KARIŞIK

6 Ağustos 2024 Salı

 AZİZ BABA TÜRBESİ





(Keçeci Babanın Torunu)


Aziz Baba Türbesi Tokat, Turhal Karkın köyünde bulunmaktadır. Aziz Baba Horasan Piri Ali Haydar Padişahının oğludur ve Erbaa Keçeci köyünde türbesi bulunan Keçeci Babanın da torunudur.
Aziz Baba’ın türbede bulunan tarihçesinde, Hazreti peygamber efendimizin kızı hazreti Fatmadan olma, hazreti Ali evladı on iki imam yedinci göbekten İmam Musayı Kazımdan, İbrahimi Elmucap İbrahimi Elmucaptan, Musayı Sani, Musayı Saniden, Keçeci Baba, Keçeci Babadan, Ali Haydar, Ali Haydardan da Aziz Baba gelmiştir yazılmaktadır. Keçeci Baba'ya ziyarete gidenler, önce Aziz Baba'yı ziyaret ederler. Aziz Baba'ya uğramadan Keçeciye gidenin mutlaka bir engelle karşılaşacağına inanılır

3 Mayıs 2024 Cuma


İMAM BAKIR TÜRBESİ- ŞANLIURFA




 

2 Mayıs 2024 Perşembe

 GİRİTTE TEKKELER







Girit Adası' nın fethi sırasında Askeri Yönetici sınıf ile dervişler de fetihe katılmış ve hemen Ada' ya yerleşerek faaliyete başlamışlardır.
1650 yılında Horasanlı Ali Dede tarafından Bektaşi Tekkesi kurulmuştur.
Tekkeler Osmanlı' da bir eğitim kurumu gibi çalışmakta, devlet bu yolla toplumsal yapı içinde sızarak egemenliğini pekiştirmektedir.Tarikatlar Devletle koordineli hareket etmekte, Devlet tarikatlara yardımcı olmaktadır.
Girit Kandiye kentinde en yaygın tarikat Bektaşiliktir.Bektaşilik 1826' da yasaklanmasına rağmen Girit' te yasaklanmamıştır.
Diğer yaygın tarikat Kadiriliktir.Kandiye içinde bir çok tekkesi vardır.Kandiye' Rufai Tarikatı temsilcileri de vardı.Diğer bir tarikat da Nakşibendiliktir.
Girit' in Hanya Kentinde ise Mevlevilik Tarikatı etkindir.
Devlet tarikatlara maddi yardım yaptığı gibi, Cami görevlilerini Cemat-i İslami örgütü atamaktadır.
HORASANLI ALİ BABA DERGAHI : 1924 yılında mübadelede Horasanlı Ali Baba Dergahı son postnişini Halife Cafer Sadık Bektaş Baba Türkiye' ye göç ederken Rum saldırılarından Müslümanları yıllarca koruyan Horasanlı Ali Baba' nın türbedeki kemiklerini bir torbaya koyarak geldiği Mersin' e getirmiş, bir müddet kemikler sandık içinde Mersin Halk Evi' nde bektetilmiş, daha sonra Tarsus' a getirilerek Tarsus Giritli Mahallesi olan Reşadiye Mahallesi 3041 Sokakta oluşturulan Türbeye defnedilmiştir.Bu yer Giritlilerce ziyaret edilir.Son Tekke Mütevellisi olan Cafer Sadık Bektaş Baba ' da Tarsus' a yerleşmiştir.( 1 )
Hali hazırda Türbenin bulunduğu Reşadiye Mahallesinde oturan Giritliler, Horasanlı Ali Baba' nın geceleri Reşadiye Mahallesindeki evleri ziyaret etiğine dair inanırlar.

( 1 ) Melike Kara, Kandiye Müslüman azınlık cemaati Yükselk Lisans tezi
Knadiye ve Tarikatlar sayfa 

