sûretiyle muhîtin ilticagâhları mâhiyetlerini iyânen izhâr eden birkaç hâinin sürdükleri şâibeden tathîrini ve milletin üç yüz (300) seneden beri müstemir olduğu huzûr-ı gâib-i müstakbele bu muh’itin târîhi sine-i sâdıkasının dahi lekesiz bir nâsiye ile çıkmaklığı lüzumunun bir afv ile te’mînini istirhâm husûsuna bir lisân-ı sadâkatle cür’et eyleriz. Fermân.
Şeyh Abdurrahman Efendizâde: Ziyâeddin
Şeyh Fethullah Efendizâde: Alâeddîn
Telgrafnâme
Devlet-i ‘Aliyye-i Osmâniye Telgraf İdâresi
Târîh: 21 Eylül 1330
No: 4000
Dâhiliye Nezâret-i Celîlesine
Bitlis vak’a-i zâile-i müteessifesinden tevellüd eden icâbât-ı siyasiyyenin tercîm ve ta’zîb etdiği eşhâs bugün bir intibâh-ı kat’î ile mütehassis ve mâzî ile hâl arasında bir hulûs-i kanaat-ı kâmile ile müstağfir olarak hükümet-i Osmaniyyenin merhametine müteveccihdirler. Hiyânetlerinin kat’iyyetine kâil ve kani’ bulunmaklığım temenni-i isti’tâfı ve mâzî üzerine bir hatt-ı nisyân çekilmek sûretiyle muhîtin ilticagâhları mâhiyetlerini iyânen izhâr eden birkaç hâinin sürdükleri şâibeden tathîrini ve milletin üç yüz (300) seneden beri müstemir olduğu huzûr-ı gâib-i müstakbele bu muh’itin târîhi sine-i sâdıkasının dahi lekesiz bir nâsiye ile çıkmaklığı lüzumunun bir afv ile te’mînini istirhâm husûsuna bir lisân-ı sadâkatle cür’et eyleriz. Fermân.
Şeyh Abdurrahman Efendizâde: Ziyâeddin
Şeyh Fethullah Efendizâde: Alâeddîn
Norşin’de Mukîm Hazret Şeyh Ziyaeddîn Efendi’ye Gümüş Muharebe Liyakat Madalyası İ’tâsı Hakkında İrâde-i Seniyye
BOA
İ.DUİT
66/26
11/N/1334
Harbiye Nezâreti
Muâmelât-ı Zâtiye Müdiriyyeti
8/3774
Ma’rûz-ı Çâker-i Kemîneleridir ki,
Esbâb-ı mütenevi’adan nâşî milis rüesâsından Hacı Musa Beğ ile diğer dört zâta muhtelif derecelerden madalya ve nişânlar i’tâsına dâir nüshateyn olarak tanzim kılınan irâde-i seniyye lâyihası leffen takdim kılınmağla iktizâsının ifâ ve neticesinin emr u inbâ buyurulması bâbında emr u fermân hazret-i veliyyu’l-emrindir.
Fi 1 Ramazan Sene 1334 Ve Fi 27 Haziran Sene 1332
Başkumandan Vekili Ve Harbiye Nâzırı
Enver
Harbiye Nezâreti
Muâmelât-ı Zâtiye Müdiriyyeti
İrâde-i Seniyye Numarası: 1132
İrâde-i Seniyye
Sıra Numarası/Ordu/Kolordu/Fırka/Alay/TaburBölük/Rütbe/ Künye/ Sicil Veya Kayıt Numarası/
Milis Rüesâsından Şeyh Hazret Ziyaeddin Efendi
Hakkında Olunacak Muâmele 
Mutki ve Huyût cihetlerindeki muhârebâtda fedâkârlığı meşhûd olmasına binâen bir kıt’a Muhârebe Gümüş Liyâkat Madalyası ile taltîfi
Milis Rüesâsından: Hacı Musa Bey
Hakkında Olunacak Muâmele 
Mutki ve Huyût cihetlerindeki muhârebâtda fedâkârlığı meşhûd olmasına binâen bir kıt’a Muhârebe Gümüş Liyâkat Madalyası ile taltîfi
Esbâb-ı mütenevvi’adan dolayı şâyân-ı taltîf olan bâlâda muharreru’l-esâmi zevâtdan Hacı Musa bey ile Şeyh Hazret Ziyaeddin Efendilere Muhârebe Gümüş Liyâkat Madalyaları i’tâ kılınmıştır.
İşbu irâde-i seniyyenin icrâsına harbiye nâzırı me’mûrdur.
Fi 11 Ramazan 1334 Fi 29 Haziran 1332
Mehmed Reşâd
Sadrâzam: Mehmed Said
Başkumandan Vekîli Ve Harbiye Nâzırı: Enver
GÜMÜŞ LİYAKAT MUHAREBE MADALYASI BERATI
ELGAZİ ( REŞAD ) TUĞRA
Mevki’i harpte fevkal’ade şecaat ve cesaret ibrâzı sûretiyle hizmet-i vataniyyede bulunan erkân ve ümera ve zabitân ile küçük zabitân ve efradı ve me’murîn-i askeriyye ve mülkiyyenin beyne’l-emâsil bâis-i fahr ve mübahât olacak sûretde taltîf ve tesrîri emr u fermân-ı hümayûn-i padişâhânem iktizâ-yı celîlinden bulunduğuna ve Milis rüesâsından Kudvetu’l-emâsil ve’l-akrân Şeyh Hazret Ziyauddîn Efendi Mutki ve Huyût cihetlerindeki muharebâtda şuhûd olunan fedakârlığından nâşî (iki kelime yırtılmış okunamadı) seniyye-i şâhânem olduğuna binaen bi’l-isti’zân şerefsâdır olan irâde-i seniyye-i mülûkânem hükm-i münîfine ve nizamnâme-i mahsûsuna tevfîkan kendisine Gümüş Liyakat Muharebe Madalyası i’ta kılınmış olduğunu mutazammın işbu Berât-ı Alîşânî ısdâr olundu. Hurrire Fi’l-Yewmi’l-Hâdî Aşer Min Şehri Ramadhâni’l-Mubarek Senetu Erba’a ve Selâsûn ve Selasemiete ve Elf
(11 Ramazan Sene 1334)
Be Makâm-ı Daru’l-Hilâfeti’l-Aliyye
Mustafa Kemal ( Atatürk) ‘in Şeyh Muhammed Ziyauddin Efendi’ye Gönderdiği Mektubun Sûreti:
VESİKA 52                                                                13 Ağustos 1335 (1919)
Norşinli Meşâyih-i İzâmdan Şeyh Ziyauddin Efendi Hazretlerine
Fazîletlu Efendim,
Zât-ı fâdılânelerinizin Harb-ı Umûmî’nin imtidâdınca Osmanlı Ordusuna îfâ eylemiş olduğunuz hidemât-ı bergüzîdelerine ve makâm-ı muallâ-yı Hilâfet ve Saltanata göstermiş olduğunuz ravâbıt-ı kalbiyelerine yakından muttali’ bulunuyorum. Bu sebeple zât-ı âlinize kalben pek büyük hürmetim vardır.
Bugün makâm-ı Hilâfetin, Saltanât-ı Osmâniye’nin ve vatan-ı mukaddesimizin düşmanlarımız tarafından nasıl rencide edilmekte ve vilâyât-ı şarkiyemizin Ermeniler’e hediye edilmesinde ısrar olunmakta olduğu ma’lûm-ı ârifâneleridir. Millete istinad etmeyen İstanbul’daki hükümet-i merkeziye bütün bu düşman taaddileri karşısında âciz ve nâçîz kalarak hukûk-ı millet ve memleketi müdafaa edememekte olduğu tahakkuk etmiştir. Bu sebeple milletimizin mevcûdiyetini ve vahdetini bütün cihâna göstermek ve hukukumuzun ‘indi ve şahsi kararlarla imhasına müsaade edemeyeceğimizi anlatmak maksadıyla senâverleri resmî makâm ve sıfatımdan tecerrüd ederek milletin içinde ve milletle beraber çalışmaktan başka çare göremedim ve derhal askerlikten istifâ ettim.
Vekâyi-i elîme te’sîriyle her tarafta teşekkül eden millî ve vatanî cem’iyetlerin murahhaslarından mürekkeb olmak üzere Erzurum’da in’ikâd eden bir kongre ile
“ Şarkî Anadolu Müdafaa-yı Hukûk Cem’iyeti “ teşekkül etti ve vahdet-i milliyemizi dahil ve hârice karşı temsil eylemek üzere bir hey’et-i temsiliye Kabul edildi. Bu hususâta dair beyânnâme ve nizâmnâmelerden zât-ı ulyânıza takdîm ediyorum. Zât-ı fâdılâneleri cem’iyetimizin en muhterem a’zâsından bulunduğunuz cihetle istihsâl-I maksad-I mukaddes için cümlece müsellem olan himmet ve gayretlerinin teşkîlâtımızın o havâlice tesri’i husûlüne ve muzır düşman telkinâtının izâlesine masrûf olacağına mutmainim. Birkaç güne kadar Garbî Anadolu ve Rumeli’nin bilcümle vilâyâtından gelmekte olan murahhaslarla da umûmî bir kongre sivas’ta akdolunacaktır. Cenâb-ı Hakk’ın avn u inâyeti ve Peygamber-i Zîşânımız’ın feyz u şefaati ile umûm milletimizin bir noktada müttahid olduğunu ve hukukunu muhafaza ve müdafaaya kadir olduğunu cihâna göstereceğiz
Karîben Meclis-i Meb’usânımızı açtırmak ve millete müstenid kuvvetli bir hükümeti mevki-i iktidâra geçirerek selâmet-i vatanı te’min eylemek müyesser olacaktır.
Muhabbet ve hürmetlerimin kabulünü ricâ ve o havâlideki bilcümle vatandaşlarıma selâmlar ithâf eylerim Efendim Hazretleri.
                                                                 Sâbık Üçüncü Ordu Müfettişi
                                                                       Mustafa Kemâl
(Bkz. Nutuk, Vesikalar bölümü, Vesika: 52)       
Notlar:
[1] Bunlara dair beratlar özel kütüphanemizde mahfuzdur.
[2] Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, 1996, Cilt 2, Shf. 99-100,427-430 )
muhammed-ziyauddin-1Norşin’de Türbe
muhammed-ziyauddin-2Norşin’de Dergâh
muhammed-ziyauddin-3Şeyh Abdurrahman Et-Tâhî’nin Kendi Elyazısı İle Bir Mektubu-Halifesi Şeyh Abdulkahhâr’a
muhammed-ziyauddin-4Şeyh Muhammed Ziyâuddin’in Elyazısı İle Bir Mektubu
muhammed-ziyauddin-5Şeyh Fethullah El-Werkanisî’nin Elyazısıyla Bir Mektubu

