KARIŞIK

18 Ocak 2016 Pazartesi

ADIYAMAN ÜRYAN BABA EFSANES i




Çıplak Baba Türbesi / ADIYAMAN -Merkez -Sarıharman Köyü

Çıplak Baba Türbesinin Yeri: Adıyaman İli Merkeze bağlı olan ve 18 km uzaklıktaki Sarıharman Köyü’ndedir. Adıyaman –Kahta karayolundaki havalimanının güneyindedir.

Çıplak Baba Kimdir: Çıplak DedeÜryan Baba ve  Üryan Dede olarak da söylenenMehmet Uryan yörede bulunan bir ağanın çobanlığını yapıyormuş. Hacca giden ağasına içli köfte götürünce ermiş olduğu anlaşılmış. Keramet sahibidir ve sahabedendir.   

Türbenin Durumu: Kerpiç duvarlı, kiremit çatılı bir türbedir. 1830 yılında yapılmıştır.
Ziyaret Nedeni: Türbeye hırsızlık yapanlar getirilir ve mezarı başında yemin ettirilir. Bir daha hırsızlık yapmayacağına inanılır. Yalanı da bir şekilde işaret ederek çıkartırmış. Ayrıca, boğmaca, üşütme ve romatizma gibi hastalarına şifa bulmak amacıyla ziyaret edilir.
Adak olarak kurban kesilir ve yemek dağıtılır.

Menkıbeler: 1-) Köyün ağası hacca gitmiş. Hanımı içli köfte yapmış ve ağasını “çok severdi” diye anınca, çoban Mehmet “ver ben götüreyim” demiş. Şaka yapıyor sanmışlar, fakat eline verdikleri içli köftenin askerden dönen ağa tarafından anlattığına göre çoban Mehmet tarafından ona getirildiği söylenince ermiş olduğuna kanaat getirmişler.

2-) Hayvanlarını otlatmadan önce soyunup otların arasına diken var mı diye kontrol için yatarmış Üryan Baba. Üryan (Çıplak) adı buradan takılmıştır. 

3-) Çıplak Baba’nın ağaca zarar verilmemesini sağladığına inanılır. Türbesinin bulunduğu yerden isteyen istediğini götürebilir, ama bir ağaca zarar verirse başına büyük işler açılacağına inanılır.

Kaynakça: Ayşe Özcamus -Adıyaman Merkez ve Çevrelerindeki Adak Yerleri ve Uygulamaları -2007 / Nihat Aytürk – Bayram Altan – Türkiye’de Dini Ziyaret Yerleri- Altanoğlu – 1992

Taylan Köken












**********************************

Selçuk Üniversitesi/Seljuk University

ADIYAMAN ÜRYAN BABA EFSANES i’N N YÖREYE TOPLUMSAL
YANSIMALARI VE ÜÇ YEN ES METN
Yrd. Doç. Dr. Necdet TOZLU
Erzincan Üniversitesi Egitim Fakültesi

Özet
Bu makalede, Adıyaman’ın Anadolu cografyası ve tarihî bütünlügü içindeki yeri ve
önemi belirtilerek kadim dinî inanç ve kültürel zenginliklerine dikkat çekilmistir.
Adıyaman’ın Üryan Baba efsanesi ele alınmıs ve bu efsanenin yöre halkının genel yasam
biçimine yansıması üzerinde durulmaya çalısılmıstır. Ardından Üryan Baba efsanesinin
tahlil denemesi yapılarak yöre insanı üzerindeki etkileri yorumlanmıstır. Adı geçen
efsanenin yöreden derledigimiz üç yeni es metni efsane dünyamıza kazandırılmıstır. Söz
konusu efsanelerin yayılma alanları belirtilerek tip ve motif açısından Anadolu’daki diger es
metinleri ile karsılastırılmıs, bunların birçok yönden benzer özellik tasıdıgı görülmüstür.
Anadolu efsanelerindeki bu ortak motiflerin Anadolu kültürünün olusmasına katkısı da
anlatılmaya çalısılmıstır.
___________________________________
164 Necdet TOZLU