  DURBALİ SULTAN TEKKESİ..yunanistan







Üst üste gelen bazı etkinliklerden dolayı bir türlü gitmemiz kısmet olmasa da, Yunanistan'daki en büyük Bektaşi Tekkeleri'nden birisi olan Durbali Sultan Tekkesi'ne özellikle Arnavut Bektaşileri'nin ilgisinin yoğunluğunu biliyorum. Özellikle Tepelene'de Ali Turani Baba Tekkesi'nde hizmet yürüten Derviş Mikeli'nin ve yöredeki Bektaşilerin buraya özel bir ilgileri var. Zamanında Balkanlar'daki en büyük tekkelerden birisi olan Durbali Tekkesi şimdi harabe halde. 1 Mayıslarda burada bir araya gelen Bektaşiler, bu geleneğin tekrar canlanmasının mücadelesini veriyorlar.
Tüm dileğimiz hem bu yıkılan tekkelerin- ocak ve dergah merkezlerinin onarılması ve aynı zamanda Alevi - Bektaşi inanç ve kültürünün de buralarda yeniden yaşaması, çerağların tekrar yanmasıdır. Bu yola emek verenler aşk olsun... Araştırmacı - Yazar Bektaşi Dervişi Şevki Koca'nın konuyla ilgili daha önce Cem Dergisi'nde yayınladığımız yazısını da ilginize sunuyorum. Bin muhabbetlerimle...
Yunanistan’da İrşâd Ocakları:
Reni (Durbâlî) Ve İskeçe (Khoutceh)
Hasib Baba Bektâşî Dergâhları
Şevki Koca
Muhterem okurlarım bu yazımızda Yunanistan’da mûkim ecdâd yâdigârı Bektâşî dergâhlarına ilişkin naçizâne bilgiler aktarmak arzusundayım. Bu tekyeler Reni ve İskeçe isimleriyle mâruf asitâneler olup bunların dışında önemli bir dergâhta, Cem Dergisinin 113’üncü sayısında malumat verdiğimiz Katarin (Angelista) hanikâh’ı ve Dimetoka’daki Seyyid Ali Sultân (Kızıldeli) Dergâhıdır.
Renî (Durbâli) Dergâhı
Dergâhlarımızdan Reni Tekyesi ismiyle tanınmış olan mekânın Bektâşî Argümanlarındaki ismi Durbali Sultân Dergâhıdır. Durbali Sultân Horasan kökenli Seyf-i meşreb Bektâşî azizlerinden olup, Dimetko’lı Seyyid Ali Sultân’ın çağdaşlarındandır. Seyyid Ali Sultân H. 804 (M. 1390) yılında Hakk’a yürümüştür. Orhan Gazi’nin hükümdarlığı esnasında Rumeli’ye yapılan (H. 738-M.1337) tarihli seferde, Durbali Sultânında olduğu rivâyet edilmektedir. Durbali Baba, Seyyid Ali Sultân tarafından icâzet verilerek Mora yarımadası sınırları dışında bir dergâh açmakla görevlendirilir. (Ancak teknik olarak elimizde bulunan bilgiler bu dergâhın kuruluş yılını H. 869-M.1480 tarihinden başlatmaktadır.) Çevre de yaşayan Arnavut kökenli Bektâşî müntesipleri dergâha Torbalı Baba Tekyesi ismi vererek “Tegjae Madh” (Büyük Tekye) sıfatıyla anarlar. Dergâh Mora yarımadasının kuzeyinde, Teselya bölgesinin Pharsala kentindedir. Tepedelen’li Mehmet Ali Paşa’nın M.1790-1822 yılları arasındaki Epirus Valiliği döneminde büyük ölçekli himâye görmüştür. 1882 yılından sonra Teselya’nın Yunanlılar tarafından ilhakı üzerine dergâh bu tarihten itibaren Osmanlı sınırları dışında kalmıştır. Durbali Baba rivâyetlerde; Osmanlı ordusunun Mora yarımadasını fethi esnasında, yerden bir avuç kum alır ve Meriç nehrine atar ve böylece kuruyan Meriç nehri üzerinden Yeniçerileri geçirmesi kerâmetiyle zikredilir. Yine rivâyetlere göre, Selânik de; “Üçler çeşmesi” yöresi ve Yenice Karasu’da “Kırklar Tekyesi” isimleri adı altında dergâhlar uyandırır. Yine müritlerinden Şâhin Baba’yı “Temple” vadisi olan yöreye göndererek “Köpekli” (kepekli) köyü yakınlarında bir dergâh açtırır. Durbali Baba Dergâhının son postnişinlerden Muharrem Mahzûni Baba erenler, aşağıda arzedeceğim bir nefeslerinde bu rivâyetlere yer vermektedir.
Hü Dost
“Horasan şehrinden geliyor Veli
Rûm’a kadem bastı Şâh’ım Durbali
Derya’ya bend’edüp nûr-u ezeli
Bir avuç kum ile Şâh’ım Durbali
Üçler çeşmesinde dergâh eyledi
Kırklar dergâhında er’ler peyledi
Şâhin Babam köperli’ye meyledi
Dürlü kerâmetle Şâh’ım Durbali
Yedi dağ üstüne hazer indiren
Dembedem daima mû’ciz gösteren
Meş’e palamudundan kiraz verdiren
Kanûn-u Sâni’de Şâh’ım Durbali
Ey Mahzuni terk’ol uyma cihana
Fani kulun üç günlük safasına
İmâm-ı zaman’ın yüz sür babına
Günahkârım affet, Şâh’ım Durbali
Tanınmış müverrih ve gezgin Von Hasluck “Bektâşîliğin Coğrafi Dağılımı” isimli çalışmasında bu dergâh’a İsevi’lerin Aya Yorgi ve Aya Dimitri isimli Ortodoks azizlerinin ismini atfederek, ziyâret’de bulunduklarını zikreder. Ayrıca kaynağını belirtmeksizin (1888) yılında 54 dervişin olduğunu kaydeder. Yine M. 1914 yılında yaptığı tesbitlere göre dergâhın postnişini ile bizzât görüştüğünü ve Durbali Sultân ile Cafer ve Mustafa Babalara ait türbelerin ziyâret mekânları olduğundan söz eder. Ayrıca dergâh hazeresinde birçok gazinin medfün olduğundan bahseder. Dergâh; II. Mahmud dönemi yapılan Bektâşî katliamı esnasında Nakşibendi kökenli Bektâşî babalarının postnişinlik yapmaları nedeniyle 1826-1840 yıllarını hasarsız atlatmıştır. Dergâhın, kuruluşundan çağımıza kadar olan postnişin lâhikası, A.B.D. Detroit Tekyesi postnişini Recep Ferdi Baba tarafından açıklanmış olup bilinen rivâyetlerin aksine Durbali Babayı (M. 1480-M. 1522) yılları arasına yerleştirmektedir.
Durbali Dergâhı Postnişinleri:
1. Durbali Baba........................... Vefât M.1522
2. Bağdatlı Musa Baba ............... Vefât M.1553
3. Horasanlı Şâhin Baba ............ Vefât M.1581
4. Halep’li Cafer Baba ............... Vefât M.1596
5. Hacı Ali Baba (Mısır’lı) .............Vefât M.1604