İstanbul’un Kaybolan Türbeleri: Beşiktaş 7-8 Hasan Paşa Türbesi

İstanbul’un Kaybolan Türbeleri: Beşiktaş 7-8 Hasan Paşa Türbesi – Müfid Yüksel

İstanbul’un Kaybolan Türbeleri: Beşiktaş 7-8 Hasan Paşa Türbesi – Müfid Yüksel

İstanbul’un Kaybolan Türbeleri: Beşiktaş 7-8 Hasan Paşa Türbesi
Müfid Yüksel
Türbe Beşiktaş’ta Barbaros Hayreddin Paşa türbesinin hizasında yer almaktaydı. Mimar Kemaleddin yapısıdır.
Beşiktaş Muhafızı, Sultan II. Abdülhamîd Han’ın ilk dönem alaylı paşalarından biridir. Çorumludur. 1831’de Çorum Kuşsaray’da dünyaya gelmiştir.  İlkin demirci ustası olan babasının yanında çalışmış, sonra askerlik vazifesi ile İstanbul’a gelip, 1853-56 Kırım Muharebesine iştirak etmiştir. Savaş dönüşünde çavuş olup muhafız alaylarında yer bulmuştur. Muhafız olarak  bir deniz seferi esnasında, batmakta olan gemiyi kurtardığından Sultan Abdülmecid tarafından mülâzım rütbesi ile taltif edilmiştir. Sultan II. Abdülhamid şehzâdeliği sırasında Hasan Paşa’nın sadakatine şahit olduğu için, tahta cülusu akabinde, Beşiktaş Muhafızlığına getirmiştir. Söylenildiğne göre, 7-8 Hasan Paşa, okuma yazma bilmediğinden adını bile yazamazmış. Bu yüzden 7/٧ ve 8/٨ rakamlarını yazıp aralarına bir çizgi çekmek suretiyle Hasan حسن  ismini yazarmış. Bundan dolayı 7-8 Hasan Paşa lakabıyla ünlenmiştir. Padişaha sadakatiyle bilinen. Hasan Paşa Beşiktaş Muhafızı iken, 1878’de Ali Suavî’nin önderliğindeki ünlü Çırağan Baskınını bastırmaya memur edilmiş. Bu olayda  Hasan Paşa, kendi demir topuzlu sopasıyla, isyancıların elebaşısı Ali Suavi’nin başına vurarak onu öldürmüş ve böylece isyan bastırılmış, Osmanlı Devleti büyük bir kargaşadan kurtulmuştur. Bu olay aslı itibarıyla, devr-i Hamîdî’nin de başlangıcı olmuştur. Bu hadiseden sonra, Sultan II. Abdülhamid kendisine paşalık ünvanı ve müşirlik payesi vermiştir. Son derece dindar olan 7-8 Hasan Paşa aynı zamanda Bektâşi tarikine bağlı olup, meşhur Mehmed Ali Hilmi Dedebaba’nın müntesiplerindendi. Hasan Paşa 1905’te bir gece yatsı namazını kılarken secde üzerinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. 7-8 Hasan Paşa 1310/1894’te memleketi Çorum’da halen ayakta olan 27,5 metre yüksekliğindeki saat kulesini memleketine hediye olarak inşâ ettirmiştir. Ayrıca, yine Çorum’da 1895 yılında Ulu Cami avlusunda 3692 Yazma eserin de yer aldığı Hasan Paşa Kütüphanesi binasını yaptırmıştır. 1963’te kütüphane modern bir binaya taşınmasına karşın halen Hasan Paşa’nın adıyla anılmaktadır.  Muhafızlık yaptığı Beşiktaş’ta ise onun adına bir fırın kalmıştır.
Hasan Paşa, vefatında Muhafızlık yaptığı Beşiktaş’ta, Barbaros Hayreddin Paşa türbesi sahasında defn edilmiş, üzerine Mimar Kemaleddin tarafından bir cesim türbe inşa edilmiştir. Türbe, yine Mimar Kemaleddin yapısı olan Fatih Camii haziresindeki Gazi Osman Paşa türbesi ile aynı tarzda inşa edilmişti. Bu türbe, 1937 yılında, Hükümet kararnamesi ile Belediyece istimlak edilip yıkılmış, 7-8 Paşa’nın cenazesi buradan Yahya Efendi Dergahı mezaristanına nakledilip defnedilmiştir. رحمة الله عليه
Kaynaklar:
Eski Eser Encümeni Arşivi. No: 248, 1939
C.H.P  Eminönü Halkevi, Müze Ve Sergiler  Şubesi, Eski eserler Dosyası, No: 248., 1939

