3 Kasım 2018 Cumartesi
Labels:
YEDİLER TÜRBESİ.ANKARA.BEYPAZARI
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Ali Baba Türbesi..DÜZCE .KAYNAŞLI
Uzun yıllardır Türbe Tepe’deki orman içerisinde yer alan Ali Baba Türbesi, belediyemiz tarafından kapsamlı bir çevre düzenlemesine tabi tutularak yenilenmiş ve ailelerimizin tercih ettiği bir park haline getirilmiştir. Sessiz ve sakin ortamıyla Ali Baba Türbesi, Kaynaşlı’nın önemli turizm merkezlerinden biridir.
Ali Baba’nın hangi yıllarda yaşadığı bilinmemekle birlikte, onunla ilgili çeşitli efsaneler dilden dile günümüze dek gelmiştir. Bir efsaneye göre, yörede “Ali Baba” isminde mütevazı yaşamıyla tanınan bir zat yaşar. Bu zat tek öküzüyle çift sürmeye gider. Bir gün karısı, Ali Baba’nın tek öküzle nasıl çift sürdüğünü merak ederek tarlaya birlikte gitmek ister. Birlikte gitme konusunda kocasını ikna eder. Ancak Ali Baba “Tarlada gördüklerin için hayret ifade eden sözcükler kullanmayacaksın” der ve tarlaya giderler.
Tarlaya varıldığında Ali Baba tek öküzünü çifte koşar ve bu sırada ormandan bir geyik gelerek tek öküzün yanına gelir. Ali Baba çift sürmeye devam eder. Bu olayı gören eşi hayretle “Aaaa!” veya içini çekerek “Hiii!” şeklinde bir hayret nidası atınca tek öküzün yanındaki geyik boyunduruğu kırarak ormana kaçar. Ali Baba da bu olaydan sonra ortalıklardan kaybolur.
Yöre halkı Ali Baba’yı arasa da bulamaz. Ancak bir süre sonra Türbe Tepe’de bir mezar bulurlar ve bu mezarın Ali Baba’ya ait olduğuna kanaat ederler. O günden sonra bu bölge kutsal sayılır ve önemli günlerde ziyaret edilerek dualar okunur.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
TOPRAK BABA TÜRBESİ..ÇANKIRI
Toprak Babanın kim olduğu, doğum ve vefat tarihleri hakkında bilgi yoktur. Anlatılanlara göre Çankırı Fatihi Emir Karatekin’in damadıdır. Çankırı’nın fethi sırasında kumandanlık yapmıstır. 4.29×2.21 boyutunda ve 1.99 m yüksekliğinde olan türbe üç bölümden oluşan
basit bir yapıdır.
Rivayete göre ; Tekke ve zaviyelerin kapatıldığı yıllarda, belediye türbenin olduğu yerde yol geçirme çalışmasına başlamis, yol yapımı sırasında işçilerin başına türlü
kazalar gelince yol yapımı durdurulmuş. Başka bir anlatıda da türbe yıkılmış ve bir hayırsever tarafından onarılmış. İşin sonuna doğru gelindiğinde hayır sahibi maddi sıkıntıya girmiş. Bütün parasını harcamış inşaat malzemesi alamayacak duruma düşmüş. Türbeyi yapan usta alçıya ihtiyacı olduğunu söylemiş. Bunun üzerine ne yapacağım şaşıran hayırsever türbenin başına giderek ”Ya mübarek alçıyı da mı bulamıyorsun, ben bu kadar yapabildim” diyerek serzenişte bulunmuş ve türbeden ayrılmış. Yolda alçı taşıyan bir araba île karşılaşmış. Arabacı ” Sana alçı gönderdiler, gel yardım ette beraber indirelim” demiş. Hayırsever merakla alçıyı kimin gönderdiğini sormuş. Arabacının verdiği isimi bütün aramaları rağmen bulamamis.
Toprak Babanın kim olduğu, doğum ve vefat tarihleri hakkında bilgi yoktur. Anlatılanlara göre Çankırı Fatihi Emir Karatekin’in damadıdır. Çankırı’nın fethi sırasında kumandanlık yapmıstır. 4.29×2.21 boyutunda ve 1.99 m yüksekliğinde olan türbe üç bölümden oluşan
basit bir yapıdır.
Rivayete göre ; Tekke ve zaviyelerin kapatıldığı yıllarda, belediye türbenin olduğu yerde yol geçirme çalışmasına başlamis, yol yapımı sırasında işçilerin başına türlü
kazalar gelince yol yapımı durdurulmuş. Başka bir anlatıda da türbe yıkılmış ve bir hayırsever tarafından onarılmış. İşin sonuna doğru gelindiğinde hayır sahibi maddi sıkıntıya girmiş. Bütün parasını harcamış inşaat malzemesi alamayacak duruma düşmüş. Türbeyi yapan usta alçıya ihtiyacı olduğunu söylemiş. Bunun üzerine ne yapacağım şaşıran hayırsever türbenin başına giderek ”Ya mübarek alçıyı da mı bulamıyorsun, ben bu kadar yapabildim” diyerek serzenişte bulunmuş ve türbeden ayrılmış. Yolda alçı taşıyan bir araba île karşılaşmış. Arabacı ” Sana alçı gönderdiler, gel yardım ette beraber indirelim” demiş. Hayırsever merakla alçıyı kimin gönderdiğini sormuş. Arabacının verdiği isimi bütün aramaları rağmen bulamamis.
Labels:
TOPRAK BABA TÜRBESİ..ÇANKIRI
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Kabalı Türbesi.samsun terme
Terme İlçesinin 11 kilometre kuzeyindeki Gölyazı Beldesi Kabalı Köy mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.
Halk arasında “Kabalı Türbesi” şeklinde anılan türbenin, kitabesi bulunmamaktadır.
Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe; kargır bina şeklinde yapılmış olup çatısı kiremitle kaplanmış içi ve dışı sıvalıdır. Sanduka ahşaptan olup, zemin tahta kaplamadır.
Yöre halkı tarafından Türbe olarak nitelendirilen ve korunan Kabalı türbesi hakkında pek çok rivayet anlatılmaktadır. Köylülerin anlattığına göre savaş sırasında bu türbenin bulunduğu yerden top sesleri geldiği ancakhane sayısı arttığı zaman bu seslerin duyulmaz olmuş. Genellikle Türbe hasta olan kişiler tarafından şifa bulmak umuduyla adak adayıp ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası
Labels:
Kabalı Türbesi.samsun terme
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
2 Kasım 2018 Cuma
Şeyh Halil Türbesi..sivas
Labels:
Şeyh Halil Türbesi..sivas
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
HAKİ BABA SULTAN TÜRBESİ..Manisa – Merkez
Haki Baba Mescidi, Haki Baba (Kaynak) Mahallesi, Yavaşali Sokağı’ndadır. Kitabesi bulunmamakla birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde tarihsiz iki vakıf kaydı vardır. Haki Baba tarafından 14. yüzyılda yaptırılan mescit, kırma çatılı, alafranga kiremit kaplamalı, düz kireç harç sıvalı basit bir yapıdır. Minaresi sonradan yapılmış ve kuzeybatı köşesine yerleştirilmiştir.