6. İskenderunlu Tayyar Baba........Vefât M.1627
7. Bağdatlı Kasım Baba............... Vefât M.1643
8. Kerbelâ’lı Emin baba ............... Vefât M.1655
9. Lahor’lu Mustafa Baba..............Vefât M.1660
10. Basra’lı Zeynel Abidin Baba......Vefât M.1663
11. Kırşehir’li Yahya Hadi Baba.......Vefât M.1680
12. Şemseddin Ali Baba (Bosna’lı) ............... Vefât M.1694
13. Bağdat’lı Seyyid Maksûd Baba…............. Vefât M.1713
14. Bağdat’lı Salih Ali Baba............................ Vefât M.1725
15. Basra’lı Mahsur Baba............................... Vefât M.1736
16. Erzurum’lu Edhem Naki Baba............... …Vefât M.1744
17. Bağdat’lı Selim Baba............... ……………Vefât M.1753
18. Tiran’lı Hüseyin Baba................................. Vefât M.1779
19. Gega Hasan Baba............... ……………….Vefât M.1794
20. Debre’li Hasan Baba............... …………….Vefât M.1794 (Altı ay)
21. Gega Ahmed Baba..................................... Vefât M.1802
22. İpek’li Mehmed Baba............... …………….Vefât M.1809
23. Gega Mahmûd Baba............... …………….Vefât M.1811
24. Jirokastro’lu Cemâli Baba............... ……….Vefât M.1815
25. Koniça’lı Cemâl Baba.................................. Vefât M.1819
26. Gega Hüseyin Baba.................................... Vefât M.1845
27. Ergiri’li Muharrem Mahzûni Baba............... ..Vefât M.1867
28. Ahçı Baba (Konya’lı) ................................... Vefât M.1869
29. Piremeti’li Bayram Baba..............,…………. Vefât M.1904
30. Koplara’lı Nazif Baba.................................... Vefât M.1905
31. Bubzi’li Tahir Baba........................................ Vefât M.1919
32. Berat’lı Kâzım Baba....................................... Vefât M.1942
33. Skrpar’lı Seyyid Said Seyfi Baba............... …Vefât M.1961-62
Dergâhın son postnişini Said Seyfi Baba erenler, Salih Niyâzi Dedebaba’dan halifelik icâzeti de almış olan bir zât-ı kirâmdır. Kabri dergâh hazeresindedir. Öte yandan yakınlarında bulunan katerin dergâhının 1961 yılında Hakk’a yürüyen son postnişini halife Veli Marendi Baba ise vasiyeti gereği bu dergâha defnolmuştur. Durbali Baba Dergâhından çok önemli Bektâşî şairleri çıkmıştır. Daha önce bir nefesini zikrettiğimiz Jirokastro’lu (Ergiri’li) Muharrem Mahzuni Baba aslen, Mora-Yenişehir’li olmasına rağmen Ergiri’li bilinir olup aruz ve serbest vezin ile birçok nefes yazmıştır. Kendisi Leskovik’li Abidin Baba’nın mürşidi olup, el yazma divânı halen Jirokastro Asım Baba (zall) dergâhında mahfuz’dur. Öte yandan yine tanınmış şairlerden Ali Resmi Girid’i Baba bu dergâh’ta yetişmiş olup, buradan Girid-Kandiye’sinde olan Horasanlı Ali Baba dergâhına postnişin olarak atanmıştır.
Durbali Sultân dergâhına postnişinlik yapan otuz üç Bektâşî Babasının tümü de mücerred (kutsal bekâr) olup, bu dergâh tarihi boyunca evlâdiye olarak değil erbabiye bir seyir göstermiştir. Dergâhın son postnişini Seyfi Babanın 1962 yılında Hakk’a yürümesinden bu yana postnişinsiz kalan bu dergâh elân metrûk fakat korunaklı durumdadır.
İskeçe (Khoutech) Dergâhı
Değerli okurlarım, özellikle Avrupa’da mukim Bektâşî dergâhlarının hakkında özet bilgiler aktardığımız bu dönemimizde bilhassa halen Batı-Trakya’da yaşamakta olan ihvan-ı Bektâşîyanın serzenişine muhatap kılındık. Bu yazımızda hem onlara bir ölçüde tercüman olabilmek hem de ismi oldukça karıştırılan İskeçe Dergâhına ilişkin somut bilgiler arzetmek istedik. Dergâh’ın kuruluş rivâyetleri içinde verilen tarih H.830 (M.1414) olarak geçmektedir. Dergâhı “Kasım Baba, isimli bir zât’ın kurduğu söylenmektedir. Müverrih’ler gerek yeterli coğrafik tesbit’ten yoksun olmaları ve gerekse halk dilindeki değişik Lisan varyantlarına binaen, asıl ismi İskeçe olan tekyenin Kuş, Kuç, Khoutech yazılışlarından dolayı ayrı birer dergâh zannetmişlerdir. Dergâh Makedonya-Epirus deltasında Görice-Kesriye güzergahındadır. Dergâhın 1826 yılında büyük bir tahribat gördüğü bilinmektedir. Dergâhın metrûk dönemi olan 1887 yılına değin postnişini Hafız Kemâli Baba’dır. Hafız Baba’nın Hakk’a yürümesi sonrasında dergâha Limni’li İbrahim Baba postnişin olarak nasbedilmiştir. Oldukça yıpranık durumda olan dergâhın haline üzülen İbrahim Baba dönemin kutbu Mehmet Ali Hilmi dedebaba’dan dergâhın yeniden onarımı amacıyla yardım ister. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba bu iş için, aslen Mora’lı olan, İstanbul Sütlüce’si Cafer Abâd Dergâhı postnişini Hacı Hasip Baba’yı görevlendirir.
Dergâh H. 1303 (M.1885) yılında baştan aşağı yenilenir. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’nın bu onarım dolayısıyla yazmış olduğu dörtlük kitâbe haline getirilerek dergâh girişine asılır ve bu kitâbe halen yerinde durmaktadır. Bu dörtlük şu şekildedir.
Hü Dost
“İdüp bezl-i himem Hacı Hasip Baba Kerim-i mûtâd
Müceddid eyledi bu İskeçe dergâhını bünyad
Hem İbrahim Baba’dır tâ bu rütbeye bâis-i âbâd
Bin üçyüz üç’de çerağın avn-i Hak ile itdiler ikâd”
Yukarıdaki kitâbede Hasip Baba ve İbrahim Baba’nın dergâhın onarımına olan katkıları övülmektedir son postnişinlerden İbrahim Baba 1922 yılında Hakk’a yürümüş olup, dergâh hazeresinde medfün’dur. Öte yandan Hacı Hasip Baba yaklaşık doksan yaşlarında burada Hakk’a yürür ve İskeçe dergâhına defn’edilir. Dedebaba tarafından yazılmış olup, bugün dahi rahatlıkla okunmaktadır. Hasip Baba H.1304-M.1886 yılında vefât etmiştir. Kabir kitâbesi şu şekildedir.