temmuz-7-8-hasan-pasa-1Beşiktaş’taki 7-8 Hasan Paşa Türbesi Ayakta İken
temmuz-7-8-hasan-pasa-2Beşiktaş’ta Barbaros Hayreddin Paşa Ve 7-8 Hasan Paşa Türbeleri.
temmuz-7-8-hasan-pasa-3Merhum 7-8 Hasan Paşa
temmuz-7-8-hasan-pasa-4Merhum 7-8 Hasan Paşa
temmuz-7-8-hasan-pasa-5Merhum 7-8 Hasan Paşa
temmuz-7-8-hasan-pasa-67-8 Hasan Paşa’nın Sopayla Öldürdüğü Çırağan Vak’ası Lideri Ali Suavi
temmuz-7-8-hasan-pasa-7Ali Suavi Ve 7-8 Hasan Paşa
temmuz-7-8-hasan-pasa-87-8 Hasan Paşa’nın Memleketi Çorum’da İnşâ Ettirdiği Saat Kulesi.
temmuz-7-8-hasan-pasa-97-8 Hasan Paşa’nın Memleketi Çorum’da İnşâ Ettirdiği Saat Kulesi.
temmuz-7-8-hasan-pasa-107-8 Hasan Paşa’nın Memleketi Çorum’da İnşâ Ettirdiği Saat Kulesi.
temmuz-7-8-hasan-pasa-11Çorum Hasan Paşa İl Halk Kütüphanesi
temmuz-7-8-hasan-pasa-12Beşiktaş’ta Yedi-Sekiz Hasan Paşa Kuru Pasta Fırını

Cennet-ül Baki Mezarlığı-Medine-i Münevvere

Cennet-ül Baki Mezarlığıı – Medine-i Münevvere

cennetlbaki9cz.png
Bu mezarlık, Mescid-i Nebeviye çok yakın ve doğu tarafındadır. Müslümanların Medine-i Münevverede ikamet ettikleri süre içinde, Hz. Peygamberin (S.A.V.)  ve iki vezirinin kabirlerinin ziyaretten sonra, her gün, Cennetül Bakî mezarlığında yatan, ashabı kiramın ve diğer müminlerin kabirlerini ziyaret etmeleri müstahaptır.

Bu kabristanda, yaklaşık onbin sahabinin medfun olduğu rivayet edilir. İmamı Müslimin rivayet ettiği bir hadiste, peygamber efendimize Cebrail (A.S.) gelmiş ” Ya Muhammed Rabbin sana, ehli bakii ziyaret etmeni, onlar için mağfiret dilemeni emrediyor.” demiştir. Başka bir sahih hadiste de “Ben, baki ehline dua etmek için oraya gönderildim.”

Başka bir rivayete göre, ilk defnedilen Es’ad bin Zurara olmuştur. Ziyaertçi Bakî ehlini cümleten selamladıktan sonra, Hz. Ebubekir (R.A.) ve Hz. Ömer (R.A.) den sonra bu ümmetin en hayırlısı olarak kabul edilen Hz.Osman bin Affan R.A. kabri şerifini ziyaretle başlar.
Rasulullah Efendimizin (S.A.V.) oğlu, Hz. İbrahimde bu kabristanda medfundur. Yanında Rasulullahın (S.A.V.) kerimeleri Rukıyye, Osman bin Maz’un gibi büyük sahabilerin kabirleri vardır.

Rasulullah (S.A.V.) Efendimizin amcası Abbas, ayak ucunda , Hz. Alinin (R.A.) oğlu Hz. Hasan yatar. Fatımatuzzehranın ve Hüseyin efendimizin başının da burada olduğu rivayet edilmektedir.

Hz. Hatice ve Meymune validelerimizin dışında, Hz. Peygamberimizin (S.A.V.) hanımları da burada medfundurlar. Bu kabristanda Rasulullah Efendimizin (S.A.V.), halası Hz. Safiyye gibi daha nice büyük zevatın kabirleri vardır.

Yedi Kardeşler Türbesi.adana

Yedi Kardeşler Türbesi 

 ADANA -Karataş -Küçükkarataş Köyü

Türbenin Yeri: İki adet Yedi Kardeşler Ziyareti vardır. Bahsi geçen ziyaret Adana ili Karataş ilçesi Küçükkarataş Köyündedir.
Yedi Kardeşler Türbesi
Yedi Kardeşler Kimdir:  Yöre halkının çok tanrılı bir dine inandığı bir dönemde al­tı kardeş, halkı tek tanrılı bir dine davet etmişler. Bu kardeşlere sadece bir çoban inanmış. Yöre halkı, altı kardeş ile onlara inanan çobanı öldürüp, palamut ormanlarının içine altısını da gömmüşler. Sonra halk Allah'ın bir olduğuna inanınca, bu yedi kişinin kıymetini bilmiş ve şimdiki türbelerini yaptırmışlar. Bundan dolayı buraya Yedi Kardeş Ziyareti deniliyor.
Ziyaret Nedeni: Türbeye gelenler çocuk sahibi olmak için ve çeşitli hastalıklardan şifa bulmak için ve çeşitli sıkıntılarından kurtulmak için ziyaret ederler. Ziyarete gelenler mum adağında bulunurlar ve günlük yakarlar.