G R S
Efsanelerin temelinde yer alan inanç ve buna iliskin olgular, anlatıldıgı
toplumun niteligiyle ve o bölgenin ekonomik yapısıyla iç içe oldugu gibi; bireyin
kisisel gelisimini de yakından ilgilendirmektedir (Malinowski, 1998: 88). Herhangi
bir efsanenin dokusunda yer alan deger ve kavramlar genel nitelige sahip oldugu
oranda, uzak çevrelerde de yankı bulmakta ya da benzer anlatılar ortaya
çıkmaktadır. Zaman olarak ne kadar geriye gidilirse, efsanelerin özünde önemli
ölçüde ortak/evrensel vurguların bulundugu görülebilmektedir (Commelin,
1956:V, Aberle, 1961:382). Efsaneler arasındaki ortak temaların bulunmuslugu
pek çok bilim adamını sasırtacak kadar zengindir. Efsaneler, farklı toplumların dinî
inanç ve geleneksel yapıları arasındaki birlikteligi ortaya koyarken, bu anlatıların
bilim adına hiçbir kaygı tasımaksızın bilimsel niteligi haizligi kendiliginden
olusmaktadır. W.A. Haviland’ın deyimiyle “..efsane, bilimsel kavramlar içermeyen
kültür bilimidir” (Haviland, 2002:445) ve insanların hayat anlayıslarını ortaya
koymaktadır.
Yeryüzünün ilk uygarlık alanları içerisinde bulunan Anadolu, ilk çaglardan
günümüze sayısız efsanenin olustugu bir ülkedir. Bu ülke Asya, Orta Dogu ve
Avrupa arasındaki konumu itibariyle yeryüzü ortak anlatımlarının yaygınlasması
açısından önemli bir yere sahiptir (Begenç, 1974:3).
Adıyaman yöresi de, bulundugu konum itibarıyla Anadolu cografyası ve
tarihî bütünlügü içinde degerlendirildiginde; kadim dinî inanç alanları arasında bir
mekân üzerinde bulunmaktadır. Geleneksel tarım ve hayvancılıgın hâlâ agırlıkta
oldugu kent ve çevresinde, halkın genel yasam biçimi, insanların dinî kaynaklı
deger yargılarını da biçimlendirmistir. Bir baska ifadeyle, dinî deger olarak öne
çıkan “dogruluk”, “dürüstlük” gibi ahlakî olgular, bu kent ve çevresindeki
insanların sözlü anlatım ürünleriyle, özellikle efsaneleriyle bütünleserek yasatıla
gelmistir. Üryan Baba efsanesi de bunlardan biridir ve birçok deger içermektedir.
A. ÜRYAN BABA EFSANES ’N N TAHL L
Üryan Baba, eski devirlerde Adıyaman’da yasamıs bir hizmetkârdır. O,
tarım ve hayvancılıgın ana geçim kaynagı oldugu bir devirde, bir aganın yanında
hayvanların bakımından sorumludur. Jsine ve hayvanlara gösterdigi özen, farkında
olmadan onu veli mertebesine yükseltmistir. Açıga çıkmaması gereken bu sır, aga
tarafından ögrenilip ifsa edilince Üryan Baba da bu dünyadan göçmüstür.
Üryan’ın olaganüstü hallerine tanık olan ve ermisligini gören halk onun
kabrini kutsal mekân haline getirmistir. Üzerine bir türbe yaparak ziyaretgâha
dönüstürdükleri bu mekân, Adıyaman’ın Sarıharman köyündedir.
Adıyaman Üryan Baba Efsanesi’nin Yöreye Toplumsal Yansımaları ve Üç Yeni Es Metni ____1_6_5
Bu efsane, bir inanıs efsanesidir ve aynı zamanda özünde bir
olaganüstülügü barındırmaktadır. Kahramanın göz açıp kapama süresi içinde
hacca gidip gelme eyleminde olaganüstülük oldugu gibi, kahramanın ölümü de
olagan dısıdır. Hayatın normal akısı içindeki sebeplerle degil de, ermisligi açıga
çıkınca Üryan ruhunu teslim etmistir (Ek:1.A). Bu ölüm sekli de kahramana, halk
inanısında kutsallık kazandırmıstır.
Bir hizmetkâr, yasantısındaki dogruluguyla üstün bir mertebeye eriserek
öldükten sonra da halk nezdinde kutsallasmıstır. Agalık ve hizmetkârlık algısı,
insanlar arasındaki sınıf farkı bakımından bir uçurumdur. Ölüm bu farkı ortadan
kaldırmakta ve âdeta her seyi esitlemektedir. Yasantısında canlıları incitmeme
duyarlılıgı gösteren bir hizmetkâr, bir agadan daha üstün bir mertebeye
ulasabilmistir.
Bu efsanenin en önemli özelligi, “tayy-i zaman ve tayy-i mekân” denilen
en kısa zaman birimi içinde efsane kahramanının yer degistirmesidir (Devellioglu,
1980:1247, Cebecioglu, 2004:636). Bir baska ifadeyle; yerin ayakaltında
dürülmesi suretiyle uzak bir yere gayet hızlı gitme (Pala, 1995:526) olayıdır.
Burada sembolik anlatımın ve anlam kurgusunun çok basarılı bir örnegi ile karsı
karsıya kalınmaktadır. Kurgu, günümüz bilimkurgu anlatılarında ve
gösterimlerinde örnegi görülen bir tarzı andırmakla birlikte, muhteva ve mana
bakımından tamamen farklı bir zeminde gerçeklesmektedir. Günümüz bilimkurgu
anlatıları, bilimsel bulgularla yer ve zaman degisikligini senaryolastırır. Temelde
pozitivist bir bakıs açısı vardır. Esyanın basarılı kullanımı ve gösterimi, modern
bilimkurguların temel motifini olusturmaktadır. Oysa bu efsane anlatısında hiçbir
maddî araca ihtiyaç duymadan yalnızca nefis terbiyesi yoluyla olay
gerçeklesebilmektedir.
B. ÜRYAN BABA EFSANES ’N N MOT F YAPISI VE ES
MET NLER N KARSILASTIRILMASI
Anadolu’da ve baska cografyalarda da rastlanan ortak motifli anlatılar
içinde efsane türünün sayısız örnegiyle karsılasılmaktadır. Adıyaman’da anlatılan
efsanelere bu açıdan bakıldıgında; bazı efsanelerin yalnızca yöresiyle sınırlı kaldıgı
halde, bazılarının ülkenin çesitli yerlerinde, benzer anlatımlar içerisinde karsımıza
çıktıgını söylemek mümkündür. Ortak motifli bu efsanelerin çogunda sadece
kahramanın adı degismekte ama efsanenin dokusu ve ana motifi aynen
korunmaktadır.
Tayy-i zaman ve tayy-i mekân ortak motifli efsaneler bunların en yaygın
örnekleridir. Üryan Baba efsanesi de bunlardan biridir ve genis bir sahaya
yayılmıstır. Küçük farklılıklarla Anadolu’nun pek çok yerinde anlatılmakta olan bu
_________________________________________________________ 166 Necdet TOZLU
efsanenin yirmi kadar es metnini Gülensoy ve Sakaoglu yayımlamıstır (Gülensoy,
1992:103-104; Sakaoglu, 1997:181-183). Elbistan, Kahramanmaras ve Konya-
Lâdik’den derlenmis es metinlerini de Gönen’den ögrenmekteyiz (Gönen,
2007:173-175). Bu konuya iliskin kapsamlı bir bildiri sunan Simsek, kendi
tespitleriyle efsanenin yayılma alanlarını daha da zenginlestirmis ve bu efsanelerin
anlatıldıgı yerleri söyle sıralamıstır: Malatya, Adıyaman, Elazıg, Tunceli, Kayseri,
Sivas, Gaziantep, Erzurum, Kars, Bergama, Tokat, Mudurnu, Yozgat, Bursa, Agrı,
Konya, Usak, Mugla, Karaman, Hatay, Kadirli, Kozan, Adana, Diyarbakır,
Balıkesir, Kagızman, Sungurlu ve Koçarlı (Simsek, 2008:5). Bu Anadolu
kentlerinin yanı sıra Polonya gibi Dogu Avrupa’nın bir ülkesinde de bu efsanenin
aynen anlatıldıgı tespit edilmistir (Simsek, 2008:5, Sakaoglu, 2009:321-322).
Bu çesitlenmelerde efsanenin ana motifi sabit kalırken sadece hacdaki
kisiye götürülen yiyecegin türü degismektedir. Yiyecegin, yöresel bilinirlik yönüyle
yaygın olanlarından seçilmisligi de dikkat çekicidir. Bu yiyecekler yöreye göre
helva, köfte, içli köfte, güveç, bisi (yaglı çörek), mantı, süt, yogurt, pekmez, börek
ve sac böregi olabilmektedir. Hacı Musa efsanesindeki “teleme”(Ek:4) farklı bir
yemek çesidi olarak karsımıza çıkmaktadır. Polonya es metninde ise yemek
götürmek yerine, harçlıgı biten agaya “yol yardımı” yapmak seklindedir.
Dört Adıyaman efsanesinde de “hacca yemek götürme” motifi ortaktır.
Üryan Baba’nın ahıra girerek hayvanların incinmemesi için yapmıs oldugu
hizmetler ve agası ile bu vaziyette iken karsılasarak sırrının ifsa olması motifi diger
üç efsanede (Hacı Ali Baba, Mühürlü Tabak ve Hacı Musa) yer almamaktadır.
Hacı Ali Baba efsanesi ise “cenaze namazı” motifi ile diger üç efsaneden
ayrılmaktadır.
Bu efsanelerin hemen tamamında hacca giden kisi aga, yiyecek götüren kisi
de çoban veya hizmetkârdır. (bkz. Ek:1,2). Tarafımızdan derlenen Mühürlü Tabak
efsanesinde; oglu, hacdaki babasına (Ek:3), Hacı Musa efsanesinde ise; kardesi,
hacdaki agabeyine yiyecek götürmektedir (Ek:4). Bu durum, olayın isçi isveren
konumundan çıkartılıp aile fertlerinin baglılıgına geçmesi yönüyle bir farklılık arz
etmektedir. Benzer sekilde Kahramanmaras’taki Hafız Ali efsanesinde de eniste,
askerdeki kayınbiraderine köfte götürmektedir (Bozkurt, 2007:78).
Adıyaman’ın Üçgöz beldesinden “Hacı Ali Baba” halk arasındaki
söylenisiyle Haceli Baba (Ek:2), Belören kasabasından “Mühürlü Tabak” (Ek:3)
ve Olgunlar köyünden “Hacı Musa” (Ek:4) efsaneleri tarafımızdan derlenmis ve
bu alana üç yeni es metin kazandırılmıstır.
Adıyaman Üryan Baba Efsanesi’nin Yöreye Toplumsal Yansımaları ve Üç Yeni Es Metni ____1_6_7
Tablo 1: Derlenen Efsanelerin Karsılastırması
Efsanedeki
Kisinin Adı
Anlatıldıgı
Yöre
Hacdaki Kisiye
Götürdügü Yiyecek
Götüren kisi
Hacı Ali Baba Adıyaman Jçli köfte Hizmetkâr
Hüsün Bala
(Mühürlü Tabak)
Adıyaman Jçli köfte Oglu
Hacı Musa Adıyaman Teleme Kardesi
“Mühürlü Tabak” efsanesindeki “tabak” ve Usak’tan derlenen “Gayri
Müslim Bir Kız Hizmetçi” (Gülensoy, 1992:104) efsanesindeki “sahan” motifi de
ortaktır. Yalnız tabagın Kâbe’de mühürlenmis olması önemli bir ayrıntı olarak
görünmektedir.
C. ÜRYAN BABA EFSANES ’N N TOPLUMDAK  YANSIMALARI
Bu efsanenin yasatıldıgı yöredeki yansımaları dikkate alınarak analiz
edildiginde su hususlar dikkati çekmektedir:
1. Üryan Baba efsanesinin önemli bir özelligi hayvan sevgisi üzerinde
durmasıdır. Bu efsanede günümüzün modern toplumunda ya çok ihmal edilen ya
da bazı dernekler tarafından vaveylâlar kopartılarak abartılan hayvan sevgisinin
aslında Türk halk kültürü ve inanıslarında ciddi bir öneme sahip oldugu
görülmektedir. Efsanede daha ileri gidilerek, bu konuda duyarlı davrananların
velilik makamına yükselecegi vurgulanır. Hayvanın, sadece sömürülecek bir varlık
degil; aynı zamanda sevilmesi, oksanması ve incitilmemesi gereken bir canlı
oldugu hatırlatılır. Onun da bir can tasıdıgı, onun da rahatının düsünülmesi
gerektigi ögütlenir. Bu anlayısın topluma benimsetilmesi ve bu konuda duyarlılıgın
uyandırılması amaçlanmıstır.
2. Efsane, insanlara kendi mesleginde samimi olmayı, emanete ihanet
etmemeyi, güvenilir olmayı ve dürüst çalısmayı ögütlemektedir. Efsanedeki
hizmetkâr, herkesin güvenini kazanmıs birisidir. Jnsanların velayet makamına
çıkabilmesi ve anıtlasması bir manada ise baglılık, vazife bilinci ve hayvan
sevgisine baglanmaktadır. Agasının hizmetinde samimi bir duyguyla çalısan Üryan
Baba, bu davranısı ile manevî bir yükselmenin örnegini olusturmustur.
3. Alçakgönüllülügün erdem oldugu vurgulanmıs, Mevlana’nın “Tevazuda
toprak gibi ol” sözüyle örtüsen bir anlayıs islenmistir. Üryan’ın sahsından hareketle
alçakgönüllülügün içsellestirilmesi sezdirilmistir. Günümüzün iyi yasamak için her
_________________________________________________________ 168 Necdet TOZLU
yolu mubah sayan kaba, hoyrat anlayısı örtülü bir biçimde yerilerek; ince, nazik,
kırmayan, dökmeyen, kendisiyle ve toplumla barısık yasama bilinci özendirilmistir.
4. Efsanede, nitelik sorunu üzerinde düsünülmesi geregi de hatırlatılmıstır.
Jnsanın saygınlıgı ve mutlulugu önemli ölçüde özverili çalısma temeline
baglanmıstır. Üryan, karın tokluguna çalısmakta ama isini en iyi seviyede yapma
titizligini göstermektedir.
5. Manevî yükselme ile maddî yükselme arasındaki fark bu efsanede açık
bir sekilde ortaya konmustur. Üryan Baba, yaptıgı hizmeti ve verdigi emegi gizli
tutmustur. Gösteristen uzak yasamıs, meshur olma çabası içerisine girmemistir.
“Hizmet Allah içindir” ilkesine sonuna kadar baglı kalmıstır. Efsanede; basarısı,
manevî gücü ve vazife askı baska insanlar tarafından fark edilen, sırrı ögrenilen
Üryan Baba, bu dünyadan göçüp gitmektedir. Efsane, bu imajı sembolik bir dille
anlatmaktadır.
6. Dogruluk konusunda sembol haline gelmis Mehmet Üryan (Üryan
Baba) yörede manevî çekim merkezlerinden biri olmustur. Zira bu ziyaret, halk
arasında bir aklanma merkezi, anlasmazlıklarda çözüm yeri olarak görülmektedir.
Üryan Baba ziyareti, iftiraya ugrayanların, haksız yere suçlananların adeta umut
kapısıdır. Onun manevî huzurunda yemin etmekle gerçegin ortaya çıkacagına
inanılmaktadır. “Götürelim mi seni Üryan Baba’ya?”, “Üryan Baba’da yemin eder
misin?” sözleri toplumda sıkça duyulan tehdit algılı, gerçege davet içerikli ve
dogruluga zorlayan yaklasımlardır. Günümüzde de dogruluk ve dürüstlük adına
geçerliligini sürdüren bu tutum, yalan söylemenin, iftira etmenin, suçu gizlemenin
önünde korkulu bir engel olarak görülmektedir. Özellikle Adıyaman’ın köylerinde
bir kisi, herhangi bir konuda suçlanırsa, (hırsızlık, yalan, kundakçılık vs.) Üryan
Baba Türbesi’nde yemin etmeye davet edilir. Suç isleyen kisi, Üryan Baba
Türbesi’nde yemin etme cesareti gösteremez. Zira Üryan Baba’nın; iftira atanları,
suç isleyenleri, suçlarını gizleyenleri çarptıgına inanılır. Suçlular, daha ziyaret
yerinden ayrılmadan baslarına bir felaket geleceginden korkarlar.
7. Üryan Baba ziyaretinin etrafındaki agaçların kutsal olduguna inanılır.
Zira Üryan Baba, (Ek:1.B. anlatısında) son görüldügü yerde asasını yere vurup
kaybolmustur ve bu asa da agaca dönüsmüstür. “Küçük bir filizden gün geçtikçe
büyüyerek irilesen ve nihayet bir sebeple kuruyup çürüyen agaçla kendi hayatının
tabiî seyri arasında bir benzerlik ve paralellik gören insan, kutlu tanıdıgı her
mekânla agaç arasında münasebet kurmustur” (Ocak, 1983: 84). Bu ziyarette de
böyle bir anlayısın verdigi inançla, hiçbir agaç kesilmez ve zarar görmez.
Görüldügü gibi efsanenin de etkisiyle bölgede çevreci, dogayı koruyan ve seven
bir anlayısın gelismesi saglanmıstır.
Adıyaman Üryan Baba Efsanesi’nin Yöreye Toplumsal Yansımaları ve Üç Yeni Es Metni ____1_6_9
8. Bu efsanenin yörede bir baska tesiri kisi adlarına yansımasıdır. Üryan,
Adıyaman’da öylesine sevilmistir ki, günümüzde bile erkek çocuklara ad olarak
konulmaktadır. Bu bazen yalın halde ‘Üryan’ (Halk arasında “Öryan” olarak
telaffuz edilmektedir.) biçiminde, bazen de ikinci ad olarak “ brahim Üryan”, “
Mehmet Üryan” seklindedir. Böylece efsane kahramanı adlarda yasatılmaktadır.
9. Üryan Baba ziyaretinin iyilestirici özelligi de inançlar arasındadır. Çesitli
bedensel agrısı olan kisiler dertlerine derman bulma amacıyla kabri ziyaret eder ve
Üryan’ın manevî gücünden yardım dilerler. Ziyarete gelenler namaz kılar, dua
eder, dilek diler, adak adar ve kurban keserler.
D. SONUÇ
Bu çalısmada Üryan Baba esas olmak üzere dört Adıyaman efsanesi ele
alınmıs ve diger es metinleriyle birlikte degerlendirilmeye çalısılmıstır. Anadolu’nun
pek çok yerinde rastlanılan bu tip efsanelerde, kahramanın ermislik özelligi gizli
kaldıgı sürece yasadıgı, sırrının açıga çıkması durumunda ise ortadan kayboldugu
ya da öldügü görülmektedir. Bu durum derledigimiz efsanelerde de aynen tekrar
edilmis ve gelenek bozulmamıstır.
Efsaneler, ortak özellik olarak insanları dogruluga, dürüstlüge, alçak
gönüllülüge ve sevgiye davet ederler. Bunun yanında efsanelerin toplumun
inançlarına, âdetlerine ve törelerine onay saglayan itici bir güç oldugunu da
söyleyebiliriz. Bu anlamda Üryan Baba efsanesinin yöredeki etkileri irdelenmis;
hayvan hakkına saygı, yalan, iftira gibi kötü fiiller karsısında duyarlı olma ve
toplum barısını telkin etme yönünden faydaları belirtilmistir.
Günümüzde hayvan sevgisinin özellikle kedi-köpek baglamında asırıya
kaçtıgı düsünülebilir. Ancak, gerçek hayvan sevgisinin kültürümüzdeki köklü varlıgı
Üryan Baba efsanesinin derinliklerinde görülmektedir. Bu gibi efsaneler ile
topluma, asırlardan beri gelen “Yaratılanı hos gör Yaratan’dan ötürü” anlayısı
verilmek istenmistir.
Millî birlik, kültür birligiyle perçinlenir. Adıyaman efsanelerinin millî kültürün
parçaları oldugu tespitinden hareketle, ortak zihniyet dünyamızın olusmasına
katkıları üzerinde durulmustur.
_________________________________________________________ 170 Necdet TOZLU
Ortak motifli bu efsanelerin baskahramanları dürüstlük, çalıskanlık,
yardımseverlik ve alçakgönüllülük konularında erdemlerle donatılmıs kisilerdir.
Kültürümüzün dinamiklerinden olan veli mertebesindeki bu sahsiyetler hiçbir grup,
mezhep ve tarikat farkı göstermeksizin toplumun üzerinde birlestigi manevî
kaynaklardır. Toplumsal birlikteligin saglanmasında ortak deger olan Üryan Baba,
Haceli Baba ve Hacı Musa gibi sahsiyetlerin, yörelerinde bu birligin devamına
katkıları üzerinde durulmustur.
Bu efsanelerde görülen tip ve motif birligi, milletimizin ortak hafıza ve gönül
birligine isaret etmektedir. “Milletler, kültürel degerlerine sahip çıkıp birlik ve
beraberliklerini korudukları sürece ayakta dururlar. Birlik ve beraberligin
korunması da; geçmise saygı göstermekle; ortak dile, dine ve bayraga sahip
çıkmakla; örf, âdet, gelenek ve göreneklere baglı kalmakla ve bunları yasatmakla
mümkündür” (Simsek, 2008:9).
Çalısmanın sonunda efsane dünyamıza Üryan Baba efsanesi ile aynı tip ve
motifte simdiye kadar yayımlanmamıs üç yeni es metin kazandırılmıstır.
EKLER
Derlenen efsane metinleri:
EK 1.A. ÜRYAN BABA EFSANES
Adıyaman’ın merkeze baglı Sarıharman köyünde zenginligiyle bilinen bir
köy agası ve onun tarlalarını sürüp eken, hayvanlarını otlatıp bakımını yapan
hizmetkârları vardır. Bu hizmetkârlardan biri de Mehmet Üryan’dır. Mehmet
Üryan, diger hizmetkârlardan çok farklıdır; çünkü dogrulugu, dürüstlügü ve sözüne
güvenilirligi herkesçe bilinmektedir.
Üryan, ilgilendigi hayvanları âdeta insan gibi görmekte, onlarla dertlesip
konusmakta ve onların dertlerine derman olmaya çalısmaktadır. Aksamları
hayvanları köye getirdiginde ahıra giren Üryan, gizlice kıyafetlerini çıkarır, üryan
(çıplak) bir sekilde, zayıf bedeniyle boydan boya yuvarlanarak ahırın zeminini
yoklar. Eger vücudunu inciten bir tümsek yahut bir engel varsa orayı derhal
temizler ve düzeltir. Çıplak vücudu zeminde yuvarlanırken herhangi bir acı
duymazsa hayvanlar da rahat eder diye düsünür ve hayvanları ahıra alır.
Adıyaman Üryan Baba Efsanesi’nin Yöreye Toplumsal Yansımaları ve Üç Yeni Es Metni ____1_7_1
Köyün agası, hayvanları meradan getirdigi her aksam, onlardan önce ahıra
girip uzun süre çıkmayan azabın durumundan süphelenir. Hiçbir sebep yokken
hayvanlardan önce ahıra girmesinin ve uzun süre dısarı çıkmamasının nedenini
anlamak için azabı takibe baslar.
Hizmetkâr, yine bir aksamüstü ahıra girer ve her aksam yaptıgı isi
tekrarlamaya baslar. Arkasından aga ahıra girer ve azabın yerde üryan bir sekilde
yuvarlandıgını görür. Üryan Baba, yapmıs oldugu isin aga tarafından ögrenildigini
anlayınca oracıkta ruhunu teslim eder. Türbesi Sarıharman’dadır.
EK 1.B. ÜRYAN BABA’YA A T B R D GER EFSANE DE SÖYLED R:
Üryan Baba, Sarıharman köyünde bir aganın yanında hizmetkârdır. O,
isinde gösterdigi titizlik ve dikkat yanında çevreye olan saygısı ve dürüstlügüyle
tanınır, sevilir.
Zaman gelir, aga hacca gider. Geride kalanlar gündelik isleriyle
ugrasmaktadırlar. Bir gün aganın hanımı içli köfte yapar. Sofrada yemek
yenmekteyken, aganın hanımı: “Aga içli köfteyi çok severdi, burada olsa simdi nasıl
yerdi,” der. Üryan Baba da: “Hanımım doldur bir tabak, götüreyim agama,” der.
Aganın hanımı, azabın doymadıgını ancak utandıgı için yemek
isteyemedigini düsünür. Bir tabagı içli köfte doldurur ve azaba verir.
Aga, bu sırada Kâbe’de namaz kılmaktadır. Namazı bitirip çıktıgında bir de
ne görsün; Üryan Baba karsısında durmaktadır. Aga, bu duruma pek sasırır. Hele
bir de Üryan Baba’nın elinde bir tabak dumanı üstünde sıcak içli köfteyi görünce,
daha da artar saskınlıgı. Aga, afiyetle karnını doyurur, tabagı Üryan Baba’ya verir
ve vedalasırlar.
Aganın hanımı, Üryan Baba’dan bos tabagı aldıgında tebessümle sorar:
“Aga begendi mi içli köfteyi?”
Günler sonra Aga hacdan döner. Allah kabul etsine gelen misafirlere: “Beni
degil, Üryan Baba’yı kutlayın, asıl hacı odur,” diyerek basından geçeni anlatır.
Sırrı ögrenilen Üryan Baba, köyün yakınlarındaki bir yerde elindeki asasını yere
vurarak birden bire ortalıktan yok olur. Asası da koca bir çınara dönüsür.
Sarıharman köyünün batı cephesinde türbesi bulunan Üryan Baba, yogun
bir sekilde ziyaret edilmektedir ( B.P.).
_________________________________________________________ 172 Necdet TOZLU
EK 2. HACI AL  BABA EFSANES
Ali Baba (Haceli Baba), Besni’nin Üçgöz (Sofraz) beldesinde bir aganın
yanında kâhyadır. Mevsime göre her isi görmekte, her zorlugun üstesinden
gelmektedir. O, herkes tarafından sevilen; mertligine, sözüne güven duyulan
birisidir. Agasının gözünde de Ali Baba’nın yeri bir baskadır.
Vakit gelir aga, hacca gider. Aradan bir hayli zaman geçer. Bu günlerden
birinde aganın hanımı içli köfte yapar. Sofra kurulur ve yemek yenme esnasında
hanım: “Ah! Aga da pek severdi içli köfteyi. Keske o da burada olsaydı da,
yeseydi,” der. Ali Baba, derhal ayaga kalkar: “Hanımım doldur bir tabak, ben
agama verip de geleyim,”der.
Hanım, kâhyanın doymadıgını, utancından yemek isteyemedigini ve bu
yolu seçtigini düsünse de tabagı içli köfte doldurup verir. Ali Baba bir solukta
agasının yanına varır ve henüz dumanı üstündeki içli köfteyi ikam eder. Tabagın
altı hâlâ sıcaktır. Aga, bir güzel karnını doyurur ve hem pisirene hem de getirene
dualar eder.
Zaman geçer, hac görevi tamamlanır ve herkes memleketine döner. Aga da
evindedir. Kendisine, “Allah kabul etsin, hayırlı olsun,” demeye gelen
komsularına: “Beni degil komsular, Ali Baba’yı tebrik edin, gerçek hacı odur,”
diyerek durumu anlatır. O, artık Hacı Ali Baba’dır.
Aradan zaman geçer ve köy halkı Hacı Ali Baba’yı sınamak ister. Saglıklı bir
adamı tabut içine koyarlar ve Hacı Ali Baba’dan cenaze namazını kıldırmasını
isterler. Hacı Ali Baba, olmaz molmaz derse de kurtulamaz köylünün elinden.
Geçer tabutun basına, cemaate dönerek: “Komsular, ölü niyetine mi kıldıralım,
diri niyetine mi?” diye sorar. Köylüler hep bir agızdan: “Hacı Ali Babaya bak;
diriye cenaze namazı olur mu? Ölü niyetine kıldıracaksın,” derler. O da: “Günah
benden gitti,” der ve cenaze namazı için kaldırır ellerini tekbire: “Er kisi niyetine,
Allahuekber!…”
Adıyaman Üryan Baba Efsanesi’nin Yöreye Toplumsal Yansımaları ve Üç Yeni Es Metni ____1_7_3
Namaz bittikten sonra köylüler tabutu açarlar, bir de ne görsünler; tabutun
içindeki adam ölmüs. Köy halkı, Hacı Ali Baba’nın arkasına düser ve kovalamaya
baslar. Son gördükleri ve tam ona yetisecekleri yerde yer yarılır, Hacı Ali Baba
yerin içine geçip sırrolur. Yalnızca bir terligi dısarıda kalmıs ki, bu terligin hâlâ
durdugu söylenir. Hacı Ali Baba’nın son görüldügü yere, aynı halk bu defa
türbesini yaptırmıstır ( B.D.).
Bugün Hacı Ali Baba Türbesi, insanlar tarafından yogun bir sekilde ziyaret
edilmektedir. Hastalıklara sifa umulan, beklentiler için niyet tutulan, topragından
alınarak çok az miktarda çignenen ve isteklerin gerçeklesecegine inanılan önemli
bir ziyarettir.
EK 3. MÜHÜRLÜ TABAK EFSANES
Bundan yaklasık 200 yıl önce Belören beldesinde oturan Ahmet Efendi
hacca gitmeye karar vermis, o günün zor sartlarında esegiyle yola koyulmus ve
nihayet Kâbe’ye ulasmıstır.
Bu arada Ahmet Efendi’nin karısı ve oglu Hüsün Bala, kasabada gündelik
yasamlarını sürdürmektedir. Bir gün aksam yemeginde içli köfte yapılmıs ki, bu
yemegi Ahmet Efendi çok severmis. Hüsün Bala, annesinin içli köfte yaptıgını
görünce: “Ana bir tabaga köfte koy da babama verip geleyim,” demis.
Annesi, onun dalga geçtigini sanarak oralı bile olmamıs, hatta biraz da
kızmıs Hüsün Bala’ya.
Annesinin kendisine aldırmadan namaza durdugunu gören Hüsün Bala,
eline aldıgı tabaga köfte doldurup Kâbe’de namaz kılan babasının önüne bırakıp
geri dönmüs. Yaptıgını da bir güzel anlatmıs annesine, ama annesi ona
inanmamıs.
Hüsün Bala’nın babasına gelince; o, içli köfte dolu tabagı ve Hüsün Bala’yı
karsısında görünce pek sasırmıs. Karnını doyurmus, fakat bu olaya köylülerin
inanmayacagını düsünerek tabagı Mekke’de götürüp mühürletmis.
_________________________________________________________ 174 Necdet TOZLU
Günler sonra Ahmet Efendi, köye döndügünde kendisini karsılamaya gelen
köylülere: “Beni degil, oglum Hüsün Bala’yı karsılayın,”demis ve tabagı gösterip
olup biteni anlatmıs, ama ona da kimse inanmamıs. Bu arada Hüsün Bala da
birdenbire ortadan kaybolmus, onu bir daha ne gören ne de bilen olmus.
Ahmet Efendi’nin getirdigi “mühürlü tabak” hâlâ ailenin fertlerinde
bulunmaktadır (H.Y.).
EK 4. HACI MUSA EFSANES
Hacı Musa, Adıyaman merkeze baglı Olgunlar köyünde bir tepenin
üzerindeki yesil boyalı iki odadan olusan küçük bir türbede yatmaktadır. Köyün
mezarlıgı bu türbenin yanındadır. Hacı Musa, vaktiyle bu köyde yasamıs, çiftçilik
ve hayvancılıkla ugrasmıs, herkesin de güvenini kazanmıs biridir. Jsinde dürüst,
alısverisinde hilesiz, iyi yürekli bir adamdır. Onun asıl farklı yanı gönlünü Hakk’a
baglamıs olmasıdır. Musa’nın, kendi gibi degerli bir de agabeyi vardır. Vakit gelir
agabey hacca gider. Orada canı “teleme”1 çeker. “Ah! Olsa da yesem,” diye
içinden geçirdigi anda karsısında kardesi Musa’yı görür. Musa, elindeki bir tas
telemeyi agabeyine ikram etmis ve ortadan kaybolmustur.
Aradan günler haftalar geçer, hacılar memleketlerine dönmege baslar.
Agabey de köyüne döner ve âdet oldugu üzere köylü tarafından karsılanır.
Kendisini kutlamak isteyenlere agabey: “Beni degil Musa’yı görün, onun elini
sıkın, gerçek hacı odur,” der ve olayı anlatır. Sırrı ifsa olan Musa, o gün ruhunu
teslim eder ve köy yakınındaki bu küçük tepeye defnedilir (E.G.).
Hacı Musa’nın türbesi çesitli dilekler yanında hastalıklara sifa niyetiyle de
ziyaret edilir. Türbeden alınan ve adına “ziyaret tası” denilen küçük taslar,
bulundugu yeri veya tasıyan kisiyi korudugu inancıyla saklanır.
__________
1 Teleme, Adıyaman’da yöresel bir yemek adıdır. lkbaharda incir agacının filizi kesilerek sıcak
keçi sütünün içine atılır. Otuz dakika kadar beklemeye bırakılır. Süt, mayalanarak katılasır.
Farklı bir tadı vardır.
Adıyaman Üryan Baba Efsanesi’nin Yöreye Toplumsal Yansımaları ve Üç Yeni Es Metni ____1_7_5
KAYNAKLAR
ABERLE, David F., (1961), “Culture and Socialization,” in Psychological
Anthropology: Aproaches to Culture and Personality, (edited by F. Hsu.
Homewood): Dorsey Pres.
BEGENÇ, Cahit, (1974), Anadolu Mitolojisi, Jstanbul: MEB.
BOZKURT, Seyfi, (2007), Kahramanmaras Efsaneleri, Konya: Selçuk Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamıs yüksek lisans tezi).
CEBECJOGLU, Ethem, (2004), Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlügü,
Jstanbul: Anka Yay.
COMMELJN, P., (1956 ), Mithologie / Grecque et Romaine, Paris: Classıques Garnier.
DEVELLJOGLU, Ferit, (1980), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Sözlük, Ankara:
Dogus Matbaası.
GÖNEN, Sinan, (2007), “Tayyimekân ve Tayyizaman Baglamında Lâdikli Ahmet
Aga Jle Jlgili Efsanelerin Çözümlenmesi”, Millî Folklor, S.76.
GÜLENSOY, Tuncer, (1992), “Tunceli Efsanelerinin Tip-Motif Yapısı Jle ‘Munzur
Efsanesi’nin Anadolu Varyantları”, 4. Milletlerarası Türk Halk Kültürü
Kongresi Bildirileri, C.2, Ankara.
JNÖNÜ ÜNJVERSJTESJ, (1990), Efsanelerimiz / 4nönü Ünv. Efsane Yarısması,
(hzl. Cahit Kavcar- Mehmet Yardımcı), Malatya: Jnönü Ünv. Basımevi.
MALJNOWSKJ, Bronulaw, (1998), 4lkel Toplum, (çev. Hüseyin Portakal), Ankara:
Öteki Yay.
HAVJLAND, William A., (2002), Kültürel Antropoloji, (Çev. H. Jnaç – S. Çiftçi),
Jstanbul: Kaknüs Yay.
OCAK, Ahmet Yasar, (1983), Bektasî Menâkıbnâmelerinde 4slam Öncesi 4nanç
Motifleri, Jstanbul: Bayrak Yayımcılık.
PALA, Jskender, (1995), Ansiklopedik Divan Siiri Sözlügü, Anlara: Akçag Yay.
SAKAOGLU, Saim, (1989), 101 Anadolu Efsanesi, Ankara: Kültür Bakanlıgı Yay.
SAKAOGLU, Saim, (1997), “Bir Efsane, Jki Tip, Bir Motif: Seyh Bilecan ve Memik
Dede Efsaneleri”, Selçuk Ünv. Türkiyat Arastırmaları Dergisi, S.4.
SAKAOGLU, Saim, (2009), “Polonya Türklerinden Bir Efsane” Efsane
Arastırmaları, Konya: Kömen Yayınevi.
SJMSEK, Esma, (2008), “Munzur’dan Amanoslara / Çoban Menkabelerine
Yansıyan Birliktelik”, Vll. Hatay Tarih ve Kültür Sempozyumu,
Yayımlanmamıs Bildiri, Hatay.
_________________________________________________________ 176 Necdet TOZLU
SÖZLÜ KAYNAKLAR
Kaynak Kisiler
Adıc- Soyadı Kimden Derledigi Dogum Yeri Yas Meslegi
Ögrenim
Durumu
Bahri PEKTAS (B.P.) Zeliha BERK Adıyaman 75 Ev Hanımı Jlkokul
Bilal DEVRAN (B.D.) Mehmet DEMJR Adıyaman 58 Çiftçi Jlkokul
Halit YILDIRIM (H.Y.) Sultan YILDIZ Adıyaman 65 Ev Hanımı Jlkokul
Emine GÜLTEKJN (E.G.) M.Emin GÜLTEKJN Adıyaman 3 Emekli Jsçi Jlkokul

