KARIŞIK

4 Mart 2016 Cuma

SEY QAJİ türbesi

     SEY  QAJİ  türbesi
                Dersim’in en ünlü halk ozanı


              “Asıl adı ‘Seyite Qaji’dır. Civarik köyünün Gemik mezrasındandır. 1871 yılında, aşiretler arası çekişmelerin ateşli bir sürecinde dünyaya gözlerini açar. Sey Qaji, yörenin olumsuzluklarından payına düşeni  fazlasıyla alır. Üç yaşında yakalandığı hastalıktan iki gözünü yitirerek kurtulur. Kardeşinin dul eşi ile evlenir. Dersim’in ateş çemberinde tek silahı sözü, sazıdır
              Bugün bu yörenin, bir ömüre uzayabilen yaşam biçimini, kahramanlıklarını ve hainliklerini, insanların, ne yapıp ne yapmadıklarını, kültür değerlerini, patlayan birçok silahın yansımasını, acı da olsa; en çok Sey Qaji’nin sözünden ve sazından ediniyoruz. Bütün önemli olayları ağıtlaştırmıştır.
             Olayları; yörenin ana dilinin has deyimleri, yalın ve lirik bir anlatımla söze ve saza yansır. Bu yönü ile en çok mir’lerin, beylerin, ağaların; kısaca hükmedenlerin ‘bam tellerini’ çınlatır. Onların karşıtı olur. Şimşeklerini üstüne çeker. Sey Qaji, anadili dışında dil bilmez. Kürtçe söylemleri şimşeklerini üstüne çeker. Sey Qaji, anadili dışında dil bilmez. Söylemleri  Kurmancinin Dımıli Lehçesinin Dersim ağzıyladır.”(Dersim-Civarik,İki Uçlu Yaşam H.Akar)
              Bir gün, bölgenin hakimi Çarekli Hüseyin Bey’in oğlu Mustafa Bey, Rus Harbi’nde sığındığı Civarik Köyü Balık mezresine gelir. Söylemlerine alındığı Sey Qaji’nin, kendisine getirilmesini ister. Bunu duyan Ozan, Haydaran’a kaçarken yolda Mustafa Bey’e şöyle seslenir:
              “Silahları topladılar,bulamadım sıkılacak bir iki kurşun.Bulduğum bir iki dize sözü sıktımsa haline şükür etsin.”
              Sey Qaji’nin seyit (dede-pir) oluşu, halkla (talipilerle) yakın ilişkisi, Cem-Cemaat yönetmesi, onun yaşam kavgasını belirler. O Halkın içinde ve halktan biridir.
             Önderliğin (dedeliğin) gereklerini yerine getirirken,  gerçekleri halka yansıtarak biçimlendirir. Dürüst yaşam öğretisindeki rehberlik görevi, gerçeklerle iç içe olmasını ve atak olmasını sağlar. İnancın hoşgörüsü ve halktan aldığı destek, onu inanç sevdalısı bir aksiyon adamı yapar. Sey Qaji’nin söylediği, sanatçı  Daimi Cengiz’in  okuduğu  Dımıli dilindeki  “Cenklemesi”, bu hoş görülü inanç coşkusunun, yaşamın, öğretinin, sevdanın çok güzel bir örneğidir:
Gönül gönül bu sevda
Bu sevda bizim sevda
Cem cemaat  kol kola
 Gönül verdi bu halka
            Gönül gönül bu sevda
            Görün bizdeki bu kavga
 Bu gece cem bağlama
 Sazın perdesinden çıkan seda
Çağrıya gelmeyen kalkar dara
Bu uğurda verildi kavga
          Gönül  gönül  bu sevda 
          Gelin görün bu kavga
Her ot kökünden türer
Her kuş kendi dilinde öter
 Her kim ki aslını inkar eder
Her izi kaybolur öyle gider
           Dılo dıla bu sevda
           Bu sevda bizim kavga
Yurtseverlik aşkın ile
Düşmana karşı kinin ile
Ver başını kal sırrın ile
Kol kanat çırp hızın ile
          Gönül gönül bu sevda
          Bu kavga bizim kavga  
( Dımılı (Dersimce) ana dilinden Türkçeye çeviri: Hüseyin Akar)
      Sey Qaji’nin görmeyen dünyasında insan, doğanın bir parçası, onunla iç içedir. Sokratımsı soru ve yanıt eşleşmesinin lirik anlatımda, alışılmışın dışında bir biçimlemesini sergilemektedir. Sanırız sözlerin, saz tellerinden kulağa ve beyne kolay algılanması amaçlanmış.
                           Bahar Geldi
Ağaçların gölgesi / Kızların neşe yeri
Toprak damların üstü / Delikanlıların oyun alanı
Saçakların altı / Ninelerin güneşliği
Yayıkların arkası / Gelinlerin dünyası
 