Menkıbeler: 1-) Yedi Kardeşler Türbesinde ise yedi ermiş kardeşin bir gün uyurken üzerlerine nur iner. Kısa bir süre sonra aynı yerde aynı anda ölen kardeşlerin bulunduğu yere türbe yapılmıştır.

2-) Yedi Kardeşler Ziyareti ile ilgili olarak anlatılan yaygın bir efsaneye göre de Kıbrıs Barış Harekâtı'nın başladığı gece, yedi tane olan mezarlardan yeşil sarıklı yedi kişinin Kıbrıs yönüne uçtuğu görülmüştür. Savaşın devam ettiği günlerde de yedi yeşil sarıklı kişinin, çarpışmaların en ateşli yerlerinde savaştığı görülmüştür.

Kaynakça: Yrd. Doç. Dr. Nilgün Çıblak – Çukurova’da Halk Hekimliği ve İlgili Uygulamalarda Eski Türk İnançlarının Etkileri / Yard. Doç. Dr.  Refiye Şenesen – Adana’da Ölüme ve Mezara Bağlı Efsaneler / Prof.Dr Erman Artun – Adana Halk Hekimliğinde Atalar Kültü / Yrd.Doç.Dr. Zekiye Çağımlar - Adana ve Çevresinde İnsana Bağlanan Umudun Yatırlar ve Ziyaretler Boyutu /www.turkmedya.com 

Taylan Köken

Halifet Gazi Türbesi.amasya

Halifet Gazi Türbesi.amasya




Kitabesinden 1210 yılında inşa edildiği anlaşılan medresenin bugün güney ve doğu bölümü kısmen ayaktadır.1647 depreminden sonra Müderris Hasan Efendi yıkılan yerleri ahşaptan yaptırmış, 1888 yılında ise Amasya müftüsü Hacı Osman Hilmi efendi binanın tamamını köklü biçimde tamir ettirmiştir.
Yapının banisi Halifet Gazi’nin 1225 tarihli medrese vakfiyesi elimizdedir. Bir Danişmendli emiri olan Halifet Gazi beyliğin ortadan kalkmasından sonraSelçukluların hizmetine girmiş ve 1215 yılında Sinop’u fetheden I.İzzeddin Keykavus tarafından Karadeniz Sahil Muhafaza Komutanlığına, I.Alaeddin Keykubad zamanında da Amasya valiliğine tayin edilmiştir (1222). Daha sonra Alaeddin Keykubad’ın Mengücükler üzerine yaptığı sefere katılıp zaferin kazanılması üzerine Erzurum Valiliğine getirilmiş, 1232 yılında Gürcülere karşı yapılan sefer sırasında şehit düşerek Amasya’daki türbesine gömülmüştür. Halifet Gazi adına bir tıp kitabı Farsçadan Türkçeye çevrilmiş ve XIII. Yüzyıl başında Anadolu’da yapılan sporlara dair bir kitap yazılmıştır.
Taş ve tuğladan inşa edilmiş olan medresenin güney bölümünde altı taş, üstü tuğla payeye oturan bir kemer yayı başlangıcı görülebilmekte, eski fotoğraflarda ise üç payeye oturan yuvarlak bir çift kemer fark edilmektedir. Doğuda türbeye bitişik duvarın moloz dolgusu büyük ölçüde ayaktadır. Ve buradan inşaatta devşirme malzeme kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Yapı Danişmendname’ye göre kiliseden medreseye çevrilmiştir. Ve Albert Gabriel de bu kanaattedir. Aynı şekilde düşünen Metin Sözen ise ayrıca kemerli bölümün eski Bizans yapısının cephesi olabileceği görüşünü öne sürmektedir. Öte yandan Tanju Cantay kümbete doğru uzanan tonozlu mekanın üzerinde ikinci bir kat bulunduğunu ve bu bölümün medreseyi iki katlı hale getirdiği için önemli olduğunu söylemektedir.
Medresenin doğusuna bitişik inşa edilen kare kaideli, sekizgen gövdeli ve p,ramidal külahlı türbe çift katlıdır. Yapının çok harap durumda olan ve bugün girilemeyen alt katı Oluş Arık’a göre oval planlı olup ortada iri bir dikdörtgen payenin desteklediği basık kubbeyle örtülü bir mekan izlenimi vermektedir. Cantay, aslında bir Roma lahdi olan sandukada mumyalanmış bir naşın bulunduğunu, dolayısıyla kümbette mumyalık fonksiyonlu bir bölümün gereksiz olduğunu ileri sürer ve bu durumun kilise yapısına bağlı mahzenli bir memoriumun veya bir mezar şapelinin mevcudiyetini açıkladığını belirtir.
Merdivenleri yıkılmış olan üst kata güney cephesi eksenindeki basık kemerli kapıdan girilir. Üç sıra mukarnas kavsaralı ve kademeli sivri taçkapı nişinin üzerinde ikiz kemerli bir pencere görülür. Sekizgen gövdenin batı cephesinde basık kemerli ve şebekeli, doğu cephesinde yuvarlak kemerli birer pencere yer alır. Doğudaki pencerenin üzeri üç sıra mukarnaslıdır. Türbenin batı cephesinde medreseye açılan dikdörtgen bir kapı bulunmaktadır. Türbeyle medresenin ilişkisi kapının medresenin moloz taş dolgusu altında kalması, türbenin doğusunda bazı duvar kalıntılarının fark edilmesi ve her iki yapının malzeme ve teknik özellikleri dikkate alındığında, yaygın kanaatin (XIII.yüzyılın ilk çeyreği) aksine türbenin en geç medreseyle çağdaş veya daha eski olduğu düşünülebilir. Nitekim Doğan Kuban yapının XII.yüzyılın ortalarında, A.Gabriel ve Oktay Aslanapa ise 1145 yılında yaptırılmış olabileceği kanaatindedirler. Kaidesi moloz taşlarla örülen yapının cepheleri düzgün kesme taşlarla kaplanmıştır.
Sekizgen planlı gövde içte doğrudan duvarlara oturan basık bir kubbe ile örtülüdür. İç mekanın ortasında doğu batı yönünde yerleştirilmiş mermerden bir lahit yer alır. Köşeleri koç başları ile bağlı taçlara dayanan eroslar ve kanatlı medusalarla süslü olup üzerinde kıvrımları belirgin bir elbise giymiş uyuyan bir kadın tasviri vardır. Kapağın köşelerinde birer akroter dikkat çeker. Bu haliyle sandukanın Roma dönemine ait bir kadın lahdi olduğu anlaşılmaktadır.
Sekizgen planlı gövde içte doğrudan duvarlara oturan basık bir kubbe ile örtülüdür. İç mekanın ortasında doğu batı yönünde yerleştirilmiş mermerden bir lahit yer alır. Köşeleri koç başları ile bağlı taçlara dayanan eroslar ve kanatlı medusalarla süslü olup üzerinde kıvrımları belirgin bir elbise giymiş uyuyan bir kadın tasviri vardır. Kapağın köşelerinde birer akroter dikkat çeker. Bu haliyle sandukanın Roma dönemine ait bir kadın lahdi olduğu anlaşılmaktadır.
Kapının doğu ve güney pencere çerçeveleri dendan dizisi, yıldız, rumi, ve palmetlerin yanı sıra yazı ve rozetlerle bezelidir. Taçkapıda da örgü, zikzak, altıgen geçme, altı sekiz kollu yıldız ve yarım yıldızlarla kıvrık dal, rumi ve palmetlerden oluşan süslemeler yer alır.