ZİNDAN HAN BABA CAFER TÜRBESİ

ZİNDAN HAN BABA CAFER TÜRBESİ
Zindan Han. Bir zamanlar İstanbul’un en meşhur ziyaretgâhlarından biri idi.
Halen uzak yakın demeden bu mekanda medfun olan mübarek zatları ziyarete gelenler var.

Kaynaklarda “Baba Cafer, Seyyîd Baba Cafer, Cafer-i Ensârî, Cafer-i Sâdık” gibi isimlerle anılmıştır.
Baba Cafer hakkındaki rivayetlerin kaynağı Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sidir.
İmam-ı Hüseyin (r.a.) soyundan olup Abbasi halifelerinden Harunü’r-Reşid döneminde (786-809) Şeyh Maksud ile birlikte elçilik vazifesiyle Bizans’a gönderilmiştir.

Baba Cafer ve Şeyh Maksud, Bizans İmparatoru I.Nikeforos tarafından kabul edilmişlerdir.
O sırada Bizanslılarla Müslümanlar arasında bir çatışma çıkmış, çok sayıda Müslüman öldürülmüş ve cesetleri de meydanda bırakılmıştı. İmparatorla görüşme sırasında bunun hesabını sormak isteyen Seyyid Baba Cafer, bugün mezarının bulunduğu yerin yanındaki zindana hapsedilir ve daha sonra da zehirlenerek şehid edilir.




Önce şâhid, sonra şehit
Burada medfun olanlardan bir diğeri de Muhtedi Alî Efendi, Baba Alî, Çoban Alî Dede, Zindancı Alî
Baba isimleri ile yad edilen bir zattır. Baba Ali, zindanda bulunduğu sırada Baba Cafer’in kerametlerine
şahid olmuş ve akabinde Müslüman olarak Ali ismini almıştır. Vaziyete sinirlenen Bizans İmparatoru, Baba
Cafer ile birlikte Ali Baba’yı da öldürtmüş ve aynı yere defnettirmiştir.
Evliya Çelebi’nin rivayetlerini bazı bilgiler ekleyerek Mecmuâ-i Tevârih adlı eserinde tekrar eden Hafız Hüseyin Ayvansarayi, Hayri adlı bir şairin Baba Cafer menakıbını manzum bir hale getirdiğini belirterek yirmi sekiz beyitten oluşan manzumeyi de kaydetmiştir.

Kara Zindan
Eski İstanbul Ticaret Odası ile Galata köprüsü arasındaki Haliç kıyısında yüksekce bina... Evet burası “Baba Cafer Zindanı”. Baba Cafer'in türbesinin üst kısmında bulunan hapishaneye bu ad verilmiş.
Vaktiyle buraya sivil ve bazen de asker, özellikle yeniçeri zümresinden katil, hırsız, borç ve zina hükümlüleri gibi âdi suçlular hapsedilirmiş.

Türbedar Abdurrauf Samedani
Zindan Han’ı biraz geçtikten sonra, Ahi Çelebi Cami’nin hemen yanında küçücük bir türbe göze
çarpmaktadır. Sonradan inşa edilen türbede Şeyh Seyyid Abdurrauf Samedani medfundur. Rivayete göre
Hazret-i Peygamberin (s.a.v.) soyundan, Seyyid Baba Cafer’in evladlarındandır. Dedesi Seyyid Baba
Cafer’in Zindan Kapısı dahilinde defnedilmiş olduğunu bildiği için Fatih Sultan Mehmed Han ile Edirne’den
üçbin müridi ile gelip aman vermeyerek zindan içinde medfun bulunan dedesi Baba Cafer’in kabrini ziyaret
etmiştir. Kendi yeşil tacını Baba Cafer Hazretlerinin mübarek başı yerine koymuştur. İstanbul şehrinin
fethinden sonra da yetmiş sene kadar Baba Cafer türbesinde türbedarlık vazifesini ifa etmiştir. Şeyh
Abdurrauf Samedani Hazretleri vefat ettiği zaman Fatih Sultan Mehmed Han’ın oğlu Sultan Bayezid-i Veli
onun ruhu için bütün zindanda olanları serbest bıraktırdı. Şeyhin cenazesine bizzat padişah Sultan II.Bayezid
da katılmıştır. Türbede, Abdurrauf Samedani’nin yanı sıra Bekri Mustafa’nın da kabri bulunmaktadır.


Eminönü’nde, bir zamanlar tarihi yarımadayı kuşatan surlardan geriye  sadece Zindankapı ve Zindan Han’ın arkasındaki kule kalmıştır. Kule, Baba Cafer Kulesi adıyla bilinir. Baba Cafer (Peygamber soyundandır), Harun-el Reşid’in Bizans imparatoruna gönderdiği elçiydi. Diplomasi saygısı olmayan imparator onu bu kulede hapsetmiş ve Baba Cafer burada vefat etmiştir. Fetihten çok sonra mezarı kulenin ikinci katında bulunmuştur. Mezarın verdiği kutsal havaya rağmen Osmanlılar da kuleyi uzun zaman hapishane olarak kullandılar. Burası bir zaman kadınlar hapishanesi, daha uzun zaman da borçlular hapishanesi olarak kullanıldı. Borçlular pencerelerden bağırıp yalvarır, arada bir hayırsever biri de borçlarını ödeyip içlerinden birini kurtarırmış. Bu bölge hâlâ Zindankapı adıyla anılır.

ali gazi baba türbesi

ali gazi baba türbesi

               içerenköy





AKBABA SULTAN





stanbul – Beykoz – Akbaba köyü beykoz ilçesine 7 km uzaktadır.İstanbul Avrupa yakasından gelirken FSM köprüsünden sonra ilk çıkış olan kavacık sapağından girdikten sonra beykoz yoluna doğru devam ediyoruz. Sonra Tokatköy tabeleasını takip ediyoruz.Sol tarafta akbaba hz.
Akbaba Sultan , Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinde yanında bulunan kişilerdendir. Daha sonra Akbaba Köyü ‘ne yerleşmiş ve burada yaşamıştır. Adına yaptırılan camide türbesi bulunmaktadır.Adı Ak Mehmed olup Buhara’lıdır.İstanbul’un fethi ile ilgili hadisten payına düşeni alabilmek için yaya olarak Buhara’dan yola çıkar Fatih’in yanına gelerek onun teveccühünü kazanarak hocaları arasına katılır.
İstanbul’un kuşatması uzayınca Fatih endişelenir ancak Hocası Akşemseddin ile Ak Mehmed’e Fetih mana aleminde müjdelenince durumu Fatih’e bildirirler.Fetihten sonra Fatih’ten izin alarak bugünkü bulunduğu vadide kendine bir ibadethane yaptırarak vefatına dek burada kalır ve buraya defnedilir.
Fatih sık sık halını hatırını sordurur,avlanma esnasında bulunduğu alanda Tokat kalesinin fethiyle Tokat adını verdiği köyle birbiribe çok yakındır.Ak Mehmed adını verdiği Beykoz Akbaba köyünde kendi yaptırdığı ibadethanenin yanında bulunmaktadır.

Deryâ-i Ali Baba




Deryâ Ali Baba

Anadolu velîlerinden. On beşinci yüzyılda yaşadı. İsmi Ali olup, İstanbul'un fethi sırasında orduda Sakabaşı olarak vazîfe yaptığı için SakaAli Baba veya Deryâ Ali Baba diye meşhur olmuştur. Doğum yeri, doğum ve vefât târihi bilinmemektedir. İstanbul'da vefât etti. Türbesi, İstanbul Kazlıçeşme'dedir.

Canını, malını Allahü teâlânın yüce dîni olan İslâmiyeti yaymak, insanların dünyâ ve âhirette saâdete, mutluluğa ermelerine vesîle olmak için fedâ etmeye hazır olan Deryâ Ali Baba'nın hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. Ancak Anadolu'da yetiştiği ve Fâtih Sultan Mehmed Hanın İstanbul fethi için hazırladığı ordunun Sakabaşısı yâni Sucubaşısı olduğu bilinmektedir.

Fâtih Sultan Mehmed Han, İstanbul'u küffâr elinden kurtarmak üzere kuşatmıştı. Fetih ordusu İstanbul surlarına dayanmış, Fâtih Sultan Mehmed Han fethin gerçekleşeceği zamânı sabırsızlıkla bekliyordu. Leşker-i duâ adı verilen duâ ordusu âlimler ve velîler, fetih için gözyaşı dökerek duâ ediyorlardı. Kır atının üstünde heybet ve celâdetle duran genç hükümdâr, orduyu şevke getirici konuşmalar yapıyordu. Etrâfa dalga dalga yayılan ordu, Feth-i mübînin gerçekleşmesi için canla başla çarpışıyordu. Şehir düşmek üzere idi. İşte tam bu kritik zamanda ordunun arasında; "Ordu susuz kalmak tehlikesiyle karşı karşıya, kuyular boş, çeşmeler akmıyor." şeklinde bir söylenti yayılmaya başladı.