Hü Dost
“Hacı Hasip Baba kim bu dergâh-ı irşâd’da
Mürşid-i agâh’idi sırr-ı sülûk’a aşina
Pir-i erkân-ı tariyk-i nâzenîn’den yad tutup
Hacı Bektâş-ı Veli’yi eylemişti Pişuva
Lücce-i Tevhid’e gark olmuştu zikr-i Hak’ile
Eylemezdi sohbet-i efsâne-i çün-ü çerağ
Vakiat-ı Kerbelâ’yı yad’idüp leyl-ü nehâr
Ah-ı matem’le hemişe eyler idi huy-u hay
Himmet-i Pir’ile say’etti muvaffak oldu hem
Yaptı bir derâh olup ihyây-ı bu cay-ı dil küşa
Âlem-i Ukba’ya seyyah oldu seyran itmeğe
Şafî-i mahşer’de olsun Hamse-i Al-i Aba
Cevher-i hüzn’ile Hilmi söyledim tarihini;
Ravza-i cennet ola yarab Hasib Baba’ya cây
(H. 1304-M.1886)
İskeçe Bektâşî Dergâhı maâlesef bugün için metrûk haldedir. Dergâh hazeresindeki kabir ve mümülüsler bakımsız durumdadır. Yıkık durumundaki meydanevinde orijinal bir “Taht-ı Muhammedi” (minber) ve yine bakımsız Teber’ler mahfuzdur. Bu dergâha en son olarak Tekirdağ’lı Mustafa Mahfi Baba atanmış ise de 1924 yılında Yunan hükümetince dergâh’tan çıkarılmıştır. Mustafa Mahfi Baba H. 1324 (M.1906) tarihinde Tekirdağ’da Hakk’a yürümüştür.
Muhterem okurlarım sizlere tarihe tanıklık eden iki dergâhtan bilgiler arzetmeye çalıştım, sehvi kusur ve hatalarımızı berrak niyetimize sayınız. Gerçeğe Hüü.
Renî Dergâhı Hakkında Notlar:
1. Durbali Sultân’ın Halifeleri arasında adı geçen Şâhin Baba’nın Temple Vadisi civarında, köpekli köyü civarında uyandırdığı dergâh, Halk arasında Ferecik/Sıraca (Sarrac Ali) Tekyesi olarak bilinir.
2. Yine metinde Durbali Sultân tarafından uyandırıldığı belirtilen Kırklar Tekyesi, Vardar yenice’sinin Karasu kasabası yolu üzerindedir.
3. Durbali Dergâhının son dönem postnişinlerinden, Muharrem Mahzuni (V. M. 1867) ünlü mutasavvıf ve şair Leskovik’li Zeynel Abidin Babanın (V. R. 1325) mürşididir. Leskovik’li Bektâşî Dergâhında postnişinlik yapması nedeniyle Leskovik’li bilinir. H. 1293 yılında M. Ali Perişan Dedebaba’dan halifelik icâzeti almış mücerred babalardandır. Ünlü şair Edib Harâbî Baba tarafından, Leskovik dergâhı ziyâretlerinde yazılmış olan kabir kitâbesi aşağıdaki gibidir. Tespit olunması açısından arz’ediyorum.
Hü Dost
“Bânî-i dergâh-ı Âli Zeynel Abidin Baba
Mahz-ı bir lütfû celî-i Hazret-i Allah idi
Hak anı irşâde me’mûr eylemiştir bî-gümân
Vâkıf-ı remz-i hafaya-yı kelâmullâh idi
Hem halife hem de bir merd-i mücerred pâk idi
Şüphesiz kim kenz-i esrâr-ı Resulullâh idi
Zâtına ilm-ü Ledün üstadı dense çok değil
Vasıl-ı sırr-ı Ali hem sırr-ı Bismillah idi
Men aref hem nokta-i bâ sırrına mazhar olup
Öyle iman eyleriz kim sırr-ı sırrullah idi
Sâl-i rûmi’den Harâbî yazdı tarih-i güher
Kendisi Kur’an-ı nâtık nutk-u nutkullâh idi
Çıktı kırklar Pir Balım Sultân gelip tarihine
Zeynel Abidin Baba bir ârif-i billâh idi.”
R. 1325
4. Şâhkulu Sultân Dergâhı postnişlerinden Filibeli Hacı Mehmet Yesâri Baba, Mehmet Ali Hilmi Dedebaba tarafından Reni (Durbali) dergâhına postnişin olarak nasbedilmişse de yolculuk sırasında Hakk’a yürümüş (Galos’ta) ve (5 Muharrem 1325-18 Şubat 1907) yılında, Reni dergâhına defnolunmuştur.
İskeçe Dergâhı Hakkında Notlar:
1. İskeçe (Kuş-Kuç) Dergâhına yöre halkı Hasip Baba Tekyesi demektedir. Metin de belirttiğimiz gibi bu dergâhın onarımını yapmış ve yine bu dergâhta Hakk’a yürümüştür. Hacı Hasip Baba 1870 yılında İstanbul Sütlüce Caferâbad Dergâhı postnişinliğine nasbedilmiştir. Hacı Hasip Baba, İstanbul Karaağaç (Teberli Baba) Dergâhının son postnişinlerinden Hüseyin Zeki Baba’nın dedesidir. Hüseyin Zeki Baba, Atatürk’ün silah arkadaşı Samih Lütfi Bey’in mürşididir.
2. İskeçe dergâhının 1887’de ki postnişini olan Hafız Kemâli Baba, aslen Kastorya’lı (Kesriye)’dır.
3. İskeçe (Kuç) Tekyesi, Batı-Trakya sınırları kapsamında olup Gümülcine’ye çok yakındır. Yenice, Karasu yolunda olup, Bulgaristan’ın tam güney sınırları mıntıkasına düşmektedir.
4. İskeçe dergâhının son postnişinlerinden İbrahim Baba (vefât 1922) aslen Limni’li olup, Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’da mücerred dervişlik erkânı üzere babalık icâzeti almıştır.
Kaynakça:
1. Bektâşîliğin Coğrafi Dağılımı-V.Hasluk/Turgut Koca çevirisi
2. Mıstıcızma İslâme Dhe Bektashızme-Baba Rexhebi-1970 Waldon Press. A.B.D.
3. N. Greese 28. IV-Leake (Hasluck’dan aktarma)
4. Bektâşî Zaviyeleri-Başbakanlık arşivi Gnl. Md. H. 1423’e ait, 9771 ve 1243 nolu evrak.
5. Vie D’ali Pacha-Bequcamp-Holland Travers (mahfûz)
6. Bektâşî Nefesleri ve Şairleri-Turgut Koca Baba. İst. Maarif Kitapları-1990 / İst.
7. El-Risale Al-Ahmediye Fi-Tarîkatı Bektâşîyye-Ahmed Sırrı Baba Caıro 1959-Abduh Enver Matbaası
8. Divân-ı Edib Harâbî-(Henüz basılmamış tam tekmil Edib Harâbî Divânı.) Şevki Koca-Dursun Gümüşoğlu
9. Mehmed Ali Hilmi Dedebaba Divânı-Filibeli Abidin Mehdi Baba H. 1327-İst. / Yazma
10. Kitâbeler-İsmail Hakkı Uzunçarşılı-İst. 1929
11. Turgut Koca Baba’dan veraset bilgiler ve cönkler.
Cem Dergisi, Temmuz 2002
Kaynak: Şevki Koca, Bektaşilik ve Bektaşi Dergâhları, CEM Vakfı Yayınları, Aralık 2005, İstanbul; Sayfa: 236-246