Halkalı Dede Türbesi..amasya

Halkalı Dede Türbesi












Amasya’daÇeribaşı (Sarıbaş) Mahallesi sınırında Halkalı Sokakta bir teras üstünde yer alan türbenin Şadgeldi Paşanın torunlarından 1475 yılında vefat eden Burak Beyin kızı Sâru (Şahruz) Hatun’a ait olduğu kabul edilir. Sadece güney tarafı duvarla örtülü olan yapı baldaken tarzı türbelere girer. Ayaklar, konsollara oturan sivri kemerlerle birleştirilmiş, üzeri bir kubbe ile örtülmüştür. Geniş bir kare kasnağa oturan bu kubbe beton mozaik kaplıdır. Kubbeye içte tromplarla geçilmiştir. İçinde bulunan yere gömülü tek parça mermer sandukanın üzeri yazılıdır. Mezarın baş ve ayak taşlarında da yazılar vardır. Kenarları dört metreye yaklaşan kare planlı yapının orta yerinde bulunan sandukanın kuzeyinde dikdörtgen şeklinde siyaha yakın birbiriyle karşı karşıya duran iki taş üzerinde bulunan halkalar sebebiyle burası Halkalı Evliya diye meşhur olmuştur. Halk arasında Halkalı Dede Türbesi olarak da tanınan türbede sandukanın altındaki mahzende bulunan tabuttaki naaşın bozulmamış olup hafifçe sararmış olduğundan söz edilir. Halk arasında yürümeyen çocukların ayaklarının üç hafta cumartesi günleri taşlar üzerindeki halkalara geçirilmesi durumunda Allah’ın izniyle yürüdükleri inancı hakimdir.

Ayşe Gazi Hatun Türbesi

Ayşe Gazi Hatun Türbesi












Niksar’daki türbesinde medfun bulunan Danişmendlilerin efsanevi kurucusu Melik Ahmed’in kızı Ayşe Gazi Hatun’a ait türbe, Şamlar Mahallesinde, demiryolu üzerinde, Nakşibendi şeyhi İsmail Siraceddin’in türbesine giden yolun hemen solundaki mezarlıkta yer alır. Çevre düzenlemesi yapılmış olan alanda bir ağacın gölgesinde annesi Gülnuş Banu ile ebedi istirahate çekilmiş olan Ayşe Gazi Hatun’un, Amasya’nın fethi sırasında bir erkek gibi kahramanlıklar göstermiş olduğu anlatılır

Ehli Hatun Türbesi

Ehli Hatun Türbesi











Hüseyin Hüsameddin’in “Meydan Köprüsü başında bulunan medresenin arka tarafındaki zaviyenin önündedir”, diye tarif etmiş olduğu yerde bu gün artık medrese ve zaviyeden hiçbir iz yoktur. Amasya’ya birbirinden kıymetli eserler kazandırmış olan Şadgeldi Paşa’nın torunu Ehli Hatun’un türbesi, içinde üzeri kitabelerle müzeyyen birkaç mezar taşı bulunan bahçenin bir köşesinde, bir oda içinde yer alıyor. Evliya ziyaretine daha fazla Amasyalı kadınların rağbet ettiği türbenin bahçesinde bir de Dilek Kuyusu var.
-Evliyalar Şehri Amasya'dan-