Bu kötü haber kısa zamanda her tarafta yayıldı. Ağızdan ağıza, kulaktan kulağa yayılan bu söylenti nihâyet genç pâdişâhın kulağına kadar geldi. Bu haber üzerine genç pâdişâhın yüz hatları bir anda değişti. Etrâfında bulunan vazîfelilere hitâb ederek; "Tez gidin Sakabaşını bana getirin!.." dedi. Vazîfeliler hemen gidip Sakabaşı Ali Efendiyi genç pâdişâhın huzûruna getirdiler. Yüzünden nûr akan, hafif beli bükük Ali Efendi sırtında kırbası olduğu hâlde Fâtih Sultan Mehmed Hanın huzûruna girdi. Pâdişâh ne kadar telaşlı ve üzüntülüyse, Saka Ali Efendi de o kadar soğukkanlı ve sâkin duruyordu. En ufak bir endişe izi taşımıyor, her zamanki gibi tebessüm eder bir hâlde pâdişâhın yüzüne bakıyordu. Pâdişâh onun böyle kritik bir anda gâyet sâkin ve aldırmaz bir durumda olduğunu görünce iyice celâllendi ve şöyle seslendi:

"Olanlardan haberin yokmuş gibi duruyorsun Ali Efendi!.. Ordu susuz kalmış, asker susuzluktan kırılıyor. Neden gerekli tedbiri almazsın da bizi müşkil hâle düşürürsün? Şimdi ne olacak. Bu hâle nasıl çâre bulacağız?"

Sakabaşı Ali Efendi gâyet sâkin ve tebessüm ederek; "Devletlü pâdişâhım! Merak etmeyiniz. Su çok." diye cevap verdi. Onun bu hâli karşısında daha da hiddetlenen genç pâdişâh; "Su çok mu dersin? Alay mı edersin sen askerle? Ordu susuzluktan kırılırken ne biçim laf edersin?" Sultanın iyice öfkelendiğini ve üzüldüğünü gören Sakabaşı Ali Efendi, arkasını pâdişâha dönüp, sırtındaki su kırbasını pâdişâhtan tarafa çevirdi ve; "Ben yalan söylemem sultanım. Bakın isterseniz ne kadar çok suyumuz var." dedi.

Sakabaşı Ali Efendinin bu sözünden pek bir şey anlamayan Fâtih Sultan Mehmed Han, Ali Efendinin sırtındaki kırbanın içine baktı. Bir de ne görsün? Kırbanın içinde bir deryâ büyük bir okyanus görünmekte. Göz alabildiğine uzanan su, bir değil, binlerce orduyu doyuracak kadar çok. Gözlerine inanamayan genç pâdişâh, yanında bulunanlara da kırbanın içine bakmalarını emretti. Sırasıyla kırbanın içine eğilip bakan vezirler, kumandanlar ve diğer vazîfeliler de büyük bir şaşkınlık ve hayret içinde aynı manzarayı gördüler.

Olanların, Allahü teâlânın velî kullarına ihsân ettiği bir kerâmet olduğunu anlayan genç pâdişâh, su bulunmasına rağmen askerin susuz bırakılmasından maksadın ne olduğunu birden kestiremedi. Sakabaşı Ali Efendiye dönerek; "Su bulunmasına rağmen nedir senin bu yaptığın?" diye seslendi. Pâdişâhın daha fazla gazaplanmasından çekindiği için olanları tek tek anlatmaya başladı:

"Ey cihan pâdişâhı! İstediğin kadar su işte burada. Fakat ben askere suyu doyumluk veremiyorum. Çünkü onlar kahramanca savaşıyor, yorulup terliyorlar. Eğer istedikleri kadar suyu versem hepsi hastalanıp yatacaklar. Sonra da zaferimiz tehlikeye düşecek düşüncesiyle böyle yapıyorum." dedi.

Sakabaşı Ali Efendinin ârifâne sözleri ve kerâmeti karşısında söyleyecek söz bulamayan Fâtih Sultan Mehmed Han, saygı ve muhabbet dolu nazarlarla ona bakmaya başladı.

Kerâmet göstermekten kaçındığı halde, kerâmetinin ortaya çıktığını gören Sakabaşı Ali Efendi, sırtındaki kırbayı hızlıca yere bıraktı. Başta pâdişâh olmak üzere bütün vezirlerin ve âlimlerin hayret dolu bakışları arasında kırbanın düşüp parçalandığı yerde bir su kaynağı ortaya çıktı. Şırıl şırıl akan bu pınardan ordunun su ihtiyâcı giderildi. Bu hâdise üzerine Fâtih, Sakabaşı Ali Efendiye Deryâ Ali Baba ismini verdi.

Olanlardan son derece memnun olan Fâtih Sultan Mehmed Han, yüksek bir velî olduğunu anladığı Deryâ Ali Baba'ya; "Ne murâd edersin ey Deryâ Ali! İste ki verelim." dedi.

Deryâ Ali Baba'nın bu dünyâ ile ne alâkası olabilirdi. O, gönlünü yüce Rabbine bağlamış, Hakk'ın zikriyle ömrünü geçirmekteydi. O, görünen deryâlarda değil, ilâhî aşk deryâsında gark olmuştu.

Fâtih Sultan Mehmed Han, fetihten sonra büyük bir velî olan Sakabaşı Deryâ Ali Dede'yi unutmadı. Ona şimdi Kazlıçeşme'nin kurulu bulunduğu yerde geniş bir arâzi tahsis etti. Uzun yıllar burada yerleşen, İslâm dînine ve müslümanlara hizmet etmeyi tek gâye edinen Deryâ Ali Baba, Fâtih Sultan Mehmed Hanın saygı ve muhabbet duyduğu kimselerden oldu. Zaman zaman ziyâret eden Fâtih Sultan Mehmed Han ona ve sevenlerine iltifât ve ihsânlarda bulundu.

Uzun yıllar civârın en sevilen kişisi olarak yaşayan Deryâ Ali Baba; kendisine tahsis edilen arâziyi sağlığında vakfetti. Yakınlarına da; "Bunlardan fakir fukara sebeplensin." diye vasiyette bulunduktan sonra vefât etti. Bugünkü Kazlıçeşme otobüs durağının yanındaki türbeye defnedildi. Türbesi, sevenleri ve çarşı esnafı tarafından ziyâret edilmektedir

HÜSEYİN GAZİ TÜRBESİ..DİVRİĞİ

HÜSEYİN GAZİ TÜRBESİ
Hüseyin Gazi’nin mezarı, Divriği ilçesine hakim Iğımbat dağının zirvesinde olduğuna inanılır.. Divriği ilçesi bu dağın eteklerinde yer alır.
26243769.jpg
Hüseyin Gazi’nin mezar taşı kitabesine Latin alfabesiyle “Aslen Medineli olan Battal Gazi’nin babası Hüseyin Gazi burada yatar. Doğum yeri Malatya olup, harp ederken Divriği’de şehit olmuştur.” sözleri yazılmıştır.
turbe.jpg

Tuzak Köyü Türbesi / Akkuş - Ordu

Tuzak Köyü Türbesi / Akkuş - Ordu
İlimiz Akkuş ilçesi Tuzak Köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır.
 
Tuzak Köyü Türbesi İlimiz Akkuş ilçesi Tuzak köyünde bulunan 7,5x5 m. Ebadında dikdörtgen planlı türbedir. Derviş Mehmed adında bir zata ait olduğu bilinmektedir. Ahşap yapıda olup, iki kısımdan oluşmaktadır.