Haki Baba ,Manisa şehrinin Saruhanoğulları’nın eline geçmesinde ve Manisa’nın Türkleşip Müslümanlaşmasında önemli rolü olan bir zattır. Yatırın yanında bulunan iki ağaç arasından geçenlerin günahlarının affolunduğu anlatılır. Halen hizmette bulunan caminin avlusunda 1871 tarihinde Serseri Dede adlı bir tarikat ehli tarafından yaptırılan bir çeşme bulunmaktadır. Ancak çeşmenin orijinali sonradan yaptırılan ilavelerle ve fayans kaplamalarla bozulmuştur. Aynı mahallede günümüze ulaşamayan bir de Haki Baba zaviyesinden söz edilir.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
1 Kasım 2018 Perşembe
VELİ BABA SULTAN..ısparta
Senirkent’in 3 km kuzeyindeki Uluğbey (eski adı İlegöp) kasabasındadır. Elde bulunan Veli Baba Menakıbnamesi ile kasabada bulunan Veli Baba Türbesi şeceresinden alınan bilgilere göre; Veli Baba, Miladi Ağustos 1533’te Uluğbey’de doğup büyümüştür. Dedesinin adı Veliyittin Gazi, babasının adı Hüseyin Veli (Seyyid Hüseyin Gazi), annesinin adı ise Hatice Sultan’dır. Veli Baba’nın gerçek adı Hüseyin’dir. Bu bilgilere göre Veli Baba Sultan 16 ve 17. yüzyıllarda yaşamış bir kişidir. M.1613 / 1630 yılında IV. Murat’ın başkumandanı Murtaza Zor Paşa, Bağdat Seferi için İç Anadolu, Ege ve Akdeniz yöresinden asker toplamaya çıktığında Isparta Uluğbey’den de geçer. O zamanlar türbenin olduğu yer üzeri açık bir mezarlık halindedir. Veli Baba, Murtaza Zor Paşa ve ordusuna izzet, ikram ve kerametler gösterir. Murtaza Zor Paşa da, Veli Baba’dan duyduğu yakınlık, sevgi, hürmet ve iyilikten dolayı Isparta mütesellimine emir yazarak, üzeri açık mezarlığın türbe haline getirilmesini ve bitişiğine de bir cami yaptırılmasını ister. Yapımına başlanan türbe H.1038 / M.1622’de Murtaza Zor Paşa’nın Bağdat Kalesi önünde şehit düşmesiyle yarım kalır. Türbe daha sonra M.1858’de köy halkından Ramazan bin Halil’in yardımıyla tamamlanır. Türbe Veli Baba zamanında yapılmaya başlandığından Veli Baba Türbesi diye adlandırılmıştır.
Veli Baba Sultan’ın en büyük öğretisinde;insan-ı kamile ulaşabilmek için sıkı bir iç disiplin gerekmektedir.İnsan-ı kamil olabilmenin en büyük yolu kişinin kendi özünü eğitmesinden geçmektedir.Bunun için kişinin önce Mürşid,Pir,Rehber,Dede huzurunda ikrar vererek Dört Kapı Kırk Makamdan geçmesi gerekir.Ikrar veren talip Can için geri dönülmez zor bir süreç başlamıştır.Bu yola giren talip bilgi düzeyini artırıp yolun kurallarını yerine getirdikçe yükselir.Öğrenmenin hiçbir zaman sonu yoktur.Bu öğrenme aşkı ebediyen devam eder.
4 kapı şeriat,tarikat,marifet ve hakikatten oluşur.Talip canlar,bu dört kapıdan geçmek için kendi iç disiplinlerini kontrol altında tutarlar.Bunun manevi hazzını her daim tadarlar.Burada bahsedilen şeriat kapısı;doğru inanç,doğru yaşam tarzı demektir.Yaşam tarzıyla çevresinde sevilen ve takdir edilen kişi, ikrarını verdiği anda yola girmiş sayılır ve tarikat kapısından ilk adımını atar.Şeriat döneminde yapabileceği hatalar hoş görülebilirken, tarikat kapısından girdikten sonra,artık erdemli insan olabilmenin yolu başlar. Talip Canın, bu süreçte dikkat edeceği en önemli husus,bilim ve hilim sahibi olmaya kendini adamalıdır.Bunu yaparken daha evvel ki,olumsuz huylarını hızla düzeltmeye çalışmalıdır.Burada en önemli öğreti bilimdir ve bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.Talip canın bilim öğrenmek için çok emek sarfetmesi gerekmektedir.Bilim öğrenmeye ve hilim sahibi olmaya kendini adayan talip can,bilgi sahibi oldukça,çevresine de ışığını yaymaya başlar.Gittikçe daha hoşgörülü,daha mütevazi,daha sabırlı olmaya başlar.Bu yol onu doğruya ulaştırır ve öğrendikçe İlmin başının sabır olduğunu kavrar.
Sonuçta bu öğretiler ve sabır onu çevresinde saygı ve ilgi gören bir kişi konumuna yüceltir.Ayrıca talip can tarikata hizmet etmek ve 12 hizmeti de en kısa zamanda öğrenmek için çabalar ve 12 hizmetle beraber,diğer bütün kuralları da öğrenir.Tarikat kapısından büyük bir başarıyla geçen talip can,Marifet kapısına adımını atar.Marifet kapısı; Talip Canın yaptığı her işi büyük bir olgunluk ve dürüstlükle yapmasından geçer.Artık olgunluk dönemine ulaşmış olan Talip Can,çevresinde el üstünde tutulan erdemli bir kişi olup,marifet ehli olmaya hak kazanmıştır.
En son kapı Hakikat kapısı olup,bu kapıdan herkes geçemez.Bu kapıdan geçmek çok büyük meziyetler gerektirir.Bu kapıdan geçebilmek için bütün olumlu meziyetlerin oluşmuş olması gerekir.Bu kapı,o kadar kutsaldır ki!ancak keramet ehli Ulular bu kapıdan geçebilir.Hakikat kapısından geçebilmenin en büyük öğretisi,Hak ile Hak olabilmektir. Hak’ı özünün derinliklerinde hissedebilmektir.Hakikat kapısına ulaşmaya nail olmuş Pir, Mürşid, Dede; eğer gerçekten hakikata erebilmişse,artık bütün dünyevi kaygıları aşıp,Allah ile arasında ki sırra ulaşmıştır.Özünde Hak’la Hak olmuş ve Hilim sahibi ve Bilim sahibi olmak mertebesine de erişmiştir.
İşte Veli Baba Sultan’da,bu erdemlere küçük yaşlarda erişmiş en büyük Velilerden biridir. Hatta en büyüğüdür.Veli Baba Sultan’ın anlayışına göre;Hilim sahibi olamayan kişi, ne kadar bilim sahibi olursa olsun,Velilik mertebesine ulaşamaz.Bu felsefesede bize şu gerçekleri göstermiştir ki!sadece okumakla kamil bir insan olunamaz.