Sultan Mesud Türbesi.AMASYA

Sultan Mesud Türbesi



AMASYA SULTAN MESUD TÜRBESİ’NİN İNŞA YILI
Doç. Dr. Tanju CANTAY
Amasya'da, Yeşilırmak'ın karşı kıyısında, kalenin yer aldığı kayalığa oyulan İ.Ö. III.-I. yüzyılların Pontus kral mezarlarına benzeyen cephesi ile ilgi çeken Sultan Mesud Türbesi, inşa yılı bilinmeyen, kitabesi olmayan bir yapı olarak günümüze ulaşmıştır1. Yapının adı ile ilgili olarak da, kesin bir açıklama yapmak imkânı yoktur.
Genel kuruluşu ile dikdörtgen planlı, ortada bir kemerle desteklenen beşik tonozlu bir eyvan türbe olarak inşa edilen yapıyı, mimarlık ve süsleme özellikleri ile incelemek, duruma belirli bir açıklık getirmekte, eserin 1386 yılında Amasya'nın Osmanlı ülkesine katılması ile yapıldığını göstermektedir. Yapının bulunduğu yerin, Narlıbahçe mezarlığı olarak anılması, çevresinin zamanla bir mezarlık haline gelmesi ile ilgilidir.
Yapıda, kuzeye açılan cephe, üstte yer alan kalkan duvarı ile geniş bir yüzey olarak tasarlanmış, kesme taşlarla inşa edilmiştir. Yan ve arka yüzlerde, altta devşirme iri kesme taş bloklar kullanılmış, bu yüzler, düzensiz taş olarak iri dere taşları ile örülmüştür. Yapılan onarımda, kalkan duvarı yeniden inşa edilmiştir. Yapının ana özelliği olan kemer açıklığının kapatılması, eski bir onarımla ilgilidir, iki yanda yer alan dilimli köşe ayakları, altta yan yüzlerde ince dallı rumî süslemelerle kaplıdır.
Sultan Mesud Türbesi’nin cephe kuruluşu, kemer açıklığına yerleşen söveli yapı uygulaması ile, 1385 yılı dolaylarına tarihlenir. İlk olarak, Mudurnu Yıldırım Camii (1382 yılı dolayları) ve İznik Yeşil Camii (1378-1392)'de görülen, son cemaat yerinde orta kemer açıklığı içine yerleşen söveli kapı uygulamaları, bu tarihlemeye imkân sağlar. Yıldırım Bayezid (1389-1402)'in şehzadeliği sırasında inşa edilen Mudurnu Yıldırım Camii'ndeki uygulama, Şehzade Bayezid'in 1386 yılı Ekim/Kasım aylarında (Hicrî 788 Şevval), Amasya'ya ilk vali olarak atandığını bildiren Kemal Paşazade'nin kaydı ile2, ayrı bir önem kazanır. Amasya valisi olan Şehzade Bayezid'in, çevrede saygı gören Sultan Mesud Türbesi’ni yeniden yaptırdığı söylenebilir.
Kapı açıklığının tavan süslemesi, ortada oniki ışınlı geometrik yıldız geçme - köşelerde küçük sekizgenler kuruluşlu süslemeden alınan bir kesit olarak belirir. Sekizgen tabanlı mukarnaslı bir sarkıt, üç boyutlu görünüşlerle yüzey alanında bütünü değerlendirmiştir. Süslemede, öndeki geometrik yıldız geçme dizisi, yarısından katlanarak tavandan ön yüze alınmıştır.
Kapı açıklığı tavanını süsleyen geometrik yıldız geçmenin, 1395 yılı dolaylarına tarihlenen iki yapıda, Edirne Yıldırım Camii tabhane mekânlarında ve Bursa Yıldırım Camii güney-batı tabhane mekânında görülmesi de, 1385 yılı dolaylarına yapılan tarihlemeyi doğrular.
Ağaç tavan kaplamaları ile ilgili olan bu süslemenin en gelişmiş örneği, Bursa'da II. Murad Türbesi (1451) giriş saçağında görülür.
Sultan Mesud Türbesi'nin yakınındaki, genelde aynı ölçüler, aynı taş örgülerle inşa edilen iki eyvan türbe, Şadgeldi Paşa Türbesi (1382 yılı dolayları) ve Kadılar Türbesi (XIV. yüzyılın sonu) de, 1385 yılı dolaylarına yapılan tarihleme için, güçlü dayanaklar olarak belirirler.
____________________________________________________________________________
1 Yapıyı inceleyen iki araştırma, eseri XIV. yüzyılın ilk yarısına ve XIV. yüzyılın ortasına yerleştirmişlerdir. Albert Gabriel, Monuments Turcs d'Anatolie, II.cilt, Paris, 1934, s.63; Metin Sözen, "Anadolu'da Eyvan Tipi Türbeler", Anadolu Sanatı Araştırmaları, 1, İstanbul, 1968, s.191-192. Hüseyin Hüsameddin Yaşar'ın andığı kûfî kitabe, eskiden alt bölümleri yerin altında olan köşe ayaklarının, yan yüzlerindeki ince dallı rumî süslemenin görünüşü ile ilgilidir. Hüseyin Hüsameddin (Yaşar), Amasya Tarihi, I. Cilt, İstanbul, 1327-1330, s.200.
2 Hüseyin Hüsameddin (Yaşar), a.e., III. cilt, İstanbul, 1927, s.142.

Yapının altında, Hüseyin Hüsameddin Yaşar’ın ve Prof.Albert Gabriel'in varolduğunu bildirdikleri dikdörtgen planlı mezar odası (3), eyvan türbe kuruluşu ile beraber yapıda yaşatılan Anadolu Selçuklu geleneğini açıklar, Amasya'nın önemli yapıları arasında yer alan Sultan Mesud Türbesi’nin, cephe kuruluşu ile, karşısında yükselen kaya mezarları ile olan benzerliği, yapı - çevre ilişkisinin, tasarıma yansıyan çevre etkilerinin anlamlı bir görünüşüdür.
____________________________________________________________________________
3 Hüseyin Hüsameddin (Yaşar), a.e., I. cilt, s.200 Albert Gabriel, a.g.e., II. cilt, s.61.

Pir Şücaeddin İlyas Türbesi

Pir Şücaeddin İlyas Türbesi




Yukarı Pirler Türbesi adıylada tanınan türbe, Pirler Parkı içerisindedir. Yakup Paşa Tekkesinin hemenüzerinde medfun bulunduğu yere 1482 yılında II.Bayezid tarafından inşa ettirilmiş olan türbesi, enine dikdörtgen planlı olup inşa kitabesi giriş kapısı üzerinde yer alır.“Yakin ve fena makam sahiplerinin önderi, ulu şeyhlerin kutbu, Gümüşlüoğlu diye bilinen Şeyh Şücaeddin Pir İlyas için bu türbe imar edildi. Allah onun aziz ruhundan bizi faydalandırsın. Bu bina 887 yılında yaptırıldı.” Pir Sücaeddin İlyas, damadı Pir Celaleddin Abdurrahman, torunu Pir Hayreddin Hızır Çelebi ve bunların aile efrâdı yatmaktadır.