25 Nisan 2024 Perşembe

BEKRİ MUSTAFA




1593-1634 yıllarında Sultanahmet’te yaşayan Bekri Mustafa’nın adını, herhalde duymuş olmalısınız…
Onun, kendini genç yaşında “içki”ye verdiğini, “gece-gündüz içtiği” için Bekri namıyla ün yaptığını ve 41 yaşında öldüğünü belki bilmezsiniz ama Bekri Mustafa’nın “imam” olma hikâyesini herhalde bilirsiniz.Hikâye şöyle:
Bekri Mustafa, yoksul bir mahallede “Küçük Ayasofya Camii”nin önünden geçmektedir. O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur. Cemaatin beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı “hoca” zannederek namazı kıldırmasını söylerler.
“Yok, ben hoca değilim” dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler. Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat, ölüye ne söylediğini merak eder.
Bekri Mustafa gülerek cevaplar: “Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahrete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar…” der.

5 Şubat 2024 Pazartesi

 MECNUN DEDE TÜRBESİ,

BABADAĞ İLÇESİ, HİSAR KÖYÜ







Asıl adının Şeyh Hüsameddin olduğu anlaşılan Mecnun Dede Türbesi, Babadağ ilçesinin Hisar köyünde, Attuta Antik kentinin harabeleri içerisindedir. Yedilerden olduğuna inanılmaktadır.
Mecnun Dede Türbesi’nde hâlen savaş baltası, gürzü, gürz askılığı, sancakları, bayrağı, alemi ve sancak direği bulunmaktadır dense de türbeye bizim ziyaretimizde sancak ve diğerlerinin çalındığı fark edilmiştir. Fakat yazar Şükrü Tekin Kaptan, Gönül Sultanları Denizli’de Türbeler ve Yatırlar adındaki eserinde, Mecnun Dede’nin kullandığı iki sancağı, savaş baltası, gürzü, gürz askısı, el feneri, tespihi, bayrak direği ve alemi bulunmaktadır. Türbede sergilenen sancaklardan mavi renkli olanın üzerinde dört satırlık bir yazı; kırmızı renkli sancak üzerinde de üç satırdan oluşan bir yazı bulunmaktadır, demiş ve Türkçe okunuşu şöyle yer vermiştir.
Mavi Sancakta:
1-Maşalllah,
2-Bismillâhirrahmanirrahim,
3- Elhamdü’lillâhi Rabbil âlemin,
4-Lâ ilâhe illâllah Muhammedün resul Allah,
5-Ya Pir-i Hüsameddin Şeyh assâ fi Kuddûsi sirrihu, Sene (Hicri) 1397 (Miladi 1881).
Kırmızı Sancakta:
1-Ey Muhammed muhakkak biz sana apaçık zafer sağladık,
2- Allah katında bir yardım ve yakın bir zafer vardır,
3- Ey Muhammed hayırla müjdele.
Alemde yazılı olan “Pir Hüsameddin Şeyh” ifadesinden anlaşılacağı üzere Mecnun Dede’nin bir Bektâşî Derviş olduğu anlaşılmakta ve halk arasında da Hacı Bektâş Velî dervişi olduğu ifade edilmektedir. Yani Mecnun Dede savaştan sonra da halkına tekke vasıtasıyla hizmet etmeye devam eden tarikat ehli bir aziz olduğu görülmektedir.
Mecnun Dede’nin; Babadağ ilçesi, Demirli köyündeki Değnekli Baba; Babadağ ilçesi, Kıranyeri köyündeki Okçu Halil Baba; Babadağ ilçesi, İncirli köydeki Hıdırellez Dede; Sarayköy ilçesi, Kumluca köyündeki Karaca Ahmet Sultan gibi yörede bulunan türbelerde yatan azizlerin, Kıranyeri köyünün Kırılanyer Mevkisi’nde, Bizans savaşçıları ile Selçuklu kuvvetleri arasında, XIII. yüzyılın başlarında yapılan muharebelerde şehit olan gazi dervişlerden olduğu söylenmektedir. Türbede var olduğunu söylenen sancak, alem, savaş baltası, gürz ve bayrak direğinden anlaşılacağı üzerine Mecnun Dede, sancak sahibi bir komutan olmalıdır.
Türbesi Denizli Ovası’na hakim bir konumdadır. Türbenin olduğu yerde bir tekkenin de olduğu söylenmektedir. Anlaşılıyor ki, tekkenin olduğu yer Türklerin Denizli topraklarını fetih ederken bir ribat yani ileri karakol görevi ifa etmiş olmalıdır. Fetihten sonra da tekkeye dönüştürülmüştür. Halk arasındaki anlatıma göre; girdiği savaşlarda kendinden geçercesine kılıç salladığı ve büyük bir istekle savaştığı için kendisine “Mecnun Dede” denildiği söylenmektedir.
Yine Kadir Pektaş, Denizli’de Türk Varlığının Kadim Tarihi İlbadı Mezarlığı-1 adındaki eserde, İlbadı Mezarlığı kazılarında ele geçen bir çeşme kitabesinde, “Nazirdir bu su âb-ı hayâtın / İcân bundan ebed görmez cefâlar / Bunu Mecnun Baba ihya edüp ki / Hüseyin aşkına bulsun hemân / İki def’a Pertev geldi söyledi / Bu su vâkıflara olsun şifâlar / Sahibü’l-hayrât / Ve’l-hasenât Emir Sultân” yazdığını, ifade etmektedir.
Miladi 1874-1875 tarih düşülen çeşme kitabesinde adı geçen çeşmeyi ihya eden Mecnun Baba’nın bizim Mecnun Dede olma olasılığı yüksektir. Kitabedeki “Hüseyin aşkına bulsun heman” mısrasındaki “Hüseyin”, Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’nın Kerbela Çöllerinde, Emevi Halifesi Yezit tarafından şehit edilen sevgili torunu Hazreti Hüseyin olduğu açıktır. Mecnun Baba’ya ithafen yazılmıştır. Çeşmeyi yeniden yaptıran Emir Sultan’ın da Buldan Yenicekent beldesinde türbesi olduğu söylenen Emir Sultan olması muhtemeldir. Hülasa Denizli’de Mecnun Dede veya Mecnun Baba olarak da bilinen Şeyh Hüsameddin Dede adında bir Bektâşî şeyhi olmalıdır.