SİVAS’TA YATMAKTA OLAN HORASAN MERKEZLİ ANADOLU ERENLERİ


SİVAS’TA YATMAKTA OLAN HORASAN MERKEZLİ ANADOLU
ERENLERİ
Yrd. Doç. Dr. Doğan KAYA*
(Türkiye)
Yüzüölçümü itibariyle Türkiye’nin ikinci büyük ili, mezralar hariç 1285 köyüyle
Türkiye’nin en fazla köyüne sahip olan Sivas, yüzyıllar boyu pek çok kültüre beşiklik
yapmış bir yöremizdir.
1071 Malazgirt zaferinden sonra akın akın, literatürde Diyar-ı Rum olarak
adlandırılan Anadolu’ya gelen Horasan erenleri, Sivas yöresinde de faaliyet göstermişler;
halkın üzerinde Ahmet Yesevî düşüncesini hakim kılmaya çalışmışlardır. Anadolu’nun
Onların gayretleri sayesindedir ki, Anadolu hatta Rumeli, manen fethedilmiş, böylece
gelecek için sağlam zemin hazırlanmıştır.
Anadolu Abdalları, Anadolu Gazileri, Anadolu Ahileri ve Bacıları olarak bilinen
dört zümre, gerçekten de Anadolu’nun inşasında önemli işler başarmış, inanç yönünden
sağlam temeller atmışlardır. Sayılamayacak derecede mevcudu olan bu zatlara ait gerek
Anadolu’da ve gerekse Rumeli’de bugün yüzlerce yatır vardır. Bunlara başta abdal, eren,
ermiş, evliya, gazi, pir, seyyid ve şeyh olmak üzere âhit, âlim, baba, dede, şehit, veli, zâhit
gibi isimler verilmiştir.
Yüzyıllar boyunca toplum üzerinde etkili olmuş manevî üstünlüklere sahip
kişilerdir. bu zatların yoğun faaliyet gösterdikleri yörelerden birisi de Sivas’tır.
Tespitlerimize göre, merkez ilçede ve diğer on altı ilçede bunların sayısı 66’dır.
Bunların beldelere göre dağılımı şu şekildedir:
SİVAS-Merkez: Arap Dede, Çeltek Baba, Davullu Dede, Gazi Baba, Kırklar
Dağı, Lokman Baba, Şeyh Çoban.
AKINCILAR: Bahattin Baba.
ALTINYAYLA: Arap Dede, Coruğun Ocağı (Ebu Kays Haşhaşî), Boz Dede,
Davullu Dede, Kumlu Baba, Topakkaya.
DİVRİĞİ : Garip Ardıç-Küsme-Kaçak, Garip Musa, Koca Haydar, Koca Saçlı.
DOĞANŞAR : Çıngır Baba.
İMRANLI: Coği (Co/Cuva) Baba, Haydar Baba, Şeyh Bahattin Bayram Dede.
KANGAL: Ali Baba, Bakır Baba, Çiçekli Baba, Çoban Baba, Etyemez Baba,
Felfan Baba, Tezveren Baba.
SUŞEHRİ: Ardıç (Muhammed Bekira), Fatma Ana, Dindar Şeyh, Köse
Süleyman, Müstecap Şeyh, Şemsi Ana.
ŞARKIŞLA: Beş Kardeş, Colü Dede, Gülmez Baba (Şeyh Ziya), Tekke, Şeme.
ULAŞ: Çamdede, Gez Bel, Küpeli Baba, Karacalar Tekkesi, Şeyh Mehmet,
Tecer Baba.
* C.Ü. Fen-Ed.Fak. Türk Dili ve Ed. Böl Öğr. Üyesi, 58 140/ SİVAS
dkaya@cumhuriyet.edu.tr
2
YILDIZELİ: Akbaba, Akkoca Sultan, Kevgür Baba, Küre Baba, Seyit Baba,
Şeyh Halil.
ZARA: Bahar Şeyh, Elma Baba, Emir Baba, Huğ Baba, Kara Yakup Baba,
Kesmen Baba ve Kepez Baba, Kınalı Gazi, Kızıl Baba, Koşa Baba, Kuşçu Hasan Dede,
Küpeli Baba, Osman Gazi, Pir Gökçek, Şeyh Merzuban Veli.
SİVAS-Merkez
Arap Dede: Horasan’dan Gazibey köyüne gelmiş burada yaşamıştır.
Çeltek Baba: Sivas’ın Çeltek köyünde yatmaktadır. Mezarı köydeki caminin
avlusundadır. Horasan’dan yanındaki asker ve müritleriyle büyük mücadeleler sonrası
buraya gelip mekan tutmuştur. Cumhuriyetin ilanına kadar civar köylerin öşürü buraya
verilmiş, hatta Sivas’tan da 9.000 kuruş gönderilirmiş. Yıldızeli’nin Salavat köyünde
yatmakta olan Seyit Baba, Şaban köyündeki Şaban Dede ile kardeştir.
Davullu Dede: Merkez Karalar köyünde Davullu tepede yatmaktadır.
Horasan’dan gelmiş, burada şehit düşmüştür. Bir söylentiye göre bu yöreye beş kardeş
olarak (Davullu Dede, Karacalar Tekkesi, Kevgir Baba, Turna Dağı Ziyareti, Damıl
Baba) gelmişlerdir.
Gazi Baba : Horasan erenlerindendir. Sivas’a 51 km. uzaklıkta olan Gazi köyü
camiinin yanında yatmaktadır. 1999 yılında köylüler tarafından bir türbe yapılmıştır.
Mezarı 5-6 m. uzunluğundadır. Halk, başta deprem olmak üzere köylerini çeşitli
felâketlerden koruduğuna inanır.
Kırklar Dağı: Horasan’dan gelen kırk veli, buraya gelip daha sonra Anadolu’nun
muhtelif yerlerine giderek Yesevi düşüncesini yayarlar. Bunlardan birisi de Sivas’ın
Tokuş köyüne gelir, faaliyet gösterdikten sonra vefat eder. Mezarı Kırklar Dağı’nın
üstündedir.
Lokman Baba : Olukman köyünde yatmaktadır. Horasan erenlerinden olduğu
söylenir. Köy, bu türbenin varlığı dolayısıyla kurulmuştur. Eskiden çeşitli dilekler için
buraya gelenler türbe duvarına taş tuttururmuş.
Şeyh Çoban : Kaleardı mahallesinde yatmaktadır. Asıl adı Şeyh Hüseyin
Raî’dir.Türbe kare şeklinde ve kesme taşlardan yapılmış olup içinde Şeyh Hüseyin ile
eşine ait olmak üzere iki sanduka vardır. Türbenin yapılış tarihi bilinmemekle beraber,
yanı başındaki çeşmede 1323 tarihi kayıtlıdır. Türbe birkaç sefer tamir edilmiştir.
Hakkında kesin bilgi yoktur. 1102 yılında ölen Ebu’Ebü’l-Vefa’l- Vefa’nın
yedinci halifesidir. Yıllarca Ebü’l-Vefa’nın yanında kalıp mertebeler kazanmış daha
sonra onun izni ile ders vermeye başlamıştır. Şeyh Merzuban’la aynı tarikatten olduğu,
develerinin çöktüğü yeri mekan tutmak üzere Horasan’dan birlikte yola çıktıkları
anlatılmaktadır.
AKINCILAR
Bahattin Baba
Akıncılar İlçesine Bağlı Doğantepe köyünde yatmaktadır. Buraya gelen halk,
muratlarına kavuşmak için dualar eder.
3
Horasan’da yaşayan yedi kardeşten birisidir. Babaları bunları toplar. Allah
tarafından yedi farklı yere gönderilen taşların bulunduğu yerlere gitmelerini söyler.
Bahattin taşının düştüğü yer olan Doğantepe köyüne gelip faaliyetlerine başlar.
Onunla ilgili çeşitli anlatmalar vardır.
“… Birgün Bahattin Baba ve müritleri ders okurlarken Şeyh Nusret Hazretleri
müritleri ile geldiler. Müritlerden her birine; ‘Birer taş getirin.’ dedi. Kırklardan her biri
birer taş getirdiler. Şeyh Nusret, Hasan Baba’ya buyurdu: ‘Hsan’ım kırkların her birisinin
ismini bu taşlara yaz, her birisini bir yana at. herkes kendi ismini yazan taşı hangi yerde
bulursa, o yer sizlere mekan olsun.’ şeyh Bahattin Hazretleri de ismini yazan taşı
Suşehri’nde buldu ve oraya yerleşti. Şimdi eski ismi Badışık olan Doğantepe’de
bulunmaktadır.”
ALTINYAYLA
Arap Dede: Horasan erenlerinden olup Boz Dede,Ebu Kays Haşhaşî, Küpeli
Baba, Davullu Dede’nin kardeşidir. Şarkışla ile Altınyayla arasındaki bir tepe üzerinde
yatmaktadır. Haşhaşî’nin kardeşidir.
Coruğun Ocağı (Ebu Kays Haşhaşî) : Asıl adının Ebu Kays Haşhaşî olduğu
söylenmektedir. Coruğun Ocağı denmesinin sebebi de, türbenin sahiplerinin Coruklar
sülalesinin olmasındandır. Türbe Altınyayla’nın Hüyük diye adlandırılan tepenin aşağı
yamacında, dışı yeşil boyalı, küçük bir ev şeklindedir. Hayatı hakkında hiç bir şey
bilinmemektedir. Eskiden türbe içine su dolu testi konurmuş. Haşhaşi Hazretleri bu su ile
aptes alırmış.
Boz Dede: Altınyayla’ya bağlı Serinyayla köyünün yanı başındaki bir tepenin
üzerinde yattığına inanılır. Aslında gerek Boz dede ve gerekse Davullu dede denilen
yerlerde herhangi bir mezar yoktur. Halkın inancına göre çevredeki veliler Perşembe
günü burada toplanır. Çeşitli istekleri olanlar ziyaret eder ve genellikle horoz keserler.
Yattığı yerin etrafındaki taşlar kutsal sayılır ve uğur olarak yanında bu taşlardan
bulundurur.
Davullu Dede: Yattığı yer, Altınyayla’nın Serinyayla diye bilinen yerdeki
kayalıkların üzerindedir. Davul şeklinde birkaç kayanın üst üste yığılmasıyla
oluşturulmuş bir makamdır.
Kumlu Baba: Horasan’dan geldiği rivayet edilmektedir. Altınyayla’nın
Güzeloğlan köyü ile Başyayla köyü arasındaki burnun arkası denilen mevkide
yatmaktadır. Yatırın bulunduğu yer, taş yığını şeklindedir.
Topakkaya : Altınyayla’nın güney doğu çıkışında bir kaya parçasının altında
yattığına inanılır. Aslında burada birisinin yatıp yatmadığı kesin olarak bilinmemekle
beraber, halk burada Selçuklular zamanında yaşamış bir Anadolu ereninin yattığına
inanmaktadır. Başta, çocuk sahibi olmak isteyenler ve sara hastaları götürülür.
DİVRİĞİ
Garip Ardıç-Küsme-Kaçak : Horasan’dan yola çıkan üç kardeş Divriği’nin
Yağıbasan köyüne gelir. Burada bir sebepten dolayı aralarında anlaşmazlık çıkar. Birisi
kaçıp gider ve bu yüzden adı Kaçak olur. Diğeri küsüp köyün güneyindeki bir tepeye
4
gider; ona da Küsme derler. Üçüncüsü de bir ağacın altında kaldığı için adı Garip Ardıç
olur. Üç kardeş de Allah tarafından ağaç haline getirilir. Küsme, köye hakim bir tepe
üzerinde, Kaçak köye yakın bir tepenin altında söğüt, Garip Ardıç da Yağıbasan köyünün
altında bulunmaktadır. Her üçü de adak köylülerin adak yeridir.
Garip Musa : Garip Musa, Anadolu’nun manevi yönden inşa edilmesinde rol
alan uu zatlardan birisidir. Hakkında bilinenler pek çok erende olduğu gibi rivayetten öte
gitmemektedir. Anadolu’ya 90 (Bir söylentiye göre 400) atlısı ve tahta kılıcıyla
Horasan’dan geldiği, Hacı Bektaş Veli’den nasip aldığı ve Ahmet Yesevî düşüncesi
doğrultusunda faaliyet gösterdiği söylenir. Bir söylentiye göre, Divriği civarında saygın
olan ve Arhısu köyünde yatan Garip Baba ile kardeştir.
Güneş köyü yakınlarında bir türbede yatmakta olan Garip Musa türbesinde genç
yaşta ölen oğlu Güneş de yatmaktadır. Türkiye’nin dört bucağından yüzlerce, binlerce
insanın türbesini ziyaret ettiği Garip Musa hakkında birçok söylenceler anlatılmaktadır.
Koca Haydar : Horasan erenlerindendir. Hacı Bektaş Veli ile birlikte
Anadolu’ya gelmiş, Divriği ve Eğin (Kemaliye) ilçeleri arasında bulunan Sarıçıçek
yaylasına yerleşir, burada tekke kurar ve halkı irşat etmeye başlar
Koca Saçlı : Divriği’nin Erikli köyünde yatmaktadır. Hakkında bilinenler azdır.
Asıl adı Resul Baba olup Horasan’dan yola çıkıp önce, Kerbelâ’ya gelmiştir. Burada
rüyasında Hz. Hüseyin’i görür.
Hüseyin, “Sana bir hediye vereyim… Divriği muhitinde bir su var. Benim
verdiğim suyu, şerbet niyetine bu suya kat. Bu sudan içen şifa bulsun. Sonra gelsin beni
ziyaret etsin. Eşiğine yüz süren, bana yüz sürmüş gibi olsun.” der. Koca Saçlı,
Kerbelâ’dan su alıp geyik donunda Divriği’ye gelir. Yöre halkını Müslüman eder. Erikli
köyündeki gözeye getirdiği suyu döker.
DOĞANŞAR
Çıngır Baba : Kösedağ Savaşı sırasında, Bizans kuvvetlerinin Çanakçı
ormanlarında şehit ettiği erenlerdendir. Mezarı, Doğanşar’a yaklaşık 30 km. mesafedeki
Kızıldağ’ın tepesinde olup etrafı taşlarla çevrilidir. Halkın inancına göre kim buradan bir
taş alsa, Çıngır Baba’nın himmetiyle taş, o gece geri döner. Bir başka rivayete göre, 16
yaşındaki bir kız burada kırklara karışır. İki hafta sonra döndüğünde halk kendisine kötü
gözle bakar. Bunun üzerine kız kırklara karıştığını söyleyip orada ölür.
İMRANLI
Coği (Co/Cuva) Baba: Türbesi İmranlı’nın Avşar köyünün güneybatısında
yatmaktadır. Hakkında bilinenler çok azdır. Rivayet edildiğine göre Ehl-i Beyt’ten ve
Horasan erenlerindendir. bir söylentiye göre de Battal Gazi’nin askerlerindendir.
Anadolu’nun fethinde bil-fiil vazife almış, Gayr-ı Müslimlerle yaptığı savaşta şehit
olmuş, bugünkü türbenin bulunduğu yere gömülmüştür. Seyyid olduğu için torunlarına
Osmanlı idaresince sancak verilmiştir. Bu sancak şimdi Şarkışla’nın Ağcakışla bucağının
Alaman köyünde olduğu söylenmektedir. Türbenin etrafı çevrili olup türbeyi yaptıran
Zühre Ana’nın fotoğrafı girişte sağ tarafta asılıdır. Gelenlerin rahat oturması için üstü
kapalı bir mekan ve kurban kesebilecekleri bir yer vardır. Ayrıca türbenin duvarında bir
Kur’an-ı Kerim’le On iki İmam’a ve Hz. Ali’ye ait resimler de bulunmaktadır. Türbede
5
gerekli hizmetleri yapan bir kadın bulunmaktadır. Türbenin biraz aşağısında şifalı
olduğuna inanılan su akmaktadır.
Haydar Baba : İmranlı’nın Karataş köyü mezarlığının 2 km. kuzeybatısındaki
bir tepenin üzerinde yattığı söylenir. Horasan erenlerinden olup, o yöredeki halkı irşat
ettikten sonra vefat etmiştir. Mezarı tam olarak belli değildir. Yattığına inanılan tepede
ardıç ağaçları ve “Düldülün ayağı” olarak ilinen bir taş vardır.
Şeyh Bahattin Bayram Dede : İmranlı’nın Sarıçubuk (Bahadun) köyünün
kuzeydoğusundaki mezarlıkta yatmaktadır. Horasan erenlerinden olduğu söylenmektedir.
Türbesi kubbe şeklinde kapalıdır ve etrafı demir parmaklıkla çevrilidir.
KANGAL
Ali Baba: Çiçekli Baba ve Bakır Baba ile kardeştir. Horasan’dan çıkıp önce
Çorum’un Alaca ilçesine gitmişler, orada birkaç sene kaldıktan sonra Kangal’ın bugünkü
Alacahan beldesine gelirler. Burada üç ayrı yere taş atarlar. Bakır Baba’nın taşı
Alacahan’a 12 km. uzaklıktaki Bakır Tepe‘ye, Çiçekli Baba’nın taşı da Alacahan’a 7 km.
uzaklıkta olan kayalıklara düşer. Ali Baba’nın attığı taş ise, Kangal’ın kuzeydoğusundaki
Yeşilkale köyüne düşer. Ali baba’nın bu köyün 45 km. uzağında küçük bir tepenin
üzerinde yattığı söylenir. Çünkü halihazırda görünürde bir mezar yoktur. Mezarın
bakımsızlıktan geçen zaman içerisinde yok olup gitmiştir.
Bakır Baba : Ali Baba ve Çiçekli Baba ile kardeştir. Üç kardeş, Horasan’dan
birlikte gelmişlerdir. Alacahan’ın 12 km. uzağında ve 1200 m. yükseğinde bir tepede
yattığı söylenir. Mezarın nerede olduğu belli değildir. Tepenin üstünde 65 m2’lik bir alana
sahip bina vardır. Salonu ve mutfağı olan bu binada buraya gelenlerin işine yarayacak her
türlü mutfak eşyası vardır. Buraya gelenler getirdiklerini yedikten sonra artan
malzemeleri de burada bırakır. Salonda çeşitli dilekler için bağlanmış ipler ve bir de
kumbara bulunmaktadır. Binanın önünde bir kuşburnu ağacı vardır ve bu ağaca da bez ve
ipler bağlanmıştır. Ayrıca bina önünde bulunan kuyunun suyunun kurban kesildiğinde
çoğaldığına inanılır. Alevi ve Sünnilerin müştereken ziyaret ettikleri bir yerdir.
Çiçekli Baba : Ali Baba ve Bakır Baba’nın kardeşidir. Alacahan’a 7 km. kadar
uzaklıkta bir kayanın bulunduğu yerde yattığına inanılır.
Çoban Baba : Kangal’ın Alacahan beldesindedir. Horasan’dan gelerek önce
Darende‘ye gelmiş, oradan da Alacahan’a gelmiştir. Geçimini çobanlıktan sağlamıştır.
Mezarının yüksekliği 1 m. kadardır. Mezarın yanında bir kuşburnu ağacı vardır.
Etyemez Baba : Kangal’ın Etyemez köyü mezarlığında yatmaktadır. Mezarı
demirle çevrilmiştir. Hakkında fazla şey bilinmemekle beraber, halk onun Horasan’dan
geldiğine inanır. Alevi ve Sünniler tarafından ziyaret edilmektedir. Yaşadığı yer İpek
