KARIŞIK

4 Mart 2016 Cuma

Elif Efendi Tekkesi

ELİF EFENDİ TEKKESİ


Tekke arsasının batısındaki hazirede M. Elif Efendi dışında tekkenin bütün postnişinleri, ayrıca tekkenin bina eminliğini yapan Tophane Müşiri Seyyid Mehmed Paşa gömülüdür.
Elif Efendi Tekkesi, Beyoğlu, Sütlüce Mahallesinde, Elif Efendi Sokağında bulunmaktadır. Tekkenin bânisi Sa’dî tarikatından Hasırîzade Şeyh Mustafa İzzî Efendidir. Mısır’ın Delta bölgesindeki Damanhur şehrinden, “Hasırcı Hoca” lakaplı Şeyh Halil Efendinin oğlu olan M. İzzî Efendi aynı zamanda Eyüp’teki Taşlıburun Tekkesi Postnişini Şeyh Süleyman Sıdkı Efendinin damadı ve halifesidir. Mürşidinin ölümünden sonra Taşlıburun Tekkesinden ayrılarak Sütlüce’ye taşınmış, burada kiraladığı bir evde ikamet etmiştir. Bir müddet sonra bu ev ile çevresinde bir miktar arazi satın alarak 1199/1784’te kendi tekkesini kurmuş, 1201/1876’da da vakfiyesini düzenlemiştir. Bu ilk tesisin mütevazı ölçülere sahip bir zaviye olduğu tahmin edilebilir. Nitekim kuruluşundan kısa bir süre sonra, muhtemelen 19. yy’ın başlarında, bâninin kardeşi olan Saray hasırcıbaşısı el-Hac Emin Ağa’nın delaletiyle III. Selim tarafından genişletilerek tamir ettirilmiştir. Hasırîzade Tekkesi II. Mahmud tarafından 1231/1815 veya 1252/1836’da iki kere yeniden inşa ettirilmiş, bu arada yapıya bir hünkâr mahfili eklenmiş, sonuçta söz konusu tekke tam teşekküllü bir tarikat kuruluşu niteliğine kavuşmuştur.HARAP OLDU, ONARILDI
Zamanla harap olan tekke binaları II. Abdülhamid döneminde, bir önceki inşa döneminden yalnızca cümle kapısı geriye kalmak kaydıyla, yeni baştan yaptırılmıştır. Bu arada dikkati çeken bir hususta bu son yapıların, tekkenin postnişini Şeyh Mehmed Elif Efendi (ö. 1927) tarafından tasarlanmış olmasıdır. Tekkelerin kapatılmasından (1925) sonra kullanılmayan ve Vakıflar İdaresi’nin mülkiyetinde bulunan tevhidhane– türbe binası giderek harap düşmüş, türbe kısmı çökerek tarihe karışmıştır. Şeyh M. Elif Efendinin oğlu Şeyh Yusuf Zâhir Efendinin damadı olan tarihçi, yazar Mithat Sertoğlu’nun delaletiyle, 1960’ların başında tevhidhane Vakıflar İdaresi tarafından tamir ettirilmiş, ancak onarımdan sonra yine kendi haline terk edildiğinden hızla harap olmaya başlamıştır. Son yıllarda Osmanlı eserlerine ve özellikle metruk tekkelere musallat olan hırsızlar tarafından tevhidhanenin bazı kitabeleri ve süsleme ayrıntıları çalınarak antikacılara ve koleksiyonculara satılmıştır. Harem ve selamlık bölümlerinden oluşan ve Hasırîzade ailesinin mülkiyetinde bulunan ahşap konak 1970’lere kadar mesken olarak kullanılmış, 1983 yazında, bir elektrik kazası sonucunda yanarak bütünüyle tarihe karışmıştır. Tekke bugün İstanbul İl Özel İdaresinin katkısıyla yeniden restore edilmiş ve Safa Vakfı hizmetlerini buradan yürütmeye başlamıştır. Sonuna kadar Sa’dî tarikatına