https://www.facebook.com/ibrahim.afatoglu?locale=tr_TR

ibrahim afatoğlu teşekkürler
alıntıdır

 MUSTAFA BABA TÜRBESİ,

TAVAS İLÇESİ, TEKKEKÖY MUSTAFA BABA MEZARLIĞI








Mustafa Baba Türbesi; Tavas ilçesi, Tekkeköyü’de kendi adı ile müsemma Mustafa Baba Mezarlığı içindedir. Kim olduğu ve ne zaman yaşadığı konusunda kaynaklara yansımış bir bilgi yoktur. Alevi – Bektâşî geleneğinden olduğu ve bu toprakların Türkler tarafından iskânı sırasında mücadele eden gazi dervişlerden biri olduğu söylenmektedir.
Türbe; 5 x 5 metre ölçülerinde kare planlı, beton kubbe yapılı, üstü teneke levha örtülü, taş yapılı, iç ve dış duvarları sıvalı, tek odalı, sergili, süslemesi olmayan, önemli bir mimari özelliği de olmayan basit, bakımlı ve temiz bir yapıdır. İçeride, Mustafa Baba’ya ait olduğu söylenen, doğu-batı doğrultusunda bir sanduka bulunmaktadır. Türbede, eski tarihlere ait büyük bir geyik boynuzu asılı olduğu görülmektedir. Geyik, Türk inanışlarında kutsal hayvanlardan olduğu, koruyucu özelliğine inanıldığı için türbe duvarında büyük bir geyik boynuzu asılıdır. Bahçesinde hayır yemekleri için gerekli olan mutfak eşyalarının depolandığı bir hizmet binası yapılmıştır. Günümüzde türbedarlığını Cafer Sadık Allın yapmaktadır.
Türbenin ön tarafında 800 yıllık olduğu söylen çınar ağaçları bulunmaktadır. Yöre halkı bu çınar ağaçlarını Mustafa Baba’nın koruduğuna ve onların kutsal ağaçlar olduğuna inanmaktadırlar. Mustafa Baba’nın sağlığında, bir keramet göstermek amacıyla elindeki kuru asayı yere dikmesi ve diktiği asanın yeşermesi neticesinde oluştuğu söylenmektedir. Diğer bir rivayete göre Sarı İsmail Sultan’ın Sulucakakahöyük’ten (Hacıbektaş) atarak Tavas’ta bir kilisenin damına düşen asasının buraya dikilmesi sonucu yeşeren çınar ağacı olduğu söylenmektedir. Bu yüzden bu çınar kutsal sayılmaktadır. Eski zamanlarda bu tarihi çınar ağacının Tekkeköy tarafına bakan dallardan birisi kırılıp yere düşerse o köyden bir kişi; Akyar köyü tarafından bir dal kırılıp yere düşerse Akyar köyünden birisinin öldüğü iddia edilmektedir
Rivayet odur ki; Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu (1925) gereğince Tavas kazasındaki yetkili memur gelmiş, dönemin türbedarı Şerif Ali Dede ile görüşmüş ve türbenin yıkılmasını istemiştir. Türbedar Şerif Ali Dede “Oğlum, bırak türbeyi yıkmayı, üzerinden bir taş düşse, bu kocamış halimle o taşı yerine koymaya gücüm yetse, onu yerine koymaya çalışırım” diye karşılık vermiş. Köy halkının da galeyana gelmesinden çekinen yetkili, yıkamayacağını anlamış, kapısını mühürlemiş ve türbeye giriş çıkışı yasaklamış. Atına binmiş ama atın huysuzluk yapmasından yere düşmüş. Tekrar binmiş, yine düşmüş. Bu birkaç defa tekrarlanmış. Bu arada da türbenin mührü ve kilidi de açılmış. Duruma sinirlenen yetkili, atına kamçı yapmak için, türbenin bahçesinde bulunan kutsal çınar ağacından bir dal koparmış. Ağacın dalını kopardığını gören Şerif Ali Dede “Sen bu ağacın dalını taşıyamazsın, sana ağır gelir, oğul!” diye seslenmiş. Yetkili memur, Şerif Ali Dede’nin sözüne aldırış etmeden yoluna devam etmiş. Ama 300 metre kadar sonra at, ağaç dalının ağırlığından yürüyemez hale gelmiş. Duruma bir anlam veremeyen yetkili geri dönmüş, kopardığı dalı ağacın dibine bırakmış ancak o şekilde Tavas’a gidebilmiştir. Dairesine geldiğinde attan inememiş, ancak arkadaşlarının yardımıyla inebilmiştir. Bu olaydan hemen sonra hastalanmış ve uzunca bir süre koma halinde hastanede yatmıştır. Kendine geldiğinde türbeye geri gelmiş, Mustafa Baba’ın huzurunda dua etmiş, Şerif Ali Dede’den özür dilemiş, türbede bir adak kesmiştir. Daha sonraki yıllarda da türbenin ihtiyaçlarının karşılanması konusunda da maddi yardımlarda bulunmuştur.
Mustafa Baba’nın biraz asabi olduğuna ve kendisini rahatsız edenleri cezalandırdığına inanılmaktadır. Bu konu ile ilgili de şu örneği vermektedirler: 1965’li yıllarda, doğu illerimizden buradaki maden ocağında çalışmak için gelen işçiler Mustafa Baba’nın türbesinin olduğu yere gelip yerleşmişler. Köy halkı onları buradan başka bir yere gitmeleri konusunda uyarmışlar ama onlar bunu dikkate almamışlar. Bu insanlar geceleri çıkıp etrafı kirletiyorlarmış. Bir gece, işçilerden birisi türbenin olduğu yere yakın bir yere çiş yaparken türbe tarafından heybetli bir boğa, bağırarak gelmiş ve adamı oradan uzaklaştırmış. Bunun üzerine işçiler o gece hemen orayı terk etmişlerdir.