Yolu üzerinde olduğundan, buradan geçenlere et ikram edip kendisi yemediği için bu
sıfatla anılır olmuştur. Kore ve Kıbrıs savaşında, Etyemez Dağı’ndan düşmana sürekli top
attığı rivayet edilir. Etyemez köyü halkı, Perşembe akşamları kabrinin üzerine nur
yağdığına, onun himmetiyle hiç bir tabii afet görmediklerine, sıkıntı çekmediklerine
inanır.
Felfan Baba : Kangal’ın Örencik (Halburveren) köyünün 15 km. doğusundaki
Felfan Dağı’nda yatmaktadır. Türbe dikdörtgen şeklinde, duvarları kesme taştan Horasan
harcı kullanılarak yapılmıştır. Çatısı ahşaptır. Ne zaman yaşadığı bilinmemektedir.
6
Hünkâr Hacı Bektaş’ın müridi olduğu rivayet edilmektedir. Hayattayken de öldükten
sonra da insanlara yardımcı olmuştur.
Tezveren Baba : Horasan’dan geldiği rivayet edilmektedir. Kangal ilçesi
mezarlığının kuzey batısında yukarı kısımda yatmaktadır. Etrafı kerpiç ve taşla çevrili
olup, üzeri tahtalarla örtülmüştür. Türbe 2,5x3,5 m. boyutundadır. Halk, dilekleri çabuk
yerine getirdiği için yatırı bu şekilde isimlendirmiştir. Samut Baba ile IV. Murad’ın
ordusuna yardım etmiştir.
SUŞEHRİ
Ardıç (Muhammed Bekira) : Suşehri’ndedir. Kabrin uzunluğu 30 m. kadardır.
Horasan’dan geldiği, asıl adının Muhammed Bekira olduğu, ok ile burada şehit düştüğü,
yedi kardeş olduğu, bunlardan birinin Anadolu Kavağı’nda yattığı söylenir.
Fatma Ana : Suşehri’nin Gemin deresi Camili köyü yaylasında yataktadır.
Mezarının yanında bir meşe vardır. Halkın inancına göre Köse Süleyman, Osman Gazi,
Fatma Ana ve Şemsi Ana kardeştirler. Kösedağ Savaşında şehit düşmüşlerdir.
Dindar Şeyh : Müstecap Şeyh’in kardeşidir. Akkoyunlu hükümdarının
iltifatlarına mazhar olmuştur. Hükümdar, “Dindarsın şeyhim” demiş ve bu yüzden Dindar
Şeyh olarak tanınmıştır. Kabri Yukarı Işıklar’dadır. Kabri ve mescidi tamir görmüştür.
Köse Süleyman : Türbesi Suşehri arazisindedir. Asıl adı Süleyman olup Köse
Süleyman olarak tanınmıştır. Osman Gazi, Fatma Ana ve Şemsi Ana ile kardeş olduğuna
inanılır. On iki İmam’dan Zeynel Abidin’in torunlarındandır. Horasan’ın Nişabur
beldesinde doğmuş, sonra Konya’ya gelmiş, Alaaddin Keykubat’ın ordusunda
komutanlığa yükselmiştir. Moğollar’la yapılan Kösedağ savaşında (1243) Selçuklu
komutanı olarak çarpışmış ve şehit düşmüştür.
Müstecap Şeyh : Müstecap, Dindar ve Bereket Şeyh üç kardeştir. Akıncılarda
yatmakta olan şeyhleri Bahaddin; oklarınız nereye düşerse orayı mekan tutacaksınız.”
deyip onlardan birer ok getirmesini ister. Getirilen okları atar. Mestecab’ın oku
Suşehri’nin Üzümlü köyüne, Dindar Şeyh’in oku Yukarı Işıklar’daki Eğme Dağı’na,
Bereket Şeyh’in oku da Avren köyüne düşer. Müstecap Şeyh, Üzümlü’de tekke açmış,
halkı irşat etmiştir. Daha sonra “Mağaranın Dere” denilen yerde inzivaya çekilmiştir.
Şeyhin evlenmeden ölen iki oğlu Üzümlü köyünde yatmaktadır. Halk, Şeyh’e
olan hürmetlerinden dolayı buraya da değer verir. Bundan dolayı genellikle çocuğu olup
da yaşamayanlar ziyarete gelirler.
Şemsi Ana : Köse Süleyman’ın, Fatma Ana’nın ve Osman Gazi’nin kardeşi
olduğu söylenir. Yattığı yer kesin olarak belli değildir ve Fatma Ana’nın türbesinin
yakınlarında olduğu söylenir.
ŞARKIŞLA
Beş Kardeş Türbesi: Şarkışla’nın Kızılcakışla kasabasının yakınındaki tepenin
yamacında üç yolun birleştiği yerde yatmaktadır. türbe yaklaşık 2 m. yüksekliğinde
kerpiçten duvarlı ve kiremit çatılıdır. Halk burayı beş kardeş türbesi olarak bilir. Burada
yatan kişinin Anadolu’nun fethi sırasında burada şehit düştüğü ve Kara Baba ile Ak
7
Baba’nın kardeşi olduğu söylenir. Halktan bazı kişilerin zaman zaman türbede yeşil bir
ışığın yandığını gördüğünü ifade etmiştir. Bunun yanında bazıları da türbede yatanın
kadın olduğuna inanır.
Colü Dede: Şarkışla’ya 35 km uzaklıkta Kale boğazı ile Yahyalı deresinin
birleştiği yerde, Alaman çermiğinin karşısındaki mezrada yatmaktadır. Anlatıldığına göre,
Battal Gazi’nin yakını olup Rumlar’la yapılan bir savaşta şehit düşmüştür.
Gülmez Baba ( Şeyh Ziya ): Şarkışla’ya bağlı Dikili Köyü’nün
kuzeydoğusundaki bir tepenin üzerindedir. Burası bir çocuk mezarlığıdır.Mezar, yaklaşık
2x7 m. boyutunda olup 1 m. kadar yüksek toprakla örtülüdür. Yan tarafında bir çeşme ve
etrafında meyve ağaçları bulunmaktadır. Halkın ifade ettiğine göre, burada yatan
Malazgirt zaferi sonrası Şarkışla yöresine gelip yerleşen Şeyh Ziya adında bir zattır. Kara
Baba ve Gemerek’te yatan Ali Baba bir söylentiye göre kardeşleridir.
Tekke: Şarkışla’ya bağlı Elmalı köyü mezarlığı içinde yaklaşık 60-70 m2’lik bir
alan içinde 3 m. yüksekliğinde, etrafı taş duvarla çevrili, üzeri açık bir mekan
bulunmaktadır. İçinde altı mezar vardır ve mezarların birisinden dolayı buraya “Tekke”
denilmiştir. Anlatıldığına göre burada yatan zat, Şarkışla ve civarının ele geçirilmesi
sırasında şehit düşen bir Horasan erenidir.
Şeme : Şarkışla’nın Saraç köyünde bulunan Şeme Dağı’nın üzerinde
yatmaktadır. Küçük kardeşinin de köyün kenarında yattığına inanılır. Bu bakımdan
kardeşi için toplama taşlardan oluşturulmuş sembolik bir mezar yeri yapılmıştır.
Haklarında pek bilgi yoktur. Halkın bildiği sadece Şeme Baba ve kardeşinin Anadolu’nun
fethi sırasında burada şehit düşen alp-eren olduklarıdır. Halk bu dağa karşı çok saygılıdır.
Oradaki ağaçlar asla kesilmez. Bunu yapan kendisini belâlardan kurtaramaz. İnsanlar, dua
ettikleri vakit Şeme Dağı’na döner ve ondan yardım isterler. Eskiden burada geceleri bir
ışığın yandığı nesilden nesle anlatılır. Her yıl haziran ayının üçüncü haftasında Şeme
dağında geniş katılımla törenler yapılmaktadır. Kurbanlar kesilir, yemekler yapılır, semah
dönülür, âşıklar deyişler söyler. İçki içilmez. Daha sonra yatır ziyaret edilir.
ULAŞ
Çamdede : Küpeli baba ve Karacalar tekkesindeki zatın kardeşidir. Mezarının
bulunduğu mevkide çam olduğunu söylerler. Buraya da dilek için gidilir. Ayrıca gelinin
ayağı açılması için ilk defa buraya veya Küpeli Baba’ya götürülür. Kurban keserler.
Ağaca bez bağlar, dilekte bulunurlar.
Gez Bel : Mezarı, Tecer Dağı üzerinde Sert Mahmut köyü arazisi içinde
bulunan ve Gezbel diye adlandırılan geçidin üzerindedir. Horasan’dan gelmiş ve
gayr-ı müslimlerle yapılan savaşta, burada şehit olmuştur. yatmaktadır.
Anadolu’yu irşat için Horasan’dan gelmiştir. Yorgun argın Tecer Dağına kadar
gelmiş ve orada uyumuştur. Uyandığında dağın ortadan yarıldığını görmüş. Orayı
mekan tutup gelene geçene yol göstermiştir. Anlatıldığına göre; iki Müslüman
ordunun savaşmasına tahammül edememiş, gözlerini kapamış günlerce ağlamıştır.
Ağladığı yerde göz yaşı sel olup Tecer dağından bir su kaynağı olup aşağılara
doğru akmaya başlar. Binlerce koyunun yününü buraya tıkayarak suyun akması
engellenir. Ancak su, bu defa Tutmaç köyü arazisinden çıkar. Bu suya İreyse
Pınarı denir. Yöre hakı tarafından kutsal sayılan bu suya giren bir çok cilt hastası
şifa bulur. Suyun çıktığı mağaranın içinden sesler gelir ve duvarından da damla
8
damla sular dökülür. Bu damlalar halkın inancına göre eren babanın gözyaşlarıdır.
Mezarı, eskiden ziyaret edilmekteyken bugün eski önemini yitirmiştir.
Hüseyin Dede Ziyareti: Çevirme köyü mezarlığında yatmaktadır.
Horasan geldiği rivayet edilmektedir. Sülalesi Arapoğulları olarak bilinir.
Küpeli Baba :
Üç kardeş olarak (bazı kişilere göre beş kardeş) Horasan’dan yola çıkmışlar,
dağları takip ederek Tecer dağına kadar gelirler. Burada dağın sona erdiğini görüp her biri
bir tarafa taş atar. Birinin taşı Tekke Köyü yakınlarına, biri Acıyurt Köyü’ne 3 km.lik
mesafeye, ötesinin ki ise, Küpeli Köyü sınırları içine düşmüş. Küpeli Baba’nın attığı taş,
“At oluğu” ismi ile tanınan çeşmenin karşısında ve yolun bitişiğindedir. Taşın 100 metre
yukarısında Acıyurt-küpeli köyü sınırında yatmaktadır. Bugün Küpeli-Acıyurt köyü yolu
o mevkiden geçirildiği için tamamen yok olmuştur. Eskiden buraya dilek için gelinirmiş.
Bugün üzerinden yol geçtiği için türbenin yeri kayıptır.
Karacalar Tekkesi : Küpeli Baba ve Çamdede’nin kardeşidir. Asıl adı
Mehmet’tir. Tekke köyü yakınlarındaki tekkeye şimdi “Karacalar Tekkesi” deniliyor.
Buraya sinir, felç hastaları getirilir. Kurban kesilir. Fakir kimseler ise tekke bekçilerine
para veya eşyalar verirler. Bir gece orada kalınır. Allah’a hamd ü senalarda bulunurlar.
Ertesi gün ayrılırlar.
Şeyh Mehmet : Türbesi Gümüşpınar köyündedir. Bu yöreye Horasan’dan gelen
yedi kardeşten birisidir. Diğer kardeşleri de civar köylerde ve arazilerde yatmaktadır.
Kardeşlerinden birisi de Kovalı köyü mezarlığında metfundur. Ne zaman yaşadığı
bilinmemektedir. Çobanlık yaptığı ve çeşitli kerametleri olduğu rivayet edilir. Türbeyi,
akıl hastaları, dili tutulanlar ve felç olanlar ziyaret etmektedir.
Tecer Baba: Tecer dağının eteğindeki Tatlıcak gözesinin yanındaki türbede
yatmaktadır. Horasan’dan buraya gelip yerleşmiş bir Allah dostudur. Gözenin suyunun
soğuk ve tatlı olduğundan dolayı buraya Tatlıcak denmiştir. Suyun yanında bir ağaç
bulunmaktadır ve Tecer Baba’yı ziyarete gelenler ağaca dilek dileyip bez bağlarlar
YILDIZELİ
Akbaba : Akbaba, Kevgür Baba ve Küre Baba üç kardeş olup Horasan’dan
Tokat’ın Artova ilçesine gelirler. Burada üç ayrı yere taş atarlar.Akbaba’nın attığı taş
Yıldızeli’nin Akpınar köyünün 10 km. kuzeybatısına düşer.
Akkoca Sultan : Yıldızeli’nin Akkoca köyünde yatmaktadır. Anadolu’ya,
Horasan’dan üç kardeş ve bir arkadaşıyla gelmiştir. Kendisi şu anda yattığı Akkoca
köyüne, kardeşinin biri Zile’ye, diğeri Sapoğul’a, arkadaşı da Karalar köyünü makam
tutmuştur.
Kevgür Baba : Akbaba ve Küre Baba ile kardeştir. Horasan’dan Artova’ya gelip
burada taş atarlar ve Kevgür Baba’nın taşı Yoklaya (Çakraz) köyünün 9 km. uzağında
rakımı 1000 m. olan bir tepeye düşer ve Kevgir Baba buraya gelir. Tepede tek katlı iki
odalı bir bina vardır ve Kevgür Baba bu binanın içinde yatmaktadır. Mezar 3 m.
uzunluğunda 2 m. genişliğindedir. Gelenlerin oturması veya uyuması için minderler
konulmuştur. Binanı bahçesinde kavak ve ardıç ağaçları ile bir havuz, bir çeşme vardır.
Küre Baba : Akbaba ve Kevgür Baba ile kardeştir. Artova’dan attığı taş
Yıldızeli’nin Davulalan köyünün 15 km. batısındaki 1100 m yükseklikteki kayalıklara
9
düşer. Küre Baba da oraya gelir. Burada yattığı söylenmekle beraber kabrinin yeri belli
değildir. Eskiden perşembe günleri bu kayalıklarda bir ışığın yanıp söndüğünü rivayet
edilir.
Seyit Baba : Yıldızeli’nin Salavat (Erenler) köyünde yatmaktadır. Horasan üç
kardeş olarak (Seyit Baba, Şaban Dede, Çeltek Baba) bu yöreye gelirler. Şaban Dede ve
Çeltek Baba kendi adını taşıyan köyde yatmaktadır.
Şeyh Halil : Yıldızeli’nin şeyh Halil köyünde yatmaktadır. Türbesi, köydeki
caminin yanında olup kubbelidir. Türbede ayrıca kendisinden başka üç çocuğunun ve
hanımının da kabirleri bulunmaktadır.
ZARA
Bahar Şeyh: Türbesi Zara’nın Bahar köyündedir ve Şeyh Merzuban’ın
mürididir. Bir söylentiye göre Şeyh Merzuban ve Fakı baba ile kardeştir.
Elma Baba : Küpeli Baba ve Kızıl baba’nın kardeşidir. Akören köyünde
yatmaktadır.
Emir Baba : Horasan erlerindendir. Kabri Zara’nın Akören köyünün
kuzeyindedir. Yanında bir çeşme vardır.
Huğ Baba : Horasan erenlerinden olup Zara’nın Karacahisar köyü yakınlarındaki
Huğ tepesindedir.
Kara Yakup Baba : Zara’nın Eymir köyünde yatmaktadır. Horasan
erenlerindendir. Şeyh Merzuban’ın müritlerindendir.
Kesmen Baba ve Kepez Baba: Kabirleri Zara’nın Kurucâbât ve Eymir köyleri
arasındadır. Halkın inancına göre Horasan’dan gelmişlerdir. Anlatıldığına göre, Kepez
Baba’nın yanındaki ardıç ağacı, şehit olduğunda kanının aktığı yerde filizlenmiş ve
bugüne kadar gelmiştir.
Kınalı Gazi : Zara’nın Akören köyünde Osman Çekirdek’in evinde medfundur.
Yattığı yer kesin olarak bilinmemektedir.
Kızıl Baba: Küpeli Baba ve Elma Baba’nın kardeşidir. Akören köyünde
yatmaktadır. Türbenin etrafında hâlâ askeri mevzilerin izleri bulunmaktadır. Kimi zaman
geceleri türbesinde ışık yandığı rivayet edilir.
Koşa Baba : Kabri Zara’nın Eymir köyü yakınlarındadır. Kabrinin yakınlarında
kayalıklardan çıkan su şifalı ve kutsal olarak bilinir.
Kuşçu Hasan Dede : Türbesi Zara’nın Kuşçu köyündedir. Şeyh Merzuban’ın
müritlerindendir. Kuşların dilinden anladığına inanılır. Suçluklu sarayında kuşçubaşılık
yapmıştır. Hasan Dede, Zara’ya geldiğinde uçurduğu kuşların şimdiki Kuşçu köyü
arazisine konması dolayısıyla oraya yerleşmiş ve köyün temellerini atmıştır. I. Alaeddin
Keykubat, köyde onun adına bir cami yaptırmıştır. Caminin kitabesinde “Hasan-ı
Selçukiyye Mülkü” yazılıdır. Cami Yavuz Sultan Selim zamanında tamir edilmiştir.
Küpeli Baba : Akören köyünün yanı başındaki tepede yatmaktadır. Kızıl Baba
ve Elma Baba ile kardeştir. Üç kardeş, Kösedağ Savaşına katılmış, bulundukları köyde
Pontus Rumlarıyla çarpışmışlardır.
10
Osman Gazi : Kösedağ savaşında şehit düşen Horasan erenlerindendir. Zara’nın
Kızık köyünde yatmaktadır. Köse Süleyman, Fatma Ana ve Şemsi Ana ile kardeş olduğu
söylenir.
Pir Gökçek: Şeyh Merzuban Veli ve İmranlı’da yatmakta olan Cogi Baba’nın
kardeşi olduğu söylenir. Kabri, Zara’nın Akdeğirmen ve Bağlama köyü arasındaki bir
dere içindedir. Önceleri türbenin üstü açıkken, yakın zamanda köylüler tarafından
örtülmüştür. Alevi ve Sünni inanca sahip her kesimden insanın ziyaret etmektedir. 25-30
yıl öncesine kadar mart ayının ilk üç çarşambasında törenler düzenlenerek ziyaret
gerçekleştirilmekteydi.
Şeyh Merzuban Veli: Horasan erenlerindendir ve soyu Peygamberimize dayanır.
Türbesi, Zara’ya 5 km. uzaklıkta olan Tekke köyündedir. Halkın inancına göre Şeyh
Merzuban, Zara’nın manevi koruyucusudur. Bu bakımdan 700 yıldır, dertlerine şifa
arayanlar ve çeşitli muradı olanlar hep ziyaret ede gelmiştir.
Sivas’ta Yatmakta olan Horasan Erenlerinin Özellikleri
Anadolu’nun manevi mimarlarından olan erenler birtakım veçheleriyle
kendilerini göstermektedirler. Bunları şöyle sıralayabiliriz.
Erenlerin yanı sıra, içlerinde Köse Süleyman ile Osman Gazi’nin kardeşleri olan