bağlı kalan tekkenin meşihatı, Şeyh M. İzzî Efendi’nin neslinden gelen ve “Hasırîzadeler” olarak tanınan ailenin tasarrufunda kalmıştır. Tekkenin kurucusu ve ilk şeyhi M. İzzî Efendidir. M. İzzî Efendinin oğlu ikinci postnişin Şeyh Süleyman Sıdkı Efendi “Şeyh Sülün” lakabı ile tanınır. Fatih – Çarşamba’daki Murada Molla Tekkesi şeyhi ve aynı semtteki Mesnevîhane Tekkesinin bânisi mesnevihan Şeyh Mehmed Murad Efendiden Mesnevi okuyarak icazet almış, ayrıca Mevlevî ve Nakşıbendî tarikatlarına da intisap etmiştir. Hasırîzade Tekkesinin tarihinde Mevlevî tarikatı ile olan yakınlık ve Mesnevi eğitimi S. Sıdkı Efendi ile başlamış ve sonuna kadar devam etmiştir. Tekkenin üçüncü postnişini Şeyh Ahmed Muhtar Efendi, S. Sıdkı Efendinin en küçük oğludur. Geçen yüzyılın en ünlü mesnevihanlarından Hatuniye Tekkesi şeyhi Hasan Hüsameddin Efendiden Mesnevi okumuş, Şazelî tarikatından hilafet almıştır. Şair olan A. Muhtar Efendi 1879’da oğlu Mehmet Elif Efendiye yerini bıkarak hacca gitmiş, dönüşte de oğlunun bu görevde bırakmıştır. S. Sıdkı Efendinin en büyük oğlu İsmail Paşa askerlik mesleğini seçmiş, ortanca oğlu Şeyh Hasan Rıza Efendi ise küçük kardeşi A. Muhtara Efendi ile birlikte tekkenin postuna oturmuş, ancak çok cezbeli bir yaratılışa sahip olduğundan 1864’te şeyhliği bırakarak Üsküdar’da bir evde inzivaya çekilmiştir.
ELİF EFENDİ
Tekkenin son postnişini Şeyh Mehmed Elif Efendi (ö. 1927) A. Muhtar Efendinin oğludur. 1907’de Meclis-i Meşayih reisliğine getirilen Mehmed Elif Efendi, İstanbul tekkelerinin son döneminde derin bilgisi, sohbetinin güzelliği, örnek ahlâkı ve sanatsever kişiliği ile ün yapmıştır. Döneminin ileri gelen âlimlerinden dinî ilimleri tahsil etmiş, Yenikapı Mevlevîhanesi postnişini Osman Salahaddin Dede Efendiden (ö. 1887) Mevlevî tarikatı hilafeti ve Mesnevihanlık icazeti almış, Zeki Dede ile Rakım Efendiden ta’lik hat meşk etmiştir. Tasavvufa ilişkin birçok risale kaleme alan M. Elif Efendinin Osmanlıca ve Farsça kasideleri ile gazellerini içeren bir de divanı bulunmaktadır. Babası gibi Şazelî tarikatından da hilafet almış olan M. Elif Efendinin şeyhliği süresince Hasırîzade
Tekkesi parlak bir kültür hayatına sahne olmuş, devlet adamları ve saray mensupları tekkedeki ayinlere, mesnevi derslerine ve sohbetlere devam etmişlerdir. M. Elif Efendinin tekkenin ayin günü olan çarşamba günleri, öğle namazından sonra tevhidhanede bir saat kadar mesnevi okuttuğu, bundan sonra Sa’dî ayinin icra edildiği, çoğu zaman Mevlevî semaının da yapıldığı bilinmektedir. Tekkelerin kapanmasında az önce büyük oğlu Yusuf Zâhir Efendiye hilafet vererek İstanbul’da Sa’dî tarikatının âsitanesi olan Abdüsselâm Tekkesinin meşihatına tayin etmiş, ayrıca kendi tekkesinde de, mesnevi derslerinden sonra hareme çekilerek ayinlerin idaresini oğluna terk etmiştir.