https://www.facebook.com/ibrahim.afatoglu?locale=tr_TR

çok teşekkürler..ibrahim afatoğlu hocam

2 Şubat 2024 Cuma

 Taşkın Baba Türbesi.. alaaddin beldesi





Alaaddin Han, halk arasında bilinen adı ile Taşkın Baba Türbesi; Alaaddin beldesinde, adı ile müsemma Taşkın Mevkii’nde, Alaaddin’e 2500 metre uzaklıkta, dağ bayırında bir türbedir. Kasaba ve çevre halkı tarafından "Taşkın Baba" olarak bilinen Alaaddin Han’ın, yine Alaaddin'de türbesi olan Dona Baba ile silah arkadaşı veya kardeş olduğu, Oğuz köyünde türbesi olan Oğuz Baba ile birlikte 1200’lü yıllarda yaşadığı, bölgenin Türkler tarafından alınması sırasında Bizans güçleri ile yapılan savaşlara katıldığı, Horasan Türklerinden olup, kasabanın kurucularından olduğu rivayet edilmektedir. Kendisi, eşi ve iki çocuğunun bu çevrede yapılan savaşlarda şehit oldukları, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat'ın sülalesinden olması nedeniyle bu isimle tanındığı, adının da buradan geldiği söylenmektedir.
Ali Vehbi Aykota, “Acıpayam” adındaki kitabında, Alaaddin beldesi hakkında bilgi verirken “Bu köy halen Oğuz köyünde yatan Oğuz Baba boyundan bu topraklara yerleşmiş olan obanın önderliğini yapan Taşkın Baba lakabı ile yâd edilen Alaaddin Han’ın adını taşımaktadır. Bu zat köyün batısındaki Kuz Deresi’nin kuzey yamacı eteğinde medfundur. Senenin ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde, mahyalar (Aslı “muhayyâ – ihyâ” etmekten, “mahya” olarak değişmiştir. Kutlu gece ve günlerde hazırlanan yemekler, tatlılar, şerbetler yenilip içildikten sonra, o geceyi veya gündüzü toplu halde ibadetle ve zikirle geçirmek) tertip edilerek kabrine ziyaret yapılmak suretiyle ecdatlarının anılması ve zihinlerde yerleşen ananevi duyguları nispetinde, Alaaddin Han’ın yâd edilmesi ve tarihi öneminin belirtilmesi eski bir gelenek ve görenek halindedir.” şeklinde Alaaddin Han veya Taşkın Baba hakkında bilgi vermektedir.
Yukarıda da fotoğrafını yer verdiğimiz önceki türbe binası; kare biçimli, ahşap kırma çatılı, taş yapılı, Marsilya kiremidi örtülü, duvarları sıvalı, kireç badanalı, ahşap kapılı, tek pencereli, tek odalı, mimari özelliği olmayan, oldukça sağlam ve bakımlı bir binadır. Bu türbe, Kasaba halkından Kaykıların Mustafa tarafından 1974 yılında yaptırılmıştır. Daha önceleri Selçuklu mimari tarzında yuvarlak (çokgen) biçimli, kubbe örtülü, üzeri sac kaplamalı olan bir türbe olduğu ifade edilmektedir.
Bugünkü türbe binası ve sosyal tesisleri hayırseverlerin katkıları ve Alaaddin Belediyesi’nin koordinesi ile 2010 yılında yapılmış olduğu yazmaktadır. Türbe; giriş takı, şadırvan, yapma şelale, üstü çelik çatı ve teneke örtülü sığınma alanı ve sandukanın bulunduğu yapıdan oluşan bir sosyal tesisler alanı şeklinde düzenlenmiştir. Türbe, girişin sol tarafında en uç noktada yer almaktadır. Türkistan mimarisi imitasyonu şeklindedir. Güncel yapı malzemeleri ve yapı teknikleri kullanılarak yapılmıştır. Simetrik altıgen şeklinde tasarlanmıştır.

30 Ocak 2024 Salı

 ŞEYH HASAN ESAD BAĞDADİ

Adana/Kozan
Adana'nın Kozan İlçesi Kozan Kalesi eteklerindeki Şeyh Hasan Esad Bağdadi türbesi Alevi türbesidir..
Şeyh Hasan Esad Bağdadi Kozan Kalesinin fethi esnasında atı ile birlikte düşerek şehit olmuştur.. Büyük bir alim olarak bilinmektedir..