Piri Baba..AMASYA

Piri Baba

-Abdulkadir Çimen'den-










Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserinden öğrenildiğine göre, Piri Baba, Ahmet Yesevi’nin izniyle Anadolu’ya gelip Merzifon’un kuzeyindeki yüksek tepeye yerleşmiş meczup tavırlı bir Yesevi dervişidir. Halk arasında yaygın pek çok menkıbesi vardır. Pir Dede’nin asitanesi Evliya Çelebi döneminde aşevi, tekke, derviş hücreleri ve iki yüzden fazla dervişiyle gelip geçene hizmet etmekte, bir irşad merkezi görevi yapmaktadır. Merzifon’da Nusratiye Mahallesi’ndeki zaviyesinden günümüze sadece camisi ve türbesi kalmıştır.
15. yüzyıla ait olduğu sanılan türbe, Horasan erenlerinden olan Piri Baba adına yapılmıştır. Eserin 1906 yılında Nakkaş İbrahim tarafından yapılmış olan kalem işi süslemeleri özellikle dikkati çeker.
Piri Baba türbesine gelen insanlar, her türlü dilekte bulunur ve dileklerin kabul olması için orada bulunan mumlukta bir mum yakarlar. Ayrıca Türbenin duvarına küçük taşlar yapıştırırlar. Özellikle tarımla uğraşan yöre halkı, her mahsulden sonra, mutlaka Piri Baba türbesini ziyaret edip, bir sonraki yılda iyi mahsul alabilmek için dua ederler. Çocukları olsun diye duaya gelenler, çocukları doğduktan sonra tekrar gelip Piri Baba’yı mutlaka ziyaret ederler.
Sanatkarların ustası olan Piri Baba’nın Türbesinde bir tekne ve teknenin yanında bir süpürge asılı olup ziyaretine gelenler, çocuklarını bu teknenin içine yatırıp dualarla süpürürler. Tekneye yatırılarak süpürülen çocuğun iyi bir sanatkar olacağına inanılır. Ayrıca çocukların kötü huylarından arınıp, iyi huylu ve çalışkan olacağına da inanılır.
Hakkında anlatılan başlıca menkıbeler şöyledir;
Bir gün dağlarda koyunlarıyla yaşayan Çoban Baba, kardeşi olan Piri Baba’yı ziyarete gider. Gitmeden önce, bir mendile süt sağıp mendilin uçlarını bağlar ve Piri Baba’nın yanına gelir. Çoban Baba mendili bir çiviye asar. Piri Baba ermişliğinin yanı sıra, hayatını devam ettirebilmesi için ayakkabı tamirciliği ile de uğraşmaktadır. Piri Baba kardeşi Çoban Baba ile sohbet ederken, bir bayan ayakkabısını tamir ettirmek için gelir. Piri Baba’ya ayakkabısını verir. Bu arada asılı olan mendildeki süt damlamaya başlar. Bunu gören Piri Baba Çoban Baba’ya dönüp, “kendine gel kardeş, kendine gel!” der ve sözüne şöyle devam eder . “Dağ başında herkes ermiş olur, iş burada olmaktır.” Çoban Baba mendilini alıp tekrar dağlarda koyun gütmeye başlar.
Piri Baba bazı efsanelerde ayakkabıcıdır. Bazı efsaneler de ozandır. Bazı efsanelerde de, Eski Hamam’da tellaktır.
"Piri Baba öğlene kadar erler ile yıkanırmış, öğleden sonra da avratlar ile yıkanırmış. Kendi halinde meczup bir veliymiş. Bazıları bu nasıl iştir diye Sultan Mehmet'e durumu arz ederler. Ama yine de Piri Baba'ya kimse dokunamazmış."
"Günlerden bir gün hamamda otururken, müşteriler hamamın terlemesinden yakınırlar. Buz gibi soğuk su damlalarının sırtlarına düşmesinden rahatsız olduklarını söylerler. Piri Baba parmağıyla tavanıişaret eder.
- Ya hamam! Terleme! Der. O gün bu gün, eski hamam terlemez."
Piri Baba sufilerin melameti dedikleri cinsten bir coşkun delidir. Onun Eski Hamam’da tellaklık yaparken gösterdiği pek çok kerametten söz edilir. Bunlardan birinde de şöyle denir.
Günlerden bir gün Eski Hamamın külhancısı ağır hastalanmış. Hamam sahibi de tasalanmı
ş. Hamamın haznesini yakmak, külhancılık öyle kolay bir iş değilmiş. Her babayiğit külhan ocağının karşısında sıcakta durup odun atmaya dayanamazmış. Hamam sahibi, hamamında tellaklık yapan Piri Baba'yla dertleşmiş.
- Ben şimdi nereden külhancı bulacağım. Zor durumdayım, diye yakınmış.
Piri Baba ustasını çok severmiş.
Hiç üzülme. Git sen de dinlen. Kırk gün bu hamamın sorumluluğu bana ait. Yalnız gözünün arkada kalmayacağına söz ver. Giderken dönüp arkana bakma bile. Kırk gün sonra çık gel. Ama sakın şaşıp yanılıp da kırk günden önce çıkagelme, sözünde durmazsan tüm çabam boşa gider. Diye hamam sahibine tembih etmiş. Hamam sahibi de:
- Bu deli oğlan bir şeyler kuruyor ama hadi hayırlısı. Dediğini bir yapalım bakalım, diye düşünmüş.
Gidip evine kapanmış. Yalnız her akşam üzeri hamama gelir, hasılatı Piri Baba'dan alırmış. Ama Piri Baba'ya verdiği sözü tutar, külhanı hiç dolaşmazmış. Günler günleri kovalamış. Eskiden eşeklerle katar katar odunlar her gün hamamataşınırken, artık hamama kimsenin odun getirmez olması hamamcının ilgisini çekmiş.
- Yahu, bu deli oğlan külhanı neyle yakar acep? İşin başına geçtiğinden beri hamama ne bir oduncu uğradı, ne de bir eşeğin sırtında odun yüküne rastladım. Bu oğlan külhanı neyle ısıtır acep? Diye meraklanır dururmuş.
Hamamcının merakı her gün biraz daha artmış. Günler de otuz dokuza dayanmış. "Otuz dokuz da bir, kırk da bir. Artık dayanamıyorum gidip bakacağım", demiş. Doğru külhana yollanmış. Bir de ne görsün? Su haznesinin altında bir tek mum yanmakta. Koca hamam bu mum ile ısınmakta.
Tam bu sırada içeriye Piri Baba girmiş:
- 39 gün bekledin de, bir gün bekleyemedin mi? Bir gün daha bekleseydin hamamı gaipten ısıtacaktım, demiş. Yani hamamcı bir gün daha bekleseymiş yer altından sıcak su fışkıracakmış ve hamam öyle çalışacakmış. Hamamcının aceleciliği ve merakı yüzünden Piri Baba'nın kerameti bozulmuş. Hamamcı çok pişman olmuş ama iş işten geçmiş. Hamamı mumla ısıttığını gelip görmeseymiş, Allah da ona kudretten sıcak su gönderecekmiş.
Halk arasında sıkça anılan bir ilahide:
Yükseklerde olur yaba
Savururlar kaba kaba
Merzifonda Piri Baba
Mevlam şu taşa bir can ver
şeklinde adının da geçmesinden yörede ününün nasıl yaygın olduğu da anlaşılmaktadır.
Nusratiye Mahallesinde bir sokağa Piri Baba’nınadı verilmiştir. 1977 senesinde restore edilen türbe Merzifon‘un en gösterişli türbelerindendir.

Evliya Şehri: Şam

Evliya Şehri: Şam

Dünya nimetlerine aldanmayıp, gerektiğinde her şeyi terkedebilmenin idrakini veren Laskiye'deki İbrahim Ethem'in kabri...


Şam, dualarınıza iştirak edecek zatların türbesini ziyaretle bitiremeyeceğiniz bir yer. Efendimiz'in torunu, Hz. Ali'nin (ra) ve Hz. Fatıma'nın (ra) kızı Sitti Zeynep (ra), Nureddin Mahmud Zengi, Mevlana Halid-i Bağdadi, Ebudderda (ra) ve Ebu Hureyre (ra) misafir olacağınız manevi noktalardan sadece birkaçı. Ama vakit yok, bekleyen var, yola çıkmak lazım... Halep'e doğru dönüşe geçmeden Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin'in mahzun türbesini ve yanındaki Sinan yapımı Süleymaniye Külliyesi de mutlaka ziyaret edilmeli...