                              Mayıs Ayı
Bahar geldi / Mayıs’ın ilk günleri
Hayvanların otlağı  / Yayla yeri
Mazgirt ilçesi  / Dut bahçesi
Talipler” uzaklaştı / Yol erkan zamanı
Ali’nin yoludur / Pir gerekli
Hapisteyim / Ziyaret etmiyorlar beni
Tanrı lokması /Esirger bir tas ayranı
Dedim belki / Muhammet Ali var
Bir gün bize / Bir hayırlısını söyler
Ne yol ne talip / Ne pir ne sahip
Bilmiyorum sonunda / Halimiz ne olur? 
                         Yaz Günleri
Sıcaklar bastırdı / Yaz günleri
Silah sesleri / Aşiretler sultası
Başaklar erişti / Biçme zamanı
Memleket iyi / Memleket eski
Kızılklise / Ermeniler’in yeri
Yeni yapı yok / Virane sanki
Şafakta gelinlerin / Tulukta elleri
Kadınlar tutuk ile / Yayık askısı getirir
Bizim etrafımızda / Ayran yayıyor
Tanrım davan olsun / Sen bilirsin
Yoluna arzuladım / Bir kaşık ayranı
Ben tutuklu kaldım / Kimse getirmedi ayranı
            Sey Qaji  Dımılı (Dersim’ce)  dışında dil bilmez. Bütün şiirleri, taşlamaları,  acılı destanları, kasidelerini ana dilinde saza ve söze dökmüş.  Ana diliyle söylemlerinin  ayrı bir tadı var. Ancak yeni nesil anlayamıyor  diye Türkçeleştirdik.  Ancak Hüseyin Sağnıç Beyin hazırladığı  “
Dünya Kürt Edebiyart Tarihi” eserine Sey Qaji ve Sey Can nın  eserleri Ana Diliyle geçirildi.(İki uçlu Yaşam. s61-95)