TEKKENİN MİMARİSİ
Haliç’e (batıya) doğru alçalan tekke arsasının güneybatı köşesinde yer alan cümle kapısı kesme küfeki taşı ile örülmüştür. Ampir üslubunu yansıtan kapı yanlardan pilastrlar kemerin üzerine, beyzî bir madalyon içindeki II. Mahmud tuğrasını iki eşit parçaya ayırdığı 1252/1836 tarihli manzum kitabe yerleştirilmiştir. Söz konusu kitabenin metni Şeyh S. Sıdkı Efendiye, ta’lik hattı ise Arabzade Mehmed’e aittir. İstinat duvarları ile setlere ayrılmış olan arsanın, batı yönünde yer alan ve en alçakta kalan setine, kuzey – güney doğrultusunda gelişen ve harem, selamlık, mutfak bölümlerini barındıran ahşap bina yerleştirilmiştir. Kâgir bir bodrum üzerinde yükselen ve harem kanadında bir çatı katı ile donatılmış bulunan yapının güney kesimi selamlığa, kuzey kesimi hareme tashih edilmiş, birbirine, köprü şeklinde tasarlanmış bir mabeyin odası ile bağlanan bu iki kanadın arasına, küçük bir avlunun gerisine, tekkenin mutfağı yerleştirilmiştir. Bu yapının önündeki ve arkasındaki bahçeler de, haremlik–selamlık taksimatına bağlı olarak, tuğla örgülü duvarlarla ikiye ayrılmış, önündeki duvarın selamlık bahçesi tarafında, dönemin modası olan yapay kayalıklar ile bir havuz tasarlanmıştır.
19. yy ahşap sivil mimarisinin özelliklerini yansıtan bu binada, gerek harem gerekse de selamlık bölümlerinde orta sofalı plan tipi uygulanmış, çeşitli boyutlardaki odalar ve helalar, bölümlerin ekseninde yer alan sofalara açılmış, zemin kattaki ve üst kattaki sofaları birbirine bağlayan merdivenler çift kollu olarak tasarlanmıştır. Kuzeye açılan selamlık girişi ile batıya bakan harem girişinin üzerinde, dört yer alır. Selamlık girişinin üzerindeki çıkma şeyh odasına aittir. Bu odanın yanında da Şeyh M. Elif Efendinin özel kütüphanesini barındıran “kitap odası” bulunmaktadır. Kitabeli ana girişin açıldığı taşlık, camlı ahşap bölmelerden ışık almakta, bir dağılım merkezi niteliğinde olan bu mekândan tevhidhaneye, şerbethaneye, zâkirbaşı odasına ve hünkâr mahfili merdiveninin altındaki ardiyeye geçilmektedir. Zemini mermer kaplı, duvarları da raflarla donatılmış olan şerbethaneden tevhidhaneye bir servis penceresi açılmakta, ayrıca kadınlar mahfiline geçit veren harem kapısını izleyen küçük hol ile şerbethane arasında bir dönem dolap bulunmaktadır. Musıkî aletlerinin ve ayin giysilerinin muhafaza edildiği, “zâkirbaşı odası” olarak anılan küçük oda hünkâr girişi ile de bağlantılıdır. Güney cephesinde çıkıntı yapan mihrap nişi, ortadaki büyük, yanlardaki küçük boyutlu 3 adet silindirden oluşmaktadır. Silindirlerin kesişme çizgileri burmalı ahşap sütunçeler yerleştirilmiştir. Mihrabın sağında (batı) bahçeye açılan 2 pencere, solunda da (doğu) yıkık türbeye açılan bir kapı ile diğerlerinden daha geniş bir pencere vardır. Tevhidhanenin batı duvarında, taşlığa açılan bir kapı ile bir pencere, ayrıca şerbethanenin servis penceresi, kuzey duvarında ise, harem bahçesine baktığı için yüksekten başlayan 3 adet pencere bulunmaktadır. Doğu duvarı ile bu yöndeki sokağın istinat duvarı arasına, içeriye sızabilecek nemi önlemek amacıyla, ince uzun dikdörtgen bir ardiye yerleştirilmiştir. Mihrabın yanında duran ahşaptan mamul, ajurlu mesnevi kürsüsü ile sade görünümlü sakal-ı şerif muhafazası da paramparça durumdadır. Üst katta, mihrabın önünde yer alan ve üzeri boş bırakılmış olan sütün açıklığı dışında ayin mekânını sınırlayan sütunlar ile duvarların arasındaki alanın güneybatı kesimi hünkâr mahfiline, geriye kalanı da kadınlar mahfiline ayrılmıştır. Aralarında bir kapı ile bağlantı kurulmuş olan bu fevkani mahfiller, korkuluk duvarlarına oturan ahşap kafeslerle donatılmıştır. Hünkâr mahfiline ait olan kafes birimleri diğerlerine oranla daha seyrek olup icabında pencere gibi açılıp kapanabilecek şekilde imal edilmiş ve oymalı ahşap hotozlarla taçlandırılmıştır.