Yönünüzü Türkiye'ye doğru döndüğünüzde ise Laskiye'ye İbrahim bin Ethem hazretlerinin kabrine uğrayıp dünyayı terk edişin ne olduğunu bir kere daha idrak etmek icap eder. Ardından Humus'ta Peygamberimiz'in "Hâlid Allah'ın kılıcıdır" buyurduğu ve hiç savaş kaybetmeyen Halid Bin Velid'in (ra) türbesi... Halep yolunda dokuz dönümlük bir Türk toprağına rastlayacaksınız. Kapısında Mehmetçiklerimizin nöbet tuttuğu Fırat Nehri'nin kenarındaki bu yerde Ertuğrul Gazi'nin babası Süleyman Şah'ın türbesi bulunmakta. Vatan toprağındaki bu kısa moladan sonra Halep'te istediğiniz gibi gezebilirsiniz. Halep Emevi Camii'nin içindeki Hz. Yahya'nın (as) babası Hz. Zekeriyya'nın (as) türbesini, Kerimiye Camii'ndeki Efendimiz'in mübarek ayak izini ziyaret edebilirsiniz. Eğer vaktiniz varsa Rakka şehrine de uğramalısınız. Çünkü burada Efendimiz'in gözbebeği olan ve "Ya Ammar, cennet senin kokunu özlemekte." dediği Ammar bin Yasir'in türbesi bulunuyor. Gözyaşlarınız sel olurken caminin diğer ucundan, adını çocukluğumuzdan beri ilahilerle ezberlediğimiz Veysel Karani Hazretleri çağırır sizi. Umarız ki Allah, kendileri gibi olamadığımız ama izlerini sürdüğümüz sahabelerin, büyük zatların hatırına kalbi taşlaşan bizlerin kalbini o insanların nuru ve bereketiyle taçlandırır.




















ZEYNELÂBİDÎN KAYSERÂNÎ

ZEYNELÂBİDÎN KAYSERÂNÎ


Anadolu’da yetişen büyük velîlerden. 1349 (H.750) yılında Medîne-i münevverede Rasas mahallesinde doğdu. Babası Seyyid Ahmed Şemsüddîn Efendi, annesi ise, Seyyid İzzeddîn Hasan Rıfâî’nin kızı Sâdiye Hanım’dır. Nesebi, yirmi dokuzuncu batında hazret-i Ali’ye ulaşmaktadır. Doğum yerine nisbetle Medenî, yerleştiği Kayseri şehrine nisbetle de Kayserânî denildi. 1414 (H.817) yılında Kayseri’de vefât etti. Kabri, Burhâneddîn Tirmizî hazretlerinin türbesi içinde olup, ziyâret edilmektedir.
Seyyid Zeynelâbidîn hazretleri, küçük yaşta babasından ve Medîne-i münevverenin meşhûr âlimlerinden ilim öğrendi. Evliyâdan feyz alıp, olgunlaştı. Allahü teâlânın sevgili kullarının sohbetlerinde, Resûl-i ekremin güzel ahlâkı ile ahlâklanıp âzâlarını Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymakla süsledi. Çok ibâdet eder, haram ve şüphelilerden pek sakınırdı. Mübârek pederinin vefâtından sonra Anadolu’ya doğru yola çıktı. 1397 senesinde Kayseri’ye geldi. O sıralarda Sivas ve Kayseri dolaylarının beyi olan Kâdı Burhâneddîn Ahmed Bey yeni vefât etmiş, Kayseri şehri de Osmanlı Türklerinin âdil idâresi ile şereflenmişti. Kayseri halkı ve idârecileri, şehirlerine yeni gelen, Resûl-i ekremin bu mübârek torununa izzet ve ikrâmda bulundular. Zeynelâbidîn hazretleri için bir dergâh ve ev inşâ ettiler. Yine Basra’dan gelip Kayseri’de yerleşen Seyyid Burhâneddîn Ahmed Efendinin mübârek kerîmesi Fâtıma Hanım ile evlendirdiler. Resûl-i ekremin iki kıymetli torununun ilim ve feyzinden istifâde için ellerinden geleni yaptılar.
Uzun boylu, buğday tenli ve güler yüzlü bir zât olan Seyyid Zeynelâbidîn, vefâtına kadar insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmekten, Resûl-i ekremin güzel ahlâkını tatbik etmekten ve Selef-i sâlihînin mübârek yolunu yaymaktan bir ân geri durmadı. Allahü teâlânın sevgili kulları ile sohbet etmekten çok hoşlanır, sâlihlerle bulunmaktan zevk alırdı. Söz ve kerâmetleri dilden dile nakledilirdi.
Seyyid Zeynelâbidîn hazretlerinin Fâtıma Hâtun’dan; Ahmed, Mûsâ ve Eyyûb isminde üç oğlu dünyâya geldi. Onlar da babalarının ilim ve feyzinden istifâde edip, üç günlük dünyâda, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya gayret ettiler. Her üçü de Kayseri’de yerleşip, orada vefât ettiler.
Zeynelâbidîn hazretlerinin menkİbe ve kerâmetlerinden bir bölümü, sevenlerinden Ahmed Remzi Dede tarafİndan Mir'ât-İ Zeynelâbidîn baŞlİklı bir manzûmede anlatılmıştır. Sekiz kasîdeden müteşekkil olan bu manzûmenin bâzı kıt'aları şöyledir:

Ehlullahın hâline vâkıf olan eshâb-ı din,
Feyz alıp fil-hâl elde eder irfân ve yakîn.
Arzulanan en üst menzile kavuşur şüphesiz,
Bende-i dergâh-ı ehlullâh olan merd-i güzîn.

Yüksek âlimlere ayak basar iclâl ile,
Âsitân-ı evliyâya eyleyen vaz’ı cebîn.
İsimlerini yâd eden elbet bulur feyz ü felâh,
Zikreden evsâfını elbet olur gamdan emîn.

Ey muhibbî evliyâ! Ey teşne-i feyz-i Hudâ,
Coşar deryâ-yı rahmet zikredilirse sâlihîn.
Gel ziyâretgâhın olsun kabr-i Zeynelâbidîn,
Hâzihi Cennetü Adnin fedhulûhâ hâlidîn.

KAYNAKLAR

1) Müselsil (Es’ad-ül-Medenî) Kayseri Râşid Efendi Kütüphânesi, No: 21377
2) Ravzat-ün-Nediyye fî Terâcim-i Silsile-it-Tâhiret-il-Es’adiyye (Mustafa Rüşdî Efendi), Râşid Efendi Kütüphânesi, No: 21377/2
3) Bergüzâr-ı Ahmed Remzi Dede
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.171