Kamil insan olunabilmenin en büyük şartı;kişinin kendi özünü eğitmesi,özünü,her daim sorgulaması ve arındırmasıdır.Bu arındırma sadece okumakla,gelenek,görenekle olmaz.Kişi mutlaka her gün,her saat,her dakika,her saniye kendi nefsini sorgulamalı,kendi özünü DAR’a çekmeli,nefsini ıslah etmeli,içinde ki cevheri,deşifre etmelidir.
Nefsini ıslah edebilen insan kamil insandır,iyilik severdir, hoşgörülüdür, sabırlıdır,metanetlidir,kötü söylemez,dedi kodu yapmaz,yalan,iftira atmaz,kov,kıybet bilmez,mazlumun hakkına el uzatmaz,gördüğünü örter,görmediğini söylemez,kimseye kem gözle bakmaz,her zaman iyiliksever,yardımsever olur,mazlumun hakkını korur.
Veli Baba Sultan’ın felsefesi ve öğretisi,onurluluk ve erdemlilik üzerine kuruludur.Kendisini de bu düstur üzerine yetiştirmiştir.Kendisi küçük yaştan itibaren dedesi Veliyittin Gazi ve Hüseyin Veli Dede’den ders almış olup,dergahta bulunan diğer dervişlerin yanında yetişmiştir.Önce babasını kaybetmiş,daha sonra dedesi de hak’ka kavuştuktan sonra kendisini kırk gün çilehaneye kapatmıştır.Çilehanede kendi nefsini arındırıp,sır olarak,çilehanenin üst bölümünden şimdi ki Veli Baba Dergahına ulaşmıştır. Gençliğinde ve yaşlılığında kendisini, yanında yetiştirdiği talipleri, dervişleri, rehberleri, dedeleri eğitmeye adamıştır.
Veli Baba Sultan dergahı ilk kurulduğunda,dervişlerin yatıp kalktığı,ibadet yaptığı, eğitildiği bir kurum olarak hizmete açılmıştır.Veli Baba Sultan hep aydınlıktan ve aydınlanmadan yana olmuştur.Çevresine yaydığı eğitim ve kültür ışığıyla Akdeniz ahalisinde ve Anadolu’da aydın ve bilge konumuna ulaşmıştır
.
Yazmış olduğu,şiirler,nefesler,deyişler günümüzde de çoğu ozanlarca bilinmekte olup,her daim söylenmektedir.
İşte burada yetiştirilen,dervişler,rehberler,dedeler ve Veli Baba Sultan’ın çevresine yaydığı aydınlanma ve çağdaşlık ışığı nedeniyle;kasabanın ilk adının Işıklar Köyü olduğu bilinmektedir.Bu da Veli Baba Sultan’ın bizzat eğitime,bilgi donatısına ve emeğe ne kadar değer verdiğini göstermektedir.Daha sonra ki yıllarda dergahta ve bu topraklarda yetişen ozanlar,zakirler,aşıklar nedeniyle,kasabanın adı Aşıklar Köyü olarak kayıtlara geçmiştir.İşte Veli Baba Sultan düsturuyla harmanlanan, bu toprakların yetiştirdiği Uluğbey’in çok değerli evlatları,yetiştiği felsefenin özüne sadık kalarak,gittiği her yerde yaşayan herkesi insan olarak görmüştür.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Veli Baba Sultan,yaşadığı dönemde,kendisini tamamen bilim ve hilim sahibi olmaya adamıştır.Bilime,okumaya,eğitime çok önem vermiştir.Ayrıca Hilim konusunda da kendisini mükemmel bir şekilde yetiştirmiştir.Hilim;tevazulu olmak,alçakgönüllü olmak, sabırlı olmak, merhametli olmak, mütevazi olmak,dürüst olmak, kalp kırmamak, kötü konuşmamak,saygılı olmak,sevgili olmak,iyilik sahibi olmak, ezilenin, zayıfın, fakirin, garibin, zavallının ve güçsüzün haklarını korumak,onlara sahip çıkmaktır.Veli Baba Sultan’ın en büyük öğretisinde;insan-ı kamile ulaşabilmek için sıkı bir iç disiplin gerekmektedir.İnsan-ı kamil olabilmenin en büyük yolu kişinin kendi özünü eğitmesinden geçmektedir.Bunun için kişinin önce Mürşid,Pir,Rehber,Dede huzurunda ikrar vererek Dört Kapı Kırk Makamdan geçmesi gerekir.Ikrar veren talip Can için geri dönülmez zor bir süreç başlamıştır.Bu yola giren talip bilgi düzeyini artırıp yolun kurallarını yerine getirdikçe yükselir.Öğrenmenin hiçbir zaman sonu yoktur.Bu öğrenme aşkı ebediyen devam eder.
4 kapı şeriat,tarikat,marifet ve hakikatten oluşur.Talip canlar,bu dört kapıdan geçmek için kendi iç disiplinlerini kontrol altında tutarlar.Bunun manevi hazzını her daim tadarlar.Burada bahsedilen şeriat kapısı;doğru inanç,doğru yaşam tarzı demektir.Yaşam tarzıyla çevresinde sevilen ve takdir edilen kişi, ikrarını verdiği anda yola girmiş sayılır ve tarikat kapısından ilk adımını atar.Şeriat döneminde yapabileceği hatalar hoş görülebilirken, tarikat kapısından girdikten sonra,artık erdemli insan olabilmenin yolu başlar. Talip Canın, bu süreçte dikkat edeceği en önemli husus,bilim ve hilim sahibi olmaya kendini adamalıdır.Bunu yaparken daha evvel ki,olumsuz huylarını hızla düzeltmeye çalışmalıdır.Burada en önemli öğreti bilimdir ve bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.Talip canın bilim öğrenmek için çok emek sarfetmesi gerekmektedir.Bilim öğrenmeye ve hilim sahibi olmaya kendini adayan talip can,bilgi sahibi oldukça,çevresine de ışığını yaymaya başlar.Gittikçe daha hoşgörülü,daha mütevazi,daha sabırlı olmaya başlar.Bu yol onu doğruya ulaştırır ve öğrendikçe İlmin başının sabır olduğunu kavrar.
Sonuçta bu öğretiler ve sabır onu çevresinde saygı ve ilgi gören bir kişi konumuna yüceltir.Ayrıca talip can tarikata hizmet etmek ve 12 hizmeti de en kısa zamanda öğrenmek için çabalar ve 12 hizmetle beraber,diğer bütün kuralları da öğrenir.Tarikat kapısından büyük bir başarıyla geçen talip can,Marifet kapısına adımını atar.Marifet kapısı; Talip Canın yaptığı her işi büyük bir olgunluk ve dürüstlükle yapmasından geçer.Artık olgunluk dönemine ulaşmış olan Talip Can,çevresinde el üstünde tutulan erdemli bir kişi olup,marifet ehli olmaya hak kazanmıştır.