Üst katın batı kesimini işgal eden, hünkâr kasrı niteliğindeki bölüm bir sofa ile buna açılan iki odayı ve bir hela-abdestlik birimini barındırır. Büyük boyutlu ve hünkârın dinlenmesine, icabında şeyhefendi ile görüşmesine tahsis edilmiş bulunan oda, yapının giriş cephesinde, hünkâr girişinin üzerinde, dökümden mamul süslü konsollara oturan bir çıkma yapmaktadır. Daha küçük boyutlu olan diğer oda ise hünkârın maiyetine ayrılmıştır. Kuzey yönünde tevhidhaneye bitişen, doğu ve güney yönlerinde istinat duvarları ile kuşatılmış olan türbenin batıya (bahçeye) açılan bir dizi dikdörtgen pencere ile aydınlandığı ve bu yöne doğru meyilli bir çatı ile örtülü olduğu bilinmektedir. Çatı çöktükten sonra ahşap sandukaların yerine betondan basit kabirler ve Latin harfli küçük mermer kitabeler konmuştur.
Tekke arsasının batısındaki hazirede M. Elif Efendi dışında tekkenin bütün postnişinleri, ayrıca tekkenin bina eminliğini yapan Tophane Müşiri Seyyid Mehmed Paşa gömülüdür. Türbenin batısında, tevhidhanenin güneyinde yer alan sarnıcın üzeri, zamanında sohbet mahalli olarak kullanılan bir sofa şeklinde düzenlenmiş, tam ortasına, mermerden yontulmuş bir bilezik oturtulmuştur. Şerit kabarmaları ile bezeli olan sarnıç bileziği de çalınmıştır. Türbenin üzerinde yer aldığı setle bu sofa arasında Şeyh H. Rıza Efendinin eşi Zeliha Samiye Hanım (öl. 1855) ile Şeyh A. Muhtar Efendinin eşi Fatma Baise Hanıma (öl. 1895) ait iki mezar bulunur.
SÜSLEMELER
Cephelerine yalın bir ifadenin egemen olduğu tevhidhane binasının barındırdığı mekânlarda, II. Abdülhamid döneminin, giderek Türk kökenli unsurların bünyesinde barındıran eklektik zevkine uygun süslemeler bulundurmaktadır. Zemin kattaki mahfillerin duvarları panolara taksim edilerek bunların içi, yeşil ve sarı renkte taş kaplamaları taklit eden boyamalarla doldurulmuş, ahşap sütunlar da yeşil porfiri hatırlatacak şekilde boyanmıştır. Mihrapta, yeşil ve kırmızı zeminler üzerinde, kûfi yazıdan bozma örgülü motiflerin arasında besmele ile “ yâ Mâbud” ibareleri, ayrıca rûmi ve palmet motifleri görülmektedir. Üst kattaki sütunların üzerinde uzanan yatay kuşak, alternatif olarak kare ve dikdörtgen kartuşlara bölünmüş, karelerin içine 8 kollu yıldızlar, köşeleri rumîlerle dolgulanmış dikdörtgenlerin içine de kûfi besmeleler yerleştirilmiştir. Ayin bölümünün tavanında, kenarlarında da buna paralel “L” biçiminde, üçgenlerle sonuçlanan dört adet kartuş bulunmakta, bunların içinde de beyaz, siyah yeşil ve kırmızıyla resmedilmiş örgü motifleri, yıldızlar, şemseler yer almaktadır.
Yapıdaki diğer bütün tavanlarda çıtalarla meydana getirilmiş taksimattan başka herhangi bir bezemeye rastlanmaz. Hünkâr mahfili ile buna bağımlı birimlerin duvarında, dikdörtgen panolar içinde, rumîlerle dolgulanmış şemseler ve köşebentler görülmektedir. Hasırîzade Tekkesi’nde teşhis edilen bezemelerin en ilginci kadınlar mahfiline ait kafeslerin üzerine resmedilmiş olan hurma ağaçlarıdır. Osmanlı süsleme sanatında, diğer birtakım bikri motiflerine oranla pek az kullanılmış olan bu motifin varlığı, hurmanın Sa’dî tarikatının erkânında önemli bir sembolik yerinin olmasıyla açıklanabilir. Özellikle bu bağlamda “hurma tekbirlemek” olarak adlandırılan tarikata giriş (biat/intisap) töreninde dervişlere şeyhleri tarafından tekbirle hurma yutturulması, söz konusu bezemeyi anlamlı kılmaktadır.
Kaynak: Prof. Dr. Baha Tanman TDV İslam Ansiklopedisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.