Fatma Ana, Şemsi Ana gibi “Bacıyan-ı Rum”dan olan ulu kişilerin olması da dikkat
çekicidir.
Diğer taraftan, Ali Baba, Bakır Baba ve Çiçekli Baba gibi (üç kardeş) zatların
mezarları olmamakla beraber yattığına inanılan yer kutsal sayıldığını da söylememiz
gerekir.
Yatırlar, bilindiği gibi halkın gönlünde yer alan, saygı duyulan zatlardır. Gerek
belli bir inanca sahip oluşları, gerekse gösterdikleri kerametler, onların gönüllerde yer
tutmasına kafi gelmiştir. Halkın nezdinde onlar, çoğunlukla bulundukları yörenin manevi
koruyucusudur ve o civarı yangın, deprem, sel gibi felâketlerden koruyan zatlardır. Hatta
onlara verilen yücelik bazen olağanüstü boyutlara ulaşır. Söz gelişi; kabirleri 5-6 m. hatta
daha fazla uzunluğa varacak cesamettedir (Gazi Baba).
Horasan erenlerine ait yatırların çoğu bugüne kadar bilgi yolu ile gelmiştir. Ne
var ki, nicesinin de yerleri kaybolmuş, bir kısmı kutsal bölge olarak zihinlerde kalmıştır.
İşte bu tip olanlardan bazı erenler, kişilerin rüyalarına girerek yerlerini belli etmişler.
Hatta bu rüya bazen birkaç kere vuku bulmuştur. Rüyada görülen yer eşildiğinde
gerçekten de orada bir kişiye ait cesedin olduğu müşahede edilmiştir. Sivas yöresinde de
bu tarz örnekler karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan bazılarını şöyle örnekleyebiliriz:
Coruğun Ocağı (Ebu Kays Haşhaşî): Göğsünde kan izi olduğu halde bazı
insanların rüyalarına girerek kendisini tanıtmıştır.
Kevgür Baba: Akbaba ve Küre Baba ile kardeştir. Yeri, bir rüya sonrası tespit
edilmiştir. Tokat’ın Artova ilçesinden bir kız Kevgür Baba’yı rüyasında görür. Kevgür
Baba, elinde kılıcı olduğu halde suyun içinde yatmaktadır ve kendisini buradan
çıkarmalarını ister. Kızın rüyası üzerine buraya gelinir ve kazılır. Gerçekten de elinde
kılıcı ile Kevgür Baba burada yatmaktadır. Çok uğraşırlarsa da elinden kılıcı alamazlar.
Burayı inşa ederler.
11
Kınalı Gazi: Kabrinin bulunduğu yere çöp dökülmüş, o da bir kişinin rüyasına
girerek; “20 yaşımda bir haftalık evliyken ellerimin kınasıyla buradaki savaşa geldim.
Üstüme çöp dökmekten haya etmiyor musun?” demiştir.
Yatırların varlığı, yörede onomastik açıdan da önemlidir. Çocuk sahibi
olunduğunda yatırın ismine binaen aynı isim yahut onun büyüklüğüne uygun isim
konulur.
Davullu Dede’yi ziyarete gelen anne adayının boynuna bir yular takılır. Kadın taş
yığınlarının etrafını sekiz-on defa dolanır. Şayet oğlu olursa adını genellikle Kaya, kızı
olursa Satı kor.
Garip Musa ziyareti sonrası doğan erkek çocuklara Musa, kız olursa adı Dilek
yahut Sultan konulur.
Diğer taraftan halk yöresinde önemsemiş olduğu yatıra onun özelliğinden dolayı
isimler kor. Sözgelişi; dilekleri çabuk yerine getirdiği için Tezveren Baba, yahut kabrin
başında bir ardıç ağacı bulunduğundan Ardıç olarak isimlendirebilmiştir.. Bu ağaca çivi
çakılıp bez bağlandığı için “Mıhlı Ardıç” olarak da bilinmektedir.
Buna benzer ad vermelerin diğerlerini de şöyle sıralayabiliriz:
*Horasan’dan yola çıkan üç kardeş Divriği’nin Yağıbasan köyüne gelir. Burada
bir sebepten dolayı aralarında anlaşmazlık çıkar. Birisi kaçıp gider ve bu yüzden adı
Kaçak olur. Diğeri küsüp köyün güneyindeki bir tepeye gider; ona da Küsme derler.
Üçüncüsü de bir ağacın altında kaldığı için adı Garip Ardıç olur.
*Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den nasip alan Musa, oradan ayrılırken, Hünkâr
kendisine “Git Musa’m git, Divriği topraklarına git. Garip kalasın.” dedikten sonra adı
Garip Musa olur.
*Bazıları Koca Haydar’ı, Sultan’a şikâyet eder. Genç olarak girdiği zindandan
yaşlanmış ve ak saçlı olarak çıkar. Hünkâr Hacı Bektaş’ın yanına gider. Hünkâr, ona;
“Haydar, kocamışsın.” der. Adı artık Koca Haydar olur.
*Yaşadığı yer İpek Yolu üzerinde olduğundan, buradan geçenlere et ikram edip
kendisi yemediği için kendisine Etyemez Baba denilmiştir.
*Seyit Baba, Rumlarla yapılan savaşta ağır yaralanır, salavat getire getire yattığı
tepeye kadar çıkar ve orada şehit olur. Bu tepeye de Salavat Tepesi denir.
*Kulağına “mengüş” taktığı için Küpeli Baba olarak tanınmıştır.
*Horasan’dan gelen kırk veli, önce bir dağa gelip bu dağdan Anadolu’nun
muhtelif yerlerine giderler. Sözkonusu dağın adı Kırklar dağı olarak kalır.
Ad verme kısmına son vermeden önce şurasını da söyleyelim ki, Horasan erenleri
içinde birçoğunun isimleri dikkatimizi çekmektedir. Bunlar, erenlerin özel durumlarına
(Etyemez Baba, Davullu Dede, Küpeli Baba), yaptıklarına (Tezveren Baba, Çoban Baba),
kerametlerine (Bahar Şeyh) göre verilmiş isimlerdir.
Erenlerin yörede etkilerinden dolayı bazen deyim ve beddua gibi yeni sözlerin
ortaya çıktığı da bilinmektedir. Sözgelişi, Akçakışla ve çevresindeki Colü Dede’den
dolayı “Kara Colü’nün kılıcı, boynundan geçsin. Kalbine vursun.” gibi ifadeler bu tarz
sözlerdendir.
12
Horasan’dan gelen Anadolu erenleri keramet sahibi insanlardır. Aradan geçen
900 seneye rağmen halkın nesilden nesle anlattığı kerametler, hep onlara olan inancı
sıcak tutmuş, böylelikle halkın üzerinde biraz daha etkili olmalarını sağlamışlardır. İşte
bunlardan tespit edebildiklerimiz:
Bahar Şeyh: Soğuk kış mevsiminde Alakilise köyündeki zengin Rum’dan saman
istenmesi, Rum’un Bahar şeyh’in kızına karşılık saman verebileceği şart koşması,
çaresizlik içinde kalan baba ve kızın sabaha kadar ibadet edip Allah’a yalvarmaları
sonucu karakışın kalkıp etrafın yeşermesi kerametinden dolayı kendisine Bahar Şeyh
denilmesi nesilden nesle anlatılır.
Bahattin Baba: Belh’ten Kerbela’ya gelir. Hz. İmam Hüseyin’in makamını
ziyaret eder. Şam’ın evliyaları ve Rum’un erenleri ve Horasan pirleri, cümle erenlerveliler
ordadır Orada bir sofra açar ve evliyalığını izhar eder. Şam’ın evliyaları ve
Rum’un erenleri ve Horasan pirleri, cümle erenler-veliler ordadır. Veliler, Bahattin
Baba’yı imtihan etmek ister. Bahattin Baba’nın bir geyik yavrusu ile doksan bin evliyayı
doyurmasını söylerler. Bahattin Baba, Kerbela’ya nazar kılar. Bir geyik yavrusunun
meleyerek doğruca Bahattin Baba’nın yanına geldiğini görürler. Yavru, Allah’ın izniyle
dile gelir: “Beni kurban eyle, evliyaların kursağına nasip olayım” der. Bahattin Baba,
hemen tekbir alıp kuzuyu kurban eder. Ateşsiz ve susuz olarak kurbanı pişirir. Doksan bin
evliyaya taksim edip yedirir. Hepsini doyurur. Sonra Bahattin Baba, geyik kuzusuna dua
eder. Veliler sonra bakarlar ki, kuzu tamam duruyor. Kuzu dirilip Kerbelâ çölüne gider.
Bahattin Baba: Yenilen kuzuyu eski haline getirmiştir.
Çamdede: Acıyurt Köyü’nden birisi Çamdede’ye gidip epeyce çam kesmiş ve
köyüne getirmiş. Getirdiği çamlarla yaptığı evin üstünü örtmüş. Evin inşasını müteakip
yattığı ilk gece ev çökmüş ve içindekilerin hepsi ölmüşler.
Çıngır Baba: Atını kaybeden Deli Mehmet (Sepetoğlu) adındaki bir kişi, yorgun
argın mezarın başına gelir ve dua edip uykuya dalar. Rüyasında Çıngır Gazi, atının
yanında olduğunu müjdeler. Atına kavuşan Deli Mehmet mezarın etrafını çevirir.
Çoban Baba: Tayy-i mekan sahibidir. Hac’da olan ağasına, sıcak helva götürür.
Etyemez Baba: Kore ve Kıbrıs savaşında, Etyemez Dağı’ndan düşmana sürekli
top attığı rivayet edilir.
Garip Musa: Tahta kılıcıyla alay eden bir Ermeni kalaycının eşeğini ikiye biçer.
Ermeni pişmanlık duyar ve yalvarmaya başlar. Bunun üzerine Garip Musa dua eder. Eşek
dirilip ayağa kalkar.
Gez Bel: Anlatıldığına göre; iki Müslüman ordunun savaşmasına tahammül
edememiş, gözlerini kapamış ve bir daha da açmamıştır. Ağladığı yerde sel gibi su
yürümüş. Binlerce koyunun yününü buraya tıkayarak suyun akması engellenmiştir.
Köse Süleyman: Kösedağ savaşında (1243) Selçuklu komutanı olarak çarpışmış
ve şehit düşmüştür. Savaşa, bir ateş topu halinde girdiği söylenir.
Müstecap Şeyh: Akkoyunlu hükümdarı seferdeyken şimdi Kılıçkaya Barajı suları
altında kalan Karadirek çayırlığında karargâh kurar. Halka; “Benim ordumu kim
doyuracak?” der. Onlar da mağaranın bulunduğu yeri göstererek; bunu orada yaşayan
zatın yapabileceğini söylerler. Hükümdar askerlerini gönderir. Müstecap Şeyh; “Siz
gidin, ben gelirim.” der. Askerler kendileriyle beraber gelmelerini söyleyip, şeyhe eziyet
ederler. O da bunun üzerine “Batasıcalar.” der. Askerler, giderken atlarıyla birlikte
13
çamura batarlar. Şeyhe yalvarırlar, o da bunları kurtarır. O mıntıkadan bir su çıkar. Şeyh;
“Bu su uyuz hastalığını iyi etsin.” der. (Halk, bugün burayı uyuz tedavisinde
kullanmaktadır.) Müstecap Şeyh biraz yemek ve bir kuzu ile orduyu doyurur. Kuzunun
kemiklerini tulumun içine doldurup dua eder. Kuzu tekrar canlanır, silkinip yürümeye
başlar. Askerlerden birisi kemiğini vermediği için, kuzu topallamaya başlar. Olup biteni
sihir olarak niteleyen hükümdar, Şeyh’i ağaca bağlatıp etrafına odun yığdırır ve ateşe
verir. Ancak ağacın dibinden bir su çıkıp ateşi söndürür. Bunların keramet olduğuna
kanaat getiren hükümdar ondan özür diler ve dilekte bulunmasını ister. Şeyh de;
köyünden öşür alınmamasını ve köyüne ahşana açılmasını talep eder. Hükümdar ;
“Müstecapsın.” diyerek isteklerini yerine getirir. Bundan dolayı kendisine “Müstecap”
denilir. Şeyh, daha sonra çıkan savaşta şehit olur. Mezarı melikşah türbesinin
bahçesindedir.
Şeyh Çoban: Savaş olduğunda yanındaki tokmak kaybolur, savaş bitiminde kanlı
olarak geri gelir.
Şeyh Halil: Bu yöreye Horasan’dan gelmiştir ve Selçuklu beylerindendir.
Rumlarla yapılan savaşta kafası kesilir, ancak o kafasını yerden alır, savaşa savaşa
şimdiki türbenin bulunduğu yere kadar gelip burada şehit olur.
Şeyh Merzuban Veli: Şarabı, yağ ve bal etmiştir.
Daha ziyade menkıbelerde rastladığımız don / şekil değiştirme hadisesi ermiş bir
kişinin turna, güvercin, doğan, geyik, yılan, balık veya ejderha gibi hayvanların şekline
girmesi şeklinde tezahür eder. Ahmet Yesevi'nin turna Hacı Bektaş Veli’nin, güvercin,
Doğrul Baba ve Abdülkadir Geylanî'nin doğan, Abdal Musa’nın da geyik donuna
girdiğini bilmekteyiz.
Bu tarz bir örneğe Divriği’de yatmakta olan Koca Saçlı kıssasında da
rastlamaktayız. Koca Saçlı, sırayla geyik, kuş ve ak sakallı derviş donuna girmiştir. Erikli
köyündeki Fıdıl Baba Dağı’nda geyik donunda yaşayan Koca Saçlı’nın boynuzları altın
yaldızlı olup pırıl pırıl parladığı anlatıla gelmiştir. Kendisini vurmak isteyen avcıyı uzun
müddet arkasında dolaştırmış ve birden geyik donundan kuş donuna girmiştir. Uçup bir
kilisenin çatısına konmuş, burada da silkinip ak sakallı bir olmuştur. Keşişlere kendisini
Hacı Bektaş Veli’nin gönderdiğini söylemiş bilahare onları Müslüman etmiştir.
Horasan erenlerinin bir kısmı kardeşleriyle veya aynı inanca sahip arkadaşlarıyla
birlikte bu topraklara gelmişlerdir. Genellikle, şeyhlerinin yahut kendilerinin bir yere
geldikten sonra farklı yönlere iri taşlar atarak onların düştüğü yerleri kendilerine mekan
tutmuşlardır. Acaba bunların kardeş olarak Anadolu’ya gelişleri gerçek midir, yoksa
halkın yakıştırması mıdır? Bunun cevabını vermek şu an için mümkün görünmemektedir.
Şu kadarını söyleyebiliriz ki, halk kendi civarında olan ve baba yahut pir olarak nitelediği
şahıslar arasında bir yakınlık kurma yoluna gittiği şüphesizdir. Buna sebep olarak da;
toplum üzerinde onların daha tesirli ve güçlü olması kanaatinin uyanmasını düşünebiliriz.
Nitekim Davullu Dede, Ali Baba aynı şahıs başkalarıyla birlikte kardeş gösterilebilmiştir.
Bunları sayılarına göre şöyle gruplandırabiliriz:
İki kardeş:
Şeme ve adı bilinmeyen kardeşi.
Üç kardeş:
Çeltek Baba, Seyit Baba, Şaban Dede.
14
Garip Ardıç, Küsme, Kaçak.
Çiçekli Baba, Ali Baba, Bakır Baba.
Müstecap Şeyh, Dindar Şeyh, Bereket Şeyh.
Gülmez Baba (Şeyh Ziya), Kara Baba, Ali Baba.
Çamdede, Küpeli Baba, Karacalar Tekkesi.
Akbaba, Kevgür Baba, Küre Baba.
Seyit Baba, Şaban Dede, Çeltek Baba.
Elma Baba, Küpeli Baba, Kızıl Baba.
Dört kardeş:
Köse Süleyman, Osman Gazi, Fatma Ana, Şemsi Ana.
Akkoca Sultan, üç kardeş ve bir arkadaşıyla bu yöreye gelmiştir.
Beş kardeş:
Davullu Dede, Karacalar Tekkesi, Kevgir Baba, Turna Dağı Ziyareti, Damıl
Baba.
Arap Dede, Boz Dede, Ebu Kays Haşhaşî, Küpeli Baba, Davullu Dede.
Beş Kardeş olup bu kardeşlerden Kara Baba ile Ak Baba olduğu bilinmektedir.
Yedi kardeş
Bahattin Baba, gelen yedi kardeşten birisidir
Ardıç (Muhammed Bekira), yedi kardeşten birisidir.
Şeyh Mehmet, Horasan’dan Anadolu’ya yedi kardeş olarak gelmişlerdir.
Kırk eren
Horasan’dan gelen kırk veli, önce Kırklar Dağı’na gelir.
ZİYARET SEBEPLERİ
Türbeleri ziyaret etme pek çok sebebe dayanır. Başta hastalar götürülmekle
beraber, bahtının açılmasından başarılı olmayı murat edenlere kadar nice insanın gittiği
yerlerdir. Dilek ve icraatlarında samimidirler. Buralara gidenler, biraz sonra ele
alacağımız gibi birtakım pratikler yaparlar. Olumlu sonuç alanlar, aynı istek veya
rahatsızlıkta olanlara burayı şiddetle tavsiye ederler.
Tespit ettiğimiz ziyaret sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:
1. Felçli hastalar: Arap Dede, Çeltek Baba, Davullu Dede, Lokman Baba,
Coruğun Ocağı, Coği Baba, Haydar Baba, Etyemez Baba, Beş Kardeş, Colü Dede,
Gülmez Baba (Şeyh Ziya ), Karacalar Tekkesi, Şeyh Mehmet, Akbaba, Kevgür Baba.
2. Çocuk sahibi olmak isteyenler : Arap Dede, Coruğun Ocağı, Topakkaya, Coği
Baba, Haydar Baba, Ali Baba, Bakır Baba, Çoban Baba, Tezveren Baba, Ardıç
(Muhammed Bekira), Köse Süleyman, Beş Kardeş, Colü Dede, Kevgür Baba.
15
3. Yağmur duası için : Arap Dede, Davullu Dede, Kumlu Baba, Ali Baba, Bakır
Baba, Çiçekli Baba, Çoban Baba, Felfan Baba, Küre Baba.
4. Akıl ve ruh hastaları : Arap Dede, Davullu Dede, Ardıç (Muhammed Bekira),
Tekke, Şeyh Mehmet.
5. Saralı hastalar : Çeltek Baba, Topakkaya, Coği Baba, Tekke, Kevgür Baba.
6. Vücudunda ağrısı, sızısı olanlar : Çeltek Baba, Ali Baba, Felfan Baba, Akbaba.
7. Yolculuğa çıkanlar : Davullu Dede, Gazi Baba, Haydar Baba, Şeyh Bahattin
Bayram Dede.
8. Adak sahipleri : Lokman Baba, Coği Baba, Şeyh Bahattin Bayram Dede,
Akbaba.
9. İşinde başarılı olmak ve çocuk sahibi olmak isteyenler : Şeyh Çoban.
10. Geçim sıkıntısı çekenler : Coruğun Ocağı.
11. Ağzı dili tutulanlar : Coruğun Ocağı.
12. Sevdiklerine kavuşmak isteyenler: Garip Musa, Tezveren Baba, Kevgür Baba.
13. Bahtı kapalı kızlar: Coği Baba, Ali Baba, Bakır Baba, Çoban Baba, Etyemez
Baba, Tezveren Baba.
14. Uykusuzluktan şikâyet edenler: Haydar Baba.
15. Sütü gelmeyen kadınlar: Bakır Baba, Tezveren Baba
16. Cilt hastaları: Bakır Baba, Çoban Baba, Colü Dede, Küpeli Baba
17. Çiçek (şap, boçça) hastalığına tutulan koyunlar: Bakır Baba, Çoban Baba
18. Baş ağrısı olanlar: Bakır Baba.
19. Nazar, sihir ve büyünün bozulması için Bakır Baba, Çoban Baba.
20. Düşük yapan yahut zor doğum yapan kadınlar: Çiçekli Baba,
21. Birtakım niyeti olanlar : Çoban Baba.
22. Yaramaz çocuklar ve rüyasında ağlayan çocuklar : Çoban Baba, Kevgür
Baba.
23. Geç yürüyen, peltek konuşan çocuklar : Kevgür Baba.
24. Uykusunda ağlayan çocuklar : Etyemez Baba.
25. Kaza geçirenler : Etyemez Baba.
26. Kötü rüya görenler : Etyemez Baba.
27. Korkanlar: Etyemez Baba.
28. Nazardan ve hasetten korunmak isteyenler : Etyemez Baba.
29. Ekinlerin yangın ve haşarattan salim olması ve ürünün bereketli olması için:
Felfan Baba.
30. Boğmaca hastaları ve öksürüğü olanlar : Bakır Baba.
16
31. Böbrek hastaları: Bakır Baba.
32. Hıdırellez şenlikleri için: Felfan Baba.
33. Aile geçimsizliği olanlar: Felfan Baba.
34 Baharın erken gelmesi için : Tezveren Baba.
35. Sıtma hastaları: Tezveren Baba.
36. Sıkıntılı ve huzursuz olanlar: Tezveren Baba.
37. Cin çarpanlar: Gülmez Baba (Şeyh Ziya ).
38.. Askere gidecek gençler: Çoban Baba, Kevgür Baba, Şeyh Halil.
ZİYARET SIRASINDA YAPILANLAR
Türbe ziyaretleri birtakım uygulamaları da beraberinde getirir. Samimiyetiyle
okunan dua veya sureler yeterli değildir. Temeli Şamanizm inancına kadar giden ve
doğrudan taş, su ve ağaç kültüyle ilgili bazı pratiklerin yapıldığı da bir gerçektir. Aşağıda
da örneklerle ele alacağımız gibi Şamanizmin bakiyesi olarak gördüğümüz bu inanç ve
davranışlar, İslamî bilgi ve inançla bütünleşmiş olarak kendisini göstermektedir.
Ziyaret sırasında ve sonrasında yapılan uygulamalarla ilgili tespitlerimiz
şunlardır.
*Türbenin yakınındaki soğuk suda yıkanıp aptes alır, camide yatarlar. (Çeltek
Baba)
*Yola çıkanlar, yolculuğun sağlıklı geçmesi için yanlarına türbeden bir taş alır,
döndüklerinde tekrar buraya bırakırlar. (Davullu Dede, Gazi Baba)
*Kesilen kurbanlar, ziyarete gelenlere dağıtılır, yemekler yenilir. Ziyaret sonrası
çocuk sahibi olup da adağını yerine getirmeyenlerin çocuklarının öldüğüne inanılır. (Coği
Baba)
*Elips şeklinde bir taş vücudun ağrıyan bölgesine sürülerek şifa aranır. (Coği
Baba)
*Çeşitli rahatsızlığı olanlar dua edip türbenin etrafında üç kere dolanırlar. (Gazi
Baba)
*Türbe duvarına taş tutturulur. (Lokman Baba)
*Dileğine kavuşanlar türbede kurban keser. (Lokman Baba)
*Çeşitli istekleri olanlar ziyaret eder ve genellikle horoz keserler. (Boz Dede,
Davullu Dede)
*Dilek dileyip yıldırım düşmesi sonucu yan yatan ağacın altından geçmeye
çalışır. (Haydar Baba)
*Anne adayının boynuna bir yular takılır. Kadın taş yığınlarının etrafını sekiz-on
defa dolanır. (Davullu Dede)
*Çocuk sahibi olmak isteyenler, sütü az olan kadınlar tepeden alınan küçük
taşları buraya bırakıp üç gün sonra alarak yattığı yatağın altına kor. (Ali Baba)
17
*Bahtı kapalı kızlar, bir çobana mendil verip çobanın mendille birlikte tepeyi
yedi kere dolanmasını, daha sonra mendili bir erkek çocukla kendine göndermesini ister.
(Ali Baba)
*Kısmeti açılmayan kızlar Perşembe günü ziyaret ederek “Kabrine geldim.”
deyip toprağı yalayıp dilek dilerler. (Tezveren Baba)
*Yağmur duası yapılacağı zaman yerden alınan bir avuç toprak suya atılır. (Bakır
Baba)
*Yağmur duasına çıkmadan önce ziyaret edilip üç İhlas bir Fatiha okunur.
(Çoban Baba)
*Çiçek (şap, boçça) hastalığına tutulan koyunların tedavisi için tepedeki toprak
ve su karıştırılıp tuz taşlarının üstüne dökerek yalamaları sağlanır. (Bakır Baba)
*Çiçek hastalığına yakalanan koyuna, şifa bulması için mezardan alınan toprak
tuza katılarak yedirilir. (Çoban Baba)
*Bahtının açılmasını isteyen kızlar, kuşburnu ağacına bezler bağlayıp kuyudaki
sudan alıp yere dökmeden içerler. (Bakır Baba)
*Baş ağrısı, öksürüğü olanlar, boğmaca ve böbrek hastaları hastaları kuyunun
suyundan sabah akşam içerler. (Bakır Baba)
*Nazar, sihir ve büyünün bozulması için burada mum yakılır, bez bağlanır ve
buradan alınan toprak evin giriş kısmına ve muhtelif bölümlerine serpilir. (Bakır Baba)
*Çiçek (şap, boçça) hastalığına tutulan koyunların tedavisi için tepedeki toprak
ve su karıştırılıp tuz taşlarının üstüne dökerek yalamaları sağlanır. (Bakır Baba)
*Yaramaz çocuklar ve rüyasında ağlayan çocuklar mezarın yanına yatırılır,
bunlardan kurtulması için dua edilir. Toprak bir miktar alınıp muska şekline getirilip
çocuğun boynuna asılır. (Çoban Baba)
*Rüyasında ağlayan çocuklar getirilip mezarın yanına boylu boyunca yatırılır.
Buradan alınan toprak muska şeklinde bir beze sarılıp çocuğun boynuna asılır. (Kevgür
Baba)
*Geç yürüyen, peltek konuşan çocuklar getirilip üç veya yedi gün tok karnına
türbenin toprağı yalatılır. (Kevgür Baba)
*Çocuk sahibi olmak isteyenler, sütü gelmeyen kadınlar mezarın yanındaki
kuşburnu ağacına bez bağlar. Horoz, tavuk veya hindi gibi hayvanlar kesilip kanı akıtılır.
(Çoban Baba)
*Çocuğu olmayanlar, sütü az olan kadınlar tepede bulunan kuşburnu ağacına
dilek dileyip bez bağlarlar, yatır olarak kabul edilen taş yığınına taş tutturmaya çalışırlar,
dönerken yanlarında getirdikleri suyu 21 gün sabah-akşam aç karnına içerler. (Bakır
Baba)
*Çocuğu olmayan kadınlar sembolik olarak bezden yaptıkları bebeği mezarın
üzerine koyup bebek murat ederler. (Tezveren Baba)
*Çocuk sahibi olmak isteyenler mum yakıp bez bağlarlar. Türbe civarından
toprak alıp diğer altı ziyaret yerinden alınan toprakla karıştırılıp bir suya konulur ve 3-20
gün arasında bu su ile yıkanılır. (Felfan Baba)
18
*Çocuk sahibi olmak isteyenler, felçli olan hastalar, cilt hastası olanlar, uyuzlar,
gicimikler ve farklı dilekleri olanlar ziyarete gelir. İki rekat namaz kılar, sandukayı yalar,
bir miktar toprak yer; dua eder. (Colü Dede)
*Çocuk sahibi olmak isteyenler bir gece yatıp evlerine dönerken bir avuç toprak
alıp bunu on gün boyunca yapılan yemeklere katar, bir kısmını da muska şeklinde
hazırlayıp boyunlarına asar. (Kevgür Baba)
*Cilt hastası çeşmeden su içer ve doldurulan su ile aptes alır. (Çoban Baba)
*Kabrin üzerinde bulunan büyük taşın kuzey tarafındaki boşluktan alınan “ısırgı”
toprak, suda eritilerek cilt hastalıklarının ve hayvanların memelerindeki hastalıkların
tedavisinde kullanılır. (Küpeli Baba)
*Nazardan korunmak, tarladan bol ürün almak için mezardan alınan toprak eve
ve tarlaya sepilir. (Çoban Baba)
*Mezar toprağını muska şeklinde sarıp üzerinde taşıyana kurşun işlemez, onu
yılan sokmaz. (Etyemez Baba)
*Nazardan ve hasetten korunmak için, mezar toprağı muska şeklinde yapılıp ev,
ahır ve ağılın girişine konur. (Etyemez Baba)
*Mezarın yanındaki taşlara, dilek dileyip taş tutturulur. (Etyemez Baba)
*Kaza geçirenler, kötü rüya görenler ve bahtının açılmasını isteyenler ziyaret
ederler. (Etyemez Baba)
*Felçliler, korkanlar, uykusunda ağlayan çocukların gömlekleri mezarın yanına
yatırılır, yanına bir helke su konurdu. Hasta üç veya yedi gün güneş aşarken mezara
getirilir, burada bırakılan gömlek tekrar o kişiye giydirilirdi. Amaca ulaşıldığında
kurbanlar kesilirdi. Bu uygulama bugün yapılmamaktadır. (Etyemez Baba)
*Sızı, felç ve yel gibi rahatsızlıklardan kurtulmak için ziyaret edilir; oradan
alınan bir miktar toprak evde yemeklere katılır. (Felfan Baba)
*Saralı ve felçli hastalar burada bir gece yatırılır, türbede mum yakılır. (Kevgür
Baba)
*Sinir, felç hastaları için kurban kesilir. Fakir kimseler ise tekke bekçilerine para
veya eşyalar verirler. Bir gece orada kalınır. Allah’a hamd ü senalarda bulunurlar. Ertesi
gün ayrılırlar. (Karacalar Tekkesi)
*Ağrı ve sızısı olanlar buraya gelip yuvarlanır. (Ali Baba)
*Baharın erken gelmesi için, kabrin üzerindeki kar atılır. (Tezveren Baba)
*Sıtma hastaları mezarın ayak ucundan alınan toprakla vücudunu ovalar.
(Tezveren Baba)
*Sütü gelmeyen kadınlar mezara gidip mum yakar, mezar toprağını öptükten
sonra mezardan bir miktar toprak alıp bunu banyo suyuna katarak o su ile bir hafta
yıkanır. (Tezveren Baba)
*Sevdiklerinden ayrı olanlar onlara kavuşmak için mezar civarındaki kuşlara yem
atar ve onlara kavuşmayı murat eder, kuşlarla da onlara selâm gönderir. (Tezveren Baba)
19
*Askere gidecek olan gençler ziyaret edip, toprağı muska şeklinde yapıp boynuna
asarlar. (Kevgür Baba)
Askere gidecek olanlar buraya gelip iki rekat namaz kılarlar ve türbedeki
örtülerden küçük bir parça kesip yanlarına alırlar. (Şeyh Halil)
*Sevdiklerine kavuşmak isteyenler, türbenin duvarına sevdiğinin ismini yazıp
kalp içine alır. Türbenin üzerine vuslat için yatıp dua eder. (Kevgür Baba)
*Çeşitli istekleri olanlar ziyaret eder ve genellikle horoz keserler. Yattığı yerin
etrafındaki taşlar kutsal sayılır ve uğur olarak yanında bu taşlardan bulundurur. (Boz
Dede)
SONUÇ
Yukarıda anlatılan çerçevesinde Sivas yöresinde yatmakta olan Horasan’dan
gelmiş zatlarla ilgili olarak ulaştığımız sonuçları şöyle sıralayabiliriz.
1. Horasan’dan Anadolu’ya gelen erenlerin içinde Sivas’ta faaliyet göstermiş
olanların sayısı oldukça fazladır ve bizim tespit ettiğimiz, bu tipteki veli sayısı 66’dır.
2. Veliler, kişilik ve manevi yapı itibariyle çeşitli özelliklere sahiptirler Pek çoğu
eren olmakla beraber içlerinde alp-eren (Cölü Dede, Garib Musa, Kevgür Baba, Şeyh
Çoban…) ve Anadolu Bacısı (Fatma Ana, Şemsi Ana) olan kimseler de vardır.
3. Erenler, bulundukları bölgenin manevi koruyucusudur ve o civarı yangın,
deprem, sel gibi felâketlerden korurlar.
4. Yattığı yeri kaybolmuş olan bazı veliler kişilerin rüyalarına girerek yerlerini
belli etmişler. (Coruğun Ocağı, Kevgür Baba, Kınalı Gazi)
5. Yatırlar, bulundukları bölgede kişilerin ad almalarında ve birtakım söz
kalıplarının ortaya çıkmasında da rol üstlenirler.
6. Keramet sahibi kişilerdir. Erenler, kerametleri sayesinde manevi güçlerini
sergileyerek halk nezdinde itibar ve güç kazanmışlar, bunun yanında halkın inancının
sağlam kalmasını sağlamışlardır.
7. Kimi erenler (Koca Saçlı…) art arda geyik, kuş ve ak sakallı derviş olmak gibi
şekil/don değiştirme yeteneğine sahiptir.
8. Bir kısmı kardeşleriyle (2, 3, 4, 5, 7 kardeş olarak) veya aynı inanca sahip
arkadaşlarıyla (40 kişi) birlikte bu topraklara gelmişlerdir.
9. Türbeler genellikle, hastalar (felç, ruh, akıl, sinir, sara, cilt, sıtma …), çocuk
sahibi olmak, büyü bozdurmak veya nazardan korunmak isteyenler, bahtı kapalı kızlar,
adak sahipleri, sütü gelmeyen yahut zor doğum yapan kadınlar, geç yürüyen, korkan,
veya altını ıslatan çocuklar, cin çarpanlar, askere gidecek gençler, maddi refah, yağmur,
sağ-salim yolculuk, sevdiklerine kavuşmak, işlerinde başarılı olmak, isteyenler tarafından
ziyaret edilir. Bazen de Hıdırellez yahut Nevruz günleri de tören için gidildiği olur.
10. Ziyaret sırasında taş, su ve ağaç kültüne dayalı birtakım pratikler yapılır.
Bunların bir kısmı dua, oruç, namaz şeklinde İslamî inançla bütünleşmiş olarak karşımıza
çıkar.
11. Türbe ziyaretlerinin sosyal psikoloji, sağlık ve inanç açısından faydaları ve
zararları vardır.
20
Ziyaret sırasında buraya gelenlerin birbirini tanıması ve kaynaşması gibi bir
fonksiyon icra etmeleri; türbede yatan zat hakkında anlatılanlar, edebiyatımızda sözlü
anlatım türlerinin yaşamasında ve zenginleşmesinde önemli rol oynamaları olumlu bir
gelişme olarak söylenebilir.
Buna mukabil, ruh, felç, sinir hastalarının, çocuk sahibi olmak isteyenlerin
buralardan medet umarak zaman kaybına sebebiyet verilip arzu edilmeyen durumlarla
karşı karşıya kalınmaktadır. Bunun yanında toprak yemek, vücuda taş sürmek yahut
vücutta türbe toprağı taşımak vs. gibi pratiklerin ne derece isabetli sonuçlar doğuracağı
şüphelidir. Bunları da halkın olumsuz yaklaşımları olarak zikredebiliriz.
Kaynakça:
ASLAN, Özlem, Yıldızeli ve Çevresindeki Alevilerin Kültürel ve Dini Yapısı
Üzerine Bir İnceleme, Sivas, 2001, VIII+207 s. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).
COŞKUN, Hasan, Altınyayla Ziyaret Yerleri, Revak, Sivas, 2001.
DEMİR, Recep, İmranlı’nın Sosyo-Kültürel ve Dini Yapısı Üzerine Bir
İnceleme, Sivas, 2002, IX+127 s. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)
DEMİRCİ, Musa, Çeltek Baba, Sivas Folkloru, S. 2, mart 1973, s. 14.
DOYMUŞ, Ergin, Her Yönüyle Kangal, Sivas, 1999.
GÖKBEL, Ahmet, Kangal Yöresinde Ziyaret Yerleri ile İlgili İnanç ve
Uygulamalar, C. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 3, Sivas, 1999.
GÖKBEL, Ahmet, Şarkışla Yöresinde Yatırlar, Halk Kültürümüzde Sivas’ın
Yeri Sempozyumu, Âşık Veysel Kültür Derneği, Ankara, 24 Mart 2002
(Yayımlanmamış Bildiri).
KARAMAN, Fikri, Sivas Doğanşar İlçesi ve Köyleri Belgeseli, İstanbul, 2000.
KAYA, Doğan, Küpeli Baba ve Kardeşleri, Sivas Folkloru, I (10), Kasım 1973,
s. 13-14.
KURT, Rahmi, Sivas Merkez ve Merkeze Bağlı Köylerdeki Ziyaret ve Adak
Yerleri, Sivas, 2001, IX+154 (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).
MAHİROĞULLARI, Adnan, Dünden Bugüne Zara, Sivas, 1999, s. 177-187.
ÖZ, M. Ali Arşivi.
ÖZEN, Kutlu, Sivas Efsaneleri, Sivas, 2001.
PÜRLÜ, Kadir, Özel Arşiv.
TÜRKYILMAZ, Murat Arşivi.
YILDIRIM, Ali, Emlek Yöresi Köylerinde İnanç Özellikleri, Uluslar arası
Anadolu İnançları Kongresi Bildirileri, Ankara, 2001 s.
Şeyh Bahattin Hazretleri, Suşehri’nden Esintiler, Suşehri Kültür Dayanışma
Derneği bülteni, s. 24.
21