25 Ocak 2024 Perşembe

 Seyit Cemal Sultan Türbesi :Kütahya






Seyit Cemal Sultan Kimdir:
Hacı Bektaşi Veli’nin halifelerindendir.
1280 senesinde doğmuş, 1365 senesinde vefat etmiştir.
Türbede bulunan yazıtta Peygamberimizin 16. torunu ve Musa-i Sani’nin çocuğu olduğu belirtilmektedir.
Seyyid Cemal Sultan’ın Afyon, Kütahya ve Eskişehir’de Kemal Sultan olarak anılmakta ve bilinmektedir.
Derviş Cemal Ocağı’nın kurucusudur.
Türbenin Durumu:
Türbe 2011 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyonu tamamlanmış ve halkın ziyaretine açılmıştır.
Türbe kesme taştan yapılma olup 700 yıllık bir geçmişe sahiptir.
Türbe iki bölümden oluşmuştur.
Birinci bölümde Mehmet ve Ahmet adındaki iki kişinin mezarı bulunmaktadır.
İkinci bölümde ise Seyit Cemal Sultan’ın mezarı bulunmaktadır.
Türbenin bahçesinde sekiz tane üstü açık mezar bulunmaktadır ve bunlardan biri Gözcü Bal’a aittir.
Restorasyon Sonrası Türbe
Ziyaret Nedeni:
Her yıl 15 Mayısta düzenlenen Seyit Cemal Sultan Anma Etkinlikleri türbede yapılmaktadır.
Yöre halkı ve çevre illerden gelenler tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir.
Seyit Cemal Sultan’ın vefat ettiği yer Döğer Kasabası Çakırlar Mevkii olduğu için türbe Çakırlar Tekkesi olarak da anılmaktadır.
Alevi-Bektaşi canlar tarafından ziyaret edilen türbede kurban kesilir, adak adanır ve Cem törenleri yapılır.
Menkıbeler:
1-) Hacı Bektaşi Veli’nin en sevdiği halife olarak anılan Seyit Cemal Sultan’ı tüm halifelerinin en önünde tutarmış ve sık sık sırtını sıvazlayarak “Cemal’imdir, Cemal’imdir, Cemal’imdir” diyerek sevgisini
SEYİT CEMAL SULTAN
Hacı Bektaş Veli düşüncesine bağlı olarak Türkmen Dervişlerinin çalışma gerçekleştirdikleri diğer önemli bir bölge Kütahya’dır.
Kütahya’da Türkleşme süreci XIII. yüz yıldan itibaren yoğun ve artan oranda artmaya başlamıştır.
(Turan,1993,57) Bölgede Türkmen Dede ve Babaların etkinlikleri de aynı dönemde görülmektedir.
Altıntaş yöresi ve çevresinde faaliyet gösteren Seyit Cemal Sultan Kütahya ve çevresinde Hacı Bektaş Veli düşüncesinin en önemli temsilcisidir.
Hacı Bektaş Veli velayetnamesinde Seyit Cemal Sultan ile ilgili bilgiler bulunmaktadır.
Hacı Bektaş Hünkar Ahmet Yesevi’nin emriyle Rum ülkesine gelip Sulucakarahöyük’te yerleştikten sonra ünü her yana yayıldı.
Her taraftan ziyaretine gelenler çoğaldı.
Kimi gelir nasibini alır giderdi, kimi gelir kalır hizmet ederdi.
Kimisini de Hünkar bir yere yollar, kendisine halifelik verirdi.
Halife olan gittiği yerde Mürit, Muhip edinir, halkı uyarırdı.
Hacı Bektaş Hünkar otuz altı bin çerağ uyarmış, otuz altı bin halife dikmişti.
Bunların Üç yüz altmışı gece gündüz Hünkarın huzurunda hizmette bulunurdu.
Hünkar ahrete göçünce (Hakka yürüyünce) onların her biri Hünkarın gönderdiği yere gitti.
Hünkar Seyit Cemal Sultanı halifelerinin hepsinden fazla severdi, onu pek ağırlardı.
Bu yüzden diğer Halifeler de onu büyük bilir sayardı.
Zaten Hünkar da bunu buyurmuştur.
Nice defalar eliyle sırtını sıvazlayarak CEMALİMDİR, CEMALİMDİR, CEMALİMDİR, CEMALİMDİR,
CEMALİMDİR, CEMALİMDİR demişti.
Seyit Cemal Sultan bütün Halifelerin üst yanına otururdu.
Seyit Cemal bir gün Hünkarın kapısında oturmaktaydı.
Acaba Hünkar bize de bir yurt gösterir mi ki orda Dem-yom oynatalım fikrine düştü.
Hünkara malüm oldu.
Cemalim dedi bizi varlık yurduna gönder, sonra bir merkep al yola düş.
Merkebini nerde kurt yerse orasını sana yurt verdik, oraya varır orda demini-yomunu oynatırsın.
Senden bir oğlumuz gelecek Akdeniz’e yol edecek.
Hünkar varlık yurduna göçünce Habib Emirci’yi seccadeye geçirdiler.
Seyit Cemal Sultan erenlerin sözüne uyup bir merkep alıp yola REVAN OLDU.
Vara vara Altıntaş’a vardı.
Gördü ki otlu, sulu, çayırlık, çimenlik öylesine güzel bir yer ki dille tarif etmenim imkanı yok.
Burası pek hoşuna gitti.
Merkebini çayıra saldı, kendisi yattı uyudu.
Bir müddet sonra uyanınca gördü ki merkebini kurt yemiş.
Erenlerin sözünü hatırladı, orda yerleşti.
Birçok kerametleri belirdi.
Evlendi bir oğlu oldu adını ASİLDOĞAN koydu.
Asildoğan bir aralık Rumeli yakasına geçti.
Gelibolu boğazına vardı, karşıya geçmek istedi.
Gemiciler, Kayıkçılar vasıta vermediler.
Bunun üzerine denize doğru yürümeye başladı, yürüdüğü yerden su çekiliyor, kara oluyordu.
Kayıkçılar bunu görünce amana geldiler, yalvardılar, kayık getirdiler, zorla razı edip kayığa bindirebildiler.
Seyit Cemal Sultan Altıntaş havalisinden Tökelcik’e (**Tökelcik günümüzde Afyonkarahisar, İhsaniye ilçesine bağlı Döğer Beldesinin sınırları içerisinde bulunan Çakırlar mevkiidir.
Seyit Cemal Sultanın türbesi de buradadır.**) yerleşti ve orda da hakka yürüdü.
Türbesi ordadır.
Seyit Cemal Sultanın Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir yöresinde asıl adının önüne geçmiş yerel adı KEMAL SULTAN’dır.
Seyit cemal sultan torunları Erzincan yaşamaktadır
Seyit Cemal Sultan Anadolu Alevileri tarafından adıyla anılan Alevi-İnanç-Dede ocağının kurucusu olarak kabul edilir.
**Derviş Cemal Ocağı **) Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir illerindeki onlarca Alevi köyünde Seyyid Cemal Sultan Ocağına mensup guruplar yaşamaktadır.
Belirttiğimiz yörelerde Seyit Cemal Sultan Ocağı Ocak aidiyeti bakımından en büyük ocaklardandır.
Seyit Cemal Sultan Ocağının “Talipleri” arasında Kayı boyuna mensup Karakeçili Yörükleri demografik (nüfus) çoğunluğu oluşturmaktadırlar.
Seyit Cemal Sultan Ocağı Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir yöreleri Aleviliğinin temel dinamiklerindendir.
Ocak bünyesinde geleneksel Alevilik yapılanışına uygun olarak ”Dede-Talip diyaloğu” ve “Cem ayini” pratikleri tüm canlılığı ile sürdürülmektedir.
Günümüzde Seyit Cemal Türbesi çevre Alevi-Bektaşi topluluklarının sıklıkla ziyaret ettiği, adak adadığı, kurban kestiği kutsal bir mekan olma özelliğine sahiptir.
KAYNAK: Horasan’dan Anadolu’ya Alevilik-Bektaşilik eseri.
Pir seyyid cemal sultan
ALINTIDIR..