KARIŞIK

10 Kasım 2019 Pazar

Hasan Dede türbesi..adana .karaisalı






1297 / 1881 Tarihli Adana Sancağı Salnamesinde Karaisalı yöresinde medfun bulunan evliyalar arasında zikredilen Hasan Dede‘nin kabri Gülüşlü köyünde yüksekçe bir tepe üzerindedir. Hayatı hakkında bilgi sahibi olamadığımız Hasan Dede , yöre halkı tarafından sıkça ziyaret edilmekte ve Tarsus’da Medfun bulunan Eshab-ı Kehf’in kardeşi olarak kabul edilmektedir. Türbesi  Adana – Karaisalı – Karaiasalı ilçesine 3 km mesafedeki  Gülüşlü köyünde yüksekçe bir tepe bulunmaktadır.

ACEPŞİR EFENDİ türbesi ..tokat





Hakkında yeterli bilgi bulunmayan Acepşir Efendi Tokat'ta medfundur. On dördüncü yüzyılın başlarında yaşamıştır. İlhanlıların büyük hükümdârı Ebû Saîd Bahadır Hanın 1318 yılında adına câmi yaptırmasından anlaşıldığına göre Acepşir Efendinin devrin meşhur evliyasından olması muhtemeldir. Özellikle baş ağrısı çekenler tarafından ziyâret edilmekte ve Acepşir Efendinin bereketiyle şifa bulmaktadırlar.

24 Eylül 2019 Salı

Şeyh Koyun Baba hz türbesi ..edirne





Nâmı Mehmed’dir. Örfî Ağa Târihçesi beyânınca Nakşibendî tarîki meşâyihinden Seyyid Ali-i Semerkandî me’zûnlarından meczûb-i ilâhi bir zât olup 1012 târihinde vefât etmekle Kasab Abdülazîz Mahallesi’nde Kanlı Pınar’da Altûnîzâde Sokağı’nın ikinci numarasında vâki nâmına mensûb olan tekke sâhasında türbe-i mahsûsada defn olunmuş ve şuarâ-yı asriyeden Mamazâde Hâdî Efendi bu târihi demiştir. Mısra Dehr kassâbı Koyun Baba’yı kurbân eyledi Azîz-i mûmâileyh Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel hazretlerinden âlem-i manada üç defa tekkesinin tamirini ricâ etmekle 1165’te esâsından hedmle ittisâline müceddeden bir de câmi-i şerîf ilâvesiyle inşâ ettirilmiştir. Ravzatü’t-tekâyâ’ya mürâcaat buyurula.
Kaynak: Riyâz-ı Belde-i Edirne  2-2 Cilt 

20 Eylül 2019 Cuma

Seyit Bilal Türbesi..batman



Seyid Bilal, İslam peygamberi Hz. Muhammed'in (sav) torunu olan Hz. Hüseyin'in (ra) 12. kuşak torunlarındandır. 1132'de Bağdat'ta doğmuş, babasının adı Seyid Harun'dur. Annesi Fatıma'dır.
1154 yılında dönemin ünlü Abbasi Halifesi Harun Reşit döneminde Bağdat'tan Becirman'a zorunlu göç eden Seyid Bilal, burada Botan Miri’nin (Mîrê Botan) bölgesi içinde yer alan Becirman'a gelmiştir.
Rivayete göre, uzun bir yolculuktan sonra Seyid Bilal bugünkü Becirman köyünde “Grebej” dedikleri mevkide konaklar.

ANKUZU BABA..HARPUT



                Anadolu'nun fethinde bulunan gazi dervişlerdendir. Nerede doğduğu ve nereden geldiği bilinmemektedir. Harput'un fethi sırasında şehid düşmüş, uzun yıllar bir mağara içinde bozulmadan kalan naaşı şimdi aynı bölgede medfun bulunan velîlerden Beyzâde Efendi tarafından yaptırılan tekke ve mescid yanına defnedilmiştir.
 Evliyâ Çelebi'nin "Ankuzu Baba Tekkesi mihmanhâne-i fukaradır." diye bahsettiği bu tekke ve mescid daha sonra yıkılarak harab olmuştur. Son yıllarda bir türbe yaptırılarak kabrin kaybolması önlenmiştir. Türbe, Harput'un 7-8 kilometre kuzey-doğusunda, Buzluk kayalıkları ilerisindeki tepede bulunmaktadır.

NADİR BABA TÜRBESİ..HARPUT




                Türbe, Arap Baba Mescidi’nin 50 m doğusundadır. Bu türbe iki bölümden oluşur. Dış kapıdan sonraki ilk bölüm mescid bölümü olup, makam bölümüne buradan geçilir. Kabir kısmı ise ahşap sanduka ile kaplanmıştır Nadir Baba Selçuklu döneminde yaşamış bir zattır. Onun Yesevi tarikatına mensup bir şeyh olma ihtimali kuvvetlidir. Geçmişten gelen bir gelenek olarak  1900’lü yılların başında, Harput’taki dini çevreler ve tarikat ehli kişiler sık sık burada toplanarak (Bkz.  Türbeler / Tayyar Baba) sohbetler yaparlarmış.

BEŞİKLİ BABA..harput



Türbesi, Harput'taki Belek Gazi heykeli yanında bulunmaktadır. Türbe plânsız bir şekilde taş işçiliği ile yapılmıştır.
                Arap- İslam ordularının Harput'u fetihleri sırasında bir aile burada topluca şehit edilmiştir. Türbede medfun kişiler o dönemde şehit olanlardır. Türbe içinde bulunan beşikten dolayı halk arasında Beşikli Baba diye anılır.
                Harput'ta Arap - İslam ordularının ve Selçuklu ordularının Harput'u fetihleri sırasında şehit olmuş bir çok zata ait türbe vardır.

21 Ağustos 2019 Çarşamba

İMAM HÜSEYİN TÜRBESİ --KERBELA







Tam İsmiHüseyin bin Ali (a.s)
KonumuŞiilerin üçüncü imamı, Ehli Aba (Kisa)
İsmiHüseyin
KünyesiEbu Abdullah
Ebu’ş Şüheda (şehitler babası)
Ebu’l Ehrar (özgürler babası)
Ebu’l Mücahidin (Allah yolunda savaşan mücahitlerin babası)
LakaplarıSeyyid-i Şüheda
Seyyid
Tayyip
Zeki
Vafi
Mübarek
Doğum Tarihih. 4, 3 Şaban
Doğum YeriMedine
Ölüm TarihiH. 61, 10 Muharrem (Aşura), Kerbela
Baba AdıHz. İmam Ali (a.s)
Anne AdıHz. Fatıma Zehra (s.a)
Ömrü57 yıl
TürbesiKerbela
EşleriRubab
Şehribanu
Ümmü İshak
Leyla
Çocuklarıİmam Seccad
Ali Ekber
Ali Asker
Cafer
Muhammed
Fatıma
Rukayye
Sukeyne
Muhsin
Zeynep

İMAM HÜSEYİN TÜRBESİ --KERBELA


İmam Hüseyin'in (a.s) Türbesi veya Hairi Hüseyni; Ehlibeytin üçüncü imamı İmam Hüseyin’in (a.s) toprağa verildiği Kerbela bölgesidir. Hadislerde türbe sınırları için zikredilen en az fasıla 20 – 25 zira’dır [Not 7]. Buna göre İmam’ın (a.s) türbesinin çapını 22 metre olarak saymışlardır.[211] İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin üzerine bina inşası, şehadetinin ilk yıllarına dayanmaktadır. Üzerinin (tavanın) kapatılması ve kabrinin üzerinde küçük bir yapıtın bulunması hakkında Hicri 65. yıla kadar bilgiler bulunmaktadır. Muhtemelen İmam Hüseyin’in (a.s) kabri üstüne ilk kubbeyi yapan Muhtar b. Ebu Ubeyd Sakafi dir (öldürülme tarihi Hicri 67). Muhtar kıyamında zafere ulaştıktan sonra Hicri 66. yılda bu kubbeyi inşa etmiştir.[212] İmam Sadık’tan (a.s) İmam Hüseyin’in (a.s) türbesinin adab ve ziyaret keyfiyetine dair hadislerin nakledilmesi[213] bu kubbenin İmam Sadık (a.s) zamanına kadar baki kaldığının göstergesidir.[214]
Daha sonraki dönemlerde şahıs veya hükümetler İmam Hüseyin’in (a.s) türbesinin restore edilmesi için çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır.[215] Buveyh oğulları, Celayiriler, Safeviler ve Kaçarlılar hükümeti zamanında İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini süsleme ve genişletme noktasında esaslı ve kapsamlı faaliyetler yapılmıştır.[216]

İmam Hüseyin'in (a.s) Kabrinin Tahrip Edilmesi
 İmam Hüseyin’in (a.s) Türbesinin Tahribi
Harun Reşit ve Mütevekkil gibi bazı Abbasi halifeleri, defalarca İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini tahrip ettiler. Mütevekkil, İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin izini yok etmek ve halkın ziyaretini engellemek için İmam’ın (a.s) türbesinin bulunduğu bölgenin ekilmesini ve su verilmesini emretmiştir.[217] İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini tahrip etme girişiminin en kötüsü son zamanlarda; yani Vahhabilerin 1216 yılında Kerbela’ya saldırmasıyla vuku bulmuştur. Cani vahhabiler bu saldırı da İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini tahrip etmiş ve türbeye ait zerih ve kıymetli eşyaları yağmalamışlardır.[218] Ayrıca 1991 yılında Irak Baas hükümeti güçleri, İmam Hüseyin’in (a.s) haremine saldırarak türbeyi hedef almışlardır.[219]

İmam Hüseyin’in (a.s) Ziyaret Adabı

Ana Madde: İmam Hüseyin’in (a.s) Ziyaret Adabı
İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmenin kendine özgü adap ve amelleri vardır; onlardan bazıları şunlardır:
  • Yola çıkmadan önce üç gün oruç tutmak.
  • Lezzetli ve çok çeşitli yemeklerden sakınma ve sade yemeklerle yetinmek.
  • Gamlı ve hüzünlü bir halde ziyaret etmek.
  • Koku ve esans kullanmaktan sakınmak.
  • Matemde olan ve musibet görmüş kimse gibi, solgun çehre ve elbiselerle ziyaret etme.[220]
  • Ziyaretten önce Fırat suyuyla gusül alma.
  • Yalın ayak ziyarete gitme.[221]
Özel Ziyaret Günleri
Ziyaretnameler
Camiu’z Ziyaratı Masumin (a.s) kitabında İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmek için, yirmi altıncısı her zamanda ve otuz üçüncüsü ise belli ve özel vakitlerde okunan ziyaretler bir araya getirilmiştir. Ziyaret-i AşuraZiyaret-i Varis ve Ziyaret-i Nahiye-yi Mukaddese en bilinen ziyaretnamelerdendir.



ARSLAN BABA TÜRBESİ..KAZAKİSTAN
  Arslan Baba Türbesi'nin genel görünüşü

İnanışa göre Hoca Ahmet Yesevî’nin türbesini ziyaret etmeden önce onun hocası Arslan Baba’nın makamını ziyaret etmek gerekiyor imiş; bu hassasiyet, menkıbelerle nakledilen sözlü rivayetlerin halk bilincinde nasıl yer edip kök saldığının somut bir örneğidir. Bu hassas davranışın gerekçesini yansıtan rivayet, Arslan Baba’nın türbesinin yapımını da Hoca Ahmet Yesevî’nin şu kerâmetine dayandırır: “Emîr Timur, manevî yönden saygı duyduğu Ahmed Yesevî’nin makâmı üzerinde şanına lâyık bir türbe yaptırmaya niyet eder. Yesi’deki Ahmed Yesevi kabri odak alınarak yapılmağa başlanan türbenin temelleri üzerinde duvarları yükseltilmeğe başlandığında garîb bir durum ortaya çıkar. Duvar ustaları temeller üzerine ördüğü tuğla duvarlar her gece yerle bir olmaktadır. Bu yüzden ertesi gün duvar yapımına yeniden sıfırdan başlanması gerekmektedir. Bu durumun türbe inşaatını olumsuz etkileyeceğini ve tamamlanmasının gecikmesi nedeni ile Emîr Timur’un gazabına uğrayacaklarından korkan ustalar çaresiz kalınca geceleri duvarların nasıl yıkıldığını anlamak için bir gece pusuya yatarlar. Gece karanlığı çökünce iri bir beyaz bir öküzün aniden belirerek boynuz darbeleri ile yükseltilen duvarları yere indirdiğini görerek şaşırırlar. Bunun sebebinin ne olacağını danıştıkları bir velî,  Arslan Baba kabri imar edilmeden kendi kabri üzerinde türbe inşa edilmesine Hazret Sultan Yesevî’nin râzı olmadığını söyler. Bu sırada Emîr Timur da bir gece rüyasında Ahmed Yesevî’ye türbe yaptırmasından önce mürşîdi Arslan Baba’nın türbesini inşa ettirmesi ve daha sonra Yesevî külliyesi inşaatının sürdürülmesi gerektiği bildirilir. Bu durum üzerine Emîr Timur önce Arslan Baba türbe yapılmasını ve sonrasında Ahmed Yesevî külliyesi inşaatına devam edilmesi emrini verir.”

Emir Timur tarafından inşa ettirildikten sonra tabii etkilerle yıpranan Arslan Baba Türbesi, Kazak hanları tarafından tamir ettirilmiştir: “Uzun, yatık dikdörtgen biçimli ön cephenin köşelerinde birer minare, tam ortasında yüksek eyvan kemeri bulunur. Eyvanın sol tarafında görülen yüksek nispetli iki kubbenin bulunduğu bölüm türbedir. Diğer tarafta mescit kısmı yer alır. Ön cephe binanın ana kütlesinden daha yüksek yapılmıştır. Cepheyi dikdörtgen kartuşlar ve kabartma çerçevelerle meydana gelen bant kuşatır. Köşe minarelerinin kubbeli şerefe kısımları, bu bandın üzerinden yükselir. Soldaki minarenin kemerli şerefe açıklıkları tuğla ile örüldüğünden kule görünümündedir. Derin giriş eyvanı, iki yanındaki çıkıntılı duvarların üzerindeki küçük kuleciklerle ve alınlık anlayışında kemer ile süslenir. Planda ve cephede kütleyi ikiye ayıran eyvan, toplanma ve dağılma alanı olarak düzenlenmiştir. Türbeye ve mescite eyvanın iki yan duvarındaki kapılardan ulaşılır. Türbe iki mekânlıdır; arka odada Arslan Baba’nın çok büyük lahdi bulunur (Orta Asya’da Emîr Timur’un lahdi bile insan boyundan kısa olduğu halde bu lahit 4 metredir.) Duvarlar modüler kemerlerle ayrılmış olup başkaca tezyini yoktur. Türbe i şerifte Arslan Baba’nın ayak ucunda yatan üç dervişin isimleri ise; Şir Mambet, Karılgaç Bab, Laçın Bab yani sırasıyla Arslan Muhammed , Kırlangıç Baba , Şahin Baba.” 

KARAŞAŞ ANA TÜRBESİ .KAZAKİSTAN 




           Hoca Ahmet Yesevî’nin annesi Ayşe Hanım için inşa edilen türbe (XIII.-XIV. yüzyıllar) halk arasında “Karaşaş Ana” olarak bilinir. Karaşaş Ana , Hoca Ahmet Yesevî 1-2 yaşlarında iken vefat etmişti. Türbesi yan yana iki cephesinin taç kapı anlayışıyla yükseltilmesiyle, diğer yapılardan farklılaşır. Türbeyi örten yüksek kubbe, alttaki sekizgen , üstteki silindirik formlu iki kasnakla yükseltilmiştir. Türbe bugün şehrin orta yerinde, trafiğin ve keşmekeşin içinde kalmış görünüyor.
İBRAHİM ATA TÜRBESİ- KAZAKİSTAN



Hoca Ahmet Yesevî’nin babası Şeyh İbrahim Ata’nın türbesinin giriş çevresi ve duvarla çevrili türbe alanına giriş kapısı ve Şeyh İbrahim Ata’nın mezarı

Hoca Ahmet Yesevî’nin babası Şeyh İbrahim Ata, hizmetleri, menkıbeleri ve kerametleriyle halk arasında tanınan, herkesin kendisine sevgi ve saygı duyduğu bir kişi idi. Hoca Ahmet Yesevî dünyaya geldikten birkaç sene sonra annesi vefat etmiş olduğundan, onun çocukluk dönemindeki eğitimi ve öğretimiyle babası Şeyh İbrahim Ata meşgul olmuştu. Ahmet Yesevî altı yaşında iken de Şeyh İbrahim Ata vefat etmiştir.
Şeyh İbrahim Ata, vefat etmeden evvel oğlunu ablası Gevher Şehnaz Hatun’a emanet eder ve vefatında birkaç gün önce de kızına şu nasihatte ve vasiyette bulunmuştur: “Kızcağızım… Gönlümüze gelen o hoşluktur ki Allah’ın bize bu dünyada bağışladığı ömrün son günlerindeyiz. Kardeşin Ahmed’e sahip çıkasın, onu yalnız bırakmayasın… Bilesin ki Allah ona velayet makamından büyük bir ikram verecek. Ümidim odur ki Ahmet kendi zamanının en büyük velilerinden olacak. Dergâhımda bağlı duran bir sofra bulunur. Ahmet o sofrayı açtığında, anla ki Ahmed’in meydana çıkma günü gelmiştir. Bu sözlerim sana vasiyetim ve nasihatimdir.” 

27 Temmuz 2019 Cumartesi

ŞEYH-ÜL GARİP TÜRBESİ- BİTLİS



    Şeyh-ül Garip Türbesi Bitlis il merkezinde, üst katı cami olan tarihi bir binanın zemin katında bulunmaktadır. Giriş bölmesinden sonra iç içe iki odadan oluşan türbenin sanduka bulunan iç odası genellikle kapalı tutulmakta, ziyaretçiler dış odada dua etmektedir. Dış odanın duvarlarından birinde yer hizasının hemen üstünde yaklaşık 40 santimetre çapında yuvarlak bir delik ve arkasında yaklaşık 40 santimetre derinliğinde bir kovuk bulunmaktadır. 
     Türbenin ziyaretçileri psişik sorunu olanların, kekemelerin, ateşli hastalık geçirdikten sonra şuuru bulananların ve yaramaz çocukların başlarını bu deliğe sokmaları halinde iyileşeceklerine inanmaktadır. Deliğin yanında duvara çakılmış bir zincir yer almakta, başın deliğe sokulması sırasında sembolik olarak zincire vurma ve zincirden çözme uygulamaları yapılmakta, dualar okunmaktadır.
 HAYDAR BABA TÜRBESİ-ERCİŞ




Tarihi Haydar Baba Türbesi, Haydarbey Mahallesi’nin doğu kısmında yer alır. Mezarlıkta diğer mezarlıklarda gördüğümüz şahideli ve sandukalı mezar tipleri mevcuttur. Haydar Baba tahminen 12. veya 13. yüzyılda Erciş’te yaşamıştır. Erciş’in Haydarbey Mahallesi’nde türbesi olan ve mahalleye adını veren Haydar Baba’nın kim olduğu kesin olarak bilinmemesine rağmen onun Ahmet Yesevi Hazretlerinin müritlerinden biri olduğu tahmin edilmektedir. Selçuklular’ın Anadolu’ya giriş yaptıkları dönemde Erciş’e geldiği belirtilir. 1470 yılında Erciş’ten geçerek Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’la görüşmek üzere Tebriz’e giden Yeşbek, Baba Haydar Köyü’nden geçtiğini belirtir. Bu tarih dikkate alındığında Haydar Baba’nın bu tarihten en az 200 yıl önce burada yaşamış olduğu ortaya çıkar. Her yıl yaz aylarında gömülü olduğu yer çok sayıda insan tarafından ziyaret edilir. Ayrıca düğünü yapılacak gelin adayları önce buraya getirilir.

29 Haziran 2019 Cumartesi

AYNİ ALİ TÜRBESİ-MANİSA 









Manisa – Merkez’de Kumlu dere caddesi üzerindeki kabristanda
Ayni Ali Dede’nin Fatih ve II. Bayezid dönemlerinde yaşamış bir Bektaşi şeyhi olduğu, zaviyesine birçok arazi ve emlakin vakfedilmiş olduğu nakledilir. Türbenin yapı üslubundan Osmanlı döneminde XVI-XVII. yüzyılda inşa edildiği ileri sürülür. Düzgün kesme taştan yapılmış olan türbenin önünde çatılı, yuvarlak kemerli küçük bir giriş vardır. Sandukanın bulunduğu bölüm sekizgen planlı olup üzeri kubbe ile örtülüdür. Giriş dışında üç kenarda dikdörtgen söveli, yuvarlak kemerler içerisine alınmış pencereler bulunmaktadır. Bunların üzerine de birer küçük alçı pencere yerleştirilmiştir. Bektaşilerin, 1826’dan beri Manisa’da tekkeleri yoktur. Ama burada eskiden önemli olduklarını ve Ayn-ı Ali ile Niyazi Baba’nın türbelerinin kendi tarikatlarına ait bulunduğunu ileri sürmektedirler. Evliya Çelebi’nin döneminde burasının medrese olduğu görülüyor. “Aynı Ali Medresesi evvelce Bektaşi Tekkesi idi. Şimdi hariç medresedir ama inşallah yine tekkesi olur.” diye geçer Seyahatname’de..
ANKUZU BABA TÜRBESİ ..HARPUT 





 Harput’ta türbesi bulunan evliyalardan bir tanesi de Ankuzu Baba Türbesidir Harput'un beş kilometre doğusunda kendi ismiyle anılan "Ankuzu Tepesi"nin üzerinde yatmaktadır. Kayalarla kaplı bulunan bu tepe Harput çevresinin en yüksek yerlerinden birsidir. Türbe bu tepenin en üst kısmında bulunan bir düzlük üzerindedir. Duvarları taşlarla ve betonla örülerek inşa edilmiş, tavanı ise eğimli bir beton tabiiye ile kapatılmıştır. Oldukça küçük olan Ankuzu Baba Türbesi tek mekânı olup, elektriği ve suyu yoktur. Ayrıca türbeye herhangi bir şekilde taşıt yolu yapılmamıştır. 16. Yüzyılda türbenin hemen yanı başında bir zaviye olduğu çeşitli kayıtlarda geçmektedir. Bugün bu zaviyeden hiç bir eser kalmamıştır. Evliya Çelebi meşhur "Seyahatnamesinde’’ Ankuzu Baba zaviyesi ve türbesinden bahseder. Burası Osmanlı Dönemine ait çeşitli kayıtlarda değişik isimlerle anılmıştır. Başvekâlet Arşivi tapu defterinde "Ey Kuzu" denildiği gibi Hicri 1115 tarihli bir başka vesikada da "Aynül Kuzat" olarak isimlendirilmiştir. Bazı rivayetlere göre onun 8. ve 9. yüzyıllarda Arap-Bizans savaşları esnasında Arap ordularına katılan bir asker olduğu ve burada şehit düştüğü belirtilir, kuzu Baba Dağı'nın yamacında bulunan bir kaya üzerindeki at nalına benzeyen çukurluğun Ankuzu Baba'nın atının izi ve taşlar üzerinde bulunan kırmızı lekelerin de Ankuzu Baha'nın yaralarından damlayan kan izleri olduğu yolunda bazı efsaneler anlatılır.  Harput çevresinde Ankuzu Babayla ilgili anlatılan bazı kerametler halkın buraya karşı gösterdiği ilginin boş olmadığına işarettir. Zamanında Ankuzu Babada halkın piknik yapıp, kurbanlar kestiği anlatılmaktadır. Bugün bu ziyaretgâha araba yolunun olmaması, ayrıca ziyaret çevresinde içme suyunun bulunmaması buraya gelen ziyaretçiler için büyük bir sorun oluşturmaktadır. Ankuzu Baba Türbesinin bu gibi sorunlarının giderilmesi Harput’un manevi yönü açısından çok önemli bir konudur.

28 Haziran 2019 Cuma




Aziz Dede Türbesi / ADIYAMAN –Merkez –Yedioluk Köyü


Aziz Dede Türbesinin Yeri: Adıyaman İli Merkeze bağlı Yedioluk Köyünde köy yakındaki bir tepe üzerinde türbesi vardır.

Aziz Dede Türbesi
Aziz Dede Kimdir: Aziz Dede türbesinin olduğu Yedioluk Köyü (Eski adı Şahmir) Alevi-Bektaşi inancına sahip bir köyüdür. Aziz Dede Ağuçan sülalesinden olup, Ağuçanlı Hasan Efendi’nin oğludur. Ehlibeyttendir. Keramet sahibi, hem zahiri, hem de batıni yönü gelişmiş bir zattır. Övünmeyi sevmezmiş. Bu yüzden doğduğu yer olan Çelikhan Bulam Beldesini terk edip köy köy dolaşmış ve Yedioluk Köyünde kalmış ve 1966 yılında burada vefat etmiştir.
Üç telli cura çalarmış. Kimseye kötülük yapmaz, parayı sevmezmiş.

Aziz Dede Sandukası
Türbenin Durumu: Bir tepenin eteğinde bulanan türbesi betonarmedir. Mezarının üzerinde kubbe bulunmaktadır. Türbenin etrafı değişik düzenlemelerle genişletilmiştir.

Ziyaret Nedeni: Değişik dilekler için ziyaret edilen Aziz Dede adına her yıl 11 Mayıs tarihinde Aziz Dede anması düzenlenmektedir.


Menkıbeler: 1-) Kıbrıs Savaşında bir askere görünüp öncülük etmiş ve sürdüğü tankı Beşparmak Dağlarının en yalçın yerine çıkarttırmıştır. Kıbrıs’a gittiğimiz zaman bu tankın varlığını söylemişlerdi. Bu tankın oraya nasıl çıktığı bilinmemekteymiş. Tankı oradan indirememişler.
2-) Yine Kore Savaşında Aziz Baba, Kureyş Dede, Munzur Baba ve Kara Düzgün Baba askerlerin önünde savaşa katılmışlardır.
3-) Aziz Dede’ye düşman olanlardan biri bir gün kendisine zehirli su getirmiş ve siz Ağuçan ailesindensiniz yani Zehir içen sülalesindensiniz diyerek elindeki suyu içmesini söylemiş. Aziz Dede “Ye medet” deyip suyu içmiş ve biraz sonra parmaklarından bal damlamaya başlamış.

Kaynakça: İsmail Celalettin Yaşar –Adıyaman İl ve İlçelerinde Evliya Anlatıları -2010

12 Haziran 2019 Çarşamba

GAZİ MESTAN TÜRBESİ..kosova


Priştine’den Mitroviça’ya giden yol üzerinde, Kosova sahrasına hâkim bir tepe üstünde olup hangi tarihte ve kimin için yaptırıldığı hakkında kesin bilgi yoktur. Rumeli fetihlerine katılan ve belki de bunlardan birinde şehid düşen bir akıncı için inşa edilmiş olabileceği tahmin edilmektedir. Rumeli’nin pek çok yerinde genellikle tepelerde, böyle tarihî kişiliği açık surette bilinmeyen kahramanlar için türbeler yapıldığı dikkati çekmektedir. Yerli halkın Bayraktar Türbesi olarak adlandırdığı türbe hakkında Evliya Çelebi de açık bilgi vermez. Sadece Hüdâvendigâr Meşhedi etrafında 10.000 kadar şehidin yattığını bildirdikten sonra bunlardan Alemdar Baba, Şehid Şeyh İlyas Dede, Timurpaşazâde Yasavul’un adlarını verir (Seyahatnâme, V, 551). Bayraktar Türbesi en yakın ihtimalle bunlardan Alemdar Baba ile aynı olmalıdır. Fetihlere katılmış gazi erenlerin kabirleri genellikle açık türbeler halindedir. Buradaki kapalı türbenin yerinde aslında açık bir türbe varken daha geç bir dönemde şimdi görülen kapalı türbenin inşa edildiği tahmin edilmektedir.
Gazi Mestan Türbesi, 3,50 m. kadar yüksekliği olan sekizgen biçiminde bir yapıdır. Dışı sıvalı ve badanalı idi. Bunun üstünde on iki köşeli bir kasnak vardır. 1961’de görüldüğünde üstünü kurşun kaplı bir kubbe örtüyordu. Bu kasnağın köşelerindeki pâye şeklinde az taşkın çıkıntılar, türbenin hiç değilse dışının XIX. yüzyılda değişiklik ve yenileme gördüğünü belli etmektedir. İçeriyi dikdörtgen biçimli, etrafları taş söveli pencereler aydınlatır. Türbede biri büyük, diğeri normal ölçülerde iki sanduka vardı. Bugün türbenin ne durumda olduğu bilinmemektedir.
Gazi Mestan Türbesi’nin bulunduğu yer buradaki müslümanlar tarafından kutsal tanınmış, çevreden ve yoldan görülebilen türbenin etrafı kalabalık bir kabristan durumuna girmiştir. Mezarlıkta kaba işlenmiş, biçim ve kavuk şekilleri bilinenlerden oldukça farklı çok sayıda mezar taşı mevcuttu. Türbenin yanında bir de tekke olduğu söylenmekteyse de 1961’deki ziyarette bir izine rastlanmamıştır. Kabristandaki mezar taşlarında yalnız ölünün adı, tarih ve Fatiha ibaresinin bulunuşu da dikkat çekici bir farklılıktır. Taşların en eskisi 1223 (1808), en yenisi 1342 (1923-24) tarihlidir.

ÂŞIK PAŞA TÜRBESİ..kırşehir




Şehrin dışında, kuzeye doğru uzanan bir tepenin yamacında kurulmuş geniş bir mezarlığın içinde bulunan türbe, yan cephesindeki kitâbeden öğrenildiğine göre, 13 Safer 733’te (3 Kasım 1332) vefat eden Âşık Paşa için yaptırılmıştır. Kitâbede Âşık Paşa, Şeyh Bâce olarak anılmış, doğum ve ölüm tarihleri ise bazı kelimelerin ebced* değerlerinden çıkarılmıştır. O tarihlerde Kırşehir Eretnaoğulları’nın (veya Ertena) arazisi içinde bulunduğundan, bu türbenin de Eretnaoğulları’nın veziri ve Âşık Paşa’nın yeğeni Alâeddin Ali Şah tarafından yaptırılmış olabileceği bir ihtimal olarak ileri sürülmüştür. Saim Ülgen’e göre, türbe kubbesinin şekil olarak Kırgız çadırını andırması, bu eserin mimarının Horasan erenleriyle Anadolu’ya gelmiş Orta Asyalı bir Türk olabileceğini akla getirmektedir. Türbenin yanında Âşık Paşa ailesinden bazı kişilerin de mezarları bulunuyordu. Bunlardan birinin Âşık Paşa’nın babası Muhlis Paşa’nın bir hanımına ait olduğu ileri sürülmüş, bu mezara ait kırık ve eksik bir halde bulunan taş müzeye kaldırılmıştır. Yine türbenin dışındaki başka bir taşın da Âşık Paşa’nın oğlu Can’a ait olduğu ileri sürülmekte ise de buradaki tarihi 4 Şevval 764 (17 Temmuz 1363) olarak okuyanlar olduğu gibi tarihin 964 (1557) olduğu da H. Baki Kunter tarafından ileri sürülmektedir. Kitâbede Can b. Âşık Paşa adı okunduğuna göre ikinci görüşe katılmak zordur. Burada ayrıca Âşık Paşa’nın zevcesi Hâce Hatun’a ait olduğu iddia edilen bir mezar taşı daha görülmüştür. Anadolu Türklüğü bakımından çok değerli olan Âşık Paşa Türbesi ve çevresi uzun süre bakımsız kalmış ve etrafındaki hazîre geniş ölçüde tahribe uğramıştır. Türbe 1935’te ufak bir tamir görmüştür. 

Bazı vakıf kayıtlarından Kırşehir’de Âşık Paşa adına bir de zâviye olduğu anlaşılmaktadır. Halkın büyük saygı gösterdiği erenlerin türbeleri yanında zâviyeler kurulduğu düşünülecek olursa bu tesisin türbe yakınında bulunması gerekir. Ancak bugün çevrede bu hususu destekleyecek herhangi bir iz yoktur. C. Hakkı Tarım daha aşağıda mahalle içindeki bazı işlenmiş kalıntıların zâviyeye ait olabileceğini yazmaktadır. 

Âşık Paşa Türbesi’nin yan cephesi şehre bakacak bir biçimde yamaca yerleştirilmiştir. Tamamen mermerden olan yapının ön mekânını teşkil eden giriş holüne bu yan cephedeki süslü bir kapıdan girilir. Bu mekânın yan tarafında bulunan bir kapı, kubbeli esas türbeye geçişi sağlamaktadır. Türbe, her bir kenarı 5.35 m. ölçüsünde bir kareden ibarettir. Âşık Paşa’nın sandukası tam ortada değil giriş duvarının yanındadır. Türbenin altında bir mezar odası olması gerekirse de bu husus araştırılmamıştır. Sekiz köşeli olarak yapılan sağır kubbe de mermerden olup burada çok eski bir Asya geleneğine uyularak bindirme tekniği kullanılmıştır. Türbe mekânının dört köşesine yerleştirilen dört sütun üstüne dört kemer atılmış, bunların arasındaki pandantiflerle sekiz dilimli kubbeye geçiş sağlanmıştır. 

Türbenin içinde bulunması muhtemel hiçbir tezyinat günümüze gelmemiştir. Dışta ise üç cephenin son derece sade olmasına karşılık şehre bakan güney cephesi ve bilhassa buradaki giriş itina ile süslenmiştir. Cephenin kenarında bulunan taçkapının üst kısmı bir zencerek motifi ile bezenmiş, bunun içine sivri kemerli bir niş oyulmuştur. Nişin yarım kubbesi dilimli olarak işlenmiştir. Bu nişin alt kısmında yayvan kemerli esas giriş bulunur. Cephelerin ortasındaki pencereler ise birer sivri kemer içinde açılmıştır. Esas türbe binasının dışında mahya hattı profilli bir silme ile belirtilmiştir. Güney cephede tam ortada bu silme dikdörtgen bir çerçeve meydana getirmekte olup bunun içinde kitâbe bulunmaktadır. 1965 yılında Kırşehir’de yaptığımız incelemeler sırasında Âşık Paşa Türbesi’nin ön mekânında yere döşenmiş iki parça halinde mermer bir levha bulmuştuk. Yere saplanacağı kısmı işlenmeden bırakıldığına göre herhalde bir mezar taşı olan bu levhanın üst kısmında rûmî motiflerle bezenmiş bir madalyon, alt bölümünde ise bir pars veya dişi arslan resmi görülüyordu. 

Âşık Paşa Türbesi, simetriden kaçınan çok değişik bir mimari anlayışın eseridir. Orta Asya eski Türk geleneklerine bağlı özellikleriyle Anadolu’da İslâm-Türk yapı sanatının değerli bir örneğidir. Değişik plan düzeni, ölçülü fakat zarif süslemesi ile içinde yatan büyük Türk mutasavvıfı ve Anadolu Türk edebiyatının kurucularından biri olan Âşık Paşa’nın şanına uygun bir mahfaza teşkil etmektedir. 

AHMED BÎCAN TÜRBESİ..gelibolu



Muhammediyye müellifi Yazıcıoğlu Mehmed’in küçük kardeşi Ahmed Bîcan için yaptırılmış olduğu söylenmekte, ancak üzerinde hiçbir kitâbe bulunmamaktadır. Âmil Çelebioğlu, Envârü’l-âşıkīn yazarı Ahmed Bîcan’ın kabrinin ağabeyi Yazıcıoğlu Mehmed Efendi’nin mescid ve türbesi yanındaki hazîrede bulunduğunu belirtmektedir (bk. AHMED BÎCAN). Ayrıca Evliya Çelebi, Sofya’ya gittiğinde kendisine orada Ahmed Bîcan’a ait bir kabir gösterildiğini kaydederse de bu gerçekle uyuşmamaktadır (Osmanlı Müellifleri, I, 17, dipnot 1). 

Taş ve tuğladan muntazam bir işçilikle inşa edilen türbe kare planlı olup üstü sekizgen sağır kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Giriş kısmında iki ağır pâyeye dayanan kemerlere oturan bir ön mekân vardır. Türbenin içinde iki lahit bulunmaktadır. Bunlardan Ahmed Bîcan’a ait olduğu kabul edilenin dış yüzü zengin surette geometrik ve rûmî kabartmalarla bezenmiştir. Diğeri ise bir kadına aittir. İrdesel ve Alemdaroğlu’nun hiçbir tarihî esasa dayanmaksızın Hallâc-ı Mansûr Türbesi olarak adlandırdıkları bu eser son yıllarda tamir edilerek yenilenmiştir.