En son kapı Hakikat kapısı olup,bu kapıdan herkes geçemez.Bu kapıdan geçmek çok büyük meziyetler gerektirir.Bu kapıdan geçebilmek için bütün olumlu meziyetlerin oluşmuş olması gerekir.Bu kapı,o kadar kutsaldır ki!ancak keramet ehli Ulular bu kapıdan geçebilir.Hakikat kapısından geçebilmenin en büyük öğretisi,Hak ile Hak olabilmektir. Hak’ı özünün derinliklerinde hissedebilmektir.Hakikat kapısına ulaşmaya nail olmuş Pir, Mürşid, Dede; eğer gerçekten hakikata erebilmişse,artık bütün dünyevi kaygıları aşıp,Allah ile arasında ki sırra ulaşmıştır.Özünde Hak’la Hak olmuş ve Hilim sahibi ve Bilim sahibi olmak mertebesine de erişmiştir.
İşte Veli Baba Sultan’da,bu erdemlere küçük yaşlarda erişmiş en büyük Velilerden biridir. Hatta en büyüğüdür.Veli Baba Sultan’ın anlayışına göre;Hilim sahibi olamayan kişi, ne kadar bilim sahibi olursa olsun,Velilik mertebesine ulaşamaz.Bu felsefesede bize şu gerçekleri göstermiştir ki!sadece okumakla kamil bir insan olunamaz.
Kamil insan olunabilmenin en büyük şartı;kişinin kendi özünü eğitmesi,özünü,her daim sorgulaması ve arındırmasıdır.Bu arındırma sadece okumakla,gelenek,görenekle olmaz.Kişi mutlaka her gün,her saat,her dakika,her saniye kendi nefsini sorgulamalı,kendi özünü DAR’a çekmeli,nefsini ıslah etmeli,içinde ki cevheri,deşifre etmelidir.
Nefsini ıslah edebilen insan kamil insandır,iyilik severdir, hoşgörülüdür, sabırlıdır,metanetlidir,kötü söylemez,dedi kodu yapmaz,yalan,iftira atmaz,kov,kıybet bilmez,mazlumun hakkına el uzatmaz,gördüğünü örter,görmediğini söylemez,kimseye kem gözle bakmaz,her zaman iyiliksever,yardımsever olur,mazlumun hakkını korur.
Veli Baba Sultan’ın felsefesi ve öğretisi,onurluluk ve erdemlilik üzerine kuruludur.Kendisini de bu düstur üzerine yetiştirmiştir.Kendisi küçük yaştan itibaren dedesi Veliyittin Gazi ve Hüseyin Veli Dede’den ders almış olup,dergahta bulunan diğer dervişlerin yanında yetişmiştir.Önce babasını kaybetmiş,daha sonra dedesi de hak’ka kavuştuktan sonra kendisini kırk gün çilehaneye kapatmıştır.Çilehanede kendi nefsini arındırıp,sır olarak,çilehanenin üst bölümünden şimdi ki Veli Baba Dergahına ulaşmıştır. Gençliğinde ve yaşlılığında kendisini, yanında yetiştirdiği talipleri, dervişleri, rehberleri, dedeleri eğitmeye adamıştır.
Veli Baba Sultan dergahı ilk kurulduğunda,dervişlerin yatıp kalktığı,ibadet yaptığı, eğitildiği bir kurum olarak hizmete açılmıştır.Veli Baba Sultan hep aydınlıktan ve aydınlanmadan yana olmuştur.Çevresine yaydığı eğitim ve kültür ışığıyla Akdeniz ahalisinde ve Anadolu’da aydın ve bilge konumuna ulaşmıştır
.
Yazmış olduğu,şiirler,nefesler,deyişler günümüzde de çoğu ozanlarca bilinmekte olup,her daim söylenmektedir.
İşte burada yetiştirilen,dervişler,rehberler,dedeler ve Veli Baba Sultan’ın çevresine yaydığı aydınlanma ve çağdaşlık ışığı nedeniyle;kasabanın ilk adının Işıklar Köyü olduğu bilinmektedir.Bu da Veli Baba Sultan’ın bizzat eğitime,bilgi donatısına ve emeğe ne kadar değer verdiğini göstermektedir.Daha sonra ki yıllarda dergahta ve bu topraklarda yetişen ozanlar,zakirler,aşıklar nedeniyle,kasabanın adı Aşıklar Köyü olarak kayıtlara geçmiştir.İşte Veli Baba Sultan düsturuyla harmanlanan, bu toprakların yetiştirdiği Uluğbey’in çok değerli evlatları,yetiştiği felsefenin özüne sadık kalarak,gittiği her yerde yaşayan herkesi insan olarak görmüştür.
Labels:
VELİ BABA SULTAN..ısparta
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
25 Ekim 2018 Perşembe
SEYYİDE NEFÎSE HAZRETLERİ TÜRBESİ
Mısır’da kabri herkesin ziyaretgâhı olan Seyyide Nefise Hazretleri, Hz. Alî’nin oğlu Hz. Hasan’dan torunu olan Hz. Zeyd’in kızıdır. “Kerîmetü'd-dâreyn (iki âlemin -Dünyâ ve âhiretin- kerîmesi)” ve “Tahîre” lakablarıyla şöhret bulmuştur. 763 tarihinde Mekke-i Mükerreme’de dünyaya gelmiş,
Cafer-i Sâdık (k.s.) hazretlerinin oğlu İshâk ile evlenmiş ve Kasım ile Ümmü Gülsûm adında iki çocuğu dünyaya gelmiştir. Sonra kocası ve iki çocuğu ile birlikte Mısır’a gelmiş ve 7 sene sonra H. 208 (m. 824) yılı Ramazan ayında vefat etmiştir.
Nefise hanım güzel ahlâk sahibi zengin bir hanımdı. Hastaların hatırını sorar, fakir hastalara ihsanlarda bulunurdu. Zühd ve salâhı son derece yüksekti; gece ibâdet eder, gündüzleri oruçlu olurdu. Kocası olmadıkça bir şey yemezdi. Ölümüne sebep olan hastalığa Ramazan-ı Şerîfte yakalanmış, oruçlu iken vefat etmiştir. Yanında bulunanlar iftar etmesi için hayli ısrar etmişlerse de kendisi: “Sübhânallâh, 30 senedir Allâhü Teâlâ’dan oruçlu olarak ölmeyi temenni ediyorum. Benim oruç bozmam olacak şey değildir.” demiştir.
Hz. İmam Şafiî, Nefise Hanım’ın zamanında Mısır’da bulunduğu için onu ziyaret ile şereflenmiş; perde arkasından sohbetlerine nail olmuş, hayır duâlarını istemiştir. İmam Şafiî teravih namazlarını ekseriya Nefise Hanım’ın mescidinde kılmıştır.
Zamanın hükümdârının zulmünden kendisine şikâyet edilmesi üzerine Seyyide Nefise, sultâna şöyle bir yazı gönderir:
“Malik oldunuz. İsrâf ettiniz,
Kudretli oldunuz. Kahır ve zulüm ettiniz.
Nimete nail oldunuz yoldan çıktınız.
Size verilen nimeti başkalarından kestiniz de sadece kendinize tuttunuz.
Ancak, iyi bilin ki seher okları (yani mazlumların seher vaktindeki ahları) şaşmayıp hedefine isabet eder.”
Bunun üzerine sultan zulmünden tevbe ederek halka adâletle muâmele etmeye başlamıştır.
SEYYİDE NEFÎSE HAZRETLERİ
Dünyâya düşkün olmaması, haramlardan çok sakınması, Zühd ve takvası, kerem ve cömertliği ile meşhûr hanım velîlerden. İsmi, Nefîse binti Hasan olup, hazret-i Ali'nin dördüncü göbekte torunudur. Tâhire ve Kerîmet-üt-dâreyn lakabları vardır. 762 (H.145) senesinde Mekke-i mükerremede doğdu. Annesi, Lübâne binti Abdullah bin Abbâs bin Abdülmuttalib'dir. 823 (H.208)de Kâhire'de vefât etti. ÖnceMedîne-i münevverede yerleşti. Seyyidet Nefîse, İmâm-ı Ca'fer-i Sâdık'ın oğlu İshâk-ı Mu'temen ile evlendi. Bu evlilikten Kâsım ve Ümmü Gülsüm isminde iki çocukları oldu.
Tefsîr, hadîs ve başka ilimlerde âlim idi. Halk onun büyüklüğünü kabûl ederdi.Seyyide Nefîse ümmî olmasına rağmen çok hadîs-i şerîf öğrenmişti. Kur'ân-ı kerîmi ezbere bilirdi. Çok kerâmetleri görüldü. Kabr-i şerîfi, zamanımıza kadar ziyâret olunmakta ve istifâde edilmektedir.
Seyyide Nefîse, otuz defa hacca gitti. Gündüzleri oruç tutar, geceleri ibâdetle geçirirdi ve üç günde bir yemek yerdi. Efendisinden ayrı hiçbir şey yemezdi.
Seyyide Nefîse'nin, zamânından günümüze kadar Mısır'da bulunanlar ve bütün müminler için bereket olduğunu, İslâm âlimleri buyurmuşlardır. Kendini, günahı çok ve duâ etmeğe yüzü yok bilerek, "Hastam iyi olursa veya şu işim hâsıl olursa, sevâbı Seyyide Nefîse hazretlerine olmak üzere, Allah rızâsı için üç Yâsîn okumak veya bir koyun kesmek nezrim, adağım olsun." deyince, bu dileğin kabûl olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlânın rızâsı için Kur'ân-ı kerîm okunup veya koyun kesip, sevâbı hazret-i Seyyide Nefîse'ye bağışlanmakta, onun şefâati ile, Allahü teâlâ hastaya şifâ vermekte, kazâyı, belâyı gidermekte, duâyı kabûl etmektedir.
Zevci ve evlâdı ile berâber, Mısır'a yerleşmek için Medîne-i münevvereden ayrıldılar. Gelmekte olduğunu haber alan halk yollara dökülüp, kendilerine çok hürmet gösterdi. Herkes onları, kendi evlerinde müsâfir etmek istiyordu. Abdullah-ı Cessâs adında velî bir zâtın kullanılmayan boş bir evi vardı.
Oraya yerleştiler. Herkes, bereketlenmek ve kıymetli sözlerinden istifâde etmek için Mısır'ın her tarafından ziyâretine gelirlerdi. Ziyâretine gelenlerin sayısı haddi aşınca, onlarla meşgûl olmanın, her an Allahü teâlâya ibâdet etmesine mâni olabileceğini düşündü. Tekrar memleketi olan Hicaz'a dönmeye karar verdi. Herkes çok üzülüp yalvardılar ise de kabûl etmedi.
Nihâyet bu durumu, Mısır emîri Sırrı bin Hakem'e arzettiler. Mısır emîri bu haber üzerine, doğruca Seyyide Nefîse'nin yanına gelip, Mısır'dan ayrılmak istemesinin hikmetini sordu. Seyyide Nefîse cevâbında "Mısır'da ikâmet etmek istiyorum. Lâkin ziyâretçilerim çok fazladır. Ben zaîf bir kimseyim. Evimiz de dardır. Ayrıca gelen ziyâretçilerle meşgûl olmak mecbûriyetinde kalmam, her an Allahü teâlâya ibâdet yapmama mâni oluyor." diye cevap verdi. Bunları dinleyen Mısır emîri;"Falan yerde, şahsıma âit geniş bir evim vardır. Onu size hediye ettim. Lütfen kabûl ediniz." dedi.Seyyide Nefîse bunu kabûl edince, Mısır emîri çok sevindi. Seyyide Nefîse; "Haftada sâdece Çarşamba ve Cumartesi günleri ziyâretime gelsinler. O iki gün onlarla meşgûl olurum. Diğer günlerde hep ibâdet yapmak istiyorum." buyurdu.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
PİRİ HALİFE SULTAN TÜRBESİ..EGRİDİR
Adı Muhammed olup, seyyiddir.
Soyu, yirmi ikinci batından Zeynel Abidin Hazretleri'nden Hazreti Hüseyin'e ulaşmaktadır.
Pîri Halife, İran'ın Hoş şehrinde Isparta'nın Eğridir ilçesinde vefat etti.
Rüyasında Şeyhülislam Berdei Hazretleri ile birlikte Anadolu'ya hicret etti.
Kabri, Isparta Eğridir Yazla'da , cami yanındaki türbededir.
Anadolu'ya gelmesi şöyle olmuştur :
Hoy şehrinde iken bir gece rüyasında Peeygamber Efendimiz (Sallahu aleyhi vesellem)'i gördü.
Peygamber Efendimiz (sav) ona rüyasında :
"Benim yolumda ve benim evladımdan, kamil şeyh ve mükemmel mürşid, yetişmiş ve yetiştirebilen rehber Şeyhülislam Berdei gelmek üzeredir.
Gafil olma, Rum diyarına, Anadolu'ya sen de git" diye emir buyurdular.
Bu rüya üzerine işaret edilen zatın gelmesini bekleeye başladı.
Ona rüyasında işaret edilen zat , meşhur velilerden büyük rehber Şeyhülislam Berdeî Hazretleri olup, bir osmanlı valisinin daveti üzerine Anadolu'ya göçüyordu.
Hac ibadetini yapmak üzere Mekke'ye gitmişti.
Orada Kâbe'yi tavaf ederken Osmanlı valilerinden o zamanki adıyla Hamidli ( Isparta ) valisi ile tanıştı.
Bu, vali Hızır Bey idi.
Alim ve velileri çok sever, hürmet ederdi.
Şeyhülislam Berdeî Hazretleri'ni tavaf sırasında görüp, onun büyük bir alim ve mürşid olduğunu anladı.
Ona :
"Ben Anadolu'da Himidli ( Isparta ) diye tanınan Isparta valisiyim.
O diyarın havası hoş suyu tatlı, beldeleri, köyleri bağlı bahçeliktir.
Fakat halkına İslam Dini'nianlatacak bir kamil mürşid yoktur.
Acaba irşad için oraya gelmeyi istermisiniz ? Eğer bu arzumuzu kabul buyurursanız, ben köleniz, siz sultanım için, Eğridir kasabası civarında, havası ve suyu güzel bir yerde sizin için bir yer, bir dergah yapıp, hayır duanızı almak istiyorum" dedi.
Bu davet üzerine Şeyhülislam Berdeî Hazretleri :
"İstihare edelim" buyurdu.
Bir kaç gün sonra Vali Hızır Bey'e :
"İstiharemde Rum tarafına, Anadolu'ya davetinizi kabul etmem işaret olundu. İnşaallah bu yıl memleketimize gidelim.
Gelecek bir zamanda inşaallahRum diyarına, Aadolu'ya gelelim buyurdu.
Vali Hızır Bey çok sevinip, o yıl hacdan döner dönmez, Eğridir gölünün kıyısında Mezar-ı Şerif denilen yerde güzel bir dergah yaptırıp, gelmesini beklemeye başladı.
Berdeî Hazretleri, söz verdiği zaman gelince, on altı oğlu ve kırk talebesi ile Anadolu'ya göçmek üzere yola çıktı.
İran'ın Hoy şehrine geldiklerinde, Muhammed Çelebi Sultan'ın babası Pîri Halife Sultan da rüyasında Peygamber Efendimiz (s.a.v)'i görmüş ve Berdeî Hazretleri'yle Anadolu'ya gitmesi için işaret almış bulunuyordu.
Berdeî Hazretleri, onun bulunduğu beldeye uğrayıp, kendisiyle görüşerek :
"Oğlum Pir Muhammed! Emre itaat eder misin ?" geçip gitmiş ve şehir dışında bir yerde konaklamıştı.
PirîHalife Sultan, hemen gitmek üzere evinden ayrılmıştır.
Yakınları bu yolculuğa engel olmak istemişler ve kendisine olanca işkence yapmışlarsa da Pirî Halife Sultan, boğazında zincir, ayağında lale Berdeî Hazretleri'nin yanına vardı.
Kendisini geri döndürmek isteyen yakınlarını ikna edip, kendisiyle birlikte Anadolu'ya geçmesinisağladı.
Pirî Halife Sultan Hazretleri, tekke yapmakta usta idi.
O sıralarda Tekkesi eskiyen HacıBayram-ı Veli Hazretleri'ne mürüdleri takkesini yenilemek istediklerini söylediler.
O da takkecinin yakında geleceğini, o zaman takkesini yenilemek istediğini söyledi.
Böylece Pirî Halife Sultan'ın yanına geleceğini müjdelemiş oldu.
Şeyhülislam Berdeî Pirî Halife Muhammed ve yanlarında bulunanlar altı ayda Ankara'ya ulaştılar.
Yaklaştıkları Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri'ne malum olup :
"Takkeci geliyor, karşılayalım" buyurarak talebeleriyle birlikte karşılamaya çıktılar.
Şeyhülislam Berdeî Hazretleri'yle buluşup, birlikte Hacı Bayram Dergahı'na geldiler.
Günlerce bu dergahta misafir edildiler.
Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri'nin takkesi yapıldı ve başına giydirildi.
Daha sonra Isparta'ya ulaşmak üzere Ankara'dan ayrıldılar.
Onları heyecanla bekleyen Vali Hızır Bey karşılayıp hazırladığı dergaha götürdü.
Böylece Anadolu büyük bir veliyi ağrına basmış bulunuyordu.
Şeyhülislam Berdeî Hazretleri, yanında getirdiği birinci halife, Pirî Halife Muhammed Sultan ile kızını evlendirdi.
Bu evlilikten geleceğin büyük velisi Muhammed Çelebi Sultan doğdu.
Piri Halife Sultan Hazretleri'nin Ali Fakih adında bir talebesi vardı.
Bu zat bir gece rüyasında Akşemseddin Hazretleri'ni gördü.
Bir müddet sonra Pirî Halife bu talebesini İstanbul'a gönderdi.
Ayasofya camiinde vaaz etmekte olan Akşemseddin Hazretleri'ni dinledi.
Cemaatle musafaha sırasında Akşemseddin Hazretleri Ali Fakih'le görüşürken :
"Dost kokusunu aldım" dedi.
Cemaat dağılınca onu alıp, odasına götürdü.
Pirî Halife Sultan Hazretleri'nin hal ve hatırını sorup, Ali Fakih'ten istediği bilgileri aldı.
Ali Fakih, bu buluşmada Akşemseddin Hazretleri'nin ne derece kamil bir zat olduğunu anladı.
Ona olan ilgi ve saygısı bir kat daha arttı.
Pirî Halife Sultan Hazretleri'nin kıymetli oğlu ve meşhur veli Muhammed Çelebi Sultan, gençliğinde kimya ilmini öğrenmeye heveslenmişti.
Bir gün ona :
"Oğul, kimya ilmini tahsil ettin mi ?" diye sordu.
O da :
"Baba biraz daha zaman ver" diye karşılık verdi.
Evde bulunan boş bir sandık vardı.
O sandığı gösterip :
"Oğul şu sandığı kilitle ve bir müddet ona bak ve devamlı Kelime-i Tevhid söyle, sonra aç.
Allah Teala'nın kudretini gör" dedi.
Bu sözleri üzerine boş sandığı kilitledi.
Başında oturup devamlı olarak "Lâ ilâhe illallâh" dedi.
Sonra da sandığı açtı.
Sandığın altınla dolu olduğunu gördü.
|
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
BERDEİ SULTAN TÜRBESİ..ISPARTA
On dördüncü yüz yılda yaşamıştır. Kanuni'nin padişahlık döneminde, Isparta valisi Hızır Bey, alimleri ve velileri çok sever, hürmet ve himaye ederdi. Berdeî Sultan Hazretleri de Hızır Bey'in daveti üzerine Horasan'dan Anadolu'ya gelmiş, Eğridir'de, Eğridir gölünün kenarında, Mezar-ı Şerif denilen yerde yerleşmiştir. Kabri oradadır. Şeyhülislam Berdeî diye de tanınır. Hızır Bey, Berdeî Sultan'la Mekke'de bir hac sırasında tanışmışlardır. Yapılan daveti kabul eden Hazret için Hızır Bey hac dönüşünde bilinen dergahı yaptırmış, bir yıl sonra da Berdeî Hazretleri Eğridir'e teşrif etmişlerdir. Gelişlerinde on altı oğlunu ve kırk talebesini de birlikte getirdi. Gelirken yolda İran'ın Hoy şehrine uğradı. Oradan da sonradan hem birinci halifesi hem de damadı olacak Piri Halife Muhammed Efendi'yi de yanına aldı. Eğridir'de yerleştikten altı ay sonra Pîri Halife Muhammed Efendiye hilafet verdi ve kızı ile evlendirdi. Bu evlilikten, evliyanın meşhurlarından Muhammed Çelebi Sultan dünyaya geldi. Kendinden sonra meşhur talebesi ve damadı Pîri Halife Muhammed Efendi Hazretleri, insanlara rehberlik edip, çok değerli hizmetlerde bulundu. Bu zatın oğlu olan Muhammed Çelebi Sultan ve torunu Şeyh Burhaneddin Hazretleri de o dergahta yetişen meşhur velilerdendir. |
Labels:
BERDEİ SULTAN TÜRBESİ..ISPARTA
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
15 Ekim 2018 Pazartesi
Şeyh Ali Hüsameddin Tavili..ırak halepçe..tavili
Şeyh Ali Hüsameddin Tavili hazretleri , Şeyh Muhammed Bahaeddin Tavili Hazretleri’nin oğludur.O da babası ve dedesi gibi Hüseynîdir. Şeyh Ali Hüsâmeddîn hazretleri, 1278 yılında Safer ayının 24. günü (Miladi 31 Ağustos 1861) Cumartesi gecesi doğdu. 1867’de daha 6 yaşındayken dedesini kaybetti. 1881’de babası Muhammed Bahâeddin’i de kaybedince genç yaşında, Tavila Tekkesi’nde dedesinin yerine irşad vazifesine başladı. Üstün çalışkanlığı ile ilim sahibi oldu. Daha sonra Bahekon’a geçti ve orada bir tekke inşa ettirdi. Bazı vakitler dedesinin Tavila’daki makamında oturan Şâh Ali Hüsâmeddîn’in şöhreti çevreye yayıldığından herkes etrafına toplandı. Türk, Arap, İngiliz, Rus, Kürt, Zaza, Azeri, Afgan, birçok ırktan, farklı ülkeden yüzlerce insan onu görmek, sohbetine nail olmak için kilometrelerce yol kat etti. Dünya’da yaklaşık 24.000 halifesi olan Şeyh Ali Hüsâmeddîn’in, 9 ayrı tarikata halife olduğu bilinmektedir: (Nakşibendî, Kadirî, Rüfâi, Sühreverdî, Kübrevi, Dusuki, Bedevi, Şazeli, Çeşti)
Kendisi güler yüzlü, yüksek ahlak ve vekar sahibi ve heybetliydi. Konuşmada belagat sahibi, hatip, Arapça, Osmanlıca, Farsça, Türkçe ve bölgedeki dillere vakıf olan ve bu dillerde yazan bir kimsedir. Aynı zamanda büyük bir servete hükmeden ve bununla birlikte muhtaçlara yardım eden Şeyh Ali Hüsâmeddîn akrabalık, kardeşlik, yakınlık sevgisine önem veren ve her yönüyle örnek gösterilen bir şahsiyetti. Arazinin ıslâhı ile ağaç ve bahçelere büyük sevgi ve merakı olduğundan, ağaçların kesilmesini yasaklamıştı. Verimsiz yerleri ekip elverişli bir hale getirmeyi, su kanalları ve yolları açmayı sever, çalışmaları sonucu elde ettiklerini yolculara, ziyaretçilere ikram ederdi.
Menkıbeleri
Seyyid Muhammed Kadrî (K.s.) anlatıyor:
“Bir sabah namazını Şahımız Hz. Ali Hüsameddin’in arkasında kılıyorduk.
Hz. Şah’a
“- Şimdiye kadar Hz. Şahın yalnız anne cihetinden seyyid olduğu söylenmekte idi. Lütuflarınızla
Hz. Şah’
– “Evet, elhamdülillah öyledir. Seyyidlik, ecdâdımız Seyyid Battal Gazi’den geliyor. Açıklar ve iddia edersem, çok yanlış kişiler de seyyidlik davasında bulunacaktır. En doğrusu, Allah yanındaki seyyidlik makbuldür.” buyurdu.”
Seyyid Muhammed Kadrî (K.s.) anlatıyor:
“Bir sabah namazını Şahımız Hz. Ali Hüsameddin’in arkasında kılıyorduk.
Hz. Şah’a
“- Şimdiye kadar Hz. Şahın yalnız anne cihetinden seyyid olduğu söylenmekte idi. Lütuflarınızla
Hz. Şah’
– “Evet, elhamdülillah öyledir. Seyyidlik, ecdâdımız Seyyid Battal Gazi’den geliyor. Açıklar ve iddia edersem, çok yanlış kişiler de seyyidlik davasında bulunacaktır. En doğrusu, Allah yanındaki seyyidlik makbuldür.” buyurdu.”
(Şeyh-i Meczûb Muhammed Saîd Seyfüddin, İhsan Yolu(Gönül Sultanları ve Hak Sohbetleri adlı kitap içinde), Çeviri: Çelebi Süleyman Kaya, Ankara,1996, s.26.)
Yine Şeyh-i Meczûb anlatıyor:
“Melekûtta Hz. Resul (a.s), Şahım Muhammed Ali Hüsameddin’e (K.s.) buyurdu ki; “Sen ve senden salavat isteyenler vitr namazından sonra binlerce Sallallâhu ale’n Nebiyyi ve âlihî salavât-ı şerifesini okusunlar.” Birkaç gün sonra yine sohbetlerini müşahede etiim. Hz. Şah Hüsameddin taliplerin bu zamanda başka meşguliyetleri de olduğundan, bu salavat miktarının azaltılmasını recâ etti. Hz. Resul (a.s) buyurdular ki ;100 kere okusunlar, 1000 kere okumuş gibi kabul ederim.”(Şeyh-i Meczûb 108-109)
Şeyh-i Meczûb Muhammed Saîd Seyfüddin (1289-1331) (K.s.), Muhtasaru’s – Sülûk ve’l ihsan fî Beyâni’l-Vüsûl ilâ Meliki’l-Mülük ve Tarikatu’l-Hâcegân adlı eserinde anlatılıyor:
“Melekûtta Hz. Resul (a.s), Şahım Muhammed Ali Hüsameddin’e (K.s.) buyurdu ki; “Sen ve senden salavat isteyenler vitr namazından sonra binlerce Sallallâhu ale’n Nebiyyi ve âlihî salavât-ı şerifesini okusunlar.” Birkaç gün sonra yine sohbetlerini müşahede etiim. Hz. Şah Hüsameddin taliplerin bu zamanda başka meşguliyetleri de olduğundan, bu salavat miktarının azaltılmasını recâ etti. Hz. Resul (a.s) buyurdular ki ;100 kere okusunlar, 1000 kere okumuş gibi kabul ederim.”(Şeyh-i Meczûb 108-109)
Şeyh-i Meczûb Muhammed Saîd Seyfüddin (1289-1331) (K.s.), Muhtasaru’s – Sülûk ve’l ihsan fî Beyâni’l-Vüsûl ilâ Meliki’l-Mülük ve Tarikatu’l-Hâcegân adlı eserinde anlatılıyor:
“Şahım Şah Muhammed Ali Hüsâmeddin, zehirli engerek yılanının soktuğu bir kişiye nazar ederek derhal zehir acısı ve şişkinliğini yok etmiş ve hasta ömür boyunca yarasından acı çekmemiştir. Hâlbuki, bu cins zehirli yılanların soktukları nadiren iyileşse bile her sene nükseder.” (Şeyh-i Meczûb Muhammed Saîd Seyfüddin, İhsan Yolu(Gönül Sultanları ve Hak Sohbetleri adlı kitap içinde), Çeviri: Çelebi Süleyman Kaya, Ankara,1996, s.10.)
Bir Tavsiyesi:
“Taliplere müslümanlara layık olmayan işlerden sakınmalarını ve şer’i emirleri bildirmelerini ve iyilikle nasihat etmelerini tavsiye ederiz.”(Şeyh-i Meczûb.22)
“Taliplere müslümanlara layık olmayan işlerden sakınmalarını ve şer’i emirleri bildirmelerini ve iyilikle nasihat etmelerini tavsiye ederiz.”(Şeyh-i Meczûb.22)
Vefatı
Zamanın büyük alimi olan Şeyh Ali Hüsâmeddîn tüm ömrünü ilim öğrenmek, öğretmek ve İslâmiyeti anlatmakla geçirdi. 60 yıl boyunca bu vazifeyi devam ettirdi ve 1939 yılında 80 yaşında vefat etti. Türbesi, Irak’ın Bahekon köyünde olup hâlâ ziyarete edilmektedir.
Zamanın büyük alimi olan Şeyh Ali Hüsâmeddîn tüm ömrünü ilim öğrenmek, öğretmek ve İslâmiyeti anlatmakla geçirdi. 60 yıl boyunca bu vazifeyi devam ettirdi ve 1939 yılında 80 yaşında vefat etti. Türbesi, Irak’ın Bahekon köyünde olup hâlâ ziyarete edilmektedir.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
KAZAN DEDE TÜRBESİ..KASTAMONU
türbesi; Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli camiinin girişi kapısının hemen karşısında yer alan Kazan dede‘nin hayatı ile ilgili herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Kabrinin yanında yer alan levhada şu bilgiler vardı;
” Eskilerden Bir Veli
Sandukanın bulunduğu yerde oturur
Cemaat ve İhvana hitap eder ;
Kazan
İlim Kazan,
İrfan Kazan,
Dünyalık Kazan,
Ahiret Kazan,
Kazanda YE!… ”
türbesi; Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli camiinin girişi kapısının hemen karşısında yer alan Kazan dede‘nin hayatı ile ilgili herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Kabrinin yanında yer alan levhada şu bilgiler vardı;
” Eskilerden Bir Veli
Sandukanın bulunduğu yerde oturur
Cemaat ve İhvana hitap eder ;
Kazan
İlim Kazan,
İrfan Kazan,
Dünyalık Kazan,
Ahiret Kazan,
Kazanda YE!… ”
Labels:
KAZAN DEDE TÜRBESİ..KASTAMONU
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Ahi Şorve türbesi .. Kastamonu
Ahi Şorve türbesi .. Kastamonu
Ahi Şorve türbesi ; Kastamonu – Beyçelebi mahallesi Hacı dede sokak no :23’de.XIII. ve XIV. yüzyıllarda yaşamış olan Ahi Şorve dönemin önemli Ahi büyüklerindendir.Eski kayıt ve belgelerde Ahi Şorve, Ahi Şarva , Acı Şorbe veya Ahi Çorba olarak anılan bu zatın asıl adı belli olamamakla beraber günümüzde Ahi Şorve olarak ziyaret edilmektedir.
Hayatı hakkında bilgi sahibi olamadığımız Şeyh Ahi Şorve ;hayatta iken zaviyesine tahsis edilen birtakım araziyi, düzenlemiş olduğu vakfiye ile zaviyeye tahsis etmiştir. 703/1303-4 tarihli vakfiyeden bu zatın aynı tarihte sağ olduğu; mevkileri zikredilen arazileri zaviyede ikamet edenlerle birlikte gelen giden yolcu ve fukaraya yemek yedirilmesi için vakfettiği anlaşılmaktadır. Bir kısmının tapu kütüklerinde halen kaydı bulunan bu araziler şunlardır: Kastamonu’ya tabi Hisarcık ve Değirmen çayın adlı mezralar, Kuzyaka Nahiyesine tabi Kızılcavıran Mezrası, Akçaviran Nahiyesine tabî Seyreklik Mezraı, Göl adlı mahalle tabi Karasu ve Terkeşe adlı çiftlikler ve Kastamonu Merkezi’nde zaviyenin içinde bulunduğu bahçe ile bir başka bahçenin tamamı.
Ahi Şorve Zaviyesinin asırlar boyunca fonksiyonunu icra ettiği, topluma yön veren birçok zatın burayı irşad merkezi olarak kabul ettiği bilinmektedir. Zira Kanuni Sultan Süleyman Döneminde zaviyede şeyh olan Muhyiddin Efendi’nin de nüfuzunun bir hayli fazla olduğu görülmektedir. Tahminen türbedeki sandukalardan biri de bu zata aittir.
Zaviyeden günümüze takriben 20 metrekare civarında basit beton bir bina kalmıştır. Bina halihazır şekliyle son zamanlarda çevredeki hayır sahipleri tarafından yaptırılmıştır.
İçinde kıble istikametine doğru sıralanmış üç adet tahta sanduka vardır. Bu işaret sandukalannın kime ait olduğunu gösteren herhangi bir belge yoktur. Sandukalardan birisinin zaviyenin kurucusu olan Ahi Şorve ait olduğu kesindir.
Ahi Şorve Zaviyesinin asırlar boyunca fonksiyonunu icra ettiği, topluma yön veren birçok zatın burayı irşad merkezi olarak kabul ettiği bilinmektedir. Zira Kanuni Sultan Süleyman Döneminde zaviyede şeyh olan Muhyiddin Efendi’nin de nüfuzunun bir hayli fazla olduğu görülmektedir. Tahminen türbedeki sandukalardan biri de bu zata aittir.
Zaviyeden günümüze takriben 20 metrekare civarında basit beton bir bina kalmıştır. Bina halihazır şekliyle son zamanlarda çevredeki hayır sahipleri tarafından yaptırılmıştır.
İçinde kıble istikametine doğru sıralanmış üç adet tahta sanduka vardır. Bu işaret sandukalannın kime ait olduğunu gösteren herhangi bir belge yoktur. Sandukalardan birisinin zaviyenin kurucusu olan Ahi Şorve ait olduğu kesindir.
Labels:
Ahi Şorve türbesi .. Kastamonu
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Hayran Balı Sultan Türbesi.. afyonkarahisar
Köylerde bulanan meşhur türbelerden bir diğeri Hayran Balı Sultan’a ait olanıdır. Türbe, Gazlıgöl Kaplıcası yakınlarındaki Kayıviran (Kayıören) Köyü’ndedir. Horasan erenlerindendir. Rivayete göre Hacı Bektaş dergahında Karaca Ahmet, Seydî Hasan Basrî, Yârgeldi Sultan ile birlikte eğitim görmüş, Afyonkarahisar’ın fethinde bulunmuştur. Ayrıca zaviyesinde cilt hastalığı tedavisi yapmıştır.
hoş geldiniz .sefalar getirdiniz..
dost ol dost bil. dost kal
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)