WELAT   II
Welat  rındo  welaté  doto
 Zalim şiyo mısera gıran ifade veto
evrak giredé, tede heto
 Kerdene neqa koru inato
Haqo tıra useno işe bebinato
              Welat rındo / Welat tené be işo
              Mahkemé ma néra Kızılkiliso
              Geré mé  kerdo, ezo bé keso
              Lazé  Alé Gulavi vana
              ”Sey Qaji  bé karo bé işo
               Şiro tené hepiste ro nişo
Welat rındo welat kerdo lete
usyina şine Kızılkilise
Esto zere né  guret ifade
Plıka peri kerdera niyada ke
Haqo toré useno tek uzu kuruşu
Puyé kor sivinge neqira nişo
Memleket II
Memleket iyi memleket biraz öte
 Zalim üstüme vermiş ağır ifade
Evrak bağlamış kendisi taraf
 Haksız bir iş inada dayalı gaf
Tanrı bana yaptığını yapmış
 Tanrı bilir,boşuna bir uğraş
Memleket iyi gereksinimi işe
 Mahkeme bu kez Kızılklise
Suçlar yüklenir kimsesize
 Ali’ye Guavi’nin oğlu diyor:
“Sey Qaji’yi rahatlık sıkıyor
 Gitsin hapiste kalsın bir süre”
Memleket iyi,bölünmüş hiss
/Kalktım gittim Kızılklise
Attılar içeri,almadılar ifade
Cüzdanı açtım baktım içine
Tanrı görüyor olan tek kuruş
Haksızın evine konsun
”                     (Türkçeye çeviri :H. Akar)
               Sey Qaji, ozanlığı yanında Seyit misyonu da ağır basar. Tutuklanır; görmeyen gözleri ile gidip gelmeler, parasızlık, hapiste ki yatakların haşaratı, ziyaretçinin olmayışı, O’nun mistik dünyasını sarsar:   “Dedim belki Muhammet Ali var / Bize bir hayırlısını söyler” sözlerini dedirtecek kadar acıya zulme başkaldırır. Etrafında şafakla yayılan tuluk sesi, bir tas ayran içme arzusunu nakışlar. Bir kaşık ayranın verilmeyişi çıldırtır O’nu. Seyitliğin gereğini düşünür,Tanrıya yakarır: ”Tanrım sen bilirsin davan olsun” der. İnanışa göre; Seyitlerin bir hikmeti,  bir sahipleneni, bir sahibi olur. Mistizmin bu sihirli çubuğunu bulamıyor,ozanımız: ”Ne yol, ne Talip, ne Pir, ne sahip” demekten kendini alamaz. Bu, önce söylediği  ”Pir’imin eteğine el atsam dönerim geri” inancına ters bir tepkisidir.
             Sultan “Baba”, Düzgün “Baba” denilen Dağlar (ziyaretler) aslında Düzgün “Bava”, Sultan “Bava”dır. Bavalar ip bağlar, değişik renkte üç ince ip birbirine sarılır. Fala bakılır gibi gelecek okunur. Ateşe girme, kaynayan kazandan çıplak elle  et çıkarma, Zerdüşt ve kısmen ateşperestliğe uzanır. Bu inançlarda kendini   kaybedercesine “tanrı çağırma” oldukça yaygın. ”Bava”ların, Seyitlikle ilgisi var veya yok. Bu günkü “sihirbaz” veya kendini şişleyen, cam bardak yiyen, üstünden araba geçiren vs. dayanıklılığı gösteren “medyum”  gibibavalar da  kişisel  yetenek sergileyenlerdir.
             Ozanımızın, ”Bava”ya ait dizeleri bu gerçeği pekiştirir. Qaji, Seyit olmasına karşın, yine de geleceğini Bava’dan öğrenmek ister:
                   Bava
Vake  Hızır  amo şiyo tumé Koeseri
Tumé Koyéser’ra Hızır meymano
Laé  bari burusni Koyéseri
Bava  Hesené  Devreçi mıré sevano
Bava mıde  dava şenu-postu keno
Oçi miné sefilra laé giranédano
Tersé mé a tersenéka  haqé mıra
O  çi binde onca béçıke ta dano

               Bava
               Hızır konuktur Koyeseri tepesine
                Dediler Hızır gelmiş gitmiş Koyeseri’ye
                İnce bir ip göndereyim tepe meclisine
                Bava Derviş Hasan baksın halim nice?
                Bava düşmüş kurban göğsü,postu peşine
                Verirsem ancak halime bir ip bağlar
                 Korkum odur ki tanrıdan-karışmam işine-
                 O yine altında parmak sallar
              
Sey Qaji, ozanlığı yanında bir taraftır . Mücadeleci ve yürekli bir savaşımcıdır. On göbekten bu yana Gemikte olduğu bilinen Sey Qaji, Gemiklileri ile birlikte; ”El attım taşına Düzgün Dağı” yerine, Haydaran aşiretine sığınır ve ailesi ile orada dokuz yıl kalır. Ozanımızın annesi o zamanlar ölür ve Miksor’da gömülür. İki yıl sonra, annesinin kemikleri Gemik’e getirilir. Aile mezarlığına konur. Şu kadere bakın ki, o sıralar Haydaran’da olan Sey Qaji, bulunduğu Xışkulu’da 1936’da ölür. Cenazesi, Miksor’da, Bava Seydali’nin evinin karşısında, annesinin boşaltılan mezarına konur. Ölüm tarihi, On İki İmam Orucu’na rastladığı için; ”nasip” denir. ”Günah olmasın” diye aynı yerde, yani Miksor’da bırakılır. Sonradan Civarik Gençler İmacı Hareketi istemi  “Köy Derneği” yardımıyla Civarik’e  getirilir